Elektrik elektronik eğitimi ile ilgili bilgiler, kitap özetleri, kitap sınav soruları ve eğitime dair her şey
Sayfalar
▼
23 Kasım 2019 Cumartesi
Şahname (Firdevsi) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili, Özellikleri
Kitabın Adı : Şahname
Kitabın Yazarı : Firdevsi
Kitap Hakkında Bilgi :
Şahname; İran’ın ünlü şairi Firdevsî’nin yıllar süren maceralar zincirinde kaleme aldığı 60 bin beyitlik dev bir manzum eserdir. Firdevsî ( d. 935, Tus – ö. 1020, Tus) Samanîler ve Gazneliler dönemleri İran edebiyatının önde gelen Fars şairidir. Firdevsî, Divan edebiyatını da derinden etkilemiş büyük bir İranlı şairdir.
Şahname, Doğu ülkelerinin ve bütün dünyanın en büyük destanlarından biridir. İran edebiyatının en önemli eseri olarak kabul edilen ve epik mesnevi biçiminde düzenlenmiş 60 bin beyitlik dev eser, kaleme alınıp tamamlandığında o dönemde adeta bir çığır açmış ve birçok eserin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
Tek şair tarafından yazılan en uzun epik eser olarak kayıtlara geçen ve masalımsı manzum bir destan olan Şahname’de tüm İran hükümdarlarından bahsediliyor. İranlı Yunus ile Turan kralı Efrasiyab arasındaki çekişmelerin çoğunlukla yer aldığı eserde, “Efrasiyab” olarak bahsedilen kişi aynı zamanda eserin başaktörü olan Türk hükümdarı Alp Er-Tunga’dan “şeytani güçleri olan bir kişi” olarak bahsediliyor. İran-Turan savaşı, eserin önemli bölümleri arasındadır. Şehname, aruzun “feûlün, feûlün, feûlün, feûl” kalıbıyla yazılmıştır. Yaklaşık 30 yılda tamamlanan nadir bir eserdir.
Firdevsî Kimdir?
İran’ın millî şairi olarak bilinen Firdevsî’nin asıl adı Ebu’l Kasım Mansur… 941 yılında dünyaya gelmiş. Bazı kaynaklarda doğum tarihi 932 olarak belirtiliyor. Firdevsî adı şaire babadan kalmış. Firdevsî’nin babası Mevlana Ahmet İbn-i Firhrettin, İran’daki Tus ırmağı kenarında büyük bir arazinin sahibiymiş. Aynı zamanda “Firdevsi” adında bir bahçenin de bahçıvanıymış. Bu bahçenin ismi şaire lakap olarak verilmiş. Firdevsî’nin çocukluğu hep ırmak kenarında suyun akışını izleyerek geçmiş. Ancak çocukluğu ve gençliği ile ilgili net bilgiler bulunmuyor. Şehname’nin yazılış sürecine ilişkin de kesin bilgiler içeren bir kaynak yok. Farklı kaynaklardaki bilgiler de birbirinden farklı ve çelişkili olabiliyor. Kısacası; mevcut kaynaklar, Şehname’nin yazılışı ve şairin hayatı hakkında net bilgiler sunamıyor.
Firdevsî’nin Dihkan soyundan bir ailenin mensubu olduğu yönünde genel bir kanı var. Dihkanlar, soylu, eğitimli ve sözü geçen ve ileri gelen ailelerden… Şehname’deki anlatım tarzı ve diline bakıldığında Firdevsî’nin iyi derecede eski Farsça ve Arapça kullandığı anlaşılıyor. Şairin şiir tarzından iyi bir eğitim aldığı da anlaşılıyor.
974 yılında Şehname’yi yazmaya başlayan Firdevsî, adeta bir tarihçi gibi rivayetler ve menkıbelerin peşine düşmüş. Genç yaşlarından itibaren eski gelenekleri toplayarak manzum olarak yazmak için uğraşmış. Tarihsel bilgileri şiir yeteneğiyle buluşturarak beyitler ortaya çıkan Firdevsî, o dönemde Arapça yaygın olmasına rağmen kendi dili ve kültürünü canlı tutmak adına bu dev eseri anadilinde kaleme almış ve sunmuş. Firdevsî, 1020 yılında hayata gözlerini yumduğunda, 81 yaşındadır.
Şehname’deki Olaylar ve Kahramanlar :
Şehname’de İslamiyet’ten önce yani İran’ın Arap egemenliğine girmeden önceki tarihinde yaşanan olaylar ve kahramanlardan bahsedilir. Firdevsî, Şehname’de İran’ın mitolojik efsaneleri ve halk arasındaki menkıbe ve rivayetlerden faydalanmış. Bilgi zenginliği ve şiirsel dokusuyla şairler için başyapıt niteliğindeki Şehname, dünya şiiri literatüründe destan türünün önemli klasikleri arasına girmiştir. Eser, birçok dilde çevirilerle edebiyat severlerin ilgisine sunulmuş.
Şehname’deki parçalardan bazılarının başlıklarından birkaç örnek şöyledir;
Tanrı'yı övüş, Hazreti Peygamber'i ve Ashâbını övüş, Sultan Mahmud'u övüş, Acem Padişahlarının ilki olup 30 yıl saltanat süren Keyûmers'in tahta geçmesi ve Ehrimen adlı ifritin onu kıskanması, Cemşîd: Saltanatı 700 yıldı, Rüstem'in Doğması, Efrasiyab’ın İran’a gitmesi, Efrasiyab’ın Nevzer’le yeniden savaşması,
Birinci Övün: Rahş'ın aslanı öldürmesi, Dördüncü Övün: Rüstem'in cadı karıyı öldürmesi, Efrasiyab’ın İran'a hücum etmesi, Rüstem'in Kavus'u alıp gitmesi, Keyhüsrev’in Tus’u Türklerle savaşmaya göndermesi…
Şehname’nin Gazneli Mahmud’a Sunulması
Şehname’nin, o dönemde Gazneli Devleti’nin hükümdarı olan Gazneli Mahmud’a sunulması sürecinde Firdevsî, her bakımdan büyük bir imtihan yaşamış. “Hindistan Fatihi” olarak da bilinen Sultan Mahmud, Buhara, Horasan, Herat, Belh, Büst ve Kabil gibi kentleri Samaniler’den alan bir hükümdardır. Hükümdar Mahmud, Şehname’yi tamamlaması için Firdevsî’ye maddi ve manevi destek olmuş, birçok imkân sunmuştur. Ancak Firdevsî’nin padişah Mahmud’a eserini sunmak için verdiği mücadele, rakiplerinin engelleri ve padişahın övgüsüne mazhar olmasına rağmen sonunda başına ödül konulan bir adam durumuna düşmesi ayrı bir efsane gibidir…
Firdevsî, eserini padişaha sunmak için meşakkatli bir yolculuktan sonra Gazne’ye ulaşır. Her fırsatta saraya girmenin ve padişaha ulaşmanın yollarını arar. Padişahla görüşmesi için de dönemin ünlü şairlerinin sınavından geçer. Firdevsî, şiir yeteneği ve tarihi bilgisini kullanarak sınavları başarıyla geçer. Tüm zorluklara rağmen Mahmud’un gözdelerinden biri olan Mâhek adında birine “Dâsitan-ı Rüstem ve İsfendiyar”ı verir. Mâhek, eseri Mahmud’a okur ve çok beğenilir. Bunun üzerine Mahmud, Firdevsî’yi görmek ister. Mahmud, Firdevsî’ye şiirler okutur ve tarihi bilgisinden faydalanır; Firdevsî’ye, kapısı kendi bahçesine açılan bir oda tahsis eder. Firdevsî, kimsenin girmesine izin verilmeyen odada huzur içinde çalışmalar yapar. Zamanla sarayın önde gelenleri ile tanışır, sevgi ve saygı görmeye başlar. Firdevsî’nin bu kadar rağbet görmesi rakiplerinin hoşuna gitmez ve sarayda da kendisine bazı zorluklar çıkarırlar.
Kendine özel odasında Şehname’yi yazmaya devam eden Firdevsî, parçalar tamamlandıkça padişah Mahmud’a sunar. Parçaları beğenen Mahmud, her beyit için şaire altın verilmesini emreder. Fakat Firdevsî, padişahın tahsis ettiği parayı eser tamamlandıktan sonra toptan almayı tercih eder. Şehname’den parçalar yazıldıkça dört bir yana kopyalarla dağıtılır ve Firdevsî’nin ünü giderek yayılır. Bu arada, sarayda da şairin Şiiliği üzerinden eleştiriler yapılır. Yazdıklarının “daha önce yaşanan olayların tekrarı” olduğu ve edebi metinler olmadığı iddiaları yayılmaya başlar. Bu dönemde yetmiş yaşına dayanan şair, 37 yaşındaki oğlunu kaybeder. Şehname’deki “Hüsrevi Perviz” parçasında oğlunun ölümünden de bahseder.
Firdevsî, seksen yaşına yaklaştığı yıllarda Şehname’yi tamamlayarak padişah Mahmud’a sunar. Mahmud, eseri çok beğenir ve Firdevsî’ye taşıyabileceği kadar altın verilmesini emreder. Veziri buna karşı çıkarak “aşırı cömertlik olacağını” söyler. Bunun üzerine Firdevsi’ye 60 bin beyitin karşılığı olarak 60 bin dirhem gümüş gönderilir. Bu sırada hamamda olan Firdevsî, gümüşleri getiren Ayaz’a padişahın “beyit başı bir altın” sözünü hatırlatarak çok sinirlenir ve gümüşleri Ayaz, hamamcı ve kapıdaki şerbetçiye paylaştırır. Ayaz’a da padişaha “bin bir emekle yazılan eserin yanında paranın değerinin olmayacağını” söylemesini ister.
Durumu öğrenen padişah Mahmud, kendisini küçük düşürdüğünü düşünerek vezire çok sinirlenir ve ağzına geleni söyler. Ancak vezir, “Firdevsî’nin padişahın gönderdiği bir hediyeyi kabul etmemesinin küstahlık olduğunu” söyleyerek Mahmud’un öfkesini Firdevsi’ye çevirmeyi başarır. Mahmud, şairin fillerin altında ezilmesini emreder. Durumdan haberdar olan Firdevsî, odasında Mahmud’u gözler. Görür görmez ayaklarına kapanarak, düşmanlarının kendisini yersiz kötülediğinden bahseder ve Mahmud’un öfkesini biraz bastırır. Ancak padişah, Firdevsî’nin Gazne’yi terk etmesini ister. Firdevsî, saraydan ayrılırken Ayaz’a bir tomar kâğıt verir ve bunu yirmi gün sonra padişaha sunmasını ister. Daha sonra Gazne’nin en büyük camisine giderek sultan mahfilinin duvarına şu satırları yazar: “Zâbilistan padişahı Mahmud’un bahtiyar sarayı bir denize benzer. Hem de, kıyıları görünmeyen bir denize. Eğer bu denize daldığım halde elime hiçbir inci geçirememişsem, kabahat denizde değil benim kötü yıldızımdadırl”
Firdevsî’yi saraydan yalnız Ayaz uğurlar; diğer şairler ve sarayın önde gelenleri çok istemelerine rağmen padişahtan korkularına şairi uğurlamaya gelemez. Ayaz, yirmi gün sonra Mahmud’a Firdevsî’nin verdiği kâğıtları sunar. Mahmud, af mektubu sandığı kâğıtta meşhur hicivle karşılaşınca büyük şaşkınlık ve öfke yaşar. Bunun üzerine Firdevsî’nin yakalanmasını emreder, başına ödül konulur; ancak bulunamaz.
Şair daha sonra birçok kent değiştirerek çeşitli maceralar yaşar. Ömrünün son günlerinde memleket hasretiyle Tus’a döner. Bir gün çarşıda gezerken bir çocuğun, Mahmud’a yazdığı hicivden, “Eğer padişah soyca padişah olsaydı, benim başıma altından bir taç giydirirdi!” satırlarını okuduğu sırada yere düşerek hayata gözlerini yumar.
Şehname’nin Edebiyata Etkileri :
Şehname, Doğu edebiyatları üzerinde ciddi etkileri olan bir eser. 10. yüzyılda Şehname’nin ünü o kadar yayıldı ki o dönemde benzer birçok eser ortaya çıktı. Hatta edebiyatta “Şehnamecilik” adında yeni bir akım başladı. Bu akımda şairler, eski olaylara dayandırdıkları eserlerinde güncel konulara da değinmeye başladı. Birçok şair, Şehname’de kahramanlar üzerinden farklı eserler ortaya koyarak bu geleneğin devamını sağladı. Bunlar genellikle Sistan bölgesinden yetişen kahramanların hayatlarını anlatan destanlardı. Samname, Behınenname, Gürşasbname, Ferâmurzname, Berzuname ve Cihangirname gibi eserler Şehname’den esinlenerek hayat bulan destanlardan bazılarıdır.
Şehname, Türk ve İslam edebiyatında da önemli akımlara yol açtı. Konularını tarihi şahsiyetlerden alan “İskendername” gibi romanlar ortaya çıktı. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde Bursa’daki meddahların Şehname’yi ezberden okuduğundan bahseder. Osmanlı hanedanında ve halk arasında Şehname okuyan kimselere “şehnamehan” adı verilirmiş. Osmanlı’da da Divan edebiyatı eserlerinde Şehname kahramanlarından izler bulmak mümkün. Divan edebiyatından bazı şairler Şehname’yi Osmanlı Türkçesine tercüme ederek, manzum ve mensur eserler ortaya koymuştur. Klasik ve halk edebiyatlarında da çoğu masal, destan ve efsane türü anlatımlarda, Şehname’deki kahramanlar gibi bazı efsane ve destan kahramanlarından etkilenerek ortaya konulmuş eserlere rastlamak mümkün. Şehname akımı 14. yüzyılda yerini daha kısa epiklere bıraktı.
Firdevsî’ye Yapılan Eleştiriler ve Övgüler :
Firdevsî, iyi bir İran milliyetçisi… Bu sebeple dev eseri, İran hükümdarları başta olmak üzere dili ve kültürüne övgülerle dolu. İran’a ait her şeyin üstün ve eşsiz gösterilmesi Firdevsî’nin milliyetçilik damarının bir yansıması olarak görülüyor. Hatta Firdevsî eserini tamamladığında “Bununla İran milletini yeniden dirilttim.” demiştir. Bu sebeple Şehname’de İran milliyetçiliğini överek yaydığı ve Türk düşmanlığı yaptığı eleştirilerini almış. Eserde Turan kralı Efrasiyab olarak bahsedilen Türk hükümdarı Alp Er-Tunga, kimi zaman küçümseniyor, bazen de övgüler diziliyor. “Şeytani güçleri olan bir kişi” olarak bahsedilen Efrasiyab’ın, İskit (Bir İran kavmi) destan kahramanı olduğu yönünde bilgiler de mevcut.
Firdevsî’nin yaşadığı dönemde aralarında ateşe tapanların da olduğu İran hükümdarlarını övmesi eleştirilmiş. Firdevsî’nin eleştiriler üzerine eserine Hz. Muhammed’e (sav) ve ashabına övgüler eklediği konuşulur. Hatta eski Fars töre ve inançları ile İslamî hassasiyetleri çeliştirmeden işlemesi ve Osmanlı padişahları ile İran kahramanlarını özdeşleştirmesi de dikkat çeken noktalardan… Ancak yine de ülkesini yıllar önce işgal eden Araplara karşı hicivler kullanmaktan da çekinmemiş. Firdevsî’nin Araplara hırsıyla ilgili şu dizeler dikkat çekici: "Bir zamanlar çölde deve sütü ve kertenkele etiyle geçinen Araplar işi o kadar azıttılar ki, Key'lerin (eski Pars hükümdarları Keykubat, Keykâvus, Keyhusrev vb.) taçlarını istemeye başladılar. Tuu, senin yüzüne ey kahpe felek tuuu!"
Bunun yanında Firdevsî’yi; unutulmak üzere olan dilini dirilttiği; dağılan kalabalıkları toplayarak millet haline getirdiği; kendine tehdit olarak gördüğü hükümdarların ayağına giderek kültüründen ve ideallerinden haberdar ettiği için övenler de yok değil…
Şehname’den Derleme Alıntılar (Prof. Dr. Necati Lugal çevirisi)
Firdevsî, eserine, “Bu kitabın yazılışına akıl ve canı yaratan Tanrı’nın adıyla başlarım. Çünkü düşünce, ondan üstün bir Tanrı’nın varlığını kavrayamaz.” sözleriyle başlıyor ve devam ediyor:
“Akıl, Tanrı’nın sana verdiği bütün şeylerin en iyisidir. Aklı övmek, yürünecek en iyi yoldur.”
“Her iki cihanda da, ancak aklına yükselebilirsin. Aklı çürük olanın ayağı da bağlı olur.”
“Bilgi bir ağaç gibidir. Onun bir dalını görsen, kolay kolay köküne varılamayacağını anlarsın...”
"Sen İran’a uluların tahtına sahip olasın da, ben neden Türklerin kapısında köle olayım?”
“Türklerin komutanı, şiddetli bir yel gibi, olanca süratiyle hücumlar yaparak Minuçihr’in ordusunu kılıçtan geçirmeye başladı”
"Bundan sonra, Türkler bir ordu ile gelecek ve taçlarını Iran tahtının yanına koyacaklardır.”
“Hatırına, Simurg’un kanadı gelmişti. Buna çok sevindi ve koşup Sinduht’a müjdeledi.”
“Bir buhurdan getirterek içinde ateş yaktı ve orada Simurg’un kanadından küçük bir parça yaktı.”
“Bu, aslana benzeyen, pehlivan yapılı bir çocuktu; boylu boslu ve güzel yüzlü idi.”
“Kadın, erkek herkes şaşırıp kaldı; içlerinde, j böyle fil vücutlu bir çocuk gören yoktu.”
“Başındaki saçlar kırmızı ve yüzü de kan gibi idi; parlak güneş nasıl doğarsa, o da öyle doğmuştu.”
“Elindeki öküz kafası biçimli gürzünü başına öyle bir indirdi ki toprak, akan kanlarla, bir kaplan sırtı gibi renk oldu.”
“Zâl, bir aralık, savaş alanının tozları içinde Kelisad’a taslayınca, çelikten gürzünü kafasına indiriverdi.”
“Türklerin padişahı Efrâsiyâb, yeryüzünün, kendi ünlü pehlivanlarından boşaldığım haber alınca,”
“Duyduğu kederle, yüreği ateş kesildi. Ağlayıp sızladı ve yanaklarını ciğerinin kanlarıyla ıslattı:”
“Demek, ben Nevzer’i öldürmeyip sadece hapsetmekle yetinirken, öte yanda benim pehlivanlarım hakaret içinde öldürüldü ha!”
“Efrâsiyâb, Ağrires’in bu karışması ve yalvarması üzerine, o tutsakların canlarım bağışladı ve”
“Hepsinin, zincirli ve bağlı olarak, hakaret içinde, Sârİ’ye 'götürülmelerini buyurdu.”
“Bu iş de böylece halledildikten sonra, savaş hazırlığına başladı ve yeryüzü, atlarının ayakları altında, görünmez oldu.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder