Kitabın Adı : Morgue Sokağı Cinayeti
Kitabın Yazarı : Edgar Allan Poe
Kitap Hakkında Bilgi :
Kitabın yazarı Edgar Allan Poe ABD’li şair, kısa hikâyeci, editör ve edebiyat eleştirmenidir. Amerikanın ilk kısa hikâye yazarlarından olan Poe, modern anlamda korku, gerilim ve polisiye türlerinin de öncüsüdür. Sıklıkla ilk polisiye hikâye olarak anılan Morgue Sokağı Cinayetleri’nin kahramanı Dupin, Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes’ü ve Agatha Christie’nin Hercule Poirot’su gibi polisiye kahramanı için ilham kaynağı olmuştur.
Edgar Allan Poe bu uzun polisiye hikayeyi 1841 yılında ve otuziki yaşındayken yazmıştır. 1809'da Boston'da doğan yazar, ailesi tarafından başka bir aileye evlatlık olarak verilmiştir. Bu yüzden soy adını kendisini evlatlık alan tüccar John Allan'dan almıştır. Virginia'da ve İngiltere'de çeşitli okullarda okuyan yazar West Point Askeri Akademisinden atılmış ve gazetecilik hayatına başlamıştır. Sivri dili, parlak zekâsı ve gözü pek haberciliği yüzünden çok sayıda düşman kazanmıştır. 1836'da Clemm adlı bir hanım ile evlenmiştir.1847'de eşi Clemm'i verem yüzünden kaybettikten sonra kendisi de iki sene sonra Baltimore'daki bir hastanede çok genç yaşta can vermiştir.
Kitabın Özeti :
Anlatıcı: “18. yılının ilkyazı ile yaz başlarını geçirdiğim Paris’te, Monsieur C. Auguste Dupin adında biriyle tanışmıştım.” diyerek öyküye başlar. Çok dikkatli ve ciddi biri olarak tanıttığı Dupin ile birlikte bir cinayet haberini okurlar.
St. Roch Mahallesi halkı, korkunç çığlıklarla uyanırlar çünkü Madame L'Espanaye ve kızı Paris'te Rue Morgue'da karışık bir cinayete kurban giderek çok korkunç çığlıklar atarak ölmüşlerdir. Bu cinayet haberi gazetelere yansımış öykünün anlatıcısı ile arkadaşı Dupin şaşkınlıkla bu haberi okumuştur.
Tribunaux Gazetesi'nde yazıldığına göre çığlıkları duyan mahalle halkı eve doğru koşturmuştur. Komşular bir demir çubukla kilidi kırarak içeri girmişlerdir. Merdivene geldiklerinde yukarılarda kavga eden insanların seslerini duymuşlar ama eve çıktıklarında tüm sesler kesilmiş ve ölen anne ile kızından başka kimseyi görememişlerdir.
Madame L’Espanaye’nin boynu tamamen kesilmiş ve kadıncağızın kafası ufacık bir deri parçasıyla gövdesine tutunur halde kalmıştır. Katiller Madame L'Espanaye’nin kızını ise önce boğarak öldürmüşler sonra da cesedini bacaya sıkıştırmışlardır.
Üstelik bu cinayet, binanın dördüncü katında işlenmiştir ve bu daireye dışarıdan başka bir giriş bulunmamaktadır. Cinayetin işlendiği evin dış kapıları kilitlidir ve cinayeti işleyenlerin dışarıya çıkması mümkün değildir. Cinayeti duyarak olay yerine gelenlerin anlattıkları birbiriyle çelişmektedir. Çünkü her bir tanık katil veya katillerin farklı bir dille konuştuklarını söylemektedirler. Olay yerine gelenlerin her biri de farklı bir ana dile sahip insanlardır. Katillerin konuştukları dil, ne İngilizce, ne Fransızca, ne İspanyolca ne de Hollanda dilidir. Her bir tanık bu sesin kendi diline ait olmadığına emindir. Bu durumda tanıkların duyduğu seslerin son derece tuhaf, alışılmamış bir ses olması gerekmektedir. Tanıklar bu sesin “keskin değil de kaba, çabuk çabuk, kesik kesik” olduğunu söylemektedir. Tanıklardan hiçbiri kelime –ya da kelimeye benzer sesler– duymamış, seçememiştir.
“Şimdi kendimizi o odaya gitmiş sayalım. Önce ne arayacağız? Cinayetleri işleyenlerin hangi yoldan kaçtıklarını. İkimizin de doğaüstü şeylere inanmadığımızı söylemekle aşırılık etmiş olmayacağımı sanıyorum. Madame ve Mademoiselle L’Espanaye’i ruhlar öldürmedi. Bu işi yapanlar elle tutulur varlıkları olan kimselerdi; bir yolunu bulup kaçtılar. Öyleyse, nasıl?”
C. Auguste Dupin ile arkadaşı haberleri iyice takip ederler. Bu iki arkadaş toplumdan uzak yaşamaktadır ve eski tanıdıkları ve dostlarıyla da ilişkiyi kesmişler, sadece geceleri sokaklarda dolaşmaya başlamışlardır. Cinayeti çözmek isteyen bu iki arkadaş Emniyet Müdürlüğü'nden izin alıp cinayetin işlendiği Morgue Sokağı'na ve eve gidip odayı incelemeye başlarlar.
“Ama pencereler sürgülüydü. Önü açık olan pencereye gittim, epeyce zorlukla çiviyi çıkardım, tahminim boşa çıkmamıştı. Gizli bir yay vardı;…….“Bu pencereden çıkmış olan bir kimse, onu dışardan kapatabilir, yay da kilitlenmesini sağlardı –ama çivi deliğe sokulamazdı………. Yaya basarak pencereyi birkaç parmak araladım; çivinin başı onunla birlikte yükseldi, deliğin içinde öylece duruyordu. Pencereyi kapadım, çivi gene eski durumunu aldı, bütünmüş gibi görünüyordu. Cinayeti işleyen, yatağın başucundaki pencereden kaçmıştı. . O dışarı çıktıktan sonra pencere kendiliğinden kapanmış (ya da çıkan bile bile kapamış), yay da kilitlenmesini sağlamıştı; ”
Hakkında delil olmamasına rağmen Adolphe Le Bon isimli bir adam da tutuklanmıştı. Dupin, polise de yardım etmeye başlamıştı. Dupin’e göre tanıkların duyduğu ses insan sesi değildi. Pencerenin yakınından kalın bir paratoner teli geçiyordu ancak kimse bu telden pencereye kadar uzanamaz ve içeri de giremezdi.
Suç mahallinde bulunan kıllar da insanlara ait değildi. Dupin, küçük bir kurdele parçası da bulmuş ve bu kurdelenin bir denizciye ait olduğunu anlamıştı. Bunun üzerine Duphin Gazeteye ilan vererek "Ourang-Outang" kaybeden olup olmadığını sordu. Dupin'in evine gelen bir denizci kendisine ait bir orangutanı kaybettiğini ve onu bulana ödül vereceğini söyledi.
Denizci, Borneo'da bir orangutan edindiğini, ancak hayvanın denizcinin usturasını çalarak ortadan kaybolduğunu, takip ettiği hayvanın bir paratonere tırmanarak Rue Morgue'daki dairenin penceresinden içeri girdiğini anlattı.
Cinayet çözülmüştü. Odaya giren orangutan Madame L'Espanay’i traş etmeye kalkmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder