Sayfalar

2 Şubat 2019 Cumartesi

İstanbul Teknik Üniversitesi İTÜ Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Kuruluyor


İTÜ İLE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMDE YENİ YÖNETİM MODELİ

Millî Eğitim Bakanlığı ile İstanbul Teknik Üniversitesi iş birliğiyle İstanbul´da açılacak İTÜ Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinin müdürü, mesleki ve teknik eğitimde ilk olacak şekilde, üniversitenin öğretim üyeleri arasından seçilecek.
 
illî Eğitim Bakan Yardımcısı Mahmut Özer, Bakanlık olarak mesleki eğitimdeki yeni açılımlarından birisinin de İstanbul Teknik Üniversitesi ile gerçekleştirilen iş birliği olduğunu belirtti. Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ile İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca´nın katılımıyla imzalanan protokolle İstanbul´da İTÜ Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi kurulacağını ifade eden Özer, "Böylece mesleki ve teknik ortaöğretimde yeni açılım modellerimizden birisi daha hayata geçecek." dedi. 

İstanbul´daki Ziya Kalkavan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi kampüsünde, 2019-2020 eğitim öğretim yılında açılacak lisede sadece 4 alanda eğitim verileceğini bildiren Özer, şöyle konuştu: "Lise müdürü, İTÜ öğretim üyesi olacak, alan ve dal derslerine İTÜ öğretim elemanları girebilecek. Böylece MEB-İTÜ iş birliğiyle mesleki ve teknik Anadolu liselerinde yeni yönetim modelinin de başlangıcını yapmış oluyoruz. Lisede İngilizce hazırlık sınıfı olacak ve dersler İTÜ Yabancı Diller Yüksekokulu koordinasyonunda verilecek. İTÜ´nün artırılmış sanal gerçeklik ile mesleki İngilizce öğretiminde çok önemli deneyimi var. Bu kapsamda lise bu uygulamanın da ilk pilot okulu olacak. Derslerin uygulamasında İTÜ´nün ilgili laboratuvarları ve İTÜ Teknokent´in imkanları kullanılabilecek. Öğrenci ve öğretmenlerin İTÜ Teknokent ile Ar-Ge iş birlikleri geliştirmeleri sağlanacak. Ayrıca mezunlara, İTÜ´nün ilgili bölümlerini kazanmaları durumunda, yükseköğrenimleri boyunca İTÜ tarafından burs desteği sağlanacak."

Özer, yeni modele ilişkin, "Bir üniversiteyle birlikte ilk kez yapılacak mesleki ve teknik eğitimdeki Ar-Ge ve inovasyona dayalı yeni model, MEB´in mesleki ve teknik eğitimde diğer üniversiteler ve kurumlarla iş birliğinde de örnek oluşturacak" değerlendirmesinde bulundu.

MEB

Karabük Üniversitesi 4 Bin Güneş Enerjisi Paneli İle Elektrik Enerjisi Üretiyor


Üniversitedeki binaların çatıları ve yan yüzeyleri 4 bin güneş paneli ile donatıldı.

Kurulduğu günden bu yana eğitim-öğretimin yanı sıra çevreci ve yenilenebilir enerjiye verdiği katkılardan dolayı uluslararası alanda da adından söz ettiren Karabük Üniversitesi, binalara kurduğu güneş panelleri ile kendi elektriğini üretmeye başladı.

Uluslararası öğrencilerle birlikte 55 bin öğrencinin eğitim gördüğü Karabük Üniversitesi (KBÜ) binaların çatı ve yan yüzeylerinin yer aldığı 10 bin metrekare alana monte ettiği 4 bin fotovoltaik güneş enerji panelleri ile 1 MWe gücünde kendi elektriğini üreterek ülke ekonomisine katkı sağlıyor.

Uluslararası alanda en çevreci ve yeşil kampüs bakımında dünyanın ilk bin üniversitesi arasında ödüllere sahip olan Karabük Üniversitesi, milli ve yerli üretime de destek vererek kurduğu sistem ile üniversite kampüs alanındaki binaların yüzde 70'nin elektriğini güneş enerji panelleri ile karşılar duruma geldi. Yapılan tasarımla bina yan yüzeylerine kurulan güneş panelleri sayesinde yaz aylarında sınıfların ve öğretim üyelerinin odalarının aşırı ısınma ve klima kullanımının da azaltıldığı proje kapsamında kampüs alanında otopark ve boş alanlara kurulacak yeni panellerle elektrik üretimini yüzde yüze çıkarak enerji satışı da yapmayı planlıyor.

Türkiye'nin en çevreci ilk 5 üniversitesi arasında yer alan Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Refik Polat, uluslararası kuruluş tarafından bu yıl açıklanan 'Yeşil Kampüs' sıralamasında da dünyanın ilk bin üniversite arasında olduklarını söyledi.

Çevreci ve çevreye duyarlı üniversite olarak yollarına güzel bir şekilde devam ettiklerini ifade eden Rektör Polat, "Kampüs aydınlatma elektriğimizin giderinin tamamını güneş enerjisinden karışlayacak bir proje gerçekleştirdik. Kampüs alanında bulunan binalarımızın çatılarını ve yan yüzeylerini fotovoltaik güneş enerji panelleri ile kapladık. Bu şekilde hemen hemen aydınlatma giderimizi güneş enerjisi ile karşılayabiliyoruz. Temiz enerjiye ve yeşil kampüse verdiğimiz önemi bir kez daha Karabük Üniversitesi olarak göstermiş oluyoruz" dedi.

Güneş enerjisi ile elektrik üretme metoduyla yapılan yatırımın kendisini 6-7 yılda amorti ettiğini de kaydeden Polat, şunları söyledi:

"Yapılan yatırım çok kısa sürede geri döndüğü için çok büyük avantajlar sağlıyor. Bizim hedefimiz kampüs alanının tamamının elektriğini güneş enerjisi ile sağlayacak bir sistemi kurmak. Bunun için otopark ve bazı boş alanları güneşin en alan alanları önümüzdeki yıllarda da panellerle kaplamayı hedefliyoruz. Karabük düz bir alan değil ve bunun için binanın çatılarını kullanmak çok daha cazip geliyor ve kurulum daha kolay geliyor. Son bir model bir sistem olmasının yanı sıra milli ve yerli üretim Cumhurbaşkanımızın söylediği yönde doğrultuda milli ve yerli üretime de ayrıca önem veriyoruz" dedi.

İHA

Akıllı Sayaçlar Hangi Saatlerde Daha Az Tüketim Bedeli Yazar - Elektrik Faturasını Düşürmek İçin


Akıllı sayaç sahibi aboneler elektriği 12 kuruş, 28 kuruş ve 48 kuruş olmak üzere üç farklı tarifeden kullanabiliyor. Temizlik ve yıkama işlerini geceye kaydıranın faturası düşüyor.

Milliyet Gazetesi'nden Mithat Yurdakul'un haberine göre Akıllı sayaç kullanan aboneler, elektrik kullandıkları saatleri ayarlayarak, elektriği daha ucuza alabiliyor ve bu yolla ev ekonomisine katkı sağlıyor. Elektrik mevzuatında yapılan son düzenlemeye göre saat 22.00’den sonraki elektrik kullanımlarında kilovatsaat başına 12 kuruşa elektrik kullanabilirken, elektrik kullanımının en yoğun olduğu 17.00-22.00 saatleri arasında ise bu fiyat 48 kuruşa çıkıyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) elektrik tarifesine göre akıllı sayacı bulunan aboneler gün içinde farklı elektrik fiyatlarından yararlanabiliyor. Akıllı sayacı olan vatandaşlar, gün içinde 3 farklı tarifeye tabi tutuluyor.
Buna saat 06.00-17.00 saatleri arasındaki elektrik tüketimlerinde kilovatsaat (kWh) başına 28 kuruş ödüyor. Elektrik dağıtım şirketine başvuruyla giren üçlü tarifeye göre, “puant” adı verilen 17.00-22.00 saatleri arasında ise, elektriğin fiyatı artıyor. Vatandaşların en çok elektrik kullandığı dilim olan bu saatler arasında elektriğin fiyatı 48 kuruşa çıkıyor.

Saat 22.00’den sonraki gece tarifesi ise, EPDK kararıyla ucuz elektrik kullanılabiliyor. Akıllı sayacı olan aboneler 22.00 ile sabah 06.00 saatleri arasında 12 kuruşa elektrik kullanabiliyor.

Akıllı sayacı olmayan ve tek zamanlı tarifeden elektrik alan aboneler ise, gün boyu 28 kuruş sabit ücretle elektrik kullanıyor.

Gece 12 kuruş, gündüz 4 katı fiyat

- 06.00-17.00 arasında kWh başına 28 kuruş alınıyor.

- 17.00-22.00 aralığı fiyat 48 kuruşa çıkıyor.

- 22.00’den sabah 06.00’ya kadar ise 12 kuruş.

- Akıllı sayacı olmayana fiyat gün boyu 28 kuruş.

Akıllı sayaç şart

Üç zamanlı tarifeden yararlanmak için, akıllı elektrik sayacına ihtiyaç duyuluyor. Tüketimi saat dilimlerine göre ölçebilen akıllı sayaçlara geçmek için elektrik dağıtım şirketine başvuruda bulunuluyor. Elektronik sayacını taktıran abone, üç tarifeli sisteme geçmek için yine dağıtım şirketine başvurabiliyor. Elektronik ortamda da yapılabilen tarife değişiklikleri elektrik kesilmeden uygulanabiliyor. Bu şekilde elektronik sayaca geçen aboneler, tüketimlerini sayaçlarından kendileri de takip edebiliyor.

Değişim ücretli mi?

Boğaziçi Elektrik Dağıtım’ın internet sitesindeki bilgilere göre, 10 yıllık damga süresini dolduran sayaçların damga ayar işlemleri için sökülerek geçici ya da yeni sayaç takılması durumunda ücret ödenmiyor. Tüketici talebiyle kontrol için sökülen sayaç doğru çalışıyorsa talep sahibinden sayaç kontrol bedeli alınıyor. Bu bedel, direkt bağlı tek fazlı aktif veya 3 fazlı aktif ve/veya reaktif sayaçlar için 22.1 TL, akım trafolu ve/veya gerilim trafolu aktif ve/veya reaktif sayaçlar için 27.9 TL.

Hangi cihaz çok tüketiyor?

- Evde kullanılan bazı cihazlar, diğerlerine göre daha yüksek elektrik kullanıyor.

- Bu ürünlerin arasında, televizyon, çamaşır makinesi, bilgisayar, buzdolabı, fırın, ütü, elektrikli süpürge gibi cihazlar yer alıyor.

- Elektrik Mühendisleri Odası’nın verilerine göre, elektrik tüketiminde ilk sırayı yüzde 30,4 payla gün boyu aralıksız çalışan buzdolabı alıyor.

- Buzdolabını yüzde 28,6’yla aydınlatma, yüzde 10,4’le elektrikli fırın, televizyon yüzde 9,8, çamaşır makinesi yüzde 6,5, bulaşık makinesi yüzde 5,6, ütü yüzde 4,3, elektrikli süpürge yüzde 2,4, saç kurutma makinesi yüzde 1,9’la takip ediyor.

Bir Sene Ömrü Kaldığını Öğrenen Biri Neler Yapar - Anthony Burgess


42 yaşındayken 1 sene ömrü kalan Anthony Burgess'ın hikayesi, beynindeki tümörü öğrendiği gün başladı...

Anthony Burgess kimdir?

Otomatik Portakal isimli romanıyla tanınan Anthony Burgess 25 Şubat 1917 tarihinde Harpurhey, Manchester, İngiltere‘de doğdu. Annesi Elizabeth Burgess, babası Joseph Wilson’dur. Tam adı John Burgess Wilson olan talihsiz adam, henüz 1 yaşındayken annesini kaybettiğinden teyzesinin yanında büyüdü.

1937 ve 1940 yılları arasında Manchester Üniversitesi‘nde İngiliz Edebiyatı ve sesbilim öğrenimi gördü. Otuz yaşlarına kadar en büyük arzusu bestecess bir senfoni dahil, çok sayıda müzik eseri besteledi.

1940 ile 1946 yılları arasında İngiliz ordusunda yer aldı. 1946-1950 yılları arasında Birmingham Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1950 yılında bir ortaokul öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Öğretim görevlerine ek olarak sporu denetledi ve okulun drama topluluğunu yönetti.

Boş zamanlarında bir dizi amatör tiyatro etkinliği düzenledi. 1954 yılından 1959 yılına kadar İngiliz Sömürgesi olan Malaya ve Borneo’da bir öğretmen ve Eğitim Bakanlığı görevlisi olarak çalıştı. Bu dönemde konusu Malaya’da geçen üç roman yazdı.

41 yaşında İngiltere’ye döndüğünde beyninde bir tümör olduğunu ve bir yıl içinde öleceğini öğrendi. Anthony Burgess’e 1959 yılında 42 yaşında iken ameliyat edilemez bir beyin tümörü tanısı kondu ve bir yıldan az ömür biçildi.

İlk karısı Llewela Jones’in geçimini sağlamaya kararlı olan Burgess 12 ay içinde beş – altı roman yazdıktan sonra teşhisin yanlış olduğu anlaşıldı. Artık tanınan bir yazar olmuştu. 50’den fazla roman ve kitap yazdı.

Romancılığının yanı sıra gazetecilik, eleştirmenlik ve dilbilim çalışmaları da olan Burgess; çağdaş İngiliz Edebiyatı'nın en verimli yazarlarından biridir.

1970 – 1972 yılları arasında iki yıl ABD‘de yaşadığı zamanlarda Princeton Üniversitesi‘nde ve New York City College görev yaptı. 1975 yılında Monako‘ya yerleşti. Daha sonra memleketi İngiltere‘ye Londra’nın dış banliyösü Twickenham’a taşındı. Anthony Burgess, 1942 yılında Llewela Jones ile evlendi. Paolo Andrew Burgess Wilson (d. 1964-ö. 2002) adında) bir oğlu vardır.

Eşi Mart 1968 yılında öldü. Eylül 1968 yılında ikinci eşi Liana Burgess ile evlendi. 1993 yılında kendisi ölene kadar evli kaldı. 1971 yılında Amerikalı yönetmen Stanley Kubrick tarafından sinemaya uyarlanan ve Malcolm McDowell‘in başrolde oynadığı; 1962 yılında yazdığı “A Clockwork Orange / Otomatik Portakal adlı romanıyla keskin alay gücünü ortaya koydu.

Anthony Burgess, 22 Kasım 1993 tarihinde St John’s Wood, Londra, İngiltere‘de 76 yaşında akciğer kanseri nedeni ile ölmüştür.

Japonların Balık Tutma Tekniği ile Başarılı Olmak


Japonlar, taze balığı hep çok sevmişlerdir.

Fakat, Japonya sahillerinde bol balık bulmak mümkün olmamaktadır. Balıkçılar, Japon nüfusu doyurabilmek için daha büyük tekneler yaptırıp daha uzaklara açılabilmişlerdir. Balık için uzaklara gidildikçe, geri dönmesi de daha çok vakit alır olmuştur. Dönüş, bir-iki günden daha fazla uzarsa, tutulan balıkların da tazeliği kaybolmaktadır.

Japonlar, tazeliği kaybolmuş balığın lezzetini sevmemişlerdir. Bu problemi çözebilmek için balıkçılar teknelerine soğuk hava depoları kurdurmuşlardır. Böylece, istedikleri kadar uzağa gidip tuttuklarını da, soğuk hava deposunda dondurulmuş olarak saklayabileceklerdi. Ancak, Japon halkı taze ile donmuşbalık arasındaki lezzet farkını hissedebiliyor ve donmuş olanlara fazla para ödemek istemiyorlardı.

Balıkçılar bu defa, teknelerine balık akvaryumları yaptırdılar. Balıklar içeride biraz fazla sıkışacaklardı, hatta birbirlerine çarpa çarpa biraz da aptallaşacaklardı ama yine de canlı kalabileceklerdi. Japon halkı,canlı olmasına rağmen, bu balıkların da lezzet farkını anlayabiliyorlardı. Hareketsiz, uyuşmuş vaziyette günlerce yol gelen balığın;canlı, diri ve hareketli taze balığa göre lezzeti yine de etkilenmişti. Balıkçılar nasıl olacaktı da Japonya'ya taze lezzetli balığı getirebileceklerdi?

Siz olsaydınız ne yapardınız?

Hedeflerinize ulaşır ulaşmaz, mesela mükemmel bir eş buldunuz veya çok başarılı bir firmaya girdiniz, borçları ödediniz...

Heyecanınız kaybolmaya başlamaz mı?

Aşırı çalışmanız gerekmiyorsa, rahatlamaz mısınız?

Lotoda büyük ikramiyeyi kazananlar,parayı savurmaya başlamaz mı? 

Japonların ‘’Taze Balık’’ probleminde olduğu gibi, çözüm aslında basittir...

1950'lerde, L.Ron Hubbart'ın gözlemlediği üzere "İnsanoğlu ancak hırs iddiası içinde bulunursa, anormal çabalar sarf eder." 

Ne kadar akıllı, uzman, inatçı iseniz iyi bir problemle uğraşmaktan o kadar zevk alırsınız. Problem sizi ne kadar zorluyorsa ve siz onu adım adım çözebiliyorsanız, bundan da o derece mutluluk duyarsınız, heyecan duyarsınız ve enerji dolu, canlı, ayakta kalırsınız.

Japonlarda balıkları yine teknelerindeki akvaryumlarda tuttular, ancak içine küçük bir de köpekbalığı attılar. Bir miktar balık, köpekbalığı tarafından yutulmuştu ama geride kalanlar son derece hareketli ve taze kalabilmişlerdi.

Buradan da görüleceği üzere; problemlerden uzaklaşmaktansa, içine atlamak, boğuşmak ve onları yenmek gerekir. Problemimiz, çok ve çeşitli olabilir. Ümitsiz olmayın. Onları tanıyın, organize edin, kararlı olun, daha çok bilgi ve yardım desteği ile onlarla savaşın.

Beyninize bir köpekbalığı atın ve nelere ulaşabileceğinizi o zaman görün...

Alıntı...

Yürümeyi Bile Beceremeyen Çocuklar - Bırakın Çocuklar Sokakta Oynasın


YÜRÜMEYİ DAHİ BECEREMEYEN ÇOCUKLAR

Çocuğumu okula bırakırken yürüyen çocukları gözlemliyorum. Çoğunluğu yere sağlam basmıyor ayaklarının uçlarında yürüyorlar. Yürürken ha düştü ha düşecekler. Dengelerini sağlamadan adım atıyorlar. Bir kısmı ayaklarını adeta yerde sürüyerek yürüyor. En ufak kaldırım çıkıntısına takılıp yere çakılacaklar diye endişeleniyorum. Bir kısmı büyümelerine rağmen hala annelerinin ellerine yapışmış ilerliyorlar.

Teneffüs saatlerinde veya okul çıkışında çocukların birçoğu koşuyor ama ayakların biri bir tarafa gidiyor diğeri bir tarafa. Son derece dengesiz koşuyorlar ve sürekli yere düşüyorlar. Kovalamaca oynayan çocukları izlerken ödüm kopuyor. En ufak temasta yere çakılıveriyorlar hem de ne çakılma! Çünkü çocuklar düşmeyi bile bilmiyor, yere düşerken kendilerini koruyamıyorlar.

Çocuğumu götürdüğüm spor kulübünde de durum aynı. Antrenmanları izlerken, koşarak duba etrafında dönüp gelmesi istenen çocukların bir çoğunun dengesini kaybettiğine tanık oluyorum. Çünkü çocuk döneceği yerde önce hızını azaltması gerektiğini bilmiyor.

Çocuklarımız neden bu halde, biliyorum. Bunlar evlere hapsedilerek büyütülen çocuklar. Haftada bir iki kez parka çıkartılan o zaman da rahatça koşmasına oynamasına, bir şeylere tırmanmasına izin verilmeyen, ebeveynleri tarafından her yere arabayla götürülen, 300-500 m. ilerideki okula servisle gönderilen, yürümesine kıyılamayan çocuklar.

Bu çocuklar bedenlerine hakim olamamanın bedelini sadece fiziksel açıdan değil sosyal ve psikolojik açıdan da ağır ödüyorlar. İyi koşamadıkları, atik olamadıkları, topa iyi vuramadıkları için grup oyunlarında kimse onları istemiyor. Onlar da kendilerini odalarına ve bilgisayar ekranlarına hapsediyorlar. Arkadaşa en çok ihtiyaçları olduğu bir dönemde yalnız kalıyorlar ve derin psikolojik sorunlar yaşıyorlar.

Tüm çocuklar böyle değil elbette. Bazı çocukların yere sağlam bastıklarını, güven içinde yürüdüklerini, gayet kontrollü koştuklarını gözlemliyorum. Oyunlarda diğerlerine göre çok iyiler ve genellikle liderlik yapıyorlar. Biliyorum ki bu çocuklar sokakta bolca vakit geçiren ve oyun oynayan çocuklar.

Geçen hafta basketbol kursunda kendisi gruptan iki üç yaş küçük olduğu halde herkesten iyi koşan, top süren, hareketlerine son derece hakim olan bir çocuğun annesine “Çocuğunuz sokakta çok oynuyor değil mi?” dedim. “Evet. Evimin önünde park var. Akşama kadar parkta arkadaşlarıyla oynar.” dedi.

Değerli anne-babalar,
Küçücük evlerde çocuklarınızın sağlıklı şekilde büyümesini sağlayamazsınız. Her fırsatta çocuklarınızı dışarı çıkarmaya çalışın. Parkta doyasıya oynatın. Mahallede yürüyüş yapın. Her fırsatta koşturun. Hayatta yürüyeceği yollar her zaman kaldırımlar olmayacak. Toprak zeminde, engebeli arazide, çakıl ve taşlar üzerinde yürümeyi öğretin onlara. Koşarken engellerin üzerinden atlamayı öğretin. Bir topa sıkı vurmayı, kaçmayı, kovalamayı öğretin. Düşmeyi de öğretmeyi unutmayın. Düşerken başını ve bedenini nasıl koruyacağını.

Unutmayın, yere sağlam basan çocukların hayat yürüyüşleri de sağlam olacaktır.

Doğan CEYLAN
Evde Eğitim Sayfası Editörü / Maarif Müfettişi