Sayfalar

16 Kasım 2019 Cumartesi

Vakıf ve Dünya 5. Kitap (Isaac Asimov) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Vakıf ve Dünya

Kitabın Yazarı : Isaac Asimov

Kitap Hakkında Bilgi :

Isaac Asimov’un “Vakıf ve Dünya” romanı, Vakıf Serisinin beşinci kitabıdır. Aynı zamanda serinin ikinci devam kitabıdır.

Isaac Asimov, seriye Vakıf Üçlemesi olarak başlamış ve üçlemeden yaklaşık 30 yıl geçtikten sonra, en başta yoğun istek üzerine iki ardıl ve iki de öncül roman eklemişti. “Vakıf ve Dünya” yayımlanma sırasına göre serinin beşinci kitabıdır. Romanda anlatılan olayların kronolojisine göre ise yedinci ve son kitaptır.

Bu roman ve önceki ile birlikte devam kitaplarının Vakıf Üçlemesi’nden en büyük farkı, tek ve bölünmeden devam eden bir zaman dilimini anlatmasıdır. Vakıf Üçlemesi’nde 500 yıllık bir zaman dilimi aralıklarla anlatılıyor. Her birinde farklı ana karakterler vardır. Zaman 50 ya da 100 yıl gibi büyük aralıklarla ilerler. Her seferinde de farklı kahramanların yaşadıkları anlatılır. Üçlemeden sonra yazılan iki devam kitabının ana karakterleri ise aynıdır: Trevize, Pelorat ve Bliss.

Kitabın Özeti :

Bu romanın ana karakteri Trevize’dir. Vakıf encümen üyesidir ve önceki kitapta da gördüğümüz gibi galaksinin geleceği için önemli bir karar vermek zorunda kalmıştır. Birinci ve İkinci Vakıflar arasında muhtemel bir çatışmayı önlemiş ve Gaia isimli yeni bir gezegen keşfetmiştir. Şimdi de burada bulunuyor. Ancak ne galaksinin geleceği ile ilgili verdiği karardan emindir ne de bulunduğu şartlara uyum sağlayabiliyordur.

“Gaia’nın küçük düzenliliğine nasıl uyum sağlayamıyorsa Vakıf’ın devasa karmaşasına da sağlayamayacaktı. Hiçbir yerde kendini evinde hissetmeyecek, her yerde yetim olacaktı.”

Trevize sürekli bir arayış içindedir. İlk önce İkinci Vakıf’ı arayayım derken Gaia’yı bulmuş, buranın insanların galaksiye yayılma noktası olan Arz (Dünya) tarafından kurulduğunu öğrenmişti. Aynı zamanda işin içinde robotlar da var. Yani bir anlamda Asimov başka bir serisine gönderme yapıyor. Trevize şimdi İkinci Vakıf ve Gaia’yı biliyor. Tek bilinmeyen ise Arz’dır. İşte, şimdi de bunun arayışına çıkacaktır.

Gaia - Ortak bir bilinci paylaşan gezegen

Trevize, arkadaşı yaşlı tarih profesörü Pelorat ve Gaialı kadın Bliss’in galaksiyi keşfe çıkma yolculuklarına geçmeden önce Gaia hakkında konuşalım. Zaten, Asimov da kitabın başlarında ayrıntılı olarak Gaia’yı anlatıyor. Önceki kitapta ise kısaca anlatılmıştı. Peki, bu Gaia nasıl bir gezegendir? Gaialı Bliss’in anlatımından dinleyelim:

“Tarihin başlangıcından önce insanların olayları hatırlayabildikleri halde konuşamadıkları bir çağ yaşanmış olmalı. Sonra konuşma icat edildi ve hatıraların ifade edilmesini ve insandan insana aktarılmasını sağladı. Sonraları hatıraları kaydedip zaman içinde nesilden nesile aktarmak için yazı icat edildi. O zamandan bu yana bütün bilimsel ilerlemeler bu hatıraların aktarılması ve depolanması için daha fazla yer açılmasını ve istenen konuların daha kolay hatırlanmasını sağladı. Fakat bireyler birleşip Gaia’yı oluşturduktan sonra bütün bunlar geçerliliğini yitirdi. Sonraki her şeyin temeli olan ilk kayıt sistemine, yani hafızaya tekrar dönebiliyoruz.”

Gaia’da insanlar, hayvanlar ve hatta cansız dağlar ve taşlar bile ortak bir bilice sahiptir. Herkes herkesin zihnindekini bilir, belleğindekini öğrenebilir. Bizim için hayal etmesi zor bir şey tabii ki. Bu ortak bellek konusunu ise Bliss şöyle anlatıyor:

“Bak Trevize, sen zihninde olmayan bir şeyi öğrenmek istiyorsan uygun bir kitap-filme bakar ya da bilgisayarın veri bankalarını kullanırsın. Ben ise Gaia’nın bütün zihnini tararım.”

Hiçbir şeyin yazıya dökülmediği ve kayda alınmadığı gezegende bilgi nasıl saklanır? Hem insan zihinlerinde hem de canlı varlıklarda.

“Mineral yapısında mı? Kayaları ve dağlık alanları mı diyorsun yani?”

“Ve bazı veri türleri için okyanusu ve atmosferi de. Bunlar da Gaia’ya dahil.”

“Ama cansız sistemler ne depolayabilir ki?”

“Çok fazla şey. Yoğunluk düşük, ama hacim o kadar fazla ki Gaia’nın bütün hafızasının büyük bir bölümü kayalarında depolanıyor. Kayalardaki hatıraları almak ve yerlerine başka bir şey koymak biraz daha uzun sürüyor, bu yüzden onlar ölü verileri, tabiri caizse normalde günlük yaşamda nadiren ihtiyaç duyulacak bilgileri depolamakta kullanılıyor.”

Terk edilmiş gezegenlere yolculuk

Serinin dördüncü kitabı “Vakıf’ın Sınırı” ve özellikle de “Vakıf ve Dünya” bir macera, uzay seyahati romanlarıdır. Kahramanlar bir uzay yolculuğuna çıkarlar ve bu yolculukları boyunca farklı gezegenlere, dünyalara ve güneş sistemlerine uğrarlar. Amaçları insanların ilk gezegeni olan Dünya’yı bulmaktır.

Tabii uğradıkları bu gezegenler çok farklıdır. Bazlarında insanlar yaşıyor ve bir medeniyet var. Bazılarında insanlar yok olmuş ve bir tür kıyamet sonrası durumda olan terk edilmiş gezegenlerdir. Bazılarında ise bir tür distopya toplumlar yaşıyor. İnsanlıktan çıkmış, insanlıklarını bilerek yok etmiş, farklı amaçlar uğruna kendilerini tamamen dönüştürmüş toplumlar var. Bunlardan biri Solaria toplumudur. Bütün gezegende sadece 1200 kişi yaşayabiliyor. Hermofredit bireylerden oluşuyor. Birbirlerini neredeyse hiç görmezler.

Vakıf Üçlemesi başladığında galakside birkaç bin yıldır var olan bir imparatorluk görmüştük. Peki, insanlar nasıl oldu da tek bir gezegenden galaksiye yayıldılar ve koca bir imparatorluk kurdular. Romanın kahramanlarının öğrendiği gibi, tek bir gezegenden, yani Dünya’dan galaksiye iki dalga şeklinde yayılma olmuş. İlk dalgada insanlara robotlar da yardım etmiş ve toplamda Dünya’ya yakın yaşanabilir 50 gezegene yerleşilmiş.

Ancak bu gezegenler pek uzun süreli olmamış. Çoğu yok olmuş. Sebeplerinden biri ise şu olabilir:

“Tamamen robotlara dayanan bir toplumun yumuşayıp çökmeye başlayacağını, sırf can sıkıntısından veya daha da sinsice, yaşama isteğini yitirmekten küçülerek sönüp gideceğini ileri sürmek kolaydır.”

Bu gezegenlerden birinde ise hala robotları kullanan ancak pek “insan” diyemeyeceğimiz bir toplum oluşmuştur.

“Solaria’da Yalıtılmışların, ya da senin deyiminle bireylerin ne hale gelebileceklerini görüyoruz. Solarialılar bütün bir dünyayı kendi aralarında bölüştürmeye zorlukla tahammül ediyorlar. Tamamen yalıtılmış olarak yaşanan bir hayatı tam özgürlük olarak görüyorlar. Kendi evlatlarına karşı bile bir özlem duymuyorlar, fakat sayıları çok fazla olursa onları öldürüyorlar. Kendilerini güçlerini sağladıkları robotlarla kuşatıyorlar, böylece öldüklerinde dev malikânenin tamamı de simgesel olarak ölmüş oluyor.”

Dünya ve insanların galaksiye yayılması

Trevize, Pelorat ve Bliss de insanlığın galakside yayılma geçmişini araştırıyor ve geriye doğru adım adım gidiyorlar. Bir bir gezegenleri ziyaret ediyor. Bilgi kırıntıları topluyor ve her şeyin başladığı Dünya’yı bulmaya çalışıyorlar. Peki, Dünya nerededir ve ona ne olmuştur. İnsanlığın galakside yayılma geçmişini anlatan iki alıntı:

“Arz insanlığın ve milyonlarca bitki ve hayvan türünün ilk eviymiş. Sayısız yıl boyunca bu böyle devam ettikten sonra üstuzay yolculuğu icat edilmiş. Sonra Uzaycı dünyaları kurulmuş. Bunlar Arz’dan ayrılmışlar, kendi kültürlerini geliştirmişler ve çıktıkları gezegeni aşağılar ve ezer olmuşlar. Böyle iki yüzyıl geçtikten sonra Arz özgürlüğünü tekrar kazanmayı başarmış…”

“Arz ikinci bir yerleşim dalgası başlatmış ve yeni bir yöntemle birçok yeni dünyaya yerleşmiş. Bu yeni Yerleşimciler grubu Uzaycılardan daha enerjik çıkmış, onları geride bırakmış, yenmiş, onlardan daha çok dayanmış ve sonunda da Galaksi İmparatorluğu’nu kurmuş. Yerleşimcilerle Uzaycılar arasındaki savaşların —hayır, savaşlar değil, adam ‘çatışma’ sözcüğünü kullandı ve buna büyük özen gösterdi— seyri sırasında Arz radyoaktif hale gelmiş.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder