Sayfalar

20 Kasım 2019 Çarşamba

Katre-i Matem (İskender Pala) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişileri


Kitabın Adı : Katre-i Matem

Kitabın Yazarı : İskender Pala

Kitap Hakkında Bilgi :

Roman, müzayededen alınan elyazması bir kitabın hikâyesi olarak başlıyor. Okurlar, bu elyazması kitabın açtığı kapıdan içeri giriyor, bir devre adını veren lalenin izinde İskender Pala’nın yarattığı etkileyici ve büyüleyici bir atmosferin içinde yol alıyor.

İstanbul bu romanda, karmaşası, heyecanı, isyanları, kalabalığı ile lalelere bürünüyor. Öyle ki lale sadece bir çiçek değil, bir yaşayış tarzı, estetik bir tavır, kültürel ve tarihsel bir birikim olarak İstanbul’u, hatta tüm Osmanlı’yı çevreliyor. İstanbul, doğal tüm güzelliklerinin, mimari şaheserlerinin tarihî debdebesi ile beraber lalezarlara, lale yarışlarına, lale şiirlerine bezeniyor; lalelerin şehri, renklerin şehri, yaprakların şehri haline dönüşüyor.

İskender Pala, Katre-i Matem’de usta kalemiyle lalelere bezediği İstanbul’da kavuşup doyulamayan, kavuşulamayıp yakan aşkların elemli ve Osmanlı hallerini de tüm ıstırap ve coşkularıyla anlatıyor. Sevdiğini, aşklarının ilk gecesinde kaybeden Şahin’in macerasını anlatan roman, bu kaybın ardındaki esrarı çözmek için külhanlara, tomruklara, lalezarlara ve hatta Osmanlı sarayına kadar gidiyor. İşte bu yolculuk, okuru hiç ummadığı yerlerde hiç ummadığı maceralarla karşılaştırıyor.

Cinayetlerin gölgesiyle giderek gizemli bir hal alan olaylar Lale Devrine nihayet veren Patrona Halil İsyanının yakıcı siyasal çalkantılarıyla birlikte çözülmeye başlıyor.

Kalemimi hokkaya bandırdığım şu anda –ki Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’yı canından; Sultan III. Ahmet’i de tahtından eden cehennemden nişan Eylül İhtilali’nin üzerinden henüz iki hafta geçti- şahit olduğum olayları yazıp yazmamakta kararsız sayılırım. Bilemiyorum. Yazmak gerektiğini düşündüğüm şeyler bir bakıma devlete ait sırları ifşa etmek gibi bir ihanetin ağırlığını da vicdanıma yükleyecek. Öte yandan Şark’ın kutsal çiçeği laleye dair yorumlarda bulunacak ve belki şükufeciyan esnafını gücendirmiş de olacağım. Ama birisi çıkıp yiğit Şehzade Ahmet’i, aşağılık isyancıların yaptıklarını, cennete benzeyen İstanbul’u ve Sadabat’ın laleye kattığı zarafeti anlatmazsa bu dahi tarihe ve şehre haksızlık sayılır.

Lale Devri : 1718-1730 tarihleri arasında Osmanlının batılılaşma yönünde ilk adımların atıldığı Lale Devri adını dönemin yaşam biçimini simgeleyen lale çiçeğinden almıştır. Lale Devri’ne damgasını vuran kişi Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa olmuştur.

Katre-i Matem, Türkçe anlamı ile Matem Damlası...

Kitabın Özeti :

Yazar, İstanbul'da bir otelde katıldığı müzayededen el yazması bir eser satın alır. Eserin adı "Yek Cinayet Şast u Şeş Suâl" yani "1 Cinayet: 66 Soru". Kitabın yazarı belli değil. Eserde yazılanlar....

Şahin, Nakşıgül adında güzel bir kızla karşılaşır ve âşık olur. Aşkı tek taraflı değil, karşılıklıdır. Nikâh yapılır ve kızın babasının evine yerleşirler. Şahin ve çok sevdiği Nakşıgül ilk gece mutlu ve aşk sarhoşu bir halde uyumuşlardı. Şahin sabah başında bir zonklamayla uyanır. Gözlerini açtığında ise neye uğradığını şaşırır. Şahin sabah uyandığında Nakşıgül'e sarılmak istemiş fakat yatağın yanının boş olduğunu, etrafa bakındığında ise her yerin kanla kaplı olduğunu görmüştür. Nakşıgül artık canlı değildir, odanın her tarafı kan olmuştur. Olayın şokunu üstünden atamadan odaya bir sürü kişi girer. Adı Tomruk Emini olan bir kolluk görevlisi onu derhal zindana atar. Eyüp Tomruğu’nda birçok işkence gördükten sonra sorguya çekilmiş ve Nakşıgül'ün katili olarak sorgulanmıştır.

Tomruk Emini ve diğerleri onu Haliç'e götürüp denize atmaya karar verirler. O zamanlar için denizde kutlamalar, nikâhlar yapmak pek ünlüymüş, böyle olunca Haliç biraz kalabalıktır. Bu kalabalık arasında Şahin'in binmiş olduğu sandalla başka bir sandal çarpışır. Nasıl kaçacağını düşünen Şahin için gün doğmuştur. Çarpışmayla Şahin Haliç'in sularına düşüverir. Sorun suya düşmesi değil elleri ayaklarının bağlı olmasıdır. Biraz uğraştan sonra ellerine ayaklarına bol gelen zincirlerden kurtularak sahile yorgun, bezgin bir şekilde çıkar. Şahin izini kaybettirip kayığına bindiği Osmanzade sayesinde Macar bir hekime simasını değiştirtir. Macar hekim kaşlarını kaldırıp burnunu biraz değiştirince çok başka biri haline gelmiştir.

İlk olarak dilencilerin arasına katılmaya karar verir ve orada çok yakın bir dost kazanmış olur. Yusuf, büyüdüğü evin kızı Şehnaz’a âşıktır. Aşkı da karşılıksız değildir, ama kızın babası Veyis Ağa bu durumdan hiç hoşnut değildir. Bu hoşnutsuzluğunu hırsızlık suçlamasıyla Yusuf’u tutuklatarak gösterir. Yusuf zekidir, tutuklanmaktan kurtulmak için deli rolüne yatar, rolünü de iyide yapar. Bir şekilde Yusuf bimarhaneden kaçar, işte tam bu sıralar Şahinle tanışır. Bu iki âşık biri tutuklanmaktan kaçmış, biri bimarhaneden kaçmış külhanda buluşurlar ve dilenciliğe başlarlar. Yusuf'un lakabı Topaç Yeye'dir. Onunla beraber hem dilenip hem de Nakşıgül'ün katillerini bulmaya karar verirler.

O dönemin veziri olan Veziriazam İbrahim Paşa gizli olayları çözmede ve çözülememiş cinayetleri aydınlatmada çok ünlü biriydi. Kendisi de bu tür şeylerden çok hoşlanırdı. Bir gün muhafızlardan biri ona içi birçok çeşit meyve ve yemişle dolu bir sepet getirir. Sepeti ters çevirdiğinde ise halıya bir kadın başı düşer. O günden itibaren bu cinayetin peşine düşmeye karar verir. Sultan Ahmet ise Osmanlı Devleti'ni on yıl boyunca barışa sürükleyecek bir anlaşma imzalamış ve İstanbul'u adeta yeniden inşa ettirmiştir. Her yeri güzelleştirmiş ve her yere laleler dikmiştir. Herkes zevk ve sefa içindedir. Halk hariç.

Padişahın en yakınlarından olan İshak Efendi ise bir gün ona bir mektup getirir. Abisi Sultan Mustafa'nın bir oğlu olduğunu ve bu şehzadenin hep gizli tutulduğunu yazmıştır. Şehzade Ahmet şuan ortalardaydı ve bu devlet-i aliyye için bir riskti. Hemen Şehzade Ahmet aranmaya başlanır. Vezir bu konuşmaları bir şekilde öğrenmiş ve o da Şehzade Ahmet'in peşine düşmüştür. Birbirinden habersiz olan görevliler her yerde şehzadeyi arıyorlardır. Kısa bir süre içinde onun kılık değiştirdiğini ve adının Kara Şahin olduğunu öğrenirler.

Bu sıralarda Hafız Çelebi adında meşhur bir lale yetiştirici kişisiyle tanışır. Topaç Yeye ve Şahin bu adamı çok severler. Hafız Çelebi, Şahin'in sürekli elinde tuttuğu mora çalan laleyi görmüş ve onu nerde bulduğunu sormuştur. Çünkü o lale bir ikizi bulunan ve çalınan bir laledir. Şahin ise bu laleyi Nakşıgül'ün elinde bulduğunu söyler. O günden itibaren Topaç Yeye, Hafız Çelebi ile yaşamaya başlar. Topaç Yeye Hafız Çelebinin çırağı olur ve bir süre onun yanında kalır, onun oğlu gibi olur. Ondan Lale yetiştirmenin sırlarını öğrenir. Kara Şahin ise bu sürede bir Melevihanede kalır ve orada dervişin yoluna girip kendini o yönde geliştirir. Oradan çıktığında Selman Abdal adında bir Acem adamı olup çıkar. Dergâhta çokça Farsça beyit ezberlediğinden tam bir İranlı gibi davranabiliyordu. Hatta şiirleriyle devrin meşhur veziri Damat İbrahim Paşa’nın gözüne girip onun meclislerinde yer alıyordu. Ve sonunda vezir Kara Şahini adamlarından biri olarak halktan bilgi toplamak için görevlendirir. Dilencilikten, dervişliğe oradan da vezirin istihbaratçılığına geçen Şahin ise Nakşıgül'ün cinayetini araştırmaya devam etmektedir. Bir kaç isme ulaşmıştır fakat vezirin yardımına ihtiyaç duymaktadır.

Bir kişi vardı ki şehzade Ahmet'in varlığından haberdardır ve tek amacı onun güvenliğidir. Bu kişi Hurikız'dır. Çok uzun süredir Şahin'i koruyordu. Kısa süre içinde tanışırlar ve ikisi de Nakşıgül cinayetinin peşine düşerler.

O dönemde halk iyice fakirleşmiş ve herkes sultandan memnun olmadığını dile getiriyordu. Patrona Halil adında bir kişi etrafında toplanan halk isyan başlattı ve Sultan Ahmet tahttan indirildi vezir de öldürüldü. Bu olayla beraber Şahin ve Hurikız da istedikleri adamlara ulaşıp cinayeti öğrendiler. Meğerse Şahin'in ona annesinden kalen 30 incinin peşindelermiş. Nakşıgül ise Gürcü bir cariyeymiş ve her şey bir oyunmuş. Kayınpederi sandığı adam ise köle tacirliği yapan kötü bir adammış. Nakşıgül ölmemiş onun yerine başka birinin bedeni parçalanmış ve suç Şahin'in üstüne kalmış.

Şahin her şeyi öğrenmişti fakat Şehzade Ahmet olduğu herkes tarafından gizleniyordu. Osmanlı tarihinde gizli tutulan ve bilinmeyen bu hikaye hala gizemini korumaktadır ve el yazması bu kitabın yazarı hala bilinememektedir. Kişiler ise gerçektir.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

KARA ŞAHİN : Nakşıgül’e âşıktır fakat onu sabah yanında ölü bulunca kendi onun katili bulmaya adamış biridir ve çoğu zorluğa göğüs germiştir.

NAKŞIGÜL : Kara Şahin âşıktır ve evlenmiştirler fakat evlendiklerinin ertesi sabahı yatakta ölü bulunmuştur.

YEYE (YANIK YUSUF) : Akıllı, terbiyeli ve düşünceli biridir. Büyüdüğü evin kızı Şehnaz’a âşıktır. Aşkının derinliğinden dolayı ona Yanık Yusuf denmeye başlanmıştır. Kâtip efendi de ona Yeye demiştir. Yanık kelimesinin başındaki “y” ile Yusuf'un başındaki “y”nin birlikte okunuşuydu bu: Ye-ye.

ŞEHNAZ : Yusuf a âşıktır.

VEYİS AĞA : Şehnaz’ın babasıdır. İtibara ve mala düşkündür.

TOMRUK EMİNİ : Yeniçeridir. Yüzüne bakanın ürktüğü tiplerden ızbandut gibi bir adamdır.

HAFIZ ÇELEBİ : Lale yetiştiriciliğinde usta biridir.

HÖRÜKIZ : Kara Şahinin görünmez koruyucusudur ve aynı zamanda gizli aşığıdır. Üç Hilal Cemiyeti mensubudur. Birçok noktada görünmez eliyle işleri yoluna koyar.

PATRONA HALİL : Romanda halk arasında düzgün ahlakı, dini bütün kişiliği ve tutarlı davranışlarıyla saygınlık kazandığı, gitgide esnaf arasında sözü dinlenir, aklı sorulur bir kanaat önderi olduğu anlatılır ama ilerleyen sayfalarda yazarın bu tanımlamasına uygun bir tavır sergilemez. İsyan çıkarır...

DAMAT İBRAHİM PAŞA : Dirayetli ve uyanık bir yöneticidir, isyanın kokusunu alır, isyanı bastırmak için neler yapılması gerektiğini bilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder