Sayfalar

27 Kasım 2019 Çarşamba

Bulantı (Jean Paul Sartre) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

Kitabın Adı : Bulantı

Kitabın Yazarı : Jean Paul Sartre

Kitap Hakkında Bilgi :

20. yüzyılın önde gelen aydınlarından Jean-Paul Sartre, romanları, oyunları ve düşünce yazılarıyla varoluşçuluk düşüncesini olduğu kadar bütün bir yüzyılı da derinden etkilemiştir.

Bulantı, 20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden Jean-Paul Sartre'ın ilk romanı. Bireyin kökten özgürlüğünü vurgulayan varoluşçu akımın sözcülüğünü üstlenen Sartre, adını 1938'de yayımlanan bu romanıyla duyurmuştu. Günlük biçiminde yazdığı bu kitabında, romanın kahramanı Roquentin'in dünya karşısında duyduğu tiksintiyi anlatıyordu. Bu tiksinti yalnızca dış dünyaya değil, Roquentin'in kendi bedenine de yönelikti. Kimi eleştirmenler romanı hastalıklı bir durumun, bir tür nevrotik kaçışın ifadesi olarak değerlendirdilerse de, Bulantı, yansıttığı güçlü bireyci ve toplum karşıtı düşüncelerle, sonradan Sartre'ın felsefesinin temellerini oluşturacak birçok konuya yer veren özgün bir yapıttı. "Varoluş"la yüz yüze gelen Roquentin'in geçirdiği değişimi anlatan Bulantı, varoluşçuluğun kült kitaplarından biri oldu. 20. yüzyıl roman sanatında da önemli bir yeri olan bu kitabı, Selâhattin Hilâv'ın usta işi çevirisiyle sunuyoruz.

Kitabın Özeti :

Bulantı yazarın ilk romanıdır. 1938 yılında yayınlanmış ve dünyaca ün kazanmıştır. Kitapta dünyaya karşı duyulan tiksintiden bahseder. Ayrıca kitabın başkahramanı sadece dünyadan tiksinmiyordur, kendi bedeninden de tiksiniyordur.

“Bu ülkede ne işim vardı? Bu adamlarla ne için konuşuyordum? Niçin böyle gülünç bir biçimde giyinmiştim?”

“Bütün bu adamlar, vakitlerini dertleşmekle, aynı düşüncede olduklarını anlayıp mutluluk duymakla geçiriyorlar. Aynı şeyleri hep birlikte düşünmeyi ne kadar da seviyorlar.”


Kitap Roquentin'nin günlüğünden oluşmaktadır. Roquentin 30 yaşlarında bir yazardır. Rollebon isminde Fransa tarihine ait bir karakterle ilgili bir araştırma kitabı yazmaktadır. Uzun yıllar çeşitli araştırma kitapları yazmak üzere yurtdışında dolaşmıştır. Bir süredir Paris'te bu yeni kitabı üzerinde çalışmaktadır. Küçük bir odada sınırlı parasıyla idare etmektedir.

Ancak bir süredir kendine karşı ve etrafındaki nesnelere karşı bir yabancılaşma hissetmektedir. Örneğin aynada yüzüne bakar ama yüzü kendisiyle ilişkilendirdiği, kendisini ifade eden bir görüntü değildir. Kendi yüzünü diğer herhangi bir nesne gibi algılar. Ona göre yaşamı son derece yavandır. Günler peş peşe anlamsızca birbirini kovalar. Yaşamdan şu şekilde bahseder;
"İnsan yaşadı mı başına bir şey gelmez. Dekorlar değişir, kişiler çıkar, görüntüler değişir yalnız... Başlangıçlar da yoktur; günler anlamsız bir biçimde birbirine eklenir durur. Sonu gelmez, tekdüze bir hesap çizelgesidir bu..... Yaşamak budur işte. Ama hayatınızı anlatırsanız, her şey değişir... Olayları anlatırken, onların çıkış biçimini tam tersine döndürmüyor muyuz sanki? Gerçekte hep sondan başlanır. Son oradadır, görünmez olan oradadır. Başlangıcının değerini bir kaç kelimeyle veren odur. Bunlar gelecek tutkuların ışığı ile aydınlatılmışlardır. Sonra öykü sondan başa doğru devam eder. Mutluluklar birbiri üzerine yığılır. Öykünün sonu onları çeker, her an da kendinden bir öncekini çeker. Derken son onların hepsini birden kapıp, kavrayıverir. Ben de hayatımıb anılarının, hatırlanan bir yaşantının ki gibi birbirini izlemesini ve düzenli olmalarını istemiştim. Zamanı kuyruğundan yakalamaya çalışmak gibi bir şey... Ama biz, yarının henüz orada olmadığını hep unutuyoruz."

Sartre felsefede varoluşçuluk akımının öncüsüdür. Bu akım insan olmanın fiilen deneyimlenmesini vurgular. İnkilap Kitabevi'nin Felsefe Görsel Rehberi'nde Sartre'nin varoluşçulukla ilgili düşünceleri şu şekilde açıklanmıştır;
"Sartre fiziksel madde ve bilinci birbirinden radikal bir çizgiyle ayırdı, bilinç kendi özgürlüğüyle nitelendiriliyordu. Durumumuz her ne olursa olsun, onu 'reddetmekte' -olayları farklı bir şekilde hayal etmek ya da onları değiştirmek için çabalamakta - özgürüz. Dolayısıyla, kendimizi özgürce yaratmak seçimlerimize ve eylemlerimize bağlıdır, fakat bunun gerektirdiği sorumluluğa göğüs germenin psikolojik bir bedeli vardır." 

Sartre Bulantı'da Roquentin'e şunu söyletiyor;
"Bütün insanların evet bütün insanların hayranlığa değer olduklarını biliyorum. Siz de hayranlığa değersiniz, ben de. Tanrı'nın yarattıkları olmamız bakımından tabi,".

Aynı bölümde Bulantı kitabı hakkında ise şu satırlara yer verilmiş;
"İlk romanının adı olan Bulantı, Roquentin adlı kahramanın kendi özgürlüğünün gerçekliğine verdiği patolojik tepkiye ve ona aldırış etmeyen bir dünyada anlam arayışına gönderme yapar."

Yazara göre varoluşumuz üzerinde bir etkiye sahip değiliz, kendiliğimizden varolmuş durumdayız ancak varoluşumuzun hiç bir şeye bağlı olmayışı anlamsız birşey. İşte bu yazarda 'bulantı' diye tanımladığı bir duygu meydana getiriyor. Varoluşumuz aynı zamanda bizim dışımızdaki diğer varoluşlarla tanımlanıyor. Ancak bu varoluş yapılan bazı şeylerle anlam kazanabiliyor. Örneğin Roquentin, Rollebon hakkında yazarken -aslında hem Rollebon'un varlığını- hem de kendi varlığını güçlendiriyor.
"Düşüncem, ben demek. İşte kendimi bu yüzden durduramıyorum. Varım çünkü, düşünüyorum."

Yazarın şu düşüncesi çok önemlidir 'varolmak demek kütlemizin dünya üzerinde yer kaplaması demek değil, düşüncelerimiz ve verdiğimiz eserlerle varız'.

Aşık bir çifti görünce Roquentin şöyle diyor, "her biri belli bir süre için hayatının anlamını ötekinin hayatında buluyor, yakında ikisinin tek bir hayatı olacak. Ağır ve ılık bir hayat, anlamsız bir hayat. Ama bunun farkına varamayacaklar."

Kendisi de uzun yıllar kendisi gibi bir filozof olan Simoné de Beauvoir ile aşk yaşamış olan Sartre "varoluşumuzun amacını başkalarında aramamalıyız" diyor.

Roquentin daha önce nesneleri birer dekor, birer araç olarak kabul etmişken, sonra onların varlığını sorguluyor ve onların da birer 'varoluş' olduğunu hissediyor. Varlıkların birbirlerinin 'varoluşlarını' tanımlayışlarından bahsediyor, 'beyaz olmasa siyahın varlığından bahsedemezdik' gibi. Varoluşlar bir şekilde birbirlerine bağlıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder