Sayfalar

5 Haziran 2019 Çarşamba

Tuna'dan Uçan Kuş (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili



Kitabın Adı : Tuna'dan Uçan Kuş

Kitabın Yazarı : Gülten Dayıoğlu

Kitabın Özeti :

Boris soylu bir ailenin çocuğudur. Mohaç’ta Tuna kıyısında bulunan, ünlü Pirak çiftliği dayısınındır. Ailece orada yaşarlar. Mohaç Osmanlı toprağıdır. Bölgeyi yöneten Osmanlı Beyi halka zarar vermez. Yaşamları eskisi gibi devam eder. Yüklü vergi öderler.

Devşirme yöntemiyle kimi ailenin erkek çocuklarına el konulur. Boris güzel, akıllı, yetenekli bir çocuktur, bu özellikleri çevrede dillere destan olmuştur. Devşirme işiyle görevli Turnacıbaşı Ferhat Ağa Boris’i devşirme almak ister. Fakat Boris’in ailesi onun Osmanlı’ya devşirme olarak vermek istemez. Sonunda annesi kendi memleketine hizmet için yetiştireceği oğlunun; feryatlar, acılar içinde götürülmesine engel olamaz.

Ferhat Ağa’nın on üç yaşındaki Boris üzerindeki bu ısrarcı tavrının nedeni ondan parlak bir gelecek ummasıdır. Çok değerli bir turnacıbaşıdır, insanların yüz ifadelerinden, vücutlarındaki işaretlerden gelecekte nerede, nasıl biri olacaklarını görebilir. Boris’in hareketleri, konuşmaları, fiziksel özellikleri ondaki cevheri yansıtmaktadır.

Ferhat Ağa o yöreden, yaşları sekiz ile on sekiz arasında yüz oğlan devşirir. İstanbul’a yol almaya başlarlar. Yolculuğun üçüncü akşamı Boris’in kaçmış olduğu anlaşılır. Boris halk tarafından tekinsiz bir yer olarak bilinen Obrak ormanına ulaşır. Hortlakların kol gezdiğine inanılan bu ormana peşine takılan iz sürücülerin girmeyi göze alamayacaklarına inanır. Çeşnik köyüne yakın bu ormanda Obrak ayısı avlanır. Tuzaklar vardır. Boris bu tuzaklardan birine yakalanır. Açlık susuzluk korkular içinde yaşam savaşı verir. Tuzağın üstüne düşen dalların yapraklarıyla soğuktan korunur, bunlardan yiyerek açlığını bastırır. Tuzakları kontrole gelecek avcılara umudunu bağlar.

Tuzağa düşüşünün beşinci gününde avcılar tarafından bulunur. Bulunduğu haberini alan kolluklar Boris’i alarak yollarına devam ederler. Kafile Edirne’ye yaklaşıyordur. Rodop dağlarında saldırıya uğrarlar, silahlı çatışma olur, yirmi oğlan kaçırılır ve Boris’de onların arasındadır.

Bu olay sonucu Ferhat Ağa görevinden alınır. Mısır’ın çöl sınırında bir kalede Dizdarlık görevi verilir. Ferhat Ağa kaçırılan çocukları bulmaya kararlıdır.

Kaçırılan çocuklar Gelibolu’da köle tüccarlarına oradan Afrika’ya götürülür. Sonunda Habeşistan sarayına satılırlar. Habeş dinini öğrenip İslam dinini bellerler. Saray hizmetlerinde çalıştırılırlar. Çalgı söyleme, çalma, şarkı söyleme, köçeklik de yaptırılırlar.

Boris; en büyükleri onbeşer, ötekileri, on, on bir, on iki yaşlarındaki yirmi çocuğun elebaşı konumundadır. Acımasız Habeş yasalarında saraydan kaçmanın cezası diri diri gömülmek de olsa “özgürlük düşleri” ve kaçıp kurtulma umutları vardır.

Ramazan ayı gelir. Her Ramazan olduğu gibi Mısır Valisi, Habeş Hükümdarı’na, Padişah’ın armağanlarını götürür. Ferhat Ağa kervanın güvenliğini sağlamakla görevlidir. Mısır Valisi, Ferhat Ağa ve tüm görevliler Habeş sarayında ağırlanırlar. Onlara hizmet eden kölelerin kaçırılan yirmi devşirme olduğunu ve Boris’in de onların arasında olduğunu keşfeden Ferhat Ağa olur. Durumu Mısır Valisine açar. Çocukları oradan kurtarmak için Habeş Sarayında görevli iki Osmanlı casusundan (Mimar Hasan ve Veysel) yardım alınır. Boris’e kaçış planı hakkında onlardan haber beklemesi öğütlenir.

Ramazan Bayramı gelir. Boris kaçış planını bekliyordur. Bir ay kadar sonra söz verilen yerde plan Boris’e ulaştırılır. Boris planı arkadaşlarına anlatır ve saraydan kaçarlar. Fakat kaçtıkları anlaşılır. Yakalanan çocuklar diri diri gömülme cezasına çarptırılırlar. Baş mimar Hasan ve Veysel bu durum için planı önceden hazırlamışlardır. Habeş hükümdarını ikna edip cezanın şehrin ortasına kazılacak bir mezara gömülme olmasını kararlaştırırlar. Çocuklar her şeyden habersiz ölüm korkusu yaşarken tüneller sayesinde mezardan kaçırılırlar.

Ferhat Ağa onları Asmaraba kalesinde karşılar. 2 gün Mısır’da kalırlar. Ve İstanbul’a doğru yol alırlar. Yol boyunca Ferhat Ağa’dan alacakları eğitim, Osmanlı sarayında onları bekleyen görkemli yaşam hakkında bilgi edinirler. Devşirmeler adetler ve töreler doğrultusunda derlenip toparlanır. Boris’in yeni adı Behram’dır. Ferhat Paşa Turnacıbaşı görevine döner.

Berham’ım göz kamaştırıcı yükselişi başlar. Türkçe, Arapça, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca öğrenir. Matemetik, din, beden geliştirme dersleri alır, hepsinde başarılıdır. Şehzade ile iyi bir dostluğu vardır.

Berham’ın eğitimi ilerlerken farklı yetenekleri de ortaya çıkar. On sekiz yaşında gemi planları çizip, maketler yapıyordur. Padişaha bunları sunmuş ve takdirini almıştır. Ferhat Ağa, Berham’ın başarısıyla gururlanır.

Padişahın güvenini ve takdirini kazanan Berham’a karşılığında “nişancılık” makamıyla ödüllendirileceği bir görev verir. İstanbul’daki hırsızlık olayını çözme görevi.

Berham gizemli hırsız olayını çözmeye koyulur. Zenginden alıp fakire dağıtan, izini belli etmeyen, kılık değiştiren hırsızın peşine düşer. Direnci, sabrı, eğitimi, aklıyla olayları çözer. Roma’nın bu bölümü Galata’da geçer. Behram yaptığı gözlemler sonucu hırsıza yataklık yapan Mişon’a ondan da üç şüpheli kişiye ulaşır.

Bu işin içinde olduğunu düşündüğü, dört ay sonucunda şüpheli gördüğü dokumacı Memnune, kızı Destegül ve pekmez satan oğlu Bilal’in yaşadığı evin karşısındaki eve taşınır ve onları izlemeye başlar. Hırsıza hazırladığı tuzak başarıyla sonuçlanır ve onu yakalar. Hırsız Destegül’dür. Memnune’nin bir zamanlar Padişah’ın gözdesi olan bir cariye olup Valide Sultan’ın oyunuyla gözden düşürüldüğünü, Destegül ve Bilal’in de Padişahın çocukları olduğunu öğrenir. Destegül bu işe babasından öç almak için girmiştir. Berham Destegül’ün yüreğindeki acıları anlar. Destegül hırsızlığı fakirlere yardım için yapsa da yasalar karşısında cezalandırılacaktır. Berham bu olaya başka bir çözüm bulmak istiyordur. Berham yine ince zekasıyla durumu Padişaha aktarır.

Tüm öğrendiklerini masal gibi bir düş şeklinde Padişaha anlatır. Padişah Memnune’yi ve bir zamanlar ona aşık olduğunu hatırlar; hırsızın kızı olduğunu anlar. Hırsız için verilecek kararı Berham’a bırakır. Memnune ve çocukları doğduğu topraklara Bosna’ya gönderirler. Bu olay da herkesi mutlu edecek bir şekilde çözen Behram bir kez daha Padişah’ın güven ve sevgisini kazanmıştır. Ve görevini başarması sonucu nişancılığa getirilir, henüz yirmi iki yaşındadır.

Behram gönlünün sultanını arıyordur. Saray terzisinde bu kişiyle karşılaşır. Onun akıllı, görgülü, bilgili, yetenekli, okuma-yazma bilen, saraya nakış işleyen bir hanım olduğunu öğrenir. Tanışırlar ve evlenmeye karar verirler. Nişan sarayda yapılır. Tüm konuklar hazırdır; fakat kızın babası yoktur. Padişah durumu idare etmek için kızı safiye Sultan’ı Berham’a verdiğini söyler. Behram Padişah’a bağlılığından buna karşı çıkmaz. Düğün gecesi gerçek ortaya çıkar. Terzide beğendiği hanım Safiye Sultan’dır.

Romanda Behram’ın hayatı çerçevesinde Osmanlı devletinin durumu, hanedan yaşamı, halkın düşüncelerinde de bir pencere açılıyor. Halk barışsever Padişahından bir sefer bekliyor. Bu sırada Padişahın kardeşi Emir ülkeden kaçar. Düşman Acem Şahıyla Osmanlıya karşı birleşir. Acem ve Osmanlı arasında bir savaş gerçekleşir.

Emir yaralanıp ölür. Behram yeteneklerine bir de savaş deneyimi ve kahramanlığını ekler.

Vezirlik makamı, savaş madalyaları, padişahın kızıyla mutlu bir evlilik, bir de oğlu vardır. Ama içinin bir köşesinde ailesine özlemi yaşar. Behram’ın yolunda giden hayatı yeni zorluklara gebedir. Maketlerini yaptığı gemiler artık 50 teknelik bir filoya dönüşmüş, bir hayali daha gerçekleşmiştir. 40 günlük bir deneme seferine çıkılır. Bu seferde, Behram’ı kıskanan ve yükselip Başvezirlik makamına gelmesini istemeyen Kaptanı Derya’nın oyunu sonucu Behram korsanlara esir alınır. Kaptanı Derya Filistin’e sürülür ve deniz yolculuğu sırasında ölür.

Behram’dan haber alınamaz, artık öldüğüne inanılır. Safiye Sultan onun hala yaşadığına inanıyordur.

Behram’ın tutsak düştüğü korsan gemisinde Podova Kardinali de vardır. Kontlar, Senyörler işbirliği yapıp kardinali kurtarmak için özel bir filo kurarlar. Kardinal, Behram ve arkadaşları korsanlardan kurtarılır.

Behram kardinalin yardımı ve desteğiyle bir süre İtalya’da kalır. Mohaç’ta devşirme günlerinden dört arkadaşıyla Sicilya’da tersanede çalışırlar, para kazanırlar. Amaçları biriktirdikleri parayla görkemli bir gemi yapıp İstanbul’a başları dik ve onurlu dönmektir. Yaptıkları gemilerin namı duyulur. İdris adında Tunuslu bir tüccarla tanışırlar. İdris’e tekne yaparlar. Sicilya’da Müslüman olduklarını saklamak zorunda kalan Behram kendini Nemçeli bir bilim adamı olarak tanıtmıştır.

İbadetlerini gizli yapıyorlardır. Bir tesadüf sonucu İdris onları namaz kılarken görür. Bu sır onların arasında bir güven bağı oluşturur. İdris aslında amacının ülkesini İspanyol zulmünden kurtarmak olduğunu, özgürlük düşleri kurduğunu ve depoladığı silahları Behram ve arkadaşlarına anlatır. Onları Tunus’a davet eder. Behram ve arkadaşları Tunus halkına yardım etmek amacıyla Tunus’a giderler. Behram’ın liderliğinde halkı eğitirler, asker yetiştirirler, tersane kurarlar. Tunus özgürlüğüne kavuşur. Fakat yapılan savaşta Behram’ın bir arkadaşı ölür. Tunus’ta dirlik ve düzen kurulunca Behram; İsmail ve İbrahim arkadaşlarına orayı emanet edip; görkemli bir gemi ve değerli armağanlarla İstanbul’a döner. Behram, Tunus Beyliğini Osmanlı devletine bağlar. Kaptanı Derya olarak göreve başlar. Oğlu, yeni doğan kızı ve eşiyle mutlu günler yaşar.

Padişah vefat eder. Veliaht Şehzade başa gelir. Behram’la gençlik yıllarına dayanan çok içten dostlukları vardır. Behram’ı Başveziri yapar. Behram 32 yaşındadır. Birlikte üç savaşa katılırlar, ülke için çalışırlar.

20 yıl geçer. Yeniçeri Ağası başkaldırır. Padişah tahttan indirilir. Oğlu olmadığı için yerine kardeşi Karesi Sancak Bey’i geçirilir. Behram Paşa Malta’ya sürülecektir, ona bir ölüm tuzağı hazırlanmıştır. Bu kötü günler sırasında Safiye Sultan hastalanıp ölür. Behram’ın oğlu Mehmet’i Padişah dayısı koruyordur, kızı Valide Sultanladır.

Behram kendine hazırlanan ölüm tuzağını dostlarının yardımıyla bozar ve Yeniçeri Ağasının kendi kurduğu tuzağa kendisinin düşmesini sağlar. Yeniçeri Ağası öldürülür. O günden sonra Behram’ı gören olmaz.

Avrupa, Asya, Afrika kıtalarını gezen türlü zorlukları aşan behram Tuna kıyısına yerleşir. Bir ev alır. Kendine tuzak hazırlandığını öğrenince kitaplarını Rumeli’ye kaçırmıştır. Kırklareli’nde bir köyde, kaptan Paşalığı sırasında yanında çalışan leventlerden birinin evinde saklamıştır. Bu kitapları yeni evine yerleştirir, kapılarını herkese açar. Dil, din, millet ayrımı yapmaksızın bilgisini aktarır. Önce “gezgin” sonra “bilgin” adiyla anılır. Yazdığı matematik, coğrafya kitapları Topkapı Endenin’de okutuluyordur.

Böylece on beş yıl geçer. Ünü Osmanlı Padişahına gider. İstanbul’a çağrılır fakat gitmez. 2 yıl sonra Padişah Behram’a gider. Israrla kimliğini öğrenmeye çalışır. Fakat Behram kimliğini saklar.

Tuna kıyısında kurduğu bilim yuvasında 10 yıl daha yaşar. Ölmesine yakın Müslüman töresine göre gömülmek istediğini söyler ve o zaman herkes Müslüman olduğunu öğrenir.

Mohaç Sancak Beyine mühürlü bir paket bırakır. İçinde “Tuna’dan uçan bir kuştum...” cümlesiyle başlayan yaşamı vardır. Bunun Padişaha gönderilmesini ister. Ölümünden sonra bu isteğinin yerine getirilmesini ister ve gerçekleşir. Padişah, Bilginin Behram Paşa olduğunu öğrenir. Behram Paşa hayatını roman gibi yazdığı kağıtlarda son istediğini de belirtmiştir. Yaşam öyküsünün efsaneleşip dilden dile yayılması....” bu isteği de gerçekleşir.

Behram Paşa ölmeden önce son düşü annesinin de isteği olan yurduna dönüp oradaki insanlara da faydalı olabilmek arzusunu da gerçekleştirmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder