Sayfalar

27 Kasım 2019 Çarşamba

İnsan Nedir? (Mark Twain) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : İnsan Nedir?

Kitabın Yazarı : Mark Twain

Kitap Hakkında Bilgi :

Halley kuyruklu yıldızının dünyadan göründüğü gün doğan Mark Twain, bir kâhin edası ile bu yıldızın tekrar görüneceği gün öleceğini bildirmiştir. Nitekim, kehaneti tutmuştur da. Mark Twain'in İnsan Nedir?'i, uzun bir dinlenme süresinin ardından ve sadece belirli kişilere dağıtılmak üzere, yalnızca 250 adet basılmıştır. Elinizdeki kitap, 240. nüsha kullanılarak tercüme edildi. İnsan Nedir?'de Twain, bilinen öykücü tarzının dışına çıkıyor ve insanın kendi kendisini sorgulamasına yol açacak çarpıcı fikirleri sohbet havasında ortaya koyuyor.
Hem de Türkçe’de ilk kez.

Kitabın Özeti :

Mark Twain’in İnsan Nedir eseri, Yaşlı Adam ile Genç Adam arasında geçen insana dair bir diyalogdur. Bu diyalogda Yaşlı Adam “bilge kişi”yi, genç adam ise öğrenciyi temsil eder. Yine de ikisinin mülakatı, bir usta-mürid ilişkisinden ziyade iki dostun bir sohbeti görünümdedir. Konuşmanın dizgini doğal olarak Yaşlı Adam’ın ellerindedir. Yaşlı Adam, insana dair fikirlerini anlatmak için Genç Adam’ın düşünmesine ve doğru olan şeyi tecrübe etmesine izin verir. Bu nedenle kitaptaki diyalog birkaç bölüm halindedir. Bu bölüm araları genel olarak Genç Adam’ın bahsi geçen düşünceleri tecrübe etmesi ve deneyimlemesi için ayrılan zamanlardan ibarettir.

Yaşlı Adam, insana dair iki temel düşünceye sahiptir. Bunlardan birincisi, aklın bir makine olduğundan ibarettir. Yaşlı Adam’a göre insan, hiçbir fikrin sahibi değildir. Çünkü zihin, bütün fikirleri çevreden almıştır. Akıl, çevreden ödünç aldığı materyalleri bir araya getirerek fikir üretir. Bundan dolayı insanlar, bu fikirler üzerinde hak iddia edemezler. Akıl, bir makineden fazlası değildir. İnsan, akıl üzerinde hiçbir yetkiye sahip değildir. Tıpkı makineler gibi akıl da dışarıdan çalıştırılır. Aklın tüm düşünce ve dürtülerinin kaynağı dışarısıdır. Ayrıca aklın irade gücü de bulunmaz.

Akıl, insandan bağımsızdır. Bunun en güzel örneklerinden birisi rüyalardır. İnsan uyur ancak akıl serbestçe çalışmaya devam eder. Bir diğer örnek ise, aklın çalışmaya devam edip insanı uykusuz bırakmasıdır. Bazen insan istediği kadar uyumaya çalışsın, eğer akıl izin vermezse uyuyamaz. Aklın insana tabi olan bir hizmetçi olduğu düşüncesi, bu örneklerle çürütülür. Akıl çalışmaya karar verdiğinde onu engellemenin bir yolu yoktur. Böylesine insandan bağımsız olan ve dış güçler tarafından yönlendirilen aklın, istediğini yapması doğaldır.

Dış güçlerin etkisi altında insandan bağımsız olarak mekanik bir biçimde gelişen akıl, insanlığın zirve başarılarından sayılan sanat ve bilimi de aynı mekanik süreçlerle oluşturur. Bu nedenle bilim adamı ile sanatçının özel bir yanı yoktur. Fareler, filler ve köpekler de tıpkı bir bilim adamı ve sanatçının zihin süreçleriyle hareket eder. Bu şartlar altında üstün başarılar elde etmiş bir Shakespeare’in ya da Galileo’nun böbürlenmeye, kendilerini üstün görmeye hakları yoktur.

Yaşlı adama göre “içgüdü” kavramı anlamsız bir kavramdır. O, bu kavramı “taşlaşmış düşünce” olarak tarif eder. Dolayısıyla hayvanlar da, tıpkı insanlar gibi mekanik düşünme süreçlerine sahiptir. Bu açıdan bakıldığında düşünme, hayvanlarla insanlarda ortaktır. Yani, insanların düşünmesi özel ve üstün bir meziyet olmayıp hayvanlarda da bulunan bir özelliktir. Böylece Yaşlı Adam, insanlığı yüzyıllarca felsefe, bilim, sanat ve din sayesinde oturtulduğu o yüce tahttan indirir ve onu sıradan bir varlık yapar. Yaşlı Adam’a göre hayvanları “aptal” kabul etmek, insanların kibrine ve küstahlığına yaraşacak türden bir davranıştan başka bir şey değildir.

Yaşlı Adam’ın insana dair bir diğer temel düşüncesi, insanı bir şey yapmaya iten temel dürtünün “kendi ruhunu tatmin etme dürtüsü” olduğudur. İnsanın ilk ve en önemli amacı iç huzurunu sağlamak ve ruhsal rahatlığa ulaşmaktır. Yapılan iyiliklerin, katlanılan fedakarlıkların ve gösterilen kahramanlıkların temelinde hep bu dürtü yatar. İnsanlığın sahip olduğu tüm yüce amaçların kökeni hep bundan ibarettir. İnsanın yaptığı bütün tercihler, söz konusu ruh tatminine dayalı kârın yüksekliğine bağlıdır. Hangi seçenekte elde edilecek kâr yüksekse insan o seçeneği tercih eder. Temel kural budur. Görevler, sırf görev olduğu için değildir. Eğer yerine getirilmezse bu ihmalin insanı rahatsız edecek olmasından dolayı yapılır. Vicdan ise, insanın acı çekmeye başladığı noktada devreye girer. Eğer insanın kendisi acı çekmiyorsa, diğerlerinin acısına kayıtsız kalmaya devam eder.

İnsan Nedir kitabında Yaşlı Adam tarafından dile getirilen insana dair iki temel düşünce, Genç Adam’ın itirazlarıyla açılır, detaylandırılır, örneklendirilir ve hatta hikayelerle desteklenir. Yaşlı Adam oldukça ikna edicidir. Kitabın sonunda her şeye itiraz eden Genç Adamı da ikna etmeyi başarır zaten. Kitabın üslubu okuyucuya Platon’un diyaloglarını anımsatır. İnsan aklının makine olduğu düşüncesi, Doğu düşüncesinde de sıklıkla dile getirilir. Özellikle Zen Budizm geleneğinde bu, oldukça sıradan bir düşüncedir. Yakın zamanda ise Osho ve Krishnamurti, insanlığı bir makine gibi işleyen zihinden kurtarmak için yoğun bir çaba sarfetmişler, yıllarca bu konu üzerinde bıkmadan usanmadan konuşmalar yapıp durmuşlardır.

***
Yaşlı Adam: Bir buhar makinasını oluşturan malzemeler nelerdir?

Genç Adam: Demir, çelik, pirinç, beyaz metal, vesaire.

Y.A.: Bunlar nerede bulunur?

G.A.: Kayalarda.

Y.A.: Saf bir hâlde mi?

G.A.: Hayır maden cevherinde.

Y.A.: Bu metaller maden cevherinde bir anda mı birikmişlerdir?

G.A.: Hayır sayısız çağların sabırla verdiği emeğin ürünüdür bu.

Y.A.: Bir makinayı kayanın kendisinden yapabilir miydin?

G.A.: Evet, kırılgan ve değersiz bir tane.

Y.A.: Böyle bir makina için pek de bir şeye ihtiyacın olmazdı herhalde?

G.A.: Hayır ciddi anlamda hiçbir şeye.

Y.A.: İyi ve işe yarar bir makina yapmak için, nasıl bir süreç izlerdin?

G.A.: Dağların içinde tüneller ve oyuklar açar, demir madenini çıkarırdım; onu öğütür, eritir, dökme demir hâline getirirdim; dökme demirin bir kısmına Bessemer işlemi uygular ve bundan çelik elde ederdim. Pirincin elde edildiği birçok metal çıkarır, işler ve bir araya getirirdim.

Y.A.: Sonra?

G.A.: Elde ettiğim ürünün en kusursuzu ile iyi çalışan bir makina inşa ederdim.

Y.A.: Bu iyi çalışan makina için çok şeye ihtiyacın olur muydu?

G.A.: Ah, elbette.

Y.A.: Torna aletlerini, delgi aletlerini, planya aletlerini, baskı aletlerini, perdah aletlerini, kısacası büyük bir fabrikada bulunacak bütün becerikli aletleri çalıştırabilir miydi?

G.A.: Evet, çalıştırabilirdi.

Y.A.: Taştan yapılmış makina ne yapabilirdi?

G.A.: Bir dikiş makinasını çalıştırabilirdi muhtemelen başka da bir şey yapamazdı herhalde.

Y.A.: İnsanlar diğer makinaya hayran kalır ve onu coşkuyla överlerdi değil mi?

G.A.: Evet.

Y.A.: Fakat bunu taştan yapılmış makina için söyleyemeyiz herhalde?

G.A.: Hayır.

Y.A.: Metalden yapılmış makinanın hünerleri, taştan yapılmış makinanınkilere kıyasla çok daha fazla mı olurdu?

G.A.: Tabii ki.

Y.A.: Şahsi hünerler mi?

G.A.: Şahsi hünerler mi? Ne demek istiyorsun?

Y.A.: Bu makinanın şahsına gösterilen itibarı hak eden, makinanın kendi performansı mı olacaktır?

G.A.: Makinanın kendisinin mi? Kesinlikle hayır.

Y.A.: Neden olmasın?

G.A.: Çünkü performansı şahsi değildir; yapı yasalarının bir sonucudur. Yapmak için ayarlandığı işleri yapıyor olması, bir hüner değildir. O işleri yapıp yapmamak elinde değildir.

Y.A.: O zaman taştan yapılmış makinanın bu kadar az iş yapıyor olması da onun kendi hünersizliği değildir?

G.A.: Kesinlikle değildir. Yapım yasalarının ona izin verdiğinden ve onu zorladığından daha azını ve daha fazlasını yapmaz. Bunda şahsi hiçbir şey yoktur; o, seçim yapamaz. Bu “giderek esas konuya gelme” sürecinde varmayı düşündüğün nokta, insan ile makinanın neredeyse aynı şey olduğu ve her ikisinin performansı için de hiçbir şahsi hünerin söz konusu olmadığı mıdır?

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi :

Gerçek ismi Samuel Langhorne Clemens olan Mark Twain, 1835’te Florida’da doğar. Babasının ölümüyle okuldan ayrılıp bir matbaada çırak olarak çalışmaya başlar. Twain, bunun ardından ağabeyinin çıkardığı Hannibal Journal adlı yerel gazetede dizgici olarak çalışmaya başladı. Aynı gazeteye ve bir mizah dergisi olan The Carpet-Bag’e mizah yazıları yazdı. Dört yıl boyunca Missisippi nehrinde kaptanlık yaptı. Geminin dibe oturmaması için gerekli su derinliğini ölçen bir gemici terimi olan Mark Twain ismini ilk kez 1863’te mizahi bir gezi yazısında kullandı. 1867’de ilk kitabı The Celebrated Jumping Frog of Calaveras Country (Calaveras İlinin En Hızlı Sıçrayan Kurbağası) yayımlandı. En ünlü kitaplarından bir olarak sayılan Tom Sawyer’ın Maceraları’nın ardından, başyapıtı sayılan Huckleberry Finn’in Maceraları’nı yazdı. 1906’da yazmaya başladığı otobiyografisini bitiremeden öldü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder