Sayfalar

31 Ağustos 2018 Cuma

Oyunlaştırma - Gamification nedir? Eğitimde Oyunlaştırma


Oyunlaştırma (Gamification) nedir?

Oyunlaştırma herşeyden önce “oyun” değildir. Ancak oyunlarda kullanılan ödüllendirme sistemleri ve rekabet unsurlarını, dijital oyun tasarım tekniklerini de kullanarak iş dünyası başta olmak üzere oyun dışı unsurlara dahil edip, onları etkileşimli ve cazip hale getirmektir.

Neden Oyunlaştırma?

Geleneksel motivasyon unsurlarının günümüz dünyasında geçerliliğinin kalmadığı bir süredir yayınlanan iş dünyası ve kişisel gelişim kitaplarıyla vurgulandığı gibi, yapılan bilimsel araştırmalarla da kanıtlanıyor. Herhangi bir unsuru oyunlaştırmak, ona karşı olan algıyı değiştirerek içsel bir tetikleme yaratıyor ve bu da onu daha cazip hale getiriyor.

Daniel H. Pink’in Drive: Nasıl Motive Oluruz? Nasıl Motive Ederiz? (2009) kitabında yer alan ifade, oyunların içsel motivasyonumuzu nasıl tetiklediğini çok iyi özetliyor:

“İş, birinin yapmaya mecbur olduğudur. Oyun ise birinin yapmaya mecbur olmadığıdır.”

Oyunlaştırma nasıl uygulanıyor?

Oyunlarda kullanılan seviye, rütbe, ödül gibi motive edici ve rekabete yöneltici unsurlar; oyunla ilgisi olmayan internet siteleri, sosyal medya, yazılım ve yakın bir gelecekte örneklerini sıkça görmeyi beklediğimiz iş dünyası alanlarında uygulanıyor.

E-Ticaret sitelerinde yorum ve tavsiye yazılarına verilen puanlar, bankaların yeterli hediye puan toplamanız halinde kartlarınızı bir üst seviyeye çıkarması, Foursquare gibi uygulamaların siz yer bildirimi yaptıkça rozet vermesi gibi, standart deneyimin içine ödül ve seviye yükseltmeleri ekleyerek yapılabiliyor.

Oyunlaştırma uygulamalarında tıpkı oyunlardaki gibi ilerleme çubukları, puan tabloları, seviye göstergeleri ve rozetler gibi dijital görsel oyun teknikleri kullanılıyor.

Genellikle fast-food restoranları ve perakende marketlerde yapılan “Ayın Elemanı” uygulaması oyunlaştırmanın iş dünyasındaki kullanımına örnek olarak gösterilebilir. Bu örnekte çalışanlar herhangi bir zorunluluk olmadan her ay en iyi performansı göstererek listede adlarının ve fotoğraflarının yer alması için bir rekabete dahil oluyorlar. Bu da firmaya daha yüksek verimlilik olarak geri dönüyor.

Eğitimde Oyunlaştırma

Eğitim Oyunlaştırma, eğitim ve öğretim için sıradan bir süreç olarak görülmemenin yanı sıra, öğrencilerin ilgisini çekmek, ilgi alanlarına teşvik etmek, dikkatlerini korumak ve besleyici bir çevrede olumlu bir tutum sağlamak görevlerini içerir. Bu hedeflerin anahtarı, yalnızca eğitmen ve öğrenciler arasında değil aynı zamanda öğrencilerin kendileri arasında da geri beslemeyi ve takviyeyi teşvik eden zengin bir iletişim ortamı sürdürme çabasıdır. Bu sosyal etkileşimli mekanizmalar, teşvik ve disiplin için uygun kontrol seviyesiyle eğlenceli öğrenme durumları yaratmak için etkili yollarla tasarlanabilir.

İngilizce’de ‘play’ ve ‘game’ kavramları Türkçe’de isim olarak ‘oyun’ diye çevriliyor ancak arada önemli bir fark var. ‘Game’de bir kural, bir amaç varken; ‘play’de yok. Play’in insanların rahat bir şekilde, herhangi bir amaç ya da kural olmadan oynaması olduğu söylenebilir.

Şöyle düşünelim, bir balon, balonu sınıfın ortasına bırakıyoruz, “çocuklar oynayın” diyoruz, elleriyle balona vuruyorlar ve oynuyorlar. Ne zaman ki çocuklara, “balonu yere değdirmeyin” denilirse o zaman ‘play’ birden ‘game’ oluyor. Hatta daha eğlenceli hale getirmek için aralarından iki kişi seçip, “sizler de balonu yere düşürmeye çalışacaksınız” denilirse oyuna ‘engel’ eklenmiş oluyor. Hatta buna süre de ekleyip, “1 dakikanız var, bu süre içinde balon yere değmeyecek” talimatı da verilebilir. Şimdi düşünün ki bu balonlar farklı özelliklere sahip, her bir balonun üzerinde değişik konular ya da cevaplar yazıyor ve çocuklar doğru balonu özellikle yere düşürmemeye çalışıyor. Böylelikle oyun eğitsel hale geliyor.

Oyunlaştırma; elementlerin oyun olmayan bir ortamda kullanılması olarak ifade edilebilir. Puanlar, başarılar, ödüller, geri bildirim, içerik açma, liderlik tablosu, koleksiyon, rozetler, avatar, seviyeler, kombolar, rastgelelik, hikâye gibi. Bunlar birbirleriyle uyumlu ve pedagojik olarak uygun bir şekilde eğitimde kullanıldığında da eğitimde oyunlaştırma yapılmış oluyor.

Öğrencilerin birbirleri ile yarıştırılmaları bunun rekabete, hırsa ve çıkar çatışmasına dönüşmesine, birbirleriyle dalga geçmelerine neden olabilir. Özellikle küçük yaşlarda, öğrencilerin henüz bu gibi durumları duygusal olarak anlamlandıramadıkları ya da yanlış anlamlandırabilecekleri seviyede oyun elementlerini derslere entegre etmemek daha doğru olur. Ancak daha büyük çocuklarda ve yetişkinlerde oyunlaştırmanın işe yaradığını kanıtlayan örnekler ve akademik çalışmalar da mevcut. 

Eğitimde oyunlaştırmadan ille de yararlanacaksak becerilere odaklanmak daha akılcı olabilir. Problem çözme, eleştirel düşünme, yaratıcılık gibi becerileri teşvik etmek için oyunlaştırmadan yararlanılabilir.

3 Ağustos 2018 Cuma

Bozulan Eşyalarını Tamir Eden/Ettiren 1944-1960 Doğumlu BB Kuşağının Gençlere Anlattıkları


BB kuşağı dediğimiz 1944-1960 doğumlu insanların;

* Delinen pantolonlarına yama vurmaları, 
* Yıpranan giysilerini onarmaları, 
* Sökülen ayakkabılarını dikmeleri, 
* Patlayan futbol topunu sağlamlamaları, 
* Bozulan radyoyu tamir ettirmeleri, 
sırf yoksulluktan değildi. Sadece tutumluluktan da değildi.

Onlar bunları yapmakla, kendinden sonraki nesile çok önemli bir mesaj veriyorlardı. Onlara; Eşleriyle araları açıldığında, alternatiflere yönelmeden aralarını düzeltmelerinin mümkün olduğuna, Çocuklarıyla aralarına kara kediler girdiğinde bu durumun vakit geçirmeden telafi edilmesinin gerekliliğine, Arkadaşlarıyla, komşularıyla, dostlarıyla bağları koptuğunda; yenilerini aramakla vakit kaybetmeyip, aralarındaki bağları tekrardan bağlamalarının kaçınılmaz olduğuna…müthiş bir örnek olması için, onların böyle bir yetenek geliştirmeleri için onlara “prototip” olmaya da çalışıyorlardı.

Yani bir yandan yeni neslin;
* Onarıcı,
* Telafi edici,
* Tamir edici,
* Arabulucu, 
özellik kazanmasına önayak oluyorlardı.

Onların bu çabalarının “çaresizlikten”, yokluktan, fakirlikten, cimrilikten ileri geldiğini düşünen 1965-2000 kuşağı olan “X” ve “Y” nesli, bu sinyali alamadı.

Bu nedenle yeni kuşak nesil;
* Eşiyle bozuştuğunda,
* Arkadaşıyla atıştığında,
* Komşusuyla kavga ettiğinde, 
ortamı yumuşatmayı, aralarını düzeltmeyi, barışabilmeyi düşünemediğinden, beceremediğinden onları “değiştirmeyi” seçmek gibi stratejik bir hatanın içine düşebiliyor.

Söz gelimi;
* Bana arkadaş mı yok?
* Başka komşu mu yok sanki.
* Hiç dert değil, elimi sallasam ellisi.
* Küserse küssün…    
gibi “sanal efelik” taslayarak fıtratını bozabilmektedir. Bu nedenle önceki kuşak onlar için “Nereden türedi bu nesil?” diyerek hayretini ifade etmek zorunda kalabiliyor. Yani onların beceriksizliğine vurgu yapıyor.

Galiba;

“Tamirciliği” unutan yeni kuşağı gelecekte zor günler bekliyor.

Bu yazıyı güzel mirası için 1944-1960 doğumlulara ve tamirciliği unutan gençlere hatırlaması gönderin….

Ebubekir Ertem