Elektrik elektronik eğitimi ile ilgili bilgiler, kitap özetleri, kitap sınav soruları ve eğitime dair her şey
Sayfalar
▼
29 Kasım 2020 Pazar
Hülagu ve Genç Alim Kadıhan - Başımıza Gelenlerin Nedeni
Hülagu’ya ders veren Kadıhan
Sakalları bile yeni çıkmaya başlamış genç bir âlim, Cengiz Han'ın torunu Hülagu'ye dersini vermiştir. Hem de bugün İslam âleminin perişan halini özetleyecek nitelikte.
Moğol İmparatorluğunun kurucusu Cengiz Han’ın torunu Hülagu 1258 tarihinde Bağdat’a girerek Abbasi Halifesi Mutasım’ı keçeye sarıp Moğol atlarının ayakları altında ezdirerek öldürtür. Şehirde katliamlara başlar ve şehri yağmalar. Kadın, yaşlı, çocuk, hamile demeden bazı kaynaklara göre 200.000, bazılarına göre de 400.000 kişiyi katleder. Cami, hastane, saray ve benzeri ne varsa hepsini yok eder.
Milyonlarca dini ve ilmi eserin büyük bir kısmını Dicle Nehrine attırır. Hülagu’nun zalimliğini anlatmak için Dicle’nin günlerce kan ve mürekkep aktığı söylenir.
Hülagu o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir.
Kimse, Hülagu tarafından öldürülmek korkusuyla bu davete icabet etmek istemez.
Zamanın genç âlimlerinden Kadıhan daveti kabul edeceğini söyler. Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir. Daha sakalı bile çıkmamıştır.
Kadıhan, Hülagu ile görüşmek için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de horoz verilmesini ister.
Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendisini tanıtır.
Hülagu, genci tepeden tırnağa süzer ve “Bana göndermek için bula bula seni mi buldular. Gönderecek başka birini bulamadılar mı?” diye sorar.
Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “Görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin!” der.
Hülagu karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve “şöyle otur bakalım” diyerek ilk sorusunu yöneltir:
“Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?”
Kadıhan gayet sakin bir şekilde;
“Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal, mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hakk da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der.
Hülagu bu sefer ikinci sorusunu sorar: “Peki, beni buradan kim gönderebilir?”
Kadıhan: “O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın.”
....
Yorumu okuyuculara bırakıyoruz....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder