Elektrik elektronik eğitimi ile ilgili bilgiler, kitap özetleri, kitap sınav soruları ve eğitime dair her şey
7 Ekim 2019 Pazartesi
Şeytan Dönemeci (Agatha Christie) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili
Kitabın Adı : Şeytan Dönemeci
Kitabın Yazarı : Agatha Christie
Kitabın Özeti :
Olaylar bir kulüpte eski bir memur olan emekli bay Porter‘in okuduğu gazetedeki bir haber üzerine başlamaktadır. Haberde Londra’daki depremde Gordon Cloade'ın evinin yıkıldığı ve yeni evlendiği karısı ile karısının abisi dışında kimsenin kurtulmadığı yazmaktadır. Bay Porter haberi okuduktan sonra kulüptekiler arasında, Gordon Cloade’n kardeşi doktor Jeremy Cloade’nda olduğunu fark etmeden yorum yapmaya başlar. Zira depremden kurtulan Gordon Cloade’un bir vapur yolculuğu sırasında tanıştığı ve aniden evinden uzak olan New York’ta evlendiği kadın, görevli olduğu Afrika’daki dostu Underhay’ın onu terk eden eşidir.
Underhay kadının kendisini terk etmesi üzerine dostu Porter’e dert yanmış ve Katolik olduğu için boşanamadığı eşinin kendisini habersizce terk etmesini hazmedemediğini anlatmıştır. Ayrıca hayatını vatanı olan İngiltere’den uzakta sürdüren bu adamı kendisinin ölüm haberini ilan ettirerek ve Afrika’da izini kaybettirip kadının özgür kalabileceği günden bahsetmiş, fakat buna fırsat bulamadığı için bu olayın ismini lekelediğini buna da çok üzüldüğünden bahsetmiştir.
Bu olaydan kısa bir süre sonra Underhay’ın ölüm haberi İngiltere’ye ulaşmış Bay Porter’de bu ölümü devamlı bu kadına bağlamıştır.
Gordon Cloade öldükten sonra yaşadığı köyde yerleşen eşi Rosaleen ve abisi David Hunter büyük bir mirasa konmuşlardır. Çok zengin olan Gordon Cloade evlendikten sonra yeni bir vasiyetname hazırlamadığı için eldeki tüm varlıkları karısına geçmiştir. Yine yasalara göre bayan Rosaleen varlıklara sahip olmasına karşın parasının sadece faizini kullanabilmekte, ana parayı sarf edememektedir ki bu bile güçlü bir servettir.
Gordon Cloade’un akrabaları bu olaydan son derece rahatsız olmuş ve mirastan hiç pay alamadıkları için Roseleen’e düşman kesilmişlerdir. Zaten yoksullukla büyümüş Rosaleen’inde turnelere çıkıp dünyayı gezen bir aktrist olması onu hoş görmemeleri için gerekli mazereti de vermiştir.
Yaşamı boyunca baktığı ve onlara devamlı yardım edeceğini vadettiği, bunun için para biriktirmelerini istemediği Gordon Cloade’un akrabaları Lionel Cloade maddi sorunları Gordon tarafından karşılanmakta olduğu için hastalara bakmak yerine araştırmalara yönelmiştir. Kethie Cloade (doktorun eşi), Jeremy Cloade (Gordon’un avukatı ve kardeşi), Freances Cloade (Jeremy’nin karısı), Adela Marchmont (Gordon’un kız kardeşi) Lynn Marchmont (Adela’nın kızı aynı zamanda Rowley Cloade’nın nişanlısıdır. Nişandan sonra Avrupa’ya çalışmaya giden kız ölüm haberi ile geri dönmüştür.)
Gordon Cloade’nın akrabaları tarafından devamlı finanse edildikleri için belirli gelire sahip olmayan insanlardır. Ölüm olayı ile birlikte yardımlar kesilir akrabalar artık kredilerini de kullanmış ve birer birer Rosaleen‘den para istemeye başlamışlardır. Aslında çok iyi kalpli olan Rosaleen elinden geldikçe yardım etmek istemektedir. Fakat onunla zıt olan abisi David mani olmaktadır. Tüm Cloade’lerin çekindiği ve kaba tabir ettiği Davıd Hunter onlara hakaret edip onları küçük düşürmeye çalışmaktadır. Kethie Cloade’nin verdiği bir yemekte Lynn Marchmont’la tanışan Davıd Hunter kıza ilgi duymaya başlar. Yeni bir çiftlik kuran ve Gordon’un finansa edeceği Rowley’le nişanlı olan Lynn’de Davıd Hunter’ın konuşmalarından etkilenmiştir. Zira Rowley’ın Gordon'un ölümü ile çiftliği büyütme planları suya düşmüş ve Lynn tarafından aciz olarak görülmeye başlanmıştır.
Olaylar böyle sürerken kasabaya gelen ve kendini Enoch Arden olarak tanıtan birinin David Hunter’e mektup yollayıp, Underhay’dan haber getirdiğini ve bu konuda konuşmak istediğini bildirmesi her şeyi altüst eder. Bu olay karşısında panikleyen David Rosaleen’ı Londra’ya gönderip adamla görüşür. Konuşma sırasında Underhay’ın yaşadığını ima eden ve istediği on bin sterlin verilmediği taktirde bunu Cloade’lere söyleyeceğini anlatan adam Davıd’ı korkutur. Bu konuşmaya kulak misafiri olan ve adamın kaldığı otelde hizmetçilik yapan Beatrıce’de olayı hemen Rowley Cloade’ye aktarır. Rowley bunu duyunca doğruca avukat olan amcası Jeremy’e koşar. Onu beklerken resimlerine göz atmaktadır ve bir anda fikrini değiştirip çıkar gider.
Olayın iki gün ardından Enoch Arder’in otelde ölü bulunmasıyla bir anda her şey çalkalanmaya başlar. Bir cinayet görünümündeki olaya komiser Spence atanır. Oteldeki olayda başının arkası ezilmiş Enoch Arder yüzü koyun yatmaktadır. Hemen yanındaki masada bir şömine maşası olmakla beraber, ceketin üstünde D ve M harfleri bulunan altın bir çakmak ve dolabın altında da kırmızı bir ruj bulunur.
Çakmağı bir çiftlik gezisi sırasında Rosaleen’de gören ve sigarasını yakmak için elinden alan Rowley hemen tanır. Adamın Davıd Hunter’la olan hukuku da açıklanınca tüm şüpheler Davıd Hunter’e yönelir.
Adam Underhay’ın canlı olduğunu ispatlaya bilecek, bu sayede Rosaleen’in yeni evliliği geçersiz sayılacak ve miras hakkı kalmayacaktır. Bunu engellemek için Davıd Hunter adamı öldürmüştür. Zira adamın ölümünden sadece David ve Rosaleen karlı çıkmaktadır. Olay Cuma gecesi saat 21.00 ile 22.00 arasında olmuştur. Adamın kırılmış saati de 22.15’i göstermektedir.
Buna karşın Davıd Hunter bir haftadır Londra’da olduğunu, olay sırasında kasabaya eşyalarını almaya geldiğini ve 21.15 treni ile döndüğünü söyler. Keza dönüş sırasındayolda Lynn’e rastlamış, onunla konuşmuş ve tren hareket ederken yanından hızla koşarak ayrıldığını söylemiştir. Lynn’in Londra’dan aramış olması da ispatıdır. Lynn olay gecesi saat 23.05 sırasında santralin Londra’dan telefon sordurduğunu ve telefonun kesildiğini ve otuz saniye sonra Hunter ile konuştuğunu doğrulamıştır.
Bu olay geliştikten Rowley’in ölen adamın Underhay olduğundan şüphelenmesi ve Underhayn’ı tanıyan birinin bulunması için dedektif Hravle Poirota’a gitmesi olaylara dedektifinde karışmasını sağlar.
Olaylara oldukça şüpheli yaklaşan dedektif telefon olayının başlangıcındaki kulüptedir ve Porter’in konuşmalarını hatırlar. Porter Rowley’i görmeye gider. Cesedi Rosaleen ve Porter görürler. Porter bunun Underhayn olduğunu söylerken, Rosaleen olmadığını ima eder. Ön mahkeme Porter’e inanır ve Hunter’in idam talebiyle yargılanması kararına varır. Bu kararın ertesi günü Porter’in intihar etmesi Hunter’in tekrar serbest kalmasına zemin hazırlar. Bu arada Rosaleen iyice bunalmış ve tüm yardımları geri çevirmiştir.
Lynn ve dedektif Poirota’in ziyaretine gittiği gün Rosaleen gören Hunter hiddetle odada bulunan Lynn’e ve dedektife katillerin Cloade’ler olduğunu söyler fakat Rosaleen’in bıraktığı intihar mektubu onu sakinleştirir. Bu olayda sonra Lynn beraber Amerika’ya gitmeyi teklif eder. Lynn bunu nişanlısı Rowley’e söylemeye gider. Rowley sinirlenip Lynn’in boğazına sarılır ve “iki cinayetten sonra seni bırakmam” diyerek onu boğmaya yeltenir. Tam o sırada odaya giren dedektif Rowley’i sakinleştirerek olayın gerçeğini anlatmaya başlar.
Kasabaya gelen Enoch Arden Jeremy Cloade’nin karısı France’nin sabıkalı kardeşidir. Bunu Beatrice’den duyduklarını anlatmaya gelen Rowley albümleri karıştırırken yüz benzerliğini fark etmiştir. Bunun üzerine konuşmadan Enoch Arden’i görmeye gitmiş ve tartışma çıkmıştır. Tartışmada Enoch Arden’e attığı yumruk onun dengesini kaybedip, kafasını şömineye çarpmasına yol açmış ve Enoch Arden bu yüzden ölmüştür. Rowley bunun üzerine amcası Jeremy’den duyduğu kulüpteki konuşmayı hatırlayıp, çiftlikte unutulan Davıd’in çakmağını cesedin üzerine bırakarak Porter’i görmeye gitmiştir. Porter’in mali sıkıntıda olması para karşılığı yalancı şahitliğe razı olmasına neden olmuştur. Dedektif Rowley ile Porter’in daha önce tanıştığını ziyareti sırasında Rowley’e sigara ikramı anında “kullanmıyor musunuz” demesinden anlamıştır.
Rowley kendini bu iki ölümden sorumlu tutmaktadır. Rosaleen’in ölümü ise David Hunter’in işidir. Rosaleen aslında depremde ölmüştür. Ayağına gelen parayı tepmek istemeyen David ise canlı kalan ve Rosaleen’le aynı ölçülerdeki hizmetçiği Rosaleen yerine koymuştur. Daha önceden de ilişki kurduğu bu hizmetçi bu sayede sözünden çıkmamaktadır. Fakat olaylar patlak verince serin kanlılığını yitirmeye başlaması ve vicdan azabı duyması onun itiraf edeceğinin sinyallerini vermiştir. Kendini bu tehlikeden kurtarmak isteyen David standart kullandığı ilaçlarının içine morfin doldurup ölümünü sağlamıştır. İlacın ölüme sebebiyetinin Cloade’lar dan olan doktoru zanlı bırakacağından rahat olan David, dedektifin turnelere çıkan bir aktrist olan Rosaleen’in gördüğü kadın kadar saf olamayacağından şüphelenip araştırıp gerçeği ortaya çıkaracağını hesaba katmamıştır. Lynn kendini öldürecek kadar seven Rowel’e tekrar bağlanmıştır. Dedektif ilk iki ölümü tam anlatmaması sonucu Rowley kurtulmuş, Rowley ve Lynn tekrar bir araya gelip evlenmeleri için tüm sorunlar kalkmıştır.
Yüzüklerin Efendisi 1 - Yüzük Kardeşliği (J. R. R. Tolkien) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili
Kitabın Adı : Yüzüklerin Efendisi 1 - Yüzük Kardeşliği
Kitabın Yazarı : J. R. R. Tolkien
Kitap Hakkında Bilgi :
Yüzüklerin Efendisi (İng. The Lord of the Rings) İngiliz dilbilimcisi Profesör J.R.R. Tolkien’in yazdığı fantastik bir romandır. Hikaye Tolkien’in 1937 tarihli ve çocuklar için yazdığı Hobbit adlı eserinin devamı olarak yazılmak istenmesiyle ortaya çıkmıştır. Roman 1937 ve 1949 yılları arasında aşamalar halinde yazılmış basıldıktan sonra. 150 milyonun üstündeki satış elde ederek tüm zamanların en çok satan ikinci romanı olmuştur.
Hikâye Hobbitlerin ülkesinde başlayıp Orta Dünya’nın kuzeybatısına kadar ve Sauraon’un ülkesine kadar devam eder. Genç hobbitler Frodo Baggins, Samwise “Sam” Gamgee, Meriadoc “Merry” Brandybuck ve Peregrin “Pippin” kötülükler ülkesinden ellerine geçen yüzüğü, Sauron’un ülkesindeki lavlara atarak yok etme görevi ile karşı karşıya kalmışlardır. Büyücü Gandalf, Prens Aragorn, Gondor Kumandanı Boromir, savaşçı cüce Gimli ve Elf prensi Legolas Hobbitlere yardım etmektedir. Hobittlerin görevi bu yüzüğü lavlara atarak insanlığı kurtarmaktır.
Yüzüklerin Efendisi serisi üç kitaptan oluşmaktadır;
Yüzüklerin Efendisi 1 - Yüzük Kardeşliği
Yüzüklerin Efendisi 2 İki Kule
Yüzüklerin Efendisi 3 Kralın Dönüşü
Kitabın Özeti :
1 Dört Gözle Beklenen Davet
Hobbitler arasında bir efsane olarak anılan Bilbo Baggins, esrarengiz yolculuğundan döneli 60 yıl olmuştu. Merak konusu olan serveti ve yılların onu neredeyse hiç yaşlandırmamış olması pek tuhaf karşılanıyordu. Bilbo, Eylül’ün 22’sinde 111. yaşını kutlamaya hazırlanıyordu. 99 yaşındayken evlat edinip, varisi ilan ettiği ve Çıkın Çıkmazı’nda birlikte yaşadığı yeğeni Frodo da aynı gün doğmuştu. Üstelik bu yıl 33 yaşına basarak, rüştüne erecekti. Sonunda beklenen gün geldi ve Hobbitköy’de muazzam doğumgünü kutlamaları başladı. Tüm hobbitleri mutlu edecek kadar yiyecek içecek vardı ve Gandalf’ın düzenlediği havai fişek gösterileri de muhteşemdi. Bilbo, bir “tatil”e ihtiyacı olduğuna karar vermiş ve Shire’dan ayrılmak için doğumgününü seçmişti. 144 yakın akraba ve arkadaşın katıldığı aile yemeğinin sonunda özel bir konuşma yaptıktan sonra, Yüzük’ünü parmağına geçirerek kaybolmuş ve herkesi bir kere daha şaşırtmıştı. Daha sonra Çıkın Çıkmazı’na giderek, Gandalf’la konuştu. Sahip olduğu herşeyi Frodo’ya bırakıyordu. Yüzük’ü de bırakmaya karar vermişti ama son anda ondan ayrılamamıştı. Gandalf’ın ısrarı, biraz da zorlamasıyla, sonunda bırakabildi. Bu da kendini ağır bir yükten kurtulmuş gibi hissetmesini sağladı. O gece, kimselere görünmeden, daha önceden hazırlamış olduğu eşyaları ve üç cüce arkadaşıyla Shire’dan ayrıldı. Ertesi günü Frodo, Bilbo’nun dost ve akrabalara bıraktığı “manidar” armağanları dağıtmakla geçirdi. Bir yandan da Bilbo’nun saklı hazinelerinin peşinde olan hobbitlerle mücadele etmesi gerekmişti. Akşama doğru Gandalf da veda etmek üzere Frodo’yu ziyaret etti ve Yüzük’ü kullanmaması konusunda onu uyardıktan sonra, yola çıktı. Frodo onu uzun bir süre göremeyecekti.
2 Geçmişin Gölgesi
Bilbo’nun ortadan kaybolmasının yankıları Hobbitköy’de uzun bir süre devam etti. Bu süre içinde Frodo, Çıkın Çıkmazı’nın yeni efendisi olmaya epeyce alışmış ve zamanını arkadaşları Peregrin Took (Pippin) ve Meriadoc Brandybuck (Merry) ile geçirir olmuştu. Bir yandan da elli yaşına yaklaşmakta ve içinde tuhaf kıpırtılar hissetmekteydi. Tam bu sıralarda dışardaki dünyada tatsız değişimler olduğu yolunda söylentiler dolaşmaya başlamıştı. Gri limanlara giden ve geri gelmeyen elfler çoğalmış, Mavi Dağlar yolunda cücelerin sayısı artmıştı. Duyumlara göre Mordor’daki Karanlık Güç uyanmış ve saldığı korku dört bir yana yayılmıştı. Bilbo’nun gidişinden sonra sıklıkla Frodo’yu ziyaret eden Gandalf, 9 yıl aradan sonra Frodo’nun 50. yaşını kutlayacağı sene tekrar uğramıştı. Ama getirdiği haberler endişe vericiydi. Gandalf Frodo’yu Yüzük’ün, kendisinin de yeni yeni keşfettiği, tehlikeleri konusunda uyarmak için gelmişti. O’na Âli Yüzüklerin etkilerinden bahsetti ve Bilbo’dan Frodo’ya geçen Yüzük’ün, Karanlık Efendisi Sauron’un imal ettiği, Elf İrfanları’nda söz edilen “Tek Yüzük” olduğunu bir ateş deneyiyle ispatladı. Sauron uzun zaman önce yitirdiği bu Yüzük’ün sandığı gibi imha edilmediğini öğrenmişti ve eski gücüne kavuşmak için onu geri almak istiyordu. Zaten Yüzük Sauron’un yenilgisinden sonra ele geçmiş ve Ulu Nehir Anduin’e düşmüştü. Ta ki, nehir kıyısında yaşayan hobbit türü bir ırktan Smeagol (Gollum)’un eline geçene kadar… Fakat artık Shire’daydı ve Sauron da bunu Gollum’dan öğrenmişti. Orta Dünya’nın geleceği için Yüzük’ün Ateş Dağı Orodruin’deki Kıyamet Çatlakları’na atılıp, yok edilmesi gerekiyordu. Bu zorlu görev için Frodo seçilmişti ve Shire’dan ayrılıp, görevi yerine getirmekten başka çaresi yoktu. Yanına da hem bahçıvanı, hem arkadaşı, hem de hobbit diyarının elflere ve ejderhalara en meraklı kişisi olan Sam Gamgee’yi alacaktı.
3 Üç Kafadar
Frodo, kendisinin ellinci, Bilbo’nun 128. yaşgününde Shire’dan ayrılmaya karar verdi. Gidişinin esrarengizliğini ortadan kaldırmak için de, Çıkın Çıkmazı’nı Torbaköylü Lobelio Baggins’e sattı ve çocukluğunu geçirdiği, doğudaki Erdiyarı’nda bir ev aldı. Haber, Hobbitköy’de büyük yankı uyandırdı ve dedikodulara neden oldu. Gandalf, kendisini endişelendiren birtakım haberleri araştırmak üzere önceden yola koyulduğundan, Frodo ayrılık hazırlıklarını arkadaşlarıyla birlikte sürdürdü. Doğumgünü akşamı dört kişilik küçük bir veda yemeği yediler ve ertesi sabah Merry eşyalarla mobilyaları alarak önden gitti. Frodo da, son bir kez Shire’ı yürüyerek görmek istediğinden Pippin ve Sam ile birlikte o gece Çıkın Çıkmazı’nı terketti. Gandalf gelmemişti ve bu durum Frodo’yu çok kaygılandırıyordu… Yol’u takip ederek Erdiyarı’na yöneldikleri gün bir Kara Süvari’nin onları takip ettiğini görüp gizlendiler. Frodo bu atlının, ne olduğunu ve ne aradığını bilmemesine rağmen, saklanmaları gerektiğini düşünmüştü. Aynı günün akşamı, başka bir Kara Süvari’yi, Gildor İnglorion başkanlığında ilerlemekte olan bir Yüksek Elf grubu sayesinde atlattılar. Frodo’yu tanıyan Gildor onları orman içinden geçen yoldan götürdü. Akşam elflerin hazırladıkları yiyeceklerle büyülenen Sam ve Pippin uyurken, Frodo Gildor’dan Kara Süvariler’in Düşman’ın hizmetkarları olduğunu öğrendi. Gildor ona, Gandalf’ı beklemeden Ayrıkvadi’ye ulaşmasını ve Kara Süvariler’den sakınmasını öğütledi.
4 Mantarlara Çıkan Kestirme Yol
Ertesi gün Frodo, yollarını kısaltmak amacıyla Brendibadesi Nehri’ne ulaşan kestirme bir yoldan gitmeyi seçti. Böylece hem Merry’yi fazla bekletmemiş olacak, hem de korkunç Kara Süvariler’e görünmeden ilerleyebileceklerdi. Nitekim yoldan ayrıldıklarında, onlardan birinin hâlâ peşlerinde olduğunu gördüler. Ormanlık alanda epeyce zahmetle gün boyu gittikten ve biraz da yollarını şaşırdıktan sonra, bir açıklığa ulaştılar. Orada Çiftçi Tırtıl’ın arazisine varmış olduklarını farkettiler. Küçükken gizlice mantar toplamak için çiftçinin tarlalarına giren ve kovalanmış olan Frodo ondan korkuyordu ama ne şans ki Pippin Bay Tırtıl’ın ahbabıydı. Böylece çiftçi onları içeri davet etti ve o gün siyah ata binmiş, tuhaf bir adamın Baggins hakkında sorular sorduğunu anlattı. Neyse ki Bay Tırtıl çok dostça yaklaşıyordu. Onlara akşam yemeği ikram ettikten sonra üçünü yük arabasıyla Şat’a, Merry’nin merakla onları beklediği yere, bıraktı. Üstelik koca bir sepet dolusu mantar da hediye etti.
5 Suç Ortakları Ortaya Çıkıyor
Merry’yle nehir kenarında buluşur buluşmaz, hep beraber bir şata binerek Brendibadesi Nehri’ni geçtiler. Karşıya vardıklarında siyah bir şeklin öteki kıyıda ertafı araştırmakta olduğunu belli belirsiz seçebildiler. Frodo’nun Erdiyarı’nın kuytu bir köşesi olan Çukurçay’daki yeni evine ulaşıp, mükellef bir akşam yemeği daha yedikten sonra, Merry’ye başlarından geçenleri anlattılar. Nihayet Frodo, ağzından baklayı çıkararak, önünde kendisini bekleyen tehlikeli bir yolculuk olduğunu ve hemen yola çıkması gerektiğini söyledi. Fakat arkadaşlarının kendisinin bu seyahati Nisan’dan beri planladığını, hele hele Yüzük’ü bildiklerini öğrenince çok şaşırdı. Dahası Merry ve Pippin de bu zorlu yolculukta ona katılacaklarını bildirince iyice duygulandı. Üstelik bunu çok önceden kararlaştırmış oldukları için, Merry gerekli tüm hazırlıkları da yapmıştı. Gandalf’a planlarını anlatmak üzere Tombiş Toluk’u Çukurçay’da bırakmaya ve gün ışırken yola çıkmaya karar verdiler. Kara Süvariler tarafından muhtemelen izlenmekte olan Yol yerine, tekinsiz bir yer olarak bilinen Yaşlı Orman’dan geçeceklerdi.
6 Yaşlı Orman
Hobbitler, sabah gün ışırken sislerin arasından geçip Yaşlı Orman’a girdiler. Orman onların gelişinden pek hoşnut görünmüyordu. Hobbitler de ormana girdiklerinden beri huzursuzluk içindeydiler. Sanki ağaçlar kıpırdıyor, fısıldaşıyor ve nefretle adımlarını izliyor gibi geliyordu onlara. Bir süre sonra Şenlik Ateşi Meydanı’na vardılar. Çok uzun zaman önce Yaşlı Orman Çalıçit’e gelip yaslandığında onu korkutup, sindirmek amacıyla hobbitler bu meydanda yüzlerce ağacı kesip, yakmışlardı. Orman saldırmayı bırakmış ama o günden sonra da hobbitlere düşman olmuştu. Açıklık bu arazide biraz dinlenen Frodo ve arkadaşları eski bir patika yolunu takip ederek, Orman’ın içindeki yüksek tepeciğe vardılar. Burada çevreyi gözlemleyerek, gidecekleri yönü saptadılar. Fakat Orman onları içerilere doğru çekiyordu ve hiç gitmek istemedikleri, Orman’ın garipliklerinin merkezine, Gündüzsefası Nehri Vadisi’ne yönlendiriyordu. Nehrin kıyısına vardıklarında etrafın söğütlerle çevrelenmiş olduğunu gördüler ve aynı anda hepsine birden uyku bastırdı. Frodo ayaklarını yıkamak üzere gittiği dere kıyısında, Merry ve Pippin sırtlarını dayadıkları Yaşlı Söğüt altında uyuya kaldılar. Sam ise bu tekin olmayan uyku halinden sıyrılıp, midillileri aramaya koyuldu. Birden sesler duyarak, geri döndü. Pippin söğüt ağacı içine hapsolmuş, Merry beline kadar söğüt çatlağına sıkışmış, Frodo da nehre düşmüştü. Sam Frodo’yu nehirden çıkardı ve Frodo hemen “imdat” diye yardım istemeye başladı. Tam bu sırada abuk sabuk bir şarkı söyleyen birinin yaklaşan sesini duydular. Bu Tom Bombadil’den başkası değildi. Hemen yardıma koşup, Merry ve Pippin’i Yaşlı Söğüt Adam’dan kurtardı. Sonra da bir şarkı tutturarak önden ilerlemeye başladı. Dört hobbit, midillileriyle birlikte onu izlediler ve sonunda Orman’dan çıkarak Tom Bombadil’in, Nehrinkızı ile birlikte yaşadığı evine vardılar.
7 Tom Bombadil’in Evinde
Eve girdikleri andan itibaren içlerini bir huzur kaplamıştı. Evde Tom Bombadil’in hanımı Altınyemiş ile tanıştılar. Hep birlikte mükellef bir akşam yemeği yediler. Hepsi çok yorgun olduklarından yemekten sonra yattılar. O gece her biri farklı bir rüya gördü. Ertesi gün Altınyemiş’in çamaşır ve sonbahar temizliği günüydü. Yani yağmur yağıyordu. O gün daha ileri gidemeyeceklerini anlayan hobbitler, Tom Bombadil’le oturup, sohbet ettiler. Tom onlara Orman’dan, Yaşlı Söğüt Adam’dan, Büyük Höyükler’den, Höyüklü Kişiler’den bahsetti. Frodo’nun sorusu üzerine Tom, kendisinin en Yaşlı olduğunu, Karanlıklar Efendisi’nden hatta Eski Günler’in öncesinden beridir orada yaşadığını, görüp görülecek en eski devirleri bildiğini anlattı. Sonra Shire’dan, hobbitlerin çıktığı yolculuktan ve Yüzük’ten konuşmaya başladılar. Bir ara Tom Frodo’dan Yüzük’ü istedi. Herkesin şaşkın bakışları arasında onu parmağına taktı ve kaybolmadı! Yüzük’ün onun üstünde bir etkisi yoktu. Ayrıca bir deneme yapmak isteyip, fırsatını bulunca Yüzük’ü parmağına geçiren Frodo’yu da görebiliyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde Tom genç hobbitlere ertesi günkü yolculuklarıyla ilgili nasihatler verdi, Höyükler’den kaçınmaları, ama eğer rast gelirlerse ne yapmaları gerektiği konusunda onları uyardı. Ayrıca, ertesi gün başları derde girecek olursa, onu yardıma çağırabilecekleri bir de şarkı öğretti.
8 Höyük Yaylalarında Sis
Hobbitler ertesi sabah Tom ve Altınyemiş’le vedalaşarak, Höyük Yaylaları’na doğru yola koyuldular. Bu yaylalar uğursuz yerlerdi; efsane haline gelen öyküleri Shire’da bile bilinirdi. Hobbitler, yaylaların Batı’daki alçak eteklerinden geçip, Doğu Yolu’na varmayı planlıyorlardı. Epeyce bir süre yürüdükten sonra, daire biçimindeki açıklığın ortasındaki bir dikilitaşın dibinde mola verdiler ama nasıl olduğu bilinmez bir şekilde uyuya kaldılar. Uyandıklarında akşam olmuş, her yeri kalın bir sis tabakası kaplamıştı. Yol’u bulmak için sisin içinde ilerlemeye başladılar. Bir süre sonra, en önde yürüyen Frodo, çıkış kapısı zannederek, iki dikilitaşın arasından geçti ve birden arkadaşlarının arkasında olmadığını farketti. Onları ararken bir Höyüklü Kişi tarafından ele geçirildi. Kendine geldiğinde bir höyüğün içindeydi. Bir taşın üstünde sırtüstü yatıyordu. Arkadaşları da aynı biçimde yanında uzanmaktaydılar. Höyüğün içi koyu yeşil bir ışıkla kaplanmıştı. Frodo bir anda içine dolan cesaretle, onlara doğru yaklaşan eli kesip, koparttı. Aynı anda Tom Bombadil’in öğrettiği şarkıyı mırıldanmaya başladı. Çok geçmeden Tom höyüğe ulaştı. Bir şarkı söyleyerek höyüklü kişiyi kovdu. Frodo ile birlikte Sam, Merry ve Pippin’i dışarıya taşıdı. Dışarı çıkınca hobbitler ayıldılar. Hiç birşey hatırlamıyorlardı. Tom hepsine höyüğün hazinelerinden birer kama verdi. Bu kamalar Batıil İnsanları tarafından dövülmüştü ve ilerde işlerine yarayabilirdi. Bu arada Tom midillilerini de getirmişti. Yollarını kaybetmede bu kadar becerikli olan hobbitlere kendi topraklarının sınırlarına kadar eşlik edecekti. Hep birlikte yola koyuldular ve uzun bir süre gittikten sonra nihayet Yol’a ulaştılar. Tom onlara Bree’ye varana kadar durmamalarını, Bree’de Sıçrayan Midilli adlı bir handa konaklayabileceklerini söyledi. Hobbitler o gece Bree’ye vardılar.
9 Sıçrayan Midilli Hanında
Bree, insanlarla hobbitlerin, huzur içinde, bir arada yaşadıkları yerleşim yerlerinden biriydi. Hobbitler köye girince doğruca hana yöneldiler. Orada onları hanın sahibi Arpadam Kaymakpürüzü karşıladı. Kendilerini tanıtıp, handa oda istediler. Frodo Bree’de Tepedibi adını kullanmayı seçmişti. Güzel bir akşam yemeğinden sonra, Frodo, Sam ve Pippin birçok konuğun toplandığı hanın büyük salonuna geçti. Merry onlarla gitmemişti. Bir süre konuşmaları dinledikten sonra hobbitler de sohbete katıldılar. Frodo ise, kuytu bir köşede oturan ve kendisine “Yolgezer” denilen esrarengiz bir yabancı ile konuşuyordu. Bir süre sonra Pippin Bilbo’nun veda partisini anlatmaya başladı. Onun kaçışlarından veya Yüzük’ten bahsetmesinden korkan Frodo, dikkatleri dağıtmak için masanın üstüne çıkıp bir şarkı söyledi. Şarkısının sonunda içkinin de etkisiyle yere yuvarlanırken Yüzük parmağına geçiverdi ve Frodo birden kayboldu. Bu, handakiler arasında çok büyük bir şaşkınlık ve korkuya neden oldu. Masaların arasından emekleyerek geçip Yolgezer’in yanına oturduğuna ilişkin anlattığı hikayeye ise kimse inanmış görünmüyordu. Bu arada Yolgezer onun hikayesine inanmamakla kalmamış, buna Yüzük’ün sebep olduğunu bildiğini ima etmişti. Ayrıca Frodo’nun gerçek adını da biliyordu ve onunla bu gece özel olarak konuşmak istiyordu. Aynı şekilde Bay Kaymakpürüzü de ona söylemesi gereken birşey olduğunu hatırlamış ve konuşmak istediğini bildirmişti.
10 Yolgezer
Hobbitler oturma odalarına geçtiklerinde Yolgezer’in de onlarla birlikte gelmiş olduğunu farkettiler. Gezgin adam onların meselesi hakkında çok şey biliyor gibiydi ve Ayrıkvadi’ye giden yolda onlara rehberlik yapmak istiyordu. Hobbitler kararsız kalmışlardı. Bir yandan Yolgezer’in onları başta Kara Süvariler olmak üzere, tehlikelere karşı uyarmış olmasına güveniyor, bir yandan da bu işle ne gibi bir ilgisi olacağı konusunda kuşku duyuyorlardı. Görüntüsü onlara hiç de güvenilir gelmemişti. Bu arada Bay Kaymakpürüzü geldi ve aslında üç ay önce Frodo’ya yollaması gereken, ama bir türlü fırsat bulup gönderemediği bir mektup getirdi. Mektup Gandalf’tandı ve planlanandan daha erken yola çıkmaları gerektiğini yazıyordu. Bu arada karşılarına Yolgezer diye bir Kolcu’nun çıkabileceğini, O’nun kendisinin dostu Aragorn olduğunu ve yardım edeceğini de eklemişti. Yüzük’ü kullanmaması konusunda bir uyarı yapmayı da ihmal etmemişti. Mektuba ve Yolgezer’in samimiyetine inanarak Frodo onun kendilerine rehberlik etmesi konusunda kararını verdi. Tam bu sırada Merry nefes nefese odaya daldı ve Kara Süvariler’i Bree’de gördüğünü, hatta onlardan birini Yol’daki son eve kadar izlediğini anlattı. O ev, Frodo’nun hanın salonunda “kaybolması”ndan sonra, hiç de güvenilir gözükmeyen bir Güneyli ile birlikte handan sessizce ayrılan Bill Eyrelti’nin eviydi. Bill ve Güneyli Süvariler’in casusu olmalıydılar. Yolgezer, bu şartlar altında hobbitlerin odalarında yatmamalarını önerdi ve geceyi birlikte geçirdiler.
11 Karanlıkta Bir Bıçak
Aynı gece Kara Süvariler Frodo’nun Çukurçay’daki evine baskın düzenlediler. Tombiş Toluk canını zor kurtardı. Frodo’yu evde bulamayan süvariler atlarını aceleyle Bree’ye doğru sürmeye başladılar. Hobbitler sabah uyandıklarında “esas” odalarına zorla girilmiş ve herşeyin paramparça edilmiş olduğunu gördüler. Üstüne üstlük handa bağlı tüm at ve midilliler de salıverilmişti. Üç saat sonra Bill Eyrelti’den çelimsiz bir midilliyi, hem de üç katı bir fiyata, satın almak zorunda kaldılar. Taşıyabilecekleri kadar erzağı da yüklenip, Ayrıkvadi’ye doğru yola çıktılar. Önce Yol’u izlediler ve daha sonra kendilerini Fırtınabaşı Tepesi’ne götürecek olan yaban yollara yöneldiler. Bataklıklardan ve eziyetli patikalardan geçtiler. Fırtınabaşı Tepesi’ne vardıklarında Bree’den yola çıkalı bir hafta olmuştu. Tepeden geniş bir alan göz alabildiğine görülebiliyordu. Yolgezer, Frodo ve Merry’yi yanına alıp, Pippin ile Sam’i yamaçta korunaklı bir çukurda bırakarak tepeye tırmandı. Tepede sanki büyük bir ateş yakılmışçasına otlar kavrulmuştu. Bir taşın üzerinde de Gandalf’ın üç gün önce orda olduğu anlamına gelebilecek işaretler buldular ama emin değillerdi. Frodo çevreyi incelerken, beş kara noktanın dağın eteklerine yaklaşmakta olduklarını gördü. O geceyi yamaçtaki çukurun içinde geçirirlerken, Yolgezer hobbitlere Beren ile Tinuviel’in öyküsünü anlattı. Öykü bittiğinde, ay da gökyüzünde yükselmeye başlamıştı. Birden herkesin içinde bir dehşet duygusu ve tehlike hissi belirdi. Kara Süvariler çukura yaklaşıyorlardı. Frodo karşı konulmaz bir arzuyla Yüzük’ü parmağına taktı. O anda siluetleri çok net bir biçimde görmeye başladı. Beş taneydiler, kapkara cüppeleri vardı ve beyaz yüzlerinde gözleri adeta yanıyordu. Onlar da Frodo’yu görebiliyorlardı. İçlerinden bir tanesi, miğferinde taç olan, Frodo’ya doğru bir hamle yaptı. Frodo Elbereth’in adını haykırarak ona kılıcını saplarken, aynı anda sol omzunda buz gibi bir acı hissetti. Kendinden geçmeden önce Yüzük’ü çıkarıp, avucunda sıkı sıkı tuttu.
12 Nehir Geçidine Kaçış
Frodo’nun yarası omzundaydı ve Yolgezer onu iyileştirmek için elinden geleni yaptı. Frodo’nun verdiği zarar ise, korkunç Kral’ın pelerinin yırtılmasından fazlasına sebep olmamıştı. Yolgezer athelas otunun da yardımıyla Frodo’nun yola devam edebilecek kadar iyi hissetmesini sağlamıştı. Fakat esas tedavi ancak Ayrıkvadi’de yapılabilirdi. Önce vahşi bir araziden, sonra da Buzlupınar Nehri’nden geçtiler. Tek umutları Son Köprü’nün tutulmamış olmasıydı, ki tutulmamıştı. Hatta Yolgezer köprüde, hayırlı bir işaret anlamına gelebilecek bir elf taşı bile buldu. Köprüyü geçip kendilerini yine vahşi topraklara vurdular. Uzun ve zahmetli geçen yolculukları Yolgezer’i hem Frodo’nun durumu, hem de azalan erzak yüzünden endişelendiriyordu. Buralar Bilbo’nun yıllar önceki meşhur macerası sırasında trollerle karşılaştığı yerlerdi. Hatta Yol’a çıkmak için bir patikadan inerken Bilbo’nun taş kesilmiş trollerine de rastladılar. Merry ve Pippin’in onları canlı zannetmeleri grubun neşesini yerine getirdi. Bir süre dinlendikten sonra, patikayı izlediler ve sonunda Yol’a çıktılar. Çıktıktan az bir zaman sonra da Ayrıkvadi’den gönderilen Elf Beyi Glorfindel’le karşılaştılar. Onunla birlikte Yol’da ilerlediler. Nehir Geçidi’ne yaklaştıklarında Kara Süvariler’in beş tanesi onlara yetişmişti. Diğer dördü de Geçit’te bekliyordu. Frodo Glorfindel’in atı üzerinde Geçit’ten geçmeyi başardı. Nehre atılan süvarileri, birdenbire coşan su önüne kattı. Kıyıda kalan diğer atlılar ise geri çekildiler. Frodo düştüğünü hissetti.
Yüzüklerin Efendisi 2 - İki Kule (J. R. R. Tolkien) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili
Kitabın Adı : Yüzüklerin Efendisi 2 - İki Kule
Kitabın Yazarı : J. R. R. Tolkien
Kitap Hakkında Bilgi :
Dünya ikiye bölünmüştür, denir Tolkien'ın yapıtı söz konusu olduğunda: Yüzüklerin Efendisi'ni okumuş olanlar ve okuyacak olanlar.
'Yüzüklerin Efendisi' son yüzyılın en çok okunan yüz kitabı arasında en başta geliyor; bilimkurgu, fantezi, polisiye, best-seller yada ana akım demeden, tüm edebiyat türleri arasında tartışmasız bir önderliğe sahip. Bir açıdan bakarsanız bir fantezi romanı, başka bir açıdan baktığınızda, insanlık durumu, sorumluluk, iktidar ve savaş üzerine bir roman.
Bir yolculuk, bir büyüme öyküsü; fedakarlık ve dostluk üzerine, hırs ve ihanet üzerine bir roman. Bu ciltte Yüzük kardeşliği dağılıyor. Frodo ve Sam Yüzük'te birlikte Mordor'un kapılarından geçmeye çlaşırken yeni bir yol arkadaşı ediniyorlar. Orklara esir düşen Merry ve Pippin, Orta Dünya'nın en eski ırkıyla tanışıyorlar. Aragorn, Gimli ve Legolas ise, Orta Dünya'nın kaderini çizecek büyük savaşların ilkine katılıyorlar.
Kitabın Özeti :
1 Nice Buluşmalar
Frodo uyandığında kendini Ayrıkvadi’de buldu. Üç günden beri yatıyordu. Elrond onu tedavi etmişti ve kolu neredeyse tamamen iyileşmişti. Üstelik Gandalf da oradaydı. Frodo’ya Geçit’te ve su taşkını sırasında neler olduğunu anlattı. Akşama kadar dinlenen Frodo, Nehir Geçidi’ndeki zaferi kutlamak için verilen büyük davete katıldı. Hobbitler şölenin şeref konuklarıydılar. Frodo yemek boyunca birçok yeni yüzle karşılaştı: Elrond, güzeller güzeli kızı Arwen, Bilbo’nun yolculuğunda ona eşlik eden cücelerden Glóin –ki onunla yanyana oturduğu için uzun uzun sohbet de etti. Şölen bitiminde Ateş Salonu’na geçildi. Ve Frodo orada gecenin kendisi için en güzel sürpriziyle, ayrılışından beri Ayrıkvadi’de yaşamakta olan Bilbo ile karşılaştı! O gece Bilbo Eärendil hakkında henüz yazmış olduğu bir şarkıyı söyledi. Daha sonra Elfler’i şarkıları ve öyküleriyle başbaşa bırakarak, Frodo’yla birlikte odasına çekilip, maceralarını konuşmaya daldı.
2 Elrond’un Divanı
Ertesi gün Ayrıkvadi’de büyük Divan toplandı. Toplantının amacı Sauron’un dünyayı saran karanlık gücüne karşı yapılması gerekenlere karar vermekti. Divan’da Elrond, Gandalf, Frodo, Bilbo, Glóin, oğlu Gimli, Glorfindel, Aragorn, Ayrıkvadi’den birçok Elf ile Kuzey Kuyutorman Elfleri’nin Kralı Thranduil’in oğlu Legolas, Gondor’un Vekilharcı Denethor’un oğlu Boromir gibi uzaktan gelen yabancılar da bulunuyordu. Glóin endişeyle, Balin’in bir süre önce Moria’ya gittiğini ama artık ondan haber alamadıklarını; onun yerine Bilbo ve Yüzük hakkında sorular soran Mordor habercilerinin geldiklerini anlattı. Sonra Yüzük’ün tüm geçmişi, nasıl yapıldığı, kimlerin ellerinde dolaştığı ve sonunda Bilbo’ya, ondan da Frodo’ya geçişinin hikayesi anlatıldı. Ayrıca kadim günlerde yaşanan çeşitli olaylara, kılıç bilmecesine, dünyanın içine sürüklenmekte olduğu karanlık kıyamete değinildi. Gandalf da yazortasında başına gelenleri, Ak Saruman’ın onu hapsettiğini, ulu arifin artık içini hırs bürüdüğünü anlattı. Divan’da Yüzük’ün asla kullanılmaması gerektiği ama Sauron’dan sonsuza dek uzak da tutulamayacağı konuşuldu. Çünkü Yüzük Dünya üzerinde kaldığı sürece –ister gizli, ister ırak bir yerde- çok büyük bir tehlike arzediyordu. Dolayısıyla Yüzük’ün Mordor’daki Ateş Dağı’na atılarak yok edilmesine karar verildi. Sonunda bu görevi, kendisi de söylediklerine şaşarak, Frodo kabul etti ve kararı Elrond tarafından da onaylandı.
3 Yüzük Güneye Gidiyor
Hemen Divan’ın ertesinde Ayrıkvadi’den dört bir yana Düşman’ın hizmetkarları hakkında bilgi toplamak üzere ulaklar gönderildi. Haberciler iki ay sonra geri döndüklerinde ellerinde kayda değer bir bilgi yoktu. Elrond Frodo’nun yanında gitmesi için bir Yüzük Grubu oluşturdu. Grupta Frodo, Sam, Gandalf, Yolgezer, Legolas, Gimli, Boromir, Merry ve Pippin olacaktı. Elendil’in Kılıcı elf demirciler tarafından yeniden dövüldü. Bilbo da yola çıkmadan önce kendi kılıcı Sting’i ve cüce işi mithril zırhını Frodo’ya verdi. Grup Aralık ayının sonuna doğru güneye doğru yola çıktı ve genellikle geceleri ilerleyerek Dumanlı Dağlar’ın batısından yol aldı. Başlarının üzerinde birçok kuş uçuyordu ve bunların Düşman’ın casusları olabileceği konusunda endişeleri vardı. Grup Caradhras’taki Kızılboynuz Geçidi’nden Dumanlı Dağlar’ı geçmeye çalıştı, fakat görünen o ki dağ onlardan nefret etmişti ve geçit vermemek için fırtınalar çıkartmış, her taraflarını karla kapatmıştı.
4 Karanlıkta Yolculuk
Grup için, dağların öteki tarafına geçebilecekleri en kısa yol, eskiden cücelerin mekânı olan Moria (cüce dilinde Kahazad-dum) Madenleri idi. Fakat oralar şimdi terk edilmişti ve artık korkunç bir yer olarak bilinmekteydi. Kararsız kalan Grup o gece, Sauron’un kurtları Varglar’ın saldırısına uğrayınca tek yolun Moria olduğu konusunda fikir birliğine vardılar. Çünkü ilk saldırıyı geri püskürtmeyi başarmışlardı ama sonraki geceler ne olacağını bilemezlerdi. Ertesi günün sonunda Moria Kapısı’na vardılar ve uzun uğraşlardan sonra Gandalf kapıyı açacak parolayı buldu: Mellon. Tam içeri gireceklerken, Kapılar’ın önündeki uğursuz görünüşlü gölden bilemedikleri bir yaratık, yılan gibi yıvışık kolunu uzatıp, Frodo’yu suya çekmeye çalıştı. Sam güçlükle efendisini kurtardı ve Grup aceleyle içeriye kaçtı. Moria’nın kapıları sadece dışarı doğru açılabiliyordu. Grup’un artık tek seçeneği çıkış kapısını bulmaktı. İki gün boyunca zifiri karanlık maden tünellerinde yürüdüler. Frodo’nun görünmeyen şeyler konusunda duyuları daha bir keskinleşmişti ve yürüyüşleri boyunca, sık sık uzaktan onları takip eden birşeyin ayak seslerini duyduğunu hissediyordu. Üçüncü günün sabahında, epeyce bir yol gittikten sonra eskiden muhafız odası olarak kullanıldığını sandıkları bir alana vardılar. Orası hava bacalarına yakın olduğu için sabah içerisi, gün ışığıyla az da olsa aydınlandı. Işığı izleyerek etrafı biraz araştırınca, bir oda buldular. Burası Balin’in mezar odasıydı.
5 Khazad-dûm Köprüsü
Grup Balin’in mezar odasında tarihi kayıtların tutulduğu bir defter bulmuştu. Gandalf bir süre kayıtları inceledi ve Balin’le arkadaşlarının hüzünlü maceralarının yanı sıra, mezar odasının Moria içindeki konumunu da öğrendi. Böylece dışarı çıkış yolunu bulmak daha kolay olacaktı. Tekrar ilerlemeye hazırlandıklarında Trollerle desteklenmiş çok büyük sayıda Ork ve Kara Uruk’un saldırısına uğradılar. Kendilerini bir süre kahramanca savundular ve saldırının bir anlık durmasından yararlanarak, odanın diğer kapısına yöneldiler. Tam çıkacakları sırada Orklar’ın dev lideri odaya daldı ve Frodo’yu mızrağıyla yaraladı. Ork reisini öldürdükten sonra Grup doğu kapısından çıktı. Gandalf birtakım büyüler kullanarak kapıyı kilitli tutmaya çalışırken, çok güçlü olduğunu düşündüğü bir başka yaratığın karşı büyüsüyle karşılaştı ve ikisinin güçlerinin etkisiyle tüm oda çöktü. Geçişi kapatan bu olay sayesinde Grup bir süre rahatladı ve Kapılar’ın bulunduğu kata kadar inmeye başladı. O bölüme Orklar ateşten bir tuzak kurmuşlardı ama Grup onların planladığı gibi ana yoldan gelmeyince, tuzağı atlatmış oldu. İzledikleri yol onları, cücelerin savunma amacıyla yapmış oldukları, altında derin bir uçurum olan dar bir köprüye, Khazad-dûm Köprüsü’ne ulaştırdı. Grup köprüden geçmeye hazırlanırken, Troller de kendi yaptıkları ateşten yarığın üstüne taş bloklar yerleştirerek arkalarından gelmekteydi. Daha Grup köprüyü geçemeden, dev bir insana benzeyen, elinde bir kılıç ve bir kamçı taşıyan gölgeler içinde korkunç bir yaratık, bir Balrog belirdi. Gandalf onunla köprünün üzerinde dövüşmeye başladı ve sonunda asasını vurarak köprüyü yıktı. Balrog aşağıya düşerken, kamçısını Gandalf’ın bacağına dolayıp, onu da kendisiyle birlikte uçuruma çekti. Grubun diğer üyeleri koşarak Moria’dan dışarıya çıktılar.
6 Lothlórien
Moria’dan çıktıklarında herkes keder içindeydi. Ayrılmadan önce, Gimli ve Frodo Aynalıgöl’e bakmaya gittiler. Moria Kapıları’ndan biraz uzaklaştıktan sonra Aragorn, Sam ve Frodo’nun yaralarını sardı. Grup ilerlemeye devam etti ve Lórien ormanına girerek, Nimrodel Nehri’nden geçti. Kendilerine geceyi geçirecek bir yer ararlarken, Lothlórien Elfleri’nden üç muhafız onların ağaç platformlarda uyumalarına izin verdi. Ağaçlarda uyumaları iyi oldu çünkü o gece Orklar ormanda dolaştılar ve Gollum da etrafta göründü. Elrond’un Grup’la ilgili mesajı Lórien’e ulaşmış olduğu için onların Lórien’den, üstelik Gimli de yanlarında olduğu halde ama gözleri bağlı olarak ve iki muhafız eşliğinde, geçmelerine izin verildi. Tüm bir gün yürüdüler. Ertesi gün karşılaştıkları Elfler ise Galadhrim’in Efendisi ve Hanımı’ndan gözleri açık ilerleyebileceklerine ilişkin bir mesaj getirdiler. Lórien eskiden olduğu gibi birçok kadim ve masalsı şeyin yaşandığı çok tuhaf ama çok da güzel bir yerdi. Amroth’un yüksek evinin inşa edilmiş olduğu, yaz kış çiçeklerin açtığı çimenlik Cerin Amroth’a ulaştıklarında, Frodo ağaç platforma çıkıp çevreyi gözledi. Aragorn ise, orada yaşanmış başka bir zamanın hayalini görmekteydi.
7 Galadriel’in Aynası
Grup Galadhrim Şehri’ne vardı. Orada Efendi Celeborn ve Galadriel Hanım ile tanıştılar. Onlara yolculuklarını ve Moria’da Gandalf’ın başına gelenleri anlattılar. Sonra bir süre Lórien’de kaldılar. Bir akşam Galadriel, Frodo ve Sam’i gizli bir bahçeye götürdü. Gümüş bir tası bir kaynaktan akan suyla doldurarak sihirli bir Ayna yaptı. Onlara da eğer dilerlerse aynaya bakabileceklerini söyledi. Fakat onları orada geçmişe, bugüne ya da geleceğe ilişkin şeyler görebilecekleri ama aynada gördüklerine dayanarak bir karar almalarının doğru olmayacağı konusunda uyardı. Sam bir “elf sihiri” görecek olmanın heyecanıyla suya eğildi. Önce Frodo’yu gördü, sonra da Shire’da birtakım tatsız şeyler olduğunu, bütün ağaçların kesildiğini ve babalığın evinin yıkıldığını. Çok endişlenmişti ama görev bitene kadar efendisinin yanında kalmaya kararlıydı. Sonra Frodo da Ayna’ya baktı. Gandalf’ı –ya da ona benzettiği bir kişiyi- uzun beyaz bir cüppe içinde, Bilbo’yu odasında dolaşırken, Deniz’i, Batı’dan gelen gemileri ve Sauron’un Gözü’nü gördü. Frodo Galadriel’in parmağında Üç Yüzük’ten biri olan Nenya’yı farketti ve ona Tek Yüzük’ü vermeyi teklif etti. Fakat Galadriel, iradesinin de gücüyle, bu teklifi reddetti.
8 Lórien’e Veda
Yüzük Kardeşleri artık Lórien’den ayrılıyor; ama henüz ne yöne gideceklerini bilemiyorlardı. Elfler onlara Ulu Nehir’deki yolculuklarını kolaylaştıracak üç tane hafif kayık verdiler. Ayrıca her birine birer Elf pelerini ve broşu, Elf ipleri ve lembas denilen, az miktarda yense bile kişiyi bütün gün tok ve güçlü tutan bir tür Elf ekmeği verdiler. Grup nehirde kayıklarla talim yaparken, kuğu biçiminde bir teknenin kendilerine yaklaştığını gördüler. Celeborn ve Galadriel veda etmeye gelmişlerdi. Karaya çıkıp, hep birlikte şölen sofrasına oturdular. Ayrılacakları zaman Galadriel her Grup üyesine bir armağan sundu: Aragorn’a kılıcı Anduril için bir kın ve yeşil Elftaşlı gümüş bir broş, Boromir’e altından bir kemer, Merry ve Pippin’e altın tokalı gümüş birer kemer, Legolas’a elf saçıyla gerilmiş bir yay ve bir sadak ok, Sam’e bir kutu Lórien toprağı, Frodo’ya, karanlıkta kaldığında yolunu aydınlatacak, içinde Eärendil’in yıldızının ışığını taşıyan billur kristalden bir şişe hediye etti. Gimli’ye bir armağan seçmemişti ama ne istediğini sorunca cüce, Galadriel’in tek bir tel saçını, Dağ ile Orman arasındaki iyi niyetin bir göstergesi olarak ilerde torunlarına aktarmak üzere rica etti. Sonunda Grup Lórien’den ayrılıp, Anduin (Ulu Nehir) boyunca yoluna devam etti. Bu masalsı diyardan ayrılmak hepsine çok zor gelmişti.
9 Ulu Nehir
Grup Elf kayıklarıyla birkaç gün boyunca Ulu Nehir’de güneye doğru ilerledi. Gollum da bir ağaç kütüğünün üstünde onların peşinden geliyordu. Bu hem Gollum’un güvenilmez ve hain bir yaratık olması nedeniyle, hem de etrafta gezmesi kuvvetle muhtemel her tür düşmanın dikkatini çekeceği için çok tehlikeliydi. Yükseklerde bir kartalın uçtuğuna dikkat eden Grup, farkedilmemek için geceleri hareket etmeye karar verdi. Yolculuklarının sekizinci gecesi ilerlerken Sarn Gebir’e çok yaklaştılar ve akıntıya kapılıp, şelaleye sürüklenmemek için kayıklarını döndürmeye çalışırlarken doğu kıyısı tarafından Orklar’ın saldırısına uğradılar. Başlarının üstünde uçan kara şekli Legolas okuyla vurup düşürdü ve bu düşmanları durdurdu. Grup batı kıyısında küçük sığ bir koyda mola verdi. Sam’in yaptığı hesaba göre, Lórien’de bir ay geçirmiş olduklarını hayretle farkettiler. Bir yol bulmak için Aragorn ve Legolas kıyı boyunca ilerlediler ve İvinti Yeri’nin başlangıcında eski bir keçiyolunu keşfettiler. Kayık ve yüklerini bu nakliyat yoluna taşıyıp, ertesi sabah tekrar nehirde gitmeye başladılar. Bir süre sonra, Kralların Sütunları Argonath’ın arasından geçtiler. Bunlar çok uzun zaman önce Númenóreanlar tarafından yapılan Isildur ve Anárion’un dev heykelleriydiler. Rauros şelalelerine geldiklerinde, karar vermeleri gerekiyordu: ya doğuya Mordor’a gidecekler, ya da güneye Minas Tirith’e yöneleceklerdi.
10 Kardeşlik Dağılıyor
Grup geceyi Nehir’in batı kıyısında, Tol Brandir’in gölgesi altındaki Parth Galen çimenliğinde geçirdi. Frodo’nun kılıcı Sting cılız bir ışıkla da olsa parıldamaktaydı. Ertesi gün, yolculuklarının geri kalan kısmı konusunda bir karara varacaklardı. Seçim Frodo’nundu, çünkü Yüzük Taşıyıcısı’nın yönünü ancak Yüzük Taşıyıcısı’nın kendisi tayin edebilirdi. Frodo yalnız başına kalırsa daha rahat karara varabileceğini söyleyerek, bir saat düşünme süresi istedi. Sonra da Amon Hen’e doğru tırmanmaya başladı. Bu arada Boromir de Grup’un yanından uzaklaşmıştı. Frodo’yu dağın tepesinde buldu ve onunla konuşmaya başladı. Yüzük’ü atmamasını, Minas Tirith’in kurtuluşu için ona vermesini isteyerek, zorla almaya çalıştığı sırada Frodo yüzüğü parmağına geçirip, Amon Hen’in zirvesine çıktı. Orada etrafa baktı ve Göz’ün kendisini aradığını hissetti. Yüzük’ü parmağından çıkardı. Artık yapması gerekene karar vermişti.
Yüzüklerin Efendisi 3 - Kralın Dönüşü (J. R. R. Tolkien) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili
Kitabın Adı : Yüzüklerin Efendisi 3 - Kralın Dönüşü
Kitabın Yazarı : J. R. R. Tolkien
Kitap Hakkında Bilgi :
Yüzüklerin Efendisi son yüzyılın en çok okunan yüz kitabı arasında en başta geliyor. Türkçe basımının ilk iki kitabı Yüzük Kardeşliği ve İki Kule, bu ilginin evrenselliğini kanıtladı. Polisiye ya da bilimkurgu meraklıları, şiir, roman ve öykü okurları, hep birlikte Frodo, Sam, Merry, Pippin, Aragorn ve Gandalf'ın maceralarını okumaya, Orta Dünya'da yaşamaya başladılar. Üçüncü kitap Kralın Dönüşü ile birlikte Yüzüklerin Efendisi tamamlanıyor.
Bu kısımda Karanlıklar Efendisi ile Yüzük Kardeşliği, iki cephede karşı karşıya geliyorlar. Frodo ve Sam ellerinde hepsine hükmedecek Tek Yüzük ile Mordor'un içine, karanlığın kalbine doğru bir yolculuk yaparken, diğerleri de karanlığa karşı son cephe olan Gondor'da umutsuz bir savunmaya girişiyorlar.
Kitabın Özeti :
Yüzüklerin Efendisi serisinin üçüncü kitabı olan Kral’ın Dönüşü okurları son bir savaşın içine sokuyor. Serinin ikinci kitabı İki Kule’de Miğfer Dibi savaşı kazanıldıktan sonra son savaş Orta Dünyaya kaymıştır. Diğer taraftan Frodo da Mordor’a doğru ölümcül yolculuğuna yeniden başlamıştır.
Gandalf ve arkadaşları yeni savaş meydanının Gondor olacağını öğrenir. Gerçek Kral Aragorn’dur. Kral tahta çıkıp tüm Orta Dünya’yı birleştirmeden Sauron orayı yıkmak ister. Fakat Kral Theoden bir önceki savaşta Gondor’un onların yardımına gelmemesi üzerine o da yardıma gitmek istemez. Bunun üzerine Gandalf yanına Pippin’i de alıp Gondor’a yola çıkar.
Gondor’a geldiğinde pek de sıcak karşılanmaz. Kral büyük oğlu Baromir’in öldüğünü öğrenmiş, dahası gerçek kral Aragorn’un geldiğini duymuştur. Bu yüzden savaşı görmezden gelir ve yardım ateşini yakmaz. Bunun üzerine Gandalf Pippin’i kullanarak gizliden yardım ateşini yakar ve tüm güçleri Gondor’a çağırır.
Ork ordusunun ilk kısmı Gondor’un ilk savunma hattı olan nehre saldırır ve Kral’ın küçük oğlu savaşı kaybederek kaleye geri çekilir. Zaten babasının gözünden düşmüş olan prensin davranışı kralın öfkesini büyütür ve onun geri dönüp savaşmasını ister. Fakat bunun intihardan farkı yoktur. Oğlu babasının onu sevmediğini bilir ve yine de görevi kabul eder. Ordusunu alarak Orkların üzerine yürür ve Orklar tarafından öldürülür. Ceseti krallığa girdiğinde oğlunu ölüme gönderen Kral şok geçirir ve savaş yerine ölüme terk ettiği oğlunun cenazesi ile uğraşmaya başlar.
Diğer taraftan Gollum, Frodo ve Sam’i Mordor’a doğru götürmeye devam eder. Yolculuk boyunca da çift kişiliği nedeni ile sorun yaşar. Frodo ve Sam’i tuzağa düşürüp güç yüzlüğüne yeniden sahip olmak ister. Fakat Sam bunu hisseder ve Gollum’a pek rahat vermez. Bunun üzerine Gollum, Sam’e tuzak kurar ve Frodo ile kavga etmesine neden olur. Bunun üzerine Frodo, Sam’in artık yanında olmaması gerektiğine inanır ve onu bırakıp Gollum ile birlikte yola devam eder.
Gizli geçide geldiklerinde Gollum, Frodo’yu terk edip saklanır. Çünkü geçitte canavar bir örümcek vardır. Amacı Frodo’yu ona yem etmek ve kalanlardan güç yüzlüğünü almaktır. Frodo tehlikeyi fark ettiğinde artık çok geçtir. Örümcek onu yakalar ve geçici felce uğratır. Onu sonradan yemek için sarmalar, tam bu sırada Sam gelir ve örümceği öldürür. Fakat çok geç kalmıştır. Frodo için üzülürken Orklar gelir. Frodo’nun öldüğünü düşünüp saklanır. Orklar Frodo’nun bedenini alıp götürür. Götürmeden önce söyledikleri Sam’ı hem şok eder hem de sevindirir. Örümceğin sadece geçici felç ettiğini öğrenir ve Orkları takip eder. Frodo’yu onların elinden kurtarır. Frodo kendine geldiğinde yüzüğü bulamaz. Sam yüzüğü ona uzatır ve öldüğünü düşündüğü için aldığını söyler. Frodo hemen yüzlüğü alır ve yola Sam ile birlikte devam eder. Fakat Gollum onları takip etmeyi bırakmaz.
Savaşın yaklaştığını gören Elf kralı yıllar önce Sauron’u öldürürken kırılan kılıcı Kral’ın dönüşü için yeniden döver. Kralın dönüşünün son umut olduğunun farkındadır. Kılıcı götürüp Aragorn’a verir ve yardım için dağlardaki hayaletlere gitmesini ister. Dağlardaki hayaletler zamanında krala ihanet etmişler ve o yüzden lanetlenerek ruhları dağlarda hapis olmuşlardır. Laneti kaldırmanın tek yolu Kralın onları azat etmesidir. Elf Kralı bunu bilir ve onların kılıca itaat edecekleri düşünerek Aragorn’u oraya gönderir. Hayalet savaşçıların onlara katılması ile Orklara karşı bir umudu olduğunu bilir. Bunun üzerine Aragorn, Gimli ve Legolas’ı alarak dağlara doğru yola çıkar.
Aragorn dağlara gider ve hayalet askerleri bulur. Onlara kendisi için son kez savaşmaları halinde laneti kaldıracağını söyler. Bunun üzerine hayalet askerler onunla savaşmayı kabul eder. Böylece Sauron’un ordularından olan korsanlara karşı savaşırlar ve onları yenilgiye uğratırlar. Kral onları azat eder ve laneti kaldırır.
Sauron’un ordusu Gondor Kalesine ulaşmıştır ve savaş burada devam eder. Gandalf ve arkadaşları kahramanca savaşır. Korsanların desteği olmadan Orklar zayıf düşer ve savaşı kaybederler. Gondor savaşı kazanılmıştır ama Sauron’un durmayacağını bilirler.
Frodo’nun Sauron yani göz varken Mordor’a ulaşmasının çok zor olduğunu bilirler. Bu yüzden ona şans tanımak için Sauron’un dikkatini dağıtmaları gerekir. Bunun için de savaşı Sauron’un merkezine götürmeye karar verirler. Bu tam bir intihar girişimidir fakat Frodo’nun Mordor’a ulaşmasının tek yolu da budur.
Yeniden tahta çıkan Kral tüm güçlerini toplar ve Mordor’a yola çıkar. Bunun üzerine Sauron tüm dikkatini üzerine gelen orduya verir. Bundan fırsat bilerek Frodo Mordor’a ulaşır. Güç yüzüğünü ateşe etmek için geldiğinde ise yıllar önce yaşanan tekrar yaşanır. Güç Frodo’yu etkisi altına alır ve kendisinin ateşe atılıp yok edilmesini engeller. Frodo büyülenmiş bir şekilde yüzüğü yok etmeyi kabul etmez. Tam bu sırada Gollum Frodo’ya saldırır ve yüzüğü almaya çalışır. İkili arasında yaşanan kavgada Gollum yüzüğü alır fakat kontrolünü kaybedip yüzük ile birlikte ateşe düşer. Böylece güç yüzüğü yok olur ve Sauron da tüm gücünü kaybederek yok olur.
Bir Türk Ailesinin Öyküsü (İrfan Orga) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişileri
Kitabın Adı : Bir Türk Ailesinin Öyküsü
Kitabın Yazarı : İrfan Orga
Kitap Hakkında Bilgi :
"Birinci Dünya Savaşı'yla zenginlikten yoksulluğa itilen bir ailenin yürek parçalayan öyküsü..."
Osmanlı İmparatorluğu'nun çalkantılı son dönemlerinden, Birinci Dünya Savaşı'nın yıkıcılığına uzanan bir öykü. Varlıklı bir ailenin adım adım yoksulluğa ilerleyişinin, bir arada kalma mücadelesinin, mantığın ve deliliğin çarpıcı anlatımı.
Bir Türk Ailesinin Öyküsü, İrfan Orga'nın samimiyetle, romansı bir üslupla kaleme aldığı anıları...
"Hayatım boyunca okuduğum en bize ait öykülerden birini içtenlikle, doğallıkla ve sıcacık bir kalemle sunan bu kitap beni yıllarca bırakmadı. Ben de kitabı bırakamadım.
Kitabın yeni Türkçe baskısını orijinalinin yanına koyabilmek ve arkadaşlarıma armağan edebilmek için sabırsızlıkla satışa sunulacağı günü bekliyorum." - -Ayşe Kulin-
"İrfan Orga'nın vatanına, kültürüne, diline ve edebiyatına ta uzaklardan yaptığı bu hizmeti gecikmiş alkışlarla anmalıyız." -Talât S. Halman
"Kaybedilmiş sevgilerin acısını dile getiren, kederli ve olağanüstü güzellikte bir öykü; 20. yüzyılın en muhteşem anılarından biri..." -Caroline Moorhead, The Independent-
Kitabın Özeti :
Yazar ve ailesi Sultanahmet Camisinin arkasında bir çıkmaz sokakta otururlar. Ailesinin hali vakti oldukça yerindedir.
Babaannesi her zaman herşeyin en iyisinin olmasını ister. Eve misafir geldiği zaman veya hamama gidecekleri zaman hizmetçisine en iyi yemekleri yaptırır ve herşeyde çok titiz davranır. Para onun için bir şey ifade etmez. Evin eşyaları da oldukça pahalıdır. İrfan’ın (yazarın) hayatında o yıllarda bolluk mevcuttur. İrfan devamlı babaannesiyle hamam sefası yapar. İrfan’ın sünnetinde bile herşey dört dörtlük hazırlanmıştır. İrfan’ın sünneti bir yüzbaşının evinde yapılmıştır. Babaannesi evde herşeye karışır. Hiçbirşeyi beğenmez. Beğenmediği yemeği tekrar pişirtir.
Annesiyle babaannesi hiçbir zaman anlaşamamıştırlar. Annesi sessiz sakin bir kişiliğe sahiptir. Babası dedesinin bıraktığı işle meşgul olmaktadır. İrfan’ın Sarıyer’de oturan bir Ahmet amcası vardır. Her yaz fırsat buldukça oraya tatile giderler eğlenirlerdi.
Yine bir yaz tatilinde iken saraydan savaş haberleri duyulur ve herkese yayılır. Bu sebeple babası ve amcası devamlı ne yapacakları ile ilgili konuşmalara başlamıştır. Bir gün evde otururken babası bu konuyu ev halkıyla konuşmaya başlar. Artık gereksiz harcamalardan kaçınmalarını, dayanıklı yiyecekleri depolamalarını ister. Fakat bolluk içinde yaşayan babaanne bunlardan rahatsız olur savaşın çıktığına inanmak istemez.
Artık yavaş yavaş yiyecekler depolanmaya ve fazla para harcamamaya başlanmıştır. Savaş sebebiyle İrfan okuluna ara vermek zorunda kalmıştır. Çünkü gittiği okul bir Fransız okuludur. Kısa zamanda amcası ve babası askere çağrılırlar. Evde artık evin reisi İrfandır. Bu arada babaannesi zengin bir adamla evlenir ve adamın evine taşınır. Annesi de kızkardeşini doğurur. Savaştan dolayı hizmetçilerine yeni yer bulmalarını artık kendilerinin bakamayacaklarını söylerler ve onları evden uzaklaştırırlar. Çünkü savaş şiddetini artırmış etrafta yiyecek kıtlığı başlamıştır. Bütün yiyecekler savaşın olduğu yere gitmektedir.
Bir süre sonra evleri yangında yanıp kül olur ve bütün yiyecekleri altınları yangınla birlikte gider. Artık hiçbirşeyleri kalmamıştır. Bunun üzerine babaannesinin evine yerleşirler. Fakat babaannesinin kocası aksi çocukları sevmeyen bir kişi olduğu için onları evde istemez. Bunun için onlara kendisine ait eski bir evini verir. Evin bütün pencereleri tahtalarla kapatılmıştır. Annesi buna alışık olmadığı için bunları kaldırttırır ve evin içi aydınlığa kavuşur.
Mahalleli bu hareket karşısında şaşırmış ve annesinin kötü kadın olduğunu düşünmeye başlamıştır. Mahalleli annesine laf atmaya başlamış çocuklar arkasından taş fırlatmıştır. Fakirlik gitgide artmaktadır. İnsanlar artık ekmeği bile zor bulmaktadır. Yazarın aileside birçok davranışlarından vazgeçmeye başlamış azla yetinmeyi öğrenmişlerdir.
İnsanlarda yaygın hastalıklar ortaya çıkmıştır. Artık kimsede para ve yakacak kömür kalmamıştır. Fakat yazarın ailesi bütün bu olumsuzluklara rağmen insanlara yardım etmekte elinden geleni yapmaktadır. Bunun için kısa bir zaman sonunda mahalleli annesine ısınmış ve onu hanımefendi diye çağırmaya başlamışlardır.
Bu arada babasından bir türlü haber alamazlar. Bir gün annesi ile birlikte askerlik dairesine giderler ve babasının öldüğü haberini alırlar. Babası şehit düştü diye annesine 99 kuruş maaş bağlarlar. Fakat bu para sadece bir çocuğun alacağı şekerlemelere, leblebiye yetecek kadar bir paradır.
Artık millet ekmek için birbiri ile kavga etmeye başlamıştır. Bir gün annesi de ekmek yüzünden bir kadınla kavga eder. Hayatında ilk defa kavga eden annesi kendisini sokak kadınlarından farksız görür, utanır ve oradan hemen uzaklaşır. Bir daha ekemek almaya oğlunu yollar.
Bu arada babaannesinin kocası vefat etmiştir. Babaannesine birşey bırakmadığı için beraber yaşarlar. Artık ellerinde yeterli miktarda para kalmadığı için babaannesinin değerli bazı mobilyalarını satarlar. Bu para onlara uzun bir müddet yeter.
Annesi en sonunda bir işe girmek zorunda kalır ve ordu deposunda işe başlar. Sadece hafta sonları eve gelebilmektedir. Kardeşi ile yatılı bir okula yerleştirilirler. İki sene orada kalırlar. Fakat yetersiz beslendiklerinden dolayı ikisinin de bünyesi zayıf düşer ve kardeşi çok hastalanır. Annesi bu duruma dayanamaz ve ikisini de okuldan alır.
Artık savaş sona ermiş herşey eski halini almış ve anneside ustaca yaptığı işlemelerle para kazanmaya başlamıştır. Durumları gitigide gün geçtikçe düzelmeye başlamıştır. Savaştan sonra artık bazı değişikler başlamıştır. Özellikle kadınlar peçesiz dolaşmaya başlamışlardır. Bunlardan birisi de İrfan’ın annesidir. Fakat mahalleli böyle iyi kalpli bir kadının yaptığı bu harekete bir anlam verememiş ve bazı söylentiler çıkartmaya başlamışlardır.
Savaş bitmesine rağmen İrfan’ın okul problemi çözülememiştir. Bu sıralarda özel okullarda Türkçe eğitim kaldırıldığı için okula yollanılmamıştır. Bir ara berberde çıraklığa başlar. Fakat aynı gün akşamı çıraklığı bırakır. En sonunda sünnet edildiği evin sahibi yüzbaşının sayesinde kardeşiyle birlikte Kuleli hayatına başlar. Kulelinin üstünde amerikan bayrağı dalgalanmaktadır. Buna çok içerler, hatta yabancı uyruklu öğrencilerle çatışmaya girer.
Daha sonra cumhuriyet ilan edilir. Artık Kulelinin üstünde Türk bayrağı dalgalanır. Namaz kılmak serbestleşir. İrfan bir buçuk yıllığına Tokat’taki askeri okula gönderilir. Sonra İstanbul’a geri döner. Bu arada Cumhuriyetle birlikte fes yerine şapka giyilmeye başlanır. Halk uzun bir müddet buna tepki gösterir.
İrfan Kuleliden mezun olur ve harp okuluna girer ve oradanda süvari olarak harbiyeye devam eder ve subay çıkar. Hava Kuvvetlerinde açık olduğu için Hava Kuvvetlerine girer. Hayatına Hava Kuvvetlerinde devam eder. Eskişehir'e tayini çıkar. Ailesini yanına getirir. Annesi Eskişehir'de çok hastalanır. Bir gün ağır şekilde hastalandığı bir saatte oranın sakinlerinden olan bir kadın onu eski geleneklerle bir günde iyi eder. İrfan buna çok şaşırır.
Eskişehir'den Kütahya'ya oradan da İzmir’e tayin edilir. Kardeşi Mehmet de İzmir'de görev yapmaktadır. Annesi iki oğlununda yanında olduğu için sevinçten bütün acılarını biraz olsun unutmuştur ve durumu biraz düzelmiştir. Daha sonra kardeşinin İstanbul’a tayini çıkar. Babaannesi kardeşiyle birlikte İstanbul’a gider. Ardından annesini de İstanbul’a yollar.
Babaannesiyle annesinin arası iyi olmadığından annesi kendine başka bir yerde ev tutar. Ara sıra onların yanına uğramayı ihmal etmez. Fakat annesi çok değişmiştir. Neyi var neyi yoksa yoksullara vermiş yemeden içmeden kesilmiştir. Kardeşi annesiyle fazla ilgilenememektedir. Annesi gitgide kötüleşmektedir.
İrfan’da İzmirde olduğu için annesiyle ilgilenememiş fakat bu durumdan rahatsız olmuştur. En sonunda yılların verdiği acıya dayanamayan anne şuurunu yitirmiş ve Bakırköy’e yerleştirilmiştir. İrfan bunu duyunca hemen apar topar İstanbul’a gelir. Annesini Bakırköyde ziyaret eden İrfan adeta yıkılmıştır. Çünkü annesi onu tanımamıştır. Doktorun söylediğine göre annesinin az bir ömrü kalmıştır. İrfan bu acıya dayanamayarak İzmir’e geri döner. Kısa bir süre sonra annesi vefat eder. Annesinin cenazesinde sadece yazarın kardeşi vardır. Annesini o çok sevdiği İstanbul’a defneder.
Kitabın Şahısları, Kişileri :
Hacer (hizmetçi): Oldukça şişman, fıkır mıkır, sevimli, hayata devamlı gülen bir kişi.
İnci (hizmetçi): Soğukkanlı,sevecen,yeri geldiğinde diktatör bir kişi.
Babaanne: Despot,dediğim dedik, herşeyi kolay kolay beğenmeyen, rahat yaşamayı seven bir kişi.
Annesi: Temizlikte çok titiz,sessiz,herşeyi içine atan bir kişi.
Kardeşi: Küçüklüğünde canlı, atik. Fakat daha sonra olaylar karşısında soğukkanlı, durgun bir kişi.
Kendisi (İrfan): Çok duygusalbir kişi.Olaylardan çok etkilenen bir kişiliğe sahip.
Babası: Zeki ileri görüşlü bir kişi.
Amcası: İyiliksever,cömert.
Ekmek Elden Su Gölden (Refik Halit KARAY) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili
Kitabın Adı : Ekmek Elden Su Gölden
Kitabın Yazarı : Refik Halit KARAY
Kitabın Özeti :
İki arkadaş mühendis Asaf Bey ve mimar Armenak Efendi Büyük Otel’de akşam çayını içmek içn otururlar. Sohbet ederlerken otele Duranbeylilerin kadınları gelir.
Duranbeyliler, Duran Bey zamanında Doğu Anadolu’dan kan davası nedeniyle güneye göçmüştür. Orada toprakları sahiplenmiş, devlete karşı koymuş ve topraklarında halka sözünü geçirmişdir. Öldüğünde çoçuklarına çok fazla toprak bırakmış. Çoçuklarından tek erkek Nazir Bey bu zenginliği sürdürememiştir. Üç kız ve üç erkek çoçuğu olmuştur.
Biraz önce gördükleri o güzel kızlar Nazir Beyin torunları ve torunlarının eşleridir. Başlarında bir kadın vardır. Bu Şahende Hanımdır. Üç kızı ve üç gelini ile otele gelip çaylarını içerler, havalarını atarlar. İki arkadaş da gelinler arasından Ferhan’ı çok güzel bulurlar. Ferhan sarışın, balık etli, güzel bir kızdır. Fakat Duranbeylilere yeni katıldığı için sosyete hayatına daha ayak uyduramamıştır. Gelinler haricindeki kızlar da kardeş değil, kardeş çocuklarıdır. Nezire aralarında en zeki olanıdır. Asaf Beye amca derve Asaf Bey de bundan çok hoşlanır. Çünkü Nezire çok güzel bir kızdır. Nezire ile biraz sohbet ettikten sonra, Nezire akşam bir davete konuk olduklarını söyler ve yanından ayrılır. Duranbeyliler kadınlar kolu otelden topluca ayrılırlar.
Davet dayı dedikleri uzaktan bir akrabanın evindedir. Evde yemek yendikten sonra bir gazinoya eğlenmeye giderler. Gazinoda tesadüfen iki yaşlı arkadaş da eğleniyordu. Onların acemiliklerini gülerek izlerler. Dayı çok hızlıdır, sırayla bütün kızları dansa kaldırır. Her seferinde Şahende Hanım alınmasın diye iltifatlar yağdırır. Ferhan dayıdan çok hoşlanır. Kocasına fiziken benzemesi onu etkiler ama kocasından daha kültürlü olduğu için onu kocasından daha iyi bulmuştur.
Eve döndüklerinde kızlardan Ferhan’a rehber olan Nebile’nin de dayının ondan hoşlandığını söylemesi, onu daha da çok sevindirir.
Sabah kalktıklarında evin halini gören Ferhan, Duranbeylilerin pasaklıklarına alıştığından görmemezlikten gelir. Ev halkı kaktığında iki köylü eve gelir. Rasih Bey’in evden gönderdiği erzakları getirmişlerdir. Eve bırakırlar ve giderler.
O gün Ferhan annesinin yanına uğrar. Eski arkadaşı Saliha da onunladır. Ferhan bazen Saliha ile dolaşır ama onu davetlere, otellere götürmezdi. Fakat Saliha da bundan memnundur. Arada bir buluşur ve gezerler.
Akşama Ferhan yine otele gider. Otelde Nezire Asaf Bey ile oturmaktadır , Ferhan’ı da yanına çağırır. Asaf bey durumdan çok memnundur, çünkü iki güzel kızla oturup sohbet etmek ve onların güzelliklerini seyretmek ona zevk verir. Biraz sohbetten sonra iki kız masadan kalkarak Şahende Hanım’ın yanına giderler. Ferhan’ın otururken aklına çiftlik hayatı gelir. Kocasından tiksindiğini ve neyapacağını düşünür. Çoçuğu olmadan başka birini bulması gerktiğini düşünür.
Ferhan ilerleyen günlerde sosyeteye tamamen ısınır. Herkesin ağzına dolanır. Beğenenler de boldur. Bir gün gazetede fotoğrafı yayınlanır. Herkesin dilinde bu fotoğraf vardır. Şahande ve kızları çekememekten sinirlenirler, kimileri de kızı tebrik ederler. Bu sıralarda Ferhan, Saim’den ayrılmayı kafasına iyice koymuştur. Numan adında bir sinemacıya aşık olur. Gizli buluşmalarla onunla evlenmeyi planlar. Avukatları hazırlarlar ve bunu aileye açıklayacağı gün, otelde Numan’ın Ankara dönüşü yaptığı kazada vefat ettiği haberini alınca bayılır ve şuurunu kaybeder. İki ay sonra hastahaneden çıkarıldığında geri dönmemek üzere ailecek çiftliğe giderler.
Aradan altı ay geçtiğinde Numan’ın babası Osman Bey Saliha’yı bulur, Ferhan hakkında bilgi alır. Saliha, Ferhan’ın Numan ölmeden önce yeni hamile olduğunu söyler ve şu anda da altı aylık hamile olduğunu söyler. Osman Bey Saliha’dan çiftliğe onun yanına gitmesini ve Saliha’ya orada ev yaptıracağını söyler. Ferhan’a yardım etmesini ister. Saliha bu teklifi kabul eder.
İki yaşlı Asaf Bey ve Armenak Efendi her zaman olduğu gibi otelde oturmuş çaylarını içerlerken, içeriye üç tane kız gelir. Bunlar yine Duranbeylilerdendir. Asaf Bey “Bir kafile gelir, bir kafile gider. Nasıl ki Duranbeylilerin çoğu ortadan kayboldu.” der.
Panorama (Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişileri
Kitabın Adı : Panorama
Kitabın Yazarı : Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Kitabın Özeti :
Türkiye’nin üzerine bir gölge düşmüş, karanlık kasvetli bir hava çökmüştür. Tüm herkes bunun farkındadır. Bir felaket hissi vardır. Bu arada 2. Dünya Savaşı dedikoduları çıkmıştır.
Türkiye’de her fikirden ve karakterden insan vardır.
Servet Bey, Banka İdare Meclis reisidir. Kızı Sevim, oğlu Nedim ve karısı ile beraber oldukça ileri bir standartlarda bir yaşam sürmektedir.
Halil Remzi Bey, Neşet Sabit gibi bir mebustur. Halil Remzi İnkîlap taraftarı, Atatürk’ü bizzat tanıyan dürüst bir politikacıdır. Meclisin donuklaşmasını ve havadaki değişimleri anlayamaz. İnklâp hareketleri 10 yaşındadır.
İnkılâp taraftarlarından başka, ona karşı olanlar da mevcuttur. Tahincizade Hacı Emin Efendi bunlardanbir tanesidir. Fes yasakalandıktansonra evinden hiç dışarı çıkmamıştır.
İnkılâp hareketleri, bir modernleşme olayı olarak ele alınmasına rağmen bu modernleşmeyi yalnız yüzeysel bir şekilde uygulayan insanlar da vardır. “Lüküs Vali” lâkaplı Vali İhsan Turan Bey Ankara’ya gelen mebuslara şatafatlı bir karşılama töreni yapar ve aşırı ilgisi mebusları da sıkar. Bu mebuslardan biri olan Halil Ramiz’e oradaki gençler belediyenin iyi çalışmadığını söyleyerek şikayet ederler. Halil Ramiz ve Neşet Sabit salında tam olarak karışmamalarına rağmen seçimlere şahitlik ederler. Halil Ramiz kurulan tuzağın farkında değildir. Bu sırada Halil Ramiz, kasabasına iki köy arasındaki bir mera olayı için gönderilir. Bu olay Yanyalı Fazlı Bey olayı olarak da bilinir. Atikler Köyü’nün elinden meraları alınmaya çalışılır.
İstanbul’da iki sokak çocuğu; Pertev ve Ziver beraber düşüp kalkıyorlardır. Birgün Ziver bir çakı çalar, yakalanıp karakola götürülürler. Karakoldaki komiser Hamdi Bey onları bir gün karakolda tutar. Hamdi Bey de üç kere evlenmiş, üç karısı da ölmüş ve dadısıyla yaşayan bir insandır.
Servet Bey’in kızı Sevim plajdan eve dönerken bindiği taksinin şöförü tarafından tecavüze uğrar.
Dürüst bir memur olan Osman Nuri Bey, karısı Seniye Hanım, hukukta okuyan ama daha sonra gazetecilik yapacak olan oğlu Fuat Bey ve kızı Semra ile birlikte zor bir hayat yaşar. Osman Nuri Bey kirli işleri bilmediği ve çok namuslu olduğu için yükselemiyor, işten atılıyor, evi elinden alınıyor ve en sonunda vapurdan atlayarak intihar ediyor.
Diyarbakır’da görev yapan felsefe hocası Ahmet Nazmi ile İzmir’de Dış Ticaret Ofisi Müdürü Cahit Halit iki yakın dostturlar ve sürekli mektuplaşırlar. Bunlar fikir ve tartışma mektuplarıdır. Bu mektuplarda; inkılâp olayını, halkın durumunu, yöntemlerin yanlışlığını, Lâiklik, Devletçilik ilkelerinin anlamlarını, Kemalizm’in temelini, asıl anlamını ve bunun gibi birçok kavramı ve olayı tartışırlar.
Halil Ramiz Ankara’ya döner. Gazetelerin bomboş olmasını, meclisin durgun havasını eleştirir. Partiye gittiğinde Genel Sekreter O’nu çağırır ve bir belediye seçimine karışmakla suçlar. Halil Ramiz kendini temize çıkaramaz.
Servet Bey’in kızının başına gelenler dedikodu konusu olmuştur.
Müteahhit Sırrı Bey heryerdeki resmi ve özel yapı müteahhitliğine burnunu sokup altından kalkamayacağı ihalelere girmiştir. Ona bazı işlerde yardımcı olan Mühendis Ragıp Bey ile konuşurlar.
Halil Ramiz gözden düşmüştür. Eski arkadaşları onu görmezlikden gelir. Neşet Sabit bir bakanlık kapabilmek için herşeyi yapabilecek durumdadır ve arkadaşının suçsuz olduğunu bildiği halde sesini çıkarmaz. Halil Ramiz parti divanı toplantısı yapılmasını ve kendini temize çıkarmayı ister. Ama “Söz hürriyeti hakkının kullanılması da birtakım bürokratik kayıtlara ve şartlara tabidir” bunu da bilir.
İnkılâp aleytarı Hacı Emin Efendi oğulları Nuri ve Tahir Beyler ile beraber yaşamaktadır. Kurban Bayramı gelmiştir ve kurban kesimini bizzat Hacı Emin Efendi yapar. Hacı Emin Efendi evden dışarı çıkmadığı için evdeki karısına, gelinlerine ve beslemeleri Fatma’ya türlü huysuzluklar yapar.
Doktor Namık Ahmet, Halil Ramiz’in karıştığı ileri sürülen belediye seçmilerinde seçilen ama olaylar yüzünden kötü duruma düşen ve başkanlığı reddedilen doktordur. Yanında Gertrude adında Alman bir bayan hemşire çalışmaktadır. Namık Ahmet ço sıkıntılı ve gergindir. Bu sıkıntılar iş yaşamına yansımaktadır. Namık Ahmet hakkında türlü dedikodular çıkarılır.
İntihar eden Osman Bey’in oğlu Fuat Bey gittikçe ailesinden uzaklaşır. Zor şartlar onu da zorlar. Devletten iş aramayıp asın dünyasına girer. Fuat’ın evinin arkasındaki alanda bir kız çocuğu ile Pertev ve Ziver kavga ederler, Fuat onları ayırır.
Komiser Hamdi Bey yeniden evlenir. Bu dördüncü evliliğidir.
Müteahhit Sırrı Bey, Servet Bey ve ailesine yemek verir. Ragıp Bey de oradadır. Servet Bey son anda gelmekten vazgeçer, karısı ve çocuklarını yollar. Ragıp Bey gittikçe Sevim’e daha çok ilgi gösterir.
Cahit Halit ve Ahmet Nazmi mektuplaşmaya devam ederler. Fikirlerin müdaafası keyfiyetinin ancak şahısların müdaafası şartına bağlanıp kalmasını, yurtdışında yüksek eğitimler görüp gelen genç beyinlerin yurda geldiklerinde hizmet verecekleri alanlarda kendilerine yer bulamamalarını eleştirirler.
Muavim Niyazi Bey otuz yıllık memurluk hayatını çileyle, haksızlıkla, ezilmelerle geçirmiştir. Bir kooperatife yıllardır biriktirdiği parayı yatırır. Kooperatif Servet Bey’indir ve fos çıkar. Sırrı Bey iflas eder, bankaya çok fazla borcu vardır, Servet Bey onu korumaz, alacaklıları ve banka onu sıkıştırmaya başlar.
Servet Bey’in karısı, oğlu, kızı ve Ragıp dört aydır yurtdışındadırlar.
Emeti Nine’nin oğulları ve kocası savaşta şehit düşmüşlerdir. Gelini iki çocuğunu bırakarak kaçmıştır. Çocuklar büyüyünce ninelerine bakarlar. Köylerinde bir mera davası vardır. Atikler Köyü ile Kozaklar köyü arasındaki bu mera davasına Atikler Köyü adına Avukat Kenan Bey bakar. Dava kaybedilir, Kenan Bey ortadan kaybolur. Kozak Çiftliği’nin sahibi Yanyalı Fazlı Bey’dir.
Halil Ramiz’le Doktor Namık Ahmet bir araya gelirler. İkisinin ortak özelliği iftiraya uğramalarıdır. Neşet Sabit’in gerçek karakterinin farkına varırlar.
Hamdi Bey’in ruhsal sorunları vardır. Son karısı bunu ve diğer üç karısını gıdıklayarak öldürdüğünü farkeder.
Fuat Bey, Yol Gazetesi’nde çevirmen olarak çalışmaya başlar. Orda çalışan Sırp çevirmeni ile Fuat Bey arasında Türkiye’nin durumu ile ilgili konuşmalar başlar. Fuat Bey bu konuşmalardan sonra eve giderken peşine birinin takıldığını farkeder. Karşısına Pertev’in çıkmasını ister çünkü onla samimiyetleri ilerlemiştir.
Artık, İstanbul liselerinden birinde felsefe hocası olan Ahmet Nazmi ile Cahit Halit mektuplara devam ederler.
Kitabın Kahramanları, Kişileri :
Servet Bey: Banka İdare Meclis Reisi’dir.
Halil Ramiz Bey: Mebus, inkılâp taraftarı bir kişiliğe sahip.
Tahincizde Hacı Emin Efendi: İnkılâp karşıtı bir kişiliğe sahip, fes yasaklandıktan sonra evden dışarı çıkmaz.
Vali İhsan Turan Bey: Lüküs vali lakaplı Ankara’dan gelen vali.
Avukat Kenan Bey: Meraları elinden alınmak istenen Atikler Köyü’nün avukatı.
Pertev ve Ziver: İki sokak çocuğu, beraber düşüp kalkıyorlar.
Komiser Hamdi Bey: Üç karısı da ölmüş, dadısıyla yaşıyor.
Sevim: Servet Bey’in kızı, plajdan dönerken taksi şöförü tarafından tecavüze uğruyor.
Osman Nuri Bey: Dürüst, namuslu, kirli işler yapmayan bir memur.
Fuat Bey: Osman Nuri Bey’in oğlu, hukuk okuyor, babası intihar ettikten sonra sorunlar yaşıyor.
Ahmet Nazmi: Felsefe hocası.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İyi Geceler Bay Tom (Michelle Magorian) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı
Kitabın Adı: İyi Geceler Bay Tom Kitabın Yazarı: Michelle Magorian Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1. Will'in kollarındaki morlu...
-
Cep telefonu ve tablet şarj cihazlarında USB kablolarla sık sık karşılaşıyoruz ve kullanıyoruz. Aynı zamanda bu cihazlara ve bilgisayarl...
-
Kitabın Adı : Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe Kitabın Yazarı : Paola Peretti Kitap Hakkında Bilgi : Yazarın kendi yaşam hikâyesinden esinl...