25 Nisan 2019 Perşembe

Kraliçeyi Kurtarmak (Vladimir Tumanov) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Kraliçeyi Kurtarmak

Kitabın Yazarı : Vladimir Tumanov

Kitap Hakkında Bilgi :

Kim korkar matematikten!

Rus asıllı Kanadalı profesör Vladimir Tumanov'un, oğluna matematiği sevdirmek için kaleme aldığı Kraliçeyi Kurtarmak adlı romanıdır. Çocukları soluksuz bir serüvene sürükleyen, 100. baskıya ulaşmış çok okunan bir kitaptır.

Matematikle arası iyi olmayan Aleks, yolda bulduğu ilginç kalemin matematik problemlerini çözdüğünü keşfeder. Sınavlardaki başarısının tam tadını çıkaracağı sırada, gizemli bir kitap onu da, yakın arkadaşlarını da sayılar dünyasında tehlikeli ve olağandışı bir maceraya sürükler. Kötü kalpli bir kralın esir aldığı Zümrüt Kraliçe'yi ve onun ülkesini kurtarmak için, üç arkadaşın tam 400 problemi çözmesi gerekmektedir. Ama nasıl?..

Kitabın Özeti :

Aleks Isaac Fog, çok zeki bir çocuktur. Okulda matematik harici tüm dersleri pekiyidir. Bir gün okul servisini beklerken yerde etrafında rakamların yazılı olduğu bir kalem bulur. Ve kalemi görmesiyle beraber işittiği ayak sesleriyle beraber tedirgin olan Aleks hızlıca okul servisine binerek oradan ayrılır.
Kalemi ilk olarak en yakın arkadaşı olan Sam’e gösterir. Sam, Aleks’e kalemlerini takas etmeyi teklif etse de Aleks, Sam’i reddedip ona her pazartesi günü olan matematik sınavına yeni kalemiyle gireceğini söyler.

Ve vakit gelip sınava girdiğinde ise Aleks şok olur. Çünkü kalem kendiliğinden Aleks’in elini harekete geçirerek tüm problemleri çözmeye başlar. Aleks bu şaşkınlığını ve büyülü kalemini hemen Sam anlatıp kanıtlarını da sunmuştur. İkisi aralarında konuşurken kulak misafiri olan Vanessa’da bu büyük sırrı öğrenir ve bir üçlü grup oluşturmaya karar verirler.

Öğle teneffüslerinde buluşup kütüphane de dünyanın en zor matematik sorularını çözmeye başlarlar. Bir gün Aleks gerçeğin farkına varır ve arkadaşlarının eğlencesi yüzünden kaleminin boyutunun gittikçe küçüldüğünü fark eder. Aleks’in o kaleme ihtiyacı vardı ve arkadaşlarına da bu konuyu anlatmak ister lakin bir anda ağzından doğrular yerine kalemi kaybettiği yalanı çıkınca, Aleks’in içi suçluluk duygusuyla dolsa da yalanını devam ettirdi.

Bir zaman sonra okul dolabının gizli bölmesine baktığında ise kalem gerçekten kaybolmuştu ve Aleks hayretler içinde kalmıştı. Eve gittiğinde her zaman kafasını dağıtmak için yaptığı şeyi yaparak kitap okumaya yeltenmişti ama kütüphanesinde daha önce hiç görmediği ve yazarı belli olmayan bir kitapla karşılaşır. Kitabın adı Kraliçeyi kurtarmaktır. Ve Aleks kitabı alıp okumaya başladığında gerçekten ilgisini çekmiştir.

Kraliçeyi Kurtarmak kitabında İdilya Krallığının iyi kalpli kraliçesi olan Jayden’den bahseder. Zümrüt gözleriyle merhametini yansıtan Kraliçe o kadar yüce gönüllüymüş ki ülkeyi başarı ve dürüstlüyle neredeyse yeniden inşa etmiştir. Öyle ki yılın belirli zamanlarında bir parti düzenler ve rakip olan diğer ülkelerin krallarını davet edermiş. O düşman olan krallar öyle bir samimiyet ve dürüstlük karşısında hiç savaş açmayı bile akıllarından geçirmezmişler. Öyle ki aralarından Lugubriya Krallığının Kralı olan Recher haricinde…

Recher balonun ortasında Kraliçe Jayden’e evlenme teklifi etmiştir. Ama Kraliçe Jayden nazik bir dille kendisini tanımadığından dolayı ilk olarak sadece arkadaş olabileceklerini belirtmiştir. Kibir ve öfkenden gözü dönen Recher kendi sarayına dönerek Jayden’ı elde etme planları kurmaya başlamıştır.

Ve bir sabah saray görevleri Kraliçenin odasına girip baktıklarında, Kraliçeden yeller esmekteydi. Recher, Jayden’i kaçırmıştı ve onu zindanların en derinine hapis etmiştir. Zindanın içinde iki kapı vardır. Birinden geçerse Recher ile evlenmek zorundadır. Diğerinden geçer ise korkutucu canavarların olduğu mahzen kapılarından bilmeceleri bulup çıkışa ulaşmasını sağlayacaktır. Kraliçe Jayden tabii ki kendisini çıkışa ulaştıracak kapıdan geçmeyi seçmiştir.

Ve işte burada da hikâye Aleks sayesinde devam etmeye başlayacaktır. Sorulan bilmecelerin hepsi matematikle ilgilidir. Ve ne yazık ki Aleks o sihirli kalemi kaybetmiştir. Kendi kendine birkaç bilemece çözse de arkadaşlarının yardımına ihtiyacı olduğunu düşünür ve kitabı bilmeceleriyle beraber Vanessa’ya anlatır. Sam ‘la araları bozuktu çünkü.

Vanessa ile birlikte bilmeceleri her gün kendi evinde buluşup çözmeye başlamıştırlar ve bir süre sonra Sam’e de ihtiyaç duyduklarını ve onu özlediklerini anlarlar. Bir yandan da pazartesi günleri devam eden matematik sınavları Aleks’in gözünü korkutsa da kendi kendine iyi durumuna gelmiştir.

Sam de ekibe dahil olduklarında çözmeleri gereken 400 tane bilmecileri çoktan yarılamışlardı bile. Lakin başka bir pazartesi sınavında Aleks’in karşılaştığı soru onu çok şaşırtmıştır. Çünkü soru Jayden ile ilgiliydi ve bilmecelerinin çözülüp mahzenlerden çıkmasının belirli bir süresi olduğunu hesaplamakla alakalıydı ve Aleks’in hesaplarına göre dört haftaları kalmıştı. Monoculus adlı gizli dostları sayesinde öğrenmişti bunları.
Monoculus, ilk bilmecesinde ki tek gözlü yaratıktı v görünüşe bakılırsa Alekslerin tarafındaydı. Yaz tatili gelip çatmıştı. Sorularda çözülmüştü ve kraliçe Jayden kurtarılmıştı. Ama hala büyük bir sorun vardı. Kraliçe Jayden mahzenlerin sonuna ulaşmıştı ama son kapıda ne bekçi vardı ne de bilmece?

İşte bundan sonra asıl macera başlıyordu. Aleks, Sam ve Vanessa Waconda Kampı’na gitmişlerdi hep beraber. Ve asıl bulmacaları yeni yeni çözmeye başlıyorlardı. Tabi ilk bilmecenin bekçisi olan Monoculus’un yardımıyla beraber. Ve bilmeceleri bilip Kraliçe Jayden’i kurtarmışlardı. Ama bu sefer de kraliçenin kendi ülkesine dönmeyip kayıplara karışması ve bunun yanı sıra Recher’ın Aleks ve arkadaşlarına görünüp onları tehdit etmesiyle işler çığırından çıkmaya başlamıştır. Yeni bulmacaların peşi sıra Recher’ı sonsuza kadar hapsedebileceklerini öğrenen küçük dostlarımız arayışa düşmeye başlamıştırlar. Ve ellerine geçen 16.709 rakamıyla eş değer bir anlam taşıyan kelime bulup sihirli sözcükleri söyleyerek Recher’ı hapsetmek sorundadırlar. Peki ya bu sihirli sözcük ne?..

Kraliçeyi Kurtarmak (Vladimir Tumanov) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Keşanlı Ali Destanı (Haldun Taner) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Keşanlı Ali Destanı

Kitabın Yazarı : Haldun Taner

Kitap Hakkında Bilgi :

İki perde, on beş tablo, kırk karakterden oluşan Keşanlı Ali Destanı ilk Türk epik tiyatro örneğidir.

Keşanlı Ali Destanı dilden dile çevrilerek dünyanın pek çok ülkesinde sahnelenmiş; oyuncusu ve seyircisiyle bütünleşmiş; dahası, Türk tiyatrosuna yıllarca öncülük etmiş bir başyapıttır. 

Haldun Taner’in “gecekondu ortamında bir kahramanlık mitosunun parodisi” dediği, modern epik tiyatronun en güzel örneklerinden biri sayılan oyunda, geleneksel gösteri sanatlarımızın birçok özelliği çağdaş bir yorumla sunuluyor.

Kitabın Özeti :

Birinci Perde: 

Keşanlı Ali sevdiği kız Zilha’nın dayısı, mahallenin belalılarından Çamur İhsan’ı öldürdüğü gerekçesiyle tutuklanıp cezaevine gönderilmiştir. Aldığı 9 yıllık cezanın 4 yılını yattıktan sonra aftan yararlanarak çıkan Ali’yi Sineklidağ halkı coşkuyla karşılar. Mahalleli yaklaşan muhtarlık seçimlerinde Ali’nin muhtar olmasını canıgönülden desteklemektedir. O yokken mahalleliyi haraca boğan Çakal Rüstem ve adamları Teke Kâzım ile Kürt Sabri de muhtar adaylarıdır. Kürt Sabri Çakal Rüstem lehine adaylığından feragat eder. 

Ali’nin kahvesine esrar saklayan Rüstem ve adamları Ali’yi polise şikâyet eder. Durumu fark edip el çabukluğuyla esrarı Rüstem’in kuşağına saklayan Nuri sayesinde Rüstem saf dışı edilir. Daha önce Ali’nin talimatıyla Teke Kazım’a oy verecek yukarı mahalledekiler çift yazdırılmıştır. Kütüklerde tahrifat ortaya çıkınca Teke Kazım engeli de ortadan kalkmış olur. Seçimi kazanan Ali tuvalet kâğıdı rulosu üzerine yazdığı yeni çalışma ilkelerini silah zoruyla kabul ettirir. Arkadaşı Temel’i maliyeci, Derviş Dayıyı hukuk müşaviri, akrabası Hafize’yi de kurduğu hizmetçiler birliğinin başı olarak atar. Müteahhit İhya Onaran’a ırgatlık yapacak 200 kişiyi seçer. 

Sırada kendisine dargın olan Zilha ile arasını düzeltmek vardır. Zilha’ya dayısı Çamur İhsan’ı çeşme başında bıçaklanmış bulduğunu, onu eczaneye götürürken üzerine kan bulaştığını, bu sırada bekçinin geldiğini, dayısının son sözü de Ali olunca asil katilin adamlarının yalancı şahitliğiyle tutuklandığını anlatır. 

Hapisteyken 3 ay boyunca masum olduğunu haykırmış, ağlamış, en sonunda koğuş arkadaşının kafasına tavla vurmasıyla nevri dönerek olay çıkarmış, cezaevi müdürünün kafasına iskemleyi geçirince de namı alıp başını gitmiştir. Zilha tam ona inanacakken Temel gelir. Ali’nin yeniden kabadayılık taslamasıyla Zilha bozulur ve başkasına yar olacağına ant içer. 

Sözünün hemen ardından Zilha Şerif Ablanın tuvaletinde İhya Onaran’ın oğlu Bülent, Bülent’in kızı Filiz ve Madam Olga ile karşılaşır. Bülent Bey Zilha’yı görüp kaçan karısı Nevvare’ye benzetince bayılır. Tesadüfen tuvalette bulunan aile dostları Profesör Zilha’yı kolundan tutarak Onaranların evine götürür. Bu sırada Ali’nin kahvesinde de işler tam tıkırında gitmektedir. Politikacının ziyaretiyle oy pazarlığı başlar. Mahalleye su, elektrik, havagazı ve bir miktar para karşılığı oylar satılır.

İkinci Perde: 

Zilha Onaranların evinde kalmaya başlamıştır. İhya Bey ve Profesörün isteğiyle Madam Olga’dan adabımuaşeret dersleri almaya başlar. Amaç Zilha’yı bir hanımefendi gibi yetiştirip karısının başkasına kaçması nedeniyle bunalıma girmiş Bülent Beyle evlendirmektir. Kıyafeti, saçı, makyajı, yürüyüşle Ali’ye caka satmak isteyen Zilha ailenin köpeği Şamama’yı alarak eski mahallesine gider. 

Onun hem bu haline hem de Bülent Beye metres olmuş dedikodularına sinirlenen Ali, Onaranlardan intikam almak için gönderdiği 200 işçiyi inşaatın bitmesinin son anlarında geri çekmeye karar verir. Ancak planı işe yaramamıştır. İhya Bey Şakir Şaklaban’ın yardımıyla zarara uğramaktan kurtulmuştur. Üstüne üstlük oğlu Bülent’i Zilha’yla evlendirmek üzeredir. 

Yüksek sosyetenin tüm isimlerinin toplandığı düğün sırasında Ahsen’in istediğiyle Nevvare eve geri dönmüştür. Nevvare ile karşılaşan Zilha durumu anlayarak evden kaçar. Aynı anda Çamur İhsan’ı gerçekten öldüren Manyak Cafer para karşılığı Keşanlı Ali’yi öldürmek için İhya Beyle anlaşmaya gelmiştir. Düğün haberini Bohçacı Raziye’den alan Ali de evi basarak yanlışlıkla Zilha’ya çok benzeyen Nevvare’yi kaçırır. 

Nevvare’yi kurtarmak için Sineklidağ’a giden polis ve Onaranlar Nevvare’yi Şerif Abla’nın evinde bulurlar. Gerçek anlaşılmış, Onaranlar Nevvare’yi alarak evlerine dönmüşlerdir. Zilha da Ali’yi affetmiştir. Tam baş başa kalmışlarken Manyak Cafer ortaya çıkar. Ali’yi kışkırtır. Gecekondulardan birini ateşe verir. Eli silahlı Cafer’in üzerine atlayan Ali onunla boğuşurken silah ateş alır. Cafer vurulmuştur. Polisler gelir, Ali’yi kelepçeleyerek götürürler. Ali artık gerçek bir katildir. Destan doğrulanmış, Zilha ile yolları yine ayrılmıştır. 

Kitabın Karakterleri : 

Keşanlı Ali, Hidayet, Şerif Abla, İzmarit Nuri, Sütnine Hafize, Temel, Derviş Dayı, Beşvakit Niyazi, Şişman Polis, Zilha, Zayıf Polis Rıza, Çakal Rüstem, Teke Kazım, Kürt Sabri, Sipsi Selim, Sarhoş Rasih, Gazeteci, Lütfiye, İhya Onaran, Filiz Onaran, Bülent Onaran, Şoför, Madam Olga, Profesör, Bohçacı Raziye, Resmiye, Politikacı, Dedikodu Yazarı Suhandan Gülperi, Davut Daltaban, Dürdane Daltaban, Kâzım Kaltaban, Kâmile Kaltaban, Şakir Şaklaban, Şahinde Şaklaban, Duzişe Düztaban, Nevvare, Tarçınizade Ahsen, Manyak Cafer, Onaranların Köpeği Şamama, Ali’nin Köpeği Karabaş.

Cyrano De Bergerac (Edmond Rostand) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Cyrano De Bergerac

Kitabın Yazarı : Edmond Rostand 

Kitap Hakkında Bilgi :

Cyrano de Bergerac 1897’de Fransız oyun yazarı Edmond Rostand tarafından kaleme alındı ve kısa sürede yazarının en ünlü eseri oldu. Gerçek bir kişilikten yola çıkılarak yaratılan ve ilk kez 28 Aralık 1897’de Paris’te sahnelenen oyun, yazarının ilgi çekici üslubu ve kendine özgü şiirsel diliyle dikkat çekti.

“Cyrano de Bergerac” karakterinin en belirgin yönü, güçlü kişilerle mücadele cesareti, ahlaki kaygıları ve hitabet gücüdür. Öte yandan zeki, cesur ve çirkinliğinden ötürü acı çeken ana karakteriyle bu tiyatro eseri, çeşitli nedenlerle toplumun dışladığı kişilere ve ezilenlere yakılmış bir ağıttır.

Kitabın Özeti :

Birinci Perde:

Yıl 1640. Burgonya Otelinin salonu La Clorise oyununu izlemek için gelen her kesimden insanla dolmuştur. Bunların arasında Cadet Bölüğü Muhafız Kıtasına yeni atanan Christian de Neuvillette de vardır. Christian, uzaktan görüp âşık olduğu kadının kim olduğunu söylemesi için yanında Lignière’yi getirmiştir. Lignière oradan bir an önce sıyrılıp meyhaneye gitmeyi planlarken şair pastacı Ragueneau’yu görür. Ragueneau, Lignière’ye Cyrano Savinien Hercule de Bergerac’ı görüp görmediğini sorar. Cyrano, Phaidon rolündeki Montfleury’ye bir ay süreyle sahneye çıkmasını yasak etmiştir. Ragueneau bir markiyle Cyrano’nun gelip gelmeyeceği konusunda bahse tutuşurken Magdelaine Robin Roxane locada görünür. Yanında yine hiçbir yerde peşini bırakmayan Kont de Guiche vardır. Christian’ın Roxane’yi görüp afallamasından yararlanan bir yankesici onu soymaya çalışırken Christian durumu fark eder. Yankesici, Christian’a Kont de Guiche hakkında yazdığı hicviye nedeniyle Lignière’ye 100 kişinin saldıracağını söyler. Christian salondan ayrılmış olan Lignière’yi bulmak ve haberi vermek için oradan ayrılır. Perde açılıp Montfleury sahnede görüldüğünde Cyrano ortaya çıkar ve ona sahneden inmesini söyler. Seyirciler itiraz edince Cyrano isteyenle düello yapacağını ilan eder ancak kimse buna cesaret edemez. Kendini Kont de Guiche’ye ispatlamaya çalışan Vikont de Valvert, Cyrano’nun en hassas noktası olan kocaman burnuyla alay etmek ister. Cyrano ona hem okuduğu baladla şiirdeki yeteneğini hem de kılıç kullanmadaki dillere destan olmuş ustalığını gösterir. Halk tarafından büyük bir coşkuyla izlenen bu çekişme sonrası Le Bret arkadaşı Cyrano’ya Montfleury’ye olan düşmanlığının nedenini sorar. Cyrano kuzeni Roxane’ya aşıktır ancak burnunun büyüklüğü nedeniyle aşkını bir türlü ilan edememiştir. Bir oyunda Montfleury’nin Roxane’ye bakışını yakalamış ve çok hiddetlenmiştir. Le Bret, Cyrano’yu duygularını söylemesi için cesaretlendirmeye çalışırken yanlarına Roxane’nin dadısı gelir ve Roxane’nin kahraman kuzenine söyleyecek bir şeyi olduğunu söyler. Bu konuşma için ertesi gün Ragueneau’nin dükkanında buluşmak üzere anlaşırlar. Heyecandan yerinde duramayan Cyrano, Lignière’nin içinde bulunduğu zor durumu öğrenir ve ona pusu kurmuş kişilerle kahramanca çarpışarak hepsini mağlup eder.

İkinci Perde:

Pastanede Roxane, Cyrano’nun bölüğündeki baronlardan biri olan Christian’a âşık olduğunu söyler ve ondan, onu her türlü tehlikeden korumasını, himaye etmesini rica eder. Cyrano, hayal kırıklığı ve acısını gizleyerek bunun için genç kadına söz verir. Roxane oradan ayrıldığında Cyrano’nun etrafını akşamki çarpışmayı öğrenen cadetler sarar ve 100 kişiyi nasıl tek başına devirdiğini anlatmasını isterler. O sırada Christian da gelir, kendisini acemi çaylak olarak gören Gaskonlara varlığını kanıtlamak için Cyrano’nun hassasiyetini bilmesine rağmen burun kelimesini, konuşmasını kesmek suretiyle sık sık yeniler. Cyrano çileden çıksa da sevdiği kadının hatırına susar ve kendini ona tanıtır. Roxane’nin mektup beklediğini öğrenen Christian’ın eli ayağına dolaşır çünkü o, kadınların karşısında güzel sözler söylemek yeteneğinden mahrumdur. Roxane’nin hüsrana uğrayacağından korkan Cyrano, mektupları Christian’ın ağzından kendi yazacağını vaat eder.

Üçüncü Perde:

Roxane, Christian’ın mektuplarından her geçen gün daha fazla etkilenmektedir. Christian duygularını ifade etmek için artık Cyrano’ya ihtiyaç duymadığını düşünür ve bu işi tek başına yürütmeye karar verir ancak başaramaz. Bu arada Christian’ın kumandanı Kont de Guiche, Roxane’yi gün geçtikçe daha fazla sıkıştırmaya başlamıştır. Arras Kuşatmasından bir gün önce kendisini ziyaret eden Kontu oyuna getiren Roxane, Cyrano’nun da yardımıyla Christian’la evlenir. Nikah töreninden sonra durumu anlayan Kont, Christian’ı derhal cepheye gönderir. Roxane çiçeği burnunda eşini yine Cyrano’ya emanet eder.

Dördüncü Perde:

Bir aydan beri Christian ve Cyrano cephenin en tehlikeli mevkiinde sırt sırta mücadele etmektedirler. Bu durumda bile Cyrano, her sabah düşman hatlarını geçerek Roxane’ye yazdığı mektupları götürmeyi aksatmamıştır. İspanyolların hücum edeceğini öğrenen Christian, Roxane’ye veda mektubu yazmayı temenni ettiğini söyler. Cyrano’nun cebinden çıkarak ona verdiği mektuptaki gözyaşı izinden gerçeği anlayan Christian genç kadına her şeyi anlatmasını konusunda ısrarcı olur. Mektuplarda yazılanlardan başı dönen Roxane sürpriz bir ziyaretle bölüğün konumlandığı yere geldiği sırada Christian düşmanın ilk kurşunuyla vurularak ölür. Roxane, Christian’ın mektubunu bulunca iyice yıkılır.

Beşinci Perde:

Yıl 1655. Christian’ın ölümünün üzerinden 15 yıl geçmiş, Roxane kapandığı manastırda göğsünde sakladığı son mektupla eşinin yasını tutmaya devam etmektedir. Her cumartesi Roxane’yi ziyaret etmeyi aksatmayan Cyrano o gün manastıra gitmek için yola çıkmışken başına payanda düşer. Yataktan çıkması ölüme davetiye anlamına gelse de Cyrano yine de Roxane’nin yanına gider. Roxane, Cyrano’nun solgun halini görmez ve ondan şehirdeki havadisleri anlatmasını ister. Konu döner dolaşır Christian’ın son mektubuna gelir. Cyrano mektubu okumak istediğini söyler. Hava kararmasına rağmen Cyrano’nun mektubu duraklamadan okuması ve ses tonu Roxane’nin hakikati bir anda idrak etmesini sağlar ancak her şey için çok geçtir. Cyrano ölür, Roxane sevdiği erkeği ikinci kez kaybeder.

“…Rahmetlinin Cyrano de Bergerac’tı adı;
Her şey olayım derken hiçbir şey olamadı!”

24 Nisan 2019 Çarşamba

1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört (George Orwell) Kitabın Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : 1984  – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört

Kitabın Yazarı : George Orwell

1984 Kitap Özeti - 1

Kitapta 3 farklı ülkeden bahsediliyor. Kitabın ana karakteri olan Winston Okyanusya’da yaşıyor. Bunun dışında iki ülke daha var Doğu Asya ve Avrasya. 

Okyanusya korku ile sindirilmiş, her daim insanları izleyen sistemlerin olduğu bir ülke. Düşünün ki televizyondan sizi görebiliyorlar, duyabiliyorlar ve her daim kontrol altına alınıyorsunuz. Bu kadar engel ve yasak varken kendinizi nasıl özgürce ifade edersiniz? Edemezsiniz. Zaten öyle bir beyin yıkama yapılıyor ki insanların birçoğu ifade edecek bir şey bile düşünmüyor. Hatta birçok çocuk kendi ailesini “Düşünce Polis”lerine şikâyet ediyorlar. Herkes son derece gaddar ve nefret dolu birbirine karşı.

Winston, bu sisteme rağmen düşüncelerini ifade etmek isteyen Okyanusya’nın parçalara ayrılan sisteminde “Hakikat” diye adlandırılan binada çalışan bir memurdur. Kitap karakterimizin eve gelip günce tutmaya başlaması ile başlıyor. Sizi izleyen bir televizyon varken, yakalanmadan ve ses çıkarmadan günce tutmak için çok sınırlı bir alanınız oluyor ve Winston bu sınırlı alanı kullanıp yakalanma ihtimaline rağmen yazı yazıyor. Yazısında “Büyük Birader” e olan nefreti büyük bir yer kaplıyor.

İşinin başına döndüğünde herkesin katılmak zorunda olduğu “İki Dakikalık Nefret” programına katılıyor Winston. Bu programda herkes gibi tüm nefretini kusuyor. Bu sırada “Anti Seks Derneği” üyesi bir kıza rastlıyor. Kız ona bir mektup gönderiyor ve bunun üzerine ikili şehir dışında izlenemeyecekleri bir yerde buluşma kararı alıyorlar. Birbirlerine âşık oluyorlar. Julia ile Winston birbirleriyle vakit geçirip birbirlerine sırlarını anlatmaya başlıyorlar.

Devlete olan isyanın sadece ikisi ile sınırlı olmadığını düşünmeye başlarlar. Daha önceden Winston’ın dikkatini çeken O’Brien ile konuşurlar. Onun sayesinde Emmanuel Goldstein’in örgütüne dâhil olurlar. O’Brien, Winston’a örgütün öğretilerinin olduğu bir kitap ulaştırır. Fakat tam o dönemde Nefret Haftası başlar. Winston, kitabı okumak için Mr Charrington’ın antika dükkânında kiraladığı odaya gider. Julia ile birlikte kitabı okur ve sohbet ederler. Tam bu sohbet esnasında çerçevenin arkasına gizlemiş tele ekran onları ele verir yakalanmışlardır. İçeri siyah üniformalı insanlar girer ve ikiliyi ayırırlar. Winston’ın aklında Mr Charrington gelir. O esnada kapıda belirir. Onun bir düşünce polisi olduğunu çok geçte olsa anlamıştır Winston.

Julia ve Winston ayrı odalarda hapis tutulurlar. Yanına birçok insan gelir gider bu insanların hepsi 101 numaralı odadan çok korkmaktadır. O’Brien ve içeriye giren bir görevli onu bayıltır ve 101 numaralı odaya götürür. Elektrik ve daha birçok işkence gören Winston son olarak kafasını fareler ile dolu bir kutuya sokma fikriyle karşı karşıya kalır. En büyük korkularından olan fareleri mi seçecektir, aşkı Julia’yı mı koruyacaktır? Julia’yı satar ve bir süre sonra artık onu izleyen bir şey olmadan dışarı çıkar. Beyni tümüyle yıkanmıştır ve kendisi de hiçbir şey hakkında düşünmemenin, partinin gösterdiği yolda gitmenin en mantıklı seçim olduğu anlamıştır. Aynı şekilde Winston’ı satan Julia ile karşılaşır bir süre sonra. İkili bir yere oturup muhabbet ederler. Sonra bir daha bir araya gelmeyecek şekilde birbirlerinden ayrılırlar.

Kitabın başında tüm kalbiyle “Büyük Birader ”den nefret eden Winston artık ona gönülden bağlıdır. Parti ne diyorsa doğrudur, en güvenilir kaynaktır.

1984 Kitap Özeti - 2

İngiliz edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olan George Orwell’in dünya tarihine damgasını vuran 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanı politik anlamda devrim niteliği taşıyan bir romandır. Büyük Birader ve Düşünce Polisi gibi kavramları kazandıran ve günümüze kadar gelmesini sağlayan ünlü romanda politika ve beyin yıkama üzerine mükemmel bir konu işleniyor.

İlk olarak 1949 yılında yayınlanan ve ilk adı Avrupa’daki Son Adam (The Last Man in Europe) olan roman daha sonra pazarlama amacı ile 1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adını almıştır. Hayali bir gelecekte geçen ve tek parti dönemini işleyen zaman diliminde insanların düşünmesi yasaktır ve kendilerine ne denirse ona inanmaları ve yapmaları gerekmektedir. Düşünmek, hissetmek, aşık olmak, sorgulamak tamamen yasaktır.

Kitabın ana karakteri olan Winston Smith her vatandaş gibi ona ne söyleniyorsa yapan sıradan bir vatandaştır. Çevresinde yaşananlara tam anlam veremeden kendisine ne söyleniyorsa yapan, propagandalara katılan fakat evine gittiğinde gizli gizli düşüncelerini yazmaktadır. Yaptığının suç olduğunu bilmektedir fakat neden olduğunu bilmeden arzularını dinleyerek yazmaya devam eder.

Hayatına bir gün Julia adında gizemli bir kadın girer. Partiye bağlı ve propagandalarda aktif yer alan kadının ona gizemli bakışları dikkatinden kaçmaz. Bir gün Julia Winston’a mesaj gönderir ve onunla görüşmek istediğini söyler. Kadın erkek ilişkisinin yasak olduğu bir zamanda ikili aşklarını itiraf eder ve gizli bir şekilde birlikte olurlar.

Yaptıklarının suç olduğunu bile bile düşünce polisinden gizlenerek bir araya gelmeye ve hayatın tadını çıkartmaya çalışırlar. Fakat birliktelikleri uzun sürmez ve düşünce polisi tarafından yakalanırlar. Hemen öldürülmek yerine beyin yıkama işlemine sokulurlar. Winston’a dört parmak gösterilerek kaç parmak gösterildiği sorulur. Dört cevabını verdiğinde ise işkence görür. Zamanla gördüğün şeyin zihninin bir oyunu olduğunu söyler ve dört parmak gördüğü için zihnini sorunlu görmeye başlar. Seanslar bu şekilde devam eder ve Winston parmaklar gösterildiğinde ne cevap vermesi gerektiğini öğrenmek ister. Bazen 3 bazen ise 5 cevabını verir fakat işkenceleri durduramaz. Sonunda ona sorulduğunda bilmediğini söyler ve bir sonraki aşamaya geçilir.

Winston’un çeşitli işkencelerden geçerek beyni yıkanır. O da propagandanın bir parçası olur. Fakat kalbinin derinliklerinde bir aşk vardır fakat zihninden tamamen silinmiştir.

1984 – Bin Dokuz Yüz Seksen Dört romanı özgürlüğü iki kere ikinin dört olduğunu söyleyebilmek olarak tanımlıyor. Winston’un yaşadığı dünyada ise iki kere iki parti ne derse odur anlamına geliyor. Farklı bir şey düşünmek suçtur ve cezası ölümdür. İnsanlar onlara ne söylenirse inanmak zorundadır ve ne istenirse yapmak zorundadırlar.

1984 Kitap Özeti - 3

Dünya yönetim açısından üç bölüme ayrılmıştır. Avrasya, Doğuasya, Okyanusya…Bu üç devlet sürekli birbirleri ile savaş halindedir, kimi zaman da aralarında birleşip karşılarında duran devletlere savaşlar açarlar ve bundan en çok halkları etkilenir.

Okyanusya kendi içinde neredeyse üç bölüme ayrılmıştır. İç parti üyeleri, dış parti üyeleri ve proleterler. İç parti üyeleri diğerlerine göre daha ferah yaşamaktadır, dış parti üyeleri kendilerine söylenen her şeyi eksiksiz yapmak zorundadır, proleterler ise gözden çıkarılmış basit halk konumundadır.

Kitabın ana karakteri Winston Smith Okyanusya’ da yaşayan bir vatandaştır. Dış partinin Gerçek Bakanlığı bölümünde görev almaktadır. Bütün gün yaptığı iş tarihteki yaşanmış, gerçekleşmiş olaylar zincirini gün şartlarına göre yeniden düzenlemektir. Tek partili rejim gibi görünen Okyanusya’ nın başında Büyük Bilader isimli biri yer almaktadır. Onu kimse görmemiştir, ne zaman doğduğu belli değildir ve ölümsüzdür. Fakat onun söylemleri her zaman hatta tarihin akışına ters düşse de doğru olmak zorundadır. Bir gün önce söylediğini ertesi bambaşka bir şekilde söyleyebilir, işte buradaki belgeleri anlık olarak düzenlemek yani geçmişi değiştirmek Gerçek Bakanlığı’ nın yani Winston’ un görevidir.

Dönemin şartlarına göre her zaman her yerde insanları izleyen tele-ekranlar yer almaktadır. Evlerde, caddelerde, iş yerlerinde. Dahası aile kavramı yok edilemediğinden, küçük yaştaki çocuklar belirli eğitimlerden geçirilir ve yeri geldiğinde aile bireylerini bile ihbar etmek üzere eğitilirler.

Tele-ekranlar, düşünce polisleri her an ensenizdedir. Çalışmak ve uyumak dışında boş vakit olması bir suçtur çünkü Büyük Bilader’ in gözü üzerinizdedir. İnsanların sohbet etmesi, bir gün önceyi düşünüp tartışmaları yasaktır. Tek bilinen gerçek o gün Büyük Bilader’ in tele-ekrandan yaptığı yayındır. Rüyaların dahi denetim altında olduğu böyle bir zamanda evlilikler bile PARTİ’ nin ayarlaması ile gerçekleşir. Zaten evlilik dışı ilişki kurmak yasaktır. Çocuğun dahi ne zaman yapılması gerektiği tamamen partinin isteklerine bağlıdır.

Tüm bu olayların arasında Winston kendini kapana sıkışmış gibi hisseder. Bazen aklına geçmişte yaşadığını düşündüğü olaylar gelir fakat bunların hayal mi, yoksa gerçekten kendi geçmişi mi olduğunun ayırdına varamaz. Herkesten gizli bir günlük tutmaya başlar ve aklına gelenleri yazmaya koyulur. İlk cümlesi ; Büyük Bilader’ den nefret ediyorum olur. Bundan yola çıkarak etrafını gözlemlemeye başlar, kendisi gibi geçmişi ve günü sorgulayan birisini bulmaya çalışır. Gözüne çarpan tek kişi İç Parti üyesi olan, son derece sert görünen O’Brien’ dir. Fakat karşılıklı konuşmak yasak olduğundan ve her yerde kendisini izleyen ekranlar, dinleyen gizli mikrofonlar olduğu için bu adama nasıl yaklaşması gerektiğini bilemez.

Kafasında bunlarla beraber bir gün iş çıkışı yolu proleter mahallesine düşer. Sokakları hızla geçerken gözüne eski, pis bir dükkân çarpar ve içeri girer. Tehlikeli olmasına rağmen, antika eşyalar satan bu dükkândan çıkmayı asla istemez ve o günden sonra gizli gizli buraya gelmeye başlar.

Bu eski yerde tele-ekran olmadığı için, izlenilmediğine güvenerek kendisini bir süre rahat hisseder. Bu sırada kısa bir süredir dikkatini çeken genç bir kız vardır. Kimi zaman içindeki duygular yüzünden onu öldürmek istese de aslında tek isteği böyle biri ile beraber olmaktır. Fakat herkesin casus olabildiği zamanda, bu kıza asla güvenemez. Lakin bir gün iş yerinde kendisinin yapamadığı hareket o kızdan yani Julia’ dan gelir. Küçük bir notta Winston’ u sevdiği ve görüşmek istediği yazar. Bu nota kayıtsız kalamayan Winston ilk fırsatta Julia ile buluşur ve beraber olurlar.

Aralarındaki ilişki güçlendikçe duyguları da birleşir. En büyük ortak noktaları ikisinin de Parti’ den nefret ediyor olmasıdır. Görüşmelerinin de sıklaşması ile buluşacak gizli yere ihtiyaç duyarlar ve Winston’ un proleter mahallesindeki antikacının üst katını günlük olarak kiralarlar.

Bu sırada O’Brien ile konuşma fırsatı yakalayan Winston artık onun da partiyi sevmediğini öğrenir. Beraber doğruyu bulmak için ilerlemeyi kararlaştırırlar.

Sıcak bir akşamüstü gizli yerlerinde buluşan Winston ve Julia parti aleyhine konuşurken hiç tanımadıkları bir sesle irkilirler. Sesin duvardaki tablodan geldiğini anladıklarında kaçacak başka bir yer olmadığını görürler. Düşünce polisi ikisini de yakalamıştır ve yolun sonu bellidir. Winston teslim olduğunda polislerin başındaki kişinin de O’Brien olduğu ortaya çıkar.

Winston’ un kendisinin dahi ne kadar olduğunu bilemediği bir zaman boyunca işkenceden geçirilir. Beyni tamamen yıkanır. Kalbindeki aşk ve düşünceleri sökülüp alınır. Aynaya bakınca kendi vücudunu bile tanıyamaz.

Çok uzun zaman sonra ölümü bekleyen Winston serbest bırakılır. Üstelik artık onu ne bir izleyen ne de bir dinleyen vardır. Winston’ un ise tüm yaşananlardan sonra aklındaki şey; 2 + 2 = 4 değildir. Belki beş belki üçtür. Fakat en güvenilir cevap partinin verdiği cevaptır. Bilmemek gerçekten özgürlüktür. Kendisi bile inanamasa da artık kalbi Büyük Bilader’ i seviyordur…

İçimizdeki Şeytan (Sabahattin Ali) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : İçimizdeki Şeytan

Kitabın Yazarı : Sabahattin Ali

Kitabın Özeti :

Kitap, iki üniversite öğrencisi olan Ömer ve Nihat'ın vapurda konuşurlarken Ömer'in birkaç sıra öndeki kanepelerden birinde oturan güzel bir genç kızı fark etmesiyle başlar. Bu sırada da vapur iskeleye yanaşır. Ömer kızı gözden kaybetmemek için gözlerini ondan ayırmadan ilerlemeye başlar. Bu sırada Nihat da bir rezillik çıkacağı düşüncesiyle arkadan Ömer'i takip etmektedir. Ömer tam kıza sesleneceği sırada kızın yanındaki yaşlı bir kadının ona seslendiğini duyar. Bu kadın uzak akrabadan Emine Teyze'dir. Ömer kıza odaklandığından teyzesini fark etmemiştir bile. Emine Teyze, kızın adının Macide olduğunu ve Balıkesir'de akraba ziyareti sırasında musikiye olan ilgisini öğrenip İstanbul'a getirdiğini söyler.

Macide, Balıkesir'de ortaokula giderken musikiye olan yeteneği ve ilgisi musiki hocaları tarafından fark edilir ve okul sonraları özel ders almaya başlar. Bu sırada öğretmeni Bedri Bey ile aralarında bir şey olduğu konusunda bir dedikodu çıkar. Bu dedikodu, onları uzaklaştırmak yerine, aralarında duygusal bir bağ kurar. Lakin Bedri Bey o senenin sonunda Balıkesir'den İstanbul'a taşınır.
Emine Teyze, onlara misafirliğe geldiğinde musikiye olan yeteneğini öğrenir. Macide'nin anne ve babasını ikna ederek onu İstanbul'a konservatuar okumaya götürür. Emine Teyze'nin kocası Galip Bey buna pek memnun olmaz ama Macide'nin babasının aydan aya gönderdiği kırk lira onu susturmaya yeter. Macide de evi bir pansiyon gibi kullanmaktadır zaten.

Ömer, Emine Teyze si ve Macide'nin yanından ayrılınca, onu arkadan takip eden Nihat ona yetişir ve beraber Beyazıt'taki bir kahvehaneye giderler.

Ömer gece yarısı Emine Teyze'sinin evine gider. Herkes çok kötüdür. Çünkü Macide'ye babasının öldüğü haberini vermişlerdir. Macide ise odasına kapanmış, bir daha da çıkmamıştır. Ömer bu düşüncelerle yatağının serildiği odaya gider ve uykuya dalar.

Ertesi sabah Macide ve Ömer aynı zamanda kalkar ve henüz kimse uyanmamış olduğundan birlikte kahvaltı ederler. Evden çıktıklarında da Macide'yi konservatuara bırakmayı teklif eder. Macide de bunu kabul eder ve sonrasında da Ömer akşam onu okuldan almak için söz alır.

Macide'yi okuluna bırakan Ömer, postanedeki işine gider. Oradaki tek arkadaşı veznedar Hafız Efendi'nin yanına varır. Onunla sohbet edip öğle yemeği yedikten sonra da Beyoğlu'na Macide'yi almaya gider. Okulunda Macide'yi bulur ve eve doğru yürümeye başlarlar. O sırada Ömer Macide'ye olan hislerini açar. Macide ise aynı duygularla ona cevap verir. O akşamdan sonra her akşam beraber gezmeye başlarlar. Lakin babasından gelen kırk liranın da kesilmesi sebebiyle ev halkı bundan oldukça rahatsız olur ve işi bir gece Macide eve geldiğinde onu azarlamaya kadar vardırırlar. Gururu kırılan Macide, hemen o akşam bavulunu toplar ve dışarı çıkar. Lakin nereye gidebileceğini bilmemektedir. O akşam bir terslik olacağını hisseden Ömer'se kapıdan ayrılmamıştır. Hemen Macide'yi alarak kendi evine götürür. O günden sonra karı-koca olarak yaşamaya başlarlar. Fakat bir süre sonra da geçim sıkıntısı ve parasızlık baş gösterir.

Ertesi sabah postaneye gittiğinde işine dört elle sarılmaya başlar. Veznedar Hafız Efendi yine öğle yemeği sırasında ona derdini açar. Kayınbiraderi hapise girmiştir ve kefaret için gerekli olan iki yüz elli lirayı kasadan alıp kayınbiraderine vermiştir. Mahkeme görülüp tahliye edildiğinde ise bu parayı geri alacaktır fakat bir türlü mahkeme görülmez. Rahatlamak için de Ömer'e içini döker.

O akşam Ömer eve gittiğinde Nihat ve Profesör Hikmet adında bir tanıdığı onu beklerken bulur. Evlendiğini söylediğinde ise onu tebrik ederler. Fakat Macide bu arkadaşlardan hiç haz etmemiştir.

Geçim sıkıntısı Ömer'i iyice sıkıştırmaya başlamıştır. Siyaset ile ilgili sakıncalı ve tehlikeli yazılar yazıp yayınlar çıkarmaya başlayan arkadaşı Nihat, veznedar Hafız Efendi'yi ihbar edeceği konusunda tehdit ederek ondan para istemeyi önerir fakat Ömer bu fikri katiyen reddeder.

Profesör Hikmet bir akşam Ömer ve Macide'yi saza davet eder. Zaten parasızlıktan yiyeceği zor bulan Ömer bu teklifi derhal kabul eder. Eğlence sırasında Bedri ile karşılaşırlar. Bedri, ablası hastalandıktan sonra hocalığı bırakmış, orada burada piyano çalarak çalışmaya başlamıştır. Tuhaf olan ise, Bedri ve Ömer'in bir süredir görüşemeyen iki iyi arkadaş olmasıdır. O geceden sonra ise sık sık görüşmeye başlarlar.

Bedri, Macide'ye olan hislerini hala içinde barındırsa da bunu asla belli etmek istemez. Macide için Ömer oldukça maddi yardımda bulunmaktadır aynı zamanda.

Bir akşam Ömer işten eve geldiğinde Bedri ve Macide'yi karşılıklı iskemlelerde ışığı açmadan ve hiç konuşmadan otururlarken bulur. Bunun üzerine onları yanlış -aslında doğru- anlayarak Bedri'ye oldukça ağır hakaretlerde bulunur. Bu hakaretlere dayanamayan Bedri oradan hemen uzaklaşır. Ömer bir sandalyeye oturur ve ağlamaya başlar. Parasızlık iyice sıkıştırdığından, Hafız Efendi'den tehditle iki yüz elli lira almış, sonrasında ise pişman olarak bu parayı ancak onun hakkettiği düşüncesiyle parayı Nihat'a verir.

Olanların ve yaptıklarının ayrımına varan Ömer hemen özür dilemek üzere Bedri'nin evinin yolunu tutar. Bedri onu affetmesine affetmiştir ama bundan sonra Macide'yle araları eskisi gibi olmayacaktır.

Bir akşam, Nihat Ömer ve Macide'yi bir hayır derneğinin eğlence gecesine çağırır. Orada Profesör Hikmet ve Bedri ile karşılaşırlar. Macide oldukça sıkılmıştır fakat Ömer'in gitmeye hiç niyeti yoktur, zira eski arkadaşlarından Ümit adında bir kızla oldukça yakından ilgilenmektedir.

Müsamere bittiğinde, bir gazinoya gitmeye karar verirler. Macide ise kendisini unutan kocasının peşinden oraya sürüklenir. Oldukça sıkıldığından, bir ara tuvalete gider. Bir iki kadeh içtiğinden, tuvaletin pis ve keskin kokusu onu kendine getirir. O sırada kocasının arkadaşı olan İsmet Şerif içeri girer ve Macide'yi sıkıştırmaya başlar. Macide ise onu iterek dışarı çıkar.

Gazinoya geri döndüğünde, kocasının yanı başında Profesör Hikmet tarafından taciz edilir. Ömer olanları görmesine rağmen, Profesör'e borcu olduğundan mahcubiyetle hiçbir şey söyleyemez ve Ümit ile alakadar olamaya devam eder.

Macide tüm bu olanlardan sonra herkese -Ömer dahil- ve her şeye, yaşadığı hayata karşı tiksinti duymaya başlamıştır. O akşam Ömer işten gelmeden onu terk etmek üzere uzun bir mektup yazar. O sırada kapı hızla açılır ve Bedri içeri girer. Macide mektubu ve ağlamaktan kızarmış gözlerini saklamaya çalışır. Bedri ona Ömer'in tutuklandığı haberini verir. Bedri'nin tahminlerinin aksine, Macide bu haberi sakin karşılamıştır. O günden sonra Bedri ile beraber Ömer'i ziyaret etmeye başlar. Lakin Ömer ile konuşacakları bir şey kalmadığından, ikisi de susarak oturmaktadırlar.
Bir gün yine Ömer'i ziyarete gittiklerinde, Ömer Macide'nin gitmesini, Bedri ile yalnız konuşacağını söyler. Macide ise Bedri'yi beklemek üzere dışarı çıkar. Ömer Bedri'ye tahliye olduğunu onunla beraber dışarı çıkabileceğini söyler. Lakin hatalarının farkına varmıştır ve Macide’yi daha fazla üzmek istemediğinden kendi başına yeni bir hayata başlamak istemektedir. Bedri'ye Macide'yi ona emanet ettiğini isterse evlenip, isterse de onu kardeş belleyebileceğini söyleyerek çıkar ve gider.

Bedri olanları Macide'ye anlattığında, bunları garip bir sükunetle karşılar. Bedri evine taşınmasını söylediğinde ise kabul eder. İçinde garip bir çekilme hissiyle, Bedri ile yokuş aşağı yürümeye başlarlar.

Kürk Mantolu Madonna (Sabahattin Ali) Kitap Sınavı Test Klasik Soruları ve Cevap Anahtarı


Kürk Mantolu Madonna Klasik Soruları ve Cevapları

Aşağıdaki soruları Sebahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna adlı kitabına göre cevaplayınız.

1- Kitapta anlatıcı bankadaki memuriyetinden neden çıkarıldı?

Tasarruf tedbirleri için işten çıkarıldı.

2-Anlatıcının yeni işini bulmasını sağlayan okul arkadaşı Hamdi kendisine neler hissettirdi?

Kendisini hakarete uğramış görmek arzusu vardı. Onun kendisine velinimet gibi davranmasına izin verdiği için kendine kızıyordu.

3-Anlatıcının yeni işi neydi?

Şirket ile bankalar arasında irtibatı sağlayacaktı. İrtibat memuru olacaktı, tercüme yapacaktı.

4-Anlatıcının çalışma arkadaşı Raif Efendi’yi tanımasına onların yakınlaşmasına neden olan olaylar nelerdir?

Raif Efendinin rahatsızlığı nedeniyle uzun süre işe gelememesi ve anlatıcının onun evine evrak götürüp getirmesi (tercüme etmesi amacıyla) sonucu yakınlaşırlar.

5-Raif Efendi evinde kaç boğaza bakıyordu? Bunlar kimlerdi?

Hanımı, büyük kızı, küçük kızı, iki kayınbiraderi, baldızı, baldızının kocası, baldızın iki çocuğu ve kendisiyle birlikte 10 kişiydiler.

6-Raif Efendi'yi babası nereye,hangi amaçla göndermişti?

Belrin Almanya’da sabunculuk yapsın diye göndermişti.

7-Raif Efendinin babasıyla ilişkileri nasıldı? Babasının ölümünde neler hissetti?

Babam benim için insan olarak hemen hemen hiç mevcut değildi, yalnız “Baba” dedikleri soyut bir kavramdı, diyor. Akşamları kaşlarını çatarak, eve giren, onları hitaba layık görmeyen, ciddi, sert bir adamdı. Onun boşluğunu değil, yokluğunu hissedeceğini söylüyordu.
8-Raif Efendi Kürk Mantolu Madonna’yı ilk nerede ve nasıl tanıdı? Hislerini saklamak için yanına gelen kadına hangi yalanı söyledi?

Berlin’de bir resim galerisinde, kürk mantolu bir kadın portresinin önünde. Raif Efendi, portrenin annesine benzediğini söyledi.

9-Raif Efendi Kürk Mantolu Madonna’yı ilk gördüğünde hissettiği daha önceden de tanıyormuş hissini neye bağladı?


Daha önceden okuduğu romanlardaki kadın kahramanlarla özdeşleştirdiği, hayalini kurduğu kadınlara benzettiği için önceden de tanıyormuş hissine kapıldı.

10-Raif Efendi’ni Mariya Puder’i bulmasına Frau Tiederman’ın katkısı nasıl oldu?

Ankara’da, yolda karşılaştılar ve Frau Tiederman, Maria Puder’in başına gelenleri anlattı.

11-Raif Efendi ile Mariya Puder’in ilişkileri hangi şartlarda devam ediyor, şartları kim koyuyordu?

Birbirlerinden uzak duruyorlardı. Şartları Maria Puder koyuyordu.

12-Bir gün Raif, Alman şair Kleist ile sevgilisinin intihar ettiği o parka neden gelir. Orada neler düşünür?

Maria Puder ile ayrılmışlardır. Düşünceleriyle baş başa kalır ve o parka gelir. Ayrılıkları hakkında düşünür. Ölüme beraber giden şair ve sevgilisinin durumu ile Maria’ya cevap verdiğini düşünür. Yoksa sadece kendini inandırmak dünyada yarı yolda kalmayan sevgiler de bulunabileceğini hatırlamak mı istiyordu? Bilmiyordu.

13-“Tren hareket etti. Onlara elimi salladım. Frau Döppke’nin haince güldüğünü fark ettim.”Bu cümlelerde söylenen o haince gülüşün altında hangi gerçekler vardı?

Frau Döppke, kız çocuğunun Raif Efendi’nin kızı olduğunu bildiğini ona hissetirmek istiyordu. Kızı olduğunu tahmin etmişti.


Kürk Mantolu Madonna Test Soruları ve Cevap Anahtarı

1. Raif Efendi’nin Berlin’de hayatına yön veren en önemli mekan neresidir?


a) Resim Galerisi
b)Pansiyon
c)Maria Puder’in Evi
d) Pavyon
e) Potsdam Parkı

2.Romana neden “Kürk Mantolu Madonna” ismi verilmiştir?

a) Romanın baş kahramanı Raif Efendi’nin Maria Puder’in resmini Kürk Mantolu Madonna tablosuna benzetmesinden dolayı.
b) Maria Puder’in kendisi gibi şarkıcı olan Madonna’yı çok sevmesi ve hep kürk giymesinden dolayı
c) Raif Efendi’nin çizdiği Madonna tablosundan dolayı
d) Sabahattin Ali’nin zihninde tasarladığı karakterin Madonna’ya çok benzemesinden dolayı
e) Maria Puder’in pavyonda Madonna’yı taklit ederek şarkılar söylemesinden dolayı

3. İsimsiz anlatıcı Raif Efendi’nin evine ilk kez niçin gider?

a) Raif Efendi işe gelmediği için çok merak etmiş apar topar kapısını çalmıştır
b) Çeviri için evrak götürmüştür.
c) Masada bulduğu günlüğü okumuş ve artık işe gelmeyen Raif Efendi’nin evine götürmüştür.
d) Maaşını vermek için müdür tarafından görevlendirilmiştir.
e) İçine kapanık bir adam olan Raif Efendi’nin şifrelerini çözmek için bir sabah kendiliğinden uğramıştır.

4. Raif Efendi aslen nerelidir?

a) Havran
b) Nazilli
c) Milas
d) Ankara
e) Edremit

5. Raif Efendi’nin mektepteyken hocalarının takdirini kazandığı ve onda Sanayi Nefise Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Akademisi) gitme hevesi uyandıran dersin adı nedir?
a) Resim
b) Müzik
c) İş Teknik
d) Edebiyat
e) Tarih

6. Raif Efendi Berlin’de nerede ikamet etmektedir?

a) Pansiyonda
b) Kiralık evde
c) Arkadaşının yanında
d) Maria Puder’in evinde
e) Otelde

7. Raif Efendi ile Maria Puder hangi şehirde tanışmışlardır?


a) Berlin
b) Postdam
c) Ankara
d) Dortmund
e) Münih

8. Maria Puder’in asıl mesleği nedir?

a)Şarkıcılık
b)Resim yapmak 
c)Hasta bakıcılığı
d)Sabun fabrikasında işçi
e)Tercüman

9. Maria Puder’in hobi olarak yaptığı meslek nedir?

a) Şarkıcılık
b) Ressamlık 
c) Huzurevinde gönüllü bakıcılık 
d) Dansçılık 
e) Tercüman

10. Raif Efendi Berlin’de nerede çalışmıştır?

a)Sabun fabrikasında
b)Kumaş fabrikasında
c)Sanat galerisinde
d)Pansiyonda 
e)Postdam parkında

11. “Karanlık merdivenli pansiyon bana pek şirin, koridorları dolduran bütün kokular hoş geldi” Raif Efendi’nin daha önceleri çok sıkıcı bulduğu pansiyonu sonradan bu şekilde tasvir etmesinin nedeni nedir?

a)Maria Puder’le geçirdiği güzel bir gün onu çok mutlu etmiştir, bu yüzden pansiyonu daha güzel bir şekilde tasvir etmiştir.
b)Almaya’ya geldiğinden beri ilk kez düzgün bir iş bulabilmiş, bu onu çok mutlu etmiştir.
c)Babasının artık daha sıhhatli olduğuna dair bir telgraf almış çok mutlu olmuştur.
d)Maria Puder evlilik teklifini kabul etmiştir.
e)Maria Puder kendisiyle memleketine gelmeyi ve ailesiyle tanışmayı kabul etmiştir.

12. Raif Efendi evlenmeye ne zaman karar vermiştir?


a)Maria Puder’in ölüm haberini alınca bir başkasıyla evlenmiştir.
b)Memleketi Havran’a döndükten bir süre sonra Maria Puder’den mektup almamaya başlamıştır. Bunun üzerine evlenmeye karar vermiştir.
c)Babası Raif Efendi’yi memlekete çağırmış ve bulduğu münasip bir kısmetle evlenmesini istemiştir. Babasına karşı gelemeyen Raif Efendi evlenmek zorunda kalmıştır.
d)Maria Puder’in kendisini artık sevmediğini düşünmüş ve İstanbul’a dönerek eski kız arkadaşı ile evlenmiştir.
e)Yaşadıklarını bir hatıra defterine yazan Raif Efendi evlenmeyi hiç düşünmemiştir.

13. Raif Efendi bir kızı olduğunu ne zaman ve nerede öğrenmiştir?

a) Maria Puder’in hastalığından hemen sonra, Berlin’de
b) Maria Puder’in ölümünden 3 yıl sonra Havran’da
c) Maria Puder’in ölümünden 10 yıl sonra, Ankara’da
d) Maria Puder’in ölümünden 10 ay sonra İstanbul’da
e) Maria Puder’in ölümünden 3 gün önce Ankara Tren garında

14. Raif Efendi yazdığı hatıratın sobada yakılmasını istemiştir, isimsiz anlatıcı hatıratı okuduktan sonra ne yapmıştır?

a) Hatıratı hemen yakmıştır
b) Hatıratı Raif Efendi’nin kızına vermiştir
c) Hatıratı tekrar çekmeceye koymuş ve bir daha dokunmamıştır.
d) Hatıratı kitap olarak yayınlamıştır.
e) Raif Efendi’nin evine gitmiştir, onun öldüğünü öğrendikten sonra iş yerine dönüp hatıratı tekrar okumaya başlamıştır.


Cevap Anahtarı :


1. a      2. a      3. b     4. a       5.a        6.a      7. a 
8. a      9. b     10.a    11. a    12. b    13. c    14. e

Kürk Mantolu Madonna (Sabahattin Ali) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Kürk Mantolu Madonna

Kitabın Yazarı : Sabahattin Ali

Kitabın Özeti :

Rasim 25 yaşlarındayken çalıştığı işinden kovulur. Birçok yerde iş bakar, ama bulamaz. Ona iş bulması için arkadaşı Hamdi’den rica eder. Çünkü tek çare o’dur. Hamdi de, onu kendi bürosunda işe alır. Maaşı azdır, ama Rasim buna mecbur olduğu için boyun eğer.

İşinin ilk gününde ona tahsis edilen odada Raif adlı bir beyin olduğunu öğrenir. Herkes Raif Bey için “sessiz, hiç konuşmaz, yıllardır buradayım ama onun hiç konuştuğunu görmedim, yaptığı Almanca çeviriler de son derece kötü” gibi yorumlar yapar. Bu Rasim’in kafasını karıştırır ama kulak asmaz. Raif Bey’le tanışırlar. Ama dendiği gibi kendisi iş dışında hiç konuşmaz. Ama Rasim’de, Raif Bey’e karşı bir sempati oluşmuştur. Çizgili suratında birçok yaşanmışlığın olduğunu düşünür.

Arkadaşı Hamdi, Raif Bey’e sürekli çeviriler vermekte, Raif Bey’de kısa sürede tamamlamaktadır. Genelde herkes, Raif Bey’i azarlar, bağırıp çağırırlar ama Raif Bey hep sessiz kalır. Yüzünde hiçbir durumda sevinç, üzüntü veya şaşkınlık oluşmaz. Bu durum karşısında zamanla Rasim’de onun çekilmez biri olduğunu düşünmeye başlar.

Rasim, Raif Bey’in sürekli çekmeceden çıkarıp gizlice okuduğu bir defter olduğunu görür ve bunu ona sorar. Raif Bey “önemsiz” diyerek onu geçiştirir. Bir gün Raif Bey’in bir çeviri yapması gerekir ama hastalığından dolayı iş yerinde olmadığı için işleri evine Rasim götürür. O zaman, ailesini de tanımış olur ve Raif Bey’in cidden zor bir hayatı olduğuna kanaat getirir.

Bayağı kalabalık bir ailesi vardır ve çok baskıcılardır. Rasim, bunu kapıdan girer girmez anlar. Raif Bey’in üzerinde bir hakimiyet kurmuş gibilerdir. Her işlerini ona yaptırırlar. Ama zavallı Raif Bey’in hiç sesi çıkmaz. O günden sonra Raif Bey ve Rasim, çok iyi anlaşırlar. Beraber alışveriş yaparlar, sohbet ederler, birbirlerine misafir olurlar. Son zamanlarda Raif Bey’in hastalıkları iyice sıklaşmış durumdadır. “Sürekli evden çıkıp gidiyor, hiç kendine dikkat etmiyor, çok ince giyiniyor” diye yakınır kızı. Son hastalığı çok ağırdır Raif Bey’in. Ölüm derecesine gelmiştir. Rasim’i çağırıp o defteri getirmesini ve yakmasını söyler. Ama Rasim merakına yenilip okumaya başlar…

O yıllarda Raif Bey gençliğinde de çok sessiz, arkadaşı olmayan, insanlarla konuşamayan, mülayim bir gençtir. Ama içinde fırtınalar kopmaktadır. “Avrupa’yı merak ediyorum” der defterin her sayfasında. Bir gün eline Avrupa’ya gitme fırsatı geçmiştir. Babası sabuncudur ve Raif’e “Almanya’da işçiler aranıyormuş, oraya git bir sabun fabrikasına gir” der. Raif Bey’de dediğini yapar. Bir pansiyon kiralar ve hayatına burada devam etmeye başlar. Babasının dediği gibi bir sabun fabrikasına girer. İşi rahattır. Sonra bir gün caddede gezerken, bir resim sergisi olduğunu görür. Gayri-ihtiyari içeri girer. Resimleri incelerken çok sıradan olduklarını düşünür. Ta ki, Maria Puder’in Kürk Mantolu Madonna resmine kadar…

Bu resim Raif Bey’de çok büyük etki uyandırır. Adeta aşık olur. Kitap okurken, yemek yerken, işteyken… Hep o resmi düşünür (Resim, Maria Puder tarafından çizilmiş bir otoportredir). Raif Bey, her gün o sergiye gitmekte, sergi kapanana kadar o resmi incelemektedir. O kadar sık gider ki, artık oradaki çalışanlar, Raif Bey’e aşina olmuşlardır. Bir gün Raif Bey, gene dikkatle o resmi izlerken, bir kadın ona sokulup fikrini sorar ama Raif Bey ilgilenmez. Halbuki o kadın, Kürk Mantolu Madonna’nın ta kendisidir. Maria Puder, feminist ve erkeksi bir kadındır. Çok uçarıdır ve canı ne isterse onu yapar.

Bir gece Raif Bey yolda yürürken, bir kadın görür. Kürk Mantolu Madonna’sına benzetir ve peşinden gider ama yakalayamaz. Sonraki gece, aynı yerden geçer hissiyle orada beklemeye başlar ve cidden geçer de. Bu sefer takip eder ve bir gece kulübü olan Atlantis’e girdiğini görür. Peşinden o da girer. Atlantis’te keman çalan, şarkı söyleyen bir kadın olduğunu görür Maria’nın. Gösteri bitince Maria, Raif’in masasına oturur. Ve arkadaşlıkları burada başlar. Beraber birçok şey yaparlar. Yemek yemeye, sinemaya, ormana, botanik bahçelere giderler. Birlikte olurlar. Çok güzel günler geçirirler birlikte. Maria her seferinde Raif’e umutlanmaması gerektiğini, kimseye güvenemediği için sevemediğini söyler. Ama Raif onu kendine aşık edeceğine hep inanmıştır. Ve Maria’da Raif’in bu naif kişiliği karşısında daha fazla dayanamaz ve kendini Raif’in kollarına bırakır. Birbirlerine sırılsıklam aşıktırlar.

Sonra bir gün Raif’e; “Baban öldü, çabuk gel” diye bir telgraf gelir. Bunun üzerine Raif, babasının yanına, Türkiye’ye döner. Maria’yla planlar yapmışlardır. Türkiye’deki işleri yoluna koyup, işleri devralıp gelecektir. Ancak işleri biraz uzar. Maria’yla mektuplaşmaları devam etmektedir. Ancak, Maria’nın mektupları birden kesilir. Aylarca cevap alamayan Raif, merak edip Almanya’ya gider. Komşusu Maria’nın amansız bir hastalığa yakalanıp öldüğünü söyler. Bunu duyan Raif’in hayatı kararmıştır. O günden sonra hayatı hiçbir zaman yoluna girmemiş, başkaları tarafından yönetilmiş bir hayatı olmuştur. Yıllar sonra, Ankara’da Maria’nın kuzeniyle karşılaşır. Yanında bir de kız çocuğu vardır. Maria’nın kuzeni, bu çocuğun Maria’nın olduğunu ve babasının bir Türk olduğunu ama kim olduğunu bilmediklerini söyler. Sonra trenin zili çalar ve küçük kız trene binip uzaklaşır.

Rasim, defteri geri vermek için Raif Bey’in evine gider, ancak Raif Bey çoktan ölmüştür. İşyerine, Raif Bey’in masasına gider, defteri açar ve tekrardan okumaya başlar…

Kürk Mantolu Madonna (Sabahattin Ali) Kitap Sınavı Test Klasik Soruları ve Cavap Anahtarı için tıklayınız...

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...