Sayfalar

18 Ekim 2019 Cuma

21.Yüzyıl İçin Yönetim Tartışmaları (Peter F. DRUCKER) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : 21.Yüzyıl İçin Yönetim Tartışmaları

Kitabın Yazarı : Peter F. DRUCKER

Kitap Hakkında Bilgi :

Burada anlatılan sorunlar, yapılan tartışmalar gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tümünde (örneğin Kore'de, Türkiye'de) yaşanmaya başladı bile.

Bu sorunları belirlemek, analiz etmek ve bunlara çözüm bulmak mümkün.

Birileri bir yerlerde bunlar üzerine çalışıyor. Ama bunu yapan organizasyon ve yöneticilerin sayısı henüz yeterli sayıya ulaşmadı.

Oysa bugünden bu sorunlarla mücadele etmeye başlayan, kendilerini yeni mücadelelere hazırlayan kişi ve kuruluşlar geleceğin liderleri olacaklar ve yarınlara hükmedecekler.

Durup bekleyenler ise, geride kalmaya mahkûm olacak, belki hayatta kalmayı bile başaramayacaklar. Bu yüzden bu kitap, sizi eyleme geçmeye çağırıyor.

-Peter F. Drucker-

Kitabın Özeti :

Bir fikir eseri olan kitap, 210 sayfadır. Kitapta; 1900'lü yıllardan bugüne kadar bilimsel olarak incelenmeye başlanan "Yönetim" olgusu ile ilgili kavram ve teorilerin değişikliğe uğrayıp uğramadığı tartışılmaktadır.

Günümüze kadar "Yönetim" kavramı birçok farklı açıdan incelenmiş ve formüle edilmiştir. Tarihi süreç içinde yirminci yüzyılın başlarında ilk önce klasik yönetim anlayışı geliştirilmiş, daha sonra bunu Neo-klasik anlayışın ortaya çıkışı takip etmiştir. Klasik anlayışa göre, insan sürecin bir parçasıdır ve makinelerden farksızdır. Bu anlayışa karşı toplumsal tepkiler oluşmaya başlayınca sadece insan ihtiyaçlarını tatmin etmeyi esas alan Neo-klasik anlayış, sosyolog ve psikologlar tarafından ortaya atılmıştır. Daha sonra önceki iki anlayışın sentezi ve biraz da geliştirilmiş şekli olan modern yaklaşım çerçevesinde "Sistem" ve "Durumsallık" Yaklaşımları gündeme gelmiştir. Kısaca organizasyonlar için genel değil, özel reçetelerin hazırlanması gerektiğini savunan modern yaklaşımı da, modern sonrası çağdaş kavram ve yaklaşımlar takip etmiştir. Yalnız bu çağdaş kavram ve yaklaşımlar önceki teoriler kadar genel kabul görmeyip bölgesel uygulamalar düzeyinde kaldığından henüz tam şekillenmemiştir denilebilir. İşte bu noktadan itibaren yönetim anlayışının gelecekte nasıl şekilleneceğini tahmin etmenin gereği gündeme gelmektedir.

Kitabın yazarı, bu kitapta yönetim olgusunun gelecekte takip edeceği yönü kestirmek üzere, geçmiş eğilimleri de dikkate alarak, konuyu altı ayrı başlık altında irdelemiştir.

Birinci bölümde yönetim konusunda şu ana kadar oluşmuş paradigmalar hakkındaki tespitlerini kaleme almıştır. Yazarın oluştuğunu düşündüğü paradigmalar arasında; yönetim olgusuna ilişkin varsayımların önemi, yönetimin sadece işletme yönetimi olarak algılanması, tek doğru organizasyon yapısını bulma çabaları, organizasyon içerisinde insanı yönetmenin tek doğru yolunu bulma gayretleri, teknoloji onun son kullanıcılarının sabitliğine ilişkin kabuller, yönetimin faaliyet alanının hukuki olarak ve politik açıdan belirlenmiş olması ile yönetimin ilgi alanına ilişkin kabuller yer almaktadır. Bu bölümde, önceki cümlede adı geçen paradigmalar yazar tarafından birer birer ele alınmış ve tartışılmıştır. Sonuç olarak, paradigmaların yanıtları verilmek yerine kasıtlı olarak sorular ortaya atılmıştır. Nedeni ise şu şekilde açıklanmıştır: "Modern toplumun ve ekonominin merkezi ne teknoloji, ne bilgi, ne de verimliliktir. Bu, sonuç üretmek amacıyla var olan ve toplumun bir organı olan yönetilen kurumdur. Yönetim, kurumların sonuca götürülmesinde kullanılabilecek çok önemli bir araçtır, işlevdir ve alettir. Bu nedenledir ki; nihai bir yönetim paradigmasına ihtiyaç vardır. Kurumun performansını ve sonuçlarını, kurum içinde ve dışında, kurumun kontrolünde ve kontrolü dışında etkileyen her şey yönetimin ilgi ve sorumluluğu dahilindedir.

İkinci bölümde; organizasyonları yeni stratejiler geliştirmeye iten nedenler ele alınmış ve incelenmiştir. Bunlar arasında; düşmeye başlayan doğum oranı, kullanılabilir gelir dağılımı, performansın tanımı ile ilgili yargı değişiklikleri, mevcut büyüme endüstrileri, küresel rekabet, ekonomik gerçekler ile politik gerçekler arasında artan uyuşmazlıklar sıralanmıştır. Sonuç olarak; bu sorulara cevap bulunduktan sonra stratejiler belirlenmelidir. Yapısal, ekonomik, sosyal, politik ve teknolojik dönüşümden kaynaklanan büyük değişimin yaşandığı günümüzde, mücadelede başarılı olamayan kurumlar piyasada tutunamayacaklardır.

Üçüncü bölümde; değişim liderliğinden bahsedilmektedir. Yazara göre değişimi kimse yönetemez, ancak değişimde uygulamaya konulacak politikalar üretilebilir. Bu politikaların amacı, sürekli iyileştirme olmalıdır. Başarıdan yararlanan kurumların değişimi yaratabileceği ifade edilmektedir. Bu arada, kurumların kaçınması gereken davranışlar da sıralanmıştır. Değişimin ancak, sürekli olursa kuruma yarar sağlayabileceği belirtilmiştir. Geleceğe yön vermek için değişime öncü olmak gerektiği vurgulanmıştır.

Dördüncü bölümde; enformasyon/bilgi tartışmalarının yapıldığını görmekteyiz. Yeni bilgi devriminden ve bilgi teknolojisinde teknolojiden bilgiye uzanan ilişki araştırılmaktadır. Ayrıca teknoloji uzmanları için tarihten alınması gereken bazı dersler dile getirilmiştir. Kurumların ve yöneticilerinin ne kadar bilgiye ihtiyaç duydukları tartışıldıktan sonra bilginin yönetilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bilgi çokluğundan doğacak karmaşanın önüne geçmek için bilginin düzenlenmesi gerektiğine işaret edilmiştir. Bilgi ile beraber artık dışarı açılmanın kaçınılmaz olduğu ifade edilerek bölüm tamamlanmıştır.

Beşinci bölümde, bilgi işçisinin verimliliği konusu tartışılmıştır. Artık emek yoğun işgücünden bilgi yoğun işgücü devrine geçilmiştir. Yönetim olgusuna ilişkin ilk teoriler ortaya atılırken amaç; el işçisinin verimliliğini artırmaktı. Bunun için ilkeler geliştirildi ve el işçisinin gelecek dönemlerde de verimliliğini sağlamak için alınacak tedbirler belirlenmiştir. Şimdi bilgi işçisinin verimliliğine ilişkin verilerin, ilkelerin belirlenmesi zamanı... İşte bu bölümde bilgi işçilerinin verimliliğini artırmak için alınabilecek tedbirler tartışılmıştır. 21nci yüzyılda kurumların en değerli varlığının bilgi işçileri ve onların verimlilikleri olacağı ifade edilerek bölüm tamamlanmıştır.

Altıncı ve son bölümde ise; 21nci yüzyılda kurumlar için başarının sırrı olacak insan faktörü derinlemesine ele alınmıştır. Yazar, bilgi işçisi ve onların, yöneticinin yerine kendilerini koyduktan sonra her bireyin neler yapması gerektiğini incelemiştir. Herkesin kendisini nasıl yöneteceğini irdelerken, öncelikle bireyin güçlü yanlarının neler olduğunu belirlemesi gerektiğini vurgulamıştır. Daha sonra bireysel performansımıza ilişkin gerçekçi tespitler yapmamız gerektiği ifade edilmiştir. Bireyin, kendisinin nereye ait olduğunu sorgulamasının arkasından ait olduğu kuruma ne kadar katkı sağladığını düşünmesini tavsiye etmektedir. Uzun süre hizmet eden birisinin çalışma hayatında genç ve fikren canlı kalmayı öğrenmesi gerektiğine işaret etmektedir. Yazar, gelecekte insanların yapmakta olduklarını nasıl ve ne zaman değiştireceklerini; bunu nasıl ve ne zaman yapacaklarını öğrenmek zorunda kalacaklarını ifade ederek altıncı bölümü tamamlamaktadır.

Sonuç olarak; kitap gelecekten söz etmektedir. Kitapta anlatılan sorunlar, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tümünde değişik dozlarda yaşanmaktadır. Yazara göre bu sorunları belirlemek, analiz etmek ve bunlara çözüm bulmak mümkündür. Bazı organizasyon ve yöneticilerin bu işi profesyonelce yaptığından bahsetmektedir. Bu kurumların/yöneticilerin kendilerini geleceğin mücadelesine hazırladıkları için gelecekte lider olacaklarını ve geleceğe hükmedeceklerini ifade etmektedir. Durup bekleyenlerin ise geride kalmaya mahkum olacağını, belki de hayatta kalmayı bile başaramayacağını iddia etmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder