Elektrik elektronik eğitimi ile ilgili bilgiler, kitap özetleri, kitap sınav soruları ve eğitime dair her şey
Sayfalar
▼
19 Ocak 2020 Pazar
Miskinler Tekkesi (Reşat Nuri Güntekin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili
Kitabın Adı : Miskinler Tekkesi
Kitabın Yazarı : Reşat Nuri Güntekin
Kitap Hakkında Bilgi :
'Miskinler Tekkesi'; Türkiye'deki dilencilerin dünyasını ve cahil hocaları başarıyla tasvir eder. Güntekin'in en dikkate değer eserlerinden biridir. Padişah II. Mahmut dönemi ileri gelenlerinden olup padişaha yakınlığıyla tanınan Kocabaş Kazasker Şemsettin Molla'nın torununun hayatı üzerine kurulmuş bir kitaptır. Padişahın ekmek kırıntılarının kat kat işlemeli bohça ve sedef kutularda saklandığı bir ortamda, padişah dilencisi bir dedenin torunu olan ve hem Meşrutiyet hem Cumhuriyet dönemlerinde yaşayan roman kahramanı, bir çeşit soyaçekimle, dilenciliği meslek edinir.
Kitabın ilk baskısı 1946 yılında yapılmıştır.
Kitabın Özeti :
Kocabaş Kazasker Şemsettin Molla’nın torunu olan Kocabaş genç bir çocuktur. Konaklarda büyümüş ve eğitim almıştır. Fakat dedesinden ve ailesinden aldığı tembellik ve miskinlik onun genlerine ve ruhuna işlemiştir.
Çocuğun, küçük yaşlarda ev halkının kızmasına rağmen dilenci taklidi yapmasıyla başlayan dilencilik özentisi hayatının sonuna kadar devam edecektir. Çocukluğunda oyunlar oynamayı sevmeyen oturduğu yerden kalkmak istemeyen gevşek, uyuşuk bir yapıya sahiptir. “Dedem başta Allah’a, Peygamber’e ve teşrifat sırasıyla ashaba yalvarır… Arkasından padişahlar gelir (…) demek ki, sadaka benim mayamdadır. Kocabaşlar ailesinin hamuru onunla yoğrulmuştur ve şanlı dedelerimdeki Tanrı vergisinin ilerleye ilerleye bende tam kemal mertebesini bulmuş olmasına şaşmamak lazımdır”.
Korkak pısırık bir kişidir. Fakat yaşı on yedi on sekize gelince gençliğin verdiği cesaretle biraz havalanır hale gelmiştir. Kolalı gömlekler ütülü pantolonlar giymekte ama kendini Donkişot gibi görmekten alamamaktadır. Rüyalarında bir gün evlerine bir hırsız girer. Evine giren hırsızı yakalayıp polise verir. Bir defa da ona piyangodan para çıkar. Piyangodan çıkan parayla babaannesinin borçlarını kapatır. Bu olaylar ve böylesine rüyalar onu daha çok cesaretlendirmektedir.
Mahallede bir yangın çıkmıştır. Çıkan yangında evdekileri kurtarmak için gitmek ister ama bacısı onun gitmesine izin vermez. Sonra umursamaz ve sakin bir tavırla kız kardeşi ile birlikte evde oyun oynamaya devam ederler. Bu arada da yangının sönüp sönmediğine arada sırada bakmaktadırlar. Fakat yangın ilerlemiş evlerine kadar gelmiştir. Sabaha karşı evlerinin de yanmasına engel olamazlar.
Evleri yangında kül olunca başka bir mahalleye taşınmak zorunda kalmışlardır. Bu ev eski evleri kadar güzel değildir. Eskisinden kötü ve köhne olan bu evde hayata alışmaya başlarlar. Tek tesellisi ilk görüşte aşık olduğu komşusunun kızı Mesrure olmuştur. Mesrure'yi evin bir köşesinde izlemekte sürekli onu takip etmekte fakat hislerini ona anlatamaya bir türlü cesaret edememektedir. Sadece cesaretini toplayamadığı için değil korktuğu bir şey daha vardır. Çünkü ona göre kafası çok büyüktür. Bu yüzden de Mesrure’nin onun beğenmeyeceği ve ona hayır diyeceği korkusu içindedir.
Ama Mesrure’nin babası ile aile dostu olmaya başarmıştır. Akşamları evlerine gidip babası ile sohbet edebilmek imkânını bulmakta bu sayede de Mesrure’yi sürekli görüp izleyebilmektedir. Mesrure’nin babası şiiri ve edebiyatı seven çok seven biridir. Onunla yaptığı sohbetlerde ara sıra dörtlükler okumaktadır. Bunu fırsat bilerek o da edebiyat ve şiirle ilgilenmeye başlar.
Mesrure’nin babasını etkilemek için kendini şiire adamıştır. Mesrure’nin babası her şiir okumaya başladığında oda sonunu getirmeye devamını okumaya başlamıştır. Mesrure’ye duyduğu ilgi onu edebiyata ve şiire meraklı bir insan haline getirmiştir. Bu durum Mesrure’nin babasının da çok hoşuna gitmektedir. Ortak bir zevke sahip olmaları onları birbirlerine daha çok yaklaştırmaktadır. Bu iletişimler sonunda artık Mesrure’yi istemeye cesaret bulabilecektir.
En sonunda dadılarında aracılığıyla Mesrure’ye teklif götürürler. Mesrure de teklifi kabul eder. Bu arada meşrutiyet inkılâbı meydana gelmiş ve dayısının yüzünden evleri dağılmıştır. Büyükannesi ve babasıyla başka bir eve taşınmak zorunda kalırlar. Artık Mesrure ve babasından uzak bir yerde yaşamak zorunda kalmışlardır.
Kocabaş’ın komşuları ahlâki çöküntü ve zaaf içindedir. “Muallim’in karısı, boğuluyorum bu evde diyerek kızı ile kocasını terk edip pavyonlarda şarkı söylemeyi hayat edinmiştir. Anası ile oturan kız, on beş yıldan yani babası öldükten beridir evlenme vaadi ile gelen kimi adamlarla nişanlanıp gitmekte, adamların hevesi geçince evine geri dönmektedir. Posta memurunun ailesi fakirlikten ızdıraplıdır ve posta memurunun şedid öfkesi altında ezilmektedir; Mavi konaktaki Paşa ailesi eski makamlarını kullanarak borç taktıkları insanları mağdur ederek yaşamaktadır. Mavi konağın üst katında insanlara küsmüş yaşayan adam büyük muharebede sahip olduğu zenginliği kibar bir hanımefendiye bağışlamış ve iflas etmiştir. Tombul İmam içki yasağı günlerinde gizlice meyhane açıp rakı kaçakçılığı yapmaktadır, hafız oğlu da Beyoğlu’nda büyücek bir çalgılı gazinonun sahibi olmuştur. Köşebaşındaki mavi ışıklı evde fabrikada ustabaşı delikanlı ile karısı yaşamaktadır. Adam gençliğinde sarhoş olup sık sık kavga çıkaran bir delifişek iken karısı olacak kızı görür görmez aşık olup eski hayatına son vermiştir. Lakin karısı okuduğu aşk romanları ile kozasından çıkmış kelebek gibi değişmiştir. Kocasını beğenmemeye başlamıştır. Dilenci Kocabaş’ın tek arkadaşı Talat da devlet memuru olduğu halde geçinememekte ve Kocabaş’a borçlanarak yaşamaktadır. Çocukları evlenince üzerindeki yük hafifler gibi olmuş ama sonra onlar yeniden üstüne çullanmaya başlamıştır. Dairede işe güce bakamaz hale gelmiş, kendi kendine konuşur olmuştur. Kıyafeti süfli, pistir, pantolonunun düğmeleri kopmuş çengelli iğne ile iliklenmiştir. Burnunu gazete parçalarına silmektedir“. Kocabaş bu çöküntü içinde her şeye rağmen temiz ve pırıl pırıl kalmaktadır.
Bir süre sonra babaannesi de vefat eder. Artık evden ayrılması gerektiğini düşünmeye başlamıştır. Sakallı Talat diye biriyle tanışıp, arkadaşlık kurar. Talat memurdur. Talat’ın sayesinde ve tavsiyesiyle Zeynep Hanım Konağında eğitim almaya başlar. Çevresi yüzünden Sinop’a gitmek zorunda kalmıştır. Sinop’tan gelir gelmez kendine kalacak yer bulmuş orada arzuhal ve köylü mektupları yazmaya başlamıştır.
Askerlik yaşı gelmiş. Ama askerde bütün yoklamalarda kafası büyük olduğu için sorun çıkmaktadır. Bugün git yarın gel diye oyalarlarsa da sonunda askere alınır. Mısır’a gitmek için yolculuk başlar. Yolculukta kargaşa çıkar ve yürüyerek memlekete geri dönmek zorunda kalır. Yürüye yürüye Konya’ya gelir. Sonra kendini biraz toparlayarak İzmir’e hastaneye gitmek zorunda kalır. Hiç parası olmadığı için hastaneden taburcu olamaz. Hastane müdürü ölmüş birinin elbiselerini vererek onu taburcu eder.
İzmir işgal altında olduğu için tütün deposunda yaşamak zorundadır. Artık günleri çok daha kötü geçmektedir. Cami önünde Mevlevi Dervişleri gibi beklemeye başlar. Çocukken duyduğu dilencilik arzusu gerçek olmaya başlamıştır. Böyle bir halde beklerken kadının birinden ilk sadakasını alır. Bu parayla akşam için yiyecek temin eder. Kaldığı yere götürerek getirdiği yiyecekleri onlarla paylaşır. Oradakileri sevindirip mutlu eder. “Mesleğin acemileri ve kabiliyetsizleri dilenciliği yalvarıp yakarmaktan ibaret sanırlar. Sokakta kaçmak ve utanmak suretiyle erkeği peşlerine takan kızlar gibi ben de adeta bu çekingen sükûtumla müşterilerimi peşime takıyordum. Aşk gibi dilencilikte de kaçanı kovalıyorlar. Bizim eskilerin fukara-yı sabirin dedikleri bir dilenci nevî vardı. İsim bile ne kadar sofu ve kalenderdir. Fukara-yı sabirin. Yoksulluğunu saklamaya uğraşıyor gibi görünen ve hiç bir zaman ağızlarından bir şikayet ve rica sözü çıkmayan bu insanları babalarımız çok severdi. Aramızda dolaşan bir nevî yarım evliyalar gibi görünürlerdi. Kuvvetli cerir dilencilerin yapamadıklarını bu fukara-yı sabirin geçinenler sükûtlarıyla yaparlardı. Gelelim şimdiye; fukara-yı sabirinin boşta kalan tahtına şimdi yeni bir namzet vardır: Çıplak, eski elbiseli, ağarmış pabuçlu, yorgun kasketli eski memur. Yeni dilenci için en büyük tılsım, kılık kıyafetiyle; sükûtu, çekingenliği ve dalgın hüznü ile kendini o zannettirmektedir”
Kocabaş dilenirken para istememektedir. Dilenciliğe başlamasıyla günlük kazancı artmış, kazancı doktorlara büyük belediye memurlarının maaşına yaklaşmıştır. Üstelik kazancını “tekke kültürü” ve Mevlevilik zihniyeti içinde diğer insanlarla paylaşmaktadır. Evlatlığı olan İsmail’in bakımı ve eğitimini karşılıksız temin etmekte Mesule Bacı’nın iaşesini de Kocabaş temin etmektedir.
Kendine güzel bir ev bile almıştır. Arap komşuları onun sabah erkenden evden çıkıp akşam geç dönmesini çok merak etmektedirler. Evden iş arıyorum diye çıkmakta ve geç saatlere kadar eve gelmemektedir. Yaşadığı iç üzüntüler ve yalanlar onu çok üzmekte olduğundan gerçekten de iş aramaya başlamıştır. İş istediği yerlerden gelen cevaplar onu üzmekte ama hiç pes etmemektedir. Sonunda dilediği olur ve bir iş bulur. Artık mutlu bir insandır. Çünkü artık o da diğer insanlar gibi çalışarak ekmeğini kazanmaya utanç duymadan ve onuru kırılmadan yaşamaya başlamıştır.
Miskinler Tekkesi (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder