Sayfalar

26 Mayıs 2020 Salı

Cengiz Han’a Küsen Bulut (Cengiz Aytmatov) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Cengiz Han’a Küsen Bulut

Kitabın Yazarı :
Cengiz Aytmatov

Kitap Hakkında Bilgi :

Gün Olur Asra Bedel içerisinde yer alabilecek ancak Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra yayınlanabilen Stalinizmin ve totaliterliğin güçlü bir eleştirisi…

“Devletin çıkarlarından daha önemli ne olabilirdi? Bazıları insan hayatının önemli olduğunu sanıyorlardı... Ne laf ya! Devlet bir sobadır ve yakıtı da yalnız insandır. Yakılacak insan olmazsa soba söner. Sönen, yanmayan sobanın da hiçbir yararı yoktur. Ama öte yandan bu insanlar devlet olmadan yaşayamazlar: Sobayı tutuşturan, yakan onlardır. Sobayı yanar tutmakla görevli olanlar da ona yakıt temin etmeliydiler. Her şey buna bağlı.”

Ünlü yazar Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un bu son romanı, "Gün Olur Asra Bedel" adlı romanın içinde yer alması gereken ve onu tamamlayan uzunca bir bölümdür. On yıl kadar önce kaleme alınan o eserde, KGB'yi en çarpıcı örneklerle en ağır bir şekilde suçlayan bu bölüme izin verilmemiş veya Aytmatov bunu ayrı bir roman halinde yayınlamak için hürriyet günlerini beklemiştir.

Bu romanında Aytmatov, "Gün Olur Asra Bedel'in kahramanlarından biri olan öğretmen Kuttubayev'in nasıl öldüğünü anlatıyor. Oysa, sözünü ettiğimiz büyük romanda resmi makamlar onun kalp sektesinden öldüğünü bildirmişlerdi.

Kitabın Özeti :

Kuttubayev'i suçlayan savcı en önemli delil olarak onun, Cengiz Han'la ilgili bir efsaneyi kaleme almış olmasını gösteriyor. Bu efsane, Avrupa'yı fethe giden Cengiz Han'ın, Sarı- Özek'ten geçerken iki sevgiliyi idam ettirmesidir. Bu efsane, hem çok güzel bir aşk hikâyesi hem de "diktatör karşısında bireylerin durumu" gibi evrensel bir konunun işlendiği bir anlatıdır. Anlatan Aytmatov olunca, orada masal ve efsane aracılığıyla geçmişimizi, günümüzü hatta geleceğimizi apaçık görebiliyoruz.

Abutalip Kuttubayev sebebini bilmediği bir suçtan tutuklanır ve Almatı'da bir hapishane hücresine konularak suçunu itiraf etmesi için işkence edilmeye başlanır. O ise bir an önce eşine ve çocuklarına kavuşmayı düşlemektedir.

Sorgu yargıcı Tansıkbayev mesleğinde önemli bir başarı gösteremediği için bir türlü terfi edememiştir. Hayalinde oluşturduğu ve İkinci Dünya Savaşında Sovyet ordusunda savaşırken esir düşüp kurtulmayı başaran Abutalip Kuttubayev'in İngiliz-Yugoslav gizli servisleriyle ilişkileri ve Kazakistan'ın ücra yerlerindeki halk arasında yıkıcı, ideolojik fikirleri yayma davası' adını verdiği bu dava sayesinde terfi etmeyi planlamaktadır.

Tansıkbayev, Abutalip'in derlediği "Mankurt" hikâyesi ve " Sarı-Özek Kurbanları" adlı efsaneyi aynı konular dolayısıyla açılan diğer davalar da olduğu gibi burada da uzmanlara inceletip Abutalip'i suçlayacak deliller bulmaya çalışır.

"Sarı-Özek Kurbanları" adlı efsane şöyledir: Cengiz Han Avrupa'yı fethetmek amacıyla Batı seferine çıkar. Sefere çıkmadan önce bir kâhin bu sefer sırasında onun başı üzerinde küçük beyaz bir bulutun dolaşacağını ve onu küstürürse işlerinin rast gitmeyeceğini söyler. Seferin on yedinci gününde Cengiz Han bulutu görür ve Gök· Tengri'nin ona bir ayrıcalık gösterdiğini anlar.

Cengiz Han, Batı seferi sırasında kadınların çocuk doğurmasını, doğa kanunlarına ve Tanrı'nın gücüne gidecek şekilde yasaklar. Fakat nakışçı Togulan ile Yüzbaşı Erdene'nin bir çocukları olur ve adını Kulan koyarlar.

Cengiz Han yasağa uymayan Erdene ile Togulan'ı idam ettirir. Kendi seferine devam ederken küçük beyaz bulutun onu terk ettiğini görür. Gök-Tengri'nin ona yüz çevirdigini anlar ve ülkesine dönüp orada ölür.

Küçük beyaz bulut ise Kunan ve onu koruyan köle Altın'ı güneşten korumak için tekrar ortaya çıkar. Yaşlı köle Altın, bozkırda açlıktan ölecek durumdaki bebek Kulan’ı avutmak için emzirmeye kalkar. Hayatında hiç çocuk doğurmamış, yaşlı bir kadın olan Altın, sütünün geldiğini görür.

Tansıkbayev bu efsaneleri yazmakla Abutalip'in yararsız ata dilini canlandırmak, milletin asimile olmasını önlemeye çalışmak, iktidarı kötülemek ve bireylerin çıkarlarını devletin çıkarlarından üstün tutmaktan dolayı, onu tutuklar. İşbirlikçileri bulmak için onu Urenburg'a götürmek ister.

Savcı sorgu ilerlerken Abutalip'in dosyasını oluşturur. Mahkum trenle sevkiyata başlanır. Abutalip’inse son kez ailesini tren geçerken görmek isteği vardır. Savcı, Abutalip’in suçlamaları kabul edip istediği terfiyi alması için anlayış göstermeye çalışır. Abutalip trende iken tek düşüncesi Boranlı istasyonundan geçerken karısını ve çocuklarını son bir kez görmektir. Yedigey'i, Kazangap'ı, Zarife'yi ve çocuklarını son bir kez görür. Tren, Urenburg'a varınca kendini trenin altına atarak intihar eder.
Abutalip rejimin yaşaması için kurban edilir. Erdene ve Togulan'ı ise Cengiz Han, iktidarının zayıflayacağı, kudretinin azalacağı, halkın küstahlaşacağı ve saygısızlığının artacağı korkusuyla öldürtmüştür. Hem Stalin hem de Cengiz Han, hükümdarlıklarını sürdürebilmek için masum insanları öldürtürler. Arada zaman farkı olsa da zalimler ve onların zulümleri devam etmektedir.

Kitaptan;

“Bu aile, her gün Abutalip’in dönüşünü bekliyordu. Abutalip’in karısı Zarife, geceleri birkaç kez, petrol lambası fitilinin külleşen ucunu kesiyor, bu yüzden birdenbire aydınlık artınca, gözleri, encikler gibi yumulup uyuyan soluk tenli iki çocuğa takılıyordu. İşte o zaman içi soğuk bir ürperme ile doluyor, yumruklarını sıkıp göğsüne bastırıyor, onları rüyalarında babalarına doğru koşarken hayal ediyordu: Olanca hızlarıyla koşarak, yarışarak, kollarını açarak, ama bir türlü koştuklarına ulaşamadan… Gündüzleri, o küçük aktarma istasyonunda sadece otuz saniye duraklayan trenleri de gözden kaçırmıyorlardı. Vagonlar büyük bir gıcırtı ile durur durmaz fırlayıp koşmak için hep pencereye uzatıyorlardı başlarını. Ama günler gelip geçiyor, onlar babalarından hiçbir haber alamıyorlardı. Sanki babalarını bir çığ alıp götürmüştü ve bunun nerede, ne zaman olduğunu kimse söylemiyordu.

Yine o gecelerde, ışığı sabaha kadar hiç sönmeyen başka bir pencere daha vardı, ama bu, demir parmaklıklı bir pencere idi: Ülkenin öbür ucunda, Alma-Ata hapishanesinin bodrum katındaki hücrelerden birinin penceresi. Abutalip Kuttubayev, tam bir aydan beri burada, gece-gündüz, gözlerini kör edercesine kamaştıran bir ışığın altında tutuluyordu. Hücresinin tavanına asılan bu kör edici ışık gerçek bir işkence idi. Burgu gibi delen, bıçak gibi kesen o ışıktan yorgun gözlerini ve zavallı başını nasıl koruyacağını bilemiyor, bu yüzden de bir an için olsun niçin tutuklandığını, ondan ne istediklerini düşünmeden duramıyordu. Bazı geceler yüzünü duvara döner, gömleğinin eteğiyle yüzünü örtmeye çalışırdı. O zaman, onu gözleyen nöbetçi hemen içeri dalar, yakasından tutup yere çalar, küfürler savurarak basardı tekmeyi: ‘ Yüzünü duvara dönme pis köpek! Başını örtme alçak faşist!…’ Onun bağıra bağıra suçsuz olduğunu söylemesine kimse kulak asmazdı.

Bundan sonra yine sırtüstü, yüzü o korkunç elektrik ışığına dönük olarak yatardı. Gözkapaklarını kan çanağına dönmüş gözlerine indirir, kamaşan gözleri hiçbir şeyi göremez, bir mezar çukurundaymış gibi güçlükle nefes alır, beyni çalışmaz olurdu. Ne uykusuzluk, ne dayak, ille de bu keskin ve burgu gibi delen ışık! Hiçbir gözetici, hiçbir sorgu yargıcı bundan daha büyük işkence yapamazdı ona."

Cengiz Han’a Küsen Bulut (Cengiz Aytmatov) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

1 yorum: