Kitabın Adı : Acımak
Kitabın Yazarı : Stefan Zweig
Kitap Hakkında Bilgi :
Birdenbire kapı açıldı ve içeriye serin bir hava cereyanı ile birlikte, çok güzel bir genç kız girdi. Badem biçimi koyu ela gözleri,mat bir teni vardı. Taşrada görülmeyen şık bir biçimde giyinmişti. Ve asıl önemlisi de, bu korkunç monotonluk içinde onun, yepyeni bir çehre olmasıydı. Fakat ne yazık ki güzel kız bize hiç bakmadı…
Bir tanrıydım o akşam. Fakat yükseklere kurulu tahtımdan, yaptığım işlere kayıtsız kayıtsız bakmıyordum. Kullarımın arasında tatlı, iyicil tavırlarla duruyor ve muhayyilemin gümüşi bulutları arkasından onların yüzlerini görüyordum. Solumda bir ihtiyar oturmaktaydı. Benden fışkırmakta olan o parlak iyilik ışığı buruşuk alnındaki kırışıklıkları giderip cilalamış, gözlerinin altındaki çukurlukları yok etmişti. Ölümü ondan uzaklaştırmıştım. Yarattığım mucizeden dolayı minnet içindeydi, dirilen bir kimsenin sesiyle konuşuyordu. Yanımda bir genç kız oturmaktaydı. Hastalık çekmiş, acılarına köle gibi zincirle bağlanmış, ruhunun girinti çıkıntıları içinde bocalayıp durmuştu. Fakat şimdi o da sağlık ışığının parıltıları içine gömülmüştü. Dudaklarımın soluğuyla onu kaygısız cehenneminden çekip çıkarmış, sevginin göklerine yükseltmiştim. Yüzüğü de parmağımda seher yıldızı gibi parıldıyordu. Onun karşısında başka bir genç kız görmekteydim. O da minnetle gülümsüyordu. Çünkü yüzüne ve bir ormanı andıran koyu renk, kokulu saçlarına güzellik bahşetmiştim. O saçların altında da pürüzsüz alnı görülmekteydi. Sırf orada olmamın yarattığı mucizeyle onları nimetlere, heyecanlara gark etmiştim.
Hepsinin gözlerinde benim ışığım vardı. Birbirlerine baktıkları zaman bakışlarında ışıldayan meşale bendim. Birbirleriyle konuştukları zaman sözlerinin manası bendim ve sustuğumuz zaman zihinlerini dolduran yine bendim. Saadetlerinin başlangıcı, merkezi ve sebebi de yine bendim çünkü. Birbirlerini tebrik ettikleri zaman beni tebrik ediyor, birbirlerini sevdikleri zaman sevgilerinin yaratıcısı olan beni seviyorlardı.
(…) Bir tanrıydım o akşam. Kaygının, tasanın coşkun sularını yatıştırmış, bu yüreklerden karanlıkları kovmuştum.
Kitap, Teğmen Holfmiller adlı bir askerin Kekesfelva Villa’sında tesadüfen tanıştığı Edith ile yaşadıklarını konu alır. Bu tesadüfü buluşmadan sonra Edith, Teğmen Holfmiller’in merhamet olarak adlandırdığı duyguya sımsıkı sarılır. Teğmen bu sevgi karşısında kapana yakalanmış bir fare gibi nefes almakta zorlanırken savaşa kaçmayı bir çözüm olarak gördüğü bir yola çıkar. Unuttuğu tek şey, vicdan kanarken hiçbir yere kaçamayacağı gerçeğini eski bir dostla karşılaştığında tekrar anlar.
Odak noktasına hep insanı ve insancıllığı koyan Zweig’ın psikolojik ögeleri bolca kullandığı bu eserinde, Teğmen Hofmiller’nın saygın bir ailenin felçli kızını tanıması ve onunla yakınlık kurması ile başlayan merhametle ilgili tahlillerle acıma duygusunun neleri tetikleyebileceği, ruhta nasıl izler bırakabileceği, insanı ne gibi çatışmalara sürükleyebileceği gözler önüne seriliyor. Sevgi ile acıma arasındaki ince, puslu çizginin yorumlanması esnasında yapılan olağanüstü psikolojik tahliller, okuyucuya etkileyici bir roman okumanın zevkini yaşatıyor.
Kitabın Özeti :
Teğmen Holfmiller ortanın altı bir sınıftan askerliği seçmek zorunda bırakılmıştır. Askerliğin gri yüzü ve duyguların insan yaşamı arasında ki gelgitliği onu insanlarla ilişkilerinin zayıf olmasına sebeb vermiştir. Bir gün Kekesfelva Villa’sında bir eğlenceye davet edilir. Bu karanlık villada pek çok şeyin rengi geçmişini gizlemektedir.
Teğmen burada herkesle dans eder. Yalnız evin sahibinin zayıf bacaklı kızıyla dans etmeyi unutur. Odanın içinde gözleri onu aramaktadır. Bir köşede otururken karşılaşır. Onu dansa davet eder. Birden kaçarak uzaklaşan Edith ile Teğmen böyle tanışırlar. Edith bir engellidir. Sürekli tedavi görmektedir. Doktorları cellât olarak görebilecek kadar tedavi ve doktorlardan nefret etmektedir. Babası burada dolandıracağı kadına aşık olmuştur. Ve babası hakkında tefeci vb. dedikodular halk arasında yaygındır. Bütün yaşamını, biriktirmek için harcadığı parayı ev sahibesi için harcamıştır. Bütün serveti kanserin gücü karşısında bir hiçtir. Ölüm eşini alır. O günden sonra yaşamını değiştirmiştir. Çocuğunun iyileşmesi için her yolu denemekte bir umut için her şeyini feda edebilecek güçtedir.
Teğmen bu hatasından duyduğu vicdan azabı nedeniyle Edith’i ziyaret eder. Edith bu merhametli duygularla adeta kendisini kaptırır. Teğmenle gün geçtikçe yakınlaşırlar. Teğmen’in bu zaafı vicdan azabını gün geçtikçe büyütecektir. Umutsuz vaka olan Edith, Teğmen’in bir hatasıyla durumun iyiye gittiğini söyleyiverir. Bu dönülmez hatadan geri adım atamaz.
Teğmen bu duyguların merhametten başka bir şey olmadığını söylese de Edith bu yasak aşkın farkına varır. Edith’e göre sevmek ona göre değildir. Yaşam annesinin de karşılaştığı bir şekilde, onu da süründürüp canını almaktan başka bir şey değildir. En çok sevdiği dans etmek ve ata binmek onda sadece bir silüetten ibarettir. Edith, bütün güzel şeylerin gölgesinin düşerek çürüttüğü bir insan artığı benliğe sahiptir.
Babasıysa karısını kaybettikten sonra kızının bu eriyip bitişine daha fazla dayanamayacaktır. Tedavileri bırakan ölümü ağır ağır kabul edilen Edith onun her şeyidir. Onun için her şeyi feda edebilir. Ömrünü kazanmak için adadığı servetini dahi! Teğmen Holfmiller’e kızıyla nişanlanması için para teklif eder. Holfmiller bunu kabul eder. Holfmiller sevmediği, buğday çuvalı olarak gördüğü Edith’le nişanlanır. Bu olayın tefecinin çocuğuyla evlendiğinin duyulmasıyla daha da vicdan azabını artırır. Tek düşündüğü şey intihar etmektir. Eski bildiği bir şekilde gece yarısı yastık ve yorganı yüzüne bastırarak silahla intihar edecektir. Bu şekilde hiç kimse onun öldüğünü duymayacaktır.
Teğmen Holfmiller yaşamı boyunca sevilmekten kaçan, ardında Edith’in manen bir güçle iyileşme aşamasında bırakarak intiharı seçecektir. Lakin intihar edemeyecektir. Akıl aldığı bir meslektaşı onu harbe gönderecektir. Savaşın o kirli yüzü onun için bir çözüm gibi görünmektedir. Peki ya Edith yaşamak ve sevmek onun hakkı değil midir? Tam da iyileşme aşamasında… Edith’in ayakları iyileşirken ruhunun kanaması onu nerelere sürükleyecektir?
Stefan Zweig Acımak başyapıtında son noktayı şöyle koyar:
"…insanın vicdanı hatırladığı müddetçe, hiçbir hata unutulmuş değildir."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder