11 Nisan 2019 Perşembe

Kaplumbağalar (Fakir Baykurt) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı :
Kaplumbağalar

Kitabın Yazarı :
Fakir Baykurt

Kitabın Özeti:

Tozak köyü, Ankara’ya yüz km mesafededir. Köyün suyu yok denecek kadar azdır. Kızılırmak köyün uzağından geçtiği için bir yararı dokunmaz. Köylüler alevidirler. Geleneklerine ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Çoğunlukla okuma yazma bilmezler ama sağduyuları kuvvetlidir.

O yıl Tozak’a yine yaz gelmiştir, kuru sıcak yine çevreyi kavurmaktadır. Köylüler neşeli insanlardır. Ne kadar sıkıntılı olursa olsunlar, şarap içerek eğlenirler. Şarap ihtiyacını çevre köylerden karşılarlar. Kendi toprakları hem susuz, hem de kıraçtır. Bundan ötürü köyde tek bir yeşillik yoktur. Şaraba olan düşkünlükleri, yöredeki içkiyi günah sayan Sünni köylerce alay konusu olur. 

Her üzüm alım satımında Tozaklılar bin bir güçlükle karşılaşırlar. Bu durum çok ağırlarına gider. Köyün eğitmeni Rıza’nın öncülüğü ile toprak kazılıp, bellenir, taşları ayıklanarak üzüm bağı haline getirilir. Çocuk çocuk, tüm köylü büyük bir hevesle çalışır. Bağlarına bir zarar gelmesin diye, köyün en yaşlısı Kır Abbas bile, karşılığında hiç bir şey almadan gece gündüz bekçilik yapar.

Altı yıl sonra bozkır yeşerir, asmalar üzüm vermeye başlar. İlk ürün o kadar çok olur ki bol şarap yapıldıktan başka pekmez de kaynatılır. Artanı yol üstün çıkarılarak satılır.

Şimdi Tozak köylüleri için yeni bir dönem başlamıştır. Herkes eski uyuşukluğunu atmış, canlı, çalışkan, hayat dolu birer insan olmuştur. Yazık ki mutlulukları uzun sürmez.

Bir gün şehirden kadastro komisyonu çıka gelir. Memurlar bu yeşeren toprakların kimin olduğunu sorarlar. Gerçi topraklar öteden beri köyün ortak malıdır ama köylüler bunu ispat edemezler. Bu yüzden hazine topraklarına el koyar, yeniden köylüye satmayı teklif eder. İstenen para yüksek olduğundan kimse ödeyemez. Günü gelince bağlara haciz konur. Köylülerin borçlarına karşı çıkacak olan ürün alınacaktır.

Tozak, günlerce bu duruma bir çözüm yolu arar, bulamaz. Üzümlere çocuğu gibi bakan Kır Abbas, emeklerinin ürününü başkasına vermektense kendi hayvanlarına yedirmeyi yeğ görür. Köyün bütün hayvanlarını bağlara sürer. Bağlar bir anda eski kıraçlığına bürünür. Durumu acıyla seyreden köylüler ağlarlar. Artık umutları suya düşmüştür. Yapacak bir şey kalmamıştır. Eski uyuşuk hallerine dönerler. Her biri küsüp kabuğuna çekilir.

Yedinci (7.) Gün (Orhan Hançerlioğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Yedinci (7.) Gün

Kitabın Yazarı : Orhan Hançerlioğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Orhan Hançerlioğlu'nun 1957 yılında yayınlanan romanıdır. Eser, değişik bir biçim kullanılarak yazılmıştır. Hikâye hacmindedir. Orhan Hançerlioğlu, eserinde Tevrat'tan Allah'ın dünyayı yarattığı 7 günle ilgili bölümleri alıntı yapmıştır. Bu alıntıların altına bölümler hâlinde bir insanın 7 günlük hayatını anlatmıştır.

Kitabın Özeti :


Ömer, çalıştığı bankanın genel müdürüdür. Bir gün, üstü olan müsteşar onu odasına çağırır ve bakana verilmesi gereken evraklarla ilgili sorular sorar. Çok asabi bir hâlde ve onu aşağılayarak gururunu rencide eder. Ömer, buna dayanamaz ve müsteşarın suratına üst üste yumruklar indirir. Müsteşarın yüzü gözü kan içinde kalır. Ömer, sinirlenerek odasına gider. Müsteşarın onun işine son vereceğini düşünmektedir. Odasından silahını ve banka cüzdanını alır. Aniden İstanbul'a kaçmaya karar verir. Uçakta bir saat sonrasına yer ayırtır. O, çıkarken binadaki tüm çalışanlar saygılarından ayağa kalkar. Ömer, yalnızca odacı Hasan'a yüklü bir bahşiş verip veda eder.

Uçağa bindiğinde geçmiş günlerini düşünür. Çok iyi bir mevkisi, bir karısı, iki çocuğu vardır. Fakat o artık bu şekilde yaşamaktan bıkmıştır. Her gün 7:30'da işe gitmekten, aynı işleri yapmaktan usanmıştır. Hayatının anlamı olmadığını düşünmektedir. Bu yüzden kendini öldürmeye karar vermiştir. Yanında çok az bir para vardır. Bankada ise onu idare edebilecek bir miktar parası bulunmaktadır. Çocukluğunun, gençliğinin, üniversite hayatının geçtiği İstanbul'a gittiği için mutludur. Onu kimse orada bulamayacaktır. Çünkü on yıldan beri ilk kez İstanbul'a gitmektedir.

Sirkeci'de küçük bir otele gider. Bir oda kiralar. Pis bir yerdir burası. Silahı alnına dayar, kendini tam öldürecekken uyumaya karar verir. Ertesi gün, garson Necmettin'in sesi ile uyanır. Onun getirdiği yemeklerden yer ve sadece o an için hayatın yaşanmaya değer olduğunu düşünür. Ölümünün ailesi ve iş yerindekiler tarafından nasıl karşılanacağını düşünür. İyi bir işi, ailesi olan birinin kendini öldürmesinin delilik olduğunu düşünecek ve onun deli olduğuna karar vereceklerdir büyük bir ihtimalle.

Ertesi gün, Ömer birkaç günlük sakalla ve gözleri iyice çökmüş hâlde dışarı çıkar. Son günlerini istediği gibi rastgele yaşamak istemektedir. Bir kahveye gider. Bir gazete alır. Gazetede kendi resmini ve kayıp ilanını görür. Gençlik resmi olduğu için kimse tanıyamaz onu. Bankadaki parasını çekip aklına geldiği gibi harcadıktan sonra kendini öldürmeye karar verir. Bankaya gider. Çalışan bir bayana cüzdanını verir ve parayı çekmek istediğini söyler. Bayan, onun yıllar önceki sevdiği kız GönüPdür. Gönül, ona hiç yüz vermez. Çünkü Ömer, askere gitmeden ona söz vermiş; fakat tekrar dönmeyip orada bir başkasıyla evlenmiştir. Ömer, oradan ayrılırken Gönül'ü tekrar kazanmak isteğiyle yanıp tutuşur.

Oteline gider. Otelden Tarlabaşı'ndaki bir pansiyona yerleşir. Odasında kendini öldürecekken pansiyonun sahibi olan yaşlı kadın, hiçbir şeyin ölmeye değmeyeceğini anlatır ona. O da kadından Gönül'ü getirmesini rica eder. Kadın, Gönül'e Ömer'den bir mektup götürür. Mektupta, "Ölmeden önce seni görmek istiyorum." yazmaktadır.

Ertesi gün Gönül, Ömer'in yanına gelir. Onun burada kalamayacağını, Fatih'te evlerinin orada bir oda kiralamalarının daha iyi olacağını söyler. Ömer eşyalarını toplayarak Gönül'ün evine gider. Gönül yemek hazırlarken onun odasında yıllarca önce Gönül'e yazdığı aşk mektuplarını görür ve okur. Eski anıları canlanır. Geçmişte Gönül'ü o kadar sevdiği hâlde nasıl olup da bu kadar yıl onu unuttuğuna şaşırır. Geceyi Gönül'ün evinde geçirir. Artık çok mutludur.

Ankara'dan ayrıldığı 7. gün Ömer kendini öldürmek istediği silahını satar ve Gönül'ün mahallesinde bir iş yeri kiralar. Artık yepyeni bir hayata başlamıştır ve hayatın yaşanmaya değer olduğunu düşünmektedir. Ankara'daki tekdüze hayatından ve ailesinden uzakta Gönül'le dünyaya başka gözlerle bakmaya başlamıştır.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Ömer: Orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ömer, üniversiteyi bitirdikten sonra zengin bir albayın kızı ile evlenmesi sayesinde genel müdürlüğe kadar yükselmiş bir kişidir. Fakat hayatının tekdüzeliğinden sıkıldığı için intihara karar verir.

Rezzan: Ömer'in karışıdır. Varlıklı bir ailenin kızı olduğundan biraz sorumsuz ve maddi yaşama düşkün biridir.

Sevgi: Ömer'in 16 yaşındaki kızıdır.

Işık: Ömer'in 13 yaşındaki oğludur. Yemeğe düşkün, çok şişman bir çocuktur.

Gönül: Ömer'in gençlik aşkıdır. Esmer, kısa boyludur. 40'lı yaşlarında olmasına rağmen hiç evlenmez, Ömer'e sadık kalır. Bankada çalışmaktadır.

Necmettin: Ömer'in kaldığı Sirkeci otelindeki garson. Onun işlerini görür.

Karartma Geceleri (Rıfat Ilgaz) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı :
Karartma Geceleri

Kitabın Yazarı : Rıfat Ilgaz

Kitap Hakkında Bilgi :

Eser, İstanbul'un İkinci Dünya Savaşı zamanını ele almaktadır. Kentte baskın tehlikesine karşı geceler karartılmaktadır. Şehirde sağcı solcu davaları ve sıkıyönetim de baş göstermektedir. Karartma Geceleri romanının ana kahramanı olan Mustafa Ural, böyle bir dönemde yazdığı kitaplardan dolayı tutuklanan bir aydın olarak ele alınır. Biyografik özellikler taşıyan Rıfat Ilgaz'ın bu romanında bir aydın kişinin fikirlerinden dolayı düştüğü sıkıntılı durumlar ve savaş dönemi İstanbul'unun siyasi, ekonomik ortamı çarpıcı bir şekilde sunulmaktadır.

Kitabın Özeti :

Mustafa Ural bir süredir hapishanededir. Çok zor şartlar altında yaşamaktadır. Kaldığı oda nem ve pire içindedir. Verilen yemek ise sadece kuru bir ekmektir. Mustafa Ural, insan yüzü göremediği bu yerde, suçunun ne olduğunu bilmeden günlerini geçirmektedir. Tarihin 6 mı, 7 mi yoksa 8 Haziran mı olduğunu bilmemektedir. Bir süre sonra ani bir değişiklik olur. Koğuşların hepsi boşaltılmaktadır. Bütün hapishane boşalır. Mustafa Ural, günlerden sonra ilk defa gökyüzünü ve İstanbul'u gördüğü için mutludur. Fakat bu değişikliğin sebebini anlayamaz. Mahpuslardan biri savaş dolayısıyla sığınaklara götürüldüklerini söyler. Komutan, konuşanı vuracaktır. Mustafa Urapın Halil adındaki başka bir mahkûmla konuştuğunu görür komutan ve onları taş odaya gönderir. Taş oda, en korkunç cezaların verildiği kısımdır. Taş odada Halil'le sohbet etmeye başlayan Mustafa ona hapse giriş sürecini anlatmaya başlar.

Mustafa Türkçe öğretmenidir. Sıkıyönetim bölgesindedir. Mustafa, rahatsız olduğu için bir süre sanatoryumda kalmıştır. Bu yüzden raporludur. Bir öğretmen arkadaşı yanına gelir ve eserlerinin tehlikeli görüldüğünü ve dikkatli davranması gerektiğini söyler. Kitapları toplatılmaktadır.

Mustafa, arkadaşından sonra evine gittiğinde apartmanın kapısında polisleri görür. Ayten, gelmemesi için uyarır. Mustafa, hakkında tutuklanma kararının çıktığını anlar ve ne yapacağını şaşırır. Karısının yanına gider ve şifreli bir şekilde durumunu anlatır. Eşi, ona bir miktar para verir. Mustafa, hep yakalanacağı korkusuyla İstanbul sokaklarını dolaşır. Arkadaşı asteğmen İlhan'ın yanına gider. Ondan kimsenin şüphelenmeyeceğini düşünür. Fakat arkadaşı ona çok soğuk davranarak başını derde sokmamasını anlatır ve teslim olmasını söyler. Mustafa, çok büyük hayal kırıklığına uğrar ve dostluklarının bittiğini söyleyerek oradan ayrılır. Gece, evine gider. Karısı polislerin her yerde onu aradığını ve kitaplarının tamamen toplandığını söyler.

Sabaha doğru evden bir yabancı gibi çıkar. Gazetelerden iki yüz kişinin tutuklandığını, kendisinin de arandığını okur. Suçu, propaganda mahiyetinde kitap yayınlamaktır. Sokaklarda yakalanma korkusuyla geçirdiği bir günden sonra dostu Cengiz'in yanına sığınır. Cengiz, istediği kadar yanında kalabileceğini söyler. Mustafa çok sevinir. Tek göz bir odada kalan Cengiz'in evindeki en büyük sorun odun ve kömürdür. Tüm şehirde odun, kömür çok pahalıdır. Cengiz ve Mustafa paralarını birleştirerek aldıkları odunlarla ısınmaya çalışırlar. Cengiz, Mustafa'ya her konuda saygı duymakla birlikte politikadan uzak durmaktadır. Fakat hocasını bu zor günlerinde, saklamakta kararlıdır.

Mustafa, Cengiz'in evinde sessiz, sakin bir süre geçirir. Fakat bir gün Cengiz'in kız arkadaşı Çiğdem eve gelir. Çiğdem Mustafa'nın bir kanun kaçağı olduğunu anlar ve polise şikâyet edeceğini söyler. Mustafa bu yüzden buradan ayılmak zorunda kalır. Yine sokaklardadır. Ne yapacağını bilemez Gördüğü her kişiden şüphelenir. Yakalanma korkusu ile geçen bir süreden sonra babaannesi ile yaşayan Nihat'ın yanına gitmeye karar verir. Nihat, okulunu uzattığı için bitirme sınavlarına hazırlanmaktadır. Nihat, babaannesine Mustafa'yı gündüzleri eve gelip ona ders anlatan bir hoca olarak tanıtır. Birkaç gün Mustafa burada dinlenir. Hatta sağlığı de düzelir. Fakat bir gün Nihat'ın babaannesi Mustafa'nın orade kaldığını anlar ve çok sinirlenir. Mustafa oradan da ayrılmal zorunda kalır.

Bir gece Mustafa yolda bir polise yakalanır. Sıkı yönetim günleri olduğu için kimliğini sorar polis. Mustafa kendisini bir kadın arkadaşının yanından gelen bir öğretmen olarak tanıtır Acele ile çıktığı için ceketini güya onun evinde unutmuş ve kimliği de içinde kalmıştır. Böylelikle kurtulur. Mustafa, Cengiz kız arkadaşından ayrıldığı için onun yanında yeniden kal maya başlar. Karısını ve çocuğunu çok özlediği bir gün he şeyi göze alarak gece yarısı evine gider. Karısı ona çok soğuk davranır. Neredeyse onun teslim olmasını istemektedir. Muşta fa Ural, karısının davranışlarına bir türlü anlam veremez. Bu arada kapı çalınır. Gelen komşularının kızı Ayten'dir. Ayten babasının Mustafa'yı polise şikâyet etmeye gittiğini söyler Mustafa'nın hemen kaçması gerekmektedir. Mustafa kaçarken onu en çok üzen Şükran'in onu uğurlamamasıdır.

Mustafa polisten kaçmaya başladığından beri bir ay geçmiştir. Maaşını karısının yardımı ile alır. Bir gün Ayten'le buluşur. Ayten, hocasına yazdığı hikâyeleri okutur. Bir de Şük-ran'ın İlhan'la gezmeye gittiğini söyler. Mustafa'nın kalbine bir şüphe düşer. Karısının ve çocuğunun başında olmamasının sonunun böyle olmasına şaşırmaz.

24 Mayıs'tır. Mustafa'nın sağlığı hücrede kalmaya müsait hâle gelmiştir. Artık yakalansa dahi hapishane koşullarında yaşayabileceğini düşünmektedir. Ve beklenen gün gelir. Mustafa yolda önceden karşılaştığı polisle karşılaşır. Polis onun önceki sefer yalan söylediğini öğrenmiştir. Apar topar onu emniyete götürür.

Mustafa Ural ve Halil taş odada gözaltında iken bir gelişme olur. Mustafa, savcıya sevk olunmuştur. Mahkemede Mustafa'yı kötü bir sürpriz beklemektedir. Karısı Şükran da oradadır. Fakat karısının onun savcıya sevk olunduğunu bilmesine imkân yoktur. Bir başka mesele için orada olmalıdır. Birden bir duruşmada İlhan'ı görür. İlhan işlediği suçtan dolayı askerler tarafından sorguya çekilmektedir.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Mustafa Ural: Yıllarca öğretmenlik yapmış, mesleğine derinden bağlı bir toplumcudur. Dönemin solcu kesimiyle benzer düşünceler paylaşır. Kitapları yüzünden tutuklanan aydınları temsil eder.

Şükran Hanım: Mustafa Ural'in karışıdır. Derleme müdürlüğünde çalışan bir memurdur aynı zamanda. Eşi ile duygusal ve düşünsel anlamda tam irtibat kuramamış, rahat bir hayatı tercih eden biridir.

Aliş: Mustafa Ural'in tek çocuğudur. Eserde hakkında çok bilgi verilmez.

Ayten: Mustafa Ural'in komşularının kızıdır. Mustafa Ural, bir süre ona ders vermiştir. Liseden sonra eğitimine devam etmediği hâlde sürekli kitap okuyan, akıllı bir genç kızdır. Mustafa Ural'a her konuda yardımcı olur.

İlhan Paytak: Mustafa'nın bir arkadaşıdır. Asteğmendir. Çıkarcı, bencil ve iyi gün dostu biridir. Romanın arka planında Mustafa'nın yokluğunda karısı ile ilişki kurduğu sezdirilir.

Cengiz: İktisat fakültesini okuyabilmek için ortaokulda öğretmenlik yapan bir gençtir. Mustafa Ural'in zor günlerinde en büyük yardımcısı olur.

Nihat: Mustafa'nın okulunu uzattığı için mezun olamamış dostlarından biridir. Zor günlerinde ona yardımcı olur.

Tütün Zamanı - Zeliş (Necati Cumalı) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Tütün Zamanı - Zeliş

Kitabın Yazarı : Necati Cumalı

Kitap Hakkında Bilgi :


"Tütün Zamanı", Necati Cumalı'nın 1959'da yayımlanan romanı. Roman, İzmir'in bir köyünde geçen bir hadiseyi konu alır. Tütün zamanına denk gelen bir aşk öyküsü çerçevesinde bir Ege köyünün tarıma dayalı yaşamı, gelenek ve görenekleri, inançları, değerleri gözler önüne serilir.

1950'li yılları konu alan roman aynı zamanda yazarın çocukluğunun geçtiği yerde geçmesi nedeniyle otobiyografik özellikler taşır. Necati Cumalı'nın bu romanın bir başka özelliği de henüz yayınlanmadan filme çekilmiş olmasıdır.

Tütün ekicilerinin yaşamını gözlemci bir gerçekçilikle yansıtan ve temiz bir aşkı canlı, sürükleyici bir dille sergileyen romanın ikinci baskısı Zeliş (1971) adıyla yapıldı.

"Zeliş, Yağmurlar ve Topraklar, Acı Tütün" birbirini bütünleyerek "Tütün Zamanı" genel başlığıyla bir üçleme oluştururlar.

Kitabın Konusu :

Romandaki olaylar Urla'da tütün zamanı geçer. Babası Recep'in borçtan kurtulmak için Bekir'le evlendirmek istediği Zeliş, bahçe komşuları Ali Onbaşı'nın oğlu Cemal'e aşıktır. Bekir'e yüz vermeyen Zeliş, onun kendisini kaçıracağını öğrenince sevgilisiyle birlikte kaçar. Ama iki sevgili çok geçmeden yakalanırlar. Zeliş'in yaşı küçük olduğu için Cemal altı aya hüküm giyerse de sevgilisinden ayrılmak istemeyen kızın durumu, olup biteni izleyen halkın araya girmesine ve Recep'e çıkışmasına yol açar. Böylece Recep davadan vaz geçecek, iki sevgili evlenecektir.

Kitabın Özeti :


İzmir'in Urla yakınlarında bir tarlada temmuz sıcağı her yanı sarmıştır. Zeliha, bağlı keçinin kaçmış olduğunu görür ve annesine söyler. Annesi bağırmaya başlar. Kocası kahveden gelip de sağlam bir ip almadığı için keçi kaçmıştır. Keçi, çardaktan öbür tarafa gitmiş ve yan komşunun bahçesine girmiştir. Bahçeye bakan Kadıovacıklı Ali Onbaşı ve ailesi keçiyi yakalar. Fakat Zeliha'ya hiç kızmazlar. Ali Onbaşı'nın oğlu Cemal, Zellha'dan çok etkilenir. Zellha da bu görüşmeden sonra Cemal'i hiç aklından çıkaramaz. Bu arada Zeliha'nın yaşı evlenme çağına gelmiştir. Babası Recep, kızını Bekir'le evlendirmek istemektedir. Bekir; evi, tarlası, hayvanları olan zengin biridir. Kızı almak için Recep'e her türlü yardımı yapmaktadır. Anne ve babasının niyetini anlayan Zeliha, Bekir gibi biriyle evlenmeyi asla istemez.

Günler geçmekte, Zeliha ve ailesi tütünleri toplamakta, sürekli tarlada çalışmaktadır. Zeliha ve Cemal birbirlerinden çok etkilenmişlerdir. Bir gün, Zeliha çeşmeden su doldururken Cemal'le karşılaşır. Cemal, ona onu sevdiğini söylemek ister. Fakat çok kızarır, utanır, sadece mâni söyleyebilir. Zeliha da ne yapacağını bilemediğinden ikisi de birbirlerine duygularını açamaz. Onları Zeliha'ya tutkun olan Yaşar görür. Yaşar, dışardan onların birbirlerine karşı bir şeyler hissettiğini anlar. Gözlemecinin oğlu olan Yaşar, Zeliha ona yüz vermediği için karar verir. Zeliha'yı hiç sevmediği Bekir'le birleştirmek ve Cemal'den ayırmak için her yolu deneyecektir.

Birkaç gün geçer. Temmuz sıcağı tütünlerin erken olgunlaşmasına neden olmuştur. Recep'in ailesi sürekli çalıştıkları hâlde tütünlere yetişememektedir. Recep, bir yardımcıya ihtiyaçları olduğunu düşünür. Bu arada, Ali Onbaşı ile sohbet ederken onunla anlaşırlar. Önce Ali Onbaşı'nın çocukları onlara yardıma gelecektir. Daha sonra onun çocukları Ali Onbaşı'ya yardıma gidecektir. Cemal'in kardeşleri Zelihaların tarlasına yardıma gelmeye başlarlar. İki aile arasında özellikle Zeliha ve Cemal'in kız kardeşleri arasında büyük bir dostluk oluşur.

Bir akşam, Ali Onbaşı çardağına komşularını davet eder. Zeliha, annesi ve Rabia da giderler. Çardakta koyu bir sohbetin ardından şarkılar söylenmeye başlar. Herkes oynamaktadır. Bu kalabalığı fırsat bilen Cemal ve Zeliha oradan uzaklaşır ve ıssız bir yerde birbirlerini sevdiklerini söylerler. Fakat kısa süre sonra yoklukları fark edilir ve dönmek zorunda kalırlar. Zeliha'nın annesi şüphelenmiştir. Babası, annesinin de etkisiyle, tütün kalkınca Zeliha ile Bekir'i evlendirmeye karar verir. Bütün bunlar olup biterken Zeliha ile Cemal arasındaki aşk büyümektedir. Mektuplaşmaları başlar. Eğer bir aksilik çıkarsa kaçacaklardır. Bu arada Yaşar, her yerde Cemal'in Zeliha'yı kaçıracağı dedikodusunu yayar. Bekir, bunu duyunca çok öfkelenir. Zeliha'nın babası ile anlaşarak kızı boş bir anda kaçırmaya karar verir.

Tütünlerin kalkma zamanı gelmiştir. Dedikodu her yeri sarmıştır. Zeliha ve Cemal, Bekir'in kaçırma planını duyarlar ve çok dikkatli davranırlar. Bekir'in kaçırma işlemi başarısızlıkla sonuçlanır. Bunun üzerine Zeliha ve Cemal kaçar. Hiç paraları yoktur. Boş bir eve sığınırlar. Burada öldürdükleri kuşların eti ile beslenirler. Recep, Bekir karakola şikâyette bulunurlar. Cemal yakalanırsa Zeliha'nın yaşı 18'in altında olduğu için Cemal tutuklanacaktır. Bir ay geçtikten sonra Zeliha ve Cemal tütünde çalışmaya karar verip bulundukları yerden çıkarlar. Bir süre sonra yakalanırlar. Cemal tutuklanır. Mahkemeyi dinleyen halk, Cemal ile Zeliha'nın aşkına hayran olur ve her şeyin iç yüzü meydana çıkar. Halk, Recep'e şikâyetini geri alması için baskı yapar. Recep, kızının mutluluğu için şikâyeti geri alır ve Cemal ile Zeliha evlenirler. İzmir'e yerleşmek üzere yola çıkarlar.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Zeliha:
17-18 yaşlarında bir genç kızdır. Eli çabuk, titiz, iyi kalpli bir köylü kızıdır.

Recep: Zeliha'nın babasıdır. Kızını zengin biri ile evlendirip rahat etmeyi ister. Karısı ve kızı tarlada çalışırken o hep kahvede vakit geçirir. Temelde iyi bir insandır.

Rabia: Zeliha'nın küçük kardeşidir. Sevimli, ablasını koruyan, neşeli bir çocuktur.

Cemal: Zeliha'nın âşık olduğu gençtir. Aynı zamanda komşularıdır. Göçmen oldukları için kendilerine ait ev ve malları yoktur. Fakat ailesi nazik ve çalışkandır.

Sıdıka: Zeliha'nın en büyük ablasıdır. İzmir'de kocasıyla yaşar.

Ayşe: Sıdıka'nın küçüğüdür. Kocası ve onun kalabalık ailesiyle birlikte Urla yakınında yaşar. Sürekli onlarla kavga eder.

Bekir: Zeliha ile evlenmek isteyen, malı mülkü olan, sevimsiz bir adamdır. Maddeci, sevgiyi maddi olarak algılayan bir köylüdür.

Kalpaklılar (Samim Kocagöz) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : 
Kalpaklılar

Kitabın Yazarı : Samim Kocagöz

Kitap Hakkında Bilgi :

Samim Kocagöz'ün gerek Kalpaklılar (1962), gerekse onun devamı olan Doludizgin (1963), Kurtuluş Şavaşımızı konu alan romanlardandır. Kalpaklılar, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgaliyle başlar ve "Cumhuriyet ihtilalinin heyecanlı hikayesini" anlatır. Doludizgin de hikayenin devamıdır. Önsöz'de Kalpaklılar'ı "Eşsiz kahraman, ölümsüz Atatürk'e ve istiklal ordusunun aziz şehitlerinin anısına, gazilerine armağan ediyorum"der. Olay ve kişilerin durumunu şöyle dile getirir:

"Kitabımda belli olacak, okunurken seçilebilecek benim kahramanlarım bir yana, romanımın öteki bütün kişileri, gerçekten yaşamış, o olaylan yapmış, yaratmış kişilerdir. Bu kişiler, zaten tarihin malı olmuşlardır. Meraklı okurların bu kahramanları, başka kitaplarda da kolayca bulabilirler. Anılarını yazmamış, yazamıyacak kişiler de var romanımda, hem de çok ... Ya kendilerini dinledim, ya da dinleyenlerden, inandıklarımdan, serüvenlerini öğrendim. "

Kalpaklılar'da Samim Kocagöz'ün Önsöz'ü, "Başlarken" başlığıyla "Nutuk"tan yapılan bir alıntıyla ve "Gazi Mustafa Kemal'in '1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Vaziyet ve manzarai umumiye:' sözleriyle başlar. Ardından Birinci Bölüm 'Ya istiklal, ya ölüm!' altbaşlığıyla verilir. Ayrıca yedi bölümden oluşan romanın her bölümünde Nutuk'tan alıntılar yer alır.

Kitabın Konusu :

İzmir ve çevresindeki direniş hareketleri, İstanbul'daki yurtseverlerin Kurtuluş Savaşı'na destek veren gizli çalışmaları, eylemi baltalamaya yönelik Padişah yanlısı hareketler, aydınların ve halkın işbirliğiyle güçlüklerin yenilmesi, zaferin kazanılması romanın konusunu oluşturur. 

Kitabın Özeti :

Çanakkale Savaşı'nda sağ ayağından sakatlanmış Avukat Yusuf, amcasının kızı Nemide ile nişanlıdır. Arkadaşı Hukuk-u Beşer gazetesi başyazarı Hasan Tahsin'in işgalcilere bomba savurduktan sonra şehit edilmesine tanıklık eder. Kentte yetersiz direnişler sürerken daha etkin bir harekette yerini almak üzere kentten ayrılır. Başka direnişçilerle bir araya gelir; eski bir eşkıya olan Salih Efe'nin de katılmasıyla beş kişi olurlar. Yusuf, ailesinin yaşadığı Manisa'da, saldırıya uğramış kız kardeşinin kendini asmış olduğunu görür.

Arkadaşlarıyla Ankara'ya giden Yusuf, Kastamonu'da Padişahı tutan hükümet kuvvetleri üzerine gönderilen görevlilere katılır. Hapisteki Albay Osman Bey'i kurtaracaklar, halkın Kuvayı Milliye'ye katılmasnı sağlayacaklardır. Ancak Düzce'de tutuklanırlar. Padişah yanlıları kimi yerlerde güçlenmiştir. Gerede'de Bolu milletvekilleri şiddet gösterisiyle karşılanıp tutuklanarak Düzce'ye gönderilirler. Kurtuluş Savaşçılarını idamdan son anda Çerkez Ethem'in kuvvetleri kurtarır; "Düzce ve havalisi Hilafet Ordusu kumandanı Sefer Bey" idam edilir.

1. cildin son satırları bir halk adamı olarak canlandırılan Salih Efe'nin sağduyulu davranışına ve vatanseverliğine tanıklık eder:

"Ve....Salih Efe, Düzce çarşısının ortalık yerinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çıkardığı Hiyanet-i Vataniye Kanununa uyularak istiklal Mahkemesi'nin asılmasına karar verdiği Sefer Bey'in parlak çizmelerine her ne kadar önceden göz koyduysa da, sonradan vazgeçti:

'Aman!.. Kızanlar, bu çizmelerle yere basamam. Vatan topraklan kirlenir...' dedi."

Söke yöresinde Onbaşı Kocagözoğlu Rahmi (romancının amcası olan gerçek bir Kurtuluş Savaşı kahramanıdır) ile Sökeli Mehmet, Kuşadası'ndaki İtalyanlardan aldıkları telefon, tel, pil gibi araç gereci, silah ve cephaneyi orduya ulaştırırlar. Ele geçirdikleri Yunan uçağını parçalar halinde gönderenler de onlardır.

Yunanlıların ilerlemesi karşısında Sökeli savaşçıların oluşturdukları Söke Gönüllü Süvari Müfrezesi, Ankara'ya giderek mücadeleyi oradan sürdürür. İstanbul'da siyasi kısım polislerinden Talip, Kuvayı Milliye'nin gizli örgütünde görevlidir. Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın Baltalimanı'ndaki yalısında olup bitenleri öğrenmek amacıyla Paşa'nın Bebek'te oturan baş kâtibini izlemektedir. Bu üst düzeyli görevlinin Arnavutköy Kız Koleji'nde okuyan kızı Müjgân'la arkadaş olur, onun aracılığıyla Paşa'nın Anadolu'ya gönderdiği casuslar bu bilgilerle ele geçirilir. Aralarında duygusal ilişki de gelişen genç kızın Talip'e belge ulaştırması, gizliden gizliye Anadolu'yu destekleyen babası Süleyman Sırrı Bey'in yardımlarıyla mümkün olmaktadır!

Talip'in sürdürdüğü çalışmalar arasında Karaağaç cephaneliğinin boşaltılması, Selimiye Kışlası Cephaneliğinin basılması, Harbiye'de okuyan genç subayların İnebolu yoluyla Ankara'ya kaçırılması gibi eylemler de yer alır.


İnebolu Kuvayı Milliye'si emrinde görevlendirilen Talip, Anadolu'ya geçerken Müjgân da ona eşlik etmektedir. Ne var ki denizde uğradıkları İngiliz saldırısında genç kız şehit olur.

Müjgân'ın ve babasının Anadolu'yu desteklediği İstanbul'da anlaşılmıştır. Bebek'teki köşke tutuklamaya geldiklerinde Süleyman Sırrı Bey çalışma masasının başında bir kâğıda "Yaşasın vatan... Yaşa Mustafa Kemal Paşa!.." yazarak tabancasıyla kendini öldürür.

Salih Efe'yi yanından ayırmayan Yusuf, bölük olarak cephelerde türlü eylemlere katılır.

Sakarya'a Zaferi'nin öncesinde, "İzmir'den kaç arkadaş çıktık. İki kişi kaldık..." diyen Yusuf'u Salih Efe, "Yanlışın var Yusuf, İzmir'den biz, beş kişi çıktık; şimdi ordu olduk" diye yanıtlar.

Sakarya Savaşı'nda Yusuf omuzbaşından, sırtından yaralanır, sol kolu kesilir. Sekiz ay sonra taburcu olmuş, Kastamonu'da yeni erlerin eğitimini üstlenmiştir. Binbaşı rütbesi verildikten sonra terhis edilir. Görevini artık gönüllü olarak sürdürecektir. Büyük Zafer'de İzmir'e giren orduda Yusuf bir Akıncı Müfrezesi'nin başındadır. Salih Efe ve Sökeli Mehmet üç yıl sonra geriye dönebilmişlerdir. Yusuf artık nişanlısı Nemide'nin yanındadır. Salih Efe'nin en büyük isteği Mustafa Kemal Paşa'yı bir kez görebilmektir. İkinci cilt sona ererken Kordonboyu'nda binlerce insanın arasında bu istek gerçekleşiverir: "Salih Efe, kendisinin Mustafa Kemal'in önünde buldu. Birdenbire ne yapacağını ne edeceğini şaşırmıştı. Sakalının tellerine varıncaya dek her yanım bir titremedir aldı. Yüzü bembeyaz olmuştu. Paşa ona, gülümseyerek bakıyordu. Salih, sağ elini titreyen parmaklarını O'nun omzuna koydu, arkasını okşadı:

'Mustafa Kemal sen misin?' diyebildi. Paşa genç yüzünü büsbütün aydınlatan bir gülümsemeyle bir karşılık verdi:

'Benim.'

Salih Efe, kendisini biraz toparlamıştı:

'İyi döğüştün oğul.'

Mustafa Kemal, karşılık verdi:


'İyi döğüştük baba!..'

Mustafa Kemal'in gözleri bu sözleri söyledikten sonra, Salih'in yüzünden karşısındaki halka dönmüştü. Salih Efe'ye, milletine bir zaman ışıl ışıl baktı. Milleti de onu sevgiyle, saygıyla seyrediyordu."

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Yusuf:
 Kuvayı Milliyeci, Hasan Tahsin'in arkadaşı.

Müjgan: Sadrazam Ferit Paşa'nın serkatibi Süleyman Sırrı Bey'in kolejde okuyan kızı.

Hasan Tahsin: Hukuk-u Beşer gazetesinin sermuharriri (başyazarı).
(Osman Nevres olarak tanınan, Hasan Tahsin Recep (1888-1919). Selanik'te doğdu. Paris'te Siyasal Bilgiler Okulu'nu bitirdi. İttihat ve Terakki'ye girdi (1908). Bükreş'te Ingiliz diplomatı Baxiston kardeşlere suikast düzenlediği için, on yıla mahkum edildi. Birinci Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine, Bükreş'i ziyaret eden Hilmi Paşa'nın yardımıyla bir mügddet sonra özgürlüğüne kavuştu. Mütareke yıllarını İzmir'de geçirdi. Ulusal Kurtuluş Savaşımızı başlatan 'İlk kurşun'u İzmir Konak Meydanında vilayete doğru ilerleyen Yunanlılar'ın üzerine sıktı; aynı yerde düşman askerlerince şehit edildi (15 Mayıs 1919).

Salih Efe: 
Halk kahramam.

Nemide: 
Yusuf un amcasının kızı ve nişanlısı.

Mehmet: Sökeli bir genç. (Mehmet Fişekçi olarak gerçekte yaşamış bir kişi.)

Giritli Cafer Efe: 
Germencik İstasyonu baskınında şehit edilen kahraman.

Talip: Kuvayı Milliye'nin İstanbul gizli teşkilatının memuru.(Gerçekte Kabataş Lisesi'nde uzun yıllar öğretmenlik yaptı.)

Mustafa Reis: Talip'i Anadolu'ya kaçıran motorun kaptanı.

Sefer Bey: 
TBMM'nin çıkardığı Hiyanet-i Vataniye Kanunu'na uyularak İstiklal Mahkemesi'nin asılmasına karar verdiği, vatan haini.

Onbaşı Kocagözoğlu Rahmi: 
Kurtuluş Savaşı kahramanı. (Gerçekte Romancının amcası)

Cemo (Kemal Bilbaşar) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı :
Cemo

Kitabın Yazarı : Kemal Bilbaşar

Kitap Hakkında Bilgi :

Bu eser, Kemal Bilbaşar'ın üçüncü romanı olan Cemo konusunu Doğu Anadolu bölgesindeki hayattan almaktadır. Yer yer destan havası hissedilen roman, bir kitle hikâyesini anlatmaktadır. Doğu Anadolu'daki ağalık sistemi, etnik gruplar, siyasi gelişmeler ve kadın erkek ilişkileri yerel bir üslupla ortaya konmuştur. Romanda halk dili romanın akıcılığını ve gerçekçiliğini artırması bakımından önemli bir yer tutar.

Kitabın Özeti :


Değirmenci Cano, bulunduğu yerin beyinin en iyi çalışanlarındandır. Bey, ona çok güvenmekte, özel işlerini ona yaptırmaktadır. Bey, bir başka beyin kızı Kevi'ye gönül vermiştir. Fakat Kevi'yi babası daha zengin bir başka beye satmıştır. Birkaç gün sonra Kevi gelin gidecektir. Cano'nun beyi bunu kabul edemez ve yardımcısı Cano'yu gelinin götürüleceği gün gelini kaçırıp kendisine getirmekle görevlendirir. Cano, günü gelince Kevi'yi kaçırır. Fakat dağda ona âşık olur. Kevi de ona karşılık verince üç sene Kevi'nin babası olan beyden ve Cano'nun beyinden kaçarak yaşamaya çalışırlar. Bu arada bir de kızları Cemo olur. Üç sene geçtikten sonra beyler peşlerini bırakır. Kendi dertlerine düşmüşlerdir. Sarı saçlı, mavi gözlü paşa (Atatürk) ağalık sistemine son vermiş, bu yüzden bey ve ağalar menfaatleri için yol aramaya başlamışlardır.

Cano, Şeyh Mahmut adındaki beyin yanına sığınır. Karısını onlara emanet eder. Karısı Kevi ikinci çocuğuna hamiledir. Cano'nun askere gitmesi gerekmektedir. Nitekim askere gider. Parlak bir askerlik sürecinden sonra Şeyh Mahmut'un yanına döner. Bir miktar parası da vardır artık. Hayaller kurar. Fakat evine geldiğinde kötü bir sürpriz onu beklemektedir. Karısı ikinci çocuklarını doğurmak için uzaklaşmış, ondan bir daha haber alınamamıştır. Öldüğü kesinleşmiştir. Cano âdeta yıkılır. Kızı Cemo'yıı alarak değirmene gider. Değirmenciliğe başlar. Tüm sevgisini ona verir. Onu iyi yetiştirmek için çırpınır. Cemo, çelik gibi kuvvetli, çok güzel bir kız hâline gelir. Etraftaki tüm zenginler onu istemektedir. Fakat Cano, kızının gönlünü yapacak kişiye kızını verecektir. Gözü parada değildir. Bu arada, Sorikoğlu da Cemo'ya musallat olur, onu almak ister. Kızını Sorikoğlu'na vermek istemez. Bir süre sonra Şeyh Mehmut'un şehirde avukat olan oğlu köyü başka bir ağaya satmaya karar verir. Sorikoğlu köye talip olur. Cano bunu hiç istememektedir. Sorikoğlu her kötülüğü yapacaktır çünkü.

Bir gün, Sorikoğlu, Cemo'yu kaçırmaya çalışır. Cemo direnir, Sorikoğlu kaçıramaz. Cano, kızına çok iyi dövüş öğretmiştir. Karar verir. Karlar yağmaya başladığında dövüşte başarılı olan kişiye kızını verecektir. Köyün delikanlıları o günü bekler.

Memo, ailesi Şeyh Sait tarafından öldürülmüş biridir. Dayısı onu yetiştirmiş ve çancılık sanatını öğretmiştir. Memo, bir gün şah kızı olan Senem'i görür. Aşık olur. Şahtan ister. Fakat bey olmadığı için şah onu kovar ve bir de tutuklattırır. Askere alınır. Diyarbakır'a askerliği çıkar. Senem'i göremeyeceği için çok üzgündür. Memo, önceleri Zaza olduğunu sanan bir komutandan sürekli dayak yer. Daha sonra bir başka komutan gelir ve ona çok yakınlık gösterir. Askerden döndüğünde Senem'in evlendiğini duyar, dünyası yıkılır. Yengesi sürekli onu evlendirmeye çalışır. Memo hiçbir kıza yüz vermez.

Memo, bir iş sırasında Cemo ile karşılaşır. Bu yabani kıza hayran kalır. Babasından ister. İlk defa Cemo da razı olunca Cano büyük bir mutlulukla kızını verir. Memo, karısını alarak dayısının evine götürür. Yengesi kendi istediği kızları almadığı için çok kızar ve evi terk eder. Cemo, bu yaşayışa çok zor alışır. Ev İşi hiç bilmemektedir. Köydeki kadınlarla da sürekli kavga eder. Bu arada Cano'nun başı sıkışmıştır. Onun kaldığı yerleri Sorikoğlu en sonunda satın almıştır. Köyün ağası olacaktır. Kızını vermediği için de Cano'ya eziyet edecektir. Cano, damadından yardım ister. Memo, köyde etrafına bir grup toplar. Komutanı sayesinde devlet onlara tapulu arsalar verir. Bu grupla oraya göç ederler. Arsaları birlikte işleyerek hiçbir ağaya vergi vermeyeceklerdir. Önce her şey yolunda gider. Fakat Sorikoğlu onlara yapmadığını bırakmaz.

Bir gün, Memo, karısı hamile olduğundan çan satmaya gider. Yolda ona Sorikoğlu pusu kurdurmuştur. Kurtulur; fakat herkes onun öldüğünü sanmaktadır. Bu arada eski sevdiği Senem'Ie karşılaşır. Onu kuma olarak alır ve onun oymağının beyi olur. Fakat aklı Cemo'dadır. Bir süre sonra köyüne geri döner. Köyde her şey darmadağın olmuş, devletin verdiği araziler Sorikoğlu tarafından yakılmıştır. Pek çok köylü öldürülmüştür. Herkes çok zor durumdadır. Sorikoğlu Cemo'yu da kaçırmak isterken onun hamile olduğunu öğrenmiş ve karnına vurmuştur. Cemo hastanededir. Memo hastaneye koşar. Fakat karısının çocuğunu kaybettiğini ve kaymakam vekiline götürüldüğünü öğrenir. Bu işin altında Sorikoğ-lu'nun olduğunu düşünür. Köye gider ve Sorikoğlu'nun kaymakam vekili ile evinde şölen hazırladığını, Cemo'yu da oynatacağını duyar. Sorikoğlu'nun evini basar ve Cemo'yu kurtarır. Ağayı (Sorikoğlu) da öldürür ve evi yakar. Sonra kayınpederi Cano, karısı Cemo ile bey olduğu Dersim'e doğru yola çıkarlar.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Cemo: Doğu Anadolu'da yaşayan bir Zaza kızıdır. Annesi küçükken öldüğü için babası yetiştirmiştir. Yabani şartlar ve doğa içinde babasının verdiği eğitim onun çelik gibi kuvvetli ve cesur olmasını sağlamıştır. Aynı zamanda çok güzel bir kızdır.

Cano: Cemo'nun babasıdır. Şeyh Sait isyanını bastırmada etkin bir rol oynayan, cesur, kuvvetli, sözü geçen bir köylüdür.

Kevi: Bir bey kızıdır. Cano'nun karısı olur. İkinci çocuğunu dünyaya getirirken ölür.

Memo: Cemo'nun kocasıdır. Çaycılık yapan bir halk âşığıdır. Çok cesur, güçlü bir kişidir.

Sorikoğlu: Şeyh Sait'in yandaşlarından birinin oğludur. Kötü, ahlaksız, zengin ağaları temsil eder.

Aganta Burina Burinata (Cevat Şakir Kabaağaçlı, Halikarnas Balıkçısı) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Aganta Burina Burinata

Kitabın Yazarı : Cevat Şakir Kabaağaçlı, Halikarnas Balıkçısı

Kitap Hakkında Bilgi : 

1946 yılında yayımlanan roman Halikarnas Balıkçısı' nın eserlerinin genel özelliklerini yansıtır. Romanda, deniz sevgisi, denizin çekiciliği, denizcilerin yaşadığı zorluklar, güzellikler genel olarak denizdeki yaşam bir kahraman vasıtasıyla anlatılmaktadır. Eserde, deniz bir başkahraman gibi işlenmiş, bu yüzden yayımlandığı zaman çok ilgi görmüştür. Anı biçiminde yazılmıştır.

"Aganta Burina Burinata" anlamı nedir?

Bir denizcilik terimi olan bu söz grubunda; "Aganta", 'tut, zaptet!' anlamına gelir; "burina ve burinata" sözü ise serenlerin üstündeki alt ve üst yelkenlerin adıdır.

Kitabın Özeti :

Mahmut, babası Süleyman Kaptan ile Milas'a gitmektedir. Milas'a vardıklarında ahbapları Bakkal Fehmi'nin yanına giderler, Bakkal Fehmi, Süleyman Kaptan'ı çok değişmiş bulur. Süleyman Kaptan'ın gözlerindeki neşe ve canlılık kaybolmuştur. Süleyman Kaptan, başından geçen üzücü bir hadiseyi anlatır. Kardeşi Davut'un ölümüne sebep olmuştur. Bir süre önce Davut, Süleyman Kaptan' ın kayığına tayfa olarak yazılmıştır. Aynı gün, büyük bir fırtına çıkmış, gemideki herkes yere yatmıştır. Davut âdeta kendisini feda ederek dümende dimdik geminin yürümesini sağlamaya çalışmaktadır. Bu arada rando maçosu, rüzgârda savrularak Davut'un kafasını uçurur. Davut'un başsız vücudu Süleyman Kaptan'ın üzerine düşer, her yere kan bulaşır. Bir süre geçtikten sonra ceset koktuğu için denize atmak zorunda kalırlar. Süleyman Kaptan, bu kazadan dolayı kendisini suçlar. Çünkü onun yeterince sıkı bağlamadığı bir parça, Davut'un ölümüne sebep olmuştur. Kardeşinin bir mezarının olmasını bile engelleyen denizi hiç affetmez. Bu yüzden oğlu Mahmut'un asla denizci olmasını istememektedir. Bakkal Fehmi, olanlara çok üzülür. Bir gün sonra Bodrum'a dönerler.

Süleyman Kaptan, oğlunu Kirpi Halil'in yanına çırak olarak verir. Kirpi Halil'in dükkânı oldukça kasvetli, karanlık, dar bir mekândır. Dükkânın iki müdavimi Bahçıvan Nusret Ağa ve Kasım Efendi'dir. Her ikisi de iyi görememektedir. Nusret Ağa, fakir, pek çok sıkıntı çekmiş bir kişidir. Topal Murat da tıpkı Nusret Ağa gibi hayatın acımasız yüzü ile karşılaşmış biridir. Oğlu Aliş'in hasreti ile yanıp tutuşmakta, oğlunun ölü mü diri mi olduğunu bilmemektedir. Süleyman Kaptan, oğlunu buraya denizcilikten uzak tutmak için vermiştir. Oysa Kirpi Halil, deniz sevdalısı bir kişidir ve sürekli denizden bahsetmektedir. Tamir ettiği ayakkabıları denizcilik terimlerini söyleyerek Mahmut'a göstermektedir. 

Mahmut, burada herkesle dest olur. Özellikle Halil'in anlattığı deniz yaşamı onu çok etkiler.Mahmut, aynı zamanda mahalle mektebine de devam etmektedir. Mektebi ve hocayı hiç sevmemekte, onun ezberletmek istediği metinleri ezberlememekte, bu yüzden hep azar işitmekte, bazen de dayak yemektedir. Mahmut, hoca ders anlatırken deniz hayali kurmaktadır. Komşularının kızı ve yakın arkadaşı Fatma onun bu hâline çok üzülmektedir. Bugünlerde Mahmut'u derinden sarsan bir olay olur. Hayatı zorluk içinde geçmiş, oğlunun hasretiyle yanan Topal Murat ölmüştür.

Mahmut, yine mektepte falakaya yatırılmıştır. Fatma yanına gelerek babasıyla çıkacağı balığa gelmesini teklif eder. Mahmut büyük bir sevinçle kabul eder. Gece, denizde balık tutmak Mahmut için en güzel olaydır. Babasından çok zor izin alır ve Fatma, babası Ateşoğlu ile kayıkta özlediği denize kavuşur. Fırtına çıktığı için yeteri kadar balık tutamazlar, karaya da ancak kürek çekerek sabaha doğru ulaşırlar. Mahmut ilk kez, denizin vefasızlığı ile karşılaşır. Mahmut bir kez daha onlarla balığa çıkınca denizin onun için vazgeçilmez olduğunu anlar. Mektebi bırakır. 

Babası ise denizden nefret etmekte, oğlunun istikbalini düşünmektedir. Mahmut, babasının uzun süreliğine sefere çıkmasından yararlanarak denize çıkmaya devam eder. Küçük amcası, cimri Hakkı Reis'in gemisine yazılır. Özlediği açık denizlere doğru yol almaya başlar. Gemide Topal Murat'ın oğlu Aliş'le karşılaşır. Denizde macera dolu günler geçirir. Fırtınada ölen tayfaların nasıl denize atıldığına şahit olur. Amcası Hakkı Reis'in tayfalara ve kendisine acıma tavrı onu zaman zaman yıldırır.

Mahmut, denizde iken bir mektup alır. Mektup annesindendir. Babasının, gemisiyle beraber bir seferde öldüğü, bütün serveti olan gemisinin battığı, evi geçindirme işinin ona kaldığı yazmaktadır. O anda tüm dünya Mahmut'un başına yıkılır âdeta. Mahmut, babasının bir sefer sırasında onu denizde görünce, gözleri dolarak, ona acı acı bakışını hatırlar Babasının okşayıcı, sevgi dolu bir ifadeyle oğluna "Neden böyle ettin?" sözleri altında ezilir. Mahmut, bundan sonra annesine bakmak zorundadır. Ne var ki eline geçen para ile karnını bile duyuramamaktadır. Bir gün cimri amcası ile de tartışarak onun gemisinden ayrılır. Farklı gemilerle değişik yerlere gitmeye başlar. Delikanlı olmaya başlayan Mahmut, annesini de kaybeder. Zamanla denizin haşin yüzü ile karşılaşır. Maddi zorluklar, sıkıntılı bir hayat onu zorlamaktadır. Memleketini, sakin bir hayatı, Erkek Fatma ile evliliği hayal etmeye başlar. Bir gün, memleketine dönmeye karar verir.

Memleketine döndüğünde, ilk işi Ateşoğlu'nun evine gitmek olur. Köyde her şey değişmiştir. Fatma ile görüşemez. Bazı esrarengiz olaylar hisseder. Fatma ile nihayet karşılaşır. Fatma, eski Fatma değildir. Bir balık seferinde, onu kötü emellerine alet edemeyen bazı adamların yüzüne sıktığı kurşunla yüzünün yarısı parçalanmış, gözünün biri akmıştır. Mahmut, Fatma'yı çok sevdiği için her şeye rağmen onunla evlenmek istediğini, memlekete onun için döndüğünü anlatır. Fatma, sonra konuşalım, diyerek ondan ayrılır. Ertesi gün Fatma onun hayatını mahvetmemek için köyü terk eder. Mahmut onu çok arar fakat bulamaz.

Mahmut, tekrar denize dönmeye hazırlanırken bir teklif­le karşılaşır. Köyün zenginlerinden Zeynel Ağa, kızı Ayşe ile evlenmesini teklif eder. Yalnız denizlere sonsuza kadar veda edecektir. Ayşe ile Mahmut evlenirler. Varlıklıdırlar. Önce çok mutlu olurlar. Mahmut, özlediği sakin hayata kavuşmuştur. Bahçede sebze meyve yetiştirmektedir. Bir çocukları olacakken çocuk düşer. Gün geçtikçe Mahmut bir toprak adamı olamayacağını anlar. Denizleri her türlü zorluğuna rağmen çok özlemektedir.

Nihayet bir gün, ailesini, zenginliklerini feda ederek asıl sevgilisi olan denizi sonsuza dek tercih eder.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Mahmut: Romanın baş kahramanıdır. Denizci bir ailenin çocuğudur. Babası asla denizci olmasına izin vermez. İçi deniz sevgisiyle dolu olan Mahmut bütün engellere karşı koyar. Çocukluğu ve gençliği anlatılır. Okulu, disiplini, yerleşik hayatı sevmemektedir.

Süleyman Kaptan: Mahmut'un babasıdır. Kendisine ait gemisiyle geçimini denizden sağlamaktadır. Denizde yaşadığı zorluklar onu denizden soğutmuştur. Ailesini düşünen, çalışkan, merhametli bir kişidir.

Kirpi Halil: Mahmut'un yanında çırak olarak çalıştığı ayakkabıcıdır. Vaktiyle denizcilik yapmış Kirpi Halil, geçmiş günlerinin özlemiyle yaşamaktadır.

Fatma: 
Mahmut'un çocukluk arkadaşı ve ilk aşkıdır. Babasına denizcilikte yardım etmektedir. O yüzden, kendisine Erkek Fatma, denmektedir. Neşeli, hareketli, çalışkan, cesur bir kızdır.

Hakkı Reis: Mahmut'un amcasıdır. Çok cimri, sadece parayı düşünen, yanında çalışanlara hakkını vermeyen, kötü kalpli bir insandır.

Ayşe: Mahmut'un karısıdır. Esmer, güzelce bir genç kızdır. Toprak ağasının zengin kızı olduğundan Mahmut gibi hiç sıkıntı çekmemiştir. Otoriter, acımasız, menfaatçi, paraya çok önem veren, Mahmut'u gerçekten seven bir kişidir.

HALİKARNAS BALIKÇISI -(Cevat Şakir Kabaağaçlı)

1886-1973 yılları arasında yaşamıştır. İstanbul'da Robert Koleji'ni bitirdikten sonra Oxford Üniversitesi Yeni Çağlar Tarihi Bölümü'nde öğrenim görmüştür. Türkiye'ye döndükten sonra, Resimli Ay, İnci dergilerinde yazılar yazmış, karikatürler çizmiştir. Bir eserinde halkı savaş aleyhine kışkırttığı gerekçesiyle üç yıl Bodrum'a sürülmüştür. Cevat Şakir Kabaağaçlı, daha sonra İstanbul'a dönmeyip İzmir'e yerleşmiştir. Hayatını gazetecilik ve turist rehberliği yaparak kazanmıştır.

Cevat Şakir Kabaağaçlı, deniz hikâyeleri ile tanınmıştır. Ege ve Akdeniz kıyılarındaki olaylardan esinlenerek eserler yazmıştır. Denizciler, balıkçılar, sünger avcıları, denize karşı hayranlığını konu edinmiştir.

Başlıca eserleri; Ege Kıyılarından, Merhaba Akdeniz, Gülen Ada, Mavi Sürgün, Turgut Reis. Deniz Gurbetçileri, Merhaba Anadolu, Ötelerin Çocuğu, Sonsuzluk Sessiz Büyür, Anadolu Tanrıları'dır.

İyi Geceler Bay Tom (Michelle Magorian) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı

Kitabın Adı: İyi Geceler Bay Tom Kitabın Yazarı: Michelle Magorian Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1. Will'in kollarındaki morlu...