30 Ağustos 2019 Cuma

PIC16F84A Mikrodenetleyici ile 4 Butonla Bir Lambanın Yakıp Söndürülmesi (4 Butonlu Vaviyen) Devresi


Yukarıdaki devrede PIC16F84A Mikrodenetleyici ile yapılmış 4 butonla bir lambanın yakıp söndürülmesi devresi görülmektedir.

Devre 4 botonlu vaviyen gibi çalışmaktadır. Herhangi bir butona basıldığında lamba yanmaktadır. Daha sonra aynı butona veya başka bir butona basıldığında lamba sönmektedir. 4 farklı butonla lamba istenildiği yakıp söndürülmektedir.

PIC16F84A Mikrodenetleyici CCS C kodu

1  // PIC16F84A PORTB interrupt on change example
2  // http://elektrikelektronikegitimi.blogspot.com
3
4  #include <16F84A.h>
5  #fuses HS,NOWDT,PUT,NOPROTECT
6  #use delay(crystal=8000000)
7
8  #INT_RB
9  void rb_isr(void)
10  {
11  clear_interrupt(INT_RB); // Clear RB port change interrupt flag bit
12  output_toggle(PIN_A0);
13  }
14
15  void main()
16  {
17  set_tris_b(0xF0);
18  clear_interrupt(INT_RB); // Clear RB port change interrupt flag bit
19  enable_interrupts(INT_RB); // Enable RB port change interrupt
20  enable_interrupts(GLOBAL); // Enable all unmasked interrupt
21  output_low(PIN_A0);
22 
23  while(TRUE) ; // Endless loop
24  }

PIC16F84A Mikrodenetleyici ile Ortak Katotlu 7 Segment Display Sayıcı Uygulama Devresi ve Program Kodu


Yukarıdaki devrede PIC16F84A Mikrodenetleyici ile yapılmış 4 haneli 7 Segment Display Sayıcı Uygulama Devresi görülmektedir.

Devrede ortak katotlu 7 segment display kullanılmıştır.

Rb7'ye bağlı olan butona basıldığında görüntülenen sayı değeri 1 artar.

PIC16F84A Mikrodenetleyici devresi +5V gerilim ile çalışmaktadır.

4 basamaklı 7 Segment Display Sayıcı PIC16F84A Mikrodenetleyici CCS C kodu

1 // 4-Digit digital counter using PIC16F84A (common cathode type)
2 // Common cathode 7-segment display
3 // http://elektrikelektronikegitimi.blogspot.com
4
5 #include <16F84A.h>
6 #fuses HS,NOWDT,PUT,NOPROTECT
7 #use delay(crystal=8000000)
8
9 short s; // Used to know button position
10 unsigned int digit, digit1, digit10, digit100,digit1000;
11 unsigned long i;
12 unsigned int seg(unsigned int num) {
13 switch (num) {
14 case 0 : return 0x3F;
15 case 1 : return 0x06;
16 case 2 : return 0x5B;
17 case 3 : return 0x4F;
18 case 4 : return 0x66;
19 case 5 : return 0x6D;
20 case 6 : return 0x7D;
21 case 7 : return 0x07;
22 case 8 : return 0x7F;
23 case 9 : return 0x6F;
24 }
25 }
26 void main() {
27 while(TRUE) {
28 if(input(PIN_B7) == 1)
29 s = 1;
30 if(s == 1) {
31 if(input(PIN_B7) == 0) {
32 s = 0;
33 i++;
34 if(i > 9999)
35 i = 0;
36 }
37 }
38 digit = i % 10;
39 digit1 = seg(digit);
40 output_a(0); // Turn off all displays
41 output_b(digit1); // Send ones digit
42 output_a(8); // Turn on display for ones
43 delay_ms(5);
44 digit = (i / 10) % 10;
45 digit10 = seg(digit);
46 output_a(0); // Turn off all displays
47 output_b(digit10); // Send tens digit
48 output_a(4); // Turn on display for tens
49 delay_ms(5);
50 digit = (i / 100) % 10;
51 digit100 = seg(digit);
52 output_a(0); // Turn off all displays
53 output_b(digit100); // Send hundreds digit
54 output_a(2); // Turn on display for hundreds
55 delay_ms(5);
56 digit = (i / 1000) % 10;
57 digit1000 = seg(digit);
58 output_a(0); // Turn off all displays
59 output_b(digit1000); // Send thousands digit
60 output_a(1); // Turn on display for thousands
61 delay_ms(5);
62 }
63 }

PIC16F84A Mikrodenetleyici ile Ortak Anotlu 7 Segment Display Sayıcı Uygulama Devresi ve Program Kodu



Yukarıdaki devrede PIC16F84A Mikrodenetleyici ile yapılmış 4 haneli 7 Segment Display Sayıcı Uygulama Devresi görülmektedir.

Devrede ortak anotlu 7 segment display kullanılmıştır.

Rb7'ye bağlı olan butona basıldığında görüntülenen sayı değeri 1 artar.

PIC16F84A Mikrodenetleyici devresi +5V gerilim ile çalışmaktadır.
4 basamaklı 7 Segment Display Sayıcı PIC16F84A Mikrodenetleyici CCS C kodu

1   // 4-Digit digital counter using PIC16F84A (common anode type)
2  // http://elektrikelektronikegitimi.blogspot.com
3
4  #include <16F84A.h>
5  #fuses HS,NOWDT,PUT,NOPROTECT
6  #use delay(crystal=8000000)
7
8  short s; // Used to know button position
9  unsigned int digit, digit1, digit10, digit100,digit1000;
10  unsigned long i;
11  unsigned int seg(unsigned int num) {
12  switch (num) {
13  case 0 : return 0xC0;
14  case 1 : return 0xF9;
15 case 2 : return 0xA4;
16  case 3 : return 0xB0;
17  case 4 : return 0x99;
18  case 5 : return 0x92;
19  case 6 : return 0x82;
20  case 7 : return 0xF8;
21  case 8 : return 0x80;
22  case 9 : return 0x90;
23  }
24  }
25  void main() {
26  while(TRUE) {
27  if(input(PIN_B7) == 1)
28  s = 1;
29  if(s == 1) {
30  if(input(PIN_B7) == 0) {
31  s = 0;
32  i++;
33  if(i > 9999)
34  i = 0;
35  }
36  }
37  digit = i % 10;
38  digit1 = seg(digit);
39  output_a(0x0F); // Turn off all displays
40  output_b(digit1); // Send ones digit
41  output_a(0x07); // Turn on display for ones
42  delay_ms(5);
43  digit = (i / 10) % 10;
44  digit10 = seg(digit);
45  output_a(0x0F); // Turn off all displays
46  output_b(digit10); // Send tens digit
47  output_a(0x0B); // Turn on display for tens
48  delay_ms(5);
49  digit = (i / 100) % 10;
50  digit100 = seg(digit);
51  output_a(0x0F); // Turn off all displays
52  output_b(digit100); // Send hundreds digit
53  output_a(0x0D); // Turn on display for hundreds
54  delay_ms(5);
55  digit = (i / 1000) % 10;
56  digit1000 = seg(digit);
57  output_a(0x0F); // Turn off all displays
58  output_b(digit1000); // Send thousands digit
59  output_a(0x0E); // Turn on display for thousands
60  delay_ms(5);
61  }
62  }

Uluç Reis (Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Uluç Reis

Kitabın Yazarı : Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı

Kitabın Konusu :

16. yy’da, cihan hakimiyetini elde etmeye çalışan Osmanlılar ile onu engellemeye çalışan Avrupalıların denizlerde­ki mücadeleleri anlatılmaktadır.

Uluç Reis kitabının kahramanı Ali, başından türlü olaylar geçen ama kahramanlığını ve yiğitliğini her olayda koruyan biridir. Yaptığı kahramanlıklarla Osmanlı Devletinde büyük makamlara kadar yükselmeyi başarmıştır.

Kitabın Özeti :

Anadolu kıyılarının karşısındaki bütün adalar, hatta Anado­lu kıyılarının çoğu uç noktaları Sen Jan şövalyelerinin ellerindeydi. Bu haçlı şövalyeleri, dini taassupları dolayısıyla, ne kadar Türk öldürürlerse o kadar çok sevap işlediklerine inanırlardı…

1557 yılının Haziran ayı içinde, Sen Jan şövalyelerine ait, Fransız Dük DaLoren’in komutasındaki beş kadırgalık filo, Türk kanı içmek, Türkleri öldürmek için Malta’dan demir aldı. Yolda, önlerine çıkan bir Türk ticaret gemisi ve Türk yolcu gemisine saldırarak ele geçirdiler. Gemi Kaptanı Recep Hamza Reis’in boy­nunu vurarak, kesik başını kendi gemilerinin yüksekçe bir yerine astılar.

Uzaklardan, Uluç Ali Reis komutasındaki kadırganın gözcü­sü bu olayı görmüş, hemen reisine bildirmişti. Dört Türk gemisi hızla, saldırının olduğu yere erişerek, Sen Jan Şövalyelerinin gemilerine saldırdı. Saatler süren savaş oldu. Neticede, Sen Jan kadırgası ve Sen Filip kadırgası Türk korsanlarının eline geçti. Dük DaLoren’in filosu ise, selameti küreklere asılarak kaçmakta buldu.

Sen Jan şövalyelerinin bir saldırısı sonrası kocası öldürülmüş bulunan Emeri Kadın, ormanda çalışırlarken, bir kız çocuğu do­ğurur. Adını Perçim koyarlar. Çok geçmeden, Emeri Kadın ölür. Perçim, anasız ve babasızdır. Köylüler bu çocuğa analık, babalık yaparak büyütürler. Perçim on yedi yaşında iken, kıyılarının karşısında bulunan Lesos Adası’nın valisinin uşağı olan Frappa tarafından kaçırılarak, Lesos Adası’ndaki efendisine götü­rülür. Olayları öğrenen efendisi korkar ve uşağına “kızı alarak izini kaybettirmesini” söyler. Herkese, “eşim, ama biraz aklım kaybetti” diye tanıtır. Bu arada, kaç kere denediyse, Perçim’e dokunması dahi mümkün olmaz. Böylece, aradan aylar geçer. Perçim, geceleri “karanlık, karanlık” diyerek gezmelere çıkmaktadır. Bu gezmelerden birinde, adaya gizlice yanaşmış bulunan, Türk gemilerinden inen yirmi beş yaşlarında, adı Ali olan, yaralı bir Türk genci ile göz göze gelir. İlk defa içinde tatlı bir his uyanır. Konuşur anlaşırlar. Artık her gün gizlice buluşmaktadırlar. Bu arada Perçim hamile kalmış­tır. Birlikte kaçmayı planlamaktadırlar. Ancak, kaçacakları günün sabahı, Perçim, Ali’nin kellesini bir sırığa geçirilmiş olarak görür. Koşup kelleye sarılır. Deli olduğunu sandıkları için önemsemez­ler. Ancak, birkaç ay sonra çocuğunu doğurunca, Frappa olayı anlar, Fakat kimseye belli etmez. Perçim çocuğuna babasının adı olan Ali ismini verir. Küçük Ali yedi yaşında iken, annesi Perçim hastalanır ve ölür.

Ali, yedi yaşından on yaşma kadar, Frappa’nın eziyetleri al­tında yaşar. Yalnız, bu eziyetler neticesinde vaktinden evvel geli­şen bir çocuk olmuştur. Bir gün, Frappa yine kendisini dövünce, gece bir kayığa atlar ve kaçar. O gecenin sabahına doğru, kayıkta uyur halde iken, Türk denizcilerinden Murat Reis’in gemisine rast gelir ve Ali’yi kurtarırlar. Ali için, artık yeni bir hayat başlamıştır.

Ali’nin bütün hedefi iyi bir denizci olmaktır. Bu nedenle ge­ceyi gündüze katarak, canla başla çalışmaktadır. Bir gün geminin direğinde iken, uzakta kendi kaçtığı adanın önünde bir geminin direklerini görür. Ali’yi keşif için gönderirler. Verdiği detaylı bilgiden, ünlü bir İspanyol korsanının kalyonu olduğunu anlarlar. Yaman bir savaş yapılacaktır. Bu nedenle, küçük Ali’yi bir barut fıçısına koyar ve çıkmamasını tembihlerler. İki geminin korsanları arasındaki savaş Türklerin üstünlüğü ile sona erer. Düşman gemi reisi öldürülür. Gemileri, malları hepsi Türk korsanlarının eline geçer.

Bu arada gemide güzel bir eğlence düzenleyerek Uluç Ali’yi sünnet etmeyi de ihmal etmezler. Aynı zamanda, kim hangi konuda usta ise, o konuda Ali’ye ders vermektedir. Dümenci dümen tutmasını, yelkenci yelken çekmesini, matematik bilgisi olan ma­tematik… Ali, hem teorik hem pratik eğitim alarak usta bir denizci olma yolunda ilerler.

O yıllarda Cezayir, Türk korsanlarının hakimiyetinde olan bir şehirdir. Ancak, artık korsan yasaları ile idare edilemeyecek kadar da gelişmiştir. Cezayir halkından hiç vergi alınmazdı. So­kaklarında korsanlar kafile kafile geziyorlardı. Büyük bir çoğun­luğu Türk olan bu korsanların arasında, onda bir kadar deniz yoldaşlığına kabul edilmiş bulunan yabancılar da vardı. Sokak­larda sık sık sakat korsan eskilerine de rastlanırdı. Bunlara, kor­sanlık yasası gereği, tazminat verilirdi…

Reisler, Uluç Ali’yi Cezayir Şehri’nde Dul Emeti Abla’ya tes­lim etmeye karar vermişlerdi. Ali’yi, Emeti kadının evine getirdi­ler. Uluç Ali ise maksatlarını anlamış, kendince burada kalmamak için planlar yapmaya başlamıştı. Talihi yaver gider. Şüphelendiği bir adamı takip edip, Kara Yusuf Reis’e haber verir. Meğer adam İspanyol casusu imiş. Bu büyük yararlılığı neticesinde, Kara Yu­suf Uluç Ali’yi Hızır Reis’in yanma götürür. Hızır Reis ona hem iltifat eder, hem de güzel bir tabanca hediye verir. Böylelikle, Uluç Ali’nin artık denizci olması kesinleşmiştir.

Cezayir’den ayrılışlarının dördüncü günü çok yoğun bir sis vardır. Tam da bu sis içinde iken, yanlarında bir düşman gemisi­nin varlığını hissederler. Biraz sonra sis dağılınca, yirmi beş gemi­lik bir düşman filosu olduğunu görürler. Bütün gün, yirmi beş gemiye karşı bir tek gemiyle savaş vermek kolay değildir. Düş­man filosunun beş gemisi haşat edilmiştir, ancak, kendi gemilerinde de hayır kalmamıştır. Türk denizcilerinin büyük bir çoğunluğu şehit olmuş, birçoğunun eli, kolu, bacağı kopmuştur. Bir karar vermek zamanıdır. Gemi reisi Kara Yusuf, Uluç Ali’yi yanına çağırır ve hemen denize atlamasını emreder. “Kurtulacak ve bir gün intikamımızı alacaksın.”der. Ali’nin itirazları boşunadır. Mecburen denize atlari. Uzaklaştığı vakit, büyük bir patlama sesi duyar. Kendi gemileri, düşmanın birkaç gemisi ile birlikte, cephanelikle­rini patlatarak denizin dibine akıp, gitmiştir. Gözünden akan yaş­lar, denizin tuzlu suyuna karışıyordu. Birden bütün dünyası ka­rardı. Uzaktan bütün gelişmeleri seyreden, mert bir İspanyol denizcisinin yaralıları toplamak için vermiş olduğu emir, Ali’nin de hayatını kurtarmıştır. Lakin şimdi İspanyolların esiri olmuştur. Her şeyi olduğu gibi anlatır. Ona iyi muamele ederler. Ancak, artık bir, esirdir.

Ali’yi önce Barselona’ya, oradan da Endülüs’e getirirler. Yol­larda, darağaçlarına asılmış Müslümanların cesetleri sallanmaktadır… Elhamra’da, bir şatoya hizmetçi olmak üzere teslim edilir. Uluç Ali için yeni bir esaret dönemi daha başlamıştır.


Şatonun çiftliğinde, kendisi gibi Müslüman olup da Hristiyan gözüken iki yaşlı Müslüman vardır. Onlar Ali’yi, açık vermemesi için sıkı sıkıya tembih ederler. Böylece aradan bir yıl geçer. Ali artık çocukluktan erkekliğe doğru adım atıyordu. Bir gün şato sahibinin kızı Dolores ile oynamış olduğu “kiraz oyunu” yüzünden, şatoda kalması yasaklanır ve yatağı çiftliğe taşınır. Artık, zulüm günleri başlamıştır. Kasım ve Muhsin ile kaçma vak­tinin geldiğine karar verirler. Kendisine her günkü gibi dayak atan, Viko’yu öldüresiye döverek, yaşlı Kasım’ın kendileri için hazırlamış olduğu silah ve cephaneyi alarak Muhsin ile birlik­te kaçarlar. Kasım ise, ömrünün son günlerinde, arkadaşları için kendisini feda etmeye hazırdır.

Bütün gün kaçarlar. Tam bir geçide geldikleri sırada, arkala­rından yetişenler tarafından Muhsin öldürülür, Ali ise uçurum­dan aşağıya yuvarlanır. Saatler sonra kendine gelir. Her tarafı yara bere içindedir. Kendisini denize götüreceği ümidiyle bir ırmak boyunca durmadan yürür. İleride bir ışık görür. İhtiyatlı bir şekilde yaklaşınca, kendisi esir düştüğünde götürülürken, yanına yaklaşarak moral veren Zehra isimli kızı görür. Bu, güzel bir tesadüftür. Kız, Ali’yi görünce çok sevinir. Hemen çadırına alıp, yaralarını sarar. Sonra da birlikte gitmeye karar verirler. Ertesi gün, neleri varsa toplayıp yola koyuldular. Ali, ilk fırsatta nikâhlarını da kıydırdı. Artık hem karı koca, hem de yoldaş idiler. Limana vardıkları vakit, Zehra gidip ayrıntılı bilgi toplar. Kayıklardan birinde dokuz Türk forsa esir vardır. Ali süratle bir plan yapar. Her şey istediği gibi gitmektedir ki, son anda, düşman tarafından fark edilirler. Dört forsa ve Zehra ne yazık ki öldürül­ürler. Ali, rengi kül gibi olmasına rağmen, metanetini kaybetme­den, diğer forsalara liderlik yaparak kaçışı gerçekleştirmeye çalış­ır. Nihayet, düşman takibini atlatıp engin denizlere açılır. Çok yoğun bir sis vardır. Bu sis ortamında büyük bir gemiye çarp­arlar. Bu sefer şans yanlarındaydı, çünkü çarptıkları Turgut Reis’in gemisidir.

Ali ömrünün şu birkaç günü içinde, birçok acıyı ve sevinci bir arada yaşamıştır. Gençliği sayesinde, hepsinin üstesinden gele­bildi. Ayrıca, başta Turgut Reis olmak üzere, bütün leventler, onun acısını hafifletmek için ne gerekiyorsa yapıyorlardı.

Denizlerde talim için, Uluç Ali’nin içinde bulunduğu gemi, manevra için filodan ayrılmış, bu esnada, düşman gemisinin sal­dırısına uğramıştı. İçinde bulunduğu geminin reisi bu saldırı sonucu ölünce, Uluç Ali insiyatif koyarak reisliği eline aldı ve düşman gemisini peşine takarak, Turgut Reis’in filosunun dibine kadar çekti. Bu sayede gemi ele geçirildi. Ali’nin itibarı iyice art­mıştı.

Turgut Reis, Ali’ye, Zehra’yı gömmesi için izin verdi. Ali ce­nazesi ile birlikte Cezayir’e geldi Gerek Emeti Kadın, gerekse de bütün tanıyan, tanımayanlar Ali’nin hikâyesine ağladılar. Zehra’nın cenazesi, hemen hemen bütün Cezayir Şehri’nin katıldığı bir tö­renle toprağa verildi. Uluç Reis, artık Turgut Reis’in sağ kolu olmuştu. Turgut Reis çok güzel bir gemi hediye etti. Yüz adamı ve bir gemisi ile o artık Uluç Ali Reis’ti.

Bu arada, Uluç Ali, daha önce görmüş olduğu şehit düşmüş bir Türk korsanının kızı olan Hatice isimli kızı sevmiş, onunla evlenmek için sözleşmişti. Turgut Reis, Uluç Ali Reis, Hızır Reis, Deli Cafer gibi Türk denizcilerinin üst üste vurmuş oldukları darbeler, bütün Avrupa ve haçlı dünyasını kızdırmış, acil çareler aramaya itmişti.

Uluç Ali, Hatice ile nikâhlanacağı gün, Hatice ortadan kay­bolur. Sebebini bir türlü öğrenemez. Ertesi gün denize açılacaktır. Bir kadın için seferi erteletti dedirtmemek için, hazırlıklarını bitir­dikten sonra, denize açıldılar. Birkaç gün sessiz geçmişti ki, uzak­ta gördükleri bir düşman gemisinin peşine düştüler. Bunun bir tuzak olduğunu anlayıncaya kadar iş işten geçmiş, gemileri en az altı adet düşman gemisinin ortasında kalmıştı. Tuzağı hazırlayan Andre Dorya’nın adamı Esteban idi.

Uluç Ali, yaptırdığı usta manevralarla saldırıları boşa çıkar­tıyordu. En büyük düşman gemisini ele geçirirse, işi kolaylaşacak­tı. Nitekim, dediklerini yapıp, hedeflerine ulaştılar. Savaş sonun­da, Uluç Ali yaralı arkadaşlarını ziyaret etti. Yaralılar arasında bir genci tanır gibi oldu. Yanılmamıştı, bu evleneceği kız Hatice idi. Uluç Reis’e “Ben seni evde beklemeye dayanamam, ancak birlikte sava­şırsak evlenirim” demişti. Bu sözünde ne kadar ciddi olduğunu, gizlice gemiye girmesi, savaşması ve yaralanması ile da ispatlamış oluyordu. Uluç Reis’e artık bu durumu kabullenmek düşüyordu.

Aradan bir yıl daha geçmiş, Barbaros Hayrettin Paşa, Kanuni Sultan Süleyman tarafından deniz kuvvetleri komutanı olarak atanmıştı. Bu korsanlar için yepyeni bir gelişme idi. Bundan son­ra, sadece kendileri için değil, bağlı oldukları Osmanlı Devleti için savaşacaklardı…

Barbaros Hayrettin komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, sırası ile Kuzey Afrika’daki şehirleri zaptetmeye başladılar. Amaç, İtal­ya ve İspanya’nın buralardan aldıkları destekleri sona erdirmekti. Tabii ki bu durum, Avrupa’nın hiç de hoşuna gitmiyordu. Kay­bettikleri toprakları ele geçirmek için büyük bir ordu teşkil ederek saldırıya hazırlandılar. Bütün bu hazırlıklar neticesinde, ancak, Tunus’u geri alabildiler. O da, eski Tunus Emiri’nin ihaneti ile.
İspanyollar, Tunus’ta zulüm üstüne zulüm yaptılar. Irzına geçilmedik bir tane dahi kadın bırakmadılar. Sonra da, yönetimi Tunus emirine bırakıp geri döndüler.

Dünyanın göreceği en büyük deniz savaşlarından biri yakla­şıyordu. Türk denizcileri, birer birer ele geçirdikleri gemileri do­nanmalarına, kaleleri Osmanlı topraklarına katıyorlardı. Fransa hariç bütün Avrupa, dünyayı bu “Barbar Türkler’den kurtarmaya” kararlıydılar. Bunun ilk yolu, denizlerdeki Türk egemenliğine son vermekti. Bu amaçla, Preveze yakınlarına gelen Andrea Dorya komutasındaki düşman filosu altı yüz gemiye sahipti. Barbaros Hayrettin komutasındaki Türk donanmasını topu topu yüz yirmi parçadan oluşuyordu. Savaş başladı. Bittiğinde ise, düşman yüz yirmi adet gemisini kaybetmiş, bir o kadarı ise kullanılamaz hale gelmişti. Denizlerdeki Türk egemenliği, böylece doruk noktasına çıkmış bulunuyordu.

Uluç Ali Reis kendi donanmasının başında, Cezayir’e gidip, eşini ve çocuğunu görmek istiyordu. Bu nedenle yola çıktı. Tabii giderken bile boş durmuyor, yolu üstündeki düşman gemilerine ve şehirlerine gereken zararı veriyordu. Ancak, bu sıralarda Turgut Reis’in İtalya üzerine giderken, Korsika Adalarında esir düştüğü haberi ile beyninden vurulmuşa döndü. Yoldaşı, reisi, ağabeyi için çok ağladı. Elbet yapılacak bir şeyler vardı.

Turgut Reis’in ele geçirilmesi, düşman kesimini ümitlendirmişti. Bu heves ile bütün güçlerini toplayıp, Cezayir üzerine hü­cum ettiler. Yaklaşık bir hafta süren savaş sonucu, binlerce asker kaybederek kaçmak zorunda kaldılar.

Uluç Reis, bir gün çok güçlü bir düşman donanması ile karşı­laştı. Çetin bir mücadeleden sonra, yine kazanan Türkler oldu. Gemi­de, elliye yakın İspanyol ve İtalyan kadın var idi. Bunlardan Arabella ile Uluç Reis arasında meydana gelen elektriklenme, Uluç Reis’in Arabella’yı nikahlaması ile sonuçlandı.

Yine bu dönemde, Barbaros Hayrettin Paşa’nın girişimleri sonucu, Turgut Reis serbest bırakılmıştı. İki Reis’in buluşmaları görülmeye değerdi.

Barbaros Hayrettin ve bütün reisler, İstanbul’a gideceklerdi. Girişleri muhteşemdi, Bir zamanlar birkaç gemileri var iken, şim­di yüzlerce çeşitli boyda gemilerden oluşan filoları vardı. Barbaros Hayrettin bir daha İstanbul’dan ayrılmadı. İki yıl sonra da vefat etti.

Turgut Reis ve Uluç Reis, Tunus’un karşısındaki Cerbe Adası’nı ele geçirerek kendilerine üs yaptılar. Sonra da birer birer Tunus’a kadar olan kaleleri zapt ettiler. Anlaşılan o ki, bu reislerin kitabında durmak yazmıyordu. Bu arada düşmanlar da boş durmuyor, bu iki büyük rakipten kurtulmak için Cerbe Adası’nı ele geçirme planları yapıyorlardı. Nitekim, Turgut Reis ve gemileri Cebre limanında iken, düşman filoları gelip, limanın giriş çıkışını kapattılar. Onlara göre artık işi bitirmişlerdi. Dışarı ile irtibatı kesilen Turgut Reis’in teslim olması artık an meselesi idi. Ancak, Turgut Reis, iki kilometrelik bir kara parçasında, gece gündüz demeden kanal açtırmış, bu kanalı ırma­ğa bağlatmış, gemileri ile ırmağı geçerek arka taraftan denize çıkmıştı. Bununla da kalmamış, düşmanın bir gemisi hariç tümü­nü ele geçirmişti. Bu dahice plana şeytan dahi parmak ısırtırdı. Bu durum Andre Dorya’yı çok sinirlendirmiş, zaten yerlerde sürünen itibarını iyice iki paralık etmişti.

Barbaros Hayrettin ölünce, yerine herkes Turgut Reis’in Kaptan-ı Derya olmasını bekliyordu. Ancak, önce Sokulu Mehmet Paşa, sonra da Sinan Paşa bu göreve getirildiler. Bunun sebebi, saraydaki çark ile ilgili idi. Enderun’dan yetişenler, cephelerde savaşanların önemli görevlere gelmesini çekemiyorlardı. Çünkü bu adamlar gözü kara, entrika bilmez, mert insanlar oluyorlardı. Turgut Reis bunu bildiği için, seksen iki yıllık ömrü süresince İstanbul’a sadece bir kez gelmişti. Zaten, denizlerin hür havasını almış birisi için, köşkler ve saraylardaki hava biraz ağır gelirdi. Sinan Paşa’nın söz verdiği gibi Trablusgarp yönetimi kendi­sine yeterdi. Ancak, bu görev de kendisine verilmedi. Haliyle bu durum, Turgut Reis ve arkadaşları arasında hoşnutsuzluk yaratmıştı.

1560 yılına kadar, Turgut ve Uluç Reis denizlerde birlikte sa­vaştılar. 1560 yılında, o dönemin Kaptan-ı Deryası Piyale Paşa, Uluç Ali’yi kendi yanına çağırdı. Piyale Paşa komutasındaki Türk donanması, o yıl düşmana çok büyük kayıplar verdirdi. Ünlü denizci Andrea Dorya, kahrından öldü.

Bu seferlerden sonra Uluç Ali’ye Tersane Kahyası olarak İz­mir Sancağına mutasarrıf olarak atandı.

1565 yılında yapılan Malta Seferi zaferle sonuçlandı. Ancak, Turgut Reis bu kuşatma esnasında şehit düştü. Uluç Reis’in üzün­tüsünü anlatmaya kelimeler yetmiyordu.

Turgut Reis’in ölümü üzerine Trablusgarp yönetimi Uluç Reis’e verildi. Bu görevi sırasında Tunus’u tekrar Osmanlı toprakla­rına kattı. Diğer taraftan, Kıbrıs’ın fethi için düzenlenmiş olan sefere katılmak için emir almıştı. Osmanlı’nın Kıbrıs seferi bütün Avrupa’yı ayağa kaldırmış, bunu önlemek için çareler düşünmeye başlamışlardı. Bu dönemde Türk donanmasının başında Pertev Paşa bulunuyordu. Uluç Ali ise denizde düşman gemisi kovalamakla meşguldü. Daha sonra Pertev Paşa kuvvetlerine katıldı.

İki tarafta da savaşın ne şekil olacağı tartışılıyordu. Uluç Re­is, kapalı yerden çıkılmasını ve açık denizde savaşılmasını istiyordu. Fakat yaşlı kumandan buna yanaşmıyor, kara savaşının verdiği alışkanlıkla, sırtını dağlara vermek istediğinden dolayı, limandan fazla açılmak istemiyordu. Oysa ki, Türklerin denizdeki üstünlükleri elde edebilmeleri, yıllarca denizlerde savaşarak pişmiş olan, Türk korsanlarının sayesinde idi. Onların sözünün dinlenmemiş olması, çok büyük kayıplara yol açmıştır. Yaklaşık üç yüz yıldır, ilk defa Osmanlılar Avrupalılar önünde yenilgiye uğramamışsa da, net bir üstünlük sağlanamamış, bir de başta Kaptan Paşa olmaz üzere, birçok de­ğerli kumandan, reis ve askerini kaybetmiştir. Bu durumun, Os­manlı’nın mutlak hakim olmadığını göstermesi açısından, maddi zararından çok, psikolojik zararı daha fazla olmuştur.

Uluç Reis’e gelince, düşmana en büyük zayiatı yine de o vermiştir. Yaptırdığı ustaca manevralar, gözü kara hücumlar, düşmanlarının dahi hayranlığını doğurmuştur. Şayet, Kaptan Paşa komutasındaki donanmamız yarım saat daha dayanabilmiş olsa idi, zaferin Türkler tarafından kazanılması işten bile değildi. Yine de Uluç Reis, kendisi en küçük bir zarar görmeden on üç düşman gemisini denizin dibine göndermeyi başarmış, yüzlerce düşman denizcisini esir edebilmişti.

Uluç Reis, bu savaştan sonra hemen İstanbul’a gitmedi. Sa­vaşın öncesi, esnası ve sonrası gelişmelerini ayrıntılı olarak anla­tan bir raporu Padişah İkinci Selim’e gönderdi. Sadrazam ise So­kulu Mehmet Paşa idi.

Sadrazam, Uluç Reis’i “Kılıç Ali Paşa” olarak Kaptan-ı Derya­lığa atadı. O artık Türk denizciliğinin tek reisi idi. Boş durmadı. Düşmanın denizlerdeki durumu İle ilgili olarak her türlü yeni bilgiyi topladı. Donanmayı elden geçirtti. Bütün tersaneleri tam mesai ile çalıştırarak, Türk Donanmasına en gelişkin gemileri yaptırdı. Ve bu şanlı donanma, Kılıç Ali Paşa komutasında Ça­nakkale’den geçerek Venedik yönüne doğru ilerledi.

Türk donanmasının denizlerde pervasız dolaşması, Venedik’in, Osmanlı’nın istediği bütün şartlan kabul etmesini sağladı. Tabii bu esnada, Türk denizcileri Venedik’e ait birçok kaleyi ve adayı zapt etmiş bulunuyordu.

Uluç Reis, Kılıç Ali Paşa olarak son nefesine kadar devletine ve milletine hizmet etti. 1587 yılı Haziran’ında vefat etti. Mezarı, kendi yaptırmış olduğu Tophane Camii’nde bulunmaktadır.

29 Ağustos 2019 Perşembe

Gümüş Patenler (Mary Elisabeth Mapes Dodge) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Gümüş Patenler

Kitabın Yazarı : Mary Elisabeth Mapes Dodge

Kitap Hakkında Bilgi :

Gümüş Patenler'in yazarı Elisabeth Maspes Dodge Newyork'ta doğmuştur. Henüz yedi yıllık evli ve iki çocuğu ile dul kalınca, geçimini sağlamak için hikayeler yazmaya başlamış ve bundan sonra hayatını yazarlık ve editörlük yaparak kazanmıştır.

Çalışmanın, azmin, vazgeçmemenin ve en önemlisi iyi kalpli olmanın her zaman kazandırdığını gösteren nadide eserlerden biridir Gümüş Patenler.

Kitabın Özeti :

Hans ve Gretel, Hollanda’da yaşayan fakir bir ailenin iki çocuğudur. Babaları yıllar önce bir iş kazasında hafızasını kaybetmiştir. Babaları bunun sonucunda yıllarca çalışamaz hale gelmiştir. Ailesini hatırlayamadığı gibi onlar için biriktirmiş olduğu paraların yerlerini de hatırlayamadığı için ailesi daha da zor günler geçirmiştir. Hans ve Gretel annelerine yardım eden çok akıllı ve sevgi dolu çocuklardır. Yaşıtları kanalda paten kayarken onlar anneleri ile pazara gider. Pazarda satılacak malları varsa satar, evlerine ve babalarına bakmak için uğraşırlardı. Fırsat buldukça yapabildikleri tek eğlenceleri, eski ve tahta patenleriyle buzda kaymak olurdu. İkisi de oldukça başarılı paten kayan çocuklardı. Fakat diğer zengin ailelerin çocukları gibi iyi ve gerçek patenleri olmadığından çok zorlanırlardı.

Bir gün kentte bir paten yarışması yapılacağı haberi yayıldı. Noel arifesi yapılacak olan paten yarışının ödülü gümüş bir patendir. Hans da Gretel de o yarışmaya katılıp, patenleri kazanmayı çok istiyorlardı. Fakat yarışmaya katılacak patenleri olmadığından katılamayacaklardı. Bu durumu fark eden Hilda onlara paten almaları için para verir ve yarışmaya en iyi paten kayanın katılması gerektiğini söyleyip yanlarından uzaklaşır. Hans ve Gretel aralarında karar verirler ve yarışmaya Gretel’in katılmasını uygun görürler. Bunun üzerine Hans kız kardeşine bir çift güzel paten almak için çarşıya gider. O sırada babasının hastalığını tedavi edecek şehrin en iyi doktoruna denk gelir. Doktora babasının durumunu anlatır, tedavi etmesi için ısrar eder. Doktor onun durumuna üzülür ve babasını göreceğine dair söz verip gider. Doktor tedaviyi ücretsiz yapmayı kabul ettiği için parasıyla Gretel’e patenleri alabilir ve Gretel de bu sayede yarışmaya katılabilecektir.

Gretel yeni patenleriyle ev işlerinden ve babasının bakımından fırsat buldukça kanalda yarışmaya hazırlanmaktadır. Fakat diğer çocuklar onları köylü ve fakir oldukları için yarışmaya katılmalarını istemezler. Onların tüm çabalarına rağmen hem Hans hem de Gretel yarışmaya katılırlar. Doktor babalarını ameliyat eder. Babalarının hafızası yerine geldi. Bir süre sonra sakladığı paraların yerini hatırlar. Bu sayede aile yıllardır çektikleri yoksulluktan kurtulmuş olurlar. Hans da kendine bir çift paten alır ve yarışa katılır.

Yarış günü geldiğinde diğer tüm çocuklar Hans ve Gretel’i hala saf dışı bırakmanın yollarını düşünüyorlardı. Sonuçta Gretel yarışı kazanır ve Gümüş Patenlerin sahibi olur. Babaları eski sağlığına kavuşur ve evlerinde çifte bayram sevinci yaşanır. Hans babasını tedavi eden doktorun yanında tıp eğitimi almaya başlar. Gretel çok ünlü bir ses sanatçısı olur. Onları sürekli dışlayan, aşağılayan zengin çocuklarından çok daha ünlü ve başarılı birer kişi olurlar.

Gümüş Patenler (Mary E. Mapes Dodge) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Hz. Ömer (Prof. Dr. Ahmed Ağırakça) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Hz. Ömer

Kitabın Yazarı : Prof. Dr. Ahmed Ağırakça

Kitabın Özeti :

Nesebi ve Gençliği

Hz. Ömer, Kureyş kabilesinin Benu Adiyy adlı koluna mensuptur. Kabilenin diplomatik işlerini yürütmektedir. Güreş ve koşu gibi sporlarla ilgilenmiştir. İyi bir hatiptir. Ata binmede ve silah kullanmada yeteneklidir. O zamanlarda okuma-yazma oranı düşük olduğu hâlde Hz. Ömer okuma-yazma bilmektedir.

İslâm'ın Doğuşu ve Hz. Ömer'in İslâm'a Girişi

Hz. Ömer'in de katıldığı Kureyş kabilesinin yaptığı bir toplantıda Hz. Muhammed'in öldürülmesine karar verilmiş ve bu görevi Ömer İbnü'l Hattab (Hz. Ömer) üstlenmiştir.

Hz. Ömer kardeşi Fatıma Said adında biriyle evlenmiş ve din olarak İslâm'ı seçmiştir. Hz. Ömer bir gün Hz. Muhammed'i öldürmek için sinirli bir şekilde yürüyordur. Onu bu hâlde gören birinden kardeşi Fatıma'nın ve eşi Said'in de Müslüman olduğunu öğrenir. Kardeşiyle eşinin yaşadığı eve gider. Onları Kur'an okurken bulur. Bir süre sonra sinirleri yatışır. O da Müslümanlığı kabul eder.

Hz. Ömer Müslümanlığı seçtikten sonra Müslümanlar dinlerini daha rahat yaşamaya başlarlar. Müslümanların sayılarının artması Kureyş'in ileri gelenlerinin rahatsız olmasına yol açar. Üç yıl boyunca Müslümanları Ebu Talip Mahallesi'nde mahsur bırakırlar. Bu yüzden Müslümanlar üç yıl boyunca açlık, yokluk ve sefalet çekerler.

Hz. Ömer'in Hicreti

Yesrib'e (Medine) giden bir grubun ardından Hz. Ömer başkanlığında büyük bir grup da Medine'ye hicret eder. Herkes gizlice hicret ederken Hz. Ömer alenen hicret etmiştir. Medine'ye hicretten sonra ilk iş ensar ile muhacirlerin kardeşliğinin sağlanmasıdır. Hz. Ömer de bu amaçla Utban İbn Malik ile kardeş olmuştur.

Mekke'de iman ile ilgili ayetler nazil olurken Medine'de devlet ve ibadetler ile ilgili ayetler nazil olmuştur. İlk ezan da Hz. Ömer'in teklifi üzerine bugünkü hâliyle okunmaya başlanmıştır.

Hz. Ömer Bedir Gazvesinde

300 kişilik Müslüman ordusuyla 1000 kişilik müşrik ordusu Bedir denilen yerde karşı karşıya gelirler. Savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlanır. Bu savaşta şehit düşen ilk kişi Hz. Ömer'in azatlı kölesi Mihce olmuştur. Hz. Ömer Bedir Savaşı'nın başından sonuna kadar Hz. Muhammed'in yanında olmuş ve ona yardım etmiştir.

Uhud Gazvesinde

Mekkeli müşrikler üç bin kişilik bir orduyla Uhud dağının yakınlarına gelirler. Hz. Muhammed bir tepeye elli tane okçu yerleştirir. Müşriklere karşı üstünlük sağlanınca okçular yerlerini terk ederler. Bunun üzerine Halid İbn Velid komutasındaki süvariler Müslümanları arkadan kuşatır. Birçok şehidin yanı sıra Hz. Hamza da şehit olur. Uhud gazvesinden sonra Hz. Ömer'in kızı Hafsa Hz. Muhammed'le evlenir.

Medine'deki Yahudi kabilelerden biri olan Benu Nadir, Hz. Muhammed'e suikast düzenleyip bir evin üstünden Peygamber'imizin üzerine taş yuvarlayıp onu öldürmek isterler. Ama başaramazlar.

Hendek Gazvesinde

Mekkeli müşrikler büyük bir kuvvetle Müslümanlar üzerine yürürler. Selan-ı Farisi'nin teklifi üzerine Medine'de müdafaa savaşına gidilir. Şehrin etrafında büyük bir hendek kazılır. Müşrikler bir ay müddetle şehri kuşatırlar. Hz. Muhammed, Hz. Ömer'i bir hendeğin arkasına yerleştirir. Hz. Ömer düşmanın bir saldırısında onları dağıtır ve geç saatlere kadar çarpışmalarını sürdürmüştür.

Hudeybiye Antlaşmasında

Hz. Muhammet Hicret'in 6. yılında sahabeleriyle beraber Kâbe'yi ziyaret etmek ister. Ancak Mekkelilerin onları Mekke'ye sokmayacakları haberi gelir. Hz. Muhammed, Hz. Ömer'i elçi olarak göndermek isterse de Mekkeliler Hz. Ömer'e düşman oldukları için yerine Hz. Osman'ı gönderir. Müşriklerle barış görüşmeleri yapılır. Yapılan Hudeybiye Antlaşması Müslümanların aleyhine gibi görünmektedir. Bu antlaşmanın son maddesine göre Müslümanlara katılan Kureyşliler geri verilecek ama Kureyş'e katılan Müslümanlar geri verilmeyecektir. Daha sonra inen Fetih Sûresi'nin ilk ayetleri Hudeybiye barışını bir zafer olarak nitelemiştir.

Hz. Ömer, "inanmayan kadınları nikahlamayın." anlamındaki ayet inince henüz iman etmemiş iki eşini boşamıştır.

Hayber Muharebesinde

Hz. Muhammed 1400 yaya ve 200 süvariyle beraber Yahudilerin kalesi Hayber'e yürüdü. Hz. Ebubekir bir, Hz. Ömer iki gün sancaktarlık yaptı ama kaleyi fethetmeyi başaramadılar. Kalenin fethi onlardan sonra sancağı alan Hz. Ali'ye nasip oldu. Hz. Ömer bu savaştan kendine düşen araziyi vakıf olarak bağışladı. Bu İslam tarihindeki ilk vakıflardan biridir.

Hz. Ömer Mekke'nin Fethinde

Hz. Muhammed Hicrî 8. yılda 10.000 Müslüman ile Mekke üzerine yürüdü. Mekke'ye girince Safa tepesinin yamacında Müslüman erkeklerin beyatlarını aldı. Kadınların beyatlarını alması için Hz. Ömer'i görevlendirdi. Mekke'nin fethinden sonra Huneyn savaşı yapıldı. Bu savaştan sonra İslam orduları Suriye üzerine yöneldiler ve Tebük seferine çıktılar. Hz. Ömer bu sefer için malının yarısını bağışlamıştır.

Hz. Ebubekir Devrinde Hz. Ömer

Hz. Muhammed'in ölümünden sonra Ensar'dan bir grup hilafette hakları olduğunu savunuyordu. Sa'd İbn Ubade'yi aday görüyorlardı. Hz. Muhammed'in ölümünden sonra sülalesinden bazıları evde otururlarken bir adam geldi. Ensar'ın Benu Saîde Sakîfesi'nde toplandıklarını ve halife seçmek istediklerini söyledi. Bunun üzerine Hz. Ömer ve Hz. Ebubekir oraya gittiler. Hz. Ömer, Hz. Ebubekir'in elini tutarak ona beyat etti. Ardından oarada bulnan herkes Hz. Ebubekir'e beyat etti. Böylece Hz. Ebubekir ilk devlet başkanı seçilmiş oldu. Hz. Ömer, Hz. Ebubekir'in en büyük yardımcısı oldu. Kur'an-ı Kerim'in toplanıp yazılması için gayret sarf etti.

Hz. Ömer'in Halife Seçilmesi

Hz. Ebubekir ölmeden önce ashabın ileri gelenleriyle görüşüp Hz. Ömer'i halife adayı göstermek istediğini söyledi. Hz. Ebubekir hastalanınca Hz. Osman'ı çağırdı. Ona kendisinden sonra Hz. Ömer'in halife olmasını istediğini yazdırdı.

Hz. Ömer'in Hilafet Dönemi

Hz. Ebubekir döneminde Suriye kısmen fethedildi. Hz. Ömer ise öncelikle Irak üstüne yöneldi. Sasanilerle Müslümanlar arasında yapılan ilk savaşın komutanları Müsenna ile Ebu Ubeyde idi. Ebu Ubeyde'nin yaptığı hatalar neticesinde savaş kaybedildi. Ebu Ubeyde şehit oldu. İki ordu ikinci kez karşı karşıya geldiğinde ise Müslümanlar kazandı. Savaşın komutanı Müsenna idi. Sa'd İbn Ebi Vakkas'ın komutan olduğu başka bir seferde Gadip denilen yerde Sasanilerin cephaneleri savaşmadan ele geçirildi. Müslümanlar Sasani hükümdarı Yezdücerd'e bir heyet yollayarak İslam'ı tebliğ etiler. Ama Yezdücerd Müslüman olmadı.

Kâdisiye Zaferi

Şiddetli mücedalelerden sonra Sasani komutanı Zaloğlu Rüstem’in öldürülmesiyle savaş kazanılır. Bundan sonra Sasani İmparatorluğu’nun başkentine doğru ilerlenmeye başlanır. Sasaniler başkentleri Medâin’i tek edip doğuya doğru kaçarlar. Kisra Yezdücerd de kaçar. Sasanilerden, eyeri değerli taşlarla süslenmiş gümüş bir deve heykeli ile zümrüt, yakut, gümüş ve altınla işlenmiş büyüb bir halı ganimet olarak ele geçirilir.

Celûla Savaşı

Medâin’den çıkan Sasani kuvvetleri Rüstem’in kardeşi Hurzat komutasında Celûla şehrinde toplanırlar. Etraflarına bir hendek kazarlar. Hendeğin etrafını dikenli tellerle çevirirler. Sa’d bin Ebi Vakkas on iki bin kişilik ordusuyla Celûla’yı kuşatır. Karşılıklı çarpışmalar sonunda düşman çözülür. Hendekler birbiri ardına Müslümanların eline geçer. Böylelikle Cebûla fethedilir. Düşmanı kovalayan el Ka’ka, Hulvan’a kadar geldi ve burayı da fetheder. Sasani imparatoru Yezdücerd Rey şehrine kaçar. Böylelikle bütün Irak bölgesi İslam Deveti’ner katılmış olur.

Şam’ın Fethi

Dimaşk’ın kuşatılması sırasında Halid bin Velid bir gece şehrin etrafında kazılmış ve su ile doldurulmuş hendeği bizzat aşarak surlara tırmanır. Şehrin kapılarını Müslüman ordusuna açar. Dimaşk’ın fethedilmesi diğer bölgelerin fethini de kolaylaştırır. Dimaşk’ın düşmesini hazmedemeyen Bizanslılar, büyük bir ordu işe şehri kuşatmaya gelirler. Ancak Müslümanların saldırmasından korktukları için Ebu Ubeyde’ye elçi gönderip barış isterler. Ebu Ubeyde barış görüşmeleri yapmak için Muaz İbn Cebel’i gönderir. Muaz çok dindar ve alçak gönüllüdür. Barıl için çeşitli görüşmeler yapıldıysa da iki ordusundaki savaşa engel olamaz. Savaşı Müslümanlar kazanır. Bu savaştan sonra Filistin daha kolay fethedilir.

Humus’un Fethi

Humus, Suriye’nin en kolay fethedilebilecek şehirlerinden biridir. Halid İbn Velid ve Ebu Ubeyde şehri kuşatırlar. Şehre gelecek yardımı engellerler. Ebu Ubeyde buranın kuşatmasını Ubâde İbn Es-Sâmit’e bırakarak Hama, Şeyzer ve Maaratü’n-Nu’mân’ı fetheder. Sonra Lâzikiye’yi kuşatır. Kuşatmanın uzun süreceğini görünce vazgeçer. Bir zaman sonra şehrin halkı günlük yaşantısına dönüp şehrin kapılarını açınca İslam ordusu aniden saldırıya geçerek şehri fetheder.

Yermuk Savaşı

Müslümanların Dimaşk, Humus ve Lâzikiye’yi ele geçirmesinden sonra Bizans imparatoru Herakleios, Antakya’da büyük bir ordu toplar. Ebu Ubeyde de bütün kuvvetleri Yermuk denilen yerde birleştirir. İki ordu karşı karşıya gelince Müslümanlar Bizans’ın öncü kuvvetlerini dağıtır. Bizanslılar elçi göndererek barış görüşmleri yapmak isterler. İstenilen netice alınamaz ve savaşı Müslümanlar kazanır. Bizans imparatoru Herakleios “Elveda Suriye!” diyerek İstanbul’a döner. Ebu Ubeyde bundan sonra Antakya’yı da kuşatarak burayı da fetheder.

Kudüs’ün Fethi

Amr İbnü’l Ass, Yermuk Savaşı’ndan sonra Kudüs’ü kuşatır. Ebu Ubeyde’nin Kudüs’e doğru geldiğini öğrenen Hristiyanlar barış isteğinde bulunurlar. Şehri teslim etmek için Hz. Ömer’in gelmesini şart koşarlar. Hz. Ömer, Hz. Ali’yi hilafet makamında bırakarak Kudüs’e doğru yola koyulur. Hz. Ömer son derece mütevazidir. Barınacağı küçük bir çadırı bile yoktur. Ancak onu karşılamaya gelen kumandanlar Yezid İbn Ebu Süfyan ve Halid İbnü’l Velid son derece lüks elbiseler giyinmişlerdir. Hz. Ömer bunları görünce çok kızar. Ancak altlarındaki zırhları gösterip cihat ettiklerini söyleyince biraz yumuşar. Hz. Ömer Kudüs’e girince önce Mescid-i Aksa’yı ziyaret eder. İlk namazı kılmadan önce Hz. Bilal’den ezamn okumasını ister. Hz. Bilal, Hz. Muhammed’in vefatından sonra ezan okumamaya karar vermiştir ama Halife’nin hatrına son bir kez okur.

Hz. Halid İbnü’l Velid’in Azli


Suriye, Filistin ve Irak bölgelerinin İslam Devleti’ne kazandırımasında büyük payı olan Hz. Halid, Malik b. Nuveyre’nin dul kalan eşiyle evlenmesi ve bir şaire verdiği hediyenin Hz. Ömer tarafından hoş karşılanmaması neticesinde görevden alınır. Daha alt bir makama getirilir.

Suriye’de Salgın Bir Hastalığın Yayılması ve Müslümanların Tavrı (Tarihte İlk Karantina Olayı)

Hicrî 18. yılda Suriye, Mısır ve Irak’ta bir veba salgını meydana geldi. Hz. Ömer Suriye’ye doğru yola çıktı. Ancak Peygamberimizin, “Bir yerde bir salgın hastalık çıkarsa oaraya girmeyin. Orada bulunanlar da oradan çıkmasınlar.” Hadisine uymayı uygun bularak Medine’ye döner. İslam ordusunun komutanı Ebu Ubeyde bu salgın hastalık nedeniyle vefat eder.

Yeni Fetihler

Suriye’de fethedilmeyen tek yer Akdeniz sahilinde bulunan Kaysariyya’dır. Burası Yezid İbn Ebu Süfyan tarafından kuşatılır. Ancak hastalanınca komutanlığı kardeşi Muaviye’ye bırakır. Muaviye şehri fetheder. Suriye yabancılardan tamamen temizlenir.

El-Cezîre ve Ermenistan’ın Fethi

El-Cezire ve Ermenistan’ın fethedilmesi için İyad b. Ganm görevlendirilir. İyad Rakka’yı alıp haraca bağlar. Ruha (Urfa)’yı fethedilir. Sümeysat üzerine yürür. El- Ard ve el-Beyda’yı fetheder. Diyarbakır, Silvan’ı fetheder. Mardin Kalesi ve Musul’un iki kalesinden birini ele geçirir. Bundan sonra Ermenistan’ın Ahlat, Bitlis ve Erzen şehirlerini fetheder. Suriye’ye dönüp Humus’ta vefat eder.

Kûfe ve Basra’nın İnşa Edilmesi

Irak’ın fethine katılanlar buraların havasını beğenmezler. Havası güzel bir yer ararlar. Kûfe’yi beğenirler. Burası sırf karasal değil deniz ikliminde de sahiptir. Ayrıca Basra'yı da beğenip buraya da yerleşmeye başlarlar. Bundan sonra Ahvaz fethedilir. Bunun ardından Müslümanlar İran topraklarına girerler. Hürmuzan'ın ordusunu mağlup ederler. Hürmuzan Medine'ye gider. Müslüman olup Medine'ye yerleşir.

Nihavend'in Fethi

Müslümanlar Ahvaz'ı fethedince İranlılarla Nihavend Savaşı yapılır. İran ordusu Firuzan komutasında toplanmıştır. Hz. Öer ordunun başına Nu'man b. Mukarrin el-Müzeni'yi getirir. Nu'man düşmana karşı savaşa girişmek için Hz. Muhammed gibi zeval vaktini bekler. Vakit gelince saldırıya geçer. Nu'man bu savaşta şehit olur. Müslümanlar bu savaşı "Fetihlerin Fethi" diye adlandırır. Çünkü bu savaştan sonra Sasanilerin hakimiyeti tamamen sona erer. Ülke tümüyle Müslümanların eline geçer.

İsfahan'ın Fethi

Hz. Ömer, Abdullah b. Abdullah b. Itbân'ı İsfahan üzerine gönderir. Yapılan savaş sırasında düşman komutanı Şehriyar b. Cüzeveyh Abdullah b. Verkâ ile teke tek dövüşür ve öldürülür. İsfahanlılar büyük bir hezimete uğrar. Buraya Şehriyar yaşlı biri olduğundan "İhtiyarın öldürüldüğü yer" derler. İslam ordusu daha sonra İsfahan hükümdarı el-Fazusefan'ı cizye ödemeye ve topraklarını teslim etmeye razı eder.

Derbend'in Fethi

Derbend, Azeybaycan bölgesinde yer alan bir yerdir. Müslümanlar şehri kuşatınca Derbend emiri Şehrbaraz, İslam ordusu kumandanlarına savaşma gücünden yoksun olduklarını bildirir. Bunun üzerine bir yıl süreyle cizye alınmayarak şehir ele geçirilir.

Horasan'ın Fethi

Horasan İran'ın doğusunda yer alan bir bölgedir. Yezdücerd İslam ordularının önünden çekilerek Merv'e gelmiştir. Burada Müslümanlara karşı yeni bir güç oluşturmayı planlamaktadır. Bunu engellemek için Ahnef b. Kays bölgeye gönderilir. Yezdücerd Belh şehrinde Müslümanlara karşı koyar. Ama bozguna uğrar. Asker Ceyhun Irmağı'nın doğusuna çekilir. Türklerden yardım alırlar. Ama Türkler savaşmaya gönüllü değildirler. Bu yüzden geri çekilirler. Yezdücerd de geri döner.

Hz. Ömer'in Kerameti


Basra'da Sâriye b. Zanîm komutasındaki ordu Dârâbcird önünde düşmana karşı zor bir duruma düşmüştüt. Düşman tarafından kuşatılmıştır. Burada Hz. Ömer'in ordunun dağa çekilmesini emreden sesini duyulur. Ordu sırtına dağa verince düşmanı yener. Hz. Ömer Medine'de cuma namazında hutbedeyken bu emri vermiştir. Birkaç gün sonra gelen zafer habercisi Hz. Ömer'in sesini savaş meydanında işittiklerini anlatmıştır.

Basra'da bulunan İslam ordusunun komutanlarından Kays b. Seleme, Hakkari çevresindeki Kürtlerin üzerine sefer düzenleyerek onları itaat altına alır. Buradan ganimet olarak elde edilen bir mücevheri Hz. Ömer' gönderir. Hz. Ömer bunun Müslümanların hakkı olduğunu söyleyerek reddeder.

Çok geniş topraklara sahip Sasani Devleti yedi yıl gibi bir sürede İslam ordularına boyun eğer.

Mısır'ın Fethi

Arabistan dışındaki topraklarda Roman İmparatorluğu ile Sasani Devleti'nin sözü geçiyordu. İslam orduları bunlarla başarılı bir şekilde savaşıp Sasani Devleti'ni yıkmış, Roma da Müslümanlar karşısında gerilemiştir. İslam hakimiyetinden önce Mısır, Roma'ya bağlıdır. Romanlıların yüksek vergi yükü altında ezilmektedirler. Kendilerini bu kötü durumdan kurtaracak yeni bir yönetime hazırdırlar. Amr b. el-Ass askerleriyle birlikte Mısır üzerine yürür. Feremâ şehrini direniş görmeden ele geçirir. Bilbis şehri Artabon komutasındaki orduyla savaşılarak ele geçirilir. Daha sonra Tendosyas şehrine yürürler. Burada yapılan savaşı da kazanırlar. Düşman kuvvetleri kaçar.

Babylon Kalesi'nin Fethi

Müslümanlar Babylon Kalesi'ni Zübeyr b. Avvam komutasında kuşatırlar. Ancak kuşatma çok uzun sürer. Kale komutanı Mukavkıs elçi göndererek barış ister. Müslümanlar üç şart ileri sürer. Ya İslam'a girecekler ya mağlubiyeti kabul edip cizye ödeyecekler ya da biri galip gelinceye kadar savaş devam edecektir. Mukavkıs halkına bu şartlardan birini kabul etmelerini söyler ama yanında bulunanlar kabul etmezler. Savaş devam eder ve Müslümanlar kaleyi ele geçirirler. Romalılar cizye vermeye razı olurlar.

İskenderiye'nin Fethi

Amr b. el-Ass, İskenderiye üzerine yürür. İskenderiye yolu üzerindeki bütün kaleleri fetheder. İskenderiye ise surları sağlam, savunmaya elverişli bir şehirdir. Kuşatma uzun sürer. Hz. Ömer fethin neden gerçekleşmediğini soran bir mektup yazar. Bunun üzerine Amr b. el-Ass, askerlere bir konuşma yapar. Şiddetli bir hücumdan sonra kale ele geçirilir.

Hz. Ömer'in Şehit Edilmesi

Medine'de Muğire İbn Şu'be'nin Firuz isminde bir kölesi vardır. Muğire, Firuz'dan günde iki dirhem vergi alırmış. Firuz, Hz. Ömer'e bu verginin çok yüksek olmasından yakınır. Hz. Ömer de marangozluk ve demircilik yapan birine göre bu verginin çok olmadığı söyler. Hz. Ömer böyle deyinde Firuz çok sinirlenir. Ertesi gün Hz. Ömer sabah namazını kıldırmak için camiye gidip yerini aldıktan sonra Firuz onu hançerle yaralar. Sonra da intihar eder. Namazı Abdurrahman İbn Avf kıldırır. Hz. Ömer evde hasta yatağında yatarken Hz. Muhammed'in yanına defnedilmek istediğini Hz. Aişe'ye iletir. Hz. Aişe de orayı kendi için ayırdığını ama yine de Hz. Ömer'e verebileceğini söyler. Yanındakiler Hz. Ömer'e kendisinden sonra ümmeti yönetecek birini tavsiye etmesini isterler. Hz. Ömer de Hz. Ali, Hz. Osman, Hz. Abdurrahman, Hz. Sa'd bin Ebi Vakkas, Hz. Zübeyr b. Avvam ve Hz. Talha b. Ubeydullah'ın kendi aralarından birini seçmelerini ister. Namazları Hz. Süheyb'in kıldırmasını ister. Hz. Ömer suikastten üç gün sonra vefat eder.

Hz. Ömer'in Şahsiyeti, İdaresi ve Adaleti

Hz. Ömer Bizans ve Sasani imparatorluklarının hakimiyeti altında bulunan Suriye, Filistin, Mısır, Irak ve İran'ın İslam Devleti sınırlarına katılmasını sağlamıştır. Hz. Ömer aldığı kararlarda "Şura Meclisi"ne danışırdı. Hz. Ömer fetihleri gerçekleştirdikten sonra ülkeyi Hicaz, Suriye, el-Cezire, Basra, Kûfe, Mısır, Filistin, İran, Horasan ve Kirman gibi idari birimlere ayırdı. Bu bölgelerin başlarında valiler vardır. Hz. Ömer, valiler aleyhinde meydana gelebilecek şikayetler için bir yüksek mahkeme kurar ve bunun başına da Muhammed İbn Mesleme'yi getirir. Valilere devletin malını yemek zorunda kalmasınlar diye yüksek maaşlar ödenir. Fethedilen topraklar askerlere be kumandanlara değil devlete bırakılırdı.

Beytü'l Mal Konusundaki Titizliği

Hz. Ömer'in Müslümanlar tarafından çok sevilenmesinin nedeni adaleti ve herkese eşit davranmasıdır. Hz. Ömer beytü'l mal'den Müslümanların en az pay alanıydı. Asla daha fazla pay almak istemezdi.

Hz. Ömer Devrinde Adlî Teşkilat

Hz. Ömer zamanında topraklar genişleyince bütün davalara Medine'de bakılması mümkün değildir. Bunun üzerine Hz. Ömer bağımsız hareket eden ve hüküm veren mahkemeler kurar. Hakimlerin rüşvet almalarını önlemek için onlara yüksek maaşlar bağlar. Ayrıca zengin ve halka etkili olabilecek kişileri hakimliğe tayin eder. Çünkü ona göre böyleleri rüşvete tenezzül etmezdi. İtibarı olan kişiler de kimsenin etkisi altında kalmazdı.

Hz. Ömer'in Adalet Anlayışına Bir Örnek

Hz. Ömer'in halifeliği döneminde iyiliği emredip kötülükten sakındırmak için "Ahdâs" teşkilatını kurar. Bu teşkilat suç ve zabıta işlerini düzenlemektedir. Hz. Ömer döneminde yollar, köprüler ve su kanalları yapılır. Bu su kanallarının en önemlisi Nil Nehri ile Kızıldeniz'i birbirine bağlayan "Nehr-i Emiru'l-Mü'minin" adıyla anılır.

İlmî Hizmetleri

Hz. Ömer, Hz. Ebubekir zamanında Kur'an-ı Kerim'in bir araya getirilmesini teklif eder. Bu konuda büyük çaba harcar. Kendi devrinde İslam Devleti'nin her köşesinde Kur'an-Kerim öğretmek için okullar açar. Ders verenlere maaşlar bağlar.Çocukların yazı yazmayı, ok atmayı, ata binmeyi öğrenmeleri için valilere emirler gönderir. Büyüklere de hüküm ayetlerini en çok içeren Bakara, Nisa, Maide ve Nur sûrelerini ezberlemeyi zorunlu tutar. İslam ülkesinin her yerine dört bine yakın cami inşa edilir. Mescid'i Haram ve Mescidi Nebevî genişletilir.

Takvimin Kabulü ve Para Basılması

Hz. Ali'nin teklifi üzerine Hicret, takvimin başlangıcı olarak kabul edildi. Para İslam Devleti'nde ilk defa Hz. Ömer dönemine bastırılmıştır.

Hz. Ömer Döneminde Zımmîler

İslam Devleti'nin Müslüman olmayan vatandaşlarına zımmî denir. Hz. Ömer fethedilen toprakların gelecek nesillere de kalması için eski sahiplerinde kalmasını sağlamıştır. Zımmîler İslam ülkesinde kendi inanç ve ibadetlerini yapmakta serbesttiler. Devletin garantisi altında idiler. Bu garanti için cizye adı verilen bir vergi vermektedirler. Hz. Ömer devrinde gayri müslim vatandaşlara çok geniş haklar tanınmıştır. Onlarla bazı anlaşmalar yapılmıştır. Bunlardan biri Kudüs antlaşması olarak bilinir. Bu antlaşma ile Elia halkı himaye altına alınmıştır.

Hz. Ömer'in Devlet İdaresi ve Adaletine Kısa Bir Bakış

İslam nazarında zengin ve fakirin, akraba ile yabancının, devlet başkanı ile herhangi bir vatandaşın arasında hiçbir fark ve eşitsizlik yoktur. Suriye'nin en büyük kabilesi Gassani'nin son reisi Cebele İbn Eyhem, Müslüman olmuş ve Hac yaparken biri eteğine bastığı için ona tokat atmıştır. Adam Cebele'den şikayetçi olunca Hz. Ömer Cebele'ye kısas uygular. Cebele bundan sonra dinden dönüp İstanbul'a kaçar. Hz. Ömer soylu biri için dinden taviz vermez.

Hz. Ömer devrinde dilenen insan yok gibidir. Çalışamayacak durumda olan herkese devletten maaş bağlanmıştır. Sabah akşam Medine'deki yoksullara yemek dağıtılırdı.

Hz. Ömer'in İctihadı ve Rehberliği


Hz. Muhammed Kâbe'yi ziyaret etmek için Mekke'ye giderken Mekkeli müşrikler yüzünden ibadetlerini yerine getiremeyen Müslümanlar bir ağaç altında toplanıp Hz. Muhammed'e sonuna kadar destek olacaklarına söz verirler. Daha sonraları bu ağaca hürmet gösterilmeye başlanır. Bunun gören Hz. Ömer, bunun inanca zarar vereceğini düşünüp ağacı kestirir. Aynı titizliği Hacerü'l-esved için de göstermiştir.

Hz. Ömer hicivname yazmayı suç ilan etmiştir. Kadın ve şaraptan bahseden şiirler söylemek de yasaktır. İçki içmenin cezasını iki katına çıkarır. Bu cezayı kendi eliyle oğlu Ebu Şâm'ye uygular.

Fıkıh İlmi ve Hz. Ömer

İslam alimleri Hz. Ömer'in adaleti ve ilmi konusunda görüş birliği içindedirler. Peygamber olmadıkları hâlde kendilerine ilham olunan kişilere muhaddes denir. Hz. Ömer de bu mertebede olan biridir. Hz. Muhammed de Hz. Ömer'in ilimde ileri bir mertebede olduğunu haber vermektedir.

Hz. Ömer'in Şahsiyeti ve Ahlâkı

Hz. Ömer kanaatkâr, ibadete düşkün, alçak gönüllü, sade, doğru, sabırlı, tevekkül sahibiydi. Yamalı elbise giyerdi. Yerde yatardı. Devletin develerini otlatırdı, develerin bakımlarını yapardı. Allah'a çok hamd ederdi. Sabah namazlarında Yunus, Hûd veya Kehf sûrelerini okurdu. Hz. Ömer iyi bit hatiptir. İbranice bilirdi. Ahlâk, şeref, adalet, gayret ve hürriyet konulu şiirleri ezberler ve bu tür şiirlerin ezberlenmesini tavsiye ederdi. Günümüzde mahkeme duvarlarında yazan "Adalet mülkün temelidir." sözü Hz. Ömer'e aittir.

İctihadlarındaki İsabetliliği

Müslümanları namaza davet etmek için ezanın kabulünde, Bedir esirleri hakkında yapılacak uygulamada, münafıkların cenaze namazlarının kılınmayacağı konusunda Hz. Ömer'in görüşleri kabul edilmiş ve vahiyle desteklenmiştir. Kur'an-ı Kerim'in toplanıp mushaf hâline getirilmesinde, yeni fethedilen toprakların askerlere dağıtılmayıp devlete bırakılmasında, çocuk doğuran cariyelerin satılamayacağı hususunda da onun ictihadları ağır basmıştır.

Hz. Ömer buğday tenlidir. Uzun boyludur. Alnı geniş, bıyıkları uzun, saçları döküktür. Altı erkek çocuğu vardır. Oğlu Abdullah fıkıh ve hadiste ileri gelenlerdendir. Asım ise ilim ve fazileti ile meşhurdur. Hz. Ömer çabuk sinirlenen biridir.

HZ. ÖMER ZAMANINDA YAPILANLAR


1- Beytü'l-mal ve adliye teşkilatı kurulmuştur.
2- Kadıaskerlik ve harb dairesi kurulmuştur.
3- Kûfe, Basra, Fustat ve Musul gibi askerî karargâhlar kuruldmuştur.
4- Gümrük vergisi konulmuştur.
5- Deniz ürünlerinden zekat alınmaya başlanmıştır.
6- Vakıf hukuku ortaya çıkmıştır.
7- İmam ve müezzinlere maaş bağlanmıştır.
8- Nil Nehri'ni Kızıldeniz'e bağlayan kanal açılmıştır.
9- Medreseler ve eğitim kurumları yaygınlaştırılmıştır.
10- Yabancı tüccarlar İslam diyarında ticaret yapabilmişlerdir.
11- Arazilerin keşif ve ölçü fiyat takdirleri yapılmıştır.
12- Gizli istihbaratçı casuslar görevlendirilmiştir.
13- Mekke - Medine yolunda misafirhaneler açılmıştır.
14- Ticaret için alınıp satılan atlardan zekat alınmıştır.
15- Camilerde düzenli olarak öğütler verilmiş ve dersler okutulmuştur.
16- Hiciv yazan şairler bundan alıkonulmuştur.
17- Soytarı ve komedyenlerin yaptıkları yasaklanmıştır.
18- Gayri müslim vatandaşlara maaş bağlanmıştır.
19- Teravih namazı cemaatle kılınmıştır.
20- Hisbe teşkilatı yaygınlaştırılmıştır.
21- Halkın ihtiyaçlarını tespit ve durumlarını öğrenmek için geceleyin devriyeye çıkılmıştır.
22- Nüfus sayımı aralıklarla ve sürekli yapılmıştır.
23- İlim olarak fıkıh ve hadisin temelini Hz. Ömer oluşturulmuştur.
24- Hz. Ömer köleliği sınırlandırmak için çalışmalar yapmıştır. Kölelere hukuki eşitlik sağlamıştır.

Hz. Ömer (Prof. Dr. Ahmed Ağırakça) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Ömer için söylenemez? 

A) İyi bir hatiptir.
B) Kabilesinin diplomatik ilişkilerini yürütmüştür.
C) Yumuşak bir mizacı vardır.
D) Okuma-yazma bilmektedir.

2. Hicret'ten sonra muhacirlerle ensar karşılıklı kardeş ilan edilmiştir. Buna göre Hz. Ömer'in ensardan kardeşinin adı nedir?
A) Utban İbn Malik
B) Ebu Ubeyde
C) Abdullah İbn Mesud
D) Hz. Bilal

3. Hz. Ömer'in Hz. Muhammed'le evlenen kızının adı nedir? 

A) Hz. Aişe
B) Hz. Fatıma
C) Hz. Zeynep
D) Hz. Hafsa

4. Hz. Ömer hangi sefer için malının yarısını bağışlamıştır? 

A) Hudeybiye
B) Tebük
C) Hayber
D) Kâdisiye

5. Hz. Ömer'in halifeliği döneminde İslam Devleti sınırları dışında kalan yerlerde hüküm süren devletler hangileridir? 

A) Bizans ve Sasani
B) Bizans ve Osmanlı
C) Sasani ve Ermenistan
D) Hindistan ve Sasani

6. Aşağıdaki savaşlardan hangisi Hz. Ömer'in halifeliği döneminde yapılmamıştır? 

A) Kâdisiye
B) Celûla
C) Yermuk
D) Huneyn

7. Hz. Ömer'in halifeliği döneminde Irak'ta hangi devlet hüküm sürüyordu? 

A) Bizans
B) Ermenistan
C) Osmanlı
D) Sasani

8. Hz. Ömer'in halifeliği döneminde Suriye'de hangi devlet hüküm sürüyordu? 

A) Bizans
B) Ermenistan
C) Osmanlı
D) Sasani

9. Hangi savaştan sonra Irak tamamıyla Müslümanların eline geçmiştir? 

A) Huneyn
B) Celûla
C) Hayber
D) Kâdisiye

10. Dimaşk'ın fethinde şehrin etrafındaki hendekleri aşıp surlara tırmanarak şehrin kapısını Müslüman ordusuna açan komutan kimdir? 


A) Ebu Ubeyde
B) Hz. Ömer
C) Halid İbn Velid
D) Sa'd İbn Ebi Vakkas

11. Hz. Ömer'in halifeliği zamanında nerede ve ne salgını meydana gelmiştir? 

A) İran-tifo
B) Suriye - kolera
C) Suriye - veba
D) İran - veba

12. Yaşanan salgın hastalık esnasında Müslümanlar nasıl davranmışlardır? 

A) Hastalığın olmadığı yerlere büyük göçler yaşanmıştır.
B) Karantina uygulanmıştır.
C) Hastalananlara yardım için herkes bölgeye gitmiştir.
D) Hastalığın tedavisi için herkese aşı uygulanmıştır.

13. Kûfe ve Basra şehirlerinin inşa edilmesinin nedeni nedir? 

A) Deniz iklimine sahip yumuşak bir havaya sahip olmaları
B) Gelişmiş bir yer olmaları
C) Ticaret yolları üzerinde bulunmaları
D) Topraklarının bereketli olması

14. Nihavend'in fethinin "Fetihlerin Fethi" diye adlandırılmasının nedeni nedir?

A) Müslümanların kazandığı ilk zafer olması
B) Bu zaferle Bizans İmparatorluğu'nun ortadan kaldırılması
C) Bu zaferle Sasani İmparatorluğu'nun ortadan kardırılması
D) Bu zaferle Müslümanlığın hızla ortadan kaldırılması

15. İran hükümdarı Yezdücerd, aşağıdaki fetihlerin hangisinden sonra Türklerden yardım istemiştir? 

A) İsfahan
B) Derbend
C) Ermenistan
D) Horasan

16. Hz. Ömer'in kerameti aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Medine'den Darabcird önlerinde savaşan orduya sesini duyurması
B) Ordunun aç kaldığı bir anda bir kazan çorba pişirmesi ve bu çorbadan bütün ordunun içip doyması
C) Gelecekte olacak bir şeyi bilmesi
D) Susuz kalınan bir günde ayağını yere vurarak su çıkarması

17. Firuz'un Hz. Ömer'i hançerlemesinin nedeni nedir? 

A) Müslümanları bir karışıklığa sokmak istemesi
B) Hz. Ömer'i öldürmesi için müşriklerden emir alması
C) Şikayetine istediği cevabı alamaması
D) Halifelikte gözü olması

18. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Ömer'in kendisinden sonra halife olmasını tavsiye ettiklerinden biri değildir? 

A) Hz. Ali
B) Hz. Ebubekir
C) Hz. Osman
D) Hz. Sa'd bin Ebi Vakkas

19. Hz. Ömer'in Müslümanlar tarafından sevilmesinin en önemli nedeni nedir? 

A) İyi bir lider olması
B) Adil olması
C) İbadete çok düşkün olması
D) Birçok ülkenin fethine vesile olması

20. Hz. Ömer devrinde kurulan suç ve zabıta işlerini düzenleyen teşkilatın adı nedir? 

A) Ahdâs
B) Beytü'l-mal
C) Hicret
D) Şûra

21. Aşağıdakilerin hangisi Hz. Ömer devrinde yapılmamıştır? 

A) Nil nehri ile Kızıldeniz'i birbirine bağlayan kanal
B) Ahdâs teşkilatının kurulması
C) Kur'an-ı Kerim öğretmek için okullar açılması
D) Kur'an-ı Kerim mushaf hâline getirilmiştir.

22. Hicrî takvimin başlangıcı olarak Hicret'in kabul edilmesini kim teklif etmiştir? 

A) Hz. Ömer
B) Hz. Ali
C) Hz. Osman
D) Hz. Muhammed

23. İslam Devleti'nde para ilk kimin zamanında basılmıştır? 


A) Hz. Muhammed
B) Hz. Ebubekir
C) Hz. Ömer
D) Hz. Osman

24. İslam Devleti'nde yaşayan Müslüman olmayan kişilere ne denir? 


A) Cizye
B) Haraç
C) Zımmî
D) Yahudi

25. Hac esnasında Gassani kabilesinin son reisi Cebele İbn Eyyem'in ayağına biri basar. Cebele de bu kişiye tokat atar. Kişi Cebele'den şikayetçi olunca Hz. Ömer Cebele'ye kısas uygular. Bu olay Hz. Ömer'in hangi özelliğini göstermektedir? 

A) Adil oluşu
B) Cesur oluşu
C) Çalışkan oluşu
D) İyi bir lider oluşu

26. Hz. Ömer, "Senin bir taştan başka bir şey olmadığını, ne iyilik ne de fenalık edemeyeceğini biliyorum. Ancak Rasûlullah'ın sana ellerini sürdüğünü gördüğüm için ben de aynısını yapıyor ve bununla yetiniyorum." sözünü ne için söylemiştir? 

A) Haceru'l-esved
B) Hz. Muhammed'e destek sözü verilmek için altında toplanılan ağaç
C) Kâbe'nin duvarı
D) Mekke'nin toprağı

27. Bugün mahkeme duvarlarında da yazan aşağıdaki sözlerden hangisini Hz. Ömer söylemiştir? 

A) Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.
B) Adalet topaldır, ağır ağır yürür, fakat gideceği yere er geç ulaşır.
C) Şeriatın kestiği parmak acımaz.
D) Adalet mülkün temelidir.

28. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Ömer'in fiziksel özelliklerinden değildir? 

A) Buğday tenlidir.
B) Alnı geniştir.
C) Kısa boyludur.
D) Saçları döküktür.

29. Hz. Ömer halifeliği devrinde aşağıdakilerden hangisini yapmamıştır? 

A) İçki içmenin cezasını iki katına çıkarmıştır.
B) Şiirin her türlüsünü söylemeyi yasaklamıştır.
C) Kendi eliyle oğluna içki içme cezası uygulamıştır.
D) Köleliği sınırlandırmak için çalışmaları yapmıştır.

Cevap Anahtarı :

1-C      2-A      3-D      4-B      5-A
6-D      7-D      8-A      9-B      10-C
11-C    12-B    13-A    14-C    15-D
16-A    17-C    18-B    19-B    20-A
21-D    22-B    23-C    24-C    25-A
26-A    27-D    28-C    29-B

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...