TÜRK EDEBİYATINDA KULLANILAN NAZIM BİÇİMLERİ
A) İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI
* M.S.VIII. yüzyıla gelinceye kadar Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdeki edebiyattır.
* Bu dönem edebiyatı, sözlü olarak üretilmiş ve kulaktan kulağa yayılarak varlığını sürdürmüştür.
* Bu dönem edebiyatı müzik eşliğinde “kopuz” adı verilen sazla dile getirilmiştir.
* Ölçü, ulusal ölçümüz olan “hece” ölçüsüdür.
* Nazım birimi “dörtlük”tür.
* Dönemine göre arı(sade) bir dili vardır.
* Dizelere genel olarak yarım uyak hakimdir.
* Daha çok doğa, aşk ve ölüm konuları işlenmiştir.
* Bu döneme yönelik elimizdeki en önemli ve eski kaynak Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eseridir.
Kullanılan Nazım Biçimleri:
Koşuk : “Sığır” denilen sürek avları sırasında söylenen şiirlerdir.
* Konusu daha çok doğa, aşk, savaş ve yiğitliktir.
* Bu tür daha sonra Halk edebiyatı nda “Koşma” adıyla anılmıştır.
Sagu : Yuğ adı verilen ölüm törenlerinde, ölen kişilerin erdemlerini ve duyulan acıları dile getiren şiirlerdir.
* Divan edebiyatında “mersiye”; halk edebiyatında “ağıt” ismini almıştır.
Sav : Dönemin özlü sözleridir.
* Bugünkü atasözleri nin ilk biçimi niteliğindedir.
Destan : Toplumu derinden etkileyen olaylar sonunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür.
DESTANLARIN ÖZELLİKLERİ :
* Toplumun ortak görüşlerini yansıtması
* Olağanüstü özellikler taşıması
* Kişilerinin seçkin olması (Kral, Han, Hakan ...vb.)
* Ait oldukları milletten izler taşıması
* Oldukça uzun olması
* Konuları bakımından savaş, deprem, yangın... şeklinde sıralanabilmesi
TÜRK DESTANLARI
Destanlarımız yazıya geçirilmedikleri için bugün bunlarınancak konularını bilmekteyiz. Bunları da İran, Çin ve Arap kaynaklarından öğreniyoruz.
A) SAKA DEVRİ DESTANLARI
1) Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarında Alp Er Tunga’nın yiğitliklerini ve bu savaşları anlatır.
2) Şu Destanı: İskender’le Türkler arasındaki savaşı ve Türk hakanı Şu’nun kahramanlıklarını anlatır.
B) HUN DEVRİ DESTANI
Oğuz Kağan Destanı : Hun hükümdarı Mete’yi ve onun yaşamını anlatır.
C) GÖKTÜRK DEVRİ DESTANLARI
1) Bozkurt Destanı : Göktürklerin dişi bir kurttan türeyişini anlatır.
2) Ergenekon Destanı : Bir savaşta yenilen ve Ergenekon’a açılan Türklerin orada bir demir dağı eritip intikamlarını almalarını anlatır.
D) UYGUR DEVRİ DESTANLARI
1) Türeyiş Destanı: Uygurların bir erkek kurttan türeyişi anlatılır.
2) Göç Destanı : Uygur Türklerinin anayurtlarından göçünü anlatır.
NOT: Destanlar oluşumları bakımından iki grupta incelenebilir.
a) Doğal Destanlar : Halk arasında ortaya çıkan anonim ürünlerdir. Bunlar genellikle daha sonra bir şair tarafından derlenip düzenlenmiştir. Bu türe örnek olarak şu destanları sıralayabiliriz.
İliada, Odysseia Yunanlıların (Homeros)
Kalevala Finlilerin
Nibelungen Almanların
Ramayana, Mahabarata Hintlilerin
Cid İspanyolların
Chanson de Roland Fransızların
Gılgamış Sümerlerin
Şehnâme İranlıların(Firdevsi)
b) Yapma (Suni) Destanlar : Bir olayın doğal destana benzetilerek bir şairce destanlaştırılmasıdır. Yapma destan örneği olarak şunları sıralayabiliriz:
Virgilius - Aeneit
Dante - İlahi Komedi
Tasso - Kurtarılmış Kudüs
Milton - Kaybolmuş (Kaybedilmiş) Cennet
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA - Üç Şehitler Destanı
B) İSLAMİ DEVİR TÜRK EDEBİYATI
1) TÜRK HALK EDEBİYATI
* İslamiyet öncesinden günümüze kadar kesintisiz gelen bir edebiyattır.
* Halk içinde yetişmiş ozanların icra ettiği bir edebiyattır.
* Temelinde sözlü bir gelenek vardır.
* Dili sadedir.
* Dörtlük ve yarım kafiye esaslıdır.
* Hece ölçüsü kullanılmıştır.
* Halkın dertlerini, sevinçlerini, her türlü duygularını işlemektedir.
* Koşma, destan, semai, varsağı, mani, ağıt, türkü, bilmece, atasözü, devriye, şathiye, ilahi, deme gibi çeşitli nazım şekilleri vardır.
* Kendi arasında :
a) Âşık Tarzı Halk Edebiyatı
b) Anonim Halk Edebiyatı
c) Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatı
olmak üzere 3’e ayrılır.
a) Âşık Tarzı Halk Edebiyatı :
* İslamiyet'ten önce başlamıştır.
* Bu edebiyatı genellikle“ aşık” adı verilen sazlarıyla yazdıklarını besteleyip köy köy dolaşan ozanlar icra etmiştir.
* Hece ölçüsü kullanılmıştır.
* Dili sadedir.
* Nazım birimi dörtlüktür, yarım kafiye kullanılmıştır.
* Son dörtlükte şairin mahlası (adı) kullanılır.
* Aşk, ölüm, gurbet, ayrılık konuları sıklıkla ilenmiştir.
* Coşkulu, lirik bir söylenişi vardır.
Kullanılan Nazım Biçimleri:
Koşma
* Aşk, ayrılık, gurbet,sevgi,doğa,yiğitlik gibi geniş çerçeveli konuların işlendiği bir nazım şaklidir.
* 11’li hece ölçüsüyle yazılır.
* 3 ile 6 dörtlükten oluşur.
* Dili sadedir.
* Kafiye düzeni “abab,cccb,dddb...”şeklindedir.
* Son dörtlükte şairin mahlası bulunur.
* Koşmanın konularına göre “güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama”adlı türleri vardır.
Güzelleme: İnsan ve doğa sevgisinin lirik bir edayla işlendiği koşmalara denir.(Karacaoğlan)
Koçaklama: Savaş, yiğitlik, kahramanlık gibi konuları işleyen koşmalara denir. (Dadaloğlu ve Köroğlu)
Ağıt: Ölen kişinin arkasından duyulan acının ve onun iyiliklerinin işlendiği koşmadır.
Taşlama: Toplumun veya bireylerin aksayan yönlerini eleştiren koşmalara denir.
(Seyrani)
Not: Güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama birer nazım türüdür.
Varsağı
* Toros Dağları ve Adana civarında yaşayan “VARSAK” boylarının söyledikleri türkülere denir.
* Kafiye düzeni koşma gibidir.
* 4+4 şeklinde 8’li ölçüyle söylenir.
* “BRE, BEHEY, HEY“ nidaları sıklıkla kullanılmıştır.
* En az 3 en fazla 5 dörtlüktür.
* Konu olarak hayattan ve talihten şikayet gibi konular işlenir.
Semai
* Koşma ile aynı konular işlenir.
* Kafiye düzeni koşma ile aynıdır.
* 4 + 4 =8 ‘li ölçüyle yazılır.
* 3 – 5 dörtlükten oluşur.
* Koşmadan ezgisi,dörtlük sayısı ve ölçüsü bakımından ayrılır.
Destan
* 6+5 ‘li hece ölçüsüyle söylenir.
* Halk edebiyatının en uzun nazım biçimidir.
* Kendine özgü bir söylenişi vardır.
* Kafiye düzeni koşma ile aynıdır.
* Ayaklanma, kıtlık, savaş, hastalık gibi toplumsal konular işlendiği gibi bireysel konuların işlendiği destanlar da vardır. * Dörtlük sayısında sınırlama yoktur.
b) Anonim Halk Edebiyatı:
* Belli bir sahibi yoktur. Halkın ortak malı olan ürünlerden oluşur.
* Dili sade, akıcı bir halk Türkçesidir.
* Şiirlerde hece ölçüsünün 7’li, 8’li, 11’li kalıpları ağırlıklı olarak kullanılır.
* Şiirlerinin nazım birimi dörtlüktür.
* En çok yarım kafiye kullanılmıştır.. Bazı manilerde cinaslı kafiye görülür.
* Ölüm, aşk, tabiat sevgisi, ayrılık acısı, özlem, yiğitlik, toplumsal aksaklıklar gibi konular işlenir.
* Sözlü geleneğe dayanır.
Kullanılan Nazım Biçimleri:
Türkü
* Kendine özgü bir ezgi ile söylenen nazım biçimidir.
* Genellikle anonimdir,yazarı bilinenleri de zamanla halka mal olmuştur.
* Aşk, tabiat, ayrılık, hasret, gurbet, sevgi, güzellik gibi konular işlenir
* Türküler 8’li(4+4) veya 11’li(4+4+3) hece ölçüsüylesöylenir..
Türküler iki bölümden oluşur.
1- Bent: Türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür.
2- Kavuştak: Her bendin sonunda tekrarlanan bölümdür. Nakarat ya da bağlama adı da verilir.
Mani
* Hecenin 7’li kalıbıyla söylenirler.
* Bir dörtlükten oluşur.
* Uyak düzeni aaxa şeklindedir.
* İlk iki dize doldurmadır. Asıl konu son iki dizededir.
* Konu sınırlaması yoktur.
* Düz mani,kesik mani,yedekli mani ve cinaslı mani gibi türleri vardır.
Ninni
* Annelerin çocukları uyutmak için belli bir ezgiyle söylediği sözlü edebiyat ürünleridir.
* 7’li, 8’li ve 9’lu hece ölçüsüyle söylenir.
* Genellikle dörtlüklerden oluşur.
c) Dinî Tasavvufî Halk Edebiyatı (Tekke Edebiyatı) :
* Hece ölçüsü ağırlıklıdır, az da olsa aruz ölçüsü kullanılmıştır.
* Yarım uyak ve redif sık kullanılmıştır.
* Tasavvuf terimlerinin dışında dil,halkın anlayabileceği nitelikte ve sadedir.
* Saz eşliğinde söylenenler de vardır.
* Allah sevgisi, nefsin öldürülmesi, insan sevgisi, ölüm, Allah’a varış yolları, tasavvuf ilkeleri temel konularıdır.
* Coşkuludur, genellikle didaktik şiirlerden oluşur.
* Nazım birimi dörtlüktür ancak beyitle oluşturulmuş türlerde vardır.
Kullanılan Nazım Türleri:
İlahi
* Tekke edebiyatının ana nazım türüdür.
* 8’li hece ölçüsüyle söylenir, 7 ve 11’li de olabilir.
* Fanilik,Allah sevgisi,nefsin öldürülmesi temel konusudur.
* Bu türün en büyük ustası Yunus Emre’dir.
Nefes
* 8’li hece ölçüsüyle söylenir.
* İlahilerin konularının Bektaşilerce söylenmesi sonucu ortaya çıkmış türdür.
Deme (Deyiş)
* 8’li hece ölçüsüyle söylenir
* Saz eşliğinde kendine özgü bir makamla söylenir.
Nutuk
Tekke Edebiyatı’nda Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yenigiren müritleri bilgilendirmek tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktikşiirlerdir.
Devriye
Evrendeki canlı cansız her şey Allah'tan gelmiştir, yine Allah'a dönecektir. Bu felsefeyi yansıtan şiirlere Tekke edebi yatında devriye denilmiştir.
Şathiye
*Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir.
*İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir.
* Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır.
* Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır.
* Bu türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal’dır.
Not:Yukarıdaki türler koşma nazım biçimiyle yazıldığı için birer nazım biçimi değil birer nazım türüdür.
Elektrik elektronik eğitimi ile ilgili bilgiler, kitap özetleri, kitap sınav soruları ve eğitime dair her şey
29 Mart 2020 Pazar
9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - II. Ünite Şiirde Yapı, Söz Sanatları, Teşbih, İstiare, Teşhis, İntak, Tezat, Mübalağa
Söz Sanatları
1 ) Teşbih (Benzetme) :
Anlama güç katmak için, aralarında gerçek ya da mecaz, çeşitli yönlerden ilgi, benzerlik bulunan en az iki varlıktan zayıf olanı nitelik bakımından güçlü olana benzetme sanatıdır.
Teşbih sanatında en az iki, en fazla dört öğe bulunur. Öğeleri şunlardır :
1- Benzeyen: Birbirine benzetilen şeylerden nitelikbakımından güçsüz olanıdır.
2- Kendisine Benzetilen: Birbirlerine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha üstün ve güçlü olanıdır.
3- Benzetme Yönü: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasındaki ortak noktadır. Zaten benzetme bu ortak noktayı belirtmek için yapılır.
4- Benzetme Edatı: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasında benzetme ilgisi kuran kelime veya ektir.
Örnek: Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
Bir eski çıban gibi işliyor içerime.
(Ayak Sesleri/ Necip Fazıl Kısakürek)
Benzeyen: Sesler
Kendisine benzetilen unsur: Eski çıban
Benzetme yönü: Batmak,işlemek
Benzetme edatı: Gibi
Örnek: Kömür gözlüm, gül dudaklım
Sen de bir gün perişan ol
Hicranî
Benzeyen: göz-dudak
Benzetilen: kömür–gül
2) İstiare (İğretileme) :
Sadece benzeyen ya da benzetilenle yapılan teşbihe istiare denir. Açık istiare ve kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır.
a- Açık istiare: Benzetme öğelerinden sadece kendisine benzetilenin bulunduğu benzeyenin bulunmadığı istiaredir.
Örnek: Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Benzeyen: bulut (söylenmemiş)
Benzetilen: siyah tül (söylenmiş)
Örnek: Havada bir dost eli okşuyor derimizi
Benzeyen: Rüzgar (söylenmemiş)
Benzetilen: dost eli (söylenmiş)
b- Kapalı istiare: Benzetme öğelerinden sadece benzeyenle yapılan istiaredir. Kapalı istiarede kendisine benzetilen yer almaz.
Örnek: Yüce dağların başında
Salkım salkım olan bulut.
Benzeyen: Bulut (var)
Kendisine benzetilen: üzüm (yok)
Örnek: Bir arslan miyav dedi
Minik fare kükredi
Fareden korktu kedi
Kedi pır uçuverdi
Dörtlükte "aslan" , "miyav" sözcüğüyle kediye; "fare" , "kükredi" sözcüğüyle
aslana; "kedi" , "uçuverdi" sözcüğüyle kuşa benzetilmiştir. Ancak dörtlükte benzetilene yer verilmemiştir.
3) Teşhis (Kişileştirme) :
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana özgü bir özellik verme sanatına teşhis denir.
Örnek: Ağlama karanfil beni de ağlatma
Sil göz yaşlarını
4) İntak (Konuşturma) :
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulması sanatıdır. Konuşturma kişileştirmeden sonra gelir. Varlıklar önce kişileştirilir sonra gerekirse konuşturulur. Her intakta bir kişileştir me vardır ama her kişileştirmede bir intak yoktur. Fabllar bu sanata örnektir.
Örnek: Mor menekşe:’’Bana dokunma;’’diye bağırdı.
5) Tezat (Karşıtlık) :
Aynı varlığın, olayın, durumun birbirine karşıt iki yönünü bir arada belirtmeye ya da birbirine karşıt kavramlar arasında ilgi kurmaya tezat denir.
Ömrümde zarar sız günümü bilmem
Her senede yüz milyonluk kârım var. (Huzuri)
Aşk derdiyle hoşem el çok ilâcımdan tabip
Kılma derman kim helakim zehr-i dermânındadır (Fuzuli)
6) Mübalağa (Abartma) :
Bir sözün etkisini arttırmak amacıyla bir şeyi olduğundan çok göstermek ya da olmayacak biçimde anlatma sanatıdır.
Örnek: Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ
Örnek: Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem,sığmazsın.
7) Telmih (Hatırlatnma) :
Söz arasında herkesin bildiği bir olaya ya da kişiye işaret etme sanatı.
VefasızAslı’ya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu.
Gökyüzünde İsa ile,
Tur dağında Musa ile,
Elindeki asa ile,
Çağırayım Mevlam seni. (Yunus Emr)
8) Tecahül-i Arif (Bilip de Bilmezlikten Gelme) :
Anlam inceliği oluşturmak için herkesçe bilinen bir gerçeği bilmez görünerek anlatma sanatıdır.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Cahit Sıtkı Tarancı
9) Hüsn-i talil (Güzel Bir Nedene Bağlama) :
Sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini,gerçek sebebinin dışında başka,güzel bir nedene bağlamadır.
Senin o gül yüzünü görmek için
Sana güneş bakmak için doğuyor.
10) Tenasüp (Uygunluk) :
Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.
Örnek: Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip
Kılma derman kim helakim zehr-i dermendadır.
Bu dizelerde "dert, derman, ilaç, tabip" birbiriyle ilgili sözcükler olarak kullanılmıştır.
11) Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması) :
Bir sözün benzetme amacı güdülmeden başka bir sözcük yerine gerçek anlamı dışında kullanılması sanatıdır.
Örnek: Ankara bu olaya tepki gösterdi.
Burada tepki gösteren şehir değil. Anakara da bulunan hükümettir. Mecaz-ı mürsel yapılmış. Şehir söylenmiş hükümet kastedilmiştir.
Örnek: Cemil Meriç’i her okuyuşumda yeni bir şeyler buluyorum.
Yani kitabını okuyorum kendisini değil.
ŞİİRDE YAPI
Şiirin yapısı anlam ve ses kaynaşmasından oluşur. Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan nazım birimlerine beyit, kıt’a, bent, mısra gibi isimler verilir. Dize, beyit, dörtlük gibi birimlerle ölçü, kafiye düzeni, tema ve imgeler belli bir bütün oluşturarak şiirde yapıyı meydana getirir.
Nazım biçimi: Bir şiirde dizelerin kümelenişinden, uyakların sıralanış düzeninden ve ölçü özelliklerinden doğan örgüye denir. Nazım biçimlerini belirlemede en temel ölçüt nazım birimidir.
Nazım türü: Bir şiirin konusuna göre aldığı addır.
Nazım birimi: Bir manzumede anlam bütünlüğü taşıyan en küçük parçaya nazım birimi denir. Nazım birimi en az iki dizeden oluşmak üzere üç, dört, beş veya daha fazla dizeden oluşabilir.
Mısra (Dize): Bir şiirin her bir satırına dize denir.
Beyit: İki dizeden oluşan nazım birimine beyit denir.
Örnek: Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Kanuni Sultan Süleyman
Kıt’a (Dörtlük): Dört dizeden oluşan nazım birimine kıt’a veya dörtlük denir.
Örnek: Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim
Yer yüzünde yer beğen
Nereye dikilmek ister sen,
Seni oraya dikeyim!
Arif Nihat Asya
Bent: İkilik ve dörtlük dışında kalan 3,5,7 veya daha fazla eşit satıdaki dizelerden oluşan nazım birimine bent denir.
Bugün Cuma
Büyük annemi hatırlıyorum
Dolayısıyla çocukluğumu
Uzun olsaydı o günler!
Yere düşen ekmek parçasını
Öpüp başıma götürdüğüm günler!
Konu: Üzerinde söz söylenen herhangi bir olay,düşünce veya duruma konu denir. Bir şiir birden fazla konuya değinebilir.
Tema: Şiirin bütününe hakim olan duygu veya hayale tema denir.
Şiirin yapısını oluşturan tüm bu öğeler gerek Divan edebiyatımızda gerekse Halk edebiyatında gelenek çerçevesi içerisinde çeşitli nazım şekilleri ve türleri oluşturmak amacıyla belli ölçülerde kullanılmıştır. Oluşan bu nazım şekilleri ve türleri Halk edebiyatı ve Divan edebiyatı nazım şekilleri ve türleri başlıkları altında ele alınırlar.
1 ) Teşbih (Benzetme) :
Anlama güç katmak için, aralarında gerçek ya da mecaz, çeşitli yönlerden ilgi, benzerlik bulunan en az iki varlıktan zayıf olanı nitelik bakımından güçlü olana benzetme sanatıdır.
Teşbih sanatında en az iki, en fazla dört öğe bulunur. Öğeleri şunlardır :
1- Benzeyen: Birbirine benzetilen şeylerden nitelikbakımından güçsüz olanıdır.
2- Kendisine Benzetilen: Birbirlerine benzetilen şeylerden nitelik bakımından daha üstün ve güçlü olanıdır.
3- Benzetme Yönü: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasındaki ortak noktadır. Zaten benzetme bu ortak noktayı belirtmek için yapılır.
4- Benzetme Edatı: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasında benzetme ilgisi kuran kelime veya ektir.
Örnek: Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
Bir eski çıban gibi işliyor içerime.
(Ayak Sesleri/ Necip Fazıl Kısakürek)
Benzeyen: Sesler
Kendisine benzetilen unsur: Eski çıban
Benzetme yönü: Batmak,işlemek
Benzetme edatı: Gibi
Örnek: Kömür gözlüm, gül dudaklım
Sen de bir gün perişan ol
Hicranî
Benzeyen: göz-dudak
Benzetilen: kömür–gül
2) İstiare (İğretileme) :
Sadece benzeyen ya da benzetilenle yapılan teşbihe istiare denir. Açık istiare ve kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır.
a- Açık istiare: Benzetme öğelerinden sadece kendisine benzetilenin bulunduğu benzeyenin bulunmadığı istiaredir.
Örnek: Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Benzeyen: bulut (söylenmemiş)
Benzetilen: siyah tül (söylenmiş)
Örnek: Havada bir dost eli okşuyor derimizi
Benzeyen: Rüzgar (söylenmemiş)
Benzetilen: dost eli (söylenmiş)
b- Kapalı istiare: Benzetme öğelerinden sadece benzeyenle yapılan istiaredir. Kapalı istiarede kendisine benzetilen yer almaz.
Örnek: Yüce dağların başında
Salkım salkım olan bulut.
Benzeyen: Bulut (var)
Kendisine benzetilen: üzüm (yok)
Örnek: Bir arslan miyav dedi
Minik fare kükredi
Fareden korktu kedi
Kedi pır uçuverdi
Dörtlükte "aslan" , "miyav" sözcüğüyle kediye; "fare" , "kükredi" sözcüğüyle
aslana; "kedi" , "uçuverdi" sözcüğüyle kuşa benzetilmiştir. Ancak dörtlükte benzetilene yer verilmemiştir.
3) Teşhis (Kişileştirme) :
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insana özgü bir özellik verme sanatına teşhis denir.
Örnek: Ağlama karanfil beni de ağlatma
Sil göz yaşlarını
4) İntak (Konuşturma) :
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulması sanatıdır. Konuşturma kişileştirmeden sonra gelir. Varlıklar önce kişileştirilir sonra gerekirse konuşturulur. Her intakta bir kişileştir me vardır ama her kişileştirmede bir intak yoktur. Fabllar bu sanata örnektir.
Örnek: Mor menekşe:’’Bana dokunma;’’diye bağırdı.
5) Tezat (Karşıtlık) :
Aynı varlığın, olayın, durumun birbirine karşıt iki yönünü bir arada belirtmeye ya da birbirine karşıt kavramlar arasında ilgi kurmaya tezat denir.
Ömrümde zarar sız günümü bilmem
Her senede yüz milyonluk kârım var. (Huzuri)
Aşk derdiyle hoşem el çok ilâcımdan tabip
Kılma derman kim helakim zehr-i dermânındadır (Fuzuli)
6) Mübalağa (Abartma) :
Bir sözün etkisini arttırmak amacıyla bir şeyi olduğundan çok göstermek ya da olmayacak biçimde anlatma sanatıdır.
Örnek: Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ
Örnek: Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem,sığmazsın.
7) Telmih (Hatırlatnma) :
Söz arasında herkesin bildiği bir olaya ya da kişiye işaret etme sanatı.
VefasızAslı’ya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu.
Gökyüzünde İsa ile,
Tur dağında Musa ile,
Elindeki asa ile,
Çağırayım Mevlam seni. (Yunus Emr)
8) Tecahül-i Arif (Bilip de Bilmezlikten Gelme) :
Anlam inceliği oluşturmak için herkesçe bilinen bir gerçeği bilmez görünerek anlatma sanatıdır.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Cahit Sıtkı Tarancı
9) Hüsn-i talil (Güzel Bir Nedene Bağlama) :
Sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini,gerçek sebebinin dışında başka,güzel bir nedene bağlamadır.
Senin o gül yüzünü görmek için
Sana güneş bakmak için doğuyor.
10) Tenasüp (Uygunluk) :
Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.
Örnek: Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip
Kılma derman kim helakim zehr-i dermendadır.
Bu dizelerde "dert, derman, ilaç, tabip" birbiriyle ilgili sözcükler olarak kullanılmıştır.
11) Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması) :
Bir sözün benzetme amacı güdülmeden başka bir sözcük yerine gerçek anlamı dışında kullanılması sanatıdır.
Örnek: Ankara bu olaya tepki gösterdi.
Burada tepki gösteren şehir değil. Anakara da bulunan hükümettir. Mecaz-ı mürsel yapılmış. Şehir söylenmiş hükümet kastedilmiştir.
Örnek: Cemil Meriç’i her okuyuşumda yeni bir şeyler buluyorum.
Yani kitabını okuyorum kendisini değil.
ŞİİRDE YAPI
Şiirin yapısı anlam ve ses kaynaşmasından oluşur. Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan nazım birimlerine beyit, kıt’a, bent, mısra gibi isimler verilir. Dize, beyit, dörtlük gibi birimlerle ölçü, kafiye düzeni, tema ve imgeler belli bir bütün oluşturarak şiirde yapıyı meydana getirir.
Nazım biçimi: Bir şiirde dizelerin kümelenişinden, uyakların sıralanış düzeninden ve ölçü özelliklerinden doğan örgüye denir. Nazım biçimlerini belirlemede en temel ölçüt nazım birimidir.
Nazım türü: Bir şiirin konusuna göre aldığı addır.
Nazım birimi: Bir manzumede anlam bütünlüğü taşıyan en küçük parçaya nazım birimi denir. Nazım birimi en az iki dizeden oluşmak üzere üç, dört, beş veya daha fazla dizeden oluşabilir.
Mısra (Dize): Bir şiirin her bir satırına dize denir.
Beyit: İki dizeden oluşan nazım birimine beyit denir.
Örnek: Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Kanuni Sultan Süleyman
Kıt’a (Dörtlük): Dört dizeden oluşan nazım birimine kıt’a veya dörtlük denir.
Örnek: Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim
Yer yüzünde yer beğen
Nereye dikilmek ister sen,
Seni oraya dikeyim!
Arif Nihat Asya
Bent: İkilik ve dörtlük dışında kalan 3,5,7 veya daha fazla eşit satıdaki dizelerden oluşan nazım birimine bent denir.
Bugün Cuma
Büyük annemi hatırlıyorum
Dolayısıyla çocukluğumu
Uzun olsaydı o günler!
Yere düşen ekmek parçasını
Öpüp başıma götürdüğüm günler!
Konu: Üzerinde söz söylenen herhangi bir olay,düşünce veya duruma konu denir. Bir şiir birden fazla konuya değinebilir.
Tema: Şiirin bütününe hakim olan duygu veya hayale tema denir.
Şiirin yapısını oluşturan tüm bu öğeler gerek Divan edebiyatımızda gerekse Halk edebiyatında gelenek çerçevesi içerisinde çeşitli nazım şekilleri ve türleri oluşturmak amacıyla belli ölçülerde kullanılmıştır. Oluşan bu nazım şekilleri ve türleri Halk edebiyatı ve Divan edebiyatı nazım şekilleri ve türleri başlıkları altında ele alınırlar.
9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - II. Ünite Şiir, Ahenk, Uyak, Kafiye, Redif, Aliterasyon, Asonans
II. ÜNİTE ÇOŞKU VE HEYECAN DİLE GETİREN METİNLER (ŞİİR)
ŞİİR VE ZİHNİYET
Zihniyet, bir dönemdeki sosyal, siyasî, idarî, adlî, dinî, ticarî hayatın birlikte oluşturduğu ortamdır. Yani devrin kabul edilmiş sanat zevki ve hakim anlayışıdır.
Bir eser hangi dönemde verilmişse, o dönemden izler taşır. Şairlerin şiirleri de yaşadıkları dönemden izler taşır. Şairlerin şiirlerinde de yaşadıkları dönemin sosyal ve siyasal olaylarını, kültürünü, ilişkilerini, inançlarını, sanat zevkini görebiliriz. Dolayısıyla bir şiiri incelerken, o şiirin yazıldığı dönemin ve şairin özelliklerini göz önüne almalıyız.
ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTM)
Ahenk: Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Edebiyatta ise kelimelerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün olması anlamındadır.
Şiirde ahenk; ustaca kullanılan ses akışı, söyleyiş, ritm, ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü, uyak, vurgu, tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır.
Şiirde ahnegi sağlayan unsurları şöyle sıralayabiliriz:
1) Vurgu: Bir kelimede hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı,daha kuvvetli söylenmesidir. Vurgu hem kelimenin anlamını güçlendiren hem de şiiri ahenkli kılan bir unsurdur. Vurgulama ve tonlama şiirin ahengini ve etki gücünü bir kat daha artırır.
Örnek:
Gök sarı toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı
Arkada zincirlenen Toros Dağları
2) Tonlama: Anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin daha etkili ifade edilebilmesi için ses tonunu değiştirerek okumaya tonlama denir. Böylece acıma, üzüntü, özlem, hayranlık, sevgi gibi duygular belirginlik kazanır.
Örnek:
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan,
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
3) Ölçü: Ahengi sağlamak şiire belli bir düzen vermek için şiirlerde çeşitli ölçüler kullanılır. Türk edebiyatında hece ve aruz ölçüsü olmak üzere iki çeşit ölçü kullanılmıştır.
a) Hece ölçüsü: Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır.
* Hece ölçüsü Türklerin bulduğu bir ölçüdür.
* Bilinen en eski Türk şiirlerinde de bu ölçü kullanılmıştır.
* 7’li, 8’li, 11’li hece ölçüsü kalıpları en çok kullanılan kalıplardır.
Durak: Ölçü kalıpları içerisindeki durma yeridir. Hece ölçüsünde duraklar sözcükleri bölmez.
b) Aruz ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. Sonu ünlü ile biten heceler ‘’açık’’, sonu ünsüzle biten heceler de kapalı hece olarak adlandırılır. Ayrıca uzun ünlülü heceler ile dize sonundaki heceler daima kapalı kabul edilir.
Aruz ölçüsünde duraklar sözcükleri bölebilir.
O be nim mil / le ti min yıl / dı zı dır par / la ya cak
Fe i la tün Fe i la tün Fe i la tün Fe i tün
Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir.
Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar.
c) Serbest Ölçü: Herhangi bir sisteme bağlı olmayan ölçüdür.19.yüazyıl sonlarından itibaren edebiyatımıza girmiştir.
4) Uyak (Kafiye) ve Redif:
Uyak: Dize sonlarında bulunan ve görevleri farklı olan ses veya ek benzerlikleridir.
Redif: Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki ses, ek ve kelime tekrarlarıdır.
Her yalana kanmışım - kafiye: -an
Her söze inanmışım - redif: -mışım
Ben artık sevgiden de
Bıkmışım, usanmışım
Uyak Çeşitleri
a) Yarım Uyak: Sadece bir ünsüzün benzeşmesiyle oluşan kafiyeye yarım uyak denir.
Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun
b) Tam Uyak: Biri ünlü biri ünsüz olmak üzere iki sesin benzerliğiyle oluşan uyağa tam uyak denir.
Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler
Tak,tak ayak sesimi aç köpekler işitsin
Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler
c) Zengin Uyak: En az üç sesin benzerliğiyle oluşan uyağa zengin uyak denir.
Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
d) Cinaslı Uyak: Aynı seslerden oluşan ;fakat farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan uyağa cinaslı uyak denir. Cinas bir kelimenin tekrarı değildir. Aynı kelimenin aynı anlamla tekrar etmesine redif denir.
Örnek: "Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz kışım yazıma"
Bu beyitteki ‘’yazıma’’ sözcüklerinin yazımı aynıdır; ancak birinci dizede kaderime anlamında ikinci dizede ise yaz mevsimi anlamında kullanıldığından cinaslı uyaktır.
NOT: Yazımları ve anlamları aynı olan iki sözcük redif; yazımları aynı ancak anlamları farklı olan iki sözcük cinaslı kafiye oluşturur.
NOT: Uzun okunan ünlüler iki ses değerinde kabul edilir.
Uyak Düzeni (Şeması) ve Çeşitleri
Şiirler uyaklanış bakımından üçe ayrılır.
a) Düz uyak: Uyaklı kelimeler aaxa veya aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir.
Hiç anılmaz olmuş atalar adı
Beşikte bırakmış ana evladı
Kırılmış yetimin kolu kanadı
Zulüm pençesinden aman kalmamış
b) Çapraz uyak: Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.
Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında
Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum
Yolumun karanlığa saplanan noktasında
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
Necip Fazıl Kısakürek
c) Sarma uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.
En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü
Titrek elleriyle gererken yayı
Her yandan bir merak sardı alayı
Ok uçtu,hedefin kalbine düştü
d) Mani tipi uyak: Mani tipindeki şiirlerde kullanılan uyak türüdür. aaxa şeklinde uyaklanır. Tek dörtlük için geçerlidir.
Dağlarda kar kalmadı
Gözlerde fer kalmadı
Daha yazacak idim
Kağıtta yer kalmadı
5) Aliterasyon ve Asonans:
Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünsüzün tekrarlanmasından oluşan ahenge aliterasyon denir.
Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünlünün tekrarlanmasıyla oluşan ahenge asonans denir.
senin kalbiden sürgün oldum
ilkin bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
“ü harfi ile asonans, s harfi ile aliterasyon yapılmıştır.”
ŞİİR DİLİ
Şiir insanın değişen duygu,çoşku,özlem ve hayallerini kendine özgü bir dille ifade eder. Dili daha canlı,daha güzel ve daha tesirli hale getirerek ona bir üst kimlik kazandırır. Şair günlük dildeki sözcükleri özenle seçer. Onlara yepyeni anlamlar kazandırır. Kullanılan dile yeni değerler ve anlamlar kazandırır. Benzetmelere değişmecelere (mecaz) yer verir. Somut varlıkları soyutlaştır, soyutları da somutlaştırır. Böylece duygu ve düşüncelerine bir anlam derinliği kazandırır.
ŞİİR VE ZİHNİYET
Zihniyet, bir dönemdeki sosyal, siyasî, idarî, adlî, dinî, ticarî hayatın birlikte oluşturduğu ortamdır. Yani devrin kabul edilmiş sanat zevki ve hakim anlayışıdır.
Bir eser hangi dönemde verilmişse, o dönemden izler taşır. Şairlerin şiirleri de yaşadıkları dönemden izler taşır. Şairlerin şiirlerinde de yaşadıkları dönemin sosyal ve siyasal olaylarını, kültürünü, ilişkilerini, inançlarını, sanat zevkini görebiliriz. Dolayısıyla bir şiiri incelerken, o şiirin yazıldığı dönemin ve şairin özelliklerini göz önüne almalıyız.
ŞİİRDE AHENK (SES VE RİTM)
Ahenk: Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Edebiyatta ise kelimelerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün olması anlamındadır.
Şiirde ahenk; ustaca kullanılan ses akışı, söyleyiş, ritm, ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü, uyak, vurgu, tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır.
Şiirde ahnegi sağlayan unsurları şöyle sıralayabiliriz:
1) Vurgu: Bir kelimede hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı,daha kuvvetli söylenmesidir. Vurgu hem kelimenin anlamını güçlendiren hem de şiiri ahenkli kılan bir unsurdur. Vurgulama ve tonlama şiirin ahengini ve etki gücünü bir kat daha artırır.
Örnek:
Gök sarı toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı
Arkada zincirlenen Toros Dağları
2) Tonlama: Anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin daha etkili ifade edilebilmesi için ses tonunu değiştirerek okumaya tonlama denir. Böylece acıma, üzüntü, özlem, hayranlık, sevgi gibi duygular belirginlik kazanır.
Örnek:
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan,
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
3) Ölçü: Ahengi sağlamak şiire belli bir düzen vermek için şiirlerde çeşitli ölçüler kullanılır. Türk edebiyatında hece ve aruz ölçüsü olmak üzere iki çeşit ölçü kullanılmıştır.
a) Hece ölçüsü: Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır.
* Hece ölçüsü Türklerin bulduğu bir ölçüdür.
* Bilinen en eski Türk şiirlerinde de bu ölçü kullanılmıştır.
* 7’li, 8’li, 11’li hece ölçüsü kalıpları en çok kullanılan kalıplardır.
Durak: Ölçü kalıpları içerisindeki durma yeridir. Hece ölçüsünde duraklar sözcükleri bölmez.
b) Aruz ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. Sonu ünlü ile biten heceler ‘’açık’’, sonu ünsüzle biten heceler de kapalı hece olarak adlandırılır. Ayrıca uzun ünlülü heceler ile dize sonundaki heceler daima kapalı kabul edilir.
Aruz ölçüsünde duraklar sözcükleri bölebilir.
O be nim mil / le ti min yıl / dı zı dır par / la ya cak
Fe i la tün Fe i la tün Fe i la tün Fe i tün
Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir.
Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar.
c) Serbest Ölçü: Herhangi bir sisteme bağlı olmayan ölçüdür.19.yüazyıl sonlarından itibaren edebiyatımıza girmiştir.
4) Uyak (Kafiye) ve Redif:
Uyak: Dize sonlarında bulunan ve görevleri farklı olan ses veya ek benzerlikleridir.
Redif: Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki ses, ek ve kelime tekrarlarıdır.
Her yalana kanmışım - kafiye: -an
Her söze inanmışım - redif: -mışım
Ben artık sevgiden de
Bıkmışım, usanmışım
Uyak Çeşitleri
a) Yarım Uyak: Sadece bir ünsüzün benzeşmesiyle oluşan kafiyeye yarım uyak denir.
Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun
b) Tam Uyak: Biri ünlü biri ünsüz olmak üzere iki sesin benzerliğiyle oluşan uyağa tam uyak denir.
Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler
Tak,tak ayak sesimi aç köpekler işitsin
Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler
c) Zengin Uyak: En az üç sesin benzerliğiyle oluşan uyağa zengin uyak denir.
Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
d) Cinaslı Uyak: Aynı seslerden oluşan ;fakat farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan uyağa cinaslı uyak denir. Cinas bir kelimenin tekrarı değildir. Aynı kelimenin aynı anlamla tekrar etmesine redif denir.
Örnek: "Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz kışım yazıma"
Bu beyitteki ‘’yazıma’’ sözcüklerinin yazımı aynıdır; ancak birinci dizede kaderime anlamında ikinci dizede ise yaz mevsimi anlamında kullanıldığından cinaslı uyaktır.
NOT: Yazımları ve anlamları aynı olan iki sözcük redif; yazımları aynı ancak anlamları farklı olan iki sözcük cinaslı kafiye oluşturur.
NOT: Uzun okunan ünlüler iki ses değerinde kabul edilir.
Uyak Düzeni (Şeması) ve Çeşitleri
Şiirler uyaklanış bakımından üçe ayrılır.
a) Düz uyak: Uyaklı kelimeler aaxa veya aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir.
Hiç anılmaz olmuş atalar adı
Beşikte bırakmış ana evladı
Kırılmış yetimin kolu kanadı
Zulüm pençesinden aman kalmamış
b) Çapraz uyak: Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.
Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında
Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum
Yolumun karanlığa saplanan noktasında
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
Necip Fazıl Kısakürek
c) Sarma uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.
En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü
Titrek elleriyle gererken yayı
Her yandan bir merak sardı alayı
Ok uçtu,hedefin kalbine düştü
d) Mani tipi uyak: Mani tipindeki şiirlerde kullanılan uyak türüdür. aaxa şeklinde uyaklanır. Tek dörtlük için geçerlidir.
Dağlarda kar kalmadı
Gözlerde fer kalmadı
Daha yazacak idim
Kağıtta yer kalmadı
5) Aliterasyon ve Asonans:
Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünsüzün tekrarlanmasından oluşan ahenge aliterasyon denir.
Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünlünün tekrarlanmasıyla oluşan ahenge asonans denir.
senin kalbiden sürgün oldum
ilkin bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
“ü harfi ile asonans, s harfi ile aliterasyon yapılmıştır.”
ŞİİR DİLİ
Şiir insanın değişen duygu,çoşku,özlem ve hayallerini kendine özgü bir dille ifade eder. Dili daha canlı,daha güzel ve daha tesirli hale getirerek ona bir üst kimlik kazandırır. Şair günlük dildeki sözcükleri özenle seçer. Onlara yepyeni anlamlar kazandırır. Kullanılan dile yeni değerler ve anlamlar kazandırır. Benzetmelere değişmecelere (mecaz) yer verir. Somut varlıkları soyutlaştır, soyutları da somutlaştırır. Böylece duygu ve düşüncelerine bir anlam derinliği kazandırır.
9. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - I. Ünite Güzel Sanatlar ve Edebiyat Tanımı, Konusu, Yöntemi
I. ÜNİTE GÜZEL SANATLAR VE EDEBİYAT
GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİ
Güzel sanatları diğer eserlerden ayıran en önemli özellik insanda coşku ve estetik haz uyandırmasıdır. Güzel sanatlar için yapılan en iyi sınıflama bu sanatların kullandıkları malzemelere göre yapılan sınıflandırmadır. Bu malzemeler fonetik ve plastik olarak ikiye ayrılır. Sesle yapılan sanatlara fonetik sanatlar, görüntüyle yapılan sanatlara ise plastik sanatlar denir. Güzel sanatların genelinde plastik malzeme kullanılırken edebiyat ve müzik ise sese dayalı bir sanattır.
Edebiyatın malzemesi kelimelerdir ve edebiyat dille gerçekleştirilen bir güzel sanatlar etkinliğidir.Edebiyatın asıl amacı güzel sanatların en önemli öğesi olan estetik zevk duygusunu dil aracılığıyla gerçekleştirmektir. Edebiyatta fayda sağlamak amaç olarak her zaman ikinci plandadır.
Edebiyatın Tanımı, Konusu, Yöntemi
Duygu ve düşüncelerin söz ya da yazıyla etkili ve güzel bir biçimde anlatılması sanatına edebiyat denir. Edebiyat, sözcüğü Arapça "edep" sözcüğünden türemiştir. Edebiyat sözcüğü ilk kez Tanzimat döneminde Şinasi tarafından kullanılmıştır. Şinasi’den önce nazım ve nesir türlerindeki eserlere "şiir ve inşa" denilmekteydi.
Edebiyatın Konusu
Yazar ve şairlerin ortaya koydukları eserlerde ele alıp işledikleri her şey, edebiyatın konusunu oluşturur.
Edebiyatın Yöntemi
Dil ürünlerinin tüm özelliklerinin tarihi akış içinde bilimsel olarak incelenmesi de edebiyatın yöntemini oluşturur.
EDEBİYATIN DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ
Edebiyatın temel öğesi olan dil diğer bilim dallarının da anlatım aracıdır. Bundan dolayı felsefe, psikoloji, sosyoloji, hatta tarih, coğrafya, ekonomi vb. diğer bilim dallarıyla yakından ilişkisi vardır. Araştırmacılar da edebiyat araştırmalarında yazarın biyografisini yazarken tarih biliminden, yaşadığı ortamı yazarken sosyoloji biliminden, yazarın içinde bulunduğu ruhsal durumu anlatırken ise psikolojiden faydalanırlar. Yazarı etkileyen toplumsal, siyasal ve felsefî görüşleri de diğer sosyal bilimlerin yardımıyla ortaya koyarlar.
Edebiyat Tarihi ve Önemi
Bir ulusun çağlar boyu yarattığı sözlü ve yazılı dil ürünlerini ve onların yazarlarını bilimsel bir yöntemle tarihi akış içinde inceleyen bilim dalına edebiyat tarihi denir. Edebiyat tarihi bir ulusun geçmişteki düşünce yapısını, dünya anlayışını, kültür ve uygarlık birikimini yeni kuşaklara aktarır. Böylece kuşaklar arasında köprü kurarak yeni kuşakların daha iyiyi, doğruyu, güzeli bulmalarına yardımcı olur. Bizde Tanzimat dönemine kadar edebiyat tarihi tezkirelerden ibaretti.
Tezkire:
Şairlerin hayat hikayelerini anlatan biyografi türünden eserlere denir.
Başlıca edebiyat tarihi yazarlarımız şunlardır:
Ziya Paşa, M. Fuat Köprülü, Agah Sırrı Levend, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nihat Sami Banarlı
DİLİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ
Dil - Kültür - Edebiyat İlişkisi
Dil, insanların duygu düşünce ve düşlerini; özlem ve isteklerini anlatma aracıdır. Kültür ise; dil, din, ülkü gibi ortak duygu ve düşüncelerin bizde yarattığı değişim ve bileşimdir. Bu nedenle dil bir ulusun temel taşıdır. Dil kültür değerlerimizi geleceğe taşır ve edebiyatın da temel öğesidir.
Dil, edebiyatın temel öğesi; edebiyat, kültür birikiminin kendisidir. Görüldüğü gibi dil, kültür ve edebiyat birbirinin tamamlayıcısıdır.
METİN – EDEBİ METİN
Metin: Bir yazıyı şekil, anlatım ve yazım özellikleriyle oluşturan kelimelerin tamamına metin denir.
Edebî Eser (Edeb Metin) Tanımı ve Özellikleri
İnsanın duygu ve düşüncelerini; özlem ve dileklerini estetik ölçüler içinde anlatan ve okuyucuda güzellik duygusu yaratan dil ürünlerine edebî eser (metin) denir.
Özellikleri;
* Edebî eser okuyanı etkilemelidir.
* Anlatımı güzel düşüncesi sağlam ve özlü olmalıdır.
* Konusu; ait olduğu toplumun ve yazıldığı dönemin özelliklerini yansıtmalıdır.
* Eser zamanın süzgecinden geçtikten sonra toplumca anlaşılıp beğenilmelidir.
* Duygu ve düşünceler belli bir edebî türe uygun olarak anlatılmalıdır.
* Eser estetik ölçüler içinde, belli bir sanat anlayışıyla yazılmalıdır
EDEBİYAT VE GERÇEKLİK
Dış dünyadaki tüm nesnel varlıklar,koşullar ve durumlar gerçekliğin kapsamına girer. Edebiyat dış dünyayı, insanı ve insana özgü özellikleri kurmaca yoluyla dile getirir. Yani sanatçı dış dünyayı olduğu gibi değil, kendi süzgecinden geçirerek, değiştirerek, yorumlayarak anlatır. Bu paralelde şöyle bir tanım çıkarılabilir:
Sanat yada edebiyat, bir nevi gerçeğin yorumlanarak anlatılmasıdır.
Burada unutulmaması gereken nokta ise edebiyatın bunu yaparken gerçeklikten tamamen uzaklaşmamış olmasıdır.
GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİ
Güzel sanatları diğer eserlerden ayıran en önemli özellik insanda coşku ve estetik haz uyandırmasıdır. Güzel sanatlar için yapılan en iyi sınıflama bu sanatların kullandıkları malzemelere göre yapılan sınıflandırmadır. Bu malzemeler fonetik ve plastik olarak ikiye ayrılır. Sesle yapılan sanatlara fonetik sanatlar, görüntüyle yapılan sanatlara ise plastik sanatlar denir. Güzel sanatların genelinde plastik malzeme kullanılırken edebiyat ve müzik ise sese dayalı bir sanattır.
Edebiyatın malzemesi kelimelerdir ve edebiyat dille gerçekleştirilen bir güzel sanatlar etkinliğidir.Edebiyatın asıl amacı güzel sanatların en önemli öğesi olan estetik zevk duygusunu dil aracılığıyla gerçekleştirmektir. Edebiyatta fayda sağlamak amaç olarak her zaman ikinci plandadır.
Edebiyatın Tanımı, Konusu, Yöntemi
Duygu ve düşüncelerin söz ya da yazıyla etkili ve güzel bir biçimde anlatılması sanatına edebiyat denir. Edebiyat, sözcüğü Arapça "edep" sözcüğünden türemiştir. Edebiyat sözcüğü ilk kez Tanzimat döneminde Şinasi tarafından kullanılmıştır. Şinasi’den önce nazım ve nesir türlerindeki eserlere "şiir ve inşa" denilmekteydi.
Edebiyatın Konusu
Yazar ve şairlerin ortaya koydukları eserlerde ele alıp işledikleri her şey, edebiyatın konusunu oluşturur.
Edebiyatın Yöntemi
Dil ürünlerinin tüm özelliklerinin tarihi akış içinde bilimsel olarak incelenmesi de edebiyatın yöntemini oluşturur.
EDEBİYATIN DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ
Edebiyatın temel öğesi olan dil diğer bilim dallarının da anlatım aracıdır. Bundan dolayı felsefe, psikoloji, sosyoloji, hatta tarih, coğrafya, ekonomi vb. diğer bilim dallarıyla yakından ilişkisi vardır. Araştırmacılar da edebiyat araştırmalarında yazarın biyografisini yazarken tarih biliminden, yaşadığı ortamı yazarken sosyoloji biliminden, yazarın içinde bulunduğu ruhsal durumu anlatırken ise psikolojiden faydalanırlar. Yazarı etkileyen toplumsal, siyasal ve felsefî görüşleri de diğer sosyal bilimlerin yardımıyla ortaya koyarlar.
Edebiyat Tarihi ve Önemi
Bir ulusun çağlar boyu yarattığı sözlü ve yazılı dil ürünlerini ve onların yazarlarını bilimsel bir yöntemle tarihi akış içinde inceleyen bilim dalına edebiyat tarihi denir. Edebiyat tarihi bir ulusun geçmişteki düşünce yapısını, dünya anlayışını, kültür ve uygarlık birikimini yeni kuşaklara aktarır. Böylece kuşaklar arasında köprü kurarak yeni kuşakların daha iyiyi, doğruyu, güzeli bulmalarına yardımcı olur. Bizde Tanzimat dönemine kadar edebiyat tarihi tezkirelerden ibaretti.
Tezkire:
Şairlerin hayat hikayelerini anlatan biyografi türünden eserlere denir.
Başlıca edebiyat tarihi yazarlarımız şunlardır:
Ziya Paşa, M. Fuat Köprülü, Agah Sırrı Levend, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nihat Sami Banarlı
DİLİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ
Dil - Kültür - Edebiyat İlişkisi
Dil, insanların duygu düşünce ve düşlerini; özlem ve isteklerini anlatma aracıdır. Kültür ise; dil, din, ülkü gibi ortak duygu ve düşüncelerin bizde yarattığı değişim ve bileşimdir. Bu nedenle dil bir ulusun temel taşıdır. Dil kültür değerlerimizi geleceğe taşır ve edebiyatın da temel öğesidir.
Dil, edebiyatın temel öğesi; edebiyat, kültür birikiminin kendisidir. Görüldüğü gibi dil, kültür ve edebiyat birbirinin tamamlayıcısıdır.
METİN – EDEBİ METİN
Metin: Bir yazıyı şekil, anlatım ve yazım özellikleriyle oluşturan kelimelerin tamamına metin denir.
Edebî Eser (Edeb Metin) Tanımı ve Özellikleri
İnsanın duygu ve düşüncelerini; özlem ve dileklerini estetik ölçüler içinde anlatan ve okuyucuda güzellik duygusu yaratan dil ürünlerine edebî eser (metin) denir.
Özellikleri;
* Edebî eser okuyanı etkilemelidir.
* Anlatımı güzel düşüncesi sağlam ve özlü olmalıdır.
* Konusu; ait olduğu toplumun ve yazıldığı dönemin özelliklerini yansıtmalıdır.
* Eser zamanın süzgecinden geçtikten sonra toplumca anlaşılıp beğenilmelidir.
* Duygu ve düşünceler belli bir edebî türe uygun olarak anlatılmalıdır.
* Eser estetik ölçüler içinde, belli bir sanat anlayışıyla yazılmalıdır
EDEBİYAT VE GERÇEKLİK
Dış dünyadaki tüm nesnel varlıklar,koşullar ve durumlar gerçekliğin kapsamına girer. Edebiyat dış dünyayı, insanı ve insana özgü özellikleri kurmaca yoluyla dile getirir. Yani sanatçı dış dünyayı olduğu gibi değil, kendi süzgecinden geçirerek, değiştirerek, yorumlayarak anlatır. Bu paralelde şöyle bir tanım çıkarılabilir:
Sanat yada edebiyat, bir nevi gerçeğin yorumlanarak anlatılmasıdır.
Burada unutulmaması gereken nokta ise edebiyatın bunu yaparken gerçeklikten tamamen uzaklaşmamış olmasıdır.
27 Mart 2020 Cuma
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - Divan Edebiyatının Genel Özellikleri, Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri
DİVAN EDEBİYATI
Divan Edebiyatının Tarihi Gelişimi
Divan edebiyatı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra meydana gelen yazılı edebiyattır. Arap ve Fars edebiyatı etkisi altında gelişmiştir. Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçeye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir. Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin sebebi, şairlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır.
Divan edebiyatının ilk örnekleri 13. yüzyılda verilmiştir. Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddin-i Rumi bütün yapıtlarını Farsça yazdı. Aynı yüzyılın bir başka büyük şairi Hoca Dehhani’ydi. Horasan’dan gelip Konya’ya yerleşen Dehhani, özellikle İranlı şair Firdevsi’nin etkisinde şiirler kaleme aldı.
14. yüzyılda Konya, Niğde, Kastamonu, Sinop, Sivas, Kırşehir, İznik, Bursa gibi kültür merkezlerinde şairler ve yazarlar Divan edebiyatının yeni örneklerini verdiler.
Bunların çoğu kahramanlık hikâyeleri, öğretici, eğitici ve dinsel yapıtlardı. Bu arada İran edebiyatının konuları da Türk edebiyatına girmeye başladı. Mesud bin Ahmed ile yeğeni İzzeddin’in 1350′de yazdıkları Süheyl ü Nevbahar, Şeyhoğlu Mustafa’nın 1387′de yazdığı Hurşidname, Süleyman Çelebi’nin (1351–1422) Vesiletü’n-Necât başlığını taşımakla birlikte Mevlid adıyla bilinen ünlü yapıtı, İran edebiyatının etkisiyle yazılmıştır. Divan edebiyatı, özellikle şiiralanında en parlak dönemini 16. yüzyılda yaşadı. Bâkî ve Fuzuli Divan şiirinin en iyi örneklerini verdiler.
17. yüzyıla girildiğinde Divan edebiyatının ulaştığı düzey, İran edebiyatınınkinden geri değildi. Şairler, şiirlerinde “fahriye” denen ve kendilerini övdükleri bölümlerde şiir ustalığının doruğuna çıkmışlardı. Öğretici şiirleriyle tanınan Nabi ve bir yergi ustası olan Nef’i bu yüzyılın ünlü şairleriydi.
Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim’in ve Şeyh Galib’in ardından, 18. yüzyılda bir duraklama dönemine girdi. Daha sonraki şairler özellikle bu iki şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar ortaya koyamadılar.
19. yüzyılda Divan edebiyatı artık gözden düşmüş ve eleştiri konusu olmuştu. İlk eleştiriyi getiren Namık Kemal’di. Tanzimat’la birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler, konular denenmeye başlandı.
Divan edebiyatı böylece önemini yitirmekle birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, Türk edebiyatının aruz ölçüsüyle son şiirlerini yazdılar.
Divan Edebiyatının Genel Özellikleri
İslâm dininin benimsenmesinden sonra, Kuran’ın Arapça olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değişime uğradı. İranlılar 9. yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye başladılar.
İran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilenmiştir. Öte
yandan Anadolu’da kurulan Türk devletleri, resmi yazışma dili olarak Arapça ve Farsçayı kullandılar. Bu durum edebiyat dilinin değişmesine de yol açtı. Özellikle saray çevresindeki şairler ve yazarlar, yapıtlarını Arapça ve Farsça yazmaya başladılar. Osmanlı Devleti döneminde Arapça ve Farsçanın yoğun etkisinde kalmış olan Osmanlıca dili divan edebiyatında kullanılan ana dildir.
1. Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte tamamlanır. Beyit, cümleye egemendir.
2. Nazım ölçüsü “aruz“dur.
3. Dili Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıcadır.
4. Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
5. Şiirlerin konuyu içeren başlıkları olmadığı için nazım biçimlerine göre adlandırılmışlardır.
6. Klişe bir edebiyattır. Duygu ve düşünceler değişmez sözlerle (Mazmun) anlatılır.
7. Anlatılan şey değil, anlatış biçimi ön plandadır.
8. Soyut bir edebiyattır. İnsan ve doğa gerçekte olduğundan farklı ele alınmıştır.
9. Aydın zümrenin edebiyatıdır. Medrese kültürü hâkimdir. Genellikle saraya ve
çevresine seslenir.
10. Sanatlara bolca yer verilmiş, sanat yapmak amaç durumuna gelmiştir.
11. Ulusal bir edebiyat olmayıp dinin etkisiyle şekillenmiştir. Arap ve İran edebiyatının etkisi çok fazladır.
12. Şiirde daha çok aşk, sevgili, içki, din ve kadercilik gibi konular işlenmiştir.
13. Nazım ön planda tutulmuş, nesre pek az yer verilmiştir.
14. Nesir alanında tezkireler (edebiyat tarihi görevini gören biyografik eser), münşeatlar (mektuplar), tarihler, dini metinler ve nasihatnam elere de rastlanmaktadır. Bunlarda da sanat yapma amacı ön plandadır.
15. 13.yüzyılda gelişmeye başlamış 16. ve 17. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış, 19.yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.
Divan Edebiyatında Düz Yazı (Nesir)
Divan, şiire ağırlık veren bir edebiyattır. Düzyazı, ancak bilimsel çalışmalarda, tarihlerde, kimi sanatsal metinlerde ve gezi türü eserlerde kullanılmıştır. Divan edebiyatında üç tür düzyazı biçimi vardır. Yalın düzyazı, süslü düzyazı ve orta düzyazı. Yalın düzyazıda halkın konuştuğu dil kullanılmış, halk kitapları, halk öyküleri, Kur’an tefsirleri, hadis açıklamaları bu türde yazılmış eserlerdir.
Süslü düzyazıda (nesirde) hüner ve marifet göstermek amaçlanmıştır. Bu türe genellikle medrese öğrenimi görmüş, Osmanlıcayı iyi bilen yazarlar yönelmiştir. Çok uzun cümlelerin, bol söz ve anlam oyunlarının göze çarptığı bu türün en belirgin örneklerini Veysi ve Nergisi vermiştir. Süslü düzyazıda çok ürün verilmiş bir alan da tezkire’dir. Bu türün ilk örneğini, 16. yüzyılda Âşık Çelebi yazmış ve tezkire geleneği 19. yüzyılda Fatih Efendi’ye gelene kadar sürmüştür.
Orta düzyazı (nesir) ise, divan edebiyatının hemen hemen bütün klasik yazarlarının yazdığı bir türdür. Belirgin özellikleri, söz ve anlam oyunlarından, hüner ve marifet göstermekten kaçınılmış ve içeriğin ön planda tutulmuş olmasıdır. Özellikle tarih, gezi, coğrafya ve din kitapları bu türde (orta nesirle) yazılmıştır.
Divan Edebiyatı’nda düzyazılar, yazılış amacı ve dil tutumu dikkate alınarak üçe ayrılır:
1. Sanatlı (süslü) Düzyazı: Söz ustalığı göstermek amacıyla yazılır. Sinan Paşa’nın Tazarru’at adlı eseri, bu türün en tanınmış örneğidir. Sanatlı düzyazıya inşa denir.
2. Orta Düzyazı: Yer yer ağır ve süslü, yer yer sade bir dille yazılan düzyazılardır. Genellikle tarih kitaplarında bu düzyazı türü görülür. Osmanlılar zamanında tarihçilik,’vakanüvis’ adı altında yürütülen bir tür memurluktu. Sarayda görevlendirilen vakanüvisler, önemli önemsiz her olayı günü gününe notlar halinde yazarlardı. Bu eserler, olay anlatımına dayalıolduğundan, bilimsel tarih anlayışıyla bağdaşmaz. Divan döneminin başlıca tarihçileri arasında Aşıkpaşazade, Ali, Ebülgazi Bahadır Han,Naima, Peçevi, Mütercim Asım sayılabilir.
3. Sade Düzyazı: Dil ve anlatım ustalığının değil, ele alınan konunun önem
taşıdığı düzyazı türüdür. Bu anlayış nedeniyle, sade düzyazılarda ustaca söz söyleme çabası görülmez; dil açık, yalın, doğaldır. Bu düzyazı türünü kullananlardan başlıcaları şunlardır: Mercimek Ahmet , Katip Çelebi, Evliya Çelebi (Eseri:Seyahatname).
Din Dışı Yazı Türleri: Tezkire, Tarih, Seyahatnâme, Sefaretnâme, Siyasetnâme, Münazara, Münşeat.
Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri
Ölçüsü ve uyağı olan söz ya da yazıya “manzum” ya da “manzume” denir. Şiirde dize sayısı, dörtlük sayısı, sıralanış düzeni, uyak yapısı gibi dış özelliklerin tümü, nazım biçimini oluşturur. Divan şiirinde pek çok nazım biçimi vardır, ama birkaçı daha yaygın olarak kullanılmıştır.
Biçimlerine Göre:
Uyak, beyit, mısra, bend, mesnevî, kasîde, gazel, rubaî, musammat, terkib-i bend, müsemmem, tuyuğ, tahmis, tardiye, taşdir, tesdis, teşbiye, taşir, tezmin, muaşşer, muhammes, murabba, müseddes, müstezat, şarkı
Konularına Göre:
Din dışı: Bahariye,Cevreviye, Fahriye, Mersiye, Mehdiye, Gazavatnâme, Sahilnâme, Sakînâme, Kıyafetnâme, Surnâme, Hamamnâme, Şehrengiz, Hicviye, Hezliyat, Tarih Düşürme, Muamma, Lûgaz, Dariye, Rahşiye
Dinî: Tevhid, Münacat, Na’at, Makte’l-İ Hüseyin, Miraciye, Hilye, Mevlid, Kırk Hadis, Menkıbe, Kıssa
BEYİTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ
1. GAZEL: Özellikle aşk, güzellik ve içki konusunda yazılmış belirli biçimdeki şiirlere denir. Beyit sayısı genellikle 5-9 arasında değişir. Gazelin ilk beyti mutlaka kendi arasında uyaklı olur.Bu ilk beyte “matla”, son beyte ise “makta” adı verilir. Bir gazelin en güzel beytine “beyt-ül gazel”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “mahlas beyti” denir. Beyitleri arasında anlam birliği bulunan gazele “yek-âhenk”, aynı güç ve güzellikte beyitlerden oluşan gazele de “yek-âvâz” gazel adı verilir.
2. KASİDE: Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlerdir. En az 33, en çok 99 beyitten oluşur. Kasidenin en güzel beytine “beyt-ül kaside”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “taç-beyt” adı verilir.
3. MESNEVİ: Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir. Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikâyelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz. Mevlânâ'nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur. Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikâye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur. Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev'i-zâde Atâi”dir.
4. KITA: Yalnız ikinci ve dördüncü dizeleri birbiriyle uyaklı iki beyitlik nazım biçimidir. Beyitler arasında anlam birliği bulunur. Pek çok konuda yazılabilir.
5. MÜSTEZAT: Gazelin özel bir biçimine denir. Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır. Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanırlar. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir.
BENTLERDE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ
1. RUBÂİ: Dört dizelik ve kendine özgü ayrı ölçüsü olan bir nazım biçimidir. Konusu daha çok dünya görüşüne ve şairin felsefi düşüncelerine yöneliktir. Edebiyatımızda bu türün en başarılı son temsilcisi olarak Yahya Kemal gösterilmektedir.
2. TUYUĞ (TUYUK): Rubâi gibi dört dizelik bir nazım biçimidir. Edebiyatımızda en çok tuyuğ yazmış şair Kadı Burhanettin”dir. Bu biçim yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. (Rubai, İran edebiyatından geçmedir).
BİRDEN ÇOK DÖRTLÜKLER
1. MURABBA: Dört dizelik kıtalardan oluşur. Bent sayısı 3-7 arasında değişir. Her konuda yazılır.
2. ŞARKI: Genellikle aşk, içki, eğlence konularında yazılan dört dizelik nazım biçimidir. Biçim bakımından “murabba”ya benzer. Çoğunlukla bestelenmek için yazılır. Bu biçim de tuyuğ gibi yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. “Şarkı” biçiminin yaratıcısı ve en güçlü şairi Nedim”dir.
NOT: Divan edebiyatında üçlü ya da daha çok mısralı bentlerden meydana gelmiş nazım şekillerinin genel adı MUSAMMAT'tır. Yani dört dizeden oluşan murabba, şarkı gibi biçimlerin; beş dizeden oluşan tahmis, taştir, tardiyye gibi biçimlerin ya da altı veya daha çok dizeden oluşan biçimlerin tümünün üst başlığı MUSAMMAT'tır.
3. TERKİB-İ BENT: Bentlerle kurulan bir nazım biçimidir. Her bent, sayısı 5-10 arasında değişen beyitlerden oluşur. Bendin son beytine “vasıta beyti” denir. Terkib-i bentte vasıta beyti her beytin sonunda değişir ve vasıta beyti mutlaka kendi içinde uyaklı olur. Terkib-i bentlerde genellikle talihten ve hayattan şikâyetler, dini, tasavvufi, felsefi düşünceler anlatılmış, toplumsal yergi niteliğinde eleştirilere yer verilmiştir.
4. TERCİ-İ BENT: Biçim bakımından terkib-i bente benzer; ancak vasıta beyti her bendin sonunda değişmez ve aynen tekrarlanır. Konularında daha çok Tanrının gücü, evrenin sonsuzluğu, doğanın ve yaşamın karşıtlıkları vardır.
DİVAN EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ
1. TEVHİT VE MÜNACÂT: Tanrının birliğini ve yüceliğini anlatan şiirlere tevhit, Tanrıya yapılan yalvarış ve yakarışları anlatan şiirlere de münacat denir. Daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır.
2. NAAT: Hz. Muhammed'i (SAV) övmek için yazılan şiirlere denir. Bunlar da daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır.
3. MERSİYE: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak için yazılan şiirlerdir. Genellikle terkib-i bent biçimiyle yazılmıştır. (Bu türün, Eski Türk Edebiyatı'ndaki adı sagu, Halk Edebiyatı”ndaki adı ise ağıttır).
4. METHİYE: Bir kimseyi övmek için yazılan şiirlerdir. Bunlar da genellikle kaside biçiminde yazılmıştır.
5. HİCVİYE: Bir kimseyi yermek için yazılan şiirlerdir.
6. FAHRİYE: Şairlerin kendilerini övmek amacıyla yazdıkları şiirlerdir.
NOT: Divan edebiyatında bir şairin şiirine, başka bir şair tarafından aynı ölçü, uyak ve redifle yazılan benzerine “Nazire” denir. Bu, nazire yazan şairin diğer şaire karşı duyduğu saygı ve beğeniden ileri gelmektedir. Edebiyatımızda bu türde de pek çok ürün verilmiştir.
DİVAN EDEBİYATINDA NAZIM BİRİMİ
Nazım sözlük anlamıyla “sıra”, “düzen” demektir. Ama Divan edebiyatında nazım dendiğinde şiir anlaşılır. Divan edebiyatı, daha çok şiir türünde örnekler içerir ve düzyazı eserler azdır. Divan şiiri, kurallarını Arap ve İran edebiyatından alan aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Bunun yanında Nedim ve Şeyh Galip gibi bazı şairlerde hece ölçüsüyle yazılmış şiirlere de rastlamak mümkündür.
Divan şiirinde daha çok Kur’an, Muhammed’in (SAV) sözleri olan hadisler, peygamber ve kutsal kişilere ilişkin öyküler, tasavvufun ortaya attığı sorular, ünlü bir İran efsanesini konu alan Şehname gibi konular işlenmiştir. Bu şiirlerde Türk kültürüne ilişkin öğelerden de yararlanılmıştır.
Divan şairi bu konuları, aruz ölçüleri içinde ve çok yaygın biçimiyle beyitlerle yazmıştır. Tek satırdan oluşan dize ya da mısra, genelde şiirin en küçük birimidir. Divan şiirinde ise en küçük birim beyitten, yani iki mısradan oluşur. Sözcük olarak beyit “ev” anlamına gelir. Mısra’ ise, çift kanatlı bir kapının kanatlarından her birine verilen addır.
Aruz ölçüsünde açık ve kapalı heceler çeşitli kalıplarda, kendilerine özgü bir düzen içinde sıralanır. Şairler eserlerini yazarken seçtikleri kalıba mutlaka uymak zorundadır. Aruz, esas olarak hecelerin uzunluğu ve kısalığı temeline dayanan bir şiir ölçüsüdür. İlk kez Arap dilcisi Fatih Erduran tarafından kullanılmıştır.
Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra medrese kültürü ile yetişen şairlerin Farsçayı edebiyat dili olarak benimsemeleri, aruzun Türk edebiyatına da girmesini sağlamıştır.
Aruz ölçüsü nazım şekillerine göre değişik kalıplarda kullanılır. Örneğin Rubâi nazım şekli ahreb ve ahrem adı verilen belli aruz kalıplarıyla yazılabilir. Rubai’de mısralar; a+a+b+a şeklinde kafiyelidir.
Divan Edebiyatının Tarihi Gelişimi
Divan edebiyatı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra meydana gelen yazılı edebiyattır. Arap ve Fars edebiyatı etkisi altında gelişmiştir. Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçeye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir. Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin sebebi, şairlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır.
Divan edebiyatının ilk örnekleri 13. yüzyılda verilmiştir. Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddin-i Rumi bütün yapıtlarını Farsça yazdı. Aynı yüzyılın bir başka büyük şairi Hoca Dehhani’ydi. Horasan’dan gelip Konya’ya yerleşen Dehhani, özellikle İranlı şair Firdevsi’nin etkisinde şiirler kaleme aldı.
14. yüzyılda Konya, Niğde, Kastamonu, Sinop, Sivas, Kırşehir, İznik, Bursa gibi kültür merkezlerinde şairler ve yazarlar Divan edebiyatının yeni örneklerini verdiler.
Bunların çoğu kahramanlık hikâyeleri, öğretici, eğitici ve dinsel yapıtlardı. Bu arada İran edebiyatının konuları da Türk edebiyatına girmeye başladı. Mesud bin Ahmed ile yeğeni İzzeddin’in 1350′de yazdıkları Süheyl ü Nevbahar, Şeyhoğlu Mustafa’nın 1387′de yazdığı Hurşidname, Süleyman Çelebi’nin (1351–1422) Vesiletü’n-Necât başlığını taşımakla birlikte Mevlid adıyla bilinen ünlü yapıtı, İran edebiyatının etkisiyle yazılmıştır. Divan edebiyatı, özellikle şiiralanında en parlak dönemini 16. yüzyılda yaşadı. Bâkî ve Fuzuli Divan şiirinin en iyi örneklerini verdiler.
17. yüzyıla girildiğinde Divan edebiyatının ulaştığı düzey, İran edebiyatınınkinden geri değildi. Şairler, şiirlerinde “fahriye” denen ve kendilerini övdükleri bölümlerde şiir ustalığının doruğuna çıkmışlardı. Öğretici şiirleriyle tanınan Nabi ve bir yergi ustası olan Nef’i bu yüzyılın ünlü şairleriydi.
Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim’in ve Şeyh Galib’in ardından, 18. yüzyılda bir duraklama dönemine girdi. Daha sonraki şairler özellikle bu iki şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar ortaya koyamadılar.
19. yüzyılda Divan edebiyatı artık gözden düşmüş ve eleştiri konusu olmuştu. İlk eleştiriyi getiren Namık Kemal’di. Tanzimat’la birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler, konular denenmeye başlandı.
Divan edebiyatı böylece önemini yitirmekle birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, Türk edebiyatının aruz ölçüsüyle son şiirlerini yazdılar.
Divan Edebiyatının Genel Özellikleri
İslâm dininin benimsenmesinden sonra, Kuran’ın Arapça olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değişime uğradı. İranlılar 9. yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye başladılar.
İran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilenmiştir. Öte
yandan Anadolu’da kurulan Türk devletleri, resmi yazışma dili olarak Arapça ve Farsçayı kullandılar. Bu durum edebiyat dilinin değişmesine de yol açtı. Özellikle saray çevresindeki şairler ve yazarlar, yapıtlarını Arapça ve Farsça yazmaya başladılar. Osmanlı Devleti döneminde Arapça ve Farsçanın yoğun etkisinde kalmış olan Osmanlıca dili divan edebiyatında kullanılan ana dildir.
1. Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte tamamlanır. Beyit, cümleye egemendir.
2. Nazım ölçüsü “aruz“dur.
3. Dili Arapça, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıcadır.
4. Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
5. Şiirlerin konuyu içeren başlıkları olmadığı için nazım biçimlerine göre adlandırılmışlardır.
6. Klişe bir edebiyattır. Duygu ve düşünceler değişmez sözlerle (Mazmun) anlatılır.
7. Anlatılan şey değil, anlatış biçimi ön plandadır.
8. Soyut bir edebiyattır. İnsan ve doğa gerçekte olduğundan farklı ele alınmıştır.
9. Aydın zümrenin edebiyatıdır. Medrese kültürü hâkimdir. Genellikle saraya ve
çevresine seslenir.
10. Sanatlara bolca yer verilmiş, sanat yapmak amaç durumuna gelmiştir.
11. Ulusal bir edebiyat olmayıp dinin etkisiyle şekillenmiştir. Arap ve İran edebiyatının etkisi çok fazladır.
12. Şiirde daha çok aşk, sevgili, içki, din ve kadercilik gibi konular işlenmiştir.
13. Nazım ön planda tutulmuş, nesre pek az yer verilmiştir.
14. Nesir alanında tezkireler (edebiyat tarihi görevini gören biyografik eser), münşeatlar (mektuplar), tarihler, dini metinler ve nasihatnam elere de rastlanmaktadır. Bunlarda da sanat yapma amacı ön plandadır.
15. 13.yüzyılda gelişmeye başlamış 16. ve 17. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış, 19.yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.
Divan Edebiyatında Düz Yazı (Nesir)
Divan, şiire ağırlık veren bir edebiyattır. Düzyazı, ancak bilimsel çalışmalarda, tarihlerde, kimi sanatsal metinlerde ve gezi türü eserlerde kullanılmıştır. Divan edebiyatında üç tür düzyazı biçimi vardır. Yalın düzyazı, süslü düzyazı ve orta düzyazı. Yalın düzyazıda halkın konuştuğu dil kullanılmış, halk kitapları, halk öyküleri, Kur’an tefsirleri, hadis açıklamaları bu türde yazılmış eserlerdir.
Süslü düzyazıda (nesirde) hüner ve marifet göstermek amaçlanmıştır. Bu türe genellikle medrese öğrenimi görmüş, Osmanlıcayı iyi bilen yazarlar yönelmiştir. Çok uzun cümlelerin, bol söz ve anlam oyunlarının göze çarptığı bu türün en belirgin örneklerini Veysi ve Nergisi vermiştir. Süslü düzyazıda çok ürün verilmiş bir alan da tezkire’dir. Bu türün ilk örneğini, 16. yüzyılda Âşık Çelebi yazmış ve tezkire geleneği 19. yüzyılda Fatih Efendi’ye gelene kadar sürmüştür.
Orta düzyazı (nesir) ise, divan edebiyatının hemen hemen bütün klasik yazarlarının yazdığı bir türdür. Belirgin özellikleri, söz ve anlam oyunlarından, hüner ve marifet göstermekten kaçınılmış ve içeriğin ön planda tutulmuş olmasıdır. Özellikle tarih, gezi, coğrafya ve din kitapları bu türde (orta nesirle) yazılmıştır.
Divan Edebiyatı’nda düzyazılar, yazılış amacı ve dil tutumu dikkate alınarak üçe ayrılır:
1. Sanatlı (süslü) Düzyazı: Söz ustalığı göstermek amacıyla yazılır. Sinan Paşa’nın Tazarru’at adlı eseri, bu türün en tanınmış örneğidir. Sanatlı düzyazıya inşa denir.
2. Orta Düzyazı: Yer yer ağır ve süslü, yer yer sade bir dille yazılan düzyazılardır. Genellikle tarih kitaplarında bu düzyazı türü görülür. Osmanlılar zamanında tarihçilik,’vakanüvis’ adı altında yürütülen bir tür memurluktu. Sarayda görevlendirilen vakanüvisler, önemli önemsiz her olayı günü gününe notlar halinde yazarlardı. Bu eserler, olay anlatımına dayalıolduğundan, bilimsel tarih anlayışıyla bağdaşmaz. Divan döneminin başlıca tarihçileri arasında Aşıkpaşazade, Ali, Ebülgazi Bahadır Han,Naima, Peçevi, Mütercim Asım sayılabilir.
3. Sade Düzyazı: Dil ve anlatım ustalığının değil, ele alınan konunun önem
taşıdığı düzyazı türüdür. Bu anlayış nedeniyle, sade düzyazılarda ustaca söz söyleme çabası görülmez; dil açık, yalın, doğaldır. Bu düzyazı türünü kullananlardan başlıcaları şunlardır: Mercimek Ahmet , Katip Çelebi, Evliya Çelebi (Eseri:Seyahatname).
Din Dışı Yazı Türleri: Tezkire, Tarih, Seyahatnâme, Sefaretnâme, Siyasetnâme, Münazara, Münşeat.
Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri
Ölçüsü ve uyağı olan söz ya da yazıya “manzum” ya da “manzume” denir. Şiirde dize sayısı, dörtlük sayısı, sıralanış düzeni, uyak yapısı gibi dış özelliklerin tümü, nazım biçimini oluşturur. Divan şiirinde pek çok nazım biçimi vardır, ama birkaçı daha yaygın olarak kullanılmıştır.
Biçimlerine Göre:
Uyak, beyit, mısra, bend, mesnevî, kasîde, gazel, rubaî, musammat, terkib-i bend, müsemmem, tuyuğ, tahmis, tardiye, taşdir, tesdis, teşbiye, taşir, tezmin, muaşşer, muhammes, murabba, müseddes, müstezat, şarkı
Konularına Göre:
Din dışı: Bahariye,Cevreviye, Fahriye, Mersiye, Mehdiye, Gazavatnâme, Sahilnâme, Sakînâme, Kıyafetnâme, Surnâme, Hamamnâme, Şehrengiz, Hicviye, Hezliyat, Tarih Düşürme, Muamma, Lûgaz, Dariye, Rahşiye
Dinî: Tevhid, Münacat, Na’at, Makte’l-İ Hüseyin, Miraciye, Hilye, Mevlid, Kırk Hadis, Menkıbe, Kıssa
BEYİTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ
1. GAZEL: Özellikle aşk, güzellik ve içki konusunda yazılmış belirli biçimdeki şiirlere denir. Beyit sayısı genellikle 5-9 arasında değişir. Gazelin ilk beyti mutlaka kendi arasında uyaklı olur.Bu ilk beyte “matla”, son beyte ise “makta” adı verilir. Bir gazelin en güzel beytine “beyt-ül gazel”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “mahlas beyti” denir. Beyitleri arasında anlam birliği bulunan gazele “yek-âhenk”, aynı güç ve güzellikte beyitlerden oluşan gazele de “yek-âvâz” gazel adı verilir.
2. KASİDE: Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlerdir. En az 33, en çok 99 beyitten oluşur. Kasidenin en güzel beytine “beyt-ül kaside”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “taç-beyt” adı verilir.
3. MESNEVİ: Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir. Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikâyelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz. Mevlânâ'nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur. Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikâye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur. Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev'i-zâde Atâi”dir.
4. KITA: Yalnız ikinci ve dördüncü dizeleri birbiriyle uyaklı iki beyitlik nazım biçimidir. Beyitler arasında anlam birliği bulunur. Pek çok konuda yazılabilir.
5. MÜSTEZAT: Gazelin özel bir biçimine denir. Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır. Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanırlar. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir.
BENTLERDE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ
1. RUBÂİ: Dört dizelik ve kendine özgü ayrı ölçüsü olan bir nazım biçimidir. Konusu daha çok dünya görüşüne ve şairin felsefi düşüncelerine yöneliktir. Edebiyatımızda bu türün en başarılı son temsilcisi olarak Yahya Kemal gösterilmektedir.
2. TUYUĞ (TUYUK): Rubâi gibi dört dizelik bir nazım biçimidir. Edebiyatımızda en çok tuyuğ yazmış şair Kadı Burhanettin”dir. Bu biçim yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. (Rubai, İran edebiyatından geçmedir).
BİRDEN ÇOK DÖRTLÜKLER
1. MURABBA: Dört dizelik kıtalardan oluşur. Bent sayısı 3-7 arasında değişir. Her konuda yazılır.
2. ŞARKI: Genellikle aşk, içki, eğlence konularında yazılan dört dizelik nazım biçimidir. Biçim bakımından “murabba”ya benzer. Çoğunlukla bestelenmek için yazılır. Bu biçim de tuyuğ gibi yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. “Şarkı” biçiminin yaratıcısı ve en güçlü şairi Nedim”dir.
NOT: Divan edebiyatında üçlü ya da daha çok mısralı bentlerden meydana gelmiş nazım şekillerinin genel adı MUSAMMAT'tır. Yani dört dizeden oluşan murabba, şarkı gibi biçimlerin; beş dizeden oluşan tahmis, taştir, tardiyye gibi biçimlerin ya da altı veya daha çok dizeden oluşan biçimlerin tümünün üst başlığı MUSAMMAT'tır.
3. TERKİB-İ BENT: Bentlerle kurulan bir nazım biçimidir. Her bent, sayısı 5-10 arasında değişen beyitlerden oluşur. Bendin son beytine “vasıta beyti” denir. Terkib-i bentte vasıta beyti her beytin sonunda değişir ve vasıta beyti mutlaka kendi içinde uyaklı olur. Terkib-i bentlerde genellikle talihten ve hayattan şikâyetler, dini, tasavvufi, felsefi düşünceler anlatılmış, toplumsal yergi niteliğinde eleştirilere yer verilmiştir.
4. TERCİ-İ BENT: Biçim bakımından terkib-i bente benzer; ancak vasıta beyti her bendin sonunda değişmez ve aynen tekrarlanır. Konularında daha çok Tanrının gücü, evrenin sonsuzluğu, doğanın ve yaşamın karşıtlıkları vardır.
DİVAN EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ
1. TEVHİT VE MÜNACÂT: Tanrının birliğini ve yüceliğini anlatan şiirlere tevhit, Tanrıya yapılan yalvarış ve yakarışları anlatan şiirlere de münacat denir. Daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır.
2. NAAT: Hz. Muhammed'i (SAV) övmek için yazılan şiirlere denir. Bunlar da daha çok kaside biçimiyle yazılmıştır.
3. MERSİYE: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak için yazılan şiirlerdir. Genellikle terkib-i bent biçimiyle yazılmıştır. (Bu türün, Eski Türk Edebiyatı'ndaki adı sagu, Halk Edebiyatı”ndaki adı ise ağıttır).
4. METHİYE: Bir kimseyi övmek için yazılan şiirlerdir. Bunlar da genellikle kaside biçiminde yazılmıştır.
5. HİCVİYE: Bir kimseyi yermek için yazılan şiirlerdir.
6. FAHRİYE: Şairlerin kendilerini övmek amacıyla yazdıkları şiirlerdir.
NOT: Divan edebiyatında bir şairin şiirine, başka bir şair tarafından aynı ölçü, uyak ve redifle yazılan benzerine “Nazire” denir. Bu, nazire yazan şairin diğer şaire karşı duyduğu saygı ve beğeniden ileri gelmektedir. Edebiyatımızda bu türde de pek çok ürün verilmiştir.
DİVAN EDEBİYATINDA NAZIM BİRİMİ
Nazım sözlük anlamıyla “sıra”, “düzen” demektir. Ama Divan edebiyatında nazım dendiğinde şiir anlaşılır. Divan edebiyatı, daha çok şiir türünde örnekler içerir ve düzyazı eserler azdır. Divan şiiri, kurallarını Arap ve İran edebiyatından alan aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Bunun yanında Nedim ve Şeyh Galip gibi bazı şairlerde hece ölçüsüyle yazılmış şiirlere de rastlamak mümkündür.
Divan şiirinde daha çok Kur’an, Muhammed’in (SAV) sözleri olan hadisler, peygamber ve kutsal kişilere ilişkin öyküler, tasavvufun ortaya attığı sorular, ünlü bir İran efsanesini konu alan Şehname gibi konular işlenmiştir. Bu şiirlerde Türk kültürüne ilişkin öğelerden de yararlanılmıştır.
Divan şairi bu konuları, aruz ölçüleri içinde ve çok yaygın biçimiyle beyitlerle yazmıştır. Tek satırdan oluşan dize ya da mısra, genelde şiirin en küçük birimidir. Divan şiirinde ise en küçük birim beyitten, yani iki mısradan oluşur. Sözcük olarak beyit “ev” anlamına gelir. Mısra’ ise, çift kanatlı bir kapının kanatlarından her birine verilen addır.
Aruz ölçüsünde açık ve kapalı heceler çeşitli kalıplarda, kendilerine özgü bir düzen içinde sıralanır. Şairler eserlerini yazarken seçtikleri kalıba mutlaka uymak zorundadır. Aruz, esas olarak hecelerin uzunluğu ve kısalığı temeline dayanan bir şiir ölçüsüdür. İlk kez Arap dilcisi Fatih Erduran tarafından kullanılmıştır.
Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra medrese kültürü ile yetişen şairlerin Farsçayı edebiyat dili olarak benimsemeleri, aruzun Türk edebiyatına da girmesini sağlamıştır.
Aruz ölçüsü nazım şekillerine göre değişik kalıplarda kullanılır. Örneğin Rubâi nazım şekli ahreb ve ahrem adı verilen belli aruz kalıplarıyla yazılabilir. Rubai’de mısralar; a+a+b+a şeklinde kafiyelidir.
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları, Baki, Fuzuli, Ali Şir Nevai, Süleyman Çelebi, Nabi, Nefi, Nedim
Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları
HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.
MEVLANA CELALEDDİN: XIII. yüzyılda yaşamı ştır. Birkaç Türkçe beyit dışında, tüm şiirlerini Farsça ile yazan ünlü tasavvuf şairidir. Oğlu Sultan Veled de tasavvufi konuları işleyen bir şair olarak bilinir. Mesnevi, Divan-ı Kebir, Mektubat, tanınmış eserleridir.
ALİ ŞİR NEVÂİ: Çağatay lehçesinin en güzel örneklerini veren şair 15. yüzyılda yaşamıştır. Muhakemetü”l-Lugateyn adlı eserinde Türkçe“nin Farsça“dan daha üstün bir dil olduğunu savunmuştur. Hamsesi vardır. Anadolu dışında Türkçe şiir yazan ilk şairdir.
ŞEYHİ: 15. yüzyılda yaşamıştır. “Harnâme” adlı eseri edebiyatımızda ilk fabl türü eser olarak bilinmektedir. Mesnevi alanında başarılı olmuştur.
SÜLEYMAN ÇELEBİ: 15. yüzyılda yaşamıştır. Hz. Muhammed için yazdığı Vesilet-ün-Necat (mevlit) adlı mesnevisiyle tanınmış bir şairdir. (İslam edebiyatında Hz. Muhammed'in (SAV) hayatını anlatan eserlere SİYER denir).
FUZÛLİ: Fuzuli 16. yüzyılın en güçlü şairlerindendir. Arapca, Farsça, Türkçe divanı olan tek şairdir. Eserlerini Azeri lehçesiyle yazmıştır. Divan edebiyatının en lirik şairi olarak kabul edilmektedir. Ona göre yaşamın anlamı acı çekmekle özdeştir. Platonik bir aşk arayışı vardır. Din dışı konularda yazmakla birlikte tasavvuftan da etkilendiği bilinmektedir.
Kendisine bağlanan maaşı almasında güçlük çıkaran memurları şikâyet etmek için yazdığı “Şikayetnâme” adlı mektubu edebiyatımızdaki en ünlü yergilerden biridir. Divanlarından başka bir naat olan “Su” kasidesi, Leyla vü Mecnun mesnevisi, Peygamber ailesini anlattığı Hadikat-üs-Süeda'sı Şah İsmail ile II. Bayezid'i karşılaştırdığı Beng ü Bâde'si ve tıp bilgisini sergilediği Sıhhat ve Maraz'ı en tanınmış eserleridir.
BÂKİ: Baki,16. yüzyıl şairlerindendir. Döneminde “şairler sultanı” olarak tanınmış ve sarayın bütün olanaklarından yararlanmıştır. İyi bir medrese eğitimi gördüğü bilinmektedir. Dünya nimetlerinin hepsinden yararlanma anlayışındadır. Kanuni'nin ölümü üzerine yazdığı mersiyesi çok tanınmıştır. Divanı vardır.
NÂBİ: 17. yüzyıl şairlerindendir. Divan edebiyatında didaktik şiirler yazmasıyla bir yenilik olarak kabul edilmektedir. Din, töreler ve sosyal yaşamla ilgili öğütler verir. Nâbi'nin Divan“ından başka Hayriye, Hayrâbâd adlı iki didaktik eseri, gezi notlarını içine alan Tuhfet-ül Harameyn”i ve Münşeat adlı eserleri vardır.
NEFİ: Nefi, 17. yüzyıl şairlerindendir. Edebiyatımızdaki en ünlü kaside şairi olarak bilinir. Övgülerindeki ve yergilerindeki aşırılıklarıyla ünlüdür. Yazdığı hicviyelerindeki aşırılık boğdurulmasına neden olmuştur. Hayal gücü çok zengin olan Nefi’nin somut benzetmelerden yararlanması da belirgin bir özelliğidir. Türkçe ve Farsça divanı olan Nefi’nin ayrıca hicviyelerini topladığı Siham-ı Kaza adlı bir eseri de vardır.
NEDİM: 18. yüzyıl şairlerinden olan Nedim, Lale Devri”nin şairi olarak bilinir. Eserlerinde aşk, içki, zevk ve sefayı işler. “Mahallileşme akımı”nın önderi olan şairin Halk edebiyatından da etkilendiği bilinmektedir. Şiirlerinde halkın ağzından alınma deyimler olduğu gibi, halkın konuşma diline de oldukça yaklaşmıştır. Samimi ve içten bir söyleyişi olan Nedim, şarkılarıyla tanınmıştır. Divan şiirindeki klişeleri (mazmunları) bir ölçüde yıkmış olan şairin Divan“ı vardır.
ŞEYH GALİP: Divan edebiyatının 18.yüzyılda yaşamış son büyük şairidir. Galatasaray Mevlevihanesinde şeyhlik yapmıştır. Nabi'nin “Hayrâbâd”ına nazire olarak ve Mevlânâ'nın mesnevisinden etkilenerek yazdığı “Hüsn-ü Aşk” adlı meşhur mesnevisinde, tasvvuf konusundaki düşüncelerini ortaya koyar. Bu eserinde allegorik (sembolik) bir anlatım kullanan şair hayal gücünden ve masal ögelerinden de yararlanmıştır.
EVLİYA ÇELEBİ: (17.yy) Edebiyatımızda gezi türünün ilk örneklerini veren yazar, usta bir gözlemcidir. Elli yıllık bir süre içinde gezdiği yerleri konuşma diline yakın bir dille anlatmıştır. Anlatımında abartılı olmakla birlikte, Divan nesrinin kalıplarını da kırmıştır. 10 ciltlik “Seyahatnâme” adlı eseri çok tanınmıştır.
Divan edebiyatının nesir yazarı olarak tanınan diğer önemli yazarları şunlardır:
SİNAN PAŞA: (15.yy) Tazarrunâme adlı süslü nesri ile tanınır.
MERCİMEK AHMET: (15.yy) Farsça“dan çevirdiği Kabusnâme adlı eseriyle tanınır.
NAİMÂ: (17.yy) Kendi adıyla anılan (”Naima Tarihi”) adlı tarih eserinin yazarıdır.
KÂTİP ÇELEBİ: (17.yy) Batılıların Hacı Kalfa dedikleri yazar ve düşünürdür. Arapca, Farsça, Fransızca, Latince bilen yazarın tarih, coğrafya, matematik konularında yazılmış eserleri vardır.
HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.
MEVLANA CELALEDDİN: XIII. yüzyılda yaşamı ştır. Birkaç Türkçe beyit dışında, tüm şiirlerini Farsça ile yazan ünlü tasavvuf şairidir. Oğlu Sultan Veled de tasavvufi konuları işleyen bir şair olarak bilinir. Mesnevi, Divan-ı Kebir, Mektubat, tanınmış eserleridir.
ALİ ŞİR NEVÂİ: Çağatay lehçesinin en güzel örneklerini veren şair 15. yüzyılda yaşamıştır. Muhakemetü”l-Lugateyn adlı eserinde Türkçe“nin Farsça“dan daha üstün bir dil olduğunu savunmuştur. Hamsesi vardır. Anadolu dışında Türkçe şiir yazan ilk şairdir.
ŞEYHİ: 15. yüzyılda yaşamıştır. “Harnâme” adlı eseri edebiyatımızda ilk fabl türü eser olarak bilinmektedir. Mesnevi alanında başarılı olmuştur.
SÜLEYMAN ÇELEBİ: 15. yüzyılda yaşamıştır. Hz. Muhammed için yazdığı Vesilet-ün-Necat (mevlit) adlı mesnevisiyle tanınmış bir şairdir. (İslam edebiyatında Hz. Muhammed'in (SAV) hayatını anlatan eserlere SİYER denir).
FUZÛLİ: Fuzuli 16. yüzyılın en güçlü şairlerindendir. Arapca, Farsça, Türkçe divanı olan tek şairdir. Eserlerini Azeri lehçesiyle yazmıştır. Divan edebiyatının en lirik şairi olarak kabul edilmektedir. Ona göre yaşamın anlamı acı çekmekle özdeştir. Platonik bir aşk arayışı vardır. Din dışı konularda yazmakla birlikte tasavvuftan da etkilendiği bilinmektedir.
Kendisine bağlanan maaşı almasında güçlük çıkaran memurları şikâyet etmek için yazdığı “Şikayetnâme” adlı mektubu edebiyatımızdaki en ünlü yergilerden biridir. Divanlarından başka bir naat olan “Su” kasidesi, Leyla vü Mecnun mesnevisi, Peygamber ailesini anlattığı Hadikat-üs-Süeda'sı Şah İsmail ile II. Bayezid'i karşılaştırdığı Beng ü Bâde'si ve tıp bilgisini sergilediği Sıhhat ve Maraz'ı en tanınmış eserleridir.
BÂKİ: Baki,16. yüzyıl şairlerindendir. Döneminde “şairler sultanı” olarak tanınmış ve sarayın bütün olanaklarından yararlanmıştır. İyi bir medrese eğitimi gördüğü bilinmektedir. Dünya nimetlerinin hepsinden yararlanma anlayışındadır. Kanuni'nin ölümü üzerine yazdığı mersiyesi çok tanınmıştır. Divanı vardır.
NÂBİ: 17. yüzyıl şairlerindendir. Divan edebiyatında didaktik şiirler yazmasıyla bir yenilik olarak kabul edilmektedir. Din, töreler ve sosyal yaşamla ilgili öğütler verir. Nâbi'nin Divan“ından başka Hayriye, Hayrâbâd adlı iki didaktik eseri, gezi notlarını içine alan Tuhfet-ül Harameyn”i ve Münşeat adlı eserleri vardır.
NEFİ: Nefi, 17. yüzyıl şairlerindendir. Edebiyatımızdaki en ünlü kaside şairi olarak bilinir. Övgülerindeki ve yergilerindeki aşırılıklarıyla ünlüdür. Yazdığı hicviyelerindeki aşırılık boğdurulmasına neden olmuştur. Hayal gücü çok zengin olan Nefi’nin somut benzetmelerden yararlanması da belirgin bir özelliğidir. Türkçe ve Farsça divanı olan Nefi’nin ayrıca hicviyelerini topladığı Siham-ı Kaza adlı bir eseri de vardır.
NEDİM: 18. yüzyıl şairlerinden olan Nedim, Lale Devri”nin şairi olarak bilinir. Eserlerinde aşk, içki, zevk ve sefayı işler. “Mahallileşme akımı”nın önderi olan şairin Halk edebiyatından da etkilendiği bilinmektedir. Şiirlerinde halkın ağzından alınma deyimler olduğu gibi, halkın konuşma diline de oldukça yaklaşmıştır. Samimi ve içten bir söyleyişi olan Nedim, şarkılarıyla tanınmıştır. Divan şiirindeki klişeleri (mazmunları) bir ölçüde yıkmış olan şairin Divan“ı vardır.
ŞEYH GALİP: Divan edebiyatının 18.yüzyılda yaşamış son büyük şairidir. Galatasaray Mevlevihanesinde şeyhlik yapmıştır. Nabi'nin “Hayrâbâd”ına nazire olarak ve Mevlânâ'nın mesnevisinden etkilenerek yazdığı “Hüsn-ü Aşk” adlı meşhur mesnevisinde, tasvvuf konusundaki düşüncelerini ortaya koyar. Bu eserinde allegorik (sembolik) bir anlatım kullanan şair hayal gücünden ve masal ögelerinden de yararlanmıştır.
EVLİYA ÇELEBİ: (17.yy) Edebiyatımızda gezi türünün ilk örneklerini veren yazar, usta bir gözlemcidir. Elli yıllık bir süre içinde gezdiği yerleri konuşma diline yakın bir dille anlatmıştır. Anlatımında abartılı olmakla birlikte, Divan nesrinin kalıplarını da kırmıştır. 10 ciltlik “Seyahatnâme” adlı eseri çok tanınmıştır.
Divan edebiyatının nesir yazarı olarak tanınan diğer önemli yazarları şunlardır:
SİNAN PAŞA: (15.yy) Tazarrunâme adlı süslü nesri ile tanınır.
MERCİMEK AHMET: (15.yy) Farsça“dan çevirdiği Kabusnâme adlı eseriyle tanınır.
NAİMÂ: (17.yy) Kendi adıyla anılan (”Naima Tarihi”) adlı tarih eserinin yazarıdır.
KÂTİP ÇELEBİ: (17.yy) Batılıların Hacı Kalfa dedikleri yazar ve düşünürdür. Arapca, Farsça, Fransızca, Latince bilen yazarın tarih, coğrafya, matematik konularında yazılmış eserleri vardır.
10. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları - Halk Edebiyatının Önemli Temsilcileri, Dadaloğlu, Karacaoğlan, Gevheri
HALK EDEBİYATININ ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ
YUNUS EMRE
* Engin hoşgörüsü, insan sevgisiyle sadece bizim değil bütün dünyanın beğenisini kazanmış eşsiz bir şair, fikir adamıdır.
* İlahi aşkı ve insan sevgisini eserlerinde işlemiştir.
* Hem aruzu hem de hece veznini kullanmıştır.
* Şiirlerinde dili oldukça sadedir, zamanının halk dilini kullanmıştır.
* Nazım biçimi olarak “ilahi”yi seçmiştir.
* “Risalet”ün Nushiye (Nasihatlar Kitabı) ve Divan” adlı kitabı vardır.
PİR SULTAN ABDAL
* Halk edebiyatında lirik şiirin öncülerindendir.
* Halk içinde çok sevildiği için isimsiz birçok şiir onun adında yayımlanmıştır.
* Tasavvufu, halkın anlayışıyla birleştirmiştir.
* Bütün şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır.
* Dili oldukça sadedir.
* Bektaşi tarikatına mensup olduğu için “nefes”leri ünlüdür.
HACI BEKTAŞI VELİ
* Bektaşi tarikatının kurucusudur
* Büyük bir bilgindir.
* Orta Anadolu'da etkin olmuştur.
* Malakat adlı Arapca eseri ünlüdür.
KAYGUSUZ ABDAL
* Kendisinden önceki şairlerden etkilenmiştir. (Özellikle Yunus'tan)
* Hem hece hem de aruz veznini kullanmıştır.
* Alaylı, nükteli, eleştirili şiirler yazmıştır.
* Edebi yazıları da vardır.
* Budala-name, Mugaalet-name adlı eserleri vardır.
KAYIKÇI KUL MUSTAFA
* 17. yüzyılın önemli yeniçeri şairlerindendir.
* Kahramanca şiirleriyle tanınmıştır.
* “Genç Osman” destanıyla tanınmıştır.
* Divan şiirinden etkilenmemiştir.
KÖROĞLU
* Başkaldırının, isyanın şairidir.
* Din dışı konularda şiirler yazmıştır.
* Sultan Murat (II.) zamanında savaşlara katılmıştır.
* Köroğlu adlı halk kahramanıyla aynı adı ve özellikleri taşıdığı için ikisi aynı kişi olarak anılmıştır.
DADALOĞLU
* Toroslar bölgesinde yaşamış.
* Devlet yönetiminin aşiretiyle olan mücadelesi üzerine söylediği: “ferman padişahınsa dağlar bizimdir”dizelerinin nakarat olarak kullanıldığı şiiri oldukça beğeni toplamıştır.
* Varsağı, semai ve destanları meşhurdur.
* Türküler yazmıştır.
KARACAOĞLAN
* Şiirlerini sade bir dille yazmıştır.
* Hece ölçüsünü ustalıkla kullanmıştır.
* Saz şairliğinin piri sayılır.
* Din dışı konularda yazmıştır.
* Koşmaları oldukça sevilmiştir.
* Kuvvetli lirik egemenliği hâkimdir şiirlerine.
* Anadolu”yu at sırtında gezip şiir söylemiştir.
ÂŞIK ÖMER
* İyi bir eğitim almamasına karşın şairler arasında yeteneğiyle kendine en üstte yer edinmiştir.
* Devrinin idarecilerini, dinini görünüş için yaşayanlarını eleştirmiştir.
* Aruzu kullanmıştır. Ancak hece ölçüsünde asıl karakterini bulmuştur.
DERTLİ
* 18. yüzyılın sonlarında yaşamıştır.
* Hem hece hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır.
* Lirik koşmalarıyla tanınmıştır.
* Divan “ı taş baskıyla basılmıştır.
ERZURUMLU EMRAH
* Divan edebiyatından etkilenmiştir.
* Gazel, murabbalar yazmıştır.
* Koşma ve semaileriyle tanınmıştır.
GEVHERİ
* İnce bir söyleyiş, derin bir bilgi içeren şiirleri halk arasında çok sevilmiştir.
* Divan edebiyatında etkilendiği için mazmun ve yabancı sözcükleri çokça etkilenmiştir.
* Koşmaları ve taşlamaları oldukça ünlüdür.
BAYBURTLU ZİHNİ
* Divan edebiyatına çokça dalmaya çalışmıştır.
* Saz şairi olarak ün kazanmıştır.
* Divan'ı, Sergüzeşt-name adlı kitapları vardır.
ÂŞIK VEYSEL
* Çocuk yaşta kör olması ona derin bir duygu zenginliği vermiştir.
* Yurt, insan ve toprak sevgisini iliklerine kadar hissederek, bunu şiirlerinde işlemiştir.
* Halk edebiyatının ve son dönem edebiyatımızın usta şairlerindendir.
* Sivas Şarkışla Sivrialan köyünde doğmuş ve yaşamıştır.
YUNUS EMRE
* Engin hoşgörüsü, insan sevgisiyle sadece bizim değil bütün dünyanın beğenisini kazanmış eşsiz bir şair, fikir adamıdır.
* İlahi aşkı ve insan sevgisini eserlerinde işlemiştir.
* Hem aruzu hem de hece veznini kullanmıştır.
* Şiirlerinde dili oldukça sadedir, zamanının halk dilini kullanmıştır.
* Nazım biçimi olarak “ilahi”yi seçmiştir.
* “Risalet”ün Nushiye (Nasihatlar Kitabı) ve Divan” adlı kitabı vardır.
PİR SULTAN ABDAL
* Halk edebiyatında lirik şiirin öncülerindendir.
* Halk içinde çok sevildiği için isimsiz birçok şiir onun adında yayımlanmıştır.
* Tasavvufu, halkın anlayışıyla birleştirmiştir.
* Bütün şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır.
* Dili oldukça sadedir.
* Bektaşi tarikatına mensup olduğu için “nefes”leri ünlüdür.
HACI BEKTAŞI VELİ
* Bektaşi tarikatının kurucusudur
* Büyük bir bilgindir.
* Orta Anadolu'da etkin olmuştur.
* Malakat adlı Arapca eseri ünlüdür.
KAYGUSUZ ABDAL
* Kendisinden önceki şairlerden etkilenmiştir. (Özellikle Yunus'tan)
* Hem hece hem de aruz veznini kullanmıştır.
* Alaylı, nükteli, eleştirili şiirler yazmıştır.
* Edebi yazıları da vardır.
* Budala-name, Mugaalet-name adlı eserleri vardır.
KAYIKÇI KUL MUSTAFA
* 17. yüzyılın önemli yeniçeri şairlerindendir.
* Kahramanca şiirleriyle tanınmıştır.
* “Genç Osman” destanıyla tanınmıştır.
* Divan şiirinden etkilenmemiştir.
KÖROĞLU
* Başkaldırının, isyanın şairidir.
* Din dışı konularda şiirler yazmıştır.
* Sultan Murat (II.) zamanında savaşlara katılmıştır.
* Köroğlu adlı halk kahramanıyla aynı adı ve özellikleri taşıdığı için ikisi aynı kişi olarak anılmıştır.
DADALOĞLU
* Toroslar bölgesinde yaşamış.
* Devlet yönetiminin aşiretiyle olan mücadelesi üzerine söylediği: “ferman padişahınsa dağlar bizimdir”dizelerinin nakarat olarak kullanıldığı şiiri oldukça beğeni toplamıştır.
* Varsağı, semai ve destanları meşhurdur.
* Türküler yazmıştır.
KARACAOĞLAN
* Şiirlerini sade bir dille yazmıştır.
* Hece ölçüsünü ustalıkla kullanmıştır.
* Saz şairliğinin piri sayılır.
* Din dışı konularda yazmıştır.
* Koşmaları oldukça sevilmiştir.
* Kuvvetli lirik egemenliği hâkimdir şiirlerine.
* Anadolu”yu at sırtında gezip şiir söylemiştir.
ÂŞIK ÖMER
* İyi bir eğitim almamasına karşın şairler arasında yeteneğiyle kendine en üstte yer edinmiştir.
* Devrinin idarecilerini, dinini görünüş için yaşayanlarını eleştirmiştir.
* Aruzu kullanmıştır. Ancak hece ölçüsünde asıl karakterini bulmuştur.
DERTLİ
* 18. yüzyılın sonlarında yaşamıştır.
* Hem hece hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır.
* Lirik koşmalarıyla tanınmıştır.
* Divan “ı taş baskıyla basılmıştır.
ERZURUMLU EMRAH
* Divan edebiyatından etkilenmiştir.
* Gazel, murabbalar yazmıştır.
* Koşma ve semaileriyle tanınmıştır.
GEVHERİ
* İnce bir söyleyiş, derin bir bilgi içeren şiirleri halk arasında çok sevilmiştir.
* Divan edebiyatında etkilendiği için mazmun ve yabancı sözcükleri çokça etkilenmiştir.
* Koşmaları ve taşlamaları oldukça ünlüdür.
BAYBURTLU ZİHNİ
* Divan edebiyatına çokça dalmaya çalışmıştır.
* Saz şairi olarak ün kazanmıştır.
* Divan'ı, Sergüzeşt-name adlı kitapları vardır.
ÂŞIK VEYSEL
* Çocuk yaşta kör olması ona derin bir duygu zenginliği vermiştir.
* Yurt, insan ve toprak sevgisini iliklerine kadar hissederek, bunu şiirlerinde işlemiştir.
* Halk edebiyatının ve son dönem edebiyatımızın usta şairlerindendir.
* Sivas Şarkışla Sivrialan köyünde doğmuş ve yaşamıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İyi Geceler Bay Tom (Michelle Magorian) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı
Kitabın Adı: İyi Geceler Bay Tom Kitabın Yazarı: Michelle Magorian Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1. Will'in kollarındaki morlu...
-
Cep telefonu ve tablet şarj cihazlarında USB kablolarla sık sık karşılaşıyoruz ve kullanıyoruz. Aynı zamanda bu cihazlara ve bilgisayarl...
-
Kitabın Adı : Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe Kitabın Yazarı : Paola Peretti Kitap Hakkında Bilgi : Yazarın kendi yaşam hikâyesinden esinl...