14 Nisan 2019 Pazar

İki Şehrin Hikâyesi (Charles Dickens) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : İki Şehrin Hikâyesi

Kitabın Yazarı : Charles Dickens

Kitap Hakkında Bilgi :

Charles Dickens'in en popüler romanlarından biridir. Tarihî bir roman özelliği taşır. İki Şehrin Hikâyesi, dünya klasikleri arasına girmiş realistve sürükleyici bir romandır. Fransız ihtilali yıllarında kaleme alınmış olan roman, Londra ve Paris'in yaşadığı açlık, sefalet ve kederi tüm çıplaklığıyla ve acımasızlığıyla ortaya koyar.
Kitabın Konusu :

Yazar, romanda Fransız İhtilali'nin diğer yüzünü göstermeye çalışmıştır. İhtilal öncesi ve sonrasında burjuva ve aristokrasi arasındaki kanlı çatışmalar, gerçekçi ve gerilim dolu bir kurgu içinde anlatılmıştır.

Kitabın Özeti :

Dr. Manetta Paris'te bir hapishanede aristokratlar yüzünden suçsuz yere 18 yıl yatar. Bu yüzden akli dengesi bozulur. Londra'da yaşamakta olan kızı Lucia, eski bir aile dostuyla Paris'e gider ve orada babasının hayatta olduğunu öğrenir. Birlikte Londra'ya dönerler. Bir süre sonra Fransa'da yaşayan aristokrat bir ailenin oğlu olan Charles Darney ile tanışırlar.

Aristokratlardan nefret eden Darney, Lucia'ya âşık olur ve onunla evlenir. Kızları altı yaşına geldiğinde Fransa'da ihtilal başlar, ihtilalciler Darney'in ailesini cezalandırırlar. Aileden sadece Darney hayatta kalır. Darney, ailesinin zarar verdiği kişilere ailesi adına tazminat vermek üzere Paris'e gider. Ancak aristokrat olduğu gerekçesiyle tutuklanır. Haber ingiltere'ye ulaşır ulaşmaz Dr. Manetta ve Lucia Damey'i kurtarmak için Paris'e gelirler.

İhtilalciler Darney'in ailesine karşı aşırı bir nefret duyarlar. Darney mahkemeye çıkarılmadan bir buçuk yıl hapis kalır. Bu arada karısıyla bile görüştürülmez. Sonunda yargılanır ve halkın saygı duyduğu Dr. Manetta'nın damadı lehine tanıklığı sayesinde serbest kalır. Fakat Paris'ten çıkmasına izin verilmez. Bir süre sonra yeniden tutuklanır.

Dr. Manetta'nın en yakın dostları Defargeler, Damey'i halk düşmanı ilan etmiştir. Darney idama mahkûm edilir. Lucia'yı derin bir aşkla seven Avukat Carton, Lucia'yı mutlu etmek için Darney'i hücresinde ziyaret eder. Darney'le birbirlerine çok benzemektedirler. Kıyafetlerini değiştirirler ve Avukat Carton, Darney'in yerine giyotine gider. Darney, Lucia ve kızını alarak Paris'ten kaçar.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Dr. Alexandre Manette: Önceleri çok başarılı, parlak bir doktordur. Toplumda itibar gören, değer verilen, zeki, anlayışlı, olgun bir kişidir. Hapishanede geçirdiği yılların sonunda ise psikolojik bir yıkıma uğramıştır.

Lucia Manette: Dr. Alexandre Manette'in kızıdır. Yıllarca babasız yaşamıştır. Eserde sarışın oluşu ve güzelliği vurgulanır. Varlıklı bir yaşam sürmüş, terbiyeli, nazik bir hanımefendidir.

Charles Darnay:
Aristokrat bir aileye mensup olan fakat ezilen kesimin yanında yer alan ve yoksul halka yardım eden bir kişidir. Lucia ile evlidir. Fakat eserde aristokrat bir aileye sahip olduğu için ölüme mahkûm edilir. Onun bu haksız infazı Fransız ihtilalinin yanlışlıklarını göstermektedir.

Jarvis Lorry: Tellson bankasında çalışan bir iş adamıdır. Alexandre Manette'in en yakın dostlarından ve kızının koruyucularındandır.

Sydney Carton: Avukattır. Lucia'ya âşıktır. Fakat kötü karekterli, mutsuz bir kişidir. Fiziki bakımdan, Charles Darnay'a benzemektedir.

Madam Defarge: Tek amacı aristokratlardan intikam almak olan, acımasız bir kadındır. İhtilalcilerin en önde gelenlerindendir.

Ernest Defarge: Madam Defarge' nin kocasıdır. Eşi gibi katı yürekli, intikam dolu bir kişidir. Meyhanesini ihtilalcilerin buluşma yeri olarak kullanır.

Bayan Pross: Lucia'nın fedakâr, iyi hizmetçisidir.

Jerry Cruncher: Tellson bankasında çalışan ve yardımsever bir kişidir.

Yazar Hakkında Bilgi : Charles DICKENS

En çok sevilen ve okunan İngiliz romancılarındandır. 1812'de bir kâtibin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Maddi sıkıntılar yüzünden küçük yaşlardan itibaren çalışmak zorunda kalmıştır. Bu zorluklar, onun yazarlığını derinden etkilemiştir. İlerleyen yaşlarında yayınlanan eserleri pek çok dile çevrilmiştir. Hayatta iken haklı bir üne kavuşmuştur. Dickens, hayatı boyunca köleliğe karşı çıkmıştır. 1870'te vefat etmiştir. Başlıca eserleri, Büyük Ümitler, Oliver Twist, Amerika Notları, Zor Zamanlar'dır.

Gora (Rabindranath Tagore) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

Kitabın Adı : Gora

Kitabın Yazarı : Rabindranath Tagore

Kitap Hakkında Bilgi :

Kitap, birçoklarına göre yazarın büyük eseridir. Yazarın hayat felsefesini yansıtması bakımından da çok büyük önem taşır. Gora, yazarın Hindistan'ın kurtuluşu hakkındaki fikir ve inançlarını yansıtmaktadır. Hindu dininde yapılması gereken yenilikleri içinde toplayan Brahmo Samaş mezhebi romanda önemli bir yer tutar. Akıcı bir dille Hint gerçeği eserde ele alınmıştır.

Kitabın Özeti :

Yağmurlu bir günde Binoy, birinci kattaki apartmanından dışarıyı seyretmektedir. Tam o esnada bir kaza olur. Bir faytonla bir kira arabası çarpışmıştır. Binoy, yardım etmek için hemen yanlarına koşar. Kaza yerinde yaşlıca bir adamla 17 yaşlarında bir genç kız vardır. Onları hemen evine alır ve doktor getirir. Doktor, adamı tedavi ettikten sonra ücreti Binoy öder. Yaşlı adam, ücreti ödeyeceğini söyelerek teşekkür edip oradan ayrılır. Binoy, genç kızdan çok hoşlanmıştır. Bir süre sonra, Satiş adında 7 yaşlarında bir erkek çocuğu, doktora ödediği ücretini getirip verir. Binoy, çocuktan ailesinin adını öğrenme fırsatı bulur. Yaşlı adamın ismi Pareş Babu'dur.

Binoy, arkadaşı Gora'nın evindedir. Gora, Hint Vatanseverler Birliği'nin başkanlığı yapmaktadır. İkisinin arasında ufak tefek görüş farklılıkları olmakla birlikte birbirlerini çok sevmekte ve iyi anlaşmaktadırlar. Gora, arkadaşının Hindu inançlarına yeteri kadar bağlı olmadığını düşünmektedir. Anandamoyi, Gora ile Binoy'un aralarının açılmasına çok üzülmektedir. O, Hindu İnançlarının pek çoğuna inanmamakta ve bu gibi sebeplerle iki çok iyi arkadaşın tartışmalarına anlam verememektedir.

Binoy, vicdanı rahatsız bir şekilde evine döner. Gora ile tartışınca annesi gibi sevdiği Anandamoyi'nin üzüldüğünü düşünür. Çocukken ailesini kaybetmiş olan Binoy, Anandamoyi'i annesi gibi sevmektedir. Akşam olunca Gora'nın evine gider. İkisinin arasında Hindistan'ın kurtuluşu adına bir konuşma geçer.

Gora'nın babası Krişnadayal, kendisini tamamen Hindu dinine vermiş, sofu bir adamdır. Oğlunun Hindu dinine bu kadar girmesini istememekte ve ona bu dini anlayamacağını söylemektedir. Gora, bir türlü buna anlam vermemektedir. Anandamoyi ikisinin aralarını bulmak için çırpınıp durmaktadır. Anandamoyi gerçeği Gora'ya anlatmak istemekte; fakat kocası kasttaki yerinin sarsılacağından ve cezalandırılacağından korktuğu için ona engel olmaktadır. Gora, aslında yanlarına sığınmış bir İrlandalının oğludur. Anne ve babası ölünce Anandamoyi onu büyütmüştür. Fakat bu, Hindu dininde ve geleneğinde büyük bir suçtur. 

Bu arada Binoy, perhizini bozarak Anandomoyi'nin odasında Hristiyan bir hizmetçinin hazırladığı yemekleri yiyerek Hindu dinine ilk başkaldırısını gerçekleştirir. Ondan sonra Pareş Babu'nun evine gider. İlk defa, erkeklerden kaçmayan genç kızlarla karşılaşır burada. Özellikle Lolita'dan çok etkilenir. Orada bütün inançlarına aykırı olarak bu genç kızlarla bir erkek arkadaş gibi samimi olur, hazırladıkları yemeklerden yer. Hiçbiri kast sistemine, putlara inanmamaktadır. Hristiyanlığa daha yakındırlar. Binoy'a bu konuyla ilgili sorular sorarlar. Pareş Babu ve ailesinin bu huzurlu yaşamı onu derinden sarsar. Aynı gün, babasının arkadaşı olan Pareş Babu'yıı ziyarete Gora da gelir. Fikri ayrılıklardan dolayı özellikle Gora ve Suşarita'nın nişanlısı arasında bir tartışma olur.

Yolda, Binoy ile Gora arasında da bir tartışma olur. Gora, o ailenin yanına gittiği için Binoy'u suçlar. Binoy arkadaşını çok sevmektedir. Onunla ilişkisinin bozulmasını istemez. Fakat Pareş Babu ailesinden, inançlarından ve kızlarından çok etkilenmiştir. Bu yüzden, Gora'nın ağabeyi Mohim'in kızıyla evlenmesi teklifini kabul eder. Böylelikle Gora'nın ailesine dahil olacak, Pareş Babu ailesinden uzaklaşacaktır. Bu teklifi duyan Gora önce karşı çıkar, ona göre Binoy sürekli Hindu inançlarında olacak biri değildir. Sonra kabullenir, arkadaşı ile arası düzelir. 

Bu arada, Suşarita dar kafalılığı yüzünden nişanlanmak üzere olduğu Haran'dan gittikçe soğumaktadır. Haran Babu, ise nişan gününe biran önce karar verilmesini istemektedir. Binoy ise gitgide Pareş Babu'nun kızları ile olan samimiyetini artırmaktadır. Onları sirke dahi götürür. Bunun duyan Gora ile aralan iyice açılır. Binoy, yavaş yavaş Mohim'in kızı ile evlenme fikrinden caymaktadır.

Bir gün, Gora ile Binoy beraber Pareş Babu'nun evine giderler. Aralarında yine bir din çatışması olur. Kızlar, Gora'dan ve fikirlerinden çok etkilenir. Gora gittikten sonra Baroda, yargıcın evinde oynanacak piyeste Binoy'un oynaması için ısrarcı olur. Lolita'nın da etkisiyle Binoy kabul eder. 

Bu arada Gora, Suşarita'dan çok etkilenmiştir. Hayatında ilk kez bir genç kızın varlığını hissetmiştir. Bunun için kendisine çok kızar ve kendini tamamen dine vermeye zorlar. Yaya bir gezintiye çıkıp, yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmeye karar verir. Böylelikle Pareş Babu'nun evine bir daha gitmeyecektir. Annesinden izin alır ve kısa bir yolculuğa çıkar.

Piyes için çok iyi hazırlanan Binoy, Lolita'yı kendisine hayran bırakmak için kendi bölümüne çok iyi hazırlanır ve gerçekten İngilizcesine herkes hayran olur. Suşarita'yı da bir düşüncedir almıştır. Gora'nın düşüncelerinden çok etkilenmiştir. Sürekli odasında kitap okumaktadır.

Gora şehirden ayrılınca Binoy daha rahat bir şekilde Pareş Babu ailesiyle daha yakın ilişki kurar ve Lolita ile aralarında platonik bir aşk başlar. Halkın yoksulluğunu ve adaletsizliği yakından gören Gora'nın başı yargıçla belaya girer ve hapse atılır. Bunun üzerine haksızlığa hiç dayanamayan Lolita, tam yola çıkacakları zaman Binoy'u yanına çağırarak yargıcın evindeki piyeste rol almamaya karar verir. Ne büyük bir düşman kazandığını umursamamaktadır. Binoy'la beraber evine geri döner. Babası bu olaya hiç karışmaz. Yalnız evde bir misafir vardır: Suşarita'nın teyzesi. Koyu bir Hinduist olan bu kadın, ailesi onu terk edince buraya sığınmıştır. 

Ertesi gün Bayan Baroda eve dönünce Lolita'yı çok azarlar. Bu arada durumlardan iyice yıpranan Binoy da Anandamoyi'nin yanında kalmaya ve arkadaşının yokluğunu hissettirmemeye çalışır. Anandamoyi Binoy'un Lolita'ya olan hislerini anlar. Lolita da Binoy'u sevmekte fakat bir Hindu genciyle evlenmesinin olanaksızlığını bilmektedir. Suşarita eve gelen teyzesi ile gittikçe yakınlaşır ve babasının da iznini alarak teyzesiyle onlara yakın bir yerde olan evine taşınır. Haran'in nişan teklifini de kesin olarak reddeder. Çünkü içten içe Gora'yı sevmektedir. Bu arada Lolita ve Binoy bütün engellere rağmen evlenmeye karar verirler. İkisi de dinini değiştirmeyecek, birbirlerine hoşgörülü davranacaktır. Bu, o dönem Hindistan'ında kabul edilemez bir durumdur. Anadamoyi onların en büyük yardımcısıdır. Onlar için elinden geleni yapmaktadır.

Gora, hapisten eve döner. Olan bitenleri duyunca Binoy'la kavga eder, onu dinine sadık olmamakla suçlar. Fakat Suşarita ile engel olamadığı bir samimi ilişki kurar. Zamanla ona karşı farklı hisler beslediğini anlar. Suşarita'nın teyzesinin onu bir başkasıyla evlendirmek istediğini öğrenince duygularından emin olur ve kendini ondan uzaklaştırarak Tanrı'ya adamaya karar verir. Suşarita da Gora'nın düşüncelerinden etkilenerek Hindu olmaya karar verir. Bütün yakınların karşı çıkmasına ve Brahmo Samaj ile Hindu dinince kabul edilmemesine rağmen Binoy ile Lolita evlenirler. Bu süre içinde tek destekçileri Pareş Babu'dur.

Gora, tüm olup bitenlerden sonra kendini tanrıya adamaya karar verir ve arınma töreni için Ganj nehri kıyısındaki yer hazırlanmaya başlar. Babası buna karşı çıkar. Gora, zaten kafası karışık olduğu için hiçbir anlam veremez. Gora, tam arınma işlemine geçeceği sırada törene biri gelir ve babasının ölmekte olduğunu, onu yanına çağırdığını haber verir. Kendini ölüm döşeğinde sanan Krişnadayal, Gora'ya gerçeği anlatır ve onun bir ingiliz soyundan geldiğini söyler. Bütün geçmisi, değerleri, inançları, ailesi sarsılır. Gora âdeta yıkılır. Artık kastı da olmadığından dinini yitirmiştir. Hemen Suşarita'nın yanına giderek onları ayıran bir kastın ve dinin olmadığını, evlenebileceklerini söyler. Sevincini paylaşmak için daima annesi olarak göreceği Anadamoyi'nin yanına koşar.

Çanlar Kimin İçin Çalıyor? (Ernest Hemingway) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı :
Çanlar Kimin İçin Çalıyor?

Kitabın Yazarı : Ernest Hemingway

Kitap Hakkında Bilgi :


İlk defa 1940 yılında yayımlanan, Ernest Hemingway'in en uzun eseri olan Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Savaş edebiyatının örneklerinden biridir.

Kitapta, yazarın da savaş muhabiri olarak bulunduğu İspanya iç Savaşı'nın dramatik bir kesitini konu alır. Karakterlerin gözünden savaşın anlamsızlığını sorgular.

Kitabın Özeti :


Robert Jordan, Amerikalı bir İspanyolca profesörüdür. Patlayıcılar konusundaki uzmanlığı dolayısıyla bir köprüyü havaya uçurmakla görevlidir. Kılavuzu Anselmo ile dağdaki gerilla güçlerinden yardım istemeye gider. Çete reisi Pablo'nun mağarasında gördüğü Maria adlı kızdan çok etkilenir. Pablo'nun karısı Pilar, kocası karşı çıksa da köprünün uçurulmasına yardım edeceklerini söyler. Ertesi gün Robert, Pilar ve Maria önemli bir çetenin reisi olan El Sordo'yu görmek için bulunduğu tepeye giderler. Robert, yol boyunca onların hayat hikayelerini dinler. Maria'nın annesi ve babası kurşuna dizilmiştir.

Benzer bir şeyi Pablo'nun karşı taraftaki insanlara yapması psikolojisini bozmuştur. Bu onda savaşın dışında kalma düşüncesini doğurmuştur. Robert, El Sordo ile tanışır ve ondan yardım sözü alır. Bunun için birlikte plan yaparlar. Dönüşte Robert, Maria ile evleneceğine dair Pilar'a söz verir. Onlara kendi hayatından, yazacağı kitaptan söz eder.

Kampa dönerler. Robert ile Maria arasındaki aşk giderek kuvvetlenir. Birlikte gelecek günleri hayal ederler. Fakat Robert buradan sağ çıkacağından emin değildir. Bu arada Robert ile kavga eden Pablo bir sorun olmaya başlar. Karısı Pilar bile onun öldürülmesi gerektiğini düşünür. Nitekim Pablo gece dinamitlerin bir kısmını alarak oradan kaçar. Sabah olduğunda silah sesleri duyulur. Sordo'nun birlikleri saldırıya uğrar ve geri dönen Pablo, Sordo ve arkadaşlarının öldürüldükleri haberini getirir.

Robert, gelişmeleri haber vermek ve köprüye saldırıyı durdurmak için birliğine mektup yazar. Ancak mektup ulaşması gereken yere çok geç gider. Birimleri birbirinden kopuktur. Mağarada köprünün uçurulacağı saati belleyen Robert, vakit geldiğinde harekete geçer. Herkes planlandığı şe kilde yerini alır. Robert, dinamitleri köprünün altına yerleştirir ve bir kamyon yaklaşırken patlatır. Köp rüden kopan parçalardan biri Anselmo'yu öldürür. Kaçarken Robert'in bacağı kırılır ve Robert, Maria'ya kaçıp gitmesi için yalvarır. Onları uzaklaştırınca esir düşmeyi ya da kuşuna dizilmeyi istemediği için kendini öldürür.

Ses ve Öfke (William Faulkner) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Ses ve Öfke

Kitabın Yazarı : William Faulkner

Kitap Hakkında Bilgi :

Kitap, farklı bakış açılarıyla anlatılır ve dört ana bölümden meydana gelir. Bilinç akışı yöntemi ile yazılmıştır.

Bilinçakışı Yöntemi: Yazar, kahramanların bilincinden geçen olayları müdahale etmeden anlatır.

Birinci bölüm, 7 Nisan 1928'de Benjy'nin bilincinden geçen olayların anlatılmasından ibarettir.

İkinci bölüm, 2 Haziran 1910'da Quanten'in intihar etmeden önceki yaşadıklarının onun zihninden anlatılmasıdır.

Üçüncü bölüm, 6 Nisan 1928'de Jason'ın bakış açısıyla anlatılan olaylar oluşturur.

Dördüncü bölüm, 8 Nisan 1928'de Paskalya günündeki olaylar oluşturur.

Kitabın Özeti :

Benjy otuz üçüncü doğum gününde, bakıcısı Luster'le golf oyunu seyretmektedir. Bu arada kız kardeşi Caddy'yi hatırlar. Luster de karnaval ücreti için gerekli olan 25 sentini kaybetmiştir. Onu aramaktadır. Bu yüzden, Benjy'yi yalnız bırakır. Benjy, yeğeni Miss Quanten'i karnaval tellalı ile öpüşürken görür. Luster de parasını bulamamıştır. Eve dönerler. Mutfakta Benjy1 nin doğum günü pastası durmaktadır. Luster, Dilsey gidince Benjy'yi kızdırmaktadır. Fırında Benjy'nin elini yakmasına neden olur. Dilsey, Benjy'nin eline merhem sürer ve eline çok sevdiği Caddy'nin terliğini verir. Benjy ancak Caddy'nin terliğini eline alınca susmaktadır.

Luster, yemek anında Jason'dan para ister. Jason vermez. Miss Quanten'le Jason kavga ederler. Herkes yattığında, Luster, Benjy'yi yatak odasına götürür. Onu uyutmaya çalışırken Miss Quanten'in pencereden atlayarak kaçtığını görür.

Geçmiş Zaman

Sene 1898'dir. Bütün çocuklar henüz küçüktür ve bahçede oyun oynamaktadır. Caddy, bir ağaca çıkarak evdekilerin ne yaptığını görmeye çalışır. Evde büyük bir kalabalık vardır ve herkes somurtmaktadır. Caddy, kalabalığın eğlence için toplandığını düşünür. Oysa büyük annesi ölmüştür.

Benjy, kız kardeşi Caddy'yi çok sevmektedir. O yanında iken kendini iyi hissetmektedir. Bazı duyulan çok kuvvetli olan Benjy, Caddy'nin yağmur gibi koktuğunu düşünmektedir. Jason ise onun kâğıt bebeklerini kesmektedir.

Caddy on dört yaşına gelince makyaj yapmaya başlar. Erkek arkadaşlarıyla daha yakın ilişkide bulunur. Benjy, tüm masumluğuyla bu durumdan nefret etmektedir. Caddy, safiyetini yitirince Benjy ağlar, sürekli yıkanmak ister. Adeta Caddy'nin kirini temizlemek istemektedir. Bir yıl sonra, Caddy evlenir. Caddy'yi gelinlikle gören Benjy ağlar. Caddy evden kocasıyla ayrılınca çok üzülür. Bir ay sonra, Harward Üniversitesinde okuyan Quanten ölür. Benjy kardeşini çok sevdiği için onun bu ölüm haberini duymasını engellerler. İki yıl sonra da babası ölür. Cenaze günü, annesi ile mezarlığa gider. Jason, babasının mezarına onlarla gelmez.

Quanten, 2 Haziran 1910 Şimdiki Zaman

Quanten, erkenden kalkar, sürekli saatin tik taklarını dinler. Saatinin camını kırar. Zaman kavramı üzerinde düşünür. Kiliseye gitmemek için yavaş hareket eder. Tıraş olur, temiz kıyafetler giyer ve dışarı çıkar. Yolda saatlerin zamanı doğru göstermediğini düşünür. Bir dükkândan üç demir ütü alır. Cambridge kasabasına gider. Ütüleri köprünün altına saklar. Köprüden bir fırına gider, simit alır. Küçük bir kız görür ve ona dondurma ikram eder. Çocuk, sürekli onu takip etmeye başlar. Kızın fırsatçı ağabeyi, onu, kızı kirletmekle suçlar. Mahkemeye çıkarılır. Kefaletle serbest bırakılır.

Quanten akşam odasına döner. Elbisesinin lekesini çıkarmaya çalışır. Arkadaşı Shreve'ye bir mektup yazar. Sürekli aklının takıldığı ve sırrını çözemediği saatini de ona bırakır. İntihar etmek için odasından çıkar.

Geçmiş Zaman

Quanten de Benjy'nin hatırladıklarının aynını hatırlar. Quanten'in zihninde kız kardeşi Caddy'nin bir erkekle olan macerası derin bir iz bırakmıştır. Erkek arkadaşı Caddy'yi öpmüştür. Quanten otla kardeşinin yüzünü siler. Benzer bir olay Quanten'in de başından geçmiştir. Caddy, Quanten'e bunu hatırlatarak onu kızdırır. Kavga ederler.

Quanten, bundan başka Caddy'nin Dalton tarafından kirletildiği günü hatırlar. Qunanten, Benjy'nin önsezilerini ve koku duyusunun kuvvetini bilmektedir. O gün, Benjy'nin Caddy'den kirli bir koku duyarak inlediğini anımsamaktadır. Quanten, Dalton'u öldürmek ister. Tabancasıyla onu öldüreceği sırada, bayılır. Silah patlayınca, Caddy yanlarına koşar ve Dalton'u kovar. Bütün bu hadiseleri öğrenen Bayan Compson, kızını bir başkasıylaf Herbert'le) evlendirmeye karar verir. Quanten, düğünden önce Herbert'le tanışır; fakat onu hiç sevmez; âdeta kardeşini kıskanır. Quanten, Herbert'in kötü şöhretini bilmektedir. Kardeşini evlenmemesi için uyarır. Kendisiyle gelmesini ister. Caddy ona kızar.

Jason, 6 Nisan 1928

Jason, ailenin reisidir. Fakat o, sadece parayı düşünen, sorumsuz bir kişidir. Caddy'den sürekli para gelmektedir. Ama Caddy terk edilince para gelmemeye başlar. Bunun üzerine, Caddy'nin yıllar önce kızı Quanten için ayırdığı çeki çalar. Jason, bununla da kalmaz. Annesinin onun için sakladığı bir dükkân hissesini de satar ve otomobil alır. Değişik işlere girer; fakat hep başarısız olur. Quanten'in hoyratlığı onu rahatsız etmektedir. Quanten'i sevgilisiyle yakalamak için uğraşır durur. Quanten'le uğraşmakla yetinmeyen Jason, Luster'i sinirlendirmek için biletleri yakar.

Paskalya , 8 Nisan 1928

Dilsey, aileyi ayakta tutan tek kişidir. Kiliseden dönerken ev içindeki kaosu görür ve ailenin sonunun geldiğini düşünür. Onun düşüncesini doğrulayacak bir olay ortaya çıkar. Quanten, annesinden kalan yüklüce bir parayla kaçmıştır. Jason, onu yakalamak için Quanten'in karnavaldaki sevgilisini bulmaya karar verir. Karnavaldaki adamla kavga eder, yaralanır ve aramaktan vazgeçer.

Romanın sonunda Luster ile Benjy faytonla gezerlerken Luster atları hızlandırır. Benjy çok korkar. Jason'la karşılaşırlar. Jason, Luster'i tokatlar ve Benjy huzurlu bir şekilde elinde, sapı kırılmış nergis çiçeğine bakar.

Drina Köprüsü (İvo ANDRİÇ) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

Kitabın Adı : Drina Köprüsü

Kitabın Yazarı : İvo Andriç

Kitap Hakkında Bilgi :

Bu eser İvo Andriç'in en ünlü romanıdır. Birçok kez basılmış ve 1961 senesinde Nobel Edebiyat Ödülü almıştır. Eserin ana kahramanı Drina köprüsüdür. Köprünün kaderiyle aynı kaderi paylaşan insanların hayatı, gelenek ve görenekleri, inançları ele alınmıştır. Romanda köprü aracılığıyla Osmanlı Devletinin çöküş süreci ve Birinci Dünya Savaşı da anlatılmıştır.

Kitabın Özeti :

Drina, sarp dağlar arasında akan bir ırmaktır. Drina'nın sağ tarafında Vişegrad kasabası bulunmaktadır. Sol kıyısında ise bir başka mahalle vardır. Kasaba ve mahalleyi birbirine bağlayan çok güzel bir köprü vardır: Drina köprüsü. Köprü, Bosna'yı Sırbistan'a, Osmanlı İmparatorluğuna, hatta İstanbul'a bağlayan biricik bağdır. Köprünün sol tarafında yaşayan Hristiyanlarla sağ tarafında yaşayan Müslümanlar iç içe yaşamaktadır.

Köprü yapılmadan önceki devirlerde, köprünün hayalini ilk kez, buradan 1516'da İstanbul'a götürülen bir oğlan çocuğu kurmuştur. Bu çocuk, Osmanlı'nın ünlü sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa'dır. Drina yakınlarında bir köyde Hristiyan bir aileye mensup olan Sokullu Mehmet Paşa on yaşlarında devşirme olarak Osmanlı sarayına, götürülmüş, kısa sürede yükselmiş, Osmanlı İmparatorluğunun genişlemesinde çok büyük katkıları olmuştur.

Sokullu Mehmet Paşa, hâlinden çok memnun olmakla birlikte bazen asıl memleketini ve Drina'yı hatırlamakta, içinde buruk bir acı hissetmektedir. Bu acıyı dindirmek için, Drina'ya çok mükemmel bir köprü inşa ettirmeye karar verir.

Sokulu Mehmet Paşa'nın karar verdiği yılın ilk baharında inşaat başlar. Kasabaya çok kalabalık bir kafile gelir. Köprünün mimari Abid Ağa'dır. Geldiği ilk gün halkı, acımasızlığıyla korkutur. Sonbahara kadar inşaat devam eder,köprünün birinci kısmı sona erer. Abid Ağa, baharda geri döneceğini, döndüğünde köprüyle ilgili en ufak bir zarar olursa halkın tamamını cezalandıracağını söyler.

İlkbaharda yanında Dalmaçyah taşçılarla yeniden gelir. İşçilerin çokluğu kasabayı huzursuz etmekte; fakat kasabalı korkudan ses çıkaramamaktadır. Abid Ağa, halktan pek çok kişiyi köprüde karşılıksız çalışmaya zorlamaktadır. Köylüler isyan etmeye başlar, köylülerden Radisav adında biri halkı galeyana getirmektedir. Gece, geç saatlerde hıncından köprüye zarar verir. Radisav yakalanır. Radisav'ın önce tüm vücuduna kızgın zincirler vurulur, halkın önünde kazığa geçirilir. Bu olay, Abid Ağa'nın katı yürekliliğini ve korkunçluğunu köylüye daha iyi gösterir. Gece olunca işkenceden ölen adamı yakınları gizli bir şekilde Drina'nın yakınlarında bir mezara gömerler. Aralık ayındaki sert kışla işkenceler ve inşaata tekrar ara verilir ve Abid Ağa kafilesiyle köyden ayrılır.

İlkbaharda inşaat için gelen Abid Ağa değildir. Abid Ağa'nın köyde yaptığı eziyetler sadrazamın kulağına gitmiş, sadrazam Abid Ağa'yı sürgüne göndermiştir. Abid Ağa'nın yerine gelen Arif Bey, yine bir kafileyle gelir. Arif Bey, son hızla köprünün yapımı için uğraşırken herkese hakkını ödemektedir.

Yıllar geçmekte, köprü ve yanında yapılan han çok yavaş ilerlemektedir. Kasabadakiler yavaş yavaş köprüden ümitlerini kesmişlerdir. Bu arada kasabalının hemşehri olarak gördüğü Sadrazam Mehmet Paşa öldürülmüştür. Bir cuma maiyetiyle birlikte camiye giderken meczup bir derviş sadaka istemek için sadrazama elini uzatır. Sadrazam para verilmesi için emir verip arkasına döndüğünde derviş bir kasap bıçağı ile sadrazamı öldürür. Kasaba bu olayı duyduğunda çok üzülür. Drina üzerindeki muhteşem köprü ve han onun eseri olarak sonsuza dek yaşayacaktır.

Köprü yapıldığından bu yana, bir yüzyıl geçmiştir. XVII. yüzyılın sonlarında kasabada değişiklikler olmaya başlar. Türk orduları Macaristan'dan çekilmektedir. Bosna'da sadece bu olay konuşulmaktadır. Askerlerin çekilmesiyle buralardaki vakıf malları imparatorluğun sınırları dışında kalır. Han ve köprüdeki hizmetkârların parası ödenmemekte, bu binalar gittikçe bakımsızlaşmaktadır. Hanı, Davut Hoca idare etmekte, yardım için başvurduğu her yerden eli boş dönmektedir.

Han, gittikçe bakımsızlaşmakta, ziyaretçileri her geçen gün azalmaktadır. Bu yüzyılda, Drina için önemli olaylardan biri de, kasabayı birkaç yıl gerisine sürükleyen sel felaketidir.

Sırbistan'daki ayaklanmalar Bosna'yı da etkilemektedir. Asiler kasabadaki Müslüman ve Hristiyanlan aynı derecede rahatsız etmektedir. Kasabaya dışardan gelenler bir karakol ve kulübe yaparlar. Sırp isyanı bastırılmasına rağmen bu topraklarda, devlet ciddi tedbirler almaktadır. Bu yüzden, masum misafirler olan Yelisey ve Mile, karakol tarafından halkın gözü önünde öldürülür. Böylelikle halk sindirilmiş olmaktadır. Drina köprüsü, bu cesetlerin atıldığı bir yer olmuştur. Kasabalı artık bu köprünün yanından dahi geçmek istememektedir.

XIX. yüzyılın ortalarıdır. Osmanlı, gitgide sınırlardan çekilmekte, siyasi dengeler değişmektedir. Bu değişikliklerle birlikte kasabada veba ve kolera salgını olur. Bununla birlikte, halk bu etrafına kapalı kasabada sessiz, sakin yaşamaktadır. Bununla birlikte, kasabada bazı olağan dışı olaylar cereyan etmektedir. Olay, Velyi Lug'la Nezuka'nın hikâyesidir. Velyi Lug, kasabanın en önde gelen ailelerindendir. Avdaga Osmanagiç ise hatırı sayılır bir toptancıdır. Yeni evlenme çağına gelmiş bir kızı vardır. Kızı Fato, güzelliğiyle ün salmış bir genç kızdır. Kasabadaki bütün gençler, kızın kibarlığından bahsetmektedir. Pek çok kişi evlenme teklif etmiş; fakat ret cevabı almıştır. Nezuka köyünde de Hamziç kardeşlerin evleri bulunmaktadır. Avdaga Osmanagiç, kızını Hamziçlerden biri ile evlendirmek isteyince Nezuka kendini Drina köprüsünden atarak intihar eder.

Kara Corc isyanından sonra Sırbistan'da isyan çıkmıştır. Sınır boylarında Sırp ve Müslüman evleri yanmaya başlar. Osmanlılarla Sırplar arasındaki savaş bir süre yatışsa da içten içe bu alanlar kaynamaktadır. Avusturya ordusunun Bosna'ya gireceğine dair söylentiler baş gösterir. Bosna'yı padişahın hiç karşı koymadan bıraktığı söylentileri yayılmaya başlamıştır. Yalnız, Plevlie müftüsü Avusturyalılara direneceğini söyleyerek Drina'ya gelir, amacı yardımcılar toplamaktır. Mütevelli Ali Hoca, bu isyana karşı çıkar. Kasabanın eskiden zengin, önde gelen ailelerinden birine mensup olan Ali Hoca, dürüst, bilgili, mantıklı bir insandır. Silahlı bir direnişin ancak halka zarar vereceğine inanmaktadır. Ona Plevlie müftüsü, "gavur, vatan haini" ithamlarında bulunur. Aralarındaki kavga gittikçe büyür. Halkı galeyana getiren müftü, Ali Hoca'nın kulağından köprüye çivilenmesini sağlar. Ali Hoca hareket ettikçe canı yanmaktadır. Ancak Avusturya ordusunun kasabaya girmesiyle bir hasta bakıcı sayesinde kurtulur.

Kasabaya Avusturya birlikleri hâkim olmuştur. Müslüman evlerinde umutsuzluk, Hristiyan evlerinde ise güvensizlik vardır. Kasabadaki din temsilcileri İbrahim Molla, Müderris Hüseyin Efendi, Rahip Nikola, Hahambaşı Davit Levi Avusturya albayını karşılamak üzere çağrılmıştır. Dördü de çok korkmaktadır. Onları neyin beklediğini bilmemektedirler. Hepsi hoşgörü içinde yaşayan bu farklı din temsilcileri aynı zamanda birbirleriyle dosttur. Albay, kasabada düzenin korunması gerektiğini, aksi takdirde cezalandırılacaklarını söyler. Hepsi derin düşüncelere dalmış şekilde evlerine dönerler.

Birkaç gün sonra hayat eski seyrini alır. Fakat işgal altında yeni bir çağ başlamıştır. Kasabanın her yerinde askerden daha bol bir şey yoktur. Kasabanın görünüşü her geçen gün değişmektedir. Kuruş ve para ile hesaplar görülmeye başlanmıştır. Ağaçlar kesilmekte, yollar onarılmakta, yeni yollar yapılmakta, belediyeye ait binalar inşa edilmekte, mağazalar açılmaktadır. Taş Han ise yıktırılmıştır. Yerine bir kışla yapılmıştır. Kasabada tek değişmeyen ve ayakta kalan şey "Drina Köprüsü" dür.

Kasaba gece gündüz aydınlık, modern bir şehir görünümü almıştır.. On iki yıl önce kasabaya gelen Milan, kasabadaki eğlencelerden faydalanan kişilerin en önde gelenidir. Milan, kumar oynayarak bir gecede tüm servetini kaybetmiştir. Buna dayanamayan Milan İntihar eder. Cenazesinin Hristiyan mezarlığına gömülüp gömülmeyeceği sorun olur. Rahip Nikola'nın hoşgörüsü Hristiyan mezarlığına gömülmesini sağlar.

Zorunlu askerlik uygulaması kasabadaki gençleri etkilemiş, işgal yıllarında işaretlenen evlerdeki gençler zorla askere alınmıştır. Önce dehşetle karşılanan bu olay zamanla kasabada olağan bir hadiseye dönmüştür.

19.yüzyıhn sonlarında kasabada bir sükûnet baş göstermiştir. Kasabada çeşitli imkânlar serilmiştir. Kasabadaki Sırplar ve Yahudiler giyimleri ve davranışları ile yabancılara benzemeye çalışmaktadır. Kasabaya yerleşen memurlar hayatı etkilemektedir. Halk farkında olmadan fazlaca vergi ödemektedir. Müteahhitler, mühendisler, işçiler gelmektedir. Kasabada para artmakta; fakat alım gücü azalmaktadır. Bir de kasabaya otel açılmıştır. Oteli açan Debore ve Mina'dır. Lotika, oteldeki eğlenceleri yürütmektedir. Zengin ve hovarda gençler, bu otelin müdavimleri olmuştur. Lotika, oldukça popüler bir kişidir. Otelde patırtı çıkaran müşterilere gereken ceza verilmektedir. Bu arada Tekgöz isimli saf bir adam, kasabanın en güzel kızı Paşa'ya âşık olur. Paşa, zengin bir adamla evlenince dünya başına yıkılır. Drina'nın buz tutmuş yüzeyinde yürür fakat ölmez.

İşgal altında yirmi yıl geçmiştir. AvusruryaMacaristan Krallığında bazı olaylar yaşanmaktadır. Kraliçe Elizabeth bir İtalyan tarafından öldürülür. Bundan kasabada tek etkilenen kişi İtalyan Pierro Usta'dır. Kasabadaki halk bu suçsuz adama sırf İtalyan olduğu için katil damgası vurur. Kasabadaki demir yolu yapımı bitmiştir. Ali Hoca, bu demir yolundan dolayı aşırı kaygı duymaktadır.

1908 yılıdır. Fiyatlar yükselmiş, kâğıt para, hisse senetleri iniş çıkışlara başlamıştır. Sırbistan'da taht değişikliği baş göstermiştir. Kasabada askeri otorite etkisini gittikçe artırmaya başlar. Demir yolunun yapılması kasabaya daha çok askerin gelmesine neden olmaktadır. Dünyadaki savaşlar bu kasabada da etkisini hissettirmektedir. Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması Müslüman halkı derinden üzmektedir. Sırplar ise çok rahattır. Kasabanın gençleri, Viyana, Prag, Zagrep gibi üniversitelerde öğrenim görmeye başlamıştır. Kasabaya döndüklerinde direniş için toplanmaktadırlar. Kasabadaki otel de artık iyi işlememektedir.

1914'te, Drina köprüsü üzerindeki hikâyenin son yılı gelir. Arkası kesilmeyen bombardıman yüzünden köprüden artık hiç kimse geçmemektedir. Köprünün etrafındaki mahalleler de bombardıman yüzünden boşalmıştır. Fakat Ali Hoca, bütün uyarılara rağmen dükkânını terk etmez. Evine dönerken Ali Hoca "Allah'ın Drina'yı terk ettiğini" düşünürken yolda can verir.

Akdeniz (Panait İstrati) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler

Kitabın Adı : Akdeniz

Kitabın Yazarı : Panait İstrati

Kitap Hakkında Bilgi :


Kitap, Osmanlı sınırları içinde bulunan İskenderiye, Kahire, Beyrut, Şam gibi kentlerde geçmektedir. Ana kahraman Adriyen'in yaşadığı olayları, sosyal ve ekonomik yaşamı işlemektedir.

Farklı dil, din ve ırklara sahip insanlar arasındaki hoşgörü vurgulanırken, içki, ahlaksızlık gibi kötü özelliklerin sonuçları ortaya konmaktadır.

Kitabın Özeti :

Adrien, artık yaşadığı hayattan bıkmıştır. Arkadaşı Mihail'in yanına gidip para kazanmak ister. Fakat pasaportu yoktur. Her şeyi göze alır ve İstanbul'a doğru yola çıkan bir gemiye biner. Bütün geçmişini arkasında bırakmıştır. Gemide Musa ile tanışır. Kısa sürede Musa'nın hayat hikâyesini öğrenir. Musa, Mısır'a gitmektedir. Çünkü kızı bir adamla kaçmıştır. Tek isteği, kızını o adamın elinden kurtarmaktır. Musa, kızının gerçekten zengin olduğunu sanmaktadır. Yolda Adrien ile Musa çok iyi dost olur. Gemi, Pire, İzmir gibi şehirlerden sonra İskenderiye'ye varır. Adrien, zenginlik planlarını biraz erteleyerek bu dostuna kızını bulması için yardım etmeye karar verir.

İskenderiye'de Sara'yı aramaya koyulurlar. Fakat verilen adreslerin hiçbirinde yoktur. En sonunda köhne bir viranede, sefalet içindeyken bulurlar. Kız, iflas ettiklerini söyler. Fakat buna Musa da Adrien de inanmaz. Geri dönüş için para biriktirmeleri gerekmektedir. Musa ve Adrien bir otelin badanasını yapmaya başlarlar. Fakat otelin sahibi onları kandırır ve almaları gereken paranın ancak dörtte birini öder. Bu arada Sara ve sevgilisi Titel yeniden barışmıştır. Titel, hepsini yeni bir bar açacaklarını söyleyerek kandırır. Ortağı da Falconi adında zengin bir iş adamıdır.

Adrien de Titel'e inanarak onlarla birlikte Kahire'ye gelir. Kahire'de bar açacaklardır. Burada arkadaşı Mihail'i bulur. Mihail, arkadaşına çok ilgisiz davranır. Adrien çok üzülür. Arkadaşı yaşlı bir kadınla birliktedir. Onunla evlenip paralarını almayı planlamaktadır. Mihail'in planlarından hiç hoşlanmaz. Bir süre sonra Titel'in de maskesi düşer. İş ortağı diye tanıttığı Falconi'nin tek niyeti Sara ile birlikte olmaktır. Sara bunları duyunca hasta olur. Adrien ve Musa, Beyrut'tan bir iş teklifi alarak Beyrut'a giderler.

Beyrut'ta zengin iş adamı olan Klein onlara yardım eder. Zengin Arapların yaşadığı Gazir'de evleri boyayıp süsleyecekerdir. Böylelikle çok para kazanabileceklerdir. Klein'in dediği gibi olur. Çok para kazanırlar. Paralan Klein muhafaza etmektedir. Babasının zengin olmaya başladığını duyan Sara ve Titel ile onların yanma gelir. Fakat bir süre sonra Klein onları dolandırır ve paralarının büyük kısmını vermez. Bir de Titel'i nü-üz sahibi dostları sayesinde sınır dışı ettirir. Sara ile nişanlanır.

Musa, memleketine geri döner. Musa'nın diğer kızı Jizel evlenmek üzeredir. Fakat ablasının kötü yola düştüğü öğrenilir. Nişanı bozulur. Musa artık bu kadarına dayanamaz ve kahrından ölür.

Adrien 5 yıl sonra İskenderiye'de Sara'yı tüm güzelliğini yitirmiş, sefil bir hâlde tezgâhtarlık yaparken görür. Adrien bir süredir Şam'dadır. Simon adlı biri ile tanışır. Onunla tabelacılık yapmaya başlar. Çok iyi para kazanmaktadır. Fakat Şam'da Shakespeare ismini dahi duyan kimse yoktur. Memleketini özlemektedir. 1908 yılında ülkesine döner. İbrail yakınlarında arkadaşı Mihail'le birlikte bir işe girer. Biraz üçkâğıtla iyi para kazanır. Fakat hastalığı ilerlemiş olan Mihail bir gemi yolculuğunda ölür. Adrien, en yakın arkadaşının ölümüne dayanamaz. Bükreş'e gider. Balkan Savaşı yıllandır. Siyasete atılır. Devrimci olduğu için tutuklanır. En sonunda Adrien, özgürlüğü tatmak için Paris'e doğru yola çıkar.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Adriyen Zagrofi: Fakir bir ailenin oğlu olan Adrien, Mısır'daki arkadaşının yanına giderek zengin olma hayali ile yaşayan biridir. Pek çok işe girip çıkar. İnsanların ikiyüzlülüğüne rağmen saflığını her zaman korur.

Musa: Adrien'le aynı mesleği - badanacılık- yapan , altmış yaşlarında bir Yahudidir. Asıl adı Moritz'dir. Kızının kötü yola düşmesine dayanamadığı için ölür.

Sara: Musa'nın kızıdır. Çok güzel, sarışın bir genç kızdır. Bir aşk uğruna ailesini terk eder. Sevgilisinin kötü niyetini anlayamayacak kadar saf biridir.

Titel: Asker kaçağı olduğu için Mısır'a kaçmış, kolay yoldan para kazanmak isteyen bir kişidir. Sara'nın aşkını kullanır. Temelde kötü niyetli, düzenbaz bir adamdır.

Mihail: Adrien'in en yakın arkadaşıdır. Zengin olma hırsıyla yanıp tutuşan bir kişidir. Para için her ahlaksızlığı göze alır, zengin kadınlarla evlenip servete kavuşma hayalleri kurar. Veremdir.

Simon Herdan: 
Adrien'e her konuda destek olan, bekâr bir Yahudi esnaftır.

Salomon Klein:
 Yahudi bir iş adamıdır. Zengin, çıkarcı, para için her kötülüğü yapabilen biridir.

13 Nisan 2019 Cumartesi

Onlar da İnsandı (Cengiz Dağcı) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Onlar da İnsandı

Kitabın Yazarı : Cengiz Dağcı

Kitap Hakkında Bilgi :


Kitap, yazarın kendi köyünde geçmektedir. Bu köy vasıtasıyla, Kırım'ın Ruslar tarafından nasıl ele geçirildiği, nasıl Ruslaştırıldığı anlatılır. Eserde pek çok milletin bir arada yaşadığı topraklarda yaşanan eziyetleri ve zulmü anlatılmıştır.

Kitabın Özeti :


Bekir, adı Macik olan çok sevdiği ineğini yakın köylerden birine götürmüş, oradan geri dönmektedir. Macik, doğum yapacağı için çok mutludur. Bekir'in bir tütün tarlası vardır. Tütünleri toplama zamanıdır. Fakat ailesi üç kişiden ibaret olduğu için işleri yavaş gitmektedir. Bunları düşünerek yürürken bir gün, üstü başı perişan iki Rus'la karşılaşır. Bekir, onlann kendi topraklarını almak için geldiğini zanneder ve çok korkar. Çünkü civar köylerden birine Ruslar gelmiş, Türklerin topraklarını istila etmiştir. Kızı Ayşe'yi bu Ruslarla konuşması için gönderir. İsimleri İvan ve Kala Mata olan Ruslar iş aramak için köye gelmişlerdir.

Bekir, bu iki Rus'a acır ve onlara tarlasında iş, evinde yer verir. Köylü bu durumdan hiç memnun olmaz. Fakat Ruslar sayesinde Bekir'in tarladaki işleri kolaylaşır. Ruslar'ın gelmesiyle evde bazı aksaklıklar de olmaya başlar. Macik çok kötü hastalanır, ancak Seyd Ali sayesinde iyileşebilir. Esma, Bekir'e Rusları kovmasını, yoksa uğursuzlukların devam edeceğini söyler.

Bir süre sonra, Bekir'in tarlasında iki Rus görünmeye başlar. Tarlayı ölçmektedirler. Bekir, tarlasını alacaklarından korkar, ne olursa olsun tarlasını Ruslara vermemekte kararlıdır. Bekir, adamların elindeki metreyi görünce onları sihirbaz zanneder. İki adam, ona Kuşkaya'yı tarlasına devireceklerini söyler, o asla inanmaz.

Tütünlerin demet yapılma zamanı gelince köylüler yıllık ihtiyaçları almak için Yalta'ya gitmektedirler. Bekir, yalnız başına gider. Çıfıt Lepik isimli bir Yahudiden gerekenleri alır, Çıfıt Lepik, onu gaza getirerek daha çok mal satar. Oradan ayrılınca uzun zamandır arası açık olan Seyd Ali ile karşılaşır. Araları yumuşar, kucaklaşıp ağlaşırlar.

Bu arada, İvan tarladan dönen Ayşe'ye saldırır, onu döver. Ayşe, korkusundan durumu babasına söyleyemez. Öteden beri sevdiği Remzi ile evlenmek için annesini ikna eder. Kısa süre sonra da Remzi ile evlenerek onların evine gelin gider.
Köyde yol yapımı başlamıştır. Ruslar hırsızlık yapmaya başlar. Bir gün, Seyd Ali'nin küçük oğlu İvan'ı döver. İvan, Bekir'in evine sığınır. Ona masum biri imiş gibi davranır. Bekir, bir ara dayanamayıp İvan'i döver. İvan kısa bir süre sonra eve otomobille gelir. Yanında Rus komiseri vardır. Yol yapımı devam ettikçe Ruslar yavaş yavaş köye hâkim olmaya başlamışlardır. Ruslar, İvan'a da köyün yönetimini vermişlerdir. İvan, köyde her türlü rezilliği, zulmü yapmaktadır. Ruslar da, köyde Müslümanları yeni yaptıkları hapishaneye atmaya başlamışlardır.

Köyde bir gün deprem olur. Hapishane duvarı yıkılır, Türkler kaçar. Deprem sırasında Bekir'in evinin duvarı da çöker, Kala Mata yıkıntının altında kalarak ölür. Remzi ile Bekir cesedi gömmek için bir Rus mezarlığına giderler. Yolda bir uçurumun kenarında duran Remzi'ye İvan araba göndererek ölümüne sebep olur.

Bahar geldiğinde köyde yine yol yapımı devam etmektedir. Remzi ölmüştür. Ayşe ise hamiledir. Remzi ölünce Bekir'in evine dönmüştür. Asfalt, köyün içine İyice sokuldukça Ruslar çoğalır. Zamanla yol vasıtasıyla köyde istilalara başlarlar. Vapurlarla bir sürü Rus köylüsü köye gelir. Pek çok evi ve dükkânı yağma ederler. Köyde hayvanlar, mallar çalınmaktadır.

Bekir, üzgün üzgün dolaşırken Rusların Kuşkaya'yı dinamitleyip tarlasına zarar vereceklerini görür. Bekir tarlasını kimseye vermemekte kararlıdır. Rusların ikazına rağmen tarlasını bırakmaz. Dinamitlenen kayanın parçalarının altında can verir.

Kış gelince, Esma ve Ayşe, Seyd Ali'nin evine taşınırlar. Ayşe'nin doğum vakti yaklaşmıştır. Köyde Lenin'in ve komi-nizmin propagandaları yapılmaya başlanır. Türkler Rusların bu anlattıklarından hiçbir şey anlamaz. Köyün etrafı Ruslarca çevrilmiştir, pek çok Türk öldürülmüş, büyük kısmı da hapse atılacaktır. Böyle bir ortamda doğum yapan Ayşe çocuğunu Çilingir'in Selim'e teslim eder. Köyde tüm Türkler sürüleceği için toplanır. Enver, boyun eğmeyince öldürülür. Kızıltaş'a Ruslar yerleşmiştir. Ruslar çok memnundur. Roman yazarın diliyle şu cümlelerle son bulur:

"Evet onlar da insanlar. Pavlenkolar, İvanlar, Kostüyükler, Vasil Dimitrouiçler, Stepanlar belki bunu gülünç görecekler; ama nasıl görürlerse görsünler ben eserimi tekrar sakin bir dua ile bitirmek istiyorum.

Romanımı kapatırken, 'Tanrı'm' diyorum, onlarda insan, acı onlara. Kendileri gibi başkalarının da insan olduklarına inandır onları."

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Bekir: Romanın başkahramanıdır. Kırk beş yaşlarında bir Kırım köylüsüdür. En önemli özelliği vatanına ve topraklarına düşkünlüğüdür. Biraz saf ve cahil; fakat cesur, azimli bir karakteri vardır. Ruslardan nefret eder.

Esma: Bekir'in eşidir. Kırk yaşlarında bir köylü kadındır. Tarla ve ev işleriyle uğraşır. Zaman zaman otoriter; zaman zaman vatanına bağlı bir tip olarak anlatılır.

Ayşe: Bekir ve Esma'nın 17 yaşındaki kızıdır. Çok güzel, narin bir genç kızdır. Okuma yazma bilen, Rusların fikir ve zulümlerinin farkında olan biridir. Milletine ve topraklarına ailesi gibi çok bağlıdır.

Remzi: Ayşe'nin kocasıdır. Çoban Seyd Ali'nin de oğludur. Doğru, dürüst, kuvvetli, yardımsever bir kişidir.

Çoban Seyd Ali: Altmış yaşlarında, orta hâili, ailesine düşkün, dürüst bir kişidir. Az konuşan, yalan söylemekten kaçınan biridir. Çobanlık yapar. Aynı zamanda hasta hayvanları da iyileştirir.

Sabri: Seyd Ali'nin oğludur.

Enver: Otuz yaşlarında, cesur, kuvvetli, mağrur bir Tatar'dır. Toprağına çok bağlıdır. Aynı zamanda geniş görüşlü, olayları değerlendirebilen bir kişidir.

Çilingir: Romanda hemen her olayda belirir. Köyün önde gelenlerindendir. Ateşli, sabırsız bir kişidir. Topraklarına ve köyüne aşırı bağlıdır. Diğerlerinin aksine Rusların fikirlerinden haberdardır.

İvan: Romanda kötülüğü temsil eden bir kişidir. Oldukça kirli, pis, zalim, korkunç, nankör bir insandır. Bir Rus olarak köylüye her türlü zulmü yapar.

Kala Mata: İvan'ın babasıdır. Kirli, ayyaş biridir. Karl Marks'a benzediği için köylüler 'Kala Mata' lakabını koymuşlardır.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...