Sayfalar

31 Ağustos 2019 Cumartesi

Bilim Kilisesi: Özgür Bir Toplumda Bilim (Paul Feyerabend) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Bilim Kilisesi: Özgür Bir Toplumda Bilim

Kitabın Yazarı : Paul Feyerabend

Kitabın Özeti :

“Yönteme Karşı” adlı temel eserinden sonra aldığı eleştirileri yanıtladığı ve özgür bir toplumda bilim adamının rolünün ne olacağına dair fikirlerini belirttiği “Özgür Bir Toplumda Bilim” adlı eseriyle Feyerabend, eğitime karşı bir tutum sergilediği gibi, bilim adamı ya da akademisyenin ancak kişinin bakış açısını zenginleştirecek biri olması gerektiğini de belirtiyor.

Standartlar geleneklerin katılımcıları tarafından benimsendiklerinde nesnel kusursuzluk ölçüleri haline gelirler. Yani gelenekler, standartlar tarafından yönlendirilirler; ama belirli bir nesnel evrensel standart yoktur. Özgür bir toplum, zaten alınmış kararları onaylamak için değil, henüz alınmamış kararlar almak için bir araya gelir. Feyerabend gelenekler üzerine şu yargılarda bulunuyor.

Gelenekler ne iyidirler ne de kötüdürler, yalnızca vardırlar. Akılsallık da geleneğin bir yönüdür ancak.

Bir gelenek ancak başka geleneklerle kıyaslandığında ve dışarıdan bakıldığında arzu edilen ya da edilmeyen özellikler kazanır.

Her geleneğin taraftar kazanmasının yolları vardır.

Karar vermenin genel iki yolu olan “açık” ve “yönlendirilmiş alışveriş”ten yönlendirilmiş alışveriş, modern toplumlarda baskın olanı olduğu gibi, açık alışveriş ise ancak özgür bir toplumu savunanların başvuracağı bir etkileşim biçimi olabilir. Akılsal tartışma, yönlendirilmiş alışverişin özel bir biçimidir. Akılsallık üzerine temellendirilmiş bir toplum özgür değildir, aydınların oyunu oynanır.

Açık alış veriş de ise varılmış kesin bir sonuç yoktur, alışveriş ilerledikçe benimsenen ve değişen bir gelenek oluşmaya başlar ve bütün geleneklere aynı ölçüde bir saygı biçiminde kendini gösterir.

Özgür bir toplum, bütün geleneklerin eşit haklara, eğitime ve öteki güç odaklarına ulaşma imkânları açısından eşitliğe sahip oldukları bir toplumdur ve böyle bir toplum karşılıklı bir koruma içinde ayakta kalır ve dayatmasız bir demokrasiyle yürür. Böyle bir toplumda yönlendirilmiş değil, açık bir tartışma hüküm sürer.

“Bütün yöntemlerin sınırları vardır ve belirli bir yöntem yoktur. Bazı olgular tutarsız bir betimlemeyle açıklanabilir; tutarsızlık anlamsız ve yararsız olan değildir.” Bazı yaklaşımların veya yaşam tarzlarının bilimsel olmadığı gerekçesiyle yasaklanması, engellenmesi gerektiğini söyleyen hâkim otoritenin sözcüsü olan aydınlar, akademisyenler, bilimin de ancak bir gelenek olduğu ve mutlak olmadığını kabul etmeyerek, köleci, dogmatik bir eğitime devam etmektedirler.

Akılcı olduklarını her seferinde belirten aydınlar ve liberaller, bütün demokrasi propagandası ve bilim savunusundan sonra bile demokrasiden anladıkları şey, kendi adalet ve bilimsel kıstaslarına uyulması ölçüsünde geçerlidir. Eşitlikten anladıkları şey, kendi geleneklerine uyulması eşitliğidir, herkesin kendi istediği geleneksel yaşamını sürdürmesi değil. Feyerabend, Marksistlerin de uzun yıllar hem kendi bilimin üstünlüğü dedikleri bilim dinlerini tehlikeye atmadıklarını, hem de batılı olmayan geleneklerin dostları pozuna bürünebildiklerini söyler.

Öznellik izleniminin bulunmayışı nesnelliğin değil, bir dikkatsizliğin kanıtı olabilir ancak, batılı sömürgeciler yıllarca kral adına değil de bilim adına tahakküm kurdu. Batılının bilimsel eğitim olarak adlandırdığı şey, kendi geleneğini dayatmak ve bu kabul görmediğinde yeniden fiziksel şiddet uygulayan baskı aygıtlarına geri dönmektir. “Eğitimle çözeceğiz ve eğitimle çözülmeyecek mesele yok” dedikleri halde bütün bu eğitimi de mahkeme, polis, cezaevleri vb. ile koruyarak özgürlüğü savunmak durumunda kalmışlardır. Uzman olarak adlandırılan kişiler, tamamen başka geleneklerin etkisi ve aracılığıyla bilimsel yargılarda bulunurlar.

Ayrıca birçok konudaki bilim adamı, bilim adamı olarak yetiştirilmiş kişi değil, dışarıdan kişiler olmuşlardır.(Einstein, Bohr, Born vs.)

Demokratik kararların olması, o bilimden yararlanacak kişilerin eliyle gerçekleşeceği için, sadece bütün gelenekler içinde bir gelenek olan bilimin özel otoritesini de çözündürecektir. Bilimin nesnel, akılcı yansız vb. olduğunu söyleyenin yine bilimin kendisi olması bir yana, topluma bunu kabul ettirişinin en büyük nedeni de bunu sunarken ki otoritesi ve baskısıdır. Bilimin sınırları, devlet ve hâkim ideoloji tarafından belirlenir.

Öğrenciler öğretmenlerini, hasta doktoru vb. denetlediklerinde ancak bilim yutturmacasından kurtulabiliriz.

Bilim elde ettiği sonuçlar nedeniyle kabul edilir değildir, bilimi yeğlenir kılan şey, bilimi insanlara dayatan ideolojinin toplum üzerindeki belirleyici etkisidir. Politik, kurumsal, askeri vb. yollarla… Feyerabend, bu nedenle bilimin devletten ayrılması ve bütün geleneklerin eşit derecede gelişmesi için zemin hazırlanması gerektiğini söylüyor. Geleneksel normlar ve istemler, akılsallık teorilerine başvurularak değil, araştırmalarla sınanmalıdır.

Kropotkin, Marx, Engels, Lévi-Strauss gibi devrimciler bile geleneklerin eşitliğini savunurlarken aynı zamanda bilime ayrıcalık atfettiler.

Politik değil, bilgibilimsel bir anarşiyi savunduğunu söyleyen Feyerabend, kendisini buna yönelten şeyin, aydınların eğitimle işledikleri cinayetten yakayı nasıl kurtardıklarını merak ettiğinden dolayı olduğunu söylüyor. Aynı yaşamı paylaşmadığımız ve sorunlarını bilmediğimiz insanların sorunlarını çözecek çözümlere sahip olduğunu söylemenin, kendini beğenmişlik ve budalalık olduğunu da ekliyor. Buradan yola çıktığını söyleyen Feyerabend, birbirleriyle çalıştıklarını söylediği dört modern putu (hakikat, dürüstlük, akılsallık ve bilim) yeniden gözden geçirmeye karar verdiğini ve gücün, hangi gelenekten yana olursa olsun bir tanrı oluvereceğini, lakin tekbir geleneğin otoritesine boyun eğmeyecek olanları, özgür bir toplum inşa etmeye davet ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder