21 Temmuz 2019 Pazar

NUTUK (Mustafa Kemal ATATÜRK) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili 2. Bölüm


Kitabın Adı : NUTUK

Kitabın Yazarı : Mustafa Kemal ATATÜRK

Düzenleyen : Dr.Tuğrul BAYKENT

2. BÖLÜM: MİLLİ MÜCADELENİN ÖRGÜTLENİŞİ (Ana metin S. 6-23) 

Efendiler, ilk iş olmak üzere bütün orduyla ilişki kurmak gerekiyordu. 21 Mayıs 1919'da Erzurum'da 15. Kolordu komutanına yazdığım bir şifre telgrafta genel durumumuzun aldığı korkunç biçimden çok üzgün olduğumu, bu son görevi ulusa ve yurda karşı borçlu olduğumuz en son vicdani görevi yerine getirmek için kabul ettiğimi belirttim; bunu yakın bir ortaklaşa çalışmayla yapabileceğimizi söyledim.

Edirne'deki Kolordunun komutanı Cafer Tayyar Paşa'ya 18 Haziran 1919 günü şifreyle verdiğim yönergede şunları vurguladım: "Ulusal bağımsızlığımızı boğan ve yurdun bölünmesi tehlikelerine yol açan İtilaf Devletlerinin yaptıklarını, İstanbul hükümetinin de tutsak ve güçsüz durumunu biliyorsunuz. Ulusun yazgısını böyle bir hükümetin eline bırakmak, çöküşe boyun eğmek demektir."

Dikkate değer ki ulus, yurdun işgali ve varlığına vurulan bu korkunç darbe karşısında herhangi bir üzüntü ve yakınma ortaya koymuş değildi. Bu durum ulus adına olumlu olarak yorumlanamazdı. Onu uyarıp harekete geçirmek gerekiyordu.

Bu amaçla 28 Mayıs 1919 günü Havza dan valilere, mutasarrıflıklara ve ordu komutanlıklarına şu genelgeyi gönderdim: "Ülke bütünlüğümüzün korunması için ulusal tepkilerin daha canlı olarak gösterilmesi ve sürdürülmesi gerekir. Bütün ulus kan ağlamaktadır. Katlanması olanaksız bu olayların hemen önlenmesini beklediğimizi belirtmek üzere, köylere varıncaya dek her yanda büyük ve coşkun toplantılarla gösterilerde bulunulması, bütün büyük devletlerin temsilcileriyle Babıali'ye etkili telgraflar çekilmesi çok gereklidir."

Verdiğim bu yönerge üzerine her yerde gösteriler yapılmağa başlandı. O sırada Sadrazam Ferit Paşa barış görüşmeleri için Paris'e çağrılmış bulunuyordu.

Bu görüşmelerde ulusun nasıl temsil edilmesi gerektiği konusundaki düşüncelerimi belli başlı bütün komutanlarla sivil yöneticilere ivedi bir şifre telgrafla bildirdim: "Ulusumuzun kesinlikle savunulmasını istediği haklar özellikle iki noktada önem kazanır: Birincisi devlet ve ulusun tam bağımsızlığının kesinliği, ikincisi de yurtta çoğunluğun azınlıklara feda edilmemesi ilkesidir. Bu konuda Paris'e gitmeğe hazırlanan kurulun görüşü ile ulusal vicdanın kesin isteği arasında tam bir uygunluk bulunması şarttır. Oysa Sadrazam Paşa hazretleri demecinde bir Ermeni özerkliği ilkesini kabul etmiş olduğunu bildirdi. Buna karşı Sadrazam Paşa Hazretlerine ve doğrudan doğruya Padişah Hazretlerine tel yazılarıyla başvurularak tam bağımsızlıkla ulus çoğunluğu haklarının korunmasının ulusun temel koşulu olduğu bildirilmelidir. Böylece İtilaf Devletleri bu ilkelerin ulusun isteği olduğunu bilecek ve daha büyük önemle göz önünde tutacaktır."

Bu genelgemden beş gün sonra, yani 8 Haziran 1919 günü Harbiye Nâzırı beni İstanbul'a çağırıyordu; ben de Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa'yla saptamış olduğumuz gizli şifre aracılığıyla, İngilizlerin isteği üzerine çağrıldığımı ögreniyordum.

Artık girişim ve işlemlerimin bir an önce kişisel nitelikten çıkarılarak bütün ulusu temsil edecek bir kurul adına yapılması çok gerekliydi. Bu nedenle Anadolu ve Rumeli'deki ulusal örgütleri birleştirip bir merkezden yönetmek ve onlar adına iş görmek üzere Sivas'ta genel bir ulusal kongre toplamak zamanı gelmişti.

Bu amaçla emir subayım Cevat Abbas Bey'e Haziran gecesi Amasya'da yazdırdığım bildirgenin başlıca noktaları şunlardı:
1- Yurdun bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı tehlikededir.
2- İstanbul'daki hükümet, sorumluluğunun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum, ulusumuzu yok olmuş gösteriyor.
3- Ulusun bağımsızlığını yine ulusun kararlılığı ve direnişi kurtaracaktır.
4- Ulusun haklarını dünyaya duyurmak için, her türlü etki ve denetimden bağımsız bir ulusal kurul kesinlikle gereklidir.
5- Anadolu'nun her bakımdan en güvenli yeri olan Sivas'ta ulusal bir kongrenin toplanmasına karar verilmiştir.
6- Bunun için her sancakta halkın güvenini kazanmış üç delegenin hemen yola çıkarılması gerekmektedir.
7- Doğu illeri adına 10 Temmuz'da Erzurum'da bir kongre toplanacaktır.'

Böylece dört gün önce Trakya'ya bildirmiş olduğum kararı, şimdi Anadolu'ya da bildiriyordum.

Sıvas Kongresine çağrı, sivil ve askeri makamlar yanında İstanbul'da bulunan Abdurrahman Şeref Bey, Ahmet İzzet Paşa, Halide Edip Hanım, Kara Vasıf Bey gibi kişilere de şifreyle gönderildi. Ancak bu kişilere ayrıca genelge niteliğinde bir de mektup yazdım.

Bu mektupta özetle şu noktaları vurguladım:
1. Yalnız toplantı ve gösterilerle büyük amaçlar hiçbir zaman gerçekleştirilemez.
2. Büyük amaçlar ancak doğrudan doğruya ulusun bağrından doğan ortak güce dayanırsa kurtarıcı olur.
3. İstanbul artık Anadolu'ya egemen değil, bağımlı olmak zorundadır.
4. Size düşen özveri pek büyüktür."

Bir haftalık sıkıntılı bir otomobil yolculuğundan sonra 3 Temmuz 1919 günü, halkın ve askerin gerçekten içten gelen gösterileri arasında Erzurum'a vardık. Komutan, vali ve Doğu İlleri Ulusal Haklarını Savunma Derneği Erzurum Şubesi ile görüştüm.

İstanbul hükümetince görevden alınan Erzurum ve Bitlis valileri Münir ve Mazhar Müfit Beyler, bana katılmak üzere Erzurum'da bekliyorlardı. Bu iki vali beyle Onbeşinci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ve yanında bulunan Rauf Bey, eski İzmit Mutasarrıfı Süreyya Bey ve karargâhımdan Kurmay Başkanı Kâzım, Husrev ve Dr. Refik Bey arkadaşlarımla önemli bir görüşme yapmayı uygun gördüm. Kendilerine genel ve özel durumu ve tutulması zorunlu olan davranış yolunu anlattım.

Bu arada en elverişsiz durumları, genel ve kişisel tehlikeleri, her olasılığa karşı göze alınması zorunlu özverileri açıkladım. "Ulusal amaç için ortaya atılacakları yok etmek isteyenler bugün yalnız Saray, İstanbul hükümeti ve yabancılardır; ama bütün halkın aldatılarak bizim karşımıza geçirilebileceğini de gözönünde tutmak gerekir." dedim.

Öne atılacak olanların, her ne olursa olsun amaçtan dönmemeleri, ülkede barınabilecekleri son noktada, son soluklarını verinceye değin amaç uğrunda özveriyi sürdüreceklerine işin başında karar vermeleri gerekir. Yüreklerinde bu gücü duymayanların işe hiç girişmemeleri kuşkusuz daha iyidir. Çünkü hem kendilerini, hem de ulusu aldatmış olurlar.

Ayrıca, söz konusu görev, artık resmi makam ve üniformaya sığınarak el altından yürütülemez. Açıkça ortaya çıkıp ulusun hakları adına yüksek sesle bağırmak ve bütün ulusun bu sese katılmasını sağlamak gerekir. Benim görevden alındığıma ve her türlü sonuçla karşı karşıya bulunduğuma kuşku yoktur. Benimle açıkça işbirliği yapmak, o sonuçları şimdiden kabul etmek demektir.

Ayrıca, söz konusu durumun gerektirdiği adamın ille benim olabileceğim gibi bir iddia da yoktur. Yalnız, her halde bu ülke çocuklarından birinin ortaya atılması zorunlu olmuştur. Benden başka bir arkadaş da düşünülebilir. Yeter ki o arkadaş, bugünkü durumun kendisinden istediği yolda davranmayı kabul etsin" dedim. Hemen gelişigüzel bir karar almak uygun olmayacağından, bir süre düşünüp özel konuşmalar yapılabilmesi için görüşmelere son verdiğimi bildirdim. 

Yeniden toplandığımızda, arkadaşlar işin başında benim bulunmamı istediler. Ben, görevden ve askerlikten ayrıldıktan sonra da, tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi üst komutanmışım gibi buyruklarımın yerine getirilmesinin başarı için temel koşul olduğunu belirttim. Bu da tam olarak benimsenip onaylandıktan sonra toplantıya son verildi.

Erzurum'a varışımın ilk günlerinde Kongre'nin toplanmasını sağlayacak önlemleri almaya önem verildi. Sonunda on üç günlük gecikme ile yeterli delegenin toplanması başarıldı.

Biz bu işlerle uğraşırken, İstanbul'da Harbiye Nâzırlığı ve Padişah İstanbul'a dönmemi sağlamaya çalışıyordu. "Gelemem!" dedim.

En sonunda, 8/9 Temmuz gecesi, Sarayla açılan bir telgraf başı konuşmasında perde birdenbire kapandı ve bir aydır süren oyun sona erdi. İstanbul o dakikada resmi görevime son verdi; ben de o dakikada, önce Harbiye Nâzırlığına, sonra da Padişah'a, görevimle birlikte askerlik mesleğinden de çekildiğimi bildirdim. Durumu ordulara ve ulusa kendim bildirdim.

Efendiler, Erzurum Kongresinin köklü ve geniş kapsamlı ilke ve kararlarını izninizle belirtmek isterim:

1- Ulusal sınırlar içinde yurt bir bütündür, parçalanamaz.
2- Her türlü yabancı işgal ve karışmasına karşı ulus direniş ve savunmasını bir bütün olarak yapacaktır.
3- Osmanlı hükümetinin yurdu ve bağımsızlığı korumaya gücü yetmezse, bu amacı gerçekleştirmek için geçici bir hükümet kurulacaktır.
4- Ulusal güçleri etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak temel ilkedir.
5- Hristiyan azınlıklara siyasal üstünlük ve toplumsal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.
6- Yabacı devletlerin güdümü ve koruyuculuğu kabul olunamaz.
7- Millet Meclisinin hemen toplanmasını ve hükümet işlerinin Meclisin denetiminde yürütülmesini sağlamak için çalışılacaktır.

Bu ilke ve kararlar, temel nitelikleri hiç değiştirilmeksizin uygulanabilmiştir.

Sivas Kongre'sinin gündeminde, Erzurum Kongre'si tüzük ve bildirisinin, bir de bizden önce Sivas'a gelen yirmibeş kadar üyece düzenlenmiş bir önerinin görüşülmesi vardı.

Erzurum Kongresi Tüzüğünü görüşerek hemen sonuca bağladık. Çünkü bu tüzükte yapılacak değişiklikleri önceden görüşmüş ve üyelerden gerekli olanları aydınlatmıştık. 8 Eylül günü de az önce sözünü ettiğim öneri üzerinde konuşuldu. Bu öneride başlıca Amerikan güdümü söz konusu ediliyordu.

Efendiler, Sivas Kongresinde yabancı güdümü üzerine birçok kişi söz aldı.

Vasıf Bey, "Bir kez ilke olarak güdümü kabul edelim de, koşulları üzerinde sonra görüşürüz." diyordu.

Ben Başkanlık yerinden şunları söyledim: "Sanırım bu raporda iki görüş var. Birincisi, devletin iç ve dış bağımsızlığından vazgeçmeyeceği; ikincisi ise devlet ve ulusun dış baskılar karşısında bir yardım ve desteğe gereksinimi olup olmadığı. Herhalde iç ve dış bağımsızlığımızı yitirmek istemiyoruz."

Refet Bey ise, bir yandan "Söz olarak güdüm ile bağımsızlık birbirine engel şeyler değildir" derken, öbür yandan şunları ekliyordu: "Diyelim ki biz içerde ve dışarda tam bir bağımsızlık isteriz. Ama acaba kendi başımıza yapabilecek miyiz? Ondan da önce, acaba bizi kendi başımıza bırakacaklar mı? Her halde bir Amerika kefilliğini kabul etmek zorundayız.

9 Eylül Salı günkü Kongre toplantısında da Rauf Bey söz aldı ve aynen şunları söyledi: Yüce kurulunuz dış yardım ilkesini kabul buyurduysa da, bu yardımı kimden isteyeceğimiz belirtilmedi. Amerika olduğu üstü örtülü olarak anlatılıyorsa da, bence doğrudan doğruya adının söylenmesinde bir sakınca olamaz. Efendiler, pek uzun ve tartışmalı geçen bu yabancı güdümü görüşmeleri, güdüm isteyenleri susturacak ortalama bir çözüm yolu bulunarak bitirildi.

Hem de bu yolu öneren, yine Rauf Bey oldu: "Amerika'da bize karşı yapılmakta olan kötüleyici propagandaların yol açtığı düşünce akımlarını düzeltmek için, her şeyden önce Amerikan Kongresinden ülkemizi inceleyecek ve gerçeği görecek bir kurulu çağırmak." Bu öneri oybirliği ile kabul edildi.

Kongre Başkanlık Kurulunun imzalarıyla bu yolda bir mektup taslağı yazıldığını anımsıyorsam da, mektubun gönderilip gönderilmediğini pek iyi anımsamıyorum. Doğrusu bu mektuba özel bir önem vermiş de değildim.

Efendiler, Sivas Kongresinin hemen tüm süresi boyunca, sinir gerici haberler almaktan geri kalmıyordum. Ancak, aldığım bütün bilgileri olduğu gibi Kongre üyelerine sunmakta yarardan çok sakınca görüyordum.

İstanbul hükümetinin Kongreyi basıp dağıtmak üzere Sivas'a vali atadığı Ali Galip'i etkisiz kıldık ve kaçmak zorunda bıraktık.

Kısa süre sonra da, ulusal direnişi boğmak amacıyla bu hainlikleri yapan İstanbul'daki Damat Ferit hükümetini istifaya mecbur ettik.

NUTUK (Mustafa Kemal ATATÜRK) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili 1. Bölüm

 
Kitabın Adı : NUTUK

Kitabın Yazarı : Mustafa Kemal ATATÜRK

Düzenleyen : Dr.Tuğrul BAYKENT

1. BÖLÜM: KURTULUŞUN STRATEJİSİ : (Ana Metin S. 1-6)

1919 yılı Mayısının 19. günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüş şuydu:

Osmanlı Devleti'nin içinde yer aldığı grup Dünya Savaşında yenilmiş, koşulları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmıştı.

Ulusu ve ülkeyi Dünya Savaşına sürükleyenler, kendi canlarının kaygısına düşerek yurttan kaçmışlardı.

Padişah ve Halife olan Vahdettin, soysuzlaşmış, yalnızca kendini ve tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça önlemler araştırmaktaydı.

Damat Ferit Paşa başkanlığındaki hükümet, düşkün, onursuz, korkak, yalnız padişahın isteğine bağımlı durumdaydı ve Onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş bulunuyordu.

İtilaf Devletleri, ateşkes antlaşması hükümlerine uymaya gerek görmüyorlardı. Donanmalarıyla askerleri İstanbul'daydılar. Adana ili Fransızlar, Urfa, Maraş, Antep İngilizlerce işgal edilmişti. Antalya ve Konya'da İtalyan birlikleri, Merzifon'la Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyordu.

15 Mayıs 1919'da, yani Samsun'a çıkışımızdan 4 gün önce de Yunan ordusu İtilaf Devletlerinin onayıyla İzmir'e çıkarılmıştı.

Ordu, adı var, kendi yok bir durumda. Komutanlar ve subaylar Dünya Savaşının bunca sıkıntı ve güçlükleriyle yorgun, yurdun parçalanmakta olduğunu görmekle yürekleri kan ağlamakta; gözleri önünde derinleşen yıkım uçurumunun kıyısında kafaları çıkar yol, kurtuluş yolu aramakta.

Farkında olmadan başsız kalmış bulunan ulus, karanlık ve belirsizlikler içinde, olupbitecekleri bekliyor. Yıkımın korkunçluğunu ve ağırlığını anlamaya başlayanlar, içinde bulundukları ortama göre kurtuluş çaresi saydıkları önlemlere başvuruyorlar.

Ben, Üçüncü ordu müfettişi olarak karargâhımla birlikte Samsun'a çıkmıştım ve doğrudan doğruya buyruğum altında iki kolordu bulunuyordu. Benim yetkim, bu iki kolorduya komuta etmekten daha genişti. Ankara'daki 20. Kolordu, Konya'daki 3. Ordu Müfettişliği, Diyarbakır'daki Kolordu ve bütün Anadolu'daki valilerle iletişim ve ilişki kurabilecektim.

Beni İstanbul'dan sürüp uzaklaştırmak isteyenlerin bana bu geniş yetkiyi nasıl verdiklerine şaşabilirsiniz. Hemen söylemeliyim ki onlar bana bu yetkiyi bilerek ve anlayarak vermediler. Benim her ne olursa olsun İstanbul'dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe, "Samsun ve yöresindeki güvensizliği yerinde görüp önlemek için Samsun'a kadar gitmek" idi. Ben, bu görevin yerine getirilmesinin bir makam ve yetki sahibi olmaya bağlı olduğunu öne sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler.

O sırada Genelkurmay'da bulunan ve benim amacımı bir ölçüye dek sezinleyen kişilerle görüştüm. Müfettişlik görevini buldular. Yetkiye ilişkin yönergeyi de ben kendim yazdırdım. Öyle ki, Harbiye Nazırı olan Şakir Paşa bu  yönergeyi okuduktan sonra imzalamaktan çekinmiş, anlaşılır, anlaşılmaz bir biçimde mühürünü basmıştır.

Ulus ve ordu, Padişah ve Halifenin hainliğinden haberli olmadığı gibi, o makama ve o makamda oturan kişiye karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla boyun eğmiş durumda. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinden yoksun.

İstanbul'daki kadın-erkek bir takım önde gelen kişiler gerçek kurtuluşu Amerika'nın güdümü altına girmekte görüyorlardı. Bu görüşte olanlar düşüncelerinde çok direndiler; en doğru tutumun bu görüşü benimsemek olduğunu kanıtlamaya çok çalıştılar. Kurtuluş yolu ararken İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek temel ilke sayılmaktaydı. Bu devletlerden yalnız biriyle bile başa çıkılamayacağı kuruntusu hemen bütün kafalarda yer etmişti. Özellikle seçkin denilen insanlar böyle düşünüyordu.

Efendiler, bu durum karşısında alınacak bir tek karar vardı. O da, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmaktı. İşte daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğüm ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamağa başladığım karar, bu olmuştur. Bu kararın dayandığı en sağlam düşünce ve mantık şuydu: Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir.

Ne denli zengin ve gönenmiş olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan daha yüksek bir işlem görmeğe layık olamaz. Yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlük ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir.

Oysa Türkün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa, yok olsun daha iyidir!

ÖYLEYSE YA BAĞIMSIZLIK, YA ÖLÜM!

İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Ayrıca Osmanlı soyunu ve saltanatını sürdürmeğe çalışmak, kuşkusuz Türk ulusuna karşı en büyük kötülüğü yapmak demekti.

Çünkü ulus her türlü özveriye başvurarak bağımsızlığını sağlasa da, padişahlık sürüp giderse, bu bağımsızlığın güvencede olduğu düşünülemezdi.

Halifeliğe gelince, bilim ve tekniğin ışığa boğduğu gerçek uygarlık dünyasında bunun gülünç sayılmaktan başka bir niteliği kalmış mıydı?

Görülüyor ki verdiğim kararın uygulanmasını sağlamak için, ulusun henüz hazır olmadığı sorunlara değinmek gerekiyordu..

Osmanlı hükümetine, Osmanlı Padişahına ve Müslümanların halifesine başkaldırmak ve bütün ulus ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu. Türk ata yurduna ve Türkün bağımsızlığına saldıranlar kimler olursa olsun, onlara bütün ulusça silahla karşı çıkmak ve savaşmak gerekiyordu.

20 Temmuz 2019 Cumartesi

Gül Yetiştiren Adam (Rasim Özdenören) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Gül Yetiştiren Adam

Kitabın Yazarı : Rasim Özdenören

Kitap Hakkında Bilgi :

Anadolu'nun bir taşra kentinden Yeni Dünya'nın metropollerine kadar uzanan bir coğrafyada kaynaşan insanımız... Modernleşmiş olanlarla kişiliklerini koruma çabasıyla bunun dışında kalanlar... Her iki kesitte yaşayan insanların kendi kendileriyle gerek çevreleriyle olan çatışmalarından doğan dram... Eksik kalmış aşklar, eksik bırakılmış eylemler... Bu kitabı okurken Batı kültürünün baskısı ile çaresiz bırakılmış insanımızın bocalayışını, gizli protestolarını ve gizli kabullenişlerini göreceksiniz...

Kitabın Özeti :

Gül yetiştiren adam, kurtuluş Savaşı yıllarında mücadele etmiş, arkadaşlarının şehadetine tanıklık etmiş, savaş sonrasında ise kendisi ve arkadaşları neyin uğrunda savaş verdiyse onun tam tersi istikametinde gelişen bir dünyanın oluşuna tanıklık etmiştir. Ancak bu yeni dünyaya karşı kendi çapında sessiz bir protesto geliştirmiş ve evinden dışarı çıkmadan kendisini ibadete ve gül yetiştirmeye vermiştir. Mütevazı evinin bahçesinde kokusu eşsiz güller yetiştirmekte ve bunları evine uğrayan torunları ve diğer isteyenlere vermektedir. Halk onun bu sessiz protestosuna karşı saygı duymuş ve zamanla hakkında değişik hikâyeler uydurulan ve akıllı deli diye anılan kimselerden olmuştur.

Tam 50 yıl boyunca evinden dışarı çıkmaksızın yalnız ibadetle meşgul olup gül yetiştiren adam, bir gün torunun oğluyla birlikte sabah namazını camide kılmak üzere ilk kez dışarı çıkar. Evinde geçirdiği 50 yıllık protestosunun ardından yeni dünyaya bu ilk çıkışında her şeyin tam da istenilenin aksine değişmiş olduğunu fark eder.

Yanından hızla geçip giden taksiye öfkelenirken zamanında mevcut olan derenin artık olmadığını görür. Yüksek katlı binalar, renkli ışıklarla süslenmiş vitrinlerde kıyafetlerin sergilenişi her şey ona yabancı ve bozulmuş gelmektedir. Camiye gittiklerinde hayal kırıklığı daha da artar. Caminin namaz için gelenlerle dolu olacağını düşünmüştür. Anacak cami beklediği gibi kalabalık değildir.

Arkadaşları boşu boşuna can vermişçesine fötr şapka takan birinin olduğunu görür. İçinde biriken sitemini saklayarak diğer insanların kıyafetlerini ve onların nasıl da değişmiş olduklarını gözlemlemeye devam eder. Derken içeri cübbesi ve sarığıyla giren imamı görür ve onun bu giyiminden ötürü adeta bir kahraman olduğunu düşünür. Ancak namaz bittiğinde imamın cübbe ve sarığını çıkararak cemaate benzer bir kıyafet giydiğini görünce dayanamaz ve herkesin duyacağı şekilde içinde biriken suskunluğunu bozar.

Cemaatin meraklı bakışları arasında onları İslam’a çağırır. Kimse tarafından tanınmayan bu yaşlı adam, Gül Yetiştiren Adam, cemaati derinden etkileyen sözler söyler. İmanın gizli, İslam’ın ise aşikar olması gerektiğini, dışı kafire benzeyen insanın içinin de kafire benzemeye başlayacağını söyleyerek onları uyarır. Cemaat dağılırken fötr şapkalı adamın şapkasını elinde buruşturduğu ve onu atacak bir çöp aradığı görülür.

Hikâyenin diğer kısmında ise yeni dünyanın modern yaşantısının temsilcileri anlatılmaktadır. Sitare, Zelda, Tansel ve diğerlerinden oluşan bu grupta çarpık ilişkiler yer almaktadır.

Bir bankada çalışmaktayken babası yaşında bir adam olan Çarli ile evlenen Sitare, savurgan biçimde para harcamaktadır. Kumar oynamakta, herkesçe bilinen bir sevda oyunun içindedir. Kocası hastanede yatmaktayken bile arkadaşlarıyla birlikte tatile çıkıp bu eğlencelerine devam etmekte olan bir kadındır.

İsmi verilmemekle birlikte Sitare’yi sevmekte olan yazar bir gencin gözüyle anlatılan bu diğer yaşamda hayatin tüm doğal renkleri insan elinin değmesiyle değişip insanların oluşturduğu sahte bir renge bürünmüştür. Konuşmalar arasına sıkıştırılmış yabancı sözcüklerle, giyim kuşamdaki açıklığıyla, değişmiş şehir adabı ve yüksek katli binalarıyla insanların kalabalık gruplarda kendini unuttuğu bir dünyadır içinde yasadıkları. Herkes eskiye dair ne varsa unutmuş ve yeni dünyanın yaşam biçimine ayak uydurmuştur.

Ahlaki düzeni tümden değişmiş olan dünyanın kahramanlarından Sitare, kocasını hastaneye yatırıp arkadaşlarıyla eğlence için gittikleri otelde tuhaf davranışlar sergilemeye başlar. Sitare, arkadaşlarınca pervasız, kocasını aldatan ve gamsız biri olarak görünmektedir. Arkadaşlarıyla birlikte sohbet ettikleri bir akşam oldukça ümitsiz bir biçimde arkadaşlarının hakkındaki düşüncelerinin doğru olmadığını, sanılanın aksine kocasını aldatmadığını söyler. Aynı gece intihar eder.

Gül Yetiştiren Adam (Rasim Özdenören) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Yaşlı Adam ve Deniz (Ernest Hemingway) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Yaşlı adam nerede avlanıyordu?

A) Gulf Stream
B) Chicago
C) Cleveland
D) Cincinati

2. Yaşlı adam hangi sporu seviyor?

A) Futbol
B) Amerikan futbolu
C) Beyzbol
D) Yüzme

3. Kitabın yazarı kimdir? 

A) Jules Verne
B) Ernest Hemingway
C) Edmando de Amicis
D) John Steinbeck

4. Yaşlı adamın küçükken gittiği ve unutamadığı yer neresiydi?

A) Afrika
B) Avustralya
C) Amerika
D) Asya

5. Yaşlı adamın yakalamaya çalıştığı balığın türü neydi?

A) Yunus
B) Uçan balık
C) Kılıç balığı
D) Köpek balığı

6. Yaşlı Balıkçı Santiago’nun yanında çalışan Manolin adlı çocuğu, ailesinin alarak başka bir balıkçının yanına vermesinin asıl sebebi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Santiago’nun okyanusta avlanırken fazla açılıyor olması
B) Balıkçının eski teknesinin yeterince güvenli olmaması
C) Yaşlı balıkçının lanetlenmiş olduğunu düşünmeleri
D) Balıkçının psikolojik olarak yıprandığını düşünmeleri

7. Eserde aşağıda verilen balık türlerinden hangisine yer verilmemiştir?

A) Karides
B) Lüfer
C) Orkinos
D) Sardalya

8. Yaşlı Balıkçı Santiago avdan her dönüşünde kayığındaki takımları (eşyaları) kulübesine taşıyor. Bu davranışının sebebi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Takımların kırağıdan dolayı zarar görmemesi için
B) Takımların çoğunu kulübesinde de kullandığı için
C) Hırsızların takımları çalmasından korktuğu için.
D) Ustasının verdiği bir nasihattan çok etkilendiği için.

9. Eserin bütünü düşünüldüğünde aşağıdakilerden hangisinin söylenmesi doğru olmaz?

A) Okyanusta kaybolduğu sanılan balıkçıyı hem motorla hem de uçakla aramışlar; ancak bulamamışlardır.
B) O yörede yaşayan balıkçılar, sürü halinde giden bütün balık türlerine “orkinos” diyorlardı.
C) Yaşlı balıkçı avdayken, teknesinin hızını kasabadan aldığı eski bir cihazla ölçüyordu.
D) Yaşlı balıkçının okyanusta yakaladığı tiburon adlı balık yaklaşık beş buçuk metreydi.

10. Balıkçı Santiago’dan bir dönem “şampiyon” olarak bahsedilmesinin sebebi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kürek çekme yarışında kazandığı birincilik
B) Beyzbol müsabakasındaki unutulmaz vuruşu
C) O güne kadarki en büyük balığı yakalamış olması
D) Bilek güreşinde elde ettiği galibiyet

11. Eserde ağır basan duygular aşağıdakilerin hangisinde doğru olarak verilmiştir?

A) Cesaret- hırs- sevgi- özlem
B) Ölüm korkusu-sevgi- hırs- sitem
C) Pişmanlık- cesaret- sevgi- sitem
D) Sitem- nefret- cesaret- endişe

12. İspanyollar denize duydukları sevgiyi ona ‘la mar’ diyerek ifade ederlerdi. Yaşlı balıkçı da denizi hep ’la mar’ olarak düşünürdü. Zaman zaman denize kötü şeyler söyleseler de ona hep ………………. gözüyle bakarlardı.
Yukarıdaki bölümde ‘la mar’ olarak belirtilen ve boş bırakılan yere gelmesi gereken sözcük aşağıdakilerden hangisidir?


A) Bereket
B) Kadın
C) Baba
D) Kutsal su

13. I- Kaplumbağaların beyaz yumurtalarını yerdi.
II- Bonito adı verilen balıkla beslenmeye çalışırdı.
III-Her gün bir bardak köpekbalığı yağı içerdi.
IV-Kürek çekerek güçlü kalmaya çalışırdı.
Yaşlı adam, eylül ve ekim aylarında gelecek olan büyük balıklara karşı güç kazanmak için yukarıda verilen uygulamalardan hangilerini düzenli olarak yapmaktadır?


A) I-II
B) I-IV
C) II-III
D) I- III

Cevap Anahtarı :

1-A     2-C     3-B      4-A     5-C
6-C     7-B     8-A      9-C    10-D
11-A   12-B   13-D

Yaşlı Adam ve Deniz (Ernest Hemingway) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...

Gül Yetiştiren Adam (Rasim Özdenören) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Romanın başında kahramanımızı bir gece yarısı ziyarete gelenler kaç kişiydi ve sürekli gitmesi gerektiğini söyleyen kimdi?

A) 5 kişi - Sitare
B) 4 kişi - Sitare
C) 3 kişi - Çarli
D) 4 kişi - Çarli
E) 5 kişi - Yeni evli çift

2. “Ulu Cami‟nin saçaklı minaresi göğü bir çınar kökü gibi sarıp kucaklamış, kuşlar uzun gagalarıyla  ............. bunlar saçağın altına yuva kurmuşlar.”
Romanda geçen bu ifadede boş bırakılan yere aĢağıdakilerden hangisi getirilmelidir?


A) Kırlangıçtır
B) Leylektir
C) Güvercindir
D) Kumrudur
E) Serçedir

3. Kahramanımız protesto olsun diye ne yapıyor ve kaç yıldır bu protestoyu sürdürüyor?

A) Evden dışarı çıkmıyor - 40 yıldır
B) Kitap okuyor - 20 yıldır
C) Gazetede köşe yazısı yazıyor - 25 yıldır
D) Öğüt veren bir kitap yazıyor - 30 yıldır
E) Bahçe ile uğraşıyor - 35 yıldır

4. Çarli hastanede tedavi görürken Sitare ne yapıyor?

A) Arkadaşlarını geziye gönderip kendisi Çarli’nin yanında kalıyor.
B) Arkadaşları da Sitare ile hastanede kalıyor.
C) Arkadaşlarını geziye gönderip kahramanımız ve Sitare kalıyor.
D) Arkadaşlarından birini hastanede bırakıp arkadaşları ile geziye gidiyor.
E) Sitare tüm arkadaşlarını toplayıp geziye gidiyor.

5. Gezi için gittikleri yerde eğlence seçenekleri arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Konser
B) Sirk
C) Revü
D) Kumar
E) Hayvanat bahçesi

6. “Açlık savaş bir aradaydı ve dövüşmüşlerdi Kuran için, Halife için ve .......... kenti terk etmek zorunda bıraktıkları zaman kurtulduklarını sanmışlardı.” Savaş yıllarını anlatan bu cümlede boş bırakılan yerde bahsi geçen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Fransız’ı
B) İngiliz’i
C) Rus’u
D) Yunan’ı
E) Alman'ı

7. Kahramanımıza aşureyi getiren kimdi?

A) Torunu
B) Torununun karısı
C) Torununun oğlu
D) Oğlu
E) Oğlunun karısı

8. “Peygamberimiz bana üç şey sevdirildi diye buyurmuşlardı.” Kahramanımızın dile getirdiği ve Peygamberimizin sevdiği bu üç şeyden ikisi aşağıdakilerden hangisinde doğru verilmiştir?

A) Güzel ses - namaz
B) Kuran - namaz
C) Güzel koku - Kuran
D) Güller – namaz
E) Güzel koku - namaz

9. Aşağıdakilerden hangisi “Fakat hiçbir değişiklik şehrin tabiatına müdahale edemedi.” ifadesindeki değişmeyen şeylerden biri değildir? 

A) Yazın bağlara çıkmaya
B) Sinemaya rağmen Belediye Şehir Tiyatrosu’nun uzun ömürlü olmasına
C) Fırıncılara rağmen yufka ekmeklere
D) Şapkacıya rağmen şalvar giyilmesine
E) Kiremit çatılara rağmen toprak damlarda tarhana kurutulmasına

10. Aşağıdakilerden hangisi gül yetiştiren üç beş adam için söylenenlerden değildir?

A) Harpte kulağının dibinde bomba patladıktan sonra böyle olmuş.
B) Zararsız delilerdi, işte bu.
C) Vaktiyle bir kıza aşıkmış, istemiş, vermemişler. Kara sevda!
D) Vaktiyle işleri iyi gitmemiş, iflas edince inzivaya çekilmiş.
E) Karısı öldükten sonra bu hallere düştü zavallı.

11. Aşağıdakilerden hangisinde “O gece yani Çarli'ye kriz gelmeden bir gün önce Erol gelmişti.” diye başlayan bölümde Erol‟a kendi yatağını verip kahramanımızın dışardaki kanepede yattığı gece niçin korktuğu doğru belirtilmiştir?


A) Buzdolabının düzenli aralıklarla çalışmasından doğan madeni sesten
B) Bitişik komşuları olan karı kocanın gürültüyle kavga etmesinden
C) Kapının tokmağını tutan ölü annesinin elinden
D) Birlikte hareket eden birçok motosikletlinin ve motosikletlerinin gürültüsünden
E) Yaz gecelerine özgü o çıtırtı ve böcek seslerinden

12. Kahramanımız aşağıdaki hangi örnekle ilgili detaylı açıklama lar yaptıktan sonra “Şehrin ahlakı değişmişti.” ifadesini kullanmıştır?

A) Yatsı namazından sonra sokaklarda dolaşmak ayıptı.
B) Büyükler konuşurken konuşmak ayıptı.
C) Büyüklerin önünden yürümek ayıptı.
D) Kadınlarla bir arada bulunmak ayıptı.
E) Esnafın müşteriye ilgisiz veya kötü davranması ayıptı.
13. Gül yetiştiren adama romanın sonunda ne olduğunu nasıl öğreniyoruz?

A) Öldüğünü - torununun düşüncelerinden
B) Hastalandığını - hastanede Çarli’nin yanındaki yatakta olmasından
C) Hayata uyum sağladığını - torunuyla evden çıkıp namaza gitmesinden
D) Yeniliklere ayak uyduramadığını - tekrar eve kapanmasından
E) Tutuklandığını - kahramanımızın okuduğu gazete haberinden

14. Aşağıda verilen bilgilerden hangisi kahramanımızın roman sonundaki durumunu ifade etmektedir? 

A) Sitare ile evlenmiştir.
B) Sitare intihar edince hayata küsmüştür.
C) Tansel ile evlilik hazırlığındadır.
D) Sitare ile evlenebilmek için Çarli’nin ölümünü beklemektedir.
E) Herkesten uzaklaşıp yeni bir hayat kurmaya çalışmaktadır.

15. “Gül Yetiştiren Adam” romanının yazarı kimdir?

A) Orhan Pamuk
B) Rasim Özdenören
C) Peyami Safa
D) İskender Pala
E) Yakup Kadri Karaosmanoğlu

16. Aşağıdakilerden hangisi “Gül Yetiştiren Adam” romanının içeriğiyle ilgili değildir?

A) Batı kültürünün baskısı ile çaresiz kalmış insanımızın bocalayışı, gizli protestoları ve gizli kabullenişleri
B) Anadolu’nun bir taşra kentinden metropollerine kadar uzanan bir coğrafyada kaynaşan insanımız
C) Modernleşmiş olanlarla kişiliklerini koruma çabasıyla bunun dışında kalanlar
D) Eksik kalmış aşklar, eksik bırakılmış eylemler
E) Yıllarca süren bir başkaldırı ve sonunda elde edilen zafer

17. - Aya bakmayın çocuklar diye uyarır onları, iyi değildir.
- İyi değil mi?
- Öyle derler, aya bakmak iyi değildir.
- İyi olan nedir peki?
- ...
Kitaptan alınan bu bölümde son soruya verilen cevap aĢağıdakilerden hangisidir, iyi olan nedir?


A) Başını eğip yere bakmak
B) Ellerini açıp dua etmek
C) Hemen başını çevirip hızlıca yürümek
D) Sabahları gözünü açar açmaz yeşile bakmak
E) Yaşlı insanların sözlerine önem vermek

18. Yazdığım yeri bir kez daha okuyorum. Çok kısa olmuş. İmza yerindeki Kardeşin kelimesinin üstünü çiziyorum. Bir uçakla geldik buraya. Büyük bir uçurumun üstünden geçtik. Jet tam on beş dakikada geçiyor uçurumun üstünden. Gözlerimin önünde iki avuç içi peydahlanıyor, kadın elleri. Nasıl bir sezgiyle, hemen tanıyorum bu ellerin sahiplerini. ... diye sesleniyorum hayretle.
Kitaptan alınan bu bölümde kahramanın ellerinden tanıdığı bayan kimdir?


A) Sitare
B) Zelda
C) Marya
D) Marti (Martha)
E) Sofya

19. Aşağıdakilerden hangisinin Sitare'nin ruh hali ve karakteri üzerinde daha etkili olduğu söylenebilir?


A) Sakat doğan kızının ölmesi
B) Çarli’nin hasta olması
C) Zelda yaşadığı çekişme
D) Çarli’nin hanımı ve çocuklarının onu tehdit etmesi
E) Yavuz’un Zelda’nın yeğenine ilgi duyması

20. Aşağıdakilerden hangisi Gül Yetiştiren Adam'ın kendini eve kapatarak gül yetişmeyle uğraşmasının asıl nedeni olarak gösterilebilir?

A) Savaş sırasında Garip Mevlüt’ün hazin bir şekilde ölümü
B) Peygamber Efendimizin güzel kokuyu ve gülü sevmesi
C) Etrafında bir efsane oluşturarak insanların ona saygı görmek istemesi
D) Kendini ibadete ve zikre adamak istemesi
E) Uğruna savaştığı ideallerle savaş sonrası yaşananların çelişmesi

21. Bu adamlar hakkında çeşit çeşit hikâyeler uydururlardı. Söz gelimi, birisi için: “Karısı öldükten sonra bu hallere düştü zavallı” diyor. Bir başkası için: “Harpte kulağının dibinde bomba patladıktan sonra böyle olmuş.” diyorlardı. Fakat uzun uzadıya durulmazdı bunların üzerinde konuşulup geçilirdi. Bu hikâyelere zaman zaman ilaveler yapıldığı da olurdu. Aşk yüzünden böyle evlerine kapanıp kaldıkları da söyleniyordu. “Vaktiyle bir kıza aşıkmış, istemiş vermemişler. Karasevda.” ...aslında kimsenin içtenlikle önemsediği yoktu onları. Saygı denmeyecek bir saygı duyuyorlardı....
Hikâyeden alınan bu bölüme göre “Gül Yetiştiren Adam” gibi insanları halk nasıl insanlar olarak görüyor?


A) Çekinilmesi gereken adamlar olarak
B) Tımarhaneye kapatılması gereken delililer olarak
C) Saygıda kusur edilmemesi gereken insanlar olarak
D) Zararsız deliler olarak
E) Ermiş kerametleri olan insanlar olarak

22. Akşama doğru bir kez daha hastaneye uğruyorum tek bir kelime söylüyor doktor. ... Kafama takılıyor bu kelime. Tıpkı Sitare gibi. .... diye tekrarlayarak eve dönüyorum. Hastanede yatan Çarli için doktorların söylediği ve kahramanın kafasına takılan bu hastalık neydi?

A) Hemipleji
B) Enfarktüs
C) Emboli
D) Myokard
E) Tromboli

23. Zelda, doktorla evlenmeden önce ne iş yapıyordu?

A) Sitare’yle aynı bankada çalışıyordu.
B) Çarli’nin fabrikasında muhasebe işlerine bakıyordu.
C) Evli olduğu doktorun sekreterliğini yapıyordu.
D) Kanada’da bir iş adamının yardımcılığını yapıyordu.
E) Sitare’nin ev işlerine bakıyordu.

24. Hastane kayıt işlemleri sırasında yaşananları göz önünde bulundurursak Çarli'nin milliyeti aşağıdakilerden hangisidir?

A) İtalyan
B) Fransız
C) İngiliz
D) Türk
E) Arap

25. Kahramanımızın adını öğrenip köpeğine vermek isteyen Marya, oraya yerleşip kimlere ne öğretmeyi planlıyor?

A) Fransızlara - yoga
B) Amerikalılara - göbek dansı
C) İngilizlere - ebru
D) Türklere - poker
E) Ruslara - dans

Cevap Anahtarı :

1-D     2-B     3-A     4-E     5-E
6-A     7-C     8-E     9-B     10-D
11-C   12-A   13-E   14-C   15-B
16-E   17-D   18-C   19-E   20-E
21-D   22-A   23-E   24-D   25-B

Gül Yetiştiren Adam (Rasim Özdenören) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...

İki Dirhem Bir Çekirdek (İskender Pala) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. “Abayı yakmak” deyiminde geçen abanın siyah renkte üretilenine ne denir?

A) Kaba
B) Kebe
C) Sebe
D) Saba

2. “Ahfeş” adlı öğretmenin ders anlattığı hayvan hangisidir?

A) Kedi
B) Köpek
C) Keçi
D) Koyun

3. Ali Cengiz adlı sihirbazın sol elinde kaç parmağı eksikmiş?

A) 1
B) 2
C) 3
D) 4

4. “Altından Çapanoğlu çıkar”deyimi hangi durumlarda kullanılır?

A) Yolsuzluk yapılan durumlarda kullanılır.
B) Bir kişinin iyiliği istenilen durumlarda kullanılır.
C) Yeni bir iş yeri açıldığı durumlarda kullanılır.
D) Çok mutlu olunan durumlarda kullanılır.

5. “Atı alan Üsküdar’ı geçti.” deyiminde ismi geçen ünlü kişi kimdir ?

A) Fatih Sultan Mehmet
B) Yavuz Sultan Selim
C) Malkoçoğlu
D) Köroğlu

6. “Balık kavağa çıkınca” deyimi ilk olarak hangi ilimizde söylenmeye başlanmıştır?

A) Bursa
B) Konya
C) İstanbul
D) İzmir

7. “Fitil” kelimesinin anlamı nedir?

A) Ağırlık birimi
B) Uzunluk birimi
C) Zaman birimi
D) Para birimi

8. “Ümmetime ağır gelmeyeceğinden korkmasaydım ........................ misvak kullanmalarını emrederdim.”
Hadisi Şerifi uygun şekilde doldurunuz?


A) yatmadan önce
B) sabah uyanınca
C) abdest almadan önce
D) her namazda

9. Müslümanların ezan okunması ihtiyacı ortaya çıkınca bu görevi ilk olarak kim yerine getiriyor?

A) Hz. Ebubekir
B) Hz. Ali
C) Bilal Habeşi
D) Mushap Bin Ümeyir

10. Kitaba göre işlenmesi kolay olduğu ve içilen suya güzel bir koku verdiği için bardak ve sürahi yapımında kullanılan ağaç türü hangisidir?

A) Çam
B) Meşe
C) Elma
D) Kiraz

11. Yavuz Sultan Selim ve yeniçerilerin küpe takmalarının asıl nedeni nedir?

A) Küpe, takan kişiye güç verdiği için
B) Bektaşi dervişi oldukları için
C) Hz. Ömer’e bağlılıklarını göstermek için
D) Diğer insanlardan ayrıcalıklı oldukları için.

12. Dünya tarihinde gök bilimiyle uğraşan ilk medeniyetler hangisidir?

A) Sümerler - Hititler
B) Mısırlılar - Lidyalılar
C) Sümerler - Keldaniler
D) Çinliler - Türkler

13. “Zaman sana uymuyorsa sen ................ uy.”
Boş bırakılan yeri uygun kelimeyle doldurunuz?


A) arkadaşlarına
B) ortama
C) kanunlara
D) zamana

14. Hicaz demir yolu hangi padişah zamanında yapılmaya başlanıyor?

A) I. Adülhamit
B) II. Abdülhamit
C) I. Mahmut
D) II. Mahmut

15. “Gözden  sürmeyi çekmek” deyiminde geçen “sürme” aslında nedir?

A) Kerestelerin şekli
B) Süsleme malzemesi
C) İnşaat türü
D) Göz hastalığı

16. Keman – kiriş kelimeleri aşağıdakilerden hangisiyle ilgilidir?


A) Mızrak
B) Zırh
C) Kılıç
D) Yay

17. Eski yıllarda su, yağ gibi sıvıların taşınmasında kullanılan sebze aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kavun
B) Karpuz
C) Kabak
D) Patlıcan

18. “.......................... koyunu sonra çıkar oyunu.” deyiminde geçen şehrimiz aşağıdakilerden hangisidir?

A) Konya
B) Karaman
C) Ankara
D) Adana

19. Birçok toplumda insanların olgunluk seviyesine ulaşabilmesi için kaç yaşına girmeleri gerekir?

A) 40
B) 35
C) 25
D) 18

20. Mehter Marşları çalınırken en fazla sesi çıkan müzik aleti hangisidir?

A) Davul
B) Zurna
C) Zil
D) Kös

21. Evliya Çelebi'ye göre kaç çeşit matrak oyunu vardır?

A) 60
B) 160
C) 260
D) 360

22. Molla Kasım adlı dervişin şiirlerinin bir kısmını yok ettiği şairimiz kimdir?

A) Mevlana
B) Hacı Bektaşı Veli
C) Hacı Bayram Veli
D) Yunus Emre

23. “Şeb-i yelda” deyiminin anlamı nedir?

A) yaz mevsiminin en uzun gecesi
B) sonbahar mevsiminin en uzun gecesi
C) kış mevsiminin en uzun gecesi
D) ilkbahar mevsiminin en uzun gecesi

24. İslamiyet‟ten önceki dönemde Türk Beylerinin gömüldükleri mezarlara ne denir?

A) Korugan
B) Balbal
C) Yuğ
D) Türbe

25. “Vermeyince Mabut” deyiminde geçen şanssız adamın ismi nedir?


A) Bahtsız Baba
B) Tıkandı Baba
C) Batırdı Baba
D) Fakir Baba

26.“Yok devenin başı” deyiminde geçen ünlü kişi kimdir? 

A) Dede Korkut
B) Keloğlan
C) Nasrettin Hoca
D) Akşemsettin

27. “Zerdeyle zırva” deyiminde geçen zırva kelimesinin anlamı nedir?

A) Bir tatlı türü
B) Bir kuş türü
C) Bir yer ismi
D) Bir ölçü birimi

Cevap Anahtarı :

1-B     2-C     3-B     4-A      5-D
6-C     7-A     8-D     9-C     10-A
11-B   12-C   13-D   14-B   15-A
16-D   17-C   18-B   19-A   20-D
21-B   22-D   23-C   24-A   25-B
26-C   27-A

Kumrular Mahallesi Gözcüleri (Aysel Gürmen) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Kitabın ana karakterlerinden olan Yavuz'un cüzdanını kaybetmesi evde bir hareketliliğe ve babasının yoğun eleştirileriyle karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. Yavuz'un kaybettiği cüzdan nerede bulunmuştur?

A) Arabasının koltuğunda
B) Atölyesinde
C) Babasının cebinde
D) Odasında

2. Mahalle sakinlerinin güvenliği sağlama amacıyla kendi aralarında kurduğu ekip için kullanılan kısaltmalar aşağıdakilerin hangisinde doğru olarak verilmiştir?

A) KMB-8 / YAMİKACO
B) KNB / YACOKAMİ
C) KMG-9 / YACOKAMİ
D) KMG-8 / YAMİKACO

3. Kumrular Mahallesi sakinlerinden Yavuz'un mesleği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Uçak mühendisi
B) Makine mühendisi
C) Bilgisayar mühendisi
D) Mimar

4. Kumrular Mahallesi sakinlerinden Semih Albay ile ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?

A) Emekli bir askerdir
B) Mahallelinin çekindiği bir isimdir
C) Bir çocuk babası, disiplinli biridir
D) Mahallenin muhtarlığını yapmıştır

5. Kumrular Mahallesinin manevi büyüğünün ismi aşağıdakilerden hangisidir?


A) Şerafettin Bey
B) Halim Baba
C) Remzi Bey
D) Mehmet

6. “Etraflarındaki her şey ihtiraslarını körüklüyor be oğlum. Şu markayı giyersen adamsın, şuraya gidersen paşasın, falanca otomobili kullanırsan ağasın, tatilini filanca yerde yaparsan saygınsın... İnsanların akıllarına hükmediyorlar. Önce yönlendiriyor sonra da yönetiyorlar. Al sana modern kölelik.”
Yukarıdaki paragrafta vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?


A) İnsanlar zamanla bireysel hayatları tercih etmiştir.
B) Teknoloji kullanımı insanları toplumdan uzaklaştırmıştır.
C) İnsanlar saygınlıklarını sahip oldukları eşyalara bağlamaktadır.
D) Paylaşım ve yardımlaşma toplumun hayatından çıkmıştır.

7. Yavuz'un evinin ve atölyesinin polis tarafından korunmasının sebebi
nedir?


A) Roket yazılımı ile ilgili çalışmalarının olması
B) Bilgisayarında devlet ile ilgili gizli bilgilerin bulunması
C) Atölyesinde ve evinde kıymetli antikaların bulunması
D) Uluslararası bir olayda tanık olması

8. Yavuz'un mahallenin gençlerine akademik ve psikolojik olarak destek olmasının asıl sebebi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Gelecekleri için pişman olmayacak hamleler yapmalarını sağlamak
B) Türkiye’nin en iyi üniversitelerine girmelerini sağlamak
C) Mahallenin adını Türkiye’ye duyurmak
D) Uçak yazılımı ile ilgili büyük proje için kendi ekibini kurmak

9. Aşağıdakilerden hangisi bu kitaptan çıkarılabilecek bir sonuç değildir?

A) Şehir hayatının koşuşturması insanlar arasında kopukluğa sebep olmaktadır.
B) Geleneksel değerlere sahip çıkılarak günün koşulları düzenlenebilir.
C) Yardımlaşma ve dayanışma insanları birbirine yakınlaştırır.
D) İnsanları birbirine bağlayan en önemli unsurlardan biri güvendir.

10. Aşağıda kitapta yer alan kahramanlar ve yaptıkları işler eşleştirilmiştir. Hangi seçenekteki eşleştirme yanlıştır?

A) Şerafettin Bey - mimar
B) Semih Bey - asker
C) Remzi Bey - polis
D) Aydın - kapıcı

11. Mahalle sakinlerinden olan Semih Albay'ın geçirdiği travmanın sebebi aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?

A) Mahalleye hırsızların musallat olması.
B) 0ğlunun saçlarını kazıtıp küpe takması
C) Oğlunun üniversite sınavında başarısız olması
D) Erken yaşta emekli olmak zorunda kalması

12. Polislerin aradığı ve Yavuz'u uyardıkları “Solucan” lakaplı kişi nasıl tanınmaktadır?

A) Sanayi casusu
B) Seri katil
C) Dolandırıcı
D) Antika hırsızı

13. Öğretmenlerin kurduğu bir sitede problemlerin tamamını hızlı ve doğru bilen “uzaylı” takma adı olan kişi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Emrecan
B) Büşra
C) Hüseyin
D) Mert

14. Kumrular Mahallesi Gözcülerinin peşine düşerek yakaladıkları iki yabancı ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur?

A) Organ mafyası oldukları
B) Hırsız oldukları
C) Gizli polis oldukları
D) Mahalleye misafir geldikleri

15. Remzi Bey'in Yavuz'u acilen çağırma sebebi aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?

A) Roket ihalesini almış olmaları
B) Yavuz’un terfi almış olması
C) Yazılım analizleri sonuçlarının olumlu olması
D) Şirkete hırsız girmesi

16. Yavuz'un ve mahallenin gençlerinin yemekte merak edilen sürprizi aşağıdakilerden hangisidir?


A) Uçak pilotu kabini ve sanal uçuş
B) KMG-8 üyelerine plaket
C) Mahalleyi temsil edecek bir heykel
D) Mahalle gençlerinden oluşan koro

17. Kitabı bir cümle ile özetleseydik aşağıdakilerden hangisi buna uygun olurdu?

A) Sınav stresi yaşayan bir çocuğun öyküsü
B) Gizli görevde olan bir polisin öyküsü
C) Baskıcı bir ailede büyüyen bir gencin isyanı
D) Birbirine sıkı sıkıya bağlı bir mahallenin gündelik yaşamı

18. I. YardımlaĢma
II. DayanıĢma
III. Güven
Kitabın tamamı düşünüldüğünde yukarıdakilerden hangisine ya da hangilerine ulaşılabilir?


A) Yalnız II
B) I ve II
C) Hepsi
D) II ve III

19. Kumrular Mahallesine gelen Tamer Bey'in asıl görevi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Spor hocası
B) Gizli polis
C) Mahalle bekçisi
D) Öğretmen

20. Büşra katıldığı yarışmada birinci olunca hangi ülkeye kampa gitme hakkı kazanıyor?

A) Fransa
B) Almanya
C) İtalya
D) İspanya

21. Kitaba göre aşağıda verilen sözdeki boşluğa hangisi gelmelidir?
“İnsan ......................... insan olur.”


A) bilgiyle
B) doğayla
C) insanla
D) parayla

22. Yavuz'un en sevdiği pasta türü hangisidir?

A) Kestaneli
B) Muzlu
C) Çilekli
D) Kremalı

23. Yavuz'un hazırladığı uçuş simülatöründe ilk kalkış yapılacak havaalanı hangi şehrimizdedir?

A) Ankara
B) Bursa
C) Konya
D) Trabzon

24. Yavuz yeni gördüğü teknolojik aletlere nasıl davranıyor?

A) Daha iyisini yapmaya çalışıyor.
B) Kendi için sahipleniyor.
C) İncelemek için parçalıyor.
D) Üretildiği yeri araştırıyor.

25. Yavuz'un patronu Remzi Bey kutlama yemeğinde mahalleye ne hediye etmiştir?

A) Yeni bir bilgisayar
B) Dev ekranlı televizyon
C) Uçak koltukları
D) Mahalle çocuklarına eğitim bursu

26. Yavuz'un en yakın arkadaşı kimdir?

A) Hüseyin
B) Osman
C) Mehmet
D) Ali

27. Yavuzların yazlığı nerededir?

A) İzmir
B) Ayvalık
C) Çorlu
D) Şile

28. Kumrular Mahallesi‟nde uçak mühendisliği bölümünü kazanan kimdir?

A) Emrecan
B) Mert
C) Hüseyin
D) Büşra

Cevap Anahtarı :

1-C     2-D     3-A     4-D     5-B
6-C     7-A     8-D     9-A     10-C
11-B   12-A   13-C   14-B   15-C
16-A   17-D   18-C   19-B   20-C
21-C   22-A   23-D   24-C   25-B
26-B   27-D   28-B

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...