Kitabın Adı : Martin Eden
Kitabın Yazarı : Jack London
Kitap Hakkında Bilgi :
Jack London'ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, 20. yüzyıl başında sosyal ve ideolojik meseleler ağırlıklı içeriğiyle Amerikan edebiyatında büyük ölçüde kabul görmüştür. London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gözlerimizin önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati önemine işaret eder. Romanın ana temalarından biri, başarı ve refah yolunun sosyal sınıf farkı gözetilmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek Amerikan Rüyası'dır. Ya da bu idealin yarattığı muazzam hayal kırıklığı…
London, romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen Künstlerroman geleneğinde yazmıştır. Martin'in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir artık…
Martin Eden modern bir Külkedisi masalıdır. Oligarşiyi hedef tahtasına oturtarak Jack London şu soruyu sorar: ‘’Bir Külkedisi Prenses olabilir mi? Yoksa Prenses olmak için soylu bir aileye mi sahip olmalıdır?’’
Sınıflar arası farkların insanları adeta kıydığı bir dönemde bir alt sınıf gemici olan Martin bir tesadüf eseri tanıştığı Ruth’a vurulur.
Kitabın Özeti :
Martin Eden, çalışmayı sevmeyen, günlük bir programa ayak uyduramayan, kendini ezdirmeyen güçlü maceraperest, yakışıklı ve çapkın bir delikanlıdır.
Günlerini gemiler ve meyhanelerde geçiren denizci Martin Eden, sık sık karıştığı çete kavgalarından birinde Arthur adlı zengin birinin hayatını kurtarır. Arthur Martin Eden’i evlerine çağırmış ve Ruth adındaki sanat tarihi öğrencisi kız kardeşi ile tanıştırır. Martin, Ruht’u görür görmez aradığı kadını bulduğunu hisseder ve Ruth’a âşık olur. Martin Eden’nin hayatı bu tanışma sonrasında değişmeye başlar. Martin, Ruth’un sayesinde ve onun özendirmeleri ile kendini eğitmeye başlar. Çünkü Ruth’u, elde edebilmenin dahası onu elde tutabilmenin yolunun kültürlü ve bilgili bir insan olmak olduğunu anlamıştır. Bu amaçla kendini eğitmeye ve kültürlü bir insan olmaya karar verir. O andan itibaren büyük bir kararlılıkla yazar olmaya ve belki de Ruth ile evlenmeyi kafasına koymuştur. Martin Ruth’la evlenmek istiyordu fakat aralarındaki uçurumu da görüyordu.
Kolej eğitimli sosyetik Ruth Morse’i elde edebilmek hayatının amacı haline gelmişti. Birden bire çetelerin ve denizcilerin arasından koparak içkili, kumarlı serseri hayatından kurtularak filozofların düşünce dünyaları içinde dolaşmaya başlamıştır. İşi ve hayatı ile ilgili düşüncelerini yazarken, Sencer’in düşüncelerinin kendi fikirlerini yansıttığını fark eder. Spencer’i derinden derine incelemeye başlamıştır.
Ruth da Martin’e duygular beslemeye başlar ve nişanlanırlar. Fakat Martin ile Ruth’un aşkı Martin’in istediği yolda gitmemektedir. Üstelik , sosyal olarak yabancı kaldığı Ruth’un çevresinde kendisini fakirliğinden dolayı aşağılayan insanlara kabul ettirmeye çalışmaktan yorgun düşmektedir. Üstelik Ruth, onun azmini ve yeteneklerini bilmesine rağmen, ona inanmamakta sürekli olarak Martin’e düzenli bir iş bulmasını önermektedir. Üstelik Ruth, onu başarısız bulmaktadır. Yazılarının beğenilmemesi ve yayınlanmamasını Martin’in başarısızlığına bağlamaktadır. Martin bunlar karşısında yılmadan yoluna devam eder. Çünkü kendisine inanır ve Ruth’a aşıktır. Parası biter, tefeci mallarına el koyar. Çamaşırhane’de çalışırken Joe ile tanışır. Joe bütün vahşiliği ile yaşama tutunmaya çalışmaktadır. Hiç düşünmeden çok çalışmaktadır. Fakat Martin’den farksızdır.
Ruth ona kendini geliştirmesinde yardım etmekte, ona dersler vermektedir. Martin artık kendisini çok geliştirmiştir. Fakat ne kadar gelişse de geçmişinden kalan edinimleri, çocukluk ve gençlik yıllarından kalıplaşmış olan tavır ve tepkileri kısacası içinde vahşi Martin Eden’i söküp atamamaktadır. Kendini doğru ifade etmeyi, daha doğrusu o insanların anlayabileceği şekilde ifade edebilmeyi öğrenememiştir. Bir tartışma sonrasında bir gazeteci ona sosyalist damgası vurur.
Russ Brissenden –George Sterling üzerine yazan solcu bir şair- Martin’in yazılarında bir ışık görmüştür. Fakat bu bile Ruth için yeterli değildir. Ruth Martin’i terk eder. Çünkü onun için başarısız şeyler ve kişiler değerli değildir. Dergiler ve gazeteler Martin’in yazılarını yayınlamadıkları gibi onun sosyalist olduğuna inanmışlardır.
Martin Eden, Ruth’tan ayrıldıktan sonra Lizzie Connoly’le arkadaşlık etmeye başlar, Lizzie bütün 3. sınıf kızları gibi Martin için ölmeyi bile göze almaktadır. Ama Martin onu sevememektedir ve gözü Ruth’tan başkasını görmemektedir. Bu düşüncelerini ve onu sevmediğini Lizzie Connoly’e de söyler.
Fakat tüm bunlar Martin’i daha da kamçılayan gelişmeler olmuştur. Martin kendini geliştirdikçe ilk zamanlarda zenginlikleri ve bilgileri ile başını döndüren insanların esasında basmakalıp şeyler öğrenen, hayatı özümseyememiş, onca okullarda okumuş, onca kitap okumalarına ve üniversiteleri bitirmelerine rağmen çok cahil kalmış insanlar olduklarını fark etmeye başlamıştır. Bu insanlar olamadıkları insanları oynamakta ve bilmediklerini biliyor gibi görünmektedir. Gerçekte bu insanların parasını ve mevcut konumlarını korumak dışında ideallerinin olmadığını anlamıştır. Önceleri sanatın ve kültürün kaynağı gibi gördüğü bu insanlar gözünde birer asalak ve uyduruk kişiler haline dönüşmüşlerdir.
Çevresi edebiyatı bilmeden diploma almış edebiyatçılarla, geometri bilmeyen mühendislerle, ekonomi bilmeyen siyasetçiler, biyoloji bilmeyen din adamları ile doludur. İşin garibi herkes aslında hiç haberdar olmadığı ve anlamadığı fikirler üzerinde tartışmakta, şuradan buradan duydukları klişeleri kullanmakta ve sürü halinde düşünmektedir.
Martin kendi doğal yetenekleri Spencer ve benzeri filozoflardan edindiği izlenim ve değerlendirmeleri denizci ve serserilik yıllarından edindiği deneyimlerle bu çevreden aldığı bilgileri sentezleyerek ulaştığı kavrama ve algılama yetenekleri sayesinde gerçek bilgiyi ayırt etmeyi ve doğal seleksiyonla evrimleşen evrensel boyutlu düşünce gücünü bu tip insanlara karşı kullanmaya başlayarak onlara üstün gelmeye başlamıştır.
Gemi işçiliğini bırakarak kendisini tamamen yazarlığa vermiştir. Yazdığı ve yeterince güzel olduğunu düşündüğü birçok eseri, yayınevlerine yollamış ama bu eserleri yayımlanmadan geri gelmektedir. Tamamen parasız kalmış aç kalmış ve çok muhtaç hallere düşmüştür.
Bayan Morse ve Bay Morse, Martin ile Lizzie Connoly’in ilişkisine karşı çıkmaktadır. Bu olaylar onlar için de bir fırsat olmuş, Liz ile Martin’in ayrılmalarını sağlamışlardır.
Martin yazı yazmaya devam eder. Gönderdiği yazılar geri çevrilirken hiç beklemediği bir anda yazıları kabul edilmeye başlar. En sonunda Martin’in büyük bir yazar olduğu ortaya çıkmıştır. Brissenden’in yardımları ile Martin’in eserleri tanınmaya, basılmaya ve çok satmaya başlar. Martin artık ünlü bir yazar, zengin bir insan ahline gelir. Artık herkes tarafından tanınan bir insandır. Bu gelişmeler sonrasında Ruth onu geri ister fakat Ruth artık Martin’in midesini bulandırmaktadır.
Tam da bu sırlarda Brissenden’ın intiharı Martin’i çok etkiler. Ünlü olduktan sonra insanların ona karşı tavırları tamamen değişmiştir. Herkesin ikinci yüzü ortaya çıkmaya başlamıştır. Kavgalı olduğu yargıç Blount ve Bay Morse bile onu yemeğe çağırmıştır. Eskiden ona hiç yüz vermeyen ona aşağılık insanmış gibi davranan herkes ona karşı birden bire dalkavukluk yapmaya başlamıştır. Değer verdiği her insanın böylesine adilik ve acizlik içine düşmüş olmaları onda tiksintiler oluşturmaya başlamıştır. Yemeğe ihtiyaç duyduğunda yanlarına çağırmayan insanların şimdilerde bunu yapmaya kalkışmaları onu iğrendirmektedir.
Yazarlığı da bırakmış, yazdığı ve evvelce bastırtamadığı yazılarını sırayla bastırtmaya başlamıştır. Parasının bir kısmını kardeşleri, komşusu, eski arkadaşı Joe ve Lizzie için harcamaya başlar.
Güney Denizi’ne gitmek için son kez gemiye biner. Gemide sıkıldığı için hayran olduğu Swinburne’ün bir kitabını okur. Kitaptaki şiirde okuduğu şu mısralar onu intihar etmeye yöneltir:
...
Hiçbir yaşamın sonsuz olmadığı,
Ölülerin asla dirilmediği,
Ona göre artık zengin ve ünlü olmanın, gerçek sevgiyi bulamadıktan sonra yaşamanın da bir anlamı kalmamıştır ve artık dünyada ona bir yer yoktur. O da yapması gereken şeyi yapar ve denize atlar, ciğerlerini nefes ile doldurur ve gidebileceği kadar derine gider. Derine gittikçe basınçtan kulakları patlamaya başlar, yukarıya çıkmak için çaba harcasa da artık ölmek üzeredir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder