Sayfalar

6 Şubat 2020 Perşembe

Ateş Yakmak (Jack London) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Ateş Yakmak

Kitabın Yazarı : Jack London

Kitap Hakkında Bilgi :

Gelmiş geçmiş en güçlü öykü yazarlarından biri olan Jack London, California Üniversitesinde yazarlık kurslarına devam ederken, yazdığı öykü denemelerini gerçek yaşamda rastlanmayacak derecede vahşi sahnelerle dolu diye eleştiren profesörüne, "Bütün bunları gördüm ve yaşadım," diye cevap vermişti. Jack London'ın sanatı, toplumsal gerçekçilik tarzına örnektir.

Kitapta yer alan AteşYakmak, Jack London'ın gençliğinde altın aramak için gittiği kuzey kutbuna yakın bölgelerde yaşanan bir olayın öyküsüdür ve vahşi doğada tek başına ölümle yüz yüze kalan insanın, hayatta kalma mücadelesini anlatır. Yazarın en ünlü ve en güzel hikayelerinden biri olan Meksikalı, Profinio Diaz'ın askeri diktatörlüğüne karşı patlak veren Meksika devriminden bir sahneyi canlandırır. Kaçak ise yazarın çuval fabrikasında saatte on sent karşılığında çalıştığı zamana ait bir deneyimidir ve insafsızca sömürülen çocuk işçilerin çilesini anlatır. Kitapta, değişik konularda üç öykü daha yer alıyor.

Jack London, konularının çeşitliliği, anlatım gücü ve öykü dokusu bakımından, seçkin bir evrensel yazar olduğunu kanıtlamıştır.

Kitabın Özeti :

Adam, soğuk ve gri bir günde patika boyunca ilerliyordu. Alaska’daki ilk kışıydı ve gözünün alabildiğine her yer bembeyaz karlar ve buz ile kaplanmıştı. Kalın kıyafetler ve kürk botlar giyiyor olmasına rağmen tüm benliğiyle soğuğu hissediyor ve bu da keyfinin kaçmasına yol açıyordu.

Henderson Çayı yakınlarındaki kampa gidiyordu. Dostları çoktan oraya ulaşmış olmalıydı ve kendisi de bu akşam altıya kadar onlarla bir araya gelmeyi umuyordu. O vakte kadar karanlık çökmüş olacak, dostlarını kendisi için sıcak yemek hazırlamış biçimde bir ateşin yanında oturmuş bulacaktı.

Adamı takip eden bir köpek vardı. Büyük, gri renkli, yarı köpek yarı kurttu bu hayvan. O da adam gibi aşırı soğuktan hoşlanmamıştı ve havanın seyahat edemeyecek kadar soğuk olduğunun farkında gibiydi.

Adam, patikadan aşağıya yürümeye devam ederek “Kızılderili Çayı” adı verilen donmuş bir akarsuya ulaştı. Karla kaplanmış buz üzerinde yürümeye başladı. Bu yol, kendisini doğrudan Henderson Çayı’ndaki arkadaşlarına götürecekti.

Yürürken dikkatli biçimde önünde uzanan buza bakıyordu. Bir ara aniden durdu ve donmuş akarsuyun bir parçasının çevresinden dolaştı. Bu noktada buzun altından akan suyu görmüştü. Bu tür akan sular buzu inceltirdi. Eğer adım atmış olsaydı buz kırılabilir ve ayaklarını suyun içinde bulabilirdi. Ayakları kısa sürede buz keserek donacağından böylesine soğuk bir havada ıslak botlar ölüm demekti.

Saat on iki civarında, öğle yemeğini yemek için mola vermeye karar verdi. Sağ elindeki eldivenleri çıkardı. Montunun ve gömleğinin düğmelerini açarak ekmeği ve etini çıkardı. Bu işleri yapması sadece yirmi saniyesini almıştı. Ancak yine de parmakları donmaya başlamıştı bile.

Keskin bir acı hissedene kadar defalarca elini ayağına vurdu. Ardından çabucak eldivenini giydi. Bir ateş yaktı. Önce küçük odun parçalarını tutuşturmuş ve ardından daha büyük parçalarla ateşi beslemişti. Karla kaplı bir kütüğün üzerine oturdu ve yemeğini yedi. Ateşin sıcaklığı birkaç dakikalığına keyfini yerine getirmişti. Daha sonra ayağa kalktı ve tekrar donmuş akarsuyun üzerinde yürümeye başladı.

Yarım saat sonra korktuğu şey oldu. Çok sert göründüğü bir yerde buz kırıldı ve adamın ayağı suya gömüldü. Derin değildi fakat ayakları dizlerine kadar ıslanmıştı. Adam sinirlendi. Bu kaza kampa ulaşmasını geciktirecekti. Bir ateş yakarak elbiseleriyle botlarını kurutmak zorundaydı.

Küçük boylu ağaçlara doğru yürüdü. Her şey gibi onlar da karla kaplıydı. Dallarına yılın erken zamanlarında meydana gelen sellerin taşıdığı odunlar ve kurumuş ot parçaları takılmıştı. Ağaçlardan birinin altında karların üzerine birkaç büyük odun parçası koydu. Odunların üstüne de bir miktar kurumuş otu ve dalları yerleştirdi. Eldivenini çıkardı, kibriti aldı ve ateşi yaktı. Daha fazla odun koyarak ateşi besledi. Ateş büyürken içine daha büyük parçalar atıyordu.

Tüm bu işlemleri yavaş ve özenli biçimde yapmıştı. Sıfırın altında altmış derecede, ıslak ayaklı bir adam ateşi ilk denemesinde yakmalı ve başarısız olmamalıydı. Yürürken kanı vücudunun her yerini sıcak tutuyordu. Şimdi ise durmuş olduğundan soğuk hava kanının vücudunun derinliklerine çekilmesine yol açmıştı. Islak ayağı donmuştu bile. Ayak parmaklarını hissedemiyordu. Burnu da donmuştu. Vücudunun her yeri soğuğu şiddetli biçimde hissediyordu.

Ancak ateş giderek daha güçlü biçimde yanmaya başlamıştı. Kurtulmuştu. Ağacın altına oturdu ve kendisine sıcaklık eksi altmış dereceye düştüğünde Yukon’da hiç kimsenin tek başına seyahat etmemesi gerektiğini söyleyen Fairbanks’teki yaşlı adamları düşündü. İşte buradaydı. Başından bir kaza geçmişti. Yalnızdı ama bir ateş yakmayı başararak kendini kurtarabilmişti. Şu yaşlı adamlar zayıf karakterler diye düşündü. Gerçek bir erkek tek başına yolculuk yapabilir. Eğer sakin biçimde kalırsa her şey yolunda gidecektir.

Adamın botları buzla kaplanmış, bağcıkları çelik kadar sertleşmişti. Botunu çıkarabilmesi için bunları bıçağıyla kesmesi gerekiyordu. Bıçağını almak isterken arkasındaki ağaca yaslandı. Aniden beklenmedik bir şey oldu ve çok büyük bir kar kütlesi ağaçtan döküldü. Yaptığı hareket bu genç ağacı yalnızca çok hafif biçimde sarsmıştı. Fakat bu hafif sarsıntı bile, ağacın dallarındaki ağır yükten kurtulmasına yetmişti. Adam beyninden vurulmuşa döndü. Oturdu ve biraz önce ateşin olduğu yere baktı.

Yaşlı adamlar haklıymış dedi kendi kendine. Eğer onunla birlikte başka biri daha olsaydı şu anda hayatı tehlikede olmayacaktı. Diğer adam ateşi yakabilirdi. Şimdi ise ateşi bir kez daha yakma işi kendisine kalmıştı ve bu defa hata yapmaması gerekiyordu.

Daha fazla odun topladı. Ancak bunları yakmak için cebindeki kibritleri almak istediğinde parmaklarının donduğunu anladı. Hiçbir şeyi tutamıyordu. Ellerini tüm gücüyle bacaklarına vurdu.

Bir süre sonra, parmaklarını tekrar hissetmeye başladı. Kibritleri alabilmek için cebine uzandı. Fakat muazzam soğuk yüzünden parmaklarına gelen yaşam belirtileri kısa sürede tekrar kaybolmuştu. Kavrayamadığı kibritlerin hepsi karın üzerine düştü. Yere uzanarak bir tanesini almaya çalıştı ancak başaramadı.

Eldivenlerini giydi ve tekrar ellerini bacaklarına vurdu. Ardından her iki elinden de eldivenleri çıkararak tüm kibritleri toplayıp bir araya getirdi. İki eliyle birlikte tutarak bacağına sürtünce kibritler hemen alev aldı.

Yanan kibritleri bir odun parçasına doğru tuttu. Ancak kibritlerin odundan önce ellerini yakmaya başladığını burnuna bir yanık kokusu gelmeye başlayınca fark etti. Hemen ardından da kaybolan hisleri tekrar canlandı ve hissettiği acıdan dolayı elleri istem dışı açılınca yanan kibritlerin tamamı karların üzerine düştü. Alevler geride gri bir duman bulutu çıkardıktan sonra tamamen yok oldu.

Adam ne yapacağını bilemez bir halde çevresine bakınırken kendisini izleyen köpeği fark etti. Aklına bir fikir gelmişti. Köpeği öldürecek ve ellerini köpeğin sıcak vücudunun içine yerleştirecekti. Hisleri parmaklarına geri geldiğinde ateş yakabilirdi. Köpeği yanına çağırdı ama köpek adamın sesindeki tehlikeyi hissetmişti. Geriye kaçtı.

Adam bir kez daha çağırdığında köpek bu kez yakınına geldi. Adam bıçağına uzandı. Ama bir şeyi unutmuştu. Parmaklarını bükemiyordu. Bıçağı tutamadığı için köpeği de öldüremezdi.

Ölüm korkusuna kapılan adam yerinden sıçradı ve koşmaya başladı. Koşmak daha iyi hissetmesini sağlamıştı. Belki koşarak ayaklarını ısıtabilirdi. Eğer yeterince uzağa kadar koşabilirse Henderson Çayı’ndaki arkadaşlarına da ulaşabilirdi. Oraya ulaşınca elbette arkadaşları kendisiyle ilgilenirdi.

Bir süre sonra koşarken tuhaf hissetmeye başladı çünkü yere bastığında ayaklarını hissedemiyordu. Defalarca düştükten sonra biraz dinlenmeye karar verdi. Karın içine uzandığında artık titremiyordu. Burnunu da parmaklarını da ayaklarını da hissedemiyordu ama ısınmış ve rahatlamış bir hali vardı. Ölmek üzere olduğunu anladı.

Ne yapalım dedi kendi kendine… Ölümü bir erkek gibi karşılamak gerekir. Ölmek için daha kötü yollar da var.

Gözlerini kapadı ve o güne kadarki en rahat uykusuna daldı.

Köpek gözlerini adama dikmiş biçimde bir süre oturarak bekledi. Sonunda yaklaştı ve ölümün kokusunu alınca kafasını geriye atarak bacaklarını gerdi ve siyah gökyüzündeki soğuk görünümlü yıldızlara doğru yumuşak bir sesle uludu. Ardından geriye dönerek Henderson Çayı’na doğru koşmaya başladı. Yemek ve ateş bulacağını bildiği yere…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder