15 Nisan 2019 Pazartesi

Yılanları Öncü (Fakir Baykurt) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


KİTABIN ADI : Yılanları Öncü

KİTABIN YAZARI : Fakir Baykurt

Kitabın Konusu :


Kitap, yıllar önce bir köyde geçmiş toprak kavgasını anlatır. Bu köy Karataş’tır. Karataş köyünde oğlu Kara Bayram, gelini Haçça ve torunları Ahmet ve Şerife ile yaşayan Irazca köy içerisindeki hiyerarşiye başkaldırı yapmış yerel otorite ile mücadeleye girmiştir. Irazca’nın oğlu Bayram annesi Iraz ve ve karısı Hatça ile yerel güçlere karşı haklı bir mücadele örneği vermektedir.

Kitabın Özeti :

Olay Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı seksen haneli Karataş köyünde geçer. Bayram, köyünün doğru sözlü, bileği kuvvetli delikanlısıdır. Yıllarca bu köyde yaşamış, ömrünü bu topraklarda çalışmaya adamıştır. Az miktardaki toprağıyla geçinmeye, ürününün mahsülünü almak için uğraşır. 

Deli Haceli ve karısı Fatma evlerinin çok nemli olmasından yakınarak tam Irazca ve ailesinin kaldığı evin önüne ev yaparlar.

Bayram buna karşı çıkar. Köyün muhtarı bu boş arazinin satılmasına menfaati için, daha olaylar başlamadan önce karşı çıkmadığından, sürekli Haceli denilen o adama destek çıkmak zorunda kalır. 

Bu iş önce Kara Bayram'ın kuzusunu çalmakla işe başlarlar. Köyün muhtarı kişisel menfaatleri için Haceli'ye destek olur ve bir gün muhtarlığa konuşmak vaadiyle çağırdığı Kara Bayram'ı birkaç adamına dövdürür. Hem kuzusundan hem de üstüne dayak yiyen oğlunu gören Irazca, intikam almak için bir gece Haceli'nin ev yapmak için kazdığı temelleri doldurur. Bayram ise ev yapımı için gerekli olan kerpiçleri parçalar. Sabah kalktığında bütün yaptıklarının yok olduğunu gören Haceli, öfkeyle o sırada hamile olan Bayram'ın karısı Haçça'ya taş atar ve onun düşük yapmasına sebep olur.

Irazca, kaymakam köye ulaşmadan onun yolunu keser ve hakkını aramak için kaymakamdan destek ister. Kaymakam, kendisi için hazırlanan tüm tertibe ve eğlenceye katılmadan açılışı yapar ve Irazca'nın hakkının verilmesini ister, aksi halde kendisinin dava açacağını söyler. Muhtar kendisinin de suçlanacağını düşündüğü için Haceli'ye verdiği desteği keser ve Kara Bayram'a yanaşmaya çalışır. Haceli'nin bütün yaptıklarından vazgeçeceğini ve bir miktar maddi destek olacağının teminatını verse de Kara Bayram ikna olmaz ve şehre gidip dava açacağını söyler.

Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirilmesi :


Bayram : Delikanlı, mert, cesur, sözüne güvenilir bir delikanlıdır.

Haçça : Bayram’ın karısı, kaderine boyun eğen genç köylü kadınıdır

Haceli : Pısırık, toplumun arkasına sığınan, bencil bir kişilik yapısına sahiptir.

Irazca Ana : Evladının sürekli yanında olan otoriter bir kişilik yapısındadır.

Muhtar : Para düşkünü,sadece kendini düşünen bencil birisidir.

Romanda geçen olaylar insanı etkileyen olaylardır. Muhtarın haksız olmasına karşın dayakla bir işi halledebileceğine inanması gerçekten toplum için derin bir yaradır.

Yazar Hakkında Bilgi - Fakir Baykurt

Fakir Baykurt 1929 doğumludur. Babası 1938, annesi 1978’de ölmüştür. Baykurt, ilkokulu Akçaköy’de bitirmiş, sonra Isparta’daki Gönen Köy Enstitüsü’ne girmiştir. Buradan 1948’de öğretmen çıkmıştır. 1959’da ortaokul öğretmeniyken MEB kararıyla, Yılanların Öcü adlı romanı bahane edilerek, öğretmenlikten uzaklaştırılmıştır. O, sanata şiirle başlamıştır. Yılanların Öcü adlı romanıyla da 1970’te TRT Roman Başarı Ödülü’nü,1971’de TDK Roman Armağanı’nı, Kara Ahmet Destanı ile 1978 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanmıştır. Sinemaya ve tiyatroya uyarlanan Yılanların Öcü, yabancı dillere de çevrilmiştir.

ESERLERİ:
ROMAN:

Yılanların Öcü (1954),
Irazcanın Dirliği (1961),
Onuncu Köy (1961),
Amerikan Sargısı (1967),
Tırpan (1970),
Köygöçüren (1973),
Keklik (1975),
Kara Ahmet Destanı (1977),
Yayla (1977),
Yüksek Fırınlar (1983),
Koca Ren (1986),
Yarım Ekmek (1997).
ÖYKÜ: Çilli (1955),
Efendilik Savaşı (1959),
Karın Ağrısı (1961),
Cüce Muhammet (1964),
Anadolu Garajı (1970),
On Binlerce Kağnı (1971),
Can Parası (1973),
İçerdeki Oğul (1974),
Sınırdaki Ölü (1975),
Gece Vardiyası (1982),
Barış Çöreği (1982),
Duirsbug Treni (1986),
Bizim İnce Kızlar (1992),
Dikenli Tel (1998).
TOPLUM-EĞİTİM YAZILARI:
Efkar Tepesi (1960),
Şamaroğlanları (1976),
Kerem ile Aslı(1974),
Kale Kale (1978).

ÇOCUK KİTAPLARI:
Topal Arkadaş,
Yandım Ali, Sakarca, Sarı Köpek, Dünya Güzeli (1985),
Saka Kuşları (1985).

ŞİİR:
Bir Uzun Yol.

ÖDÜLLERİ:

1958 Cumhuriyet Gazetesi’nin Yunus Nadi Roman Armağanı Irazca’nın Dirliği ve Yılanların Öcü ile
1970 TRT Öykü Ödülü Sınırdaki Ölü ile
1970 TRT ve 1971 Türk Dil Kurumu Roman armağanları Tırpan ile
1974 Sait Faik Öykü Armağanı Can Parası ile
1978 Orhan KemalRomanArmağanı Kara Ahmet Destanı ile de
1980 Avni Dilligil Tiyatro Ödülü 1984 Berlin Senatosu Çocuk Yazını Ödülü Almanca’ya çevrilen Barış Çöreği ile
1985 Alman Endüstri Birliği (BDİ) Yazın Ödülü Gece Vardiyası ile

Zulüm Dağları Aşar- Çanakkale İçinde (Rahmi ÖZEN) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


KİTABIN ADI : Zulüm Dağları Aşar- Çanakkale İçinde

KİTABIN YAZARI : Rahmi ÖZEN

Kitabın Konusu :

Yüzyıllarca başarıdan başarıya koşan, zafere doymayan Türk milleti 19. – 20. yüzyılın sonlarında toprak kaybetmeye başlamış ve nihayet 20. yy. ilk çeyreğinde, koskocaman imparatorluk küçüle küçüle elinde sadece anavatan Anadolu kalmıştır. Düşman, ayağı, kolları kesilmiş hasta adama son vermek için Çanakkale’den İstanbul’a hareket eder. Modern silahlarla donatılmış düşman, paslı süngü ile durdurulur. 

Çanakkale’de Anadolu halkının ve bunlardan bir kesit olarak Kastamonu ahalisinin yaptıkları fedakarlıklar anlatılmıştır.

Kitabın Özeti :

1910 yıllarında , Osmanlının gide gide küçüldüğü bir dönemde olay cereyan etmektedir. Anadolunun küçük güzel bir köyünde, babasını, eşini ve kardeşini kara düşmanla şavaşırken şehit veren Fatma hanım henüz üç aylık evli olan oğlunu savaşa göndermenin verdiği hüznü ve mutluluğu iç içe yaşıyor. Ağıtlar ince bir ezgiyle taze gelinlerin yiğitlerine hicranları: 

“Ağamı yolladılar Yemen iline
Çifte tabancalar taktı beline
Duvağımı takalı onbeş gün oldu
Ayrılmak mı olur yeni geline.”

Bu ağıtlar köyün sokaklarından yankılanıyor.”Yaktı Hocam gelinlerin acıklı ağıtları içimi” Şair diyor ve diyor köyün imamı Abdullah Efendi’ye . Şair ve Abdullah Efendi kolkola takılıp imparatorluğun yaşadığı karanlık günleri düşünerek adım adım yol alıyorlardı.
Bir kaç hafta sonra, postacı Ali’ye her zamanki gibi elindeki zarfı muhtara verdi. Zarfta Ahmet’in şehit olduğu ve İtalyanların Bingazi’yi aldığı yazıyordu.Bu sırada Elif bağırarak kahvehaneye geldi.Rüyasında Ahmet’in Şehit olduğunu anlattı. Şair bunu teyit etti. Elif bayılırken ağzından çıkan bu nağmeler yürekleri yakıp kebap ediyordu:

“Postacının mektubunu düğün mü sandın
Mavi rengi yalnız göğün mü sandın
Yemen’e gideni gelir mi sandın
Tez gel ağam tez gel dayanamirem
Yürekten hançer uyuyamirem.”

Fatma Ana taze gelini sever, ellere gitmemesi için başını oğlu Mehmet’le bağlar. Köyün Camlı Kıraathanesinde her gün aynı kişiler savaşa ait meseleler hakkında konuşurlar…İmam İbrahim Efendi, Şair, Muhtar ve diğer yaşlılar. Şair :“Almanların Goben zırhlısı ve Breslav kruvazörü Çanakkale’yi geçip istanbul’a geldi ve adları Yavuz ve Midilli gemileri olarak değiştirildi. Bunlar Almanların bir oyunudur , bizi savaşa sokmak için.” Ve dediği gibi de oldu. Alman Generali Bronzer Paşa Mürettebatına Türk giysileri giydirip Rus gemilerine ve limanlarını topa tutar. Böylece savaşa girmiş oluruz. İtilaf devletleri Çanakkale’ye bir saldırı planlar.

“Ben umutsuzum Şair” dedi Hocaefendi. “Küçüle küçüle el kadar toprağı kalan Osmanlı’dan umudu kestim. Bunca devlet karşısında hangi gücümüzle kaç gün dayanabiliriz. Avrupa hürriyetimizi elimizden alırsa ne yaparız?”

Şair : “Ümitvar ol Hocam! Ümitvar ol, dünyanın bütün mahşeri Çanakkale’de hücuma geçse, ben umudumu yitirmem.”

“Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım
Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner taşarım
Yırtarım dağları , enginlere sığmam taşarım.”

Düşman gemileri Çanakkale’yi topa tutmuştu. Gülle, top ,tüfek sesleri etrafı çınlatıyordu onlarca teyyare uçuyordu Çanakkale üstünde.

Sahra çadır hastahanesi dopdolu idi yaralılarla… Doktorlar , hemşireler, sihhiye erleri canla başla sarıyorlardı askerlerin akan kanlarını. Taş taş üstünde kalmamış kol ve bacaklar etrafta gezişiyorlardı ama Türk askeri düşmanın Çanakkale’ye ayak basmasına izin vermiyor ve kıyasıya çarpışıyorlardı.

“Atamaz adımını gömülmeden son asker…
Askerimiz gömülse dirilecek şehitler…”

Mustafa Kemal top,gülle ve teyyarelere karşı süngü ile düşmana kök söktürüyordu, Conkbayır’da.Düşmanı denize sürüyordu. Mustafa Kemal’in zaferi tüm Anadolu halkını motive edip ümit beslettiriyordu.Sahra hastahanesinde, Elifçe Mehmet’in altı ay önce değil,vurularak hastahaneye getirilp şehit düştüğünü görür.

Bu sıralarda 14-15 yaşlarında ilköğretim öğrencileri Çanakkale’de savaşacak kimse kalmadığı için silahlanıp Çanakkale’ye yol aldılar. Gidenler geri dönmüyordu.

Savaşın bilançosu: 251.309 şehit Türk askeri ve bir o kadar da düşman ölüsü .

Şair :

“Orda bir Hintli yatıyor, yanında Senegalli
Ufka bakıp ağlarken kederleri besbelli
Hepsi, hürriyetlerine kurşun attılar, bilmeden
Boğazdan geçilir mi bütün Türkler ölmeden?”

Çanakkale geçilmedi… Geçilmeyecek… Avrupa , bütün esir kitlelerini Türk’ün önüne yığdı bu savaşta.Garbın bütün zırhını, ejderin hırsını… Öyle bir çığdı o çığ ki , insanlığı korudu Türk milleti kendisiyle birlikte bu savaşta.

Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirmesi :


Şair : Kastamonu ilçesinde müezzin olup, vatanın düşman elinden ancak millet elinden kurtulacağını savunur.

Hoca Bey : Kastamonu’da bir cami imamı ; düşman gemilerini İstanbul’a de-mirlediği zaman tüm ümidini yitirmiştir.

Fatma Ana: Oğlunu,eşini ve babasını şehit vermiş çilekeş bir Anadolu anasıdır.

Elif : Fatma ananın henüz iki üç aylık körpecik gelinidir. Eşini Çanakale’de şehit verecektir.

Yazar Hakkında Bilgi - Rahmi Özen


1949 yılında Terme’de doğan Rahmi Özen lise öğrenciliği yıllarından itibaren, kendine özel şiirsel uslüp ile eserler üretmiştir. Yazdığı eserleri nedeniyle çeşitli devlet kurumlarından, gönüllü kuruluşlardan birçok takdir almıştır.

Eserleri

• Yeşile Hasret Gözler
• Yaralı Ceylan
• Bir Damla Su
• Töre Bitti
• Boğaç Han Destanı
• Çanakkale Diye Diye
• Hacı Bayram Veli
• Son Kurban
• Göz Yaşları
• Mukaddes Çile
• Bana Beni Anlat Öğretmenim

Suç ve Ceza (Fyodor Dostoyevski) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Suç ve Ceza

Kitabın Yazarı : Fyodor Dostoyevski

Kitap Hakkında Bilgi :

Dostoyevski'nin olgunluk döneminin ilk büyük romanıdır. Dünya klasikleri arasında yer alan yapıt toplumsal kötülüklerin sebeplerini ortaya koyarken kötülükleri yapanların cezalarını çekmesi gerektiğini anlatır. Suç ve Ceza, Rusya'daki yaşamı çok canlı bir biçimde yansıtması bakımından da dikkat çekicidir.

Kitabın Özeti :

Dört aydır evin kirasını verememişti. Evin sahibi onu mahkemeye verecekti. Uzun süreden beri hasta olmasına rağmen yaşlı Teteri kadının evine gidebilirdi. Daha önceki yüksüğe 1.5 Ruble veren kadın yeni getirdiği saate baktı ve “1.5 Ruble” dedi. Raskonikov kabul etmek zorundaydı çünkü kata çıkana kadar kimseyle karşılaşmamıştı. Yaşlı kadın, kız kardeşi ile beraber kalıyordu evde. Çok zengin olmasına rağmen, kız kardeşi hiç miras bırakmayacaktı. Kız kardeşini çoğu zaman döver, onun her işini takip etmesi gerektiğini düşünürdü.

Raskolnikov 1.5 Rubleyi aldı ve dışarı çıkıp bir meyhaneye gitti. Marmeladov yan masada oturuyor olmasına rağmen taşınıp sohbet etmekten kendini almamıştı. Marmeladov eşini çok seviyordu ve üç çocuğunu da; ama çok içyordu. O kadar ki ailenin geçimi için Sonya fahişelik yapmak zorunda kalmıştı. “Ne kadar fedakar bir kız bu Sonya” diye düşünmekten kendini almamıştı. Raskolnikov Marmeladov ‘un evine gittiklerinde eşi haykırışla onları yumruklamaya başladı. Hep içiyordu ve evdeki 20 Rubleyi götürüp içkiye vermişti. Marmeladov Raskolnikov cebindeki 50 Kapik’i oraya bırakarak uzaklaştı. Eve geldi, yorgundu. Nastasya bir mektup getirdi. Raskolnikov heyecanla okumaya başladı mektubu. Annesinden gelmişti mektup. Annesi kız kardeşi Dunya’dan bahsediyordu. Dunya, Luzhin adında çift memurluğu olan 45 yaşındaki biriyle evlenecekti. Hem Luzhin onların eşyalarıyla beraber Petersbur’ga gelmesi için yardım edecek, gelmelerini sağlayacaktı. Annesi, 60 mil ötedeki tren yoluna gitmek için bir araba ayarladığını, trende ise 3 ncü sınıfta güzel bir yolculuk yaptıktan sonra Petersburg’a gideceklerini ve onu çok özlediğini yazıyordu.
Raskolnikov “Bu evlilik olmayacak” diye düşündü. Dışarı çıktı ve birkaç saat dolaştıktan sonra yorgun düşüp bir yerde uyukladı. Kötü bir rüya gördükten sonra uyandı. Eve gitti. Saat 7’ye yaklaşıyordu. Saat uygundu. Aşağıdaki baltayı alacak kimseye gözükmeden yaşlı tefeci kadının evine gitti. İçeri girerken onu kimse görmemişti. 2 nci katta boya yapan adamlarda onu yukarı çıkarken görmemişlerdi.

Tefeci kadının evine girdi ve ona bir kültablası uzattı. Kadın kültablasına bakarken baltayı kafasına indirmişti. Kadının ölü bedeni yerde yatıyordu. İçeri daldı ve dolaptan sadece rehin verilmiş, birkaç parça altını cebine aldı. Yaşlı kadının kız kardeşiyle içeride karşılaştı. Kızın şaşkın bakışları altında baltayla onu da öldürdü. Doğrusu bir kişinin toplumdaki binlerce kişinin refahı ve mutluluğu için ölmesinin bir zararı yoktu. Üstelik bu tefeci kadın çok kötü biriydi. Kapıda birkaç kişi kapıyı vuruyorlardı. Hiç evden çıkmayan tefeci kadının, çıkacağı tutmuştu. Raskolnikov titriyor, dışarı çıkıp her şeyi itiraf etmek istiyordu ama yapmadı. Dışardakilerden biri kapının içeriden sürgülü olduğunu fark etti. Yaşlı kadına bir şey olduğunun farkına vardılar. İki kişi Kapıcıyı çağırmak için aşağı indi. Bu kaçmak için tam fırsattı, Raskolnikov kapıyı açtı, hızla merdivenlerden inmeye başladı, aşağıdan gürültü gelmeye başlayınca Raskolnikov boyacıların dairesinin kapısının arkasına saklandı ve kapıcı ile üç adam yukarı çıkınca o da dışarı çıkıp değişik bir yoldan eve gitti. Baltayı aldığı yere bıraktı. Çok korkmuştu ve titriyordu. Aldığı mücevherleri ve kıymetli takıları dışarıda bir yerde saklamayı ihmal etmedi.

“2 gün geçti hala uyanmadı” diye düşünüyordu Üniversite arkadaşı Razumikin. Doktor Zozimov hastalığı atıp kendisine geleceğini söylüyordu. Ama Raskolnikov uyanınca arkadaşını ve doktoru isteksiz bir vaziyette evden kovdu ve dışarı gidip bir bara oturdu. Eski gazeteleri okurken yanına gelen bir polis memuru melenkolik ve deli bir ruh haliyle cinayetten bahsedip, üstü kapalı her şeyi anlattı. Korktuğunu, endişelendiğini hiç hissettirmedi.

Ertesi gün eve geldiğinde annesi ve kız kardeşi Dünya’ nın kendisini beklediklerini gördü. Çocuğun halini gören anne şaşkınlıkla titriyordu. Onu ertesi gün bay Luzbinin geleceği görüşmeye çağırırken korkmuştu. Ertesi gün bay Luzbin onları ziyaret etttiğinde, Raskolnikov haklı çıkmanın gururu ile gülüyordu. Bay Luzbin kız kardeşi çok aşağılamış, onların fakir bir aile olduğunu değerlendirerek fazla istekte bulununca evden kovulmuştu. Hemen ardından Raskolnikov “elveda” diyerek evden ayrıldı. İnanamıyordum. Annesi oğlunun bu tavırla doğrusu ağlamaktan başka yapacak bir şeyleri yoktu. Raskolnikov melenkolik halde evi terkederken her nasılsa arkadaşı Ramuskin’e onları emanet etmeyi de ihmal etmemişti.

Bay Marmeledov’un cenazesi için evine gittiğinde Sonya’da oradaydı Sonya’ya karşı inanılmaz bir his içindeydi. Ailesi için Sonya’nın yaptığı fedekarlık onun gözlerini büyülemişti. Birkaç gün boyunca Sonya’yı düşündü ve fırsat buldukça onunla konuşmaya çalışarak geçirdi vaktini.

Polis memuru porifiri Raskolnikov’un (Mihailovis adında genç biri cinayeti işlediğini itiraf etmiş olmasına rağmen) cinayet işlediğini biliyor ve onun psikolojik durumunu bildiği için, itiraf etmesi için onu sıkıştırıyor ama tutuklamayacağını söylüyordu. Cinayeti işlediğini Sonya’ya itiraf etmişti. Sonya’da Raskolnikov’a “gidip teslim olmasını, yere kapanıp Allah’tan ve insanlardan özür dilemesini” istiyordu.

Sonuç olarak Raskolnikov vicdanının verdiği acıya dayanamayıp suçunu polise itiraf etti. 1.5 yıldır Sibirya’daydı Raskolnikov. Petersburg’ a, Razumukin ve kardeşi Dunya evlenmişlerdi. Mahkeme Raskolnikov’un iyi hali, parayı kullanmadığı, daha önceki yaşamında verimli bir üniversite öğrenimi yaptığı, fedakar kişiliği ve kendi kendine teslim olmasından dolayı, çok az bir cezayla 8 yıl kürek mahkumiyetine çarptırıldı. Raskolnikov’u Sonya her gün ziyaret ediyordu. Sibirya da ailesi ile sürekli mektuplaşan Sonya, Ramuzkin ve Dunya’nın tek haber kaynağıydı. Raskolnikov,Sonya’nın sevgisi ile hayata bağlandı ve geleceğin planlarını beraber hayal etmeye başladılar.

Ölü Canlar (Gogol) Kitabın Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Ölü Canlar

Kitabın Yazarı : Gogol

Kitap Hakkında Bilgi :

Ölü Canlar, Üç cilt olarak tasarlanan bir romandır. Gogol, ikinci ve üçüncü bölümleri aşırı tepkiler sebebiyle yazmamıştır. Ölü Canlar, 19. asır Rus insanlarına bir eleştiri niteliği taşımaktadır. Eserdeki sahtekarlıklar, dönemin Rus sosyal yaşamından esinlenilerek kurgulanmıştır. Vatanını çok seven Nikolay Vasilyeviç Gogol, ülkesindeki çarpıklıkları ortaya koyarak çözüme gidilmesini istemiştir bu eseriyle. Gogol, eserde Rusya'daki günlük yaşamı en ince ayrıntısına kadar betimlemiştir. Dolayısıyla yazar, realist bir dille Rus ülkesindeki bayağılık ve ruhî boşluğu anlatmayı istemiştir. Üç cilt olarak tasarlanan roman, dönemin eleştiri oklarına hedef olunca bitirilememiştir.

Kitabın Özeti :

Kentinin merkezindeki büyük hana bir yolcu oldukça güzel, küçük, yaylı bir araba ile gelir. İlk etapta bu kimsenin ilgisini çekmez. Gelen şahıs Pavel İvanoviç ÇİÇİKOV’dur. Kendisini danışman, çiftlik sahibi ve iş için yolculuk eden biri olarak tanıtır. Tez elden kentin ileri gelenleriyle tanışır: Vali, polis memuru, yargıç, savcı, çiftlik sahipleri vs. ve gittiği her yerde kendini görgülü bir salon adamı olarak gösterir; konusu ne olursa olsun her konuşmada canlı, ilgi uyandırıcı sözler söyler.

Her gün akşam toplantılarına, yemeklere gider hoş vakit geçirir. Sıra kent dışı ziyaretlere geldiğinde ise işe önce çiftlik sahibi Manilov ile Sobakeviç’ten başlar. Çünkü onlara söz vermiştir. Belki de ÇİÇİKOV’u bu ziyaretlere zorlayan daha temelli, daha ciddi, daha derin nedenler vardır. Önce Manilov’un çiftliğine gider. Manilov ailesi üzerinde çok iyi izlenimler bırakır. Yemekten sonra çalışma odasına geçip iş konularında konuşmaya başlarlar. Çiçikov öncelikle Manilov’a kaç tane kölesi olduğunu, en son sayımı hükümete ne zaman verdiğini, kaç kölenin öldüğü gibi sıradan sorular sorar. Ancak o kadar çok ölen olmuştur ki Manilov bile sayısını kahyadan öğrenir. Ancak Çiçikov bunların listesini isteyince ortalık birden gerginleşir ve Manilov bunu niçin istediğini sorar. Çiçikov ne diyeceğini şaşırır ve ancak “Köylü satın almak istiyorum.” diyebilir. Daha sonra toparlayarak ölmüş olan köleleri almak istediğini söyler. Yani ölmüş ama yaşıyor gibi görünen köylüler …

ÇİÇİKOV uzun tartışmalardan sonra Manilov’a ölmüş köylüler için devlete boşuna vergi ödediğini anımsatarak bunları kendisine satmasını teklif eder. Ancak Manilov aralarındaki dostluğu öne sürerek bu iş için para istemeyeceğini söyler. Anlaşmalar yapılır ve Çiçikov evden ayrılır. Yolda yağmura tutulur ve arabaları devrilir. Ancak kısa sürede toparlanıp yola tekrar koyulurlar. Karşılarına çıkan ilk evin kapısını çalarlar. Ev sahibi onları içeri alır ve ağırlar. Geceyi orada geçirirler. Sabah ev sahibi bayana nerede olduklarını sorar. Anlaşılan yanlış yoldan gitmişlerdir. Geldikleri ev ise çiftlik sahibi bayan Koroboçka’nın evidir. Çiçikov, Manilov’a köylülerle ilgili sorduğu soruları bayan Koroboçka’ya da sorar. Lafı evire çevire ölü köylülerin satışına getirir. Bayan Koroboçka şaşkınlıktan küçük dilini yutar. Ancak Çiçikov, bayan Koroboçka’ya, ölen köylüler için boş yere vergi ödediğini, kendisine yardım etmek için bu masrafları karşılamak için ölü köylüleri almak istediğini söyler. Uzun tartışmalar sonucu Çiçikov, ileride çiftlik ürünlerini alacağı sözünü vererek ölü canlar için anlaşma yapar. Çiçikov çiftlikten ayrılarak meyhaneye gider. Burada Nozdriev ile karşılaşır. Nozdriev ile savcının evinde tanışmıştır. Nozdriev birkaç günlük bir panayırdan döndüğünü ve eve gideceğini söyleyerek Çiçikov’u da evine götürmek ister. Ancak Çiçikov işlerinin çok olduğunu söyleyerek teklifi reddetse de Nozdriev’le başa çıkamaz ve eve giderler. Nozdriev gereğinden fazla konuşan, sürekli kumar oynayan ve olayları abartan bir kişidir. Yemek, içki, sohbet derken konu döner dolaşır Çiçikov’un işlerine, oradan da ölü köylüleri satın almaya gelir. Nozdriev’de diğer çiftlik sahipleri gibi şaşırır. Ancak Nozdriev çok uyanıktır. Onları pahalıya satmaya çalışır. Ancak Çiçikov’un fazla parası olmadığı için uzun uzun pazarlık yaparlar. Nozdriev bu alışverişin sebebini öğrenmek için ısrar eder. Çiçikov ise zengin bir kızla evlenmek istediğini ancak babasının kızı vermesi için üç yüz can kölesi olması gerektiğini bu yüzden de ölü can almak istediğini söyler. Nozdriev her ne kadar inanmasada olay böylece kapanır. Nozdriev, Çiçikov’u iskambil oynamaya davet eder; ancak Çiçikov oynamak istemediğini söyler. Çok ısrar eder ancak sonuç alamaz. Hiç olmazsa dama oynayalım hem damada hile yapma şansım da yok deyince Çiçikov kurtulmak için teklifi kabul eder. Ancak Nozdriev yine hile yapar. Bunun üzerine Çiçikov sinirlenir ve evi terk eder.

ÇİÇİKOV’un aldığı köleler kentte günün konusu olur. Köylülerin başka bir yere götürülüp yerleştirilmesinin karlı bir iş olmadığı üstüne bir çok yorumlar yapılır, bir çok düşünceler, görüşler ileri sürülür. Bu konuşmalardan bir çok kişinin bu sorunla ilgili derin bilgisi olduğu anlaşılır. Kimileri: “Elbette’’ der, “buna bir şey denemez. Güney illerinde toprak iyidir, verimlidir. Ama su olmadı mı, Çiçikov’un köylülerinin elinden ne gelir? Orada hiç akarsu yoktur.’’ “Su olmaması mümkün değil… Önemli değil bu. Fakat yerleştirme işine güvenilmez. Bizim köylülerin ne adam olduğunu bilemezsin. Yeni bir yerde, kulübesi, bahçesi olmadan toprağı sürsün, imkanı yok. İki kere iki dört gibi biliyorum, kaçarlar. Hem öyle kaçarlar ki, izlerini bulana aşk olsun.” “Hayır, afedersiniz ama, ben bunu kabul etmiyorum. Çiçikov’un köylüleri kaçmazlar. Rus köylüsünün her şeye gücü yeter, her iklime alışır. Onu Kamçatka’ya bile gönderseniz bir sıcak eldiven verdiniz mi elini bir oğuşturur, baltayı eline aldığında yeni bir kulübe yapmak için başlar odun kesmeğe.” “Ama önemli bir sorunu gözden kaçırıyorsun. Sen Çiçikov’un köylüleri nasıl adamlardır, orasını düşünmüyorsun. Hiçbir çiftlik sahibi iyi adamını satmaz. Çiçikov’un köylüleri son derece hırsız, sarhoş kimseler olsalar bile kellemi keserim ki tümü de tembel, kırıcı dökücü heriflerdir.” “Ha bunu kabul ederim doğrusu. Kimse iyi adamını satmaz. Çiçikov’un köylüleri de baştan aşağı sarhoştur. Ama şuna dikkat etmeli ki; konunun can alacak noktası da buradadır. Evet şimdi hepsi ahlaksızdır ama yeni topraklarına gittiler mi çok iyi birer uyruk olabilirler. Bunun bir çok örneği var. Hem bugün hem geçmişte.” Devlet fabrikaları müdürü: “Böyle şey olmaz,” diyordu, “Çünkü Çiçikov’un köylülerinin şimdi iki büyük düşmanı olacaktır. Biri küçük Rusya illerinin yakınlığı. Pek iyi bilirsiniz ki orada içki serbestçe satılır. Bana inanın hepsi de on beş gün içinde ayyaş olup çıkarlar. İkinci tehlikede köylülerin göç sırasında serseriliğe alışmaları. Ancak Çiçikov onları sürekli göz hapsinde tutar, demir pençe içine alır, en küçük suçlarına göz yummazsa o başka.”

Çoğu, Çiçikov‘un durumunu iyice anlıyor, bu kadar çok köylünün bir yerden başka bir yere götürülmesindeki zorluğu kavrıyordu. Kimileri, Çiçikov’un köylüleri gibi, netameli insanlar arasında bir ayaklanma çıkması olasılığından çok korktuklarını söylerler. Bunlara emniyet müdürü, bir ayaklanma korkusu olmadığını, komiserin pekala haklarından gelebileceğini söyler. O’na göre komiserin gitmesine bile gerek yoktur. Sadece kasketini yollasa, bu kasket onları yerleştirilecekleri yere kadar götürür. Kimi de, Çiçikov’un köylülerine egemen olan başkaldırma ruhunun kökünden kazınması için başvurulacak çareleri sayıp döktüler. Bu düşünceler çeşit çeşitti. Bir kısmı, son kerte zor ve baskı kullanılması gereğini ileri sürüyor, bir kısmı ise tam tersine merhametli davranmayı öğütlüyordu. Posta müdürü ise Çiçikov’a kutsal bir görev düştüğünü O’nun bir çeşit “baba” yerinde olduğunu, hatta köylülerini eğitimden yararlandırmasını söylüyor bu sırada Lancaster’in önerdiği karşılıklı eğitim sistemini övüyordu.

Artık kentte bu gibi düşünceler yürütülür, böyle şeyler konuşulur. Bir çoğu Çiçikov’a duydukları sevgiden ötürü bazı öğütlerde bulunurlar. Hatta köylülerin Kerson’a kadar rahatça götürülmeleri için kolcu vermeye hazır olduklarını söylerler. Çiçikov bu öğütlere teşekkür eder, gerektiğinde bunlardan yararlanmayı unutmayacağını söyler. Ancak kolcuları kesin olarak reddeder. Kolcuların gereksizliğini, çünkü satın aldığı köylülerin çok sakin insanlar olduğunu yeni bir yere götürülmekten memnun olduklarını, aralarında bir ayaklanma olasılığının bulunmadığını söyler. Bütün bu düşünceler ve öğütler, Çiçikov için çok yararlı sayılabilecek bazı sonuçlar sağlar: Ortalığa O’nun milyoner olduğu üstüne söylentiler yayılır. Kenttekilerin bu söylentilerden sonra O’na olan sevgileri daha da derinleşir.

Kentteki insanların tümü iyi kalpli, konuksever insanlardır. Onlarla birlikte yemek yiyen ya da Whist oynayan biri hemen dostları olup çıkar. Hele bu kişi Çiçikov gibi iyi huylu terbiyeli, kendini sevdirmenin büyük gizini bilen biri olursa. Çiçikov kentte o kadar sevilmiştir ki bir türlü ayrılıp gitmenin yolunu bulamaz. Her zaman “bizimle bir haftacık daha kalın, Pavel İvanoviç” gibi sözlerle karşılaşır. Kısacası kentte el üstünde tutulur. Ama kentin bayanları üzerinde bıraktığı etki çok daha güçlü, çok daha şaşırtıcıdır.

Sonunda Çiçikov da kendisine gösterilen bu ilgiyi fark eder. Bir gün oteline döndüğü zaman masanın üzerinde bir mektup bulur. Mektubunun altında imza falan yoktur. Ne adı, ne soyadı, ne tarih. Yalnız Çiçikov’un kalbi bu mektubun sahibini bulmalı, deniyor okur ve çekmeceye koyar. Biraz sonra Çiçikov’a valinin balosu için bir çağrı mektubu gelir. Bu, il merkezi için olağan bir şeydir. Nerede bir vali varsa, orada mutlaka bir balo vardır. Yoksa soylular valiye karşı duymaları gereken sevgiyi, saygıyı besleyemezler…

Çiçikov’un baloya gelişi büyük mutluluk uyandırır. Bütün gözler O’na çevrilir ve herkes O’nun yanına toplanır. Çiçikov herkese mutluluk ve neşe getirir. Herkese, her sorulana yanıt yetiştirir, içinde bir rahatlık, alışık olduğu üzere yandan, sağdan, soldan selam verir, herkesi büyüler. Bayanlar yerini alır almaz “Acaba yüzlerinden, gözlerinden mektubu yazanın kim olduğunu anlayabilir miyim? diyerek onları süzmeye başlar. Ancak hiçbirinde böyle bir yüz ifadesi yoktur. Çiçikov O’nu bulmaya kararlıdır. Bayanlarla sohbeti koyulaştırır. Ancak tam o sırada, kötü bir sürpriz; Nozdriev salona girer. Çiçikov’un çok aptal bir insan olduğunu çünkü ölü can aldığını haykırır. Önce insanlar pek aldırış etmezler. Ancak bu hikaye kulaktan kulağa yayıldıkça insanlar itibar etmeye başlarlar. Olay o kadar yayılır ki herkes Çiçikov’un valinin kızını kaçırmak için bunu yaptığını düşünmeye başlarlar. Ancak her iki olay arasında hiçbir bağlantı kuramazlar. Sonunda kentte iki parti kurulur. Erkekler partisi ve kadınlar partisi. Erkekler, sadece ölü canlarla; kadınlar ise sadece valinin kızının kaçırılmasıyla ilgilenirler. Kısacası bütün kent olayı çözmek için seferber olur. Bu arada Çiçikov hasta olduğu için evden dışarı çıkamaz ve olaylardan haberdar olamamıştır. Dışarı çıktığında ise bütün insanların ona karşı tavırları değişmiştir. Kısa sürede olayları öğrenir. Buna canı sıkılır ve kenti terk eder …

Çiçikov; küçük yaşta annesini kaybetmiştir. Babası ise onu, bakması için yaşlı bir akrabasına bırakır. Çiçikov okula başlar ancak dersleri iyi değildir. Babasının ona bıraktığı tek şey ise hayatta her şeyin para olduğu felsefesidir. Okulda öğretmeninin prensiplerini takip ederek ona göre davranır ve onun gözüne girer, derslerini düzeltir, okulunu başarı ile bitirir. Artık bir delikanlı olmuştur. Tek amacı vardır artık: Çok çile çekse de zengin olmak. Elindeki diploması ile ancak devlet dairesinde memurluk yapar. Burada müdürü onu hiç sevmemektedir. Ancak bir yolunu bulup evde kalmış kızı ile diyaloğa geçer, sık sık evlerine gidip gelmeye başlar. İşler ilerleyince müdüre “baba” bile demeye başlar. Bu arada müdürü onu kullanmaya başlamıştır. Bir süre sonra boşalan bir zabıt katipliğine getirilir. Ancak emeline ulaşmıştır. Atamadan sonra müdürün evine gitmemeye ve ona “baba” dememeye başlar.

Zamanla tüm ilişkisini keser. Rüşvet almaya başlar, para biriktirir, hayatını bir düzene sokar. Ancak bir süre sonra çok sert, rüşvetin ve her türlü haksızlığın, düzensizliğin amansız düşmanı yeni bir müdür gelir. Memurların çoğu işten atılır. Evleri hazineye mal edilir. Çiçikov ise bir türlü kendini müdüre sevdiremez. Yeni alınan memurlar çeşitli dolaplar çevirerek müdüre doğru görünerek onlara güvenmesini sağlarlar. Ancak yeni çete eskisine rahmet okutacak bir niteliktedir. Artık hırsızlık ve rüşvet büsbütün alıp yürümüştür. Ancak Çiçikov kendisini bir türlü kabul ettiremez. Yenilip kaybederek işten ayrılır. Bir süre sonra çok istediği gümrüklerde bir iş bulur. Burada kaçakçılara kök söktürür. Rüşvete aman vermez. En küçük bir rüşveti bile kabul etmez. Bu haliyle de yönetimin gözüne girer ve yükselir. Kaçakçılarla savaşması için gerekli yetkileri kendisine verirler. Artık önünde bir engel kalmamıştır. Kaçakçılardan inanılmaz paralar alır ve servetine servet katar. Ancak Çiçikov’un kaçakçılarla ilişkisini idareye haber verirler. Nazik tavırlar ve konuşmasını bilmesi, el-etek öpmesi ve para gücü sayesinde kendini savunur ve yakasını mahkemeden kurtarır. Artık bir işi yoktur. Yeniden yoksulluk günlerine döner ama inancını kaybetmez.

O günlerde kahyalık adi görülen bir işti. Küçük memurlar bile hor görürdü. Bir gün Çiçikov birkaç yüz kölenin rehin işlemi ile uğraşmak görevini alır. Çiftlik sahibinin işleri çok kötü gitmektedir. Hükümetten borç para almak çok zordur. Çiçikov, çiftlik sahibinin vekili olarak maliyeye başvurur. Çiçikov, memura kölelerden yarısının öldüğünü, bunun sorun yaratıp yaratmayacağını sorar. Memur ise; eğer ölenlerin adının listede sağ olarak gösterilmişse sakıncası olmadığını nasılsa ölenlerin yerine yenilerinin doğduğunu söyler. Bu sözler kafasında inanılmaz fikirler oluşturur. Yeni nüfus sayımından önce ölü can satın alırsa borç ödeme sandığı bu ölenler karşılığında adam başına iki yüz ruble borç para verebilecektir. Çiçikov planını uygulamaya koyar ve oturacak bir yer arıyormuş gibi görünerek Rusya’nın çeşitli yerlerini gezmeye başlar. Tanıştığı insanlarla büyük dostluklar kurar. Böylece yardımlarını kazanır.

Çiçikov günler sonra Rusya’nın uçsuz bucaksız topraklarında dolaşırken cennet bahçelerini andıran çiftlikten gözünü alamaz ve çiftlik sahibi ile tanışmak için evine gider. Çiftlik sahibi Tientietnikov’dur. Okulu bitirdikten sonra bir süre memurluk yapar, müdürünün üstlerine farklı, astlarına farklı davranışı onu çileden çıkarır ve dayanamayıp ona hakaretlerde bulunur. Böylece işine son verilir. Tekrar çiftliğine dönerek aldığı eğitimle köylüsünü eğitip daha fazla verim elde etmek için çabalar. Köylüsüne toprak vererek hem kendisi için hem de çiftlik için çalışmasını sağlar. Onlara mümkün olduğunca iyi davranır, daha fazla boş zaman sağlar. Ancak gün geçtikçe verimin düştüğünü, köylünün davranışının değiştiğini fark eder. Zamanla iyice sıkılır. Her şeyden elini eteğini çeker. İşte tam bu sırada Çiçikov’la tanışır ve bir süre kendisiyle kalmasını ister. Çiçikov bunu kabul ederek tez elden çevre çiftlikleri gezerek çiftlik sahipleri ile tanışır. Ölü canlar satın alır. Tek hayali bir çiftlik sahibi olmaktır. Gittiği yerlerde çiftlik sahiplerinin eğitimli ve işten anlayan insanlar oldukları gözünden kaçmaz. Söylenenleri bir bir aklında tutar bu konular üzerinde geceler süren tartışmalara girer. Konuşmaların çoğu Köylünün eğitilmesi ve bilimsel yöntemlerle tarımın geliştirilmesi üzerinedir.

İflasın eşiğine gelmiş bir çiftlik sahibi çiftliğini satmak ister. Çiçikov’un ise o kadar parası yoktur. Çiftlik sahiplerinden biri borç para vermeyi kabul eder ve Çiçikov çiftliği satın alır. Ancak paranın yarısını verir. Geri kalanını da ileri bir zamanda ödemek koşuluyla bırakır.

Bu arada Çiçikov ölü can almaya devam eder. Ancak bunları yaşıyor gibi göstermeyi de unutmaz. Çiçikov bu yolculuktan çok karlı çıkmıştır. 300 bin Ruble kadar para biriktirmiştir. Ancak yaptığı kanunsuz işler maliye memurlarına, valiye ve hatta prense kadar gitmiştir. Prens tarafından hapse atılır. Arkadaşı Murazov ona yardım edeceğini söyler ancak bunun karşılığı olarak bütün kötü alışkanlıklarından vazgeçmesini ister. Çiçikov isteği kabul eder. Prens ise hiç istemediği halde Murakov’u kıramaz ve Çiçikov’u serbest bırakır. Ancak tüm ülkeyi saran bir hastalık gibi rüşvet, ahlaksızlık ve dolandırıcılık almış başını gitmiştir.

Genel vali tüm memurları toplantıya çağırarak bu durumu gündeme getirir. Tüm insanların bu alışkanlıklardan vazgeçmesini, aksi taktirde bir çok kişinin işten atılacağını ve durumun Çar’a bildirileceğini söyler. Vali sözlerini şöyle bitirir. “Sahteciliğin hiçbir ceza, önlem ve yaptırım ile ortadan kaldırılamayacağını bilirim. Çünkü sahteciliğin kökleri ruhumuzun ta derinliklerine kadar sokulmuş ve rüşvet alma, olağan bir hak durumuna girmiştir. Düşman karşısında nasıl silaha sarılmışsak, namussuzluk ve sahteciliğe karşı da ayaklanmamız gerektiğini herkes anlamadıkça kötülükleri ortadan kaldırmamıza olanak yoktur …”

Eğer Çiçikov’un kişiliğinin ahlak yönü sorulursa; erdemli ve kusursuz bir kahraman olmadığı açıkça anlaşılır. Ancak O “İşini Bilen” biri diyebiliriz. Kolay yoldan mal edinme ve kazanç hırsı çoğu kişiye göre kusurdur ve saygıdeğer işlerden sayılmaz.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Pavel İvanovich Chichikov: 
Romanın ana kahramanıdır. Dolandırıcılığı, maceraperestliği ile dikkati çekmektedir. İnsanların inandığı, sevdiği, sevimli bir kişidir.

Korobochka Anne: Başka bir toprak sahibidir. İhtiyar, saf bir kadındır. Fakat malikâneyi bütün ustalığıyla yönetmektedir.

Manilov: 
Chichikov'un çalıştığı toprak sahiplerinden biridir. Silik şahsiyetli, etkisiz, kendi hâlinde biridir.

Nozdryev: Toprak sahiplerinden diğeridir. Kumarbaz, sarhoş, yalancı ve kaba bir insandır.

Sobakevich: Toprak sahibidir. Kaba, iri yapılı bir tiptir.

Plevshkin: Aşın derecede cimri diğer bir toprak sahibidir.

Selifah, Petrushka: Chichikov'un hizmetçileridir.

Ölü Canlar (Gogol) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Babalar ve Oğullar (İvan Turgenyev) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Babalar ve Oğullar

Kitabın Yazarı : İvan Turgenyev

Kitap Hakkında Bilgi : 

1862'de kaleme alınan Babalar ve Oğullar Turgenyev'in en meşhur eseridir. Kitap, batılılaşmanın çelişkilerini yaşayan, devrimin eşiğindeki Rusya'nın ruhunu en derinden yakalayan romanlardan da biridir.

Rus edebiyatının tam anlamıyla yazılmış ilk modern roman örneği olarak kabul edilebilir.

Yayımlandığında pek çok siyasi, edebi ve felsefi tartışmanın odağı haline gelir. Bugün için de edebî değerini koruyan bir eserdir.

Kitabın Özeti :

Nikolay Petroviç, Kirsanov ailesinin babasıdır. Karısı ölür, Feniçka adlı bir köylü kızla metres hayatı yaşamaktadır. Onunla evlenememesi subay olan kardeşi Pavel’in sınıf farklılığı görüşüne saygısı nedeniyledir. Aslında radikal bir kimliği vardır. Henüz köleliği kaldıran yasa çıkmadan, vanııdaki sertleri özgürlüklerine kavuşturmuştur. Gerçi bu yüzden malikanenin kiralanın toplamakta zorlanmaktadır, ama yine de iyi nivetlidir ve bunu sürdürür. Arkadv, Nikolay Petroviç’in oğludur. Yirmili yaşlarda, güleryüzlü, enerjik bir gençtir. 1859 Mayısında üniversiteyi bitirir, yanında tıp öğrencisi arkadaşı Bazarov’la babasının çiftliğine döner. Bazarov’un görüşleri gerek Nikolay’a ve gerekse Pavel’e terstir. Ondan yalnızca Fenişka ve bebeği şikâyetçi değildir.

Bazarov, uzunca süren bu konukluğu sırasında bir gün Arkady ile il merkezine giderler. Orada dul Anna Sergeyevna Odintsov ile onun kız kardeşi Katya ile tanışırlar. Anna’yı kendi düşüncelerine yakın bulurlar. Anna da hızlı ve anti-gelenekçidir, iki arkadaşı çekici bulur ve davet eder. Bu geliş gidişler sırasında Bazarov, Anna’ya âşık olur. Arkady de Katya’ya...

Bir gün Bazarov ile Arkady, Bazarovlar’ı ziyarete giderler. Babası emekli bir subay, annesi eskiye bağlı bir kadındır. Her ikisi de oğullarıyla övünürler. Arkady, birden Bazarov’un Pavel amcasıyla ettiği alayı anımsar ve üzülür. Çünkü onlar da nihilist değillerdir. Bunun için de neredeyse yumruk yumruğa kavgaya bile girişeceklerdir, ama vazgeçerler. Kirsanovlar’ın çiftliğine dönerler.

Bazarov, Anna’yı unutmak istemektedir. Bunun için de Nikolay’ın metresi Feniçka’yla flört etme çabası içine girer, bir gün de zorla öper. Bunu gören Pavel, Bazarov’u düello’va davet eder. Düello’da Bazarov’a bir şey olmaz, Pavel ise, küçük bir yara alır. İsteksiz barışırlar ve aralarındaki anlaşmazlığa bir hikâye uydurup, asıl konuyu gizli tutarlar.

Pavel’in Nikolav’la görüşmeleri sırasında ona yalvarırcasına onu gerçekten seviyorsa, evlenmesini önerir. Bu arada Arkady, Katya’yı sevmeye başlamıştır. Evlenme önerisine hemen olumlu yanıt alır. Bu, Bazarov’dan ve onun Nihilizminden ayrılması anlamım da içerir. Tıpkı babası gibi toprak sahibi, ailesine bağlı bir kişi olma yoluna doğru adını atar. Artık ileri görüşleri olacaktır, iyi bir vatandaş olacaktır. Ama ihtilalci değildir. Bazarov bu işten pek hoşlanmaz. Çiftlikten ayrılır.

Bazarov Anna’ya da veda ederek doğduğu köye döner. Babasının evine yerleşir. Doktorluğa başlar. Pek mutlu değildir. Bir gün, tifüsten ölen bir hastaya otopsi yaparken elini keser, içinde topluma karşı duyduğu acı, öfke ve küskünlük dinmemiştir. Birkaç gün sonra aynı hastalıktan ölür.

Öte yandan Kirsanovlar’da mutluluk egemendir. Arkady ile Katya’nın evliliği dışında Anna da şimdi olmasa da bir gün sevebileceği biriyle evlenir. Pavel, daha mutlu olacağı inancıyla yaşamını Almanya’da sürdürecektir...

Kitabın Karakterleri, Kişileri :

Nikolay Petroviç Kirsanov: Orta yaşlı bir baba. Oğlu Arkady’yi çok seven biri.

Arkady Nikolaviç Kirsanov: 
Nikolay’ın büyük oğlu. Üniversiteyi yeni bitirir. Toplumcu, sevimli biri. Ama arkadaşı Bazarov’un etkisinde kalır.

Pavel Petroviç Kirsanov: 
Nikolav’ın erkek kardeşi. Gençliğinde mutsuz bir aşk yaşamış. Tam bir aristokrat.

Feniçka (Fedosya Nikolayevna Savişna): 
Nikolayin metresi; güzel bir köylü kızı, utangaç ve sevecen.

Vassilv İvanoviç Bazarov: Yvgeny’nin babası. Emekli bir ordu subayı, kırsalda yaşamaktadır.

Arina Vlassyevna Bazarov: 
Yvgeny’nin annesi; eskive bağlı, nazik bir kadın. Tutucu olmasına ve hurafelere bağlı bulunmasına rağmen, koruyucu ve ailesine bağlı bir insan.

Yvgeny Vasiliç Bazarov: Bazarovlar’ın oğlu. Arkady’nin arkadaşı. Nihilist. Her şeyle alay eder.

Anna Sergevevna Odintsov: Zengin dul. Bazarov’un âşığı. Anti-gelenekçi, ileri görüşlü biri.

Katya Sergeyevna Loktiv: Odintsov’ın küçük kız kardeşi. Ablasından daha ılımlı, daha gelenekçi.

Savaş ve Barış (Lev Nikolayeviç Tolstoy) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Savaş ve Barış

Kitabın Yazarı : Lev Nikolayeviç Tolstoy

Kitap Hakkında Bilgi :

Birçok yazar Savaş ve Barış adlı eseri "Dünyanın en büyük romanı" olarak nitelendirmiş ve böyle bir romanın tekrar yazılamayacağını öne sürmüşler. 1805-1813 yıllarında Napolyon Savaşları da denen Rus-Fransız savaşlarını konu alan bu eserde beş yüze yakın kişi bulunmaktadır. Tolstoy, bu romanında, Rusya'daki birçok kesimden insanın hayatını ve geleneklerini ortaya koymaktadır.

Kitap, Napolyon döneminde gecen Rusya ve Fransa arasındaki çekişmeli savaşı anlatmasının yanında saray hayatı ve saray insanlarının bulundukları konumlardan nasıl değişikliğe uğradığı da anlatılmaktadır.

Savaş Rusya ile Fransa arasındaki bitmek bilmeyen vahşet, barış ise kişiler arasında yaşanan aşklardır.

Kitabın Konu Akışı :


Piyer'in babasının hastalanıp ölmesi.
Savaş hazırlıklarının yapılması ve savaşın başlaması.
Piyer ile Helen'in evlenmesi.
Andrey'nin esir düşmesi.
Piyer'in Dologhow ile düello yapması.
Prens Andrey'nin dönüşü ve Prenses Lisa'nın ölümü.
Kont Piyer'in Kontes Helen'i tekrar kabul etmesi.
Andrew'in Natacha'ya aşık olması.
Nataşa'nın Anatol'a aşık olması.
Savaşın tekrar başlaması.
Andre'nin tekrar ortaya çıkması.
Piyer'in esir düşmesi.
Andre'nin ölümü.
Nataşa ile Piyer'in evliliği.
Nikola ile Mari'nin evlenmesi.

Kitabın Özeti :


Olaylar, RusFransız savaşı esnasında özellikle üç ailenin başından geçmektedir: Bezuhov, Balkonski, Rostov.

Andrey Bolkonski ve olaylar

Prens Nikolai Bolkonski, kızı Marya ile Smolensk civarında bir malikânede yaşamaktadır. Oğlu Andrey ise evlidir ve Saint Petersburg'da oturmaktadır. Mutsuz bir evliliği vardır ve hayatının toplumda yükseleceği zaman anlam kazanacağını düşünmektedir. 1805 seferberliği sırasında, hamile eşini babasının yanına bırakarak Rus ordusuna katılır. Bir süre sonra, kendini göstermeye başlar. Fakat savaşta yaralanır ve yaralı bir hâlde savaş meydanında terk edilir. Andrey bir süre sonra kurtulur ve ailesinin yanına döner. Eşi doğum yaparken ölmüş, doğan oğlu Nikolai ise sağ kalmıştır. Andrey, 1806-1809 yılları arasında ordudan ayrılır ve malikânede hayatının anlamını sorgular. Sürekli yeni akımların peşinde koşar. Bir gün, Kont Uya Andreiç'in kızı Nataşa ile arkadaşlık etmeye başlar ve ona âşık olur. Fakat babası bir süre için evlenmelerine izin vermez. Nataşa ile nişanlılığını duyurmaz. Nataşa'yı bir süre şehirden ayrılmak zorunda olduğu için Pierre Bezuhov'a emanet eder.

Nataşa, Pierre'in kötü yürekli karısı Elena'nın ahlaksız emellerine alet olur. Elena, Nataşa'yı kardeşi Anatol Kuragin'le tanıştırır. Aralarında bir ilişki başlar. Oysa Anatol evlidir. Nataşa onun evli olduğunu anlayınca hata yaptığını kabullenir. Bu ilişkiyi duyan Andrey hüsrana uğrar.

Andrey, hayatına neşe katan Nataşa'nın ihanetini kabullenemez. Tekrar orduya katılır. Bu arada babası kalp sektesinden ölür. Marya malikânede yapayalnız ve savunmasız kalır. Nataşa'nın kardeşi ve Andrey'in arkadaşı Nikolai Rostov ona yardım eder. Bu arada savaşta yaralanan Andrey Moskova'ya getirilir. Nataşa ve ailesi onu bulur. Nataşa ile Andrey barışırlar. Fakat Andrey kısa bir süre sonra ölür ve oğlu Nikolai'ı Rostov'la evlenen Marya büyütür.

Pierre Bezuhov ve Olaylar

Pierre, Kont Bezuhov'un gayrimeşru çocuğudur. Romanın başında ölmek üzere olan babasının başı ucundadır. Babası kendisini nüfus kütüğüne geçirmiş ve yüklü bir mirasın vârisi olmuştur. Fakat Kont'un ilk vârisi olan Vasili Kuragin bu vasiyetnameyi yok etmeye çalışır, başaramaz. Bunu beceremeyince Pierre'i kandırır ve kızı Elena ile evlendirir. Elena, tutkularının esiri olan, ahlaksız fakat sosyetenin önde gelen kadınlarından biridir. Pierre, onun başkaları ile olan ilişkilerine anlayınca ayrılırlar.

Pierre, mason teşkilatına katılır. Bu akımın etkisiyle malikânesinin bulunduğu yerde okul ve hastane yapmaya kalkar. Fakat masonlarla ilgili olarak hayal kırıklığına uğrar bir süre sonra.

Pierre, aynı zamanda Andrey'in en yakın arkadaşıdır. Onun Nataşa ile birleşmesi için elinden geleni yapar; fakat başarılı olamaz. Ayrıca o da Nataşa'ya ilgi duymaya başladığı için ondan uzaklaşır.

İki yıl sonra, Pierre'in karısı ölür. Pierre, Fransız kuvvetlerinin Rusya'yı istila etmesi sebebiyle Borodino savaşına katılır. Savaştan sonra Pierre şekil ve kıyafetini değiştirir ve Napolyon'u öldürmeye karar verir. Fakat esir düşer. Pierre esir düştüğü sırada dine sarılır ve mason anlayışından tamamen uzaklaşır.

Pierre, esaret sonrası malikânesine döner ve Nataşa ile evlenir. Yedi sene geçmiştir. Sosyal idealizmini devam ettiren, mutlu bir aile sahibi biridir.

Nikolai Rostov

Rostov ailesi, daha sıradan ve iyi niyetli İnsanlardan oluşur. Ailenin yeğeni Sonya çocukluğundan beri Nikolai'ı sevmektedir. Nikolai, 1805 yılında bir subay olarak Avusturya'ya gider. Bir çarpışma sırasında yaralanır ve savaştan aşırı derecede korkar. Fakat malikânesine döndüğünde ailesi onu bir kahraman gibi karşılar. O da savaşı olduğundan daha büyük, kendisini daha cesur gösterir. Bundan sonra birkaç savaşa daha katılır ve iyi bir harp subayı olur.

Aile maddi sıkıntı içindedir. Çocukların zengin birileriyle evlenmelerini arzu etmektedirler. Bu yüzden, Nikolai'ın Sonya ile evlenmesine karşıdırlar. Nikolai bir süre sonra kahramanlık madalyasına layık görülür. Bu arada Nikolai, Marya ile ilgilenmeye başlar, bir süre sonra da ona âşık olur. Fakat hâlâ Sonya ile nişanlıdır.

Moskova yanmıştır. Rostov ailesi tüm mallarını, mülklerini kaybeder. 1813'te ailenin reisi kont ölür. Malikâne satılır ve bir başka ev kiralanır. Sonya, bu şartlar altında Nikolai'a bir mektup göndererek aralarındaki ilişkiyi sonlandırır. Marya Bolkonski ile evlenebilecektir. Nikolai, hayatını muhafazakâr bir kır centilmeni olarak sürdürmeye başlar. Aileler arası evlilikle birleşen bir mutlulukla, ülke içindeki barışla roman son bulur.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Prens Nikolai Andreiviç Bolkonski: 
Orduda başkumandanlık yapmış ve emekli olmuştur bir kişidir. Kavgacı, otoriter bir insandır.

Adrey Nikolayeviç Bolkonski: Prensin oğludur. Melankolik, şerefine düşkün, kabiliyetli bir insandır.

Marya Bolkonski: Prensin kızıdır. Evine düşkün, sadık bir kadındır. Yalnız yaşar. Nikolai Rostov ile evlenir.

Kont Krill Vladimiroviç Bezuhov: Pierre'in babasıdır. Züppe, çapkın bir kişidir.

Nataşa Rostov: Uçarı, şen, Rostovların küçük kızıdır. Pierre ile evlenir.

Prens Vasili Sefgyeviç Kurağın: Bezuhov ailesinin önceki vârisidir.

Anatol Kuragin: Vasili'nin müsrif, çapkın oğludur.

Kont Uya Andreiç Rostov: Moskova sosyetesinin önde gelenlerindendir. Tutumsuz biridir.

Nikolai Rostov: İstikrarsız bir gençlik yaşayan sonra ailenin sorumluluğunu alan Kont Rostov'un oğludur.

Pierre Bezuhov: Kont Bezuhov'un gayrimeşru oğludur. Nazik, iyi niyetli, idealist bir insandır. Nataşa ile evlenir.

Madam Bovary (Gustave Flaubert) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler

Kitabın Adı : Madam Bovary

Kitabın Yazarı : Gustave Flaubert

Kitap Hakkında Bilgi :

Madam Bovary, Fransız yazar Gustave Flaubert'in 1857 yılında yayımlanan romanı. Batı edebiyatının en önemli klasiklerindendir. Flaubert'in şaheseridir.

Kitap, romantik, hayalci ve mantıktan çok duyguları ile hareket eden bir kadının başından geçenleri ele alır. Bu bakımdan, Romantizme bir tepki özelliği de taşımaktadır.

Kitap,  tasvirleri ve realist gözlemleri, kurgulanış tekniğiyle batı edebiyatının en güzel şaheserlerinden biridir.

Kitabın Özeti :

19. asrın ikinci yarısıdır. Charles Bovary, Rouen'de eğitim görmektedir. Okulunu ailesinin sayesinde bitiren Charles, doktor olur. Tostes adlı küçük bir kasabada mesleğini sürdürmeye başlar. Charles, hırslı ve idealist bir insan değildir. Elindekiyle mutlu olan bir kişidir. Annesi, onun başarılı olması için çaba sarf eden, onu yöneten bir kadındır. Annesi, bu pek yetenekli olmayan oğlunu dul bir kadınla evlendirir. Dul eşi ile mutlu olamayan Charles bu hayata yine de katlanır.

Charles, doktor olduğu için kasabadan her kesimle ilişki kurmaktadır. Kasabanın ileri gelenlerinden Rouault'la dost olur, evlerine gidip gelmeye başlar. Bu arada, huysuz karısı ölür. Bir süre geçtikten sonra, Charles Rouault'un kızı Emma ile evlenir. Sakin, huzurlu bir hayat arzu etmektedir.

Emma ise, romantik bir genç kızdır. Evlilikten beklentileri Charles' ınkinden çok farklıdır. Sürekli romantik aşk hikâyeleri ve romanları okuyan Emma, bunların tesirindedir. Hareketli, heyecanlı, derin bir duygusal ilişki hayal etmektedir. Fakat evlilikten beklentileri gerçekleşmez, zamanla hayatını monoton ve can sıkıcı bulmaya başlar. Bir gün evlerine gelen eski bir aristokrat olan Marquis d'Andervilliers onun bu isteklerini iyice kamçılar. Marquis d'Andervilliers, ona Paris'in lüks yaşantısındaki ihtişamından, eğlencelerinden bahseder. Bu günden sonra, Emma Bovary iyice hayatından hoşnutsuzluk duyar.

Hayalindeki yaşama erişecek maddi gücü olmadığı için çabaları başarısızlıkla sonuçlanır. Hamile olmasına rağmen, bu hoşnutsuzluk onu çok etkiler ve uzun süren bir hastalık geçirmesine neden olur. Onun isteklerini anlayamayan kocası Charles, Emma'nın sağlığı için başka bir yere, Yonville'l Abbaye'ye taşınır. Burada pek çok kişi ile tanışmak, Emma'ya biraz daha iyi gelir. Eczacı Homais ile Leon en sık görüştükleri kişiler olur. Emma ile Leon arasında duygusal bir yakınlık baş gösterir. Leon, Emma'ya Charles'tan daha anlayışlı davranır. Emma, zihnindeki aşk tasavvurunu bu ilişkiye yükler. Oysaki aralarında gerçek anlamda bir ilişki yaşanmaz. Leon, bir süre sonra Emma'nın aşırı hassasiyetlerinden ve hayallerinden bıkar, kasabayı terk eder.

Emma, hayal kırıklığına uğrar. Bocalar. Fakat hâlâ hayalindeki yaşamı arzulamaktadır. Kasabanın önde gelen çiftçilerinden biri olan Rodolphe ile tanışır. Rodolphe aşkı duygusal anlamda algılayamayacak kadar basit ve zevkperest bir insandır. Zamanla Emma'yı kullanmaya başlar. Onu sevmez, sadece arzularına alet eder. Oysa, Emma hayalindeki duygusal ilişkiyi bulduğunu sanır. Eşini aldatır. Rodolphe ise sadece iyi vakit geçirdiği için mutludur.

Emma, her geçen gün müsrifleşir. Eşinden habersiz alışverişler yapar, borçlanır. Eşini de kendi ihtirasları için kullanır. Onun düztaban olan birini ameliyat etmesini ister. Yeteneklerini ispat ederse çok meşhur bir doktor olacak, Emma'ya istediği hayatı sunacaktır. Oysa ameliyat çok başarısız geçer. Adamın ayağının kesilmesi gerekir. Büyük bir başarısızlık yaşayan Charles, utancından dışarı çıkamaz. Emma, başarısız kocasından daha da nefret eder. Rodolphe'ya kaçmaya karar verir. Rodolphe ise ona bir mektup gönderir, ilişkilerinin bittiğini söyler. 

Bunun üzerine Emma hastalanır, aylarca yatar. İyileşince, huzurlu, sakin bir yaşam sürmek ister, kendini dine verir. Bu, çok uzun sürmez. Leon'a tekrar tesadüf edince, eski arzularına geri döner. Leon değişmiştir. İlişkileri maddi bir aşk olarak devam eder. Her hafta bir gün Leon'la birlikte yaşayan Emma, gittikçe borçlanır. Kocası her şeyden habersizdir. Leon, kariyerine ilişkinin zarar vereceğini düşünerek Emma'yı terk eder.

Emma, hem aşktan beklentisini alamamış hem de borçlanmış biri olarak çıkmaz içindedir. Bir gün içinde 320 frank ödemesi gerekmektedir. Sevgililerinden borç ister. Alamayınca âdeta bütün hayatı altüst olur. Homais'in eczanesine gider,arsenik alır ve yutar. Charles'ın yanında çırpına çırpına can verir.

Charles, karısını çok sevmektedir. Onun ölümüne dayanamaz. Kederinden mahvolur. Kendine geldiğinde, evin düzenini sağlamaya çalışır. Bir gün, Emma'ya sevgililerinden gelen mektupları görür. Karısının onu yıllarca aldattığını anlar. Kısa bir zaman sonra da ölür. Çocukları Berthe akrabaları tarafından büyütülür. Kötü niyetli Homais ise emellerine kavuşmuş, şeref madalyası almıştır.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Madam Bovary:
 Romanın ana kahramanıdır. Aşırı derecede hayalci, güzel, ihtiraslı, lüks ve gösteriş meraklısı, duygularıyla hareket eden, bencil, sorumsuz bir kadındır. Eserde sürekli okuduğu aşk romanlarındaki gibi bir aşk yaşamı ve hareketli, lüks yaşam ister.

Leon Dupuis: Madam Bovary'nin sevgilisidir. Avukat kâtibidir. Sıradan, ruhi derinliği olmayan bir insandır.

Rudolphe Boulanger: Maddi aşkı önemseyen bir kır centilmenidir. Madam Bovary ile yasak bir ilişki yaşar. Rudolphe, uzun süreli, gerçek bir aşk insanı değildir.

Homais: Eczacıdır. Kendi çıkarını düşünen, bencil, kötü niyetli, gururlu bir kişidir.

Heloi se Dubuc: Charles'ın ilk karışıdır. Charles'tan yaşça büyük olduğu için kıskanç, hükmeden bir kadındır. Çirkin ve sevimsizdir.

Berthe Bovary: Bovarylerin tek çocuğudur.

Charles Denis Bartholome Bovary: 
Charles'ın babasıdır. Sefahat düşkünü, yeteneksiz bir subaydır.

Rouault: Emma'nın babasıdır. Rahatına düşkün, ailesine önem veren, zengin bir köylüdür.

Marquis d'Andervilliers: Politikacıdır. Aristokrat bir aileye mensuptur. Madam Bovary'ye lüks hayatı tanıtır.

Leheureux: Madam Bovary'nin borca sürüklenmesine neden olan esnaftır. Vicdansız, bencil bir kişidir.

Charles Bovary: Madam Bovary'nin kocasıdır. Madam Bovary'nin aksine, ihtirassız, kendi hâlinde, üstün yetenekleri olmayan, basit, iyimser bir kişidir. Hayattan fazla beklentisi yoktur. Elindekiyle yetinen bir kişidir. Doktordur.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...