17 Temmuz 2019 Çarşamba

Küçük Kara Balık (Samed Behrengi) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Küçük Kara Balık

Kitabın Yazarı : Samed Behrengi  

Kitap Hakkında Bilgi :

Küçük Kara Balık kitabı yediden yetmişe herkesin okuyup bir şeyler bulabileceği bir masal kitabıdır. Kitapta adalet, sorgulama, eşitlik ve direnme gibi temalar başarıyla işlenmiştir. Bu temalar siyasi açıdan tehlikeli olarak görüldüğü için Türkiye’de 12 Eylül darbesi ile yasaklanır. İran’da ise kitap hala okunması yasaklı kitaplar listesinde yer alır. Bu masal kitapları gencecik yaşında Samed Behrengi’nin hayatına mal olur.

Yazar 28 yaşında hayatını kaybeder. Aras Irmağı’nın karşı kıyısında ölü olarak bulunur. Boğularak öldüğü söylense de çoğu kişi buna inanamaz. Şahlık İdaresi ve İran Gizli Servisi Savak tarafından öldürüldüğü dillerde dolaşır.  

Kitabın Özeti :

Bir zamanlar yaşayan küçük bir kara balık vardır. Küçük kara balık bir sabah erkenden uyanarak ve annesini de uyandırır. Anne balık sabah sabah ne olduğunu anlayamayarak yavrusuna kendisini neden uyandırdığını sorar. Küçük kara balık ise annesine yuvasına uzak olan bir yere gitmek istediğini söyler. Annesi yavrusunun böyle bir fikirden vazgeçmesini ister. Küçük kara balık çok kararlıdır uzak yere gitme fikrinden vazgeçmez. Küçük kara balığın annesiyle konuşmalarını komşuları da duyarak gelirler.

Küçük kara balığın fikrini duyan komşular kızar. Farklı akarsuları, denizleri, okyanusları keşfetmek de ne demektir. Bilinmeyen yerlere gitmemek gerekir. Komşular küçük kara balığa buradan gitmemesini söylerler. Eğer buradan giderse de buraya tekrar dönemeyeceğini söylerler. Dönerse de onu öldüreceklerini söylerler. Küçük kara balık her şeye rağmen yola çıkar. Başkalarını korkutan bu plan onu heyecanlandırıp mutlu etmektedir.

Küçük kara balık yüzerek çağlayanın en ucuna gelir ve kendini aşağıya bırakır. Bir bakar ki bir gölün içindedir. Etrafına bakınca bir sürü küçük kara balıkçıkların suyun içinde olduğunu görür. Balıkçıklar kendilerine “iribaş” dendiğini ve büyüyünce kocaman birer kurbağa olacaklarını söylerler. İribaşlar kendilerini çok üstün ve güzel görürler. Küçük kara balığı küçümserler. Küçük kara balık balıkçıklara kendilerini bu kadar beğenmemeleri gerektiğini ve daha bir sürü güzel balığın olduğunu söyler. Kocaman bir kurbağa gelerek küçük kara balığı uyarır. Balıkçıklarla bu şekilde konuşmamasını söyler ve onu kovalar.

Küçük kara balık kaçar ve kendini bir dere yatağında bulur. Burada da bir yengeç ve kertenkele ile tanışır. Yengeçten uzak durmaya çalışır; çünkü yengeç her an kıskaçla onu yakalamaya çalışmaktadır. Kertenkele ile sohbete başlayan küçük kara balık ona pelikanlar, testerebalıkları ve balıkçıllar hakkında bildiklerini sorar. Kertenkele bunlar hakkında bilgi sahibi olmadığını söylemekle birlikte eğer bir pelikana yakalanırsa onun kesesini yırtabileceği bir bıçak hediye eder.

Küçük kara balık teşekkür ederek yola çıkar. Önce bir ırmağa uğrar sonra da denize ulaşır. Yolculuğu sırasında çok farklı canlılarla karşılaşır. Küçük kara balık Kepçeli Kuş’a rastlar. Kepçeli kuş korkunç bir kuştur. Küçük kara balığı yutar. Küçük kara balık yanındaki bıçakla kepçeli kuşu en zayıf yerinden bıçakla deler ve onun içinden çıkar. Böylece kepçeli kuştan kurtulmuş olur. O günden sonra da küçük kara balığı gören olmaz.

Küçük Kara Balık (Samed Behrengi) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Mücella (Nazan Bekiroğlu) Kitabın Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Mücella

Kitabın Yazarı : Nazan Bekiroğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Nazan Bekiroğlu Nar Ağacı’ndan sonra merakla beklenen yeni romanı Mücellâ’da bizleri 1920-1970’li yılların Türkiye’sinde nostaljik bir hikâyeyle buluşturuyor.

Mücellâ, genç Cumhuriyet’le yaşıt bir kızın, unutulmuş kumaşların, kokuların, alışkanlıkların, iğne oyalarının, kimi yarım kalmış kimi tamamlanmış aşkların, hayatı seyretmekle yaşamak arasında gelip giden kadınların romanı.

Zamanın daha ağır aktığı, hayatın ritminin daha çok mahalle aralarında karar bulduğu vakitler. Gaz lâmbasının ışığında içilen nohut kahvesinin ağızda buruk bir tat bıraktığı dönemler.

Arka planda Türkiye, pek çok çalkantının içinden geçerken bile kendini bildi bileli çeyiz işleyen bir genç kız Mücellâ. Adım adım hayattan çekilirken bunu neredeyse hiç fark etmeyen… Neyi beklediğini bilmeden bekleyen… Derken günün birinde, kıyısında kaldığı hayata son bir çabayla dönmek isteyen…

Sümbül kokulu bembeyaz yastık kılıfları, kanaviçe işli peçeteler, uçları fistolanmış havlular, çeyiz sandıkları arasında…

Hanımeli, yasemin ve leylâk kokulu yaz ikindileri gibi uzun kış gecelerinde de, ya çardağın altında ya hep o soldaki pencerenin içinde… Mücellâ’nın dupduru ve çarpıcı hikâyesi.

Kitabın Özeti :

Nazan Bekiroğlu’nun Mücella adlı romanında anlatılanlar gerçek bir hikayedir. Okurken herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir romandır. Romanda 1920 - 1970'li yıllar tüm gerçekliğiyle anlatılır.

Mücella ve Fahir iki kardeştir. İkisi Tevfik Efendi ve Neyyire Hanım’ın çocuklarıdır. Fahir ile Mücella arasında on dört yaş vardır. Neyyire Hanım Mücella’ya hamileyken Tevfik Efendi vefat eder. Fahir de Keriman adında bir kızla evlenir. Fahir ailesiyle yaşamaya devam ederler. Zaman geçtikçe eşi Keriman ve annesi Neyyire Hanım anlaşamaz. Bunun böyle gitmeyeceğini anlayan Fahir çareyi İstanbul’a gitmekte bulur.

Tek başına bir kız çocuğu büyütmekle karşı karşıya kalan Neyyire Hanım kızının üzerine titrer. Mücella da annesinin sözünden çıkmaz. Annesinin bir dediğini iki yapmaz. Mücella ilkokulu bitirdikten sonra Neyyire Hanım kızı için endişelenir ve onu ortaokula göndermez. Mücella’nın dayısının kızı yani kuzeni Filiz ilkokulu bitirdikten sonra akşam sanat okuluna gider.

Her yıl biraz daha büyüyen Mücella ve Filiz gençlik yıllarına geldiğinde Filiz aşık olmaya, mektuplaşmaya bile başlar. O zamanlarda Mücella annesinin baskısından dolayı mahalle bakkalına bile gidemez. Mücella evin içinde vakit geçirmeye çalışır. Annesi Mücella’ya dikiş nakış öğretir. Mücella yirmi yaşına gelmeden tüm mahalleye yetecek kadar çeyiz hazırlar. Mücella’nın evlenme yaşı artık gelmiştir.

Filiz İş Bankası’nda işe başlar. Bu zamanda Mücella yine ev işleri, annesine kahve hazırlama, yemek yapma, çeyiz dizme telaşıyla vaktini geçirir. Filiz mühendis talibi Refik Bey’le evlenir. Çeyiz hazırlamaya vakti olmayan Filiz’e Mücella hazırladığı çeyizlerden verir. Filiz ve Refik Bey’in Feriha ve Gülümser adında iki kızları olur. Filiz bankacı olduğu için kızlarını Mücella büyütür.

30 yaşına gelen Mücella’da evliliğe dair hiçbir işaret yoktur. Abisi Fahir’in torunları bile olur. Bu geçen zamanda artık Mücella evlenemeyeceğini anlar. Artık Neyyire Hanım’ın uslu kızı olarak değil Neyyire Hanım ve Mücella diye bahsedilmeye başlanır. Yaşı ilerleyince Mücella da artık eskisi kadar annesinin sözünü dinlemez. Evden tek başına çıkıp dolaşmaya ive htiyaçlarını gidermeye başlar. Bir gün yine Mücella dışarı çıkacağı vakit Neyyire Hanım kızına “Geç kalma!” der. Mücella annesine içinden kızar.

Mücella eve dönerken evlerinin önünde bir kalabalık görür ve telaşlanır. Neyyire Hanım vefat etmiştir. Mücella kahrolur, feryat eder ve baygın düşer. Uzun süre kendine gelemez. Annesinin ölümünden üç gün sonra yurt dışından Fahir de gelir birkaç gün kalarak döner. Mücella artık yalnız yaşamaya başlamıştır. Komşular Mücella’yı yalnız bırakmazlar. O artık mahallenin dert ortağıdır, annesi gibi herkesin derdini dinleyerek onların içini dökmesini sağlar.

Mücella kalan çeyizlerini genç kızlara ve fakir ailelerin kızlarına verir. Bir gün Mücella’da annesi gibi yalnız başına bordo halının üzerinde son nefesini verir. Mücella’nın ölümünden sonra Fahir ve Keriman yurt dışından gelir. Evi kat karşılığı müteahhite verir. Evdeki bütün eşyaları da dağıtırlar.

Eşekli Kütüphaneci (Fakir Baykurt) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Eşekli Kütüphaneci

Kitabın Yazarı : Fakir Baykurt

Kitap Hakkında Bilgi :

Sıcak bir yaz günü, peribacaları diyarına Yunanistan’ın Larisa şehrinden Dimitrios Katsikas adında biri gelir. Bu genç adam, yıllar önce bu topraklardan göçe zorlanan büyükbaba ve büyükannelerinin izini sürmek, bir daha buraya dönemeyen akrabalarının yerine bu güzel yerleri gezmek istemiştir. Tesadüfler karşısına yörenin sevilen şahsiyetlerinden “Baba” lakaplı Aziz Güzelgöz’ü çıkarır. Aynı yaşlardaki bu iki genç kısa sürede kaynaşır. Dimitrios, Aziz’in evine konuk olunca, bu büyüleyici diyarda inanılmaz bir adamla tanışır. Aziz’in babası Mustafa Güzelgöz’dür bu kişi; namı diğer Eşekli Kütüphaneci.

Ürgüp’teki kitaplığı yönetirken otuzdan fazla köyün halkına eşekle kitap taşıdığı için takılmıştır bu ad ona. Herkes, özellikle de kadınlar, kitap okusun diye yıllarca çırpınmıştır Mustafa Güzelgöz.

Dimitrios ile Eşekli Kütüphaneci arasındaki sevgi köprüsü yöreyi birlikte gezerlerken iyiden iyiye pekişip güçlenir. Bu arada kan kardeşi olan Aziz ile Dimitrios’un aklına, Ürgüp ile Larisa’yı “kardeş şehir” yapma fikri düşmüştür. Ama bu o kadar da kolay olmayacaktır…

Fakir Baykurt’un, klasik anlatımının tüm olanaklarından yararlanarak, gücü yetene, hatta bitene dek, hasta yatağında yazdığı bu son romanında, sevgi, kardeşlik, azim, cesaret gibi duygular yine okuru sarıp sarmalıyor.
Kitabın Özeti :

Dimitrios, yıllar önce büyükanne ve babasının göç etmek zorunda olduğu topraklara geri döner. Büyükanne ve babası neredeyse yaşamlarının sonuna gelmelerine rağmen hala göç ettikleri toprakları anlatıp dururlar ve özlemle anarlar. Küçüklüğünden beri bu özlemle büyüyen Dimitrios, Ürgüp’e gelmeye karar verir. Büyükannesi çok yaşlı olduğu için gelemez, büyükbabası da vefat etmiştir.

Dimitrios Yunanistan’ın Larisa şehrinden gelip Ürgüp’ü gezerken bir bekçiye rastlar. Dimitrios bekçiye nerede mantı yiyebileceğini sorar. Bekçi de Dimitrios'u antikacı olan Aziz Güzelgöz’ün dükkanına yönlendirir. Aziz annesine haber gönderir, ağır misafirleri olduğunu ve mantı yapmasını söyler. Dimitrios akşam eve gidince Mustafa Güzelgöz ile tanışır.

Ürgüp’ün güzelliklerini Mustafa Güzelgöz misafirine anlatır. Ertesi gün onu büyükannesinin köyüne götürür. Dimitrios oradan toprak alır, çeşmesinden su doldurur. Bunları Yunanistan’a götürecektir.

Mustafa Güzelgöz hayatını çocukluğundan itibaren misafirine anlatır. Kendisinde kitap sevgisinin nasıl oluştuğunu, Ürgüp’e kütüphane yapılışını bir bir anlatır. Askerde futbol takımında olan Mustafa Güzelgöz gençleri toplayarak akşamları top oynar. O sırada oradan kaymakam bey geçmektedir. Ürgüp yapılan maçlarda sürekli diğer takımlara yenildiği için Mustafa’nın bu takımı çalıştırmasını ister. Bu arada kütüphane memuru da işten ayrılır. Kaymakam Mustafa Güzelgöz'ü kütüphaneye memur olarak atar. Böylelikle Mustafa Güzelgöz’ün kütüphanecilik hayatı başlamış olur.

Öncelikle bodrumdaki nemlenmiş çürümeye yüz tutmuş kitapları kütüphaneye tekrar kazandırır. Okul çocuklarının kütüphaneye gelmesi için çabalar. Çocuklar için yarışmalar düzenler. Çocuk kitapları kütüphanede az olduğu için etrafdan kitap arayarak toplar. Tek odalı kütüphane küçük gelmeye başlar. Kaymakama daha büyük kütüphaneye ihtiyaçları olduğunu söyler. İzin alarak yeni kütüphanenin temelleri atılmış olur.

Mustafa kütüphanede akşama kadar bekler. Kütüphaneye akşama kadar gelen giden olmaz. Buna bir çare bulmak ister. İnsanların okuyup aydınlanması, bilgilenmesi için can atar. Önceleri 36 köye giderek ordaki kadın, erkek, çoluk çocuk herkese kitap verir. Bir dahaki gelişine yeni kitapla değiştireceğini söyler. Bazı köylerde kullanılmayan halk odalarını kütüphaneye çevirir. Kütüphaneye kadınların daha çok ve rahat gelebilmesi için salı günlerini kadınlar için ayarlar. Kütüphaneye halı dokuma tezgahı, dikiş makinesi, bebek beşiği koyar. Herkes bir şeyler öğrensin ister. Çocuklar annelerini engellemesin diye çareler düşünür.

Mustafa Güzelgöz yılmadan severek yapar işini. Yazın Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde okuyan öğrenciler Ürgüp’e gelerek Mustafa’yla sohbet ederler. Yaptığı işi yakından inceleyerek köy kütüphanesini gezerler. Bu arada Mustafa Güzelgöz, “Bölge Kalkınma Önderi” seçilir. Mustafa bu duruma çok sevinir, kitaplığına önem veren birileri daha çıkacaktır.

Her şey çok güzel gider. Mustafa Güzelgöz birçok makaleye, dergiye konu olarak ödüller alır. Bu arada onun bu başarısını çekemeyenler bu işten kendine pay aldığını söyleyerek Mustafa’yı şikayet ederler. Müfettiş görevlendirilir. Mustafa’nın savunmasını alan müfettiş aleyhinde rapor yazar ve suçlu bulur. Vali raporu Mustafa’ya okur. Mustafa sonucu duyunca çok üzülür. Hiç istemediği halde emekli olmaya karar verir. Emekli olmaya karar veren Mustafa’ya kimse “emekli olma, sensiz bu işler sekteye uğrar.” gibi sözler söylemez. Herkes sanki haberi yokmuş gibi davranır.
Mustafa Güzelgöz emekli olunca onun yaptığı tüm işler yarım kalır. Köylere kitap götüren kimse kalmaz. Kütüphaneleri gördükçe içi acır. Mustafa’nın içindeki kitap sevgisi hiç bitmez. Gittiği her yerde önce kütüphaneleri gezer.

Dimitrios’un Yunanistan’a gitme zamanı gelir. Aziz ve Dimitrios Larisa ile Ürgüp’ün kardeş şehir olması için elinden geleni yaparak bunu başarırlar. Larisa’dan 30 kişilik bir grup Ürgüp’e gelerek burayı gezerler. Mustafa Güzelgöz onları ağırlar. Sonra da Ürgüp’ten bir heyet Larisa’ya gider. Larisa’ya Mustafa gidemez, yerine oğlunu gönderir.

Eşekli Kütüphaneci (Fakir Baykurt) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

16 Temmuz 2019 Salı

Elektriksel Güç Birimleri Nedir? Watt ve Beygir Gücü HP Dönüşümü Nasıl Yapılır? Formül ve Çözümlü Örnekler

Elektriksel Güç Birimleri Nedir? 

Elektriksel güç birimi watt’tır.

Watt (W) harfi ile sembolize edilir.

Watt farklı şekillerde tanımlanabilir.

1 watt, 1 amper şiddetindeki bir elektrik akımının 1 voltluk bir gerilim altında yaptığı iştir.

1 watt, saniyede yapılan 1 joule’lük iştir.

1 joule, 1 kulonluk elektrik yükünün 1 voltluk gerilim altında yaptığı iştir.

Güç Formülleri :

Güç (Watt) = Akım (Amper) x Gerilim (Volt)

P=U.I


P (güç birimi watt )
V ( gerilim birimi volt )
I ( akım birimi amper )
R (direnç birimi ohm)

Watt Nedir ?

Buhar makinesini bulan (1736-1819) James Watt bulmuştur. Buna atfen SI birim sisteminde güç birimi olarak WATT kabul edilmiştir.

Elektrikli cihazların birim zamanda harcadığı enerji miktarı watt'dır.

1 saniyede 1 joule enerji harcayan elektrikli alet 1 watt gücündedir.

Enerji dönüşümü oranını ölçen birimdir.

WATT fizikte güç birimi olarak;

Joule bölü saniye olarak tanımlanır.

1 Watt= 1 joule/sn
1 Joule= 107 erg olduğuna göre
1 Watt= 107 erg/sn

Bir makinanın gücünü bulmak için: 

Güç bir işin ne kadar hızlı yapılması ile ilgilenir. Yani güç fazla ise aynı iş çabuk biter. Az ise geç biter.

Güç = iş / zaman dır.

Güç (watt) = İş (joule) / Zaman (saniye) ;

P =W/t

Pratikte güç birimi olarak beygir gücü (horsepower) kullanılır. Bu birim bir atın yapacağı işe göre tanımlanmıştır.

1kW kaç beygir gücüdür?

1 beygir gücü kaç kilowatt eder? 1 HP = 0.745 kw veya 1 HP = 745 Watt

1 kilowatt kaç beygir gücü eder? 1kW = 1/0,745 = 1,341 HP

Örnek: 100 beygir gücü olan bir araba kaç kilowatt enerji üretir?

Çözüm: 100 x 0.745 = 74,5 kW

Örnek: 100 kilowattlık bir motorun beygir gücü ne kadardır?

Çözüm: 100 / 0,745 = 134,1 HP

Örnek: Bir takım makaralar kullanmak suretiyle 700 N’luk bir kayık kaldırılmak isteniyor. Kayık 40 saniyede 2 metre kaldırılmıştır. Harcanan güç kaç watt’tır?

Çözüm: W = F.x

W = 700Nx2m = 1400J

P =W/t = 1400 J / 40 s

P= 35 W

Normal bir ev ampulü 25 ile 100 watt arasında güce sahiptir. Flüoresan lambalar benzer miktarda ışık üretmek için normal olarak 5 ile 30 watt tüketirken benzer LED lambalar yaklaşık 0,5 ile 6 watt arasında güç kullanır.

Normal bir hidroelektrik santrali 200-300 MW (megawatt) üretir.

Elektrik aletlerinde harcanan elektrik enerjisi miktarını tespit eden iki değişken mevcuttur. Cihazın gücü ve kullanıldığı süre.

Elektrik firmaları tarafından imalatı yapılan elektrik aletlerinin harcadığı elektrik enerjisi miktarı, kullanıldığı süreye bağlıdır. 60 Wattlık bir ampul ile çalışan gece lambası 1 saniye ışık verdiği zaman 60 Joule enerji, aynı lamba, 2 saniye ışık verdiği zaman 120 Joule enerji harcar. Elektrikli araçların kullanılım süresi arttıkça, harcadığı elektrik enerji miktarda artmış olur.

Eğer elektrikli araçların gücü ve kullanıldığı süre bilinirse harcadığı enerji şöyle bulunur;

Kullanılan elektrik enerjisi miktarı = Elektrikli araçların gücü x Kullanıldığı süre

15 Temmuz 2019 Pazartesi

Momo (Michael Ende) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Momo

Kitabın Yazarı : Michael Ende

Kitap Hakkında Bilgi :

Zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.

Momo, büyük bir kentin tiyatro harabelerinde yaşayan küçük bir kızdır. Buldukları ya da kendisine hediye edilenler dışında hiçbir şeyi yoktur. Ancak olağanüstü bir yeteneği vardır: Momo, muhteşem bir dinleyicidir ve bunun için oldukça bol zamanı vardır.

Bir gün hayaletimsi topluluk “duman adamlar” ortaya çıkar. İnce hesaplı planlar kurup insanların zamanını çalarlar. Onları durduracak tek kişiyse Momo’dur.
Momo elinde bir çiçek, koltuğunun altında bir kaplumbağa ve gizemli Hora Usta’nın da yardımıyla koskoca duman adamlar ordusunun karşısında tek başına durur. Acaba Momo, zamanı çalan adamları tek başına alt edebilecek midir?

Toplumumuz ve günümüz insanının zaman algısı ve zamanı okuması üzerine bir masal olan Momo’yla Michael Ende, Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’ne layık görülmüştür. Pek çok kez sinemaya uyarlanan Momo, kırktan fazla dile çevrilmiş, tüm dünyada 7 milyonun üzerinde satılmıştır.


Kitabın Özeti :

Küçük bir çam ormanının içine gizlenen, çok fazla tarlanın olduğu, evlerin ve kulübelerin giderek yoksullaştığı yerde bir amfitiyatro harabesi vardır. Son günlerde bu harabe unutulmuş gibidir. Harabe korunmaya değer bulunmadığı için kendi haline terk edilmiştir. Harabeyi en iyi tanıyanlar yalnızca yakın çevrede yaşayan insanlardır.

Çevre halkı arasında son zamanlarda harabede bir kız çocuğunun yaşadığı söylentisi çıkar. Bu konuda kimse emin değildir. Kızın adının Momo veya buna benzer bir şey olduğu söylenir. Kızın yaşını bilen yoktur. Üstü başı ve saçları kir içindedir. Çevre halkı bir gün Momo ile konuşup kim olduğunu, nereden geldiğini öğrenmek için harabeye gelir. Momo en başta çevre sakinlerinin kendisini oradan kovacağını düşünerek onlarla konuşmaz. Sonrasında gelenlerin iyi insanlar olduğunu görür ve onlarla konuşmaya başlar.

Momo tek başına yaşayan kimsesiz biridir. İnsanlar önce bu çocuğu sahiplenmek ister. Ama kimse bu sorumluluğu tek başına almaya cesaret edemez. Harabe amfitiyatroyu düzenleyerek herkesin bu kız çocuğunun bakımında sorumlu olması kabul edilir.

Duvar ustası Nicola, Momo'nun odasını düzenleyerek resim yapar. Odasına karyola, yatak, masa ve sandalye koyarlar. Momo yanına gelen insanları çok iyi dinler. Herkesin dilinde bir sözcük dolanır: “Sen bir Momo’ya git.” Momo geldikten sonra harabe çocuklarla dolar taşar. Momo onlara orijinal fikirler üreterek oyunlar bulmasına yardımcı olur. Çocuklar harabede çok eğlenir.

Momo’nun en yakın arkadaşları Beppo ve Gigi’dir. Yaşı ilerlemiş olan Beppo sabahtan akşama kadar kaldırımları süpüren bir çöpçüdür. Yıkık tiyatronun yakınında taş, teneke ve çinko parçalarından yaptığı bir kulübede oturur. Herkes Beppo’yla alay eder. Çünkü Beppo bir soruya cevap vermeden önce çok düşünür. Hatta öyle ki bazen bir gün düşündüğü bile olur. Kelimelerin anlamlarına çok dikkat eder. Gigi ise dalgın bakışlı, genç, yakışıklı ve sürekli gülümseyen biridir. Gigi çok zengin olup refah içinde yaşamak ister. Belli bir işi yoktur. Ne iş olsa yapar. Kendisine Turist Rehberi Gigi demektedir. Bulundukları yere gelen turistlere rehberlik eder. Turistlere hikayeler uydurup anlatır. Kimisi ilgiyle dinlerken kimisi de arkasına bakmadan gider. Gigi, Momo geldikten sonra daha güzel hikayeler anlatmayı öğrenir.

Herkes mutlu mesut, sevdiklerine zaman ayırarak yaşamaya devam ederken bir anda ortaya duman adamlar çıkar. Zaman tasarrufçusu olduğunu iddia eden duman adamlar insanların her işini çabucak yapmalarını isteyerek kalan zamanlarıyla kendileri beslenir. Duman adamların vazgeçemediği, yaşam kaynağı olan diğer seçenek ise sigaralarıdır. Duman adamların amacı, insanları yok ederek kendileri dünyada hüküm sürmekdir. Momo duman adamların planlarına engel olmaya çalışır. Duman adamları herkese anlatmaya başlar ve onlara inanmamalarını söyler. Bunu gören duman adamlar olayların daha kötüye gideceğini anlayınca olaya el atar. Artık herkes yoğundur, harabeye çocuklar dahil kimse gelip gitmez.

Momo da yeni arkadaşı Kassiopeia adlı kaplumbağa ile gezinmeye çıkar. Kassiopeia olacakları yarım saat önceden bilebilmektedir. Momo’yu da böylelikle duman adamların elinden kurtararak Hora Usta’ya götürür.

Zaman bekçisi olan Hora Usta, Momo’ya yardım ederek duman adamların yok edilmesi için uğraşır. Hora Usta uyur ve zaman çiçeğini Momo’ya verir. Momo çiçek solmadan önce duman adamların inine girerek onları yok etmelidir. Momo duman adamları takip eder. Zorla da olsa duman adamların bulundukları yeri keşfederek onların sonsuza kadar yok olmalarını sağlar.

Artık herkes yine eskisi gibi mutlu, huzurlu, birbirine vakit ayırarak yaşamaya devam eder.

Momo (Michael Ende) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

13 Temmuz 2019 Cumartesi

Yeşil Yol (Stephen King) Kitabının Gerçek Hikayesi


George Stinney Jr., ABD’de 20. yüzyılda ölüme mahkum edilen en genç insandı.

George Stinney Jr. 14 yaşındadır. Kendisi Afrika asıllı zenci bir Amerika'lıdır.

11 yaşındaki Betty ve 7 yaşındaki Mary olmak üzere iki beyaz kızı öldürmekle suçlandı. Cesetler gencin ailesiyle birlikte ikamet ettiği evin yakınında bulundu.

Yerel polis tarafından itirafa zorlandı. Mahkemede iki saatlik duruşmanın ardından hızlıca idam sırasına yollandı.

Amerika Birleşik Devletleri tarihinde elektrikli sandalye ile idam edilen en genç insan 14 yaşındaki George Stinney Jr. 'dir.

George Stinney Jr., Güney Carolina’daki, siyahilerin ve beyazların bir demiryolu ile ayrıldığı Alcolu kasabasında yaşıyordu. Ailesi yaşamakta olduğu şirket lojmanından, çocuklarının iki beyaz kızı sopayla döverek öldürdüğü gerekçesiyle suçlanmasının ardından atıldı.

24 Mart 1944 tarihli mahkeme tutanaklarına göre, 11 yaşındaki Betty June Binnicker ve 7 yaşındaki Mary Emma Thames, Alcolu kasabasının siyahların yaşadığı bölgesinde bisikletle dolaşıp çiçek arıyorlardı. Evlerinin kapısının önünde duran Stinney ve küçük kız kardeşi Aime’yi gördüklerinde durup onlara çarkıfelek çiçeklerini nerede bulabileceklerini bilip bilmediklerini sordular. Bu iki küçük kızın hayattayken görüldüğü son andı.

O gün Binnicker ve Thames isimli kız çocukları evlerine dönmediler.

Kızların ortadan kaybolması Alcolu’da yaşayan, aralarında George’un babasının da bulunduğu yüzlerce insanı kızları aramak için bir araya getirdi. Arama, ertesi sabah küçük kızların cansız bedenlerinin, kafaları ezilmiş halde suyla dolu bir çukurun içinde bulunmasıyla son buldu. Aynı gün, öğleden sonra 14.30’da adli tabip A. C. Bozard her iki kıza da otopsi yaptı. Ölüm sebeplerinin “keskin olmayan bir cisimle kafaya alınan darbe” olduğunu açıkladı. Bozard, Binnicker ve Thames’in kafalarına çok sayıda darbe aldığı ve kullanılan nesnenin orta boy, yuvarlak başlı bir balyoz olduğu sonucuna vardı.

Clarendon ilçesi polisi, bir görgü tanığının Binnicker ve Thames’i en son George Stinney ile konuştuklarını gördüğünü söylemesi üzerine ailenin evine gitti.

George derhal kelepçelenerek Sumter İlçesi hapishanesine götürüldü. Burada, yanında hiçbir görgü tanığı veya avukat olmadan kilitli bir odada iki saat boyunca sorgulandı. Polislerin açıklamasına göre Stinney cinayetleri işlediğini itiraf etmişti. Kızlardan birine tecavüz etmek istemiş, bunda başarılı olamayınca da Binnicker ve Thames’i öldürmüştü.

Cinayetlerden bir ay sonra, Clarendon İlçe mahkemesinde Stinney’in duruşması başladı. Stinney’i, mahkemenin atadığı beyaz bir avukat olan Charles Plowden savunuyordu. Plowden’ın savunması çok zayıf ve kısaydı. İki saatlik duruşma boyunca, Plowden hiçbir görgü tanığını kürsüye çağırmadı. Savcının iddiaları üzerinde şüphe oluşturabilecek hiçbir kanıt ortaya koymadı. Stinney’e karşı öne sürülen en önemli kanıt kendisinin itirafıydı. 10 dakikalık tartışmanın ardından, tamamı beyazlardan oluşan mahkeme jürisi Stinney’i birinci derece cinayetten suçlu buldu. Aynı gün hakim çocuğu elektrikli sandalye ile idama mahkum etti.

16 Haziran 1944’te, kolunun altında İncil bulunan George Stinney Jr., Colombia’daki Güney Carolina Eyalet Hapishanesi’nin infaz odasına girdi. Yetişkinler için tasarlanmış olan elektrikli sandalyeye oturdu ve bağlandı. Yüzüne takılmış olan maske o yaştaki bir çocuk için çok büyüktü. Yetkililer Stinney’in vücuduna 2.400 volt elektrik verdiklerinde, yüzündeki maske kayıp düştü. İnfazı izleyen şahitler gördükleri manzara karşısında fenalaştı. İki defa daha elektrik verilmesinin ardından infaz tamamlandı. Saat 19.30’da Stinney’in öldüğü ilan edildi. İnfazın başlamasından 4 dakika sonra ve cinayetlerin üzerinden 83 gün geçmesinin ardından 14 yaşındaki George Stinney Jr. ölmüştü.

70 yıl sonra birinci derece cinayet mahkumiyetinin temyizi.

George Stinney Jr.’ın birinci derece cinayet mahkumiyeti 2014 yılında temyiz edildi. Kardeşleri, itirafın zorla alındığını ve cinayet saatinde Stinney’in kız kardeşi Aime ile birlikte olduğunu iddia ettiler. Ayrıca George’un, Sumter İlçe hapishanesinde hücre arkadaşı olan Wilford “Johnny” Hunter’ın, Stinney’in cinayetleri asla kabul etmediğini söylediğini öne sürdüler.

1 yıllık değerlendirmenin ardından, 17 Aralık 2014’te yargıç Carmen T. Mullen, Stinney’in birinci derece cinayet mahkumiyetini bozdu.

Yargıç Mullen kararında “bu hükmün zalimce ve sıra dışı” olduğunu vurgulayarak: “Sanığın haklarının ihlal edildiğini ve sürecin kusurlu olduğunu” belirtti. Sadece bu kadar da değildi, iki küçük kızın öldürüldüğü çekiç 19 kilogramdan daha ağırdı, Stinney’in onu kaldırabilmesi imkansızdı. Kaldırmış olsa bile 14 yaşındaki çocuğun, iki kızı öldürebilecek kadar sert vuracak gücü de yoktu. George Stinney Jr. masumdu, biri onu sadece siyah olduğu için suçlamak için her şeyi bir araya getirmiş ve çok hızlı davranmıştı. George Stinney’in kardeşleri 70 yıl sonra kardeşlerinin temize çıkmış olduğunu öğrenmekten dolayı çok mutlu oldular.

Stephen King, 1996 yılında “Yeşil Yol” adlı kitabı yazarken bu hikayeden ilham aldı.

Daha sonra filmi de çekilen bu hikaye aslında 14 yaşında idam edilen George Stinney Jr.’ın hikayesidir.

Yeşil Yol (Stephen King) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...

Yeşil Yol (Stephen King) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Yeşil Yol

Kitabın Yazarı : Stephen King

Kitap Hakkında Bilgi :

Acımasız katillerin bulunduğu Could Mountain hapishanesinin E bloğuna hoş geldiniz. Buradaki mahkumlar Yaşlı Spark diye bilinen elektirikli sandalye için sıralarını beklerlerdi. Hapishane gardiyanlarından Paul Edgecombe için bütün katiller aynıydı. Ta ki John Coffey adındaki mahkumla tanışıncaya dek. Dev cüsseli, çocuk kalpli bu adam Edgecombe'un hayatını değiştirecekti.

Kitabın Özeti :

Kitabımız Yeşil Yol romanında hikaye 1932 yılında Amerika’da geçmektedir. Could Mountain hapishanesi katillerin tutulduğu E Bloğu ile ünlü bir yerdir. İdamlık mahkumların elektrikli sandalyeye giden son durakları bu hapishanedir.

Could Mountain hapishanesinde elektrikli sandalyeye giden yoldaki koridorun yerleri yeşildir. Bu yüzden mahkumlar ve gardiyanlar arasında burası yeşil yol olarak bilinir.

Baş gardiyan olan Paul Edgecombe diğer gardiyanlar ile birlikte işini çok ciddiye alır. Sürekli yapmalarına rağmen yine de her gün idam prosedürünü tekrar eden provalar yaparlar. Hapishanede tutulanlar acımasız katiller de olsa son yolculuklarına hiçbir sorun yaşanmadan gitmeleri gerektiğini düşünmektedirler.

Gardiyanların hayatları günlük olarak monoton geçerken hem onların hem de tüm hapishanenin kaderi John Coffey adında bir mahkumun gelmesi ile tamamen değişir. Dev cüssesi ile dikkat çeken bu adam iki küçük kız çocuğuna tecavüz ederek öldürmekten mahkum olmuştur. Bu yüzden herkes için ilk başta onun da diğer acımasız katillerden bir farkı yok gibidir. Fakat zamanla gardiyanların ve diğer mahkumların bu düşüncesi değişmeye başlar.

Gardiyanlar John’u tanıdıkça onun aslında bir çocuk kalbine sahip olduğunu anlamaya başlar. Yine de hakkında verilen hüküm kesindir. Tüm gardiyanlar arasında iki kız çocuğunu öldürenin o olmadığı ve masum olduğu düşüncesi oluşmaya başlar.

John’un şaşırtan bir tarafı ve şaşırtıcı güçleri vardır. Baş gardiyan Paul dindar bir adamdır. John ile tanışınca o da bir iç karmaşaya doğru sürüklenmeye başlar. Bunlardan en önemlisi ise John’un her türlü hastalığı iyileştirebilme özelliğidir. Paul'un geçmeyen ve çok sıkıntı veren idrar yolları iltihabı vardır. İmdadına John yetişir ve onu her zamankinden daha iyi olacak şekilde iyileştirir.

Percy Wetmore adında valinin karısının bir akrabası olan torpilli bir gardiyan daha vardır. Percy Wetmore sadist ruhlu ve insanların acı çekmesinden zevk alan ve öbür gardiyanlarla olan farkı hemen göze çarpan bir kişidir. Mahkumlardan Delacroix, John Coffey karşısında ki yatan mahkumdur ve evcil bir faresi vardır. Bu fare ile John Coffey de dost olmuştu. Kötü kalpli gardiyan Percy, Delacroix'in faresinin üzerine basıp onu öldür. Percy, John Coffey ve farenin sahibinin acı çekmesinden zevk alır.

John Coffey gözyaşları içinde ölü fareyi avuçlarının içine alarak, öbür gardiyanların hayret dolu bakışları arasında, fare dostuna imkansızı başararak, yeniden hayat verir. Herkes ölen farenin tekrar canlandığını görerek çok şaşırır.

Bu olay gardiyan Paul’un tüm bakış açısını değiştirmeye zorlar. Paul, Tanrı’nın ona gönderdiği bu mucizevi insanı öldürmek zorunda olduğunu kabullenemez. Bu yüzden kendi içinde bir çatışma yaşamaya başlar.

John’un yeteneğini gören gardiyanlar çok sevdikleri hapishane müdürünün karısının ölümcül hastalığını da iyileştirebileceğini düşünmeye başlarlar. Bunun üzerine onu hapishaneden gizlice çıkararak hapishane müdürünün evine götürürler. John kadının hastalığını içine çekerek onu tamamen iyileştirir. Paul ve arkadaşları bir gerçeği daha öğrenmiş olurlar. John aslında hastalığı iyileştirmiyor, onu birinden alıp kendi içinde tutuyordur. Bu yüzden John’un sağlığı kötüleşir. Gardiyanlar bu dev gibi adamı zor da olsa hapishaneye geri getirirler.

John tam hapishane odasına gireceği zaman kadından aldığı hastalığı nefret edilen gardiyan Percy'e verir ve onun tamamen kendini kaybetmesine neden olur. Bir anlamda kendi içinde adaleti sağlamış olur.

Günler ilerler ve artık John’un da idam günü gelir. Paul böyle birini öldüremeyeceğini düşünmektedir. Fakat görevini yapmak zorundadır. John ona son olarak bir şeyler gösterir. Gerçekte yaşananları yine kendine ait güç ile ona gösterir. İki kızı aslında kendisi öldürmemiştir, bu kötülüğü bir başkası yapmıştır. O kişi de o anda aynı hapishanededir.

Paul daha fazla dayanamaz ve John’a ne istediğini sorar. İsterse onu hapishaneden kaçıracağını da belirtir. Sadece istemesi yeterlidir. Fakat John bunu kabul etmez. Bu güçleri ile daha fazla yaşamak istemediğini belirterek şunları söyler:

"Gördüğüm ve hissettiğim acılardan yoruldum artık, patron. Yağmur altında bir ispinoz gibi yalnız, hep yollarda olmaktan yoruldum. Hiçbir zaman bana yardım edecek, bana nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi ve nedenini söyleyecek bir yoldaşım olmadan. İnsanların birbirlerine karşı bu kadar kötü olmalarından yoruldum. Yardım etmeye çalışıp da edemediğim bütün o zamanlardan. Karanlıkta olmaktan yoruldum. Asıl da acıdan. Çok fazla. Eğer sona erdirebilseydim, yapardım. Ama yapamıyorum."

Bunun üzerine gardiyanlar ve Paul son kez yeşil yolda ölüme doğru yürürler.

Filmi hemen herkes tarafından defalarca izlenen Yeşil Yol kitabı bir kerede okunacak kitaplardan bir tanesi. Stephen King, Yeşil Yol ile adeta bir başyapıta imza atmıştır.

Kitabın Kahramanları, Kişiler :

Paul Edgecomb: Roman onun ağzından anlatılır. İdamlıklar koğuşu olan E-Bloğunun gardiyanıdır. Kıdem olarak diğerlerinin üstünde olmasına rağmen bunu mesai arkadaşlarına pek hissettirmez. İnsancıl ve adil oluşu, sakin ve çocuksu kişiliğiyle romanın pozitif karakterlerinden biridir. Hiç geçmeyen süregen idrar yolu enfeksiyonu, mahkûm Coffey tarafından esrarengiz bir şekilde iyileştirilince inançlarında farklılıklar gelişir. Coffey'in sırlarını ilk öğrenen odur.

Brutus Howell : Bu iri yarı gardiyanın lakabı 'Brutal' gaddar anlamına gelir ama kendisi hiç de öyle değildir. Bu lakabı üniversiteden atılmadan önce oynadığı üniversite futbol takımındayken almıştır. Son derece yumuşak başlı, uyumlu, iyi kalpli ve insancıl bir adamdır. Paul Edgecomb'un yakın arkadaşıdır.

Percy Wetmore: Romanın en kötücül karakteri, aşağılık duygusuyla dolu ufak tefek bir gardiyandır. Rütbece en düşükleridir ama torpilli olduğu için oldukça rahat hareketleri vardır. Kendisi valinin eşinin bir akrabası olur. Zalim, acımasız, anlayışsız ve biraz da aptaldır. Aynı zamanda da bir korkaktır. Aşağılık duygusunun bir yansıması olarak mahkumlara işkence eder. Tüm koğuşun maskotu olan minik bir fareyi bile öldürürken büyük zevk alır. Hiç idam gerçekleştirmemiştir ve Edgecomb'a bir dahaki idamı kendisinin yönetmesi için baskı yapar, amacı mahkumu acı çektirerek yavaş yavaş öldürmektir.

John Coffey : 'Yeşil Yol'a en son getirilen mahkumdur. Romanın ikinci önemli karakteri olan bu uzun boylu, çok iri, ve kaslı siyahi adam neredeyse küçük bir dev görünümündedir. Çocuksu ve saf bir kişiliğe sahip olan bu talihsiz adam çalıştığı çiftliğin sahibinin iki küçük kızını öldürmekten yargılanıp idama mahkûm olmuştur. Ancak etrafa saçtığı sevgi ve olumlu hava gardiyanlarda onun suçsuz olabileceği kuşkusunu oluşturur. Bir de garip ve olağanüstü yeteneklere sahiptir. Ölü bir fareyi diriltir, ölümcül hastaları iyileştirir.

Delacroix : Diğer bir idam mahkumu. Bitkin bir görünümü ve tedirgin davranışarı var. Beyaz farenin sahibi.

Jan Edgecomb : Gardiyan Paul Edgecomb'un karısı

Hal Moores : Hapishanenin müdürü. İyi niyetli ve insancıl bir memurdur.
Karısı ölümcül bir hastalığa yakalandığı için yataktan kalkamamaktadır. Bu durum müdür Hal Moores'ı oldukça sarsmış ve nedereyse hayata küsmesine neden olmuştur. Coffey'in büyülü yetenekleriyle karısını tamamen sağlığına kavuşturması,Hal Moores'un inancını tekrar gözden geçirmesine neden olur.

Klaus-Detterick : Pamuk çiftliğinin sahibi. Öldürülen iki kızın babası.

Yeşil Yol (Stephen King) Kitabının Gerçek Hikayesi için tıklayınız...

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...