11 Nisan 2019 Perşembe

Cemo (Kemal Bilbaşar) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı :
Cemo

Kitabın Yazarı : Kemal Bilbaşar

Kitap Hakkında Bilgi :

Bu eser, Kemal Bilbaşar'ın üçüncü romanı olan Cemo konusunu Doğu Anadolu bölgesindeki hayattan almaktadır. Yer yer destan havası hissedilen roman, bir kitle hikâyesini anlatmaktadır. Doğu Anadolu'daki ağalık sistemi, etnik gruplar, siyasi gelişmeler ve kadın erkek ilişkileri yerel bir üslupla ortaya konmuştur. Romanda halk dili romanın akıcılığını ve gerçekçiliğini artırması bakımından önemli bir yer tutar.

Kitabın Özeti :


Değirmenci Cano, bulunduğu yerin beyinin en iyi çalışanlarındandır. Bey, ona çok güvenmekte, özel işlerini ona yaptırmaktadır. Bey, bir başka beyin kızı Kevi'ye gönül vermiştir. Fakat Kevi'yi babası daha zengin bir başka beye satmıştır. Birkaç gün sonra Kevi gelin gidecektir. Cano'nun beyi bunu kabul edemez ve yardımcısı Cano'yu gelinin götürüleceği gün gelini kaçırıp kendisine getirmekle görevlendirir. Cano, günü gelince Kevi'yi kaçırır. Fakat dağda ona âşık olur. Kevi de ona karşılık verince üç sene Kevi'nin babası olan beyden ve Cano'nun beyinden kaçarak yaşamaya çalışırlar. Bu arada bir de kızları Cemo olur. Üç sene geçtikten sonra beyler peşlerini bırakır. Kendi dertlerine düşmüşlerdir. Sarı saçlı, mavi gözlü paşa (Atatürk) ağalık sistemine son vermiş, bu yüzden bey ve ağalar menfaatleri için yol aramaya başlamışlardır.

Cano, Şeyh Mahmut adındaki beyin yanına sığınır. Karısını onlara emanet eder. Karısı Kevi ikinci çocuğuna hamiledir. Cano'nun askere gitmesi gerekmektedir. Nitekim askere gider. Parlak bir askerlik sürecinden sonra Şeyh Mahmut'un yanına döner. Bir miktar parası da vardır artık. Hayaller kurar. Fakat evine geldiğinde kötü bir sürpriz onu beklemektedir. Karısı ikinci çocuklarını doğurmak için uzaklaşmış, ondan bir daha haber alınamamıştır. Öldüğü kesinleşmiştir. Cano âdeta yıkılır. Kızı Cemo'yıı alarak değirmene gider. Değirmenciliğe başlar. Tüm sevgisini ona verir. Onu iyi yetiştirmek için çırpınır. Cemo, çelik gibi kuvvetli, çok güzel bir kız hâline gelir. Etraftaki tüm zenginler onu istemektedir. Fakat Cano, kızının gönlünü yapacak kişiye kızını verecektir. Gözü parada değildir. Bu arada, Sorikoğlu da Cemo'ya musallat olur, onu almak ister. Kızını Sorikoğlu'na vermek istemez. Bir süre sonra Şeyh Mehmut'un şehirde avukat olan oğlu köyü başka bir ağaya satmaya karar verir. Sorikoğlu köye talip olur. Cano bunu hiç istememektedir. Sorikoğlu her kötülüğü yapacaktır çünkü.

Bir gün, Sorikoğlu, Cemo'yu kaçırmaya çalışır. Cemo direnir, Sorikoğlu kaçıramaz. Cano, kızına çok iyi dövüş öğretmiştir. Karar verir. Karlar yağmaya başladığında dövüşte başarılı olan kişiye kızını verecektir. Köyün delikanlıları o günü bekler.

Memo, ailesi Şeyh Sait tarafından öldürülmüş biridir. Dayısı onu yetiştirmiş ve çancılık sanatını öğretmiştir. Memo, bir gün şah kızı olan Senem'i görür. Aşık olur. Şahtan ister. Fakat bey olmadığı için şah onu kovar ve bir de tutuklattırır. Askere alınır. Diyarbakır'a askerliği çıkar. Senem'i göremeyeceği için çok üzgündür. Memo, önceleri Zaza olduğunu sanan bir komutandan sürekli dayak yer. Daha sonra bir başka komutan gelir ve ona çok yakınlık gösterir. Askerden döndüğünde Senem'in evlendiğini duyar, dünyası yıkılır. Yengesi sürekli onu evlendirmeye çalışır. Memo hiçbir kıza yüz vermez.

Memo, bir iş sırasında Cemo ile karşılaşır. Bu yabani kıza hayran kalır. Babasından ister. İlk defa Cemo da razı olunca Cano büyük bir mutlulukla kızını verir. Memo, karısını alarak dayısının evine götürür. Yengesi kendi istediği kızları almadığı için çok kızar ve evi terk eder. Cemo, bu yaşayışa çok zor alışır. Ev İşi hiç bilmemektedir. Köydeki kadınlarla da sürekli kavga eder. Bu arada Cano'nun başı sıkışmıştır. Onun kaldığı yerleri Sorikoğlu en sonunda satın almıştır. Köyün ağası olacaktır. Kızını vermediği için de Cano'ya eziyet edecektir. Cano, damadından yardım ister. Memo, köyde etrafına bir grup toplar. Komutanı sayesinde devlet onlara tapulu arsalar verir. Bu grupla oraya göç ederler. Arsaları birlikte işleyerek hiçbir ağaya vergi vermeyeceklerdir. Önce her şey yolunda gider. Fakat Sorikoğlu onlara yapmadığını bırakmaz.

Bir gün, Memo, karısı hamile olduğundan çan satmaya gider. Yolda ona Sorikoğlu pusu kurdurmuştur. Kurtulur; fakat herkes onun öldüğünü sanmaktadır. Bu arada eski sevdiği Senem'Ie karşılaşır. Onu kuma olarak alır ve onun oymağının beyi olur. Fakat aklı Cemo'dadır. Bir süre sonra köyüne geri döner. Köyde her şey darmadağın olmuş, devletin verdiği araziler Sorikoğlu tarafından yakılmıştır. Pek çok köylü öldürülmüştür. Herkes çok zor durumdadır. Sorikoğlu Cemo'yu da kaçırmak isterken onun hamile olduğunu öğrenmiş ve karnına vurmuştur. Cemo hastanededir. Memo hastaneye koşar. Fakat karısının çocuğunu kaybettiğini ve kaymakam vekiline götürüldüğünü öğrenir. Bu işin altında Sorikoğ-lu'nun olduğunu düşünür. Köye gider ve Sorikoğlu'nun kaymakam vekili ile evinde şölen hazırladığını, Cemo'yu da oynatacağını duyar. Sorikoğlu'nun evini basar ve Cemo'yu kurtarır. Ağayı (Sorikoğlu) da öldürür ve evi yakar. Sonra kayınpederi Cano, karısı Cemo ile bey olduğu Dersim'e doğru yola çıkarlar.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Cemo: Doğu Anadolu'da yaşayan bir Zaza kızıdır. Annesi küçükken öldüğü için babası yetiştirmiştir. Yabani şartlar ve doğa içinde babasının verdiği eğitim onun çelik gibi kuvvetli ve cesur olmasını sağlamıştır. Aynı zamanda çok güzel bir kızdır.

Cano: Cemo'nun babasıdır. Şeyh Sait isyanını bastırmada etkin bir rol oynayan, cesur, kuvvetli, sözü geçen bir köylüdür.

Kevi: Bir bey kızıdır. Cano'nun karısı olur. İkinci çocuğunu dünyaya getirirken ölür.

Memo: Cemo'nun kocasıdır. Çaycılık yapan bir halk âşığıdır. Çok cesur, güçlü bir kişidir.

Sorikoğlu: Şeyh Sait'in yandaşlarından birinin oğludur. Kötü, ahlaksız, zengin ağaları temsil eder.

Aganta Burina Burinata (Cevat Şakir Kabaağaçlı, Halikarnas Balıkçısı) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Aganta Burina Burinata

Kitabın Yazarı : Cevat Şakir Kabaağaçlı, Halikarnas Balıkçısı

Kitap Hakkında Bilgi : 

1946 yılında yayımlanan roman Halikarnas Balıkçısı' nın eserlerinin genel özelliklerini yansıtır. Romanda, deniz sevgisi, denizin çekiciliği, denizcilerin yaşadığı zorluklar, güzellikler genel olarak denizdeki yaşam bir kahraman vasıtasıyla anlatılmaktadır. Eserde, deniz bir başkahraman gibi işlenmiş, bu yüzden yayımlandığı zaman çok ilgi görmüştür. Anı biçiminde yazılmıştır.

"Aganta Burina Burinata" anlamı nedir?

Bir denizcilik terimi olan bu söz grubunda; "Aganta", 'tut, zaptet!' anlamına gelir; "burina ve burinata" sözü ise serenlerin üstündeki alt ve üst yelkenlerin adıdır.

Kitabın Özeti :

Mahmut, babası Süleyman Kaptan ile Milas'a gitmektedir. Milas'a vardıklarında ahbapları Bakkal Fehmi'nin yanına giderler, Bakkal Fehmi, Süleyman Kaptan'ı çok değişmiş bulur. Süleyman Kaptan'ın gözlerindeki neşe ve canlılık kaybolmuştur. Süleyman Kaptan, başından geçen üzücü bir hadiseyi anlatır. Kardeşi Davut'un ölümüne sebep olmuştur. Bir süre önce Davut, Süleyman Kaptan' ın kayığına tayfa olarak yazılmıştır. Aynı gün, büyük bir fırtına çıkmış, gemideki herkes yere yatmıştır. Davut âdeta kendisini feda ederek dümende dimdik geminin yürümesini sağlamaya çalışmaktadır. Bu arada rando maçosu, rüzgârda savrularak Davut'un kafasını uçurur. Davut'un başsız vücudu Süleyman Kaptan'ın üzerine düşer, her yere kan bulaşır. Bir süre geçtikten sonra ceset koktuğu için denize atmak zorunda kalırlar. Süleyman Kaptan, bu kazadan dolayı kendisini suçlar. Çünkü onun yeterince sıkı bağlamadığı bir parça, Davut'un ölümüne sebep olmuştur. Kardeşinin bir mezarının olmasını bile engelleyen denizi hiç affetmez. Bu yüzden oğlu Mahmut'un asla denizci olmasını istememektedir. Bakkal Fehmi, olanlara çok üzülür. Bir gün sonra Bodrum'a dönerler.

Süleyman Kaptan, oğlunu Kirpi Halil'in yanına çırak olarak verir. Kirpi Halil'in dükkânı oldukça kasvetli, karanlık, dar bir mekândır. Dükkânın iki müdavimi Bahçıvan Nusret Ağa ve Kasım Efendi'dir. Her ikisi de iyi görememektedir. Nusret Ağa, fakir, pek çok sıkıntı çekmiş bir kişidir. Topal Murat da tıpkı Nusret Ağa gibi hayatın acımasız yüzü ile karşılaşmış biridir. Oğlu Aliş'in hasreti ile yanıp tutuşmakta, oğlunun ölü mü diri mi olduğunu bilmemektedir. Süleyman Kaptan, oğlunu buraya denizcilikten uzak tutmak için vermiştir. Oysa Kirpi Halil, deniz sevdalısı bir kişidir ve sürekli denizden bahsetmektedir. Tamir ettiği ayakkabıları denizcilik terimlerini söyleyerek Mahmut'a göstermektedir. 

Mahmut, burada herkesle dest olur. Özellikle Halil'in anlattığı deniz yaşamı onu çok etkiler.Mahmut, aynı zamanda mahalle mektebine de devam etmektedir. Mektebi ve hocayı hiç sevmemekte, onun ezberletmek istediği metinleri ezberlememekte, bu yüzden hep azar işitmekte, bazen de dayak yemektedir. Mahmut, hoca ders anlatırken deniz hayali kurmaktadır. Komşularının kızı ve yakın arkadaşı Fatma onun bu hâline çok üzülmektedir. Bugünlerde Mahmut'u derinden sarsan bir olay olur. Hayatı zorluk içinde geçmiş, oğlunun hasretiyle yanan Topal Murat ölmüştür.

Mahmut, yine mektepte falakaya yatırılmıştır. Fatma yanına gelerek babasıyla çıkacağı balığa gelmesini teklif eder. Mahmut büyük bir sevinçle kabul eder. Gece, denizde balık tutmak Mahmut için en güzel olaydır. Babasından çok zor izin alır ve Fatma, babası Ateşoğlu ile kayıkta özlediği denize kavuşur. Fırtına çıktığı için yeteri kadar balık tutamazlar, karaya da ancak kürek çekerek sabaha doğru ulaşırlar. Mahmut ilk kez, denizin vefasızlığı ile karşılaşır. Mahmut bir kez daha onlarla balığa çıkınca denizin onun için vazgeçilmez olduğunu anlar. Mektebi bırakır. 

Babası ise denizden nefret etmekte, oğlunun istikbalini düşünmektedir. Mahmut, babasının uzun süreliğine sefere çıkmasından yararlanarak denize çıkmaya devam eder. Küçük amcası, cimri Hakkı Reis'in gemisine yazılır. Özlediği açık denizlere doğru yol almaya başlar. Gemide Topal Murat'ın oğlu Aliş'le karşılaşır. Denizde macera dolu günler geçirir. Fırtınada ölen tayfaların nasıl denize atıldığına şahit olur. Amcası Hakkı Reis'in tayfalara ve kendisine acıma tavrı onu zaman zaman yıldırır.

Mahmut, denizde iken bir mektup alır. Mektup annesindendir. Babasının, gemisiyle beraber bir seferde öldüğü, bütün serveti olan gemisinin battığı, evi geçindirme işinin ona kaldığı yazmaktadır. O anda tüm dünya Mahmut'un başına yıkılır âdeta. Mahmut, babasının bir sefer sırasında onu denizde görünce, gözleri dolarak, ona acı acı bakışını hatırlar Babasının okşayıcı, sevgi dolu bir ifadeyle oğluna "Neden böyle ettin?" sözleri altında ezilir. Mahmut, bundan sonra annesine bakmak zorundadır. Ne var ki eline geçen para ile karnını bile duyuramamaktadır. Bir gün cimri amcası ile de tartışarak onun gemisinden ayrılır. Farklı gemilerle değişik yerlere gitmeye başlar. Delikanlı olmaya başlayan Mahmut, annesini de kaybeder. Zamanla denizin haşin yüzü ile karşılaşır. Maddi zorluklar, sıkıntılı bir hayat onu zorlamaktadır. Memleketini, sakin bir hayatı, Erkek Fatma ile evliliği hayal etmeye başlar. Bir gün, memleketine dönmeye karar verir.

Memleketine döndüğünde, ilk işi Ateşoğlu'nun evine gitmek olur. Köyde her şey değişmiştir. Fatma ile görüşemez. Bazı esrarengiz olaylar hisseder. Fatma ile nihayet karşılaşır. Fatma, eski Fatma değildir. Bir balık seferinde, onu kötü emellerine alet edemeyen bazı adamların yüzüne sıktığı kurşunla yüzünün yarısı parçalanmış, gözünün biri akmıştır. Mahmut, Fatma'yı çok sevdiği için her şeye rağmen onunla evlenmek istediğini, memlekete onun için döndüğünü anlatır. Fatma, sonra konuşalım, diyerek ondan ayrılır. Ertesi gün Fatma onun hayatını mahvetmemek için köyü terk eder. Mahmut onu çok arar fakat bulamaz.

Mahmut, tekrar denize dönmeye hazırlanırken bir teklif­le karşılaşır. Köyün zenginlerinden Zeynel Ağa, kızı Ayşe ile evlenmesini teklif eder. Yalnız denizlere sonsuza kadar veda edecektir. Ayşe ile Mahmut evlenirler. Varlıklıdırlar. Önce çok mutlu olurlar. Mahmut, özlediği sakin hayata kavuşmuştur. Bahçede sebze meyve yetiştirmektedir. Bir çocukları olacakken çocuk düşer. Gün geçtikçe Mahmut bir toprak adamı olamayacağını anlar. Denizleri her türlü zorluğuna rağmen çok özlemektedir.

Nihayet bir gün, ailesini, zenginliklerini feda ederek asıl sevgilisi olan denizi sonsuza dek tercih eder.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Mahmut: Romanın baş kahramanıdır. Denizci bir ailenin çocuğudur. Babası asla denizci olmasına izin vermez. İçi deniz sevgisiyle dolu olan Mahmut bütün engellere karşı koyar. Çocukluğu ve gençliği anlatılır. Okulu, disiplini, yerleşik hayatı sevmemektedir.

Süleyman Kaptan: Mahmut'un babasıdır. Kendisine ait gemisiyle geçimini denizden sağlamaktadır. Denizde yaşadığı zorluklar onu denizden soğutmuştur. Ailesini düşünen, çalışkan, merhametli bir kişidir.

Kirpi Halil: Mahmut'un yanında çırak olarak çalıştığı ayakkabıcıdır. Vaktiyle denizcilik yapmış Kirpi Halil, geçmiş günlerinin özlemiyle yaşamaktadır.

Fatma: 
Mahmut'un çocukluk arkadaşı ve ilk aşkıdır. Babasına denizcilikte yardım etmektedir. O yüzden, kendisine Erkek Fatma, denmektedir. Neşeli, hareketli, çalışkan, cesur bir kızdır.

Hakkı Reis: Mahmut'un amcasıdır. Çok cimri, sadece parayı düşünen, yanında çalışanlara hakkını vermeyen, kötü kalpli bir insandır.

Ayşe: Mahmut'un karısıdır. Esmer, güzelce bir genç kızdır. Toprak ağasının zengin kızı olduğundan Mahmut gibi hiç sıkıntı çekmemiştir. Otoriter, acımasız, menfaatçi, paraya çok önem veren, Mahmut'u gerçekten seven bir kişidir.

HALİKARNAS BALIKÇISI -(Cevat Şakir Kabaağaçlı)

1886-1973 yılları arasında yaşamıştır. İstanbul'da Robert Koleji'ni bitirdikten sonra Oxford Üniversitesi Yeni Çağlar Tarihi Bölümü'nde öğrenim görmüştür. Türkiye'ye döndükten sonra, Resimli Ay, İnci dergilerinde yazılar yazmış, karikatürler çizmiştir. Bir eserinde halkı savaş aleyhine kışkırttığı gerekçesiyle üç yıl Bodrum'a sürülmüştür. Cevat Şakir Kabaağaçlı, daha sonra İstanbul'a dönmeyip İzmir'e yerleşmiştir. Hayatını gazetecilik ve turist rehberliği yaparak kazanmıştır.

Cevat Şakir Kabaağaçlı, deniz hikâyeleri ile tanınmıştır. Ege ve Akdeniz kıyılarındaki olaylardan esinlenerek eserler yazmıştır. Denizciler, balıkçılar, sünger avcıları, denize karşı hayranlığını konu edinmiştir.

Başlıca eserleri; Ege Kıyılarından, Merhaba Akdeniz, Gülen Ada, Mavi Sürgün, Turgut Reis. Deniz Gurbetçileri, Merhaba Anadolu, Ötelerin Çocuğu, Sonsuzluk Sessiz Büyür, Anadolu Tanrıları'dır.

Kayıp Aranıyor (Sait Faik Abasıyanık) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Kayıp Aranıyor

Kitabın Yazarı : Sait Faik Abasıyanık

Kitabın Konusu :


Kitapta Nevin adlı bir kadının mutluluğu, huzuru arayış çabası anlatılmaktadır.

Kitabın Özeti :

Nevin herkes tarafından çok sevilen birisidir. Herkesin derdini dinleyen, sohbet eden ve onları anlamaya çalışan bir insandır. Babası eski konsolostur. Bu yüzden hayatı biraz bolluk ve rahatlık içinde geçmiştir. 

Her mekanda olduğu gibi burada da kötü insanlar vardır. Ve bunlar Nevin'i çekememektedirler. Kamarot İrfan da bunlardan birisidir. Kendini çok iyi tanıtmış olmasına rağmen kıvılcım bekleyen insanlar için İrfan'ın sözleri yeterli olmuştur. Onun babası tarafından şımartılmış bir kız olduğunu onunla bununla kahvede sürttüğünü aralarında konuşmaya başlamışlardır. 

Kocası Özdemir ise onu pek de o kadar sevmemiştir. Ona lüzumlu bir eşya muamelesi göstermiş, nasıl traş sabunu bulamayınca tedirgin oluyorsa, eşi yokken de öyle tedirgin olmuştur. Nevin de kocası Özdemir'den bu derece bir muamele gördüğü için balıkçı Cemal'le dolaşmaya başlar. 

Gittiği her yerde ihtiyacı olan huzuru aramaktadır. Gördüğü herhangi bir biletçiye bile anında içi ısınmakta, sanki ilacı ondaymışcasına ondan birşeyler alacağına inanmaktadır. 

Bir defasında Cemal'le görüştüğünde boşanma meselesini konuşur. Nevin kocasından boşanıp tekrar İstanbul'a dönecektir. Daha sonra boşanma işleri için Ankara'ya gider. Fakat Nevin'in içi çok daralmıştır. Artık Nevin'in sıkıntıları bir ara öyle bir dereceye gelir ki midesindeki ağrıdan duramaz olur.

Nevin bu durumdan iyice bunalmıştır. Eve dönmesine imkan yoktur. "Konsolosun kızı" ile "Balıkçı Cemal'in arkadaşı" arasında mekik dokumak için sinirleri artık müsait değildir. Böyle bir yaşayışın zevksizliğini, hastalığını hiç sevmemiştir. Başka yerlerde başka hayatlara yelken açacaktır. Babasına bir mektup yazar ve istasyondan bir trene atlayarak huzura doğru yolculuğa çıkar.

Kitabın Kahramanları, Kişileri : 

Cemal: Nevin ile aynı köyde yaşayan, sıradan bir balıkçıdır. Çoğunlukla argo kelimeler kullanan, pervasız, tam bir halk insanıdır. Nevin'le bir ara aşk macerası yaşar.

Nevin: Romanın ana kahramanıdır. Konsolos Vildan Bey'in kızıdır. Batı memleketlerinde öğrenim görmüş, çevresine göre oldukça serbest, biraz erkek mizaçlı bir kadındır. Boşanmıştır ve kimlik arayışına girmiştir.

Konsolos Vildan Bey: Güzel ve heyecanlı bir gençlik dönemi yaşamış, emeklilik zamanında da o günlerini anımsayarak yaşayan, geniş düşünceli, Batılı bir burjuva adamıdır.

Özdemir: Nevin'in kocasıdır. Gazetecilikle geçimini sağlamaktadır. Romanda daha çok eşiyle ilişkisi üzerinde durulmuştur. Eşini ihtiyaç duyduğu bir nesne gibi gören, hissiz ve arzularına düşkün bir adamdır.

Biletçi Çocuk: Halktan bir başka kesimi simgeler. Yeni yetişmekte olan, şehir içinde köy kültüründen uzaklaşamamış bir kişidir.

Kamarot İrfan: Zengin, züppe bir kişidir. Nevin'den karşılık görmediği için ona iftira etmeye kalkar.

Yazar Hakkında Bilgi - Sait Faik ABASIYANIK

23 Kasım 1906 -11 Mayıs 1954 . Cumhuriyet devri hikayecilerindendir. 

İlkokulu Adapazarı'nda okudu, onuncu sınıfa kadar İstanbul Erkek Lisesi'ndeki orta öğrenimini Bursa'da tamamladı (1928). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne yazıldıysa da çok geçmeden İsviçre'ye ekonomi öğrenmeye gitti (1931). Lozan'da iki hafta durabildi, Fransa'ya geçerek Grenoble kentinde başladı üniversiteye, 1935'te öğrenimini bırakıp yurda döndü. Kısa bir süre bir azınlık okulunda Türkçe öğretmenliği, zahire ticareti ve bir ay kadar da (Mayıs 1942) Haber gazetesinde adliye muhabirliği işlerinde çalıştı. Babasının geliriyle geçindi, Burgaz Adası'ndaki köşklerinde annesiyle birlikte yaşadı. Bu köşk 1964 Mayıs'ından beri Sait Faik Müzesi'dir.

İstanbul'da lise sıralarında şiirler kaleme alan (1925-1928) Sait Faik, ilk hikayelerini (İpekli Mendil, Zemberek, vb.) Bursa'da yine lise öğrencisi iken yazmıştı (1925), basılan ilk yazısı Uçurtmalar İstanbul'da Milliyet gazetesinde çıktı (9 Aralık 1929), şöhretini sağlayan ilk hikayeleri Varlık dergisinde yayımlandı(15Nisan1934.)

Hikayelerinde konu ve olaydan çok, şiire ve etkiye en uygun zaman parçaları üzerinde durmasını seven, bu dramatik anları incelemekte büyük başarı gösteren Sait Faik, bir İstanbul hikayecisi idi. Kaderlerine eğildiği, düşüren, düşürülmüş insanlarda çok kere kendi sıkıntı ve avareliklerinin dramını yaşadı. Çalışkan, işinde gücünde insanlar gördükçe, şehirden, kalabalıklardan sevinç duydu; kötülüklerle karşılaştıkça kırlara, kıyılara, sakin tenha adalara (Burgaz, Hayırsız Adalar), balıkçılara sığındı. Ada ve deniz hikayelerinde kahraman sayısı az ve belli, şehir hikayelerinde ise dikkatini dağıtacak kadar bol ve çeşitlidir. Sait Faik, yığınlar içindeki gizli dramları bulup çıkardığı gibi tabiat senfonisini de derinlere işleyen bir ustalıkla yaşatmasını bildi. İnsanları, kırları, denizi, tabiat köşeleri ve hayvanlarıyla, yaşamayı bölünmez bir bütün olarak gördü. Kalemini güzelliklerin hakkını aramak, vermek, göstermek uğrunda kullandı.

Yirmi yıllık sanat hayatında bize Medar-ı Maişet Motoru (1944; 2.b. Birtakım İnsanlar adıyla, 1952) ve Kayıp Aranıyor (1953) adlarında iki roman, Şimdi Sevişme Vakti (1953) adlı bir de şiir kitabı bırakmış olan Sait Faik'in hikayeleri, şu on üç kitapta toplandı: Semaver (1936), Sarnıç (1939), Şahmerdan (1940), Lüzumsuz Adam (1948), Mahalle Kavgası (1950), Havada Bulut (1951), Kumpanya (1951), Havuz Başı (1952), Son Kuşlar (1952), Alemdağ'da Var Bir Yılan (1954), Az Şekerli (1954), Tüneldeki Çocuk (1955), Mahkeme Kapısı (1956),

Son kitabında mahkeme röportajları toplanmışsa da taşıdıkları hava bakımından bunlara da hikaye diyebiliriz, sondan önceki iki kitabında da röportajlarına rastlanır.

Sait Faik'in evvelce 16 kitap tutmuş hikaye, röportaj ve şiirlerinin Muzaffer Uyguner'ce derlenen son toplu basımı Bilgi Yayınları'ndadır: 1. cilt Semaver/Sarnıç (1970), 2. cilt Şahmerdan/Lüzumsuz Adam (1970), 3. cilt Medar-ı Maişet Motoru (1970), 4. cilt Mahalle Kavgası/Havada Bulut (1970), 5. cilt Kumpanya/Kayıp Aranıyor (1970), 6. cilt Havuz Başı/Son Kuşlar (1970), 7. cilt Alemdağda Var Bir Yılan/Az Şekerli (1970), 8. cilt Tüneldeki Çocuk/Mahkeme Kapısı (1970), 9. cilt Balıkçının Ölümü-Yaşasın Edebiyat (1977, yazılar), 10. cilt Açık Hava Oteli (1980, konuşmalar, mektuplar), 11. cilt Müthiş Bir Tren (1981, öykü), 12. cilt Yaşamak Hırsı (1982, G. Simenon'dan çeviri roman), 13. cilt Şimdi Sevişme Vakti (1986, şiirler), 14. cilt Sevgiliye Mektup (1987, hikayeler, yazılar, mektuplar, konuşmalar), 15. cilt Bitmemiş Senfoni ve Sait Faik Kaynakçası (1989).

1953 Mayıs'ında ABD'deki milletlerarası Mark Twain Derneği, modern edebiyata hizmetlerinden dolayı Sait Faik'i şeref üyeliğine seçmişti.
Yazar üzerine yazılmış 18 kitabın tam listesi Perihan Ergun'un derlediği Sait Faik 90 Yaşında (1996) adlı kitaptadır.

Eskicinin Oğulları (Orhan KEMAL) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı :
Eskicinin Oğulları

Kitabın Yazarı : Orhan KEMAL

Kitap Hakkında Bilgi :

1962'de yayınlanan Eskicinin Oğulları romanında bir ailenin dramı ve toplumsal şartların onlar üzerindeki etkisi anlatılmaktadır. Ailenin bu şartlara mahkûm oluş sebepleri, ezilmişlikleri sorgulanır.

Kitabın Özeti :

Topal eskici, oğulları Mehmet ve Ali ile birlikte ayakkabı tamiri yapan bir dükkân işletmektedir. Eskici, önceden zengin bir ailenin çocuğu olduğu için varlıklı bir hayat yaşamıştır, ayakkabı tamirciliğinden kazandığı para onu hiç memnun etmemektedir.

Bir gün, tam karşısına aynı işi yapan bir başka dükkân daha açılır. Dükkânın sahibi Yugoslav göçmenidir. Dükkânın açılması ile eskicinin dükkânı artık aileyi besleyemeyecek hâle gelir. Eskici, işini kaybeden, üç çocuk babası olan oğlu Mehmet'in yeniden bir iş bulması gerektiğini düşünmeye başlar. Bu fikrini küçük oğlu Ali'ye söyler. Ali, babasına çok sinirlenir. Kendi çıkarları için öz oğlunu fazlalık gibi görmesine kızar. Olgun bir kişi olan Mehmet durumu öğrenince üzülmez. Babasını haklı bularak karısıyla gitmeye karar verir. Ali de bunu duyunca ağabeyiyle evden ayrılmayı düşünür.

Eskici, oğullarının bu başkaldırısına çok içerler. Üst üste şarap içer ve sarhoş bir hâlde oğlunun evine gider ve orada ağlar. Ali, karın tokluğuna çalıştığı hâlde hakaret gördüğü babasından bıkmıştır. Dükkânda babasıyla kavga eder ve ağabeyiyle gideceğini söyler. Eskici, önce bir sürü kötü laf sayar, sonra yalnız kalacağını düşünerek ağlamaya başlar. Mahallede de eskicinin karısı, oğlu ve gelini hakkında dedikodu eder ve onların evden ayrılışını kabullenemez.

Ali, Mehmet'in evine gider. Babasının hakaretlerini anlatır. Artık dükkâna ve eve dönmeme kararını açıklar. O sırada kutlu amelesi toplayan elçi gelir. Mehmet, Ali ve Mehmet'in karısı avans alırlar. İki kardeş karar verirler. Kütlüden kazandıkları para ile seyyar bir eskici dükkânı açacaklardır. Eskici, oğluna yaptığı hakaretten pişmanlık duymaktadır. Karısını Ali'ye gönderir, dönmesi için her yolu dener. Ali dönmez. Mehmet bir ara babasının dükkânına uğradığında ağzından kütlü işine girdiklerini kaçırır. Babası önce çok öfkelenir. Sonra Mehmet'e, Ali'yi benden ayırma diye yalvarmaya başlar. Mehmet planlarını anlatır babasına. Eskici, biraz ikna olur. 

Oğullarının kazandıkları ile kendilerininkileri birleştirince 'ısmarışçı' dükkânı açabileceklerini hayal eder. Böylelikle eski zengin günlerine geri dönebilecektir. Mehmet, herkesin bu zengin olma zaafından yararlanarak onları kütlü işinde çalışma konusunda ikna eder. Anne bile çalışacaktır. Evin kızı Zeliha ikna olmaz yalnızca. Asil bir soydan gelen ailesine bunu yakıştıramamaktadır.

Aile, kötü bir kamyonla çalışmak için tarlaya doğru yol alır. Bu yolculuk esnasında Zeliha ile kamyonun şoförü Ünal arasında bir ilişki başlar. Aile, bir çadırda kalmaktadır. Sefil bir hayat vardır. Gece Zeliha ve Ünal buluşurlar. Birbirlerinden ayrılmayacaklarına söz verirler. Bu arada ailenin yiyecekleri tükenmek üzeredir. Herkes elçinin gelip avans vermesini beklemektedir. Elçi yerine Ünal gelir ve içki, yiyecek Atebrin hapı getirir. Aileye sıtma musallat olmuştur. Zeliha ve Mehmet'in çocukları ateş içinde yanmaktadır. Yine de aile pamuk toplamaya devam eder. Çünkü eski varlıklı günlerine dönebilmeleri için bu şarttır.

Eskici ile Ali yine kavga eder. Bunun üzerine eskici tarladan dükkânına geri dönmeye karar verir ve damadı gibi görmeye başladığı Ünal'a birlikte çalışmayı teklif eder. Ünal için bu çok iyi bir tekliftir. Fakat Ali ve Mehmet'ten çekinir. Herkes, Ali'yi Mehmet'in kışkırttığına inanmaktadır. Eskici Mehmet'e tokat atar, onları evlatlıktan reddettiğini söyleyerek karısı, kızı ve Ünal ile şehre döner. Tarlada ailenin yiyeceği tamamen tükenmiştir. Elçi gelince avans isterler, elçi ise az pamuk topladıkları için onlara kızar. Pamuklar tartılır ve toplanan pamuk avansın yarısını bile karşılamaz. Elçinin getirdiği usta işçiler onlara verilen tarlaya dalıp pamuk toplamaya başlarlar. Yeni gelen ailelerden birinin kızı olan Zeynep, sıtmadan harap olmuş Mehmet'in ailesine yardım eder ve Ali ile aralarında bir aşk başlar.

Eskicinin öfkesi geçmiştir. Ünal'ı bir hayvan gibi görmekte ve oğullarını özlemektedir. Bir gün Ali'nin dükkânının kapısına yığılıp kaldığını görür. Eskici onu kucaklar ve ağlamaya başlar. Mehmet, Ali'den daha kötü durumdadır. Mehmet'i hastaneye götürürler. Fakat yer bulamazlar. Eskici dükkânını satıp parayı oğullarının iyileşmesi için harcar. Gelin Zeynep, damat Ünal'ın fabrikada iş bulmasıyla roman sona erer.

Kitabın Kahramanları, Kişiler :

Eskici: Zengin bir ailenin çocuğu iken tüm malını kaybetmiş, savaş yıllarında da topal kalmış bir kişidir.

Ali: Eskicinin çok sevdiği küçük oğludur. Çalışkan, hırslı biridir.

Mehmet: Eskicinin büyük oğludur. O da çalışkan, hırslı, olgun bir kişidir.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi :

1914 yılında Ceyhan'da doğan Orhan Kemal'in asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü'dür. Babası, Adana'da kurduğu Ahali Partisi yüzünden ortaya çıkan kargaşa sebebiyle Suriye'ye kaçmıştır. Bu yüzden Orhan Kemal'in öğrenim hayatı son bulmuştur. Pamuk fabrikasında işçilik, kâtiplik yapmıştır. 1950'den sonra hayatını kaleminden kazanmaya başlamıştır. Bulgaristan ve Romanya Yazarlar Birliği'nin davetlisi olarak gittiği Sofya'da, 1970'te, beyin kanamasından ölmüştür.

Romanlarında konu ve kişi bulmakta zorluk çekmemiş, zengin bir şahıs kadrosuna ve konuya yer vermiştir. Olay ve malzemeye önem vermiştir. Doğallık ve gerçeğe uygunluk eserlerinin başlıca özelliğidir.

En önemli eserleri: Ekmek Kavgası Arkadaş Islıkları, Bereketli Topraklar Üzerinde, Mahalle Kahvesi, Tersine Dünya, Çamaşırcının Kızı, Bekçi Murtaza, Kadeh Payı, Önce Ekmek'tir.

Esir Şehrin İnsanları (Kemal Tahir) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Esir Şehrin İnsanları

Kitabın Yazarı : Kemal Tahir

Kitabın Konusu :

Kitabın ilk basımı 1956 yılında yapılmıştır. Yazarın Mütareke dönemi aydınlarını anlattığı "Esir Şehir" üçlemesinin ilk kitabıdır. Kısaca Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul'daki sivil aydınların durumunu konu edinir. 

Kitabın Özeti :

1914 Dünya Savaşı karışıklığından iki yıl kadar sonra Kamil Bey,karısı Nermin ve kızı Ayşe ile birlikte İstanbul'a döner. Savaş yılları süresince yurt dışında mülklerinin bazılarını satarak geçindiği için bir miktar para sıkıntısı çekmektedir. İstanbul'a döneceklerini öğrenen Nermin Hanım'ın halası ve eniştesi ısrarla kendilerini köşklerinde misafir etmek isterler. Kamil Bey de kabul eder. İstanbul'a kendilerini getiren vapur Çanakkale'de durduğunda limana inen Kamil Bey İstanbul'un içinde bulunduğu acı durumu daha iyi öğrenme fırsatı bulur. Şehir yangın yeri halindedir. Küçük kız çocukları sefaletten kendilerini satmaktadır ve bulaşıcı hastalıklar giderek yayılmaktadır. Vatanın felaketine dayanamayan subay ve memurların bazıları intihar etmektedirler.

Nermin Hanım'ın halası ve eniştesi son derece büyük ve gösterişli bir köşkte oturmaktaydılar. Enişte Bey, işgal kuvvetlerinin ileri gelenleri ile işbirliği içinde olan, gönülden Padişaha bağlı, vatanseverlik duyguları gelişmemiş,her şeye sadece ticaret gözüyle bakan bir insandır. Kamil Bey'i Kerkük'deki topraklarını İngilizlere satması için ikna etmeye çalışmaktadır. Kamil Bey bu emrivakiyi kabul etmez ve en kısa zamanda kendi evine taşınmaya karar verir.

Serencebey'deki konakla, Çengelköy'deki yalı yanmış olduğundan Bağlarbaşı'nda bulunan çok uzun yıllardır bakım görmemiş köşkü tamir ettirerek orada yaşamayı planlar. Köşkün tamiri esnasında eski arkadaşı Fuat Bey'le görüşür ve onun başına gelen bir felaket neticesinde yaşamını tamamen değiştirerek bir kadiri dervişi olduğunu öğrenir. Fuat Bey İtalyan olan karısının, çocuğunu da yanına alarak başka birine kaçması yüzünden çocuğunu da kaybetmiş olmanın acısıyla derviş olmaya karar vermiştir. İki yıllık derviş Fuat Bey'le, iki yıllık yoksul Kamil Bey köşkün yeniden yapılmasında kader birliği yaparlar. Birbirlerine hayat görüşlerini anlatarak etkilerler.

16 Mart 1920'de işgal altında olan İstanbul tekrar işgal edildi. İngilizler İstanbul'u ikinci kez işgal ederken Eskişehir ve Afyonkarahisar'daki askerlerini geri çektiler. Osmanlı yanlısı olanlar sanki İstanbul'u Kuvayi Milliyeciler işgal etmişler gibi Anadoluya ateş püskürmekteydiler. Bazıları içinse son umut Anadoludaydı. Kamil Bey ömründe Yakacık'tan öteye geçmemiş bir İstanbullu olduğundan Anadolu hakkında hiç bir fikri yoktu. Anadolu'dan Mustafa Kemal ile ilgili bazı haberler geliyordu. İstanbul'da aydınlar bazı dernekler aracılığıyla Anadolu'ya yardım gönderiyorlar, subaylar gizlice Anadolu'ya kaçıyorlardı. Kamil Bey vatansever olmanın neyi gerektirdiğine hala karar verememişti. Bu dönemlerde karşısına Galatasaray Sultani'sinden sınıf arkadaşı Ahmet Bey çıktı. Ona arkadaşları İhsan'ın yedek subay olarak harbe gitmiş, beş kere yaralanmış, büyük yaralar göstermiş, esir düşmüş, kurtulup gelince küçük bir sermaye uydurup bir dergi çıkartmaya başlamış, Kuvayi Milliye'yi tuttuğu için mimlenmiş, üzerine işlemediği bir suç atılarak on yıl kürek cezasına çarptırılmış olduğunu anlattı. İhsanın karısı Nedime Hanım'ın dergiyi çıkartmaya devam ettiğini ancak çok zorluk çektiğini söyledi. İhsan Bey'le Ahmet Bey, Kamil Bey'in Nedime Hanım'a yardımcı olabileceğini düşündüler ve bunu Kamil Bey'e Ahmet Bey teklif etti. Kamil Bey'den ilk defa bir fedakarlık isteniyordu, böyle bir hizmeye evvelden beri muhtaçtı. İşi sevinerek kabul etti. Hemen İhsan Bey'i Ahmet Bey'le beraber ziyaret ettiler. İhsan güçsüz düşürüldüğü, mahpusa tıkıldığı halde büyük bir iş yapmakta olduğu belliydi. Kamil hayata girmeye başladığını ve bunun kendisi için iyi olduğunu düşünüyordu. Çıkartılan gazetenin adı Karadayı'ydı. Artık Kamil'de memleketi kavrayan,felakete karşı çıkanların yanında,arasındaydı. Elinde iyi-kötü bir savaş silahı olan bir sorumlu insandı. Nedime Hanımla tanıştı. Nedime Hanım kendisine gazete çıkarmaktan başka işlerde gördüklerini, mimli olduklarını bir çok hafiye ve sivil polisin kendilerini sık sık ziyaret ettiklerini anlattı. Önce onların dostlarını tanıması gerektiğini belirtti bunlardan en önemlisi Niyazi Ağabeydi. Kamil Bey,gazetedeki çalışma ortamını düzeltmek için evden birçok eşyayı oraya taşıttı. Antika bir Buda heykeli satarak elde ettiği parayla işe dört elle sarıldı. Gün geçtikçe Nedime Hanım'ın görüşlerinin, cesaretinin, vatan sevgisinin etkisi altında kalarak ona hayran oldu. Nedime Hanım hamileliği ilerlemiş olmasına rağmen çalışmaya devam ediyordu. Gazete ünlü yazar ve şairlerin toplanıp,memleket meseleleri ile ilgili görüştükleri, buluştukları bir yer haline geldi. Niyazi Ağabey'den biraz bahsetmek gerekirse, kendisi seferberlliğin her cephesinde çarpışmış, Yunan'a ilk kurşunu atanlar arasında olan biridir. Oğlu Rum çetelerince öldürülmüş, kızının ise ırzına geçilmiştir. Karısı Anadolu'da kaybolmuş, düşmana duyduğu kin öylesine artmış ki nerede tehlikeli bir iş sezse hizmete koşar hale gelmiştir. İhsan, Nedime, Ahmet ve Kamil Bey ona sonuna kadar güvenirdi.

Bir gün Ahmet Bey perişan bir şekilde gazeteye geldi ve acilen 50 bin liraya ihtiyacı olduğunu, bin ton cephanenin Anadoluya gönderilmek üzere zorluklarla gemiye yüklendiğini, pazarlıkta önce 11 bin lira istendiğini ancak daha sonra Rozalti isminde birinin fiyatı 50 bin liraya çıkardığını,eğer aradaki farkı bulup veremezse halkın parası olan 11 bin liranın da yanacağını anlattı. Hiç birinde metelik yoktu,borç alabilecekleri herkesi düşündüler, ama hiç umut yoktu. Kamil Bey nakliye şirketinin direktörünü tesadüfen, Enişte Bey'in evinde tanıdığını hatırladı ve son çare olarak onunda görüşmeye gitti. Direktör Fransızdı, Kamil Fransızlar'ın her çeşit vatanseverliği hoş görürü ile karşılayacağını düşündüğünü söyleyerek durumu açıkca anlattı. Direktör zaten taşıma ücretinin 11 bin lira olduğunu aradaki farkın Rozalti tarafından istenmiş olabileceğini tahmin ederek onlara yardım etmeyi kabul etti. Gemi sefere çıktıktan sonra Rozalti'nin işine son verdi.

Nedime Hanım'ın rahatsızlanarak eve gittiği bir gün Niyazi gazeteye gelerek acilen Nedime ile görüşmesi gerektiğini söyledi. Kamil, Nedime'nin rahatsız edilemeyecek kadar hasta olduğunu, ne gerekiyorsa kendisinin yapacağını, artık kendisine güvenebileceklerini söyledi. Niyazi çok önemli bazı evrakların Karadeniz postası yapan Gülcemal vapuruna teslin edilmesi gerektiğini ancak Ahmet'in bir gece evvel tutuklandığını, evrakların Nedime Hanım'da olduğunu söyleyerek sadece Nedime ile bu işi halledebileceğini anlattı. Kamil aniden aklına gelen bir yalanla Nedime'nin adada yakınlarının yanında olduğunu ve ancak kendisinin ona ulaşabileceğini söyledi. Niyazi bu durumda mecbur kalarak detayları açıklamak zorunda kaldı. Niyaziyi atlatan Kamil karışık yollardan Nedime'nin evine ulaşarak durumu anlattı. Nedime evrakları vapura kendisi teslim etmek istediğini, bu işe karışmamasının daha iyi olacağını söyledi. Kamil Nedime'yi de kendisinin güvenilir olduğuna ikna etmeyi başardı. İlk kez bu kadar büyük bir iş yapabileceği için kendini şanslı hissediyordu. Bir çok zorlukdan sonra gayet önemli belgelerle dolu kuru üzüm sandığını Tophane rıhtımında, Gülcemal vapurunun kahvecisi Ramiz Efendi'ye verirken suç üstü yakalandı.

Uzun ve yorucu sorgularda kendisine bir paşa oğlu olduğu için iyi davranıldı. Tüm suçlamaları inkar etti, belgeleri bilmediğini, Ramiz'i tanımadığını söyledi. Sorgulamayı yapan yüzbaşı Nedime Hanım'ın elebaşı olduğunu bildiklerini, kendisini uzun süredir takip ettiklerini, itiraf ederse babasının hatırı için kendisini affedeceklerini söylese de Kamil Bey kesinlikle bunu kabul etmedi,sonuna kadar Nedime Hanım'ı korumaya devam etti. Yüzbaşı arkadaşlarından birinin Nedime Hanım hakkında tüm bilgiyi verdiğini, Ararat vapurunda kaçırılan cephane işi içinde onun sorumlu olduğunu bildiklerini söyledi. Kamil Bey gemide cephane olduğunu bilmediğini, ilaç ve hastane malzemesi yüklü olduğunu sandıklarını bunun için Fransız direktöre kendisinin aracı olduğunu, Nedime Hanım'ın suçu olmadığını söyledi. Yüzbaşı Nedime'nin özellikle rahatsızlanarak adaya gittiğini evrakları teslim etmesi için Kamil'i kullandığını söyledi. Bunları ispatlamak için bir şahitleri olduğunu da belirtti. Her şeye rağmen Kamil, inkara devam etti. Şahitle yüzleştirilmesini istedi. Askerler şahidi getirdiler. Kamil içeri gelen bu perişan insanı tanıyamadı. Bu Ahmetti. Ahmet inanılmaz işkencelere maruz kalmıştı. Yüzbaşının söylediği her şeyi kabul etti.

Bütün suçun Nedime Hanım'ın olduğunu söyledi. Kamil çılgına döndü, o anda aklına gelen ilk yalanı söyleyerek, Ahmet Nedime'ye aşıktı, kendisi tutuklanınca Nedime'nin dışarda olmasına dayanamadı ve kıskançlıktan bunları uyduruyor diyerek saldırdı. Ahmet her şeyi olduğu gibi bunu da kabul etti ve o akşam hapiste intihar etti. Kamil Nedime'nin adaya gitmedi hikayesini sadece Niyazi'ye söylediği bir yalan olduğunu bildiğinden gerçek ihbarcının o olduğundan emindi. Ama yine de Ahmet'i de affedemedi. Eşinin eve gelmemesinden meraklanan Nermin, hala ve eniştesinin yardımıyla Kamili buldu ve görüştüler. Nermin Hanım, Kamil'i hiç anlayamıyordu. Kendisinin ve kızının perişan olduğunu, eniştesinin yardımcı olduğunu ve artık işbirliği yapması gerektiğini söyledi. Karısının Padişah yanlısı tutumu, kızının özlemi, Kamil'in direncini kırıyordu. Fakat kutuyu teslim ederken yakalandığı Ramiz Efendi ile yaptıkları arkadaşlık da, onun cesaretinden, karısı Fatma'nın vatanseverliğinden, tüm cahilliğine rağmen kocasını Anadolu'ya yardım etmek için yüreklendirmesinden öylesine etkilendi ki kendinden utandı ve kararından dönmedi. Son bir teklifle kendisine Roma Elçiliğinde baş katip olması ve Nedime Hanım hakkında bilgi verdikten sonra hiç bir yüzleştirmeye ve mahkemeye çıkarılmadan yurt dışına gönderilmesi teklif edilmesine rağmen kadını korumaya devam etti. Ramiz'e de Kamil aleyhinde ifade vermesi için baskılar yapıldı ama o hiç oralı olmadı. Bu arada İnönü Zaferi'nin haberi bir bayram sevinci gibi İstanbul'a ulaştı. Mahkemede Ramiz beraat etti, Kamil Bey, yedi yıl kürek cezasına mahkum oldu. Ramiz Efendi, Kamil Bey'in elini öptü ve "Yanlızca sizin elinizi öpmedim, bütün kahramanların ellerini öptüm. İnönüde ölenlerin, sakat kalanların, mahpus yatanların. İşin sonuna geldik, buradaki misafirliğiniz çok çok birkaç ay sürer, ben Anadolu'ya geçsem de Fatma Hanım mutlaka size gelir, ömrümün sonuna kadar minnetle hatırlayacağım."dedi. Ramiz Efedi çıktı. Kapı kititlendi.

Kitabın Kahramanları, Kişiler :

Kamil Bey : Abdülhamid'in en zengin vezirlerinden Selim Paşa'nın tek çocuğudur. Genç yaşta çok büyük bir mirasa konmuş ve hayatının büyük bölümünü yurt dışında geçirmiştir.

Nermin Hanım : Kamil Bey'in eşidir. O da bir Paşa kızıdır. Maddi manevi hiç bir zorlukla karşılaşmamış, bolluk içinde yaşamıştır. Ancak babası ansızın öldüğünde kumar borçlarından dolayı varlıkları yağma edilmiştir. O dönemde karşısına çıkan Kamil Bey ile evlenerek hayatını düzene sokmayı amaçlamıştır. 

Ayşe : Kamil Bey ve Nermin Hanımın tek çocuğudur. İspanyada doğmuştur ve İstanbul'a döndüklerinde altı yaşına gelmiştir. Küçük yaşına rağmen bir genç kız gibi girişken, hoş sohbet ve bilgilidir. 

Fuat Bey : Kamil Bey'den dört yaş büyük Galatasaray'da beraber okudukları bir tanıdığıdır. Mahir Paşa'nın oğludur. Bağlarbaşı'ndaki köşkün komşusudur. 

İhsan Bey ve Ahmet Bey : Kamil Bey'in Galatasaray Lise'sinden sınıf arkadaşlarıdır.

Nedime Hanım : İhsan Bey'in eşidir.

Niyazi Ağabey : İhsan Bey, Ahmet Bey ve Nedime Hanım'ın Anadolu'ya yaptıkları yardımlar için aracılık yapan en önemli yardımcıları ve güvenilir dostlarıdır. 

Ramiz Efendi : Mütareke'den sonra savaşa geri dönmemiş ve Anadolu'ya yardım etmek için çalışan bir yedek subaydır. 

Fatma Hanım : Ramiz Efendi'nin karısıdır. Eğitimsiz ancak son derece cesur ve vatansever bir kadındır.

İbrahim Efendi Konağı (Samiha Ayverdi) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : İbrahim Efendi Konağı

Kitabın Yazarı : Samiha Ayverdi

Kitap Hakkında Bilgi :

Kitabın yazarı bu eseri için şunları söylemektedir: "Bu kitap ne bir hikâyedir ne masal ne de roman. Zamanı, mekânı, vakaları, şahısları, isimleri hatta vakalarının seyri, sırası ve detaylarının yüzde doksanı ile otantik ve yaşanmış bir devrin, gerçek ve yaşanmış bir hayat tablosudur." Samiha Ayverdi'nin İbrahim Efendi Konağı adlı eseri hem bir ailenin hem de bir devletin dramıdır. Eserdeki hikaye, görkemli bir konakla birlikte muhteşem bir devletin yıkılışıdır. Pek çok yazar İbrahim Efendi Konağı'nı yazarın en büyük eseri olarak görmektedir.

Kitabın Özeti :


İbrahim Efendi, Gediz'in ileri gelenlerinden bir tiftik tüccarının oğludur. Uzun seneler Meclis-i Maliye reisliği yapmıştır. Ailesinden büyük bir miras kalmıştır. Çok varlıklı ve geniş bir çevresi olan İbrahim Efendi lüks içinde yaşamaktadır. Kışları Şehzadebaşı'ndaki konağında; yazlan da Boğaz'da Çengelköy'deki köşkünde geçirmektedir. Geniş bir aileyi, pek çok çalışanı barındıran konak, çevrede tanınan ve herkesin hayran olduğu bir binadır. İbrahim Efendi, çocukları ile debdebeli bir yaşama sahiptir. Kardeşleri, Hilmi Bey ve Bahise Ha-nım'la birlikte iki kızı Şükriye ve Şevkiye Hanım'dan oluşan geniş bir ailesi vardır. Fakat damadı Salih Bey, onuri mirasına konmak için her yola başvurmaktadır. Para hırsı, ona her kötülüğü yaptırmaktadır. Diğer damadı Yusuf Bey ise rahat yaşayışı tercih eden Salih Bey'e göre daha iyi niyetli biridir. Bohem hayatı yaşamaktadır. Karısının huysuzluklarına katlanamadığı için en sonunda intihar eder.

İbrahim Efendi konağında aynı debdebeli hayat sürüp gitmektedir. Eğlence ve düğünlerle pek çok kişinin gelip gittiği konakta selamlık, harem ve konağın diğer bölümleri canlılık içindedir. Fakat bir gün ibrahim Efendi kalp krizi geçirir ve hayata veda eder. Konağın idaresi büyük kızı Şevkiye Hanım'a kalmıştır. Bu, işleri anlamayan, huysuz bir kadındır. Para hırsıyla yanıp tutuşan Salih Bey, İbrahim Efendi öldüğü hâlde servete dokunamadığı için konağı terk eder. Artık servete yaklaşamayacağını anladığından, usanmıştır.

Konağın gelirleri azalmaya başlar. Yeni kâhya Zaim Bey, Şevkiye Hanım'in işten anlamadığını fark ederek onu kandırır. Yönetimi eline alır. Zamanla uyanıklığı sayesinde bütün servete el koyar. Şevkiye Hanım ve Şükriye Hanım avukatlara giderler, kalan mücevherlerini de avukatlara kaptırırlar. Bir sonuç almayınca parasız kalırlar. Zaim Bey, onlara konağın çatı kısmında kalabileceklerini söyler. Çok sıkıntılı bir süreden sonra kayınbiraderleri eczacı Sedat onlara yardım eder ve Fatih'te bir ev kiralar onlar için. Bakımlarını da o üstlenir. Fakat bir süre sonra bu kira evinde Şükriye Hanım vefat eder.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

İbrahim Efendi: Meclis-i Maliye reisidir. 80 yaşındaki İbrahim Efendi varlıklı, nüfus sahibi bir kişidir. Geniş bir çevresi vardır. Tam bir Osmanlı aristokratıdır.
Hilmi Bey ve Bahise Hanım: İbrahim Efendi'nin kardeşleridir.
Salih Bey: İbrahim Efendi'nin damadıdır. Zengin olma hırsı gözlerini bürümüş biridir.
Yusuf Bey: İbrahim Efendi'nin diğer damadıdır. Kalender mizaçlı, hoşsohbet bir kişidir.
Şevkiye Hanım: İbrahim Efendi'nin kızıdır. Safça ve konağı idare edemeyecek bir kişidir.

Şükriye: İbrahim Efendi'nin küçük kızıdır.

Zaim Bey: Zorba, kötü niyetli bir kahyadır.

İbrahim Efendi Konağı (Samiha AYVERDİ) Kitap Sınavı Soru ve Cevapları için tıklayınız...

Sahnenin Dışındakiler (Ahmet Hamdi Tanpınar) Kitabının Özeti, Konusu,Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Sahnenin Dışındakiler

Kitabın Yazarı : Ahmet Hamdi Tanpınar

Kitap Hakkında Bilgi : 

Sahnenin Dışındakiler, Ahmet Hamdi Tanpınar'a ait, 1950 yılında tefrika edilmiş (gazetede bölüm bölüm yayımlanmış), 1973 yılında basılmış; Kurtuluş Savaşı zamanı İstanbul'unu ana kahraman aracılığıyla yansıtan, siyasi konuların fazlaca yer aldığı bir romandır.

Tanpınar, bu romanında iki uygarlık (Doğu-Batı), iki değerler sistemi arasında bocalayan Türk toplumunun ironik tablosunu ortaya koyar.

Romanın başlığı, Sahnenin Dışındakiler, İstanbul; sahnenin içi ise Kurtuluş Savaşı'nın yaşandığı Anadolu'dur.

Kitabın Özeti :

Roman, 1920 yılından itibaren başlamaktadır. Cemal, üniversite eğitimi görmek için İstanbul'a gelmiştir, yakın akrabası olan Behçet Bey'in evine gidecektir. Yolda çocukluğunu yaşadığı şehrin, altı yıl içinde çok değiştiğini fark eder. İşgal altında olan şehrin her tarafında, İngiliz, Fransız ve İtalyan askerleri vardır. 

Cemal, birçok tarihî yapının yıkılmış olduğunu görür ve çok üzülür. Mahallesini çok merak ettiği için önce oradaki evlerini görmeye karar verir. Elagöz Mehmet Efendi Mahallesi'ne geldiğinde eski günlerini hatırlar. Altı yıl öncesindeki geçmişine döner. O dönemde Vefa Lisesi'nde okumaktadır. Komşularının kızı olan Sabiha'yı içten içe sevmektedir. Sabiha, ailesindeki sorunlar nedeniyle hassas bir kızdır. Sabiha'nın babası, karısına ait tüm mirası, zevki ve eğlencesi için tüketmiş, sorumsuz bir kişidir. Dolayısıyla, babası annesinin hayatını mahvetmiştir. Sabiha, bu durumdan çok etkilenmektedir. 

O günlerde, Cemal'in hayatında önemli bir değişiklik olur. İhsan, Avrupa'dan döner. İhsanla sık sık görüşmeye başlar. İhsan'la, edebiyat, sanat ve tarihle ilgili sohbetler eder. İhsan, bir süre sonra okulda onların derslerine de girmeye başlar. Cemal, kültürü, bilgisi sebebiyle İhsan'a hayrandır. Türkçülük akımı, Osmanlı Devletinin o zamanki durumu, ülkenin geleceği gibi konularda İhsan, Cemal'in fikirlerini etkilemektedir. 

Bir süre sonra, mahallede bir gelişme daha olur. Mahallenin eski sakinlerinden Kudret Bey'in İtalya'daki konsolosluk görevine devlet son verir. Kısa süre sonra da, Kudret Bey, mahalleye döner. Kudret Bey, bundan sonra Sabiha ve Cemal'in hayatında etkin bir rol oynamaya başlar. Sabiha, bu günlerde kadın meselesi üzerinde düşünmekte ve Batılı kadınlar gibi özgür olmak istemektedir. Bu düşüncelerinde İhsan'ın rolü büyüktür. Cemal, İhsan'la Sabiha arasındaki yakınlıktan rahatsız olmaktadır. Sabiha'yı çok sevdiği İhsan'dan kıskanmaktadır. Kudret Bey bundan sonra Cemal'in yakınlık duyduğu en önemli kişi olur. Uzun uzun onun fikirlerinden bahsedilir. 

Mutsuz bir evlilik yaşamış olan Kudret Bey modern, ecnebi bir kadınla evlenmek istemektedir. Buna evlilik işleriyle uğraşan Sakine Hanım aracı olur. Fakat Kudret Bey, hüsrana uğrar, tanıştığı kadını beğenmez. 

Bu günlerde, Sabiha, yeni tanıştığı Matmazel Coroline'in kadın haklan ile ilgili fikirlerinden etkilenmektedir. Babası Süleyman, çok serbest yaşayan bir insan olmasına rağmen kızı Sabiha'yı bu yüzden sokak ortasında döver. Sabiha'nın aklından bu Batılı fikirleri atmasını ister. 

Bu arada İhsan, o dönemin en etkin siyasi oluşumlarından İttihat ve Terakki partisiyle İlişki kurar. İhsan, Sabiha ve Cemal'in fikirlerinin oturduğu yıllardır bu yıllar. Sabiha aktörlük ve tiyatro İle ilgilenmeye başlar. O esnada, Cemal'in babasının tayini Anadolu'ya çıkar. Cemal, Sabiha'dan ayrılmak zorunda kalır.

Cemal, bugünleri hatırladıktan sonra mahallesinde hep Sabiha'yı arar. Sabiha'yı altı yıldır, İstanbul'dan ayrıldığından bu yana, görmemiştir. Sabiha'dan haber alacağını umarak İhsan'ın evine gider. İhsan çok değişmiştir. İhsan'ın evinde Muhsin Bey ve birkaç kişi vardır. İttihat ve Terakki cemiyeti yanlıları ile padişah taraftarları arasında tartışma ortamının içinde bulur kendini. Cemal, İhsan'ın Millî Mücadele yanlısı olduğunu görür. Cemal, İhsan'dan beklediği yakınlığı göremez. İhsan ve Muhsin Bey, hemen ona görev verirler. Tevfik Bey'e gidecektir. Ona İhsan'ın evinde gördüklerini nakledecektir. Cemal, oradan Tevfik Beyin yalısına geçer. Tevfik Bey onu gördüğüne çok sevinir. Tevfik Bey'den Sabiha'nın hâlini öğrenir. Sabiha, Muhtar isimli acayip bir adamla evlenmiştir. Muhtar, kirli idlerle uğraşan, uçarı, ahlaksız bir insandır. Cemal, Sabiha'nın mutlu olmadığını düşünür. Ona acır. Sabiha'yı bulmaya kesin karar verir. Aynı akşam, Tevfik Bey'le Boğaz'da sal sefası yaparlar. Boğaz'da gezen düşman askerlerine kızarlar ve Tevfik Bey onları Türk musikisini dinlemek zorunda bırakır.

Ertesi gün, Cemal Tevfik Bey'in yalısından ayrılır. Sami Bey'in evine gider. Sami Bey Millî Mücadeleyi organize eden önemli kişilerdendir. Ona İhsan'ın notunu iletir. Cemal, İstanbul'a gelir gelmez bu karışık işlerin içinde bulmuştur kendini. Emrivaki görevler verilmiştir. Cemal, bu çevreden kaçmak ister. Fakat olaylar, buna engel olur. Aynı gün, İhsan'la Tepebaşı'na çıkarlar. Cemal, İstanbul'un ne kadar değiştiğini daha iyi anlar. Her yeri Ruslar sarmıştır. İhsan'la böyle bir Rus lokantasında otururlar. İhsan ona bir başka görev verir. Nasır Paşa ile ilişki kuracaktır. Onun hatıralarını yazacaktır. Cemal, bu hatıraları yazdığında devleti sömürenler, düşmanla iş birliği yapanlar büyük darbe alacaktır.

Nasır Paşa, oldukça kibar, altmış yaşına rağmen dinç bir insandır. Nasır Paşa, Cemal'e güvenir ve kâtipliğini kabul eder. Cemal, burada pek çok kişi ile tanışır. Bu arada Kudret Bey'le karşılaşır. Cemal, Kudret Bey'den Sabiha ile ilgili birçok şey öğrenir. Evlendiği kişi Muhtar'ın oldukça zengin olduğunu söyler Kudret Bey. Sabiha ile Muhtar'ı tanıştıran kişi de Kudret Bey'dir. Fakat Muhtar, şimdi bir Rus kadını ile yaşamaktadır. Aynı gün İhsan'a gelişmelerden haber verir. Gece, Madam Elekciyan'ın pansiyonuna gider. Muhlis Bey de burada kaldığı için yabancılık çekmez. Ertesi gün, akrabası Behçet Bey'in evine gider. Cemal, yolda, İstanbul'un içten içe kaynadığına şahit olur. Herkesin savaş nedeniyle zihinleri gergindir. Her an, yeni bir haber insanları sarsmaktadır. Şehrin manzarası büsbütün değişmiştir. Savaşın yenilgi ile sonuçlanması üzerine pek çok kavim İstanbul'a doluşmuştur. Bu insanlar için İstanbul bir eğlence merkezidir. Oysa asıl halk, savaş yüzünden kan ağlamaktadır.

Cemal, her zaman Sabiha'yı aramaktadır. Ancak bir süre Sabiha'yı göremez. Fakat kocası Muhtar'la karşılaşır. Muhtar'ın ve Sabiha'nın babası Süleyman Bey'in yaşantısı son derece iğrenç gelir Cemal'e. Bu arada Cemal'le Nasır Paîjii'nın ilişkileri devam etmektedir. Fakat olay gittikçe tehlikeli bir hâl alır ve yazılanlar bazı kesimleri rahatsız eder. Cemal, Nasır Paşa'nın yanına gider. Nasır Paşanın morali çok bozuklur. Cemal'le beraber geçmişine ait tüm belge ve fotoğrafları ynkar. Bir şeylerden korkar gibidir. Ertesi gün, Köprü'de Cemal'in hiç beklemediği bir olay gerçekleşir. Sabiha'yı görür. Snbiha, Cemal'in İstanbul'a geldiğini önceden öğrenmiştir. Fakat Muhtar'dan korktuğu için gelmemiştir. Sabiha, Cemal'i bulacağına söz verir ve kaçarcasına uzaklaşır.

Bir akşam, Cemal pansiyonda iken Sabiha gelir. Korku içindedir. Muhtar'in kendisinin peşinde olduğunu söyler. Sabiha'nın içkiye alışmış olduğunu ve çok değiştiğini fark eder. Sabiha, ağlamaya başlar. Hayat onu çok yıpratmıştır. Sabiha sürekli: Ah bir karar verebilsem!' demektedir. Sabah uyandığında, Sabiha çoktan gitmiştir. Bir sabah, Cemal, kapısında bir zarf görür. Üzerinde Sabiha'nın resmi vardır. Altında 'Sahneye çıkacak ilk Türk kadını' yazılıdır. Cemal, Sabiha'nın karar veremediği şeyin bu olduğunu anlar. Bu konuyu öğrenmek için, Muhlis Bey'in yanına gider. Orada, daha kötü bir haber alır. Nasır Paşa öldürülmüştür. Şüpheli olarak da İhsan tutuklanmıştır. Roman, bu karışıklık içinde kötümser bir sonla biter. 'Sahnenin Dışı' da Anadolu gibi zor durumdadır.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Sabiha: Sabiha, modernleşmekte olan Türk kadınını simgeler. Eserde kadın hakları konusundaki mücadelesiyle dikkat çeker. Tiyatro ile ilgilenmektedir. Romanın sonunda sahneye çıkan ilk Türk kadını olur.

Cemal: Eserin başkahramanıdır. Üniversite öğrencisi olan bu gencin gözüyle İstanbul'un işgal yılları anlatılmaktadır. Cemal, eserin diğer önemli kahramanı Sabiha'yı sevmektedir.

Süleyman Bey:
Sabiha'nın babasıdır. Arzu ve istekleri uğruna bütün servetini ve yakınlarını feda etmiş, Rusların İstanbul'a açtığı eğlence merkezlerine dadanmış bir kahramandır.

İhsan: Avrupa'da eğitim görmüş, kültürlü ve çevresinde etkin bir insandır. Tarih öğretmenliği yapar. Asıl etkin rolü, İstanbul'da Millî Mücadeleyi planlayanlardan olmasıdır.

Diğer Kahramanlar: Nasır Paşa, Kudret Bey, Muhlis Bey, Muhtar, Tevfik Bey.


Sahnenin Dışındakiler (Ahmet Hamdi Tanpınar) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...