14 Ekim 2019 Pazartesi

Ömer'in Çocukluğu (Muallim Naci) KitabınınÖzeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Ömer'in Çocukluğu

Kitabın Yazarı : Muallim Naci

Kitap Hakkında Bilgi :

Ömer'in Çocukluğu, Yeni Türk Edebiyatının hatıra türündeki en değerli eserlerinden birisidir. Eser, sekiz yaşındaki bir çocuğun bakış açısını başarılı bir şekilde yansıtması bakımından oldukça başarılıdır. Eserin kayda değer bir başka özelliği de dilindeki sadelik ve akıcılıktır.

Kitabın Özeti :

İstanbul’un Saraçhane Semti’nde, Çelebi Sokak’ta oturuyor­duk. Babamın adı Ali idi. Babam yakışıklı, dolgun vücutlu, gayet güzel giyinen, İslami ahlâk ve terbiyeye sahip, temiz yürekli bir insandı. Kendi dükkânında saraçlık yapardı. Kısacası çalışır, çaba­lar, evine de çok iyi bakardı. Babamın en iyi dostu Behçet Amca idi. Sık sık bir araya gelir, sohbet ederlerdi.

Annemin adı Fatımat-üz-Zehra’ydı. Çok iyi bir Müslümandı. Varna’lı idi. Bir tatil zamanı Varna’ya misafirliğe gittik. Bizi çok iyi ağırladılar.

Ağabeyimin adı Mehmet’tir. Ağabeyimin okuyup yazma yönünde bana çok faydası olmuştur.

Bir de amcam vardı. Adı Mehmet Tahir idi. Babamdan çok farklı idi. Derler ki, babam hep onun borçlarını ödermiş.

Ninemin bir asası vardı. Komşu çocuğu Nail’le itişip kakışır­ken, sopayı kafasına indirdim. Bir daha da o sopayı görmedim. Meğer, annem kırıp yakmış. Bu bana ders oldu. Bir daha böyle densiz işler yapmadım.

Bir gün, abim kucağında bir oğlakla geldi. Dayım Varna’dan bana göndermiş. Çok sevimliydi. Okulumuz her gün açıktır. Adı “Fevziye Mektebi”dir. Ben orada Kur’an ezberlerdim. Sabahları bizi kalfa alır, okula götü­rürdü. Hoca Efendi’den pek korkardım. Nasıl korkmayayım? Önünde ileriye doğru uzatılmış olan İki üç arşmlık sopalar, baş ucunda asüı olan kayışlı falakalar dehşetli idi. Beni üç yıl içinde iki defa falakaya yatırdı. Vurduğu yerde gül bittiğim görmedim, fakat hiç şüphe etmem ki, utanç ve acıdan çehrem kül gibi olmuş­tur.

Babam, bir Kurban Bayramı’nın ilk günü sabahleyin namaz­dan dönüşünde, kendisiyle annem için hazır bulunan iki kurban­dan birini kesti. Diğerini kesemedi. Sıtması varmış. On bir gün sonra vefat etti. Ölümünden bir gün Önce tesadüfen dayım bizde idi. Ona alacaklarını, borçlarını her şeyini bildirmiş. Öldüğü gün beni okula göndermişlerdi. Yemek için öğle vakti eve döndüm. Eve yanaşınca, kalabalığın arasından hayal meyal babamın tabu­tunu gördüm. Dünyaya geleli böyle büyük acı hissetmedim. Komşu bir kadın beni aldı, evine götürdü. Oyalamak için neler yaptı neler. O zaman sekiz yaşında idim.

Bir gün, çok sevdiği dört cepli hırkam sırtımda, evime doğru yürürken, bir köpeğin saldırısına uğradım ve hırkam dört yerin­den yırtıldı, Ağlaya ağlaya eve geldim. Köpeğin saldırmasına üzüldüğüm kadar, orada köpeğin bana saldırmasını seyreden bir adamın bana yardımcı olmamasına da içerledim.
Bu olaydan sonra köpeğin saldırdığı köşebaşını ömrüm bo­yunca hiç unutmadım.

Aziz Efendi’nin “Muhayyelat” adlı eserini okuduğum za­man, Ömer olan ismimi Naci’ye döndürdüm. “Naci ile Şehide’nin Aşkı” adlı bölümü okumamın bunda büyük katkısı oldu. Hikâye beni çok etkilemişti. Çok güzel bir kız olan Şehide, yanına çağır­dığı yiğitlere bazı sorular sorar; ama rüzgârdan açılan peçesinin ardındaki güzelliği gören yiğitlerin iyice dili tutulur ve hepsi Şehide’nin karşısında tir tir titremekten sorulara cevap veremez­ler. Güzelliği karşısında herkes deliye döner. Derken Naci, bu kızın ününü duyarak yanına gider ve sorduğu tüm sorulara düz­günce cevap verir. Evlenirler. Ama kız yüzünü açtığı zaman, gör­düğü güzellik karşısında delirmemek için Naci kendini zor tutar.
Hikâyeyi çok beğenmesem de Naci ismini çok beğenmiş ve o günden sonra, Naci ismini takma adım olarak kullanmıştım.

Babamın vefatının ardından dayımı da kaybedince, büyük bir yoksulluk içine düşmüştük. Bu sırada, Rüştiye’ye muallim olarak atandım. Varna’ya gelen Sait Paşa, okulu denetlerken beni çok beğenmiş ve yanına memur olarak almıştı. Sait Paşa’yla bera­ber birçok farklı görevde çalışırken, aynı zamanda şiirler yazıyordum ve yazdığım gazetelerdeki başarım gün geçtikçe artıyordu. Bu başarılarıma rağmen, halen bazı hocalardan dersler de almayı ihmal etmiyordum.

Bir gün, beni rüyasında hasta gören Ahmet Mithat Efendi, ertesi gün tüm ailesiyle gelmişti. Gayet sağlıklı ve neşeli olduğu­mu görmeleri, hepsinin yüreğine su serpmişti. Ama bir ara, oda­ma bir şeyler almak için çıktığımda fenalaşıp yatağıma uzanmış­tım, Rüya, doğru çıkmıştı. Ölümümün sebebi, kalp durmasıydı.



****
İstanbul'da, Saraçhane civarında Ömer bir gün gezerken bir köpek ona musallat olur. Köpek onu mektebin duvarına sıkıştırır ve ısırmak isterken ceketini koparır. Onun bu durumuna şahit olan bir adam hiç yardım etmez. Ömer ağlayarak eve gelir. Annesinin şefkatli kollarına sığınır. Ömer o adamı ve olayın meydana geldiği köşe başını hiç unutmaz.

Ömer aynı civarda, Kıztaşı mevkiinde bu sefer de birtakım yük hayvanlarının saldırısına uğrar. Kır sakallı bir zat, önceki adamın tam tersine ona kol kanat gerer ve korur. Ömer o zatın iyiliğinin gönlünde yaşadığını belirtir.

Hatırada, bundan sonra Ömer kendi evini anlatmaya başlar. Saraçhane civarında bulunan evlerinde aile dört kişiden ibarettir. Babası; orta boylu, güçlü yapılı, beyaz tenli bir İstanbul beyefendisidir. Doğruluk, mertlik en önemli özellikleridir. Bir dükkân işletmektedir. Kazancı evini geçindirecek boyuttadır. Mahalledeki herkes bu iyi ahlaklı adama ve aile hayatına gıpta etmektedir.
Geceleri mümkün olduğunca dışarı çıkmayan ve zamanını ailesiyle geçirmeye gayret eden Ömer' in babası bir gece aniden dışarı çıkar. Çünkü yakın bir yerde yangın çıkmıştır. Aile efradı heyecanla gelmesini bekler. Ömer bu geceyi hiç unutamaz.

Ömer yaramazlıklarından da neşe ile bahseder. Bir gün kendisinin doğumundan bir ay önce ölmüş olan babaannesinin asası dikkatini çeker. Onunla oynamaya başlar. Evde de misafirlerinin çocuğu olan Nail vardır. Aralarında çıkan küçük bir kavga sonunda Ömer elindeki asayı çocuğun başına geçirir. Çocuğun başı kanamaya başlar. Ömer de korkudan ağlamaya başlar. Ertesi gün Ömer asayı yerinde bulamaz. Annesi meğerse kırıp ateşe atmıştır.

Bir başka gün de Ömer ile ağabeyi bahçede üzümleri olmaya başlamış asmaya ulaşmaya çalışırlar. Merdivene çıkmışlardır. Kendisinden on yaş büyük olan ağabeyi gibi üzümlere ulaşmaya çalışınca yere yuvarlanır ve başı taşa çarpar. Alnı yarılır. Bu yaranın izi alnında hâlâ mevcuttur.

Ömer'in çocukluk hayatında unutamadığı kişilerden biri de arkadaşı Makbule Hanım’dır. Makbule ile çok iyi geçinen Ömer, yine de onların evinde annesi olmadan hiç durmamaktadır. Ömer'in ailesine bu bağlılığı Makbule'nin annesi tarafından da takdir edilir.

Ömer'in arkadaşlarından biri de Cevriye'dir. Çevriye bir gün Ömerlerin evine gelir. Ömer evde yokken onun şekerlemelerini, oyuncaklarını sakladığı dolabını açar ve bir bardağını alır. Yolda annesi ile giderlerken bardağı düşürür ve kırar. Çevriye'nin annesi olaya çok üzülür ve kısa bir süre sonra benzer bir bardak alarak getirir.

Bir gün her nedense Ömer mektebe gitmez. Ertesi gün de hocanın bir gün gelmediği için falakaya yatıracağından korkar ve yine gitmez. Bu vehimler içindeyken babası onun elinden tutar ve mektebe götürür. Hocaya Ömer'i dövmemesini tembih eder.

Mektepte Ömer de ağabeyi de amcası da defalarca falakaya yatırılmışlardır. İçlerinde en kurnaz olan amcası türlü hilelerle bu cezalardan kurtulmayı başarmıştır.

Ömer'in annesi Varnalıdır. Bir ara memleketini görmek ister. Dayısı Ahmet Ağa onları Varna'ya götürür. Ömer 7 yaşındadır. Ömer Varna’yı çok beğenir, başından türlü maceralar geçer.

Bir zaman sonra Ömer'in babası rahatsızlanır, doktorlara gitse de şifa bulamaz. Humma olmuştur. Ölmeden bir gün önce alacaklarının ve vereceklerinin hepsini anlatır ve kendisinin Edirnekapı'ya annesinin yanma gömülmesini vasiyet eder. Hatta naaşım hangi arkadaşlarının taşımasını istediğini dahi belirtir. Bir gün sonra mektepten dönen Ömer, evlerinin önünde bir kalabalıkla karşılaşır. Hayal meyal babasının tabutunu görür. Hayatında hissettiği en büyük yürek acısıdır bu. Ömer, bu günü asla unutamaz.

Ömer'in babasının ölümünden bir sene sonra, vasiyet gereği dayıları onları Varna'ya götürür. Daha sonraki yıllarda tekrar Varna'dan İstanbul'a dönmüşlerdir.

Ömer, son olarak bu hatıralarını yazma sebebini de 'Bir çeşit çocukluk!' cümlesi ile açıklamaktadır.

Ömer'in Çocukluğu (Muallim Naci) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız....

Harry Potter ve Lanetli Çocuk (J. K. Rowling) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Scorpius Malfoy’un kimin oğlu olduğu düşünülüyordu? 

A) DracoMalfoy
B) Sirius Black
C) LuciusMalfoy
D) Voldemort

2. Albus Severus Potter ve Scorpius Malfoy zamanda kaybolduklarında gün olarak 30 Ekim 1981’de Harry, Hermione, Ron, Ginny ve Draco yanlarına geldiklerinde aralarından hangisi Voldemort kılığına girmişti? 

A) RonWeasley
B) HermioneGranger
C) Harry Potter
D) DracoMalfoy

3. Albus Severus Potter, Scorpius Malfoy ve Delphini Diggory ile geçmişe üçbüyücü turnuvasına gittiklerinde Albus’u ve Scorpius’u Delphini’den kim kurtarmıştır? 

A) Harry Potter
B) AlbusDumbledore
C) HermioneGranger
D) CedricDiggory

4. Albus ve Scorpius geçmişe gittiklerinde Voldemort’un hakim olup Harry’nin öldüğü alternatif gerçeklikte Hogwarts müdürü kimdi? 

A) LordVoldemort
B) DoloresJaneUmbridge
C) SeverusSnape
D) MinervaMcGonagall

5. Albus Potter, CedricDiggory’yi kurtarma fikrini kimden duymuştur?


A) HermioneGranger
B) DelphiniDiggory
C) AmosDiggory
D) Rüyasında duymuştur

6. Albus Potter, Scorpius Malfoy ve Delphini Diggory zaman döndürücüyü alacakları zaman Albus kimin kılığına girmiştir? 

A) DracoMalfoy
B) Harry Potter
C) RonWeasley
D) NevilleLongbottom

7. 30 Ekim 1981 günü (geçmişte) Delphini, Voldemort‘a onun kızı olduğunu nasıl ispatlamıştır? 

A) Çataldili konuşarak
B) Süpürgesiz uçarak
C) Geleceği anlatarak
D)Nagini’ye dönüşerek

8. Delphini’nin annesi kimdir? 

A) DoloresJaneUmbridge
B) BellatrixLestrange
C) NarcissaMalfoy
D) NymphadoraTonks

9. Harry, Hermione ve Ron’un meslekleri sırasıyla nedir? 


A) Sihirli yasal yaptırım dairesi başkanı-Sihir bakanı-Weasley Büyücü Şakaları’nın ortağı
B) Sihir bakanı-Seherbaz-Wealey Büyücü Şakaları’nın ortağı
C) Sihirli yasal yaptırım dairesi başkanı-Hogwarts Müdiresi-Profesör
D) Hogwarts müdürü-Karanlık sanatlara karşı savunma profesörü-Sihir Bakanı

10. Albus Potter ve ScorpiusMalfoy zamanda kaybolduklarında Albus babası Harry’ye hangi zamanda olduklarını bildirmek için ne yapmıştır? 

A) Bebek Harry’ye imdat diye bağırıp tramva yaratmışlardır
B) 40 yıl beklemişlerdir
C) Dumbledore’a gidip yardım istemişlerdir
D) Harry’nin annesinden kalan battaniyeye gizilgen tentürü ile inci tozunu temas ettirip yazı yazarak yardım istemişlerdir

Cevap Anahtarı :

1-D      2-C      3-D      4-B      5-C
6-C      7-B      8-B      9-A     10-D

Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı (J. K. Rowling) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Kitapta gizlice D.O. toplantıları yapılan yer neresidir? 


A) Büyük Salon
B) İhtiyaç Odası
C) Snape’in Ofisi
D) Sırlar Odası

2. Profesör Trelawney’nin yerine kehanet dersi için hangi At-adam gelmiştir? 

A) Firenze
B) Fluffy
C) Aragog
D) Crookshanks

3. Hagrid’in üvey kardeşi nedir ve kimdir? 

A) Seherbaz-Narcissa
B) At-adam-Slughorn
C) Dev-Grawp
D) Asa yapımcısı-Ollivander

4. Narcissa Malfoy ile Snape Bozulmaz Yemin ederlerken yanlarında kim vardı?


A) Bellatrix Lestrange
B) Draco Malfoy
C) Lucius Malfoy
D) Macnair

5. Esrar Dairesi Savaşı’nda nelerin hepsi yok olmuştur? 

A) Asaların
B) Sinsioskopların
C) Düşman Aynalarının
D) Zaman Döndürücülerin

6. Harry, Esrar Dairesi Savaşı’nda Bellatrix Lestrange’a ilk kez hangi affedilmez laneti yapmıştır? 

A) Imperius
B) Cruciatus
C) Expelliarmus
D) Avada Kedavra

7. Bu kitapta ölen Sirius Black Harry’nin nesi olur? 

A) Amcası
B) Eniştesi
C) Vaftiz babası
D) Dayısı

8. Harry Snape’ten ek olarak ne dersi alıyordu? 

A) İksir
B) Zihnefendet
C) Düşünseli
D) Zihinbend

9. Profesör Umbridge Harry’nin eline ceza olarak ne yazdırdı? 

A) Yalan söylememeliyim
B) Geç kalmamalıyım
C) Uslu durmalıyım
D) Küfür etmemeliyim

10. Weasley ikizler bir koridoru bataklık yaptıktan sonra orayı kaldırıp sırf iyi bir büyü olduğu için bir kısmını bırakıp etrafını bariyerleyen öğretmen kimdir ve ne öğretmenidir? 

A) McGonagall-Biçim Değiştirme
B) Profesör Umbridge-Karanlık Sanatlara Karşı Savunma
C) Profesör Flitwick-Tılsım
D) Profesör Sprout-Bitkibilim

Cevap Anahtarı :

1-B      2-A      3-C      4-A      5-D
6-B      7-C      8-D      9-A     10-C

Dedemin Bakkalı (Şermin Çarkacı) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Dedemin Bakkalı

Kitabın Yazarı : Şermin Çarkacı

Kitap Hakkında Bilgi :

O, tuz ruhu isteyen müşteriye yemek tuzu gönderip "ruhu arkadan gelecek" diyen bir girişimci…

O, fakir müşterilere bedava ürünler satıp ücreti zenginlerin hesabına yazan bir kahraman…

O, bakkaldaki içecekleri birbirine karıştırıp daha güzelini bulmak ve müşterilerine sunmak için uğraşan bir sivri zeka…

O, Afrikalı çocuklara yardım göndermek için arkadaşlarının ellerinden kandil yiyeceklerini toplayan bir yardımsever…

O, attığı her adım olay olan, aşırı eğlenceli, cin fikirli, fena halde yenilikçi bir bakkal çırağı…

Ticaret hayatında tam gaz koştu ama her seferinde yetişkinlerin dünyasına tosladı. Yetişkinler yüzünden başına gelmeyen kalmadı… Ve tüm deneyimleriyle, senin için harika bir rehber hazırladı.

Çocukların Yetişkinlerle İletişimde Dikkat Etmesi Gereken Hassas Konular, bu kitapta.

Tam on madde. Oku ve dikkat et…
Sana bir sır vereyim:
Yetişkinler...
Her yerdeler…

Şermin Çarkacı'nın kendi hatıralarından ilhamla kaleme aldığı Dedemin Bakkalı, büyüklere çocukların gözünden kendilerini görme imkânı verirken; küçüklere ticaretin, yenilikçi düşünmenin, büyüklerin dünyasının ve insan ilişkilerine dair inceliklerin ipuçlarını veriyor. Epey güldürüyor, biraz hüzünlendiriyor, uzun uzun düşündürüyor.

Kitabın Özeti :

Dedemin Bakkalı kitabı, yazarımızın dedesine daha çok para kazandırma istemesini ve ticari fikirlerini uygulamaya koymasını anlatır. Küçük kız pek çok fikir dener fakat hepsinde de dedesinin gazabına uğrar. Dedesine daha çok para kazandırayım derken müşteri kaybettirir.

Küçük Şebnem henüz 8 yaşındaydı. Bursa'nın bir köyünde ailesiyle birlikte yaşıyordu. Etrafındaki herkes ona büyüyünce ne olacaksın, diye soruyordu. Henüz karar vermemişti ancak bir liste yaparak bu işe koyulmuştu. Annesi gibi ev hanımı olabilirdi mesela. Bütün gün evde temizlik ve yemek yapıyordu. Bu iş ona göre değildi. Babası gibi işçi olabilirdi. O ise bütün gün, "Çok yoruldum. Bugün çok yorucuydu." deyip duruyordu. O da Şebnem'e göre değildi. Polis olabilirdi. Öğretmen olabilirdi. Ya da dedesi gibi bakkal olabilirdi! Bu fikir Şebnem'in çok hoşuna gitti ve okul dışındaki vakitlerinde dedesine çıraklık yapmaya başladı. Şeker tarttı. Limon kolonyası doldurdu. Bakkalı süpürdü. Biten ürünleri yenisiyle doldurdu. Dedesi ise sabah namazını kılıp bakkalı açar, gazete okuyup uyurdu. Onun dışında camiye gidiyordu.

Bakkalda çalışmaya başlamak Şebnem'e yaramamıştı. Sürekli bir büyüme, daha çok para kazanma peşinde icatlar yapmaya karar vermişti. Bir gün gelen müşteriye ne içecek önerse kabul etmemesi üzerine birkaç şişesini icadı için heba ederek sonunda vişneli sodayı bulmuştu. Ama açık olduğu için kimse tercih etmiyordu. Bu fikrini dedesine sunar ve hatta kendi karışımını oluşturarak dedesine içirir. Dedesi gazozu beğense de bu fikre sıcak bakmaz. Yıllar sonra bu fikir bir ticari zekâ olarak patlama yapsa bile o gün için, dedesi tarafından ahmakça bir fikir olarak kabul edilmiştir bir kere.

Bakkalda açık çekirdekte satıyorlardı. Düğün olduğu zaman inanılmaz satışlar yapıyorlardı. Ancak çekirdekleri koyacakları kağıtları yapması gerekiyordu. Şebnem kağıtları yapıp çekirdekleri içine koymayı düşündü. Bu şekilde çok daha hızlı satılacaktı. Bu muhteşem bir fikirdi! Çekirdekleri keselere koydu ancak kimse onun hazır çekirdeklerinden almadı. Açık istediler. İtiraz edemedi Şebnem. Boşalt şunları diye kızdı, dedesi ona.

Bir gün müşterilerinin görüşlerine önem vererek herkese kağıtlar bıraktı ve bakkalla ilgili olumlu olumsuz düşüncelerini yazmalarını istedi. Bir gün dedesi içerideyken ellerinde kağıtla geldiler. Kağıtta Şebnem'i kötülemişlerdi. Sinirlenmişti Şebnem. Dedesi yine kızmıştı ona, kimse anlamıyordu onu. Dükkanı büyütme çabalarını... Kahveci dedesine gitse "Boşveer, koy bi oralet!" derdi ona. Orada da çalışıyordu arada Şebnem ama bakkalın yerini tutmuyordu. Bakkala dönüyordu her seferinde. Orada istediği kadar abur cubur yiyebiliyordu. Çöplerini daha uzak bi yere atsa dedesine yakalanmayacaktı aslında. Yazın dedesi köye dondurma getirdiğinde tam bir şenlik havası olurdu. Elektrikler gittiği zaman olumsuz etkileniyorlardı. Dedesi dondurmalar erimesin diye ilçeye götürüp birinin buzluğuna koyduruyordu. Elektrikler gelince geri getiriyordu. Şebnem, dedesinin yokluğunda bu elektrik krizinden faydalanarak mumları iki katı fiyatına satmaya karar verdi. İki de mum yakarak ilgi yakalamaya çalıştı. Ancak kimse mum almadı ve dedesi yine ona kızdı.

Şebnem bir gün müşteri memnuniyetine önem vermek için bütün kapaklı gıdaların içine 'Afiyet olsun.' yazdı. Müşteriler dedesine şikayette bulundu. Bunlar açılmış, dediler. Dedesi kızdı.

Köylerine zengin bir aile ziyarete geldi. Anne-oğul indiler arabadan ve bakkala girdiler. Çocuk ne istese, annesi, "Olmaz oğlum bunlar sağlıksız. Ben sana evde aynısını yaparım." diyordu. Sonunda bi şey alamadan çıktılar. Bunun üzerine düşündü Şebnem. Günümüzde organik adı altında satılan şeyleri Şebnem de komşularına yaptırarak bakkalda satabilirdi. Hemen işe koyuldu ve sanki komşular birbirinden istiyormuş gibi bakkalda satacağından bahsetmeden, turşu, tarhana aldı. Halasına kurabiye bile yaptırdı. Köşesini hazırladı. Dedesi gelip görene kadar her şey mükemmel gitti. Ancak dedesi yine baltaladı planlarını. O iş de suya düştü.

Bütün bu yaramazlıklarına rağmen çok iyi yürekliydi küçük Şebnem. O zamanlar telefon kulübesinde asker sevgilisiyle konuşan bir kıza yarı fiyatına jeton verirdi. Kavga ettiklerini görünce de iki katına satardı. Köyde fakir birine kalıp kalıp peynir ve zeytin verirdi. Tüm bunları köyün zengin amcasının hesabına yazmasa dedesi kızmayacaktı aslında.

Hasta teyzelere ilaç bile verirdi. Bir gün yaşlı bir nine bakkala gelir ve ağrı kesici almak ister fakat ağrı kesici yoktur. Küçük kız artık o günden sonra gelen müşterilere evden arakladığı ilaçları ağrı kesici diye satmaktadır. Sağlık ocağına gitmeye üşenen teyzeler müdavimi olmuşlardı. Kısa bir süre sonra köy halkı bu ilaç için doktora gitmek yerine bakkala gelir ve bu durumu öğrene doktor bakkalın yolunu tutar. Bakkala gelen doktor küçük kızdan bir ağrı kesici ister, küçük kızda gelen kişinin doktor olduğunu bilmeden ağrı kesiciyi verir. Dedesi de oradadır. Yakayı yine ele verir. Dedesi onu azarlar. Doktor bi kenara çekip konuşur. "Oku doktor ol. Reçete yaz." der.

Şebnem, "Yazar olacağım." dedi. İnanmadılar.

Şu an iki çocuk annesi bir yazar o.

Dedemin Bakkalı (Şermin Çarkacı) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Dedemin bakkalı adlı kitabının yazarı kimdir? 

A) Şermin Çarkacı
B) Müjdat DAĞCI
C) Aşık Rasim Genç
D) Erol Büyükmeriç

2. Dedemin bakkalı kitabında yazarın canlandırdığı kızın dedeleri ne işe uğraşıyor? 


A) Bakkal-kasap
B) Manav-kasap
C) Kahvahaneci-bakkal
D) Emekli-kasap

3. Yazarın canlandırdığı kız dedesini neden bilgin olarak görüyormuş? 

A) Yaşından dolayı
B )Çok haber izlediğinden.
C) Çok gazete okuduğundan.
D) Herkes ile konuştuğundan.

4. Yazarın canlandırdığı kız neye patron diye hitap ediyormuş?

A) Babasına
B) Annesine
C) Bakkal dedesine
D) Kolanya makinasına

5. Yazarın canlandırdığı kız bakkalda çalışırken kim ona durduk yere yerleri süpürtüyormuş? 

A) Bakkal dedesi
B) Cırcır Şükriye
C) Vehbi Amca
D) İmam

6. Yazarın canlandırdığı kız en çok hangi gün satış yapacağını düşünüyormuş? 

A) Pazartesi günü
B) Salı günü
C) Kandil günü
C) Kurban bayramında

7. Yazarın canlandırığı kızın not defteri kaç maddeden oluşmaktadır? 


A) 12
B) 10
C) 15
D) 8

8. Yazarın canlandırdığı kızın not defterinde kimden bahsediliyor? 

A) Dedesinden
B) Babasından
C) Yaşlılardan
D) Yetişkinlerden

9. Yazarın canlandırdığı kızın bakkal dedesinden en çok duydğu hangisidir?

A) Bıktık senden!
B) Sen kime çektin yav?
C) Aferin,Bravo
D) Boş işler ile uğraşma

10. Yazarın canlandırdığı kızın dayısı ne iş yapmakta?

A) Öğretmen
B) Polis
C) Asker
D) Manav

Cevap Anahtarı :

1-A      2-C      3-C      4-D      5-B
6-C      7-B      8-D      9-B     10-A

Benim Küçük Dostlarım (Halide Nusret Zorlutuna) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Benim Küçük Dostlarım

Kitabın Yazarı : Halide Nusret Zorlutuna

Kitap Hakkında Bilgi :

İdealist bir öğretmenin kitap gibi okuduğu öğrencilerini ve anılarını edebi bir dille anlattığı doyumsuz bir eser olan BENİM KÜÇÜK DOSTLARIM aynı zamanda MEB’in tavsiye ettiği 100 Temel Eser’de yer almaktadır.

Her çocuk, bence zevkle okumaya değer meraklı bir kitap; karşısında uzun uzun, hayran hayran düşünülecek bir bilinmeyenler âlemidir. Yirmi bir yıldan beri bu kitapları yaprak yaprak,satır satır okumaya ve anlamaya çalışıyorum.

Fakat hâlâ "Çocuk" adlı kitapla anlayamadığım, sökemediğim cümlelere rastladığım olur.

Bu itirafımdan sonra, okuyucularım bu eserde, tecrübelerin belki haklı; fakat herhâlde soğuk ve tatsız gururunu elbette aramayacaklardır. Hayır, sevgili okurlarım elinizdeki kitap, ağırbaşlı, psikolojik bir eser olmak iddiasında değildir.

Buna bir "hikâye kitabı" da denilemez. Çünkü içinde bir damlacık hayal bulamayacaksınız.

Ben bu kitapta sadece, gördüklerini ve duyduklarımı değil, hissettiklerimi sunuyorum. O kadar çok sevdiğim "Küçük Dostlarım"ı, daha doğrusu binlerce küçük dostumdan, rast gele birkaçını okurlarıma da tanıtmak istedim.

Bir kırık dökük çizgi, bir avuç gölge.. Boyaların parıltılı dilinden yoksun, kara kalem bir çocuk portresi, bir küçük insan kişiliği! Ve çok defa bu kişiyi benim hafızamın köklerine altın çivilerle perçinlemiş olan bir küçük olay. İşte kitabımda bunları bulacaksınız… Basit şeyler ama, içlerinde hoşunuza gidenler, gözlerinize bir damla yaş, dudaklarınıza bir küçük gülümseme getirenler, hatta başınızın karanlık bir köşeciğine titrek bir mum alevi uzatanlar olacak sanıyorum. Şüphesiz bir meşale, kuvvetli bir elektrik lâmbası değil, ancak bir mum alevi… Fakat ne de olsa bir ışık…
Kitabın Özeti :

Aşağıda, Halide Nusret Zorlutuna’nın yaşamış olduğu anılardan bazıları aktarılmaktadır.

Mefharet ve Arkadaşları

Halide Nusret Zorlutuna, öğretmen olarak girdiği bu sınıfta çok heyecanlanır. Bu anıda, sınıfta en çok dikkatini çeken Mefharet ve arkadaşlarından bahsetmektedir.

Halide Nusret Zorlutuna, öğretmenliğinin bu ilk yıllarında, öğretmenlere ait bir not defteri olmadığı için kendine ait bir ‘öğrenci defteri’ icat eder. Bu defterde her öğrenciye altı sayfa ayırır. Defterde, her öğrencinin; adı soyadını, babasının adını ve doğum yılını kaydettikten sonra öğrencinin tasvirini yapar. Sonra aile durumunu, öğrenebildiği kadar öğrenip oraya kaydeder. Daha sonra çocukların ruhları üzerine eğilir. Onların iç dünyalarını tanımaya çalışır ve onlar hakkında küçük notlar alır. İşte bunlardan birisi de Mefharet’tir.

Mefharet ve Arkadaşları:
Okuduğum ve özel bir lisenin ilk öğretim bölümünde öğretmenlik yaptığım bir dönemde ilk öğretmenlik deneyimini anlatıyor yazar. henüz çok genç iken ilk sınıfından bahsediyor. Yaşadığı heycanı,korkuyu baş dönmesini,sınıftan her çıkışında hissettiği tatlı gruru anlatmakta. O zamanlar her öğrencisi için 6 yapraklı bir bölüm oluşturmuş ve o bölümlerede öğrencilerinin özelliklerini,ailevi durumlarını not etmiş öğretmen Mefaret ilk öğrencilerinden.İlk küçük dostu olarak tanımlıyor onu.Onun için yazdığı yazıdan bir alıntı “..Aydınlık, kocaman mavi gözleri var. Dudakları kızıl bir gül goncasına benziyor ve dişleri pırıl pırıl yanan iki dizi inciye.
O; sınıfın melikesi. Bütün ötekiler onun emirlerini yerine getirmek için oraya toplanmışlar.
Ben onun tarafından sevildiğim için gurur duyuyordum. Zannedi­yordum ki onun sevgisini kaybedersem, bütün sınıf bir anda benden yüz çevirecek…”

Zeyno: Sınıfta iki zeynep vardı biri sarı diğeri arap zeynep diye söylüyorduk. Arap zeynep dediğimizde bize hiç sinirlenmez ama işten içe üzülürdü ben ona sadece “Zeyno” derdim. Zamanla çocuklarda bana uyarak ona sadece “Zeyno” demeye başladı. Hiç kimse onu sevmezdi oda hiç kimseyi kalbi adeta kapalı bir kapı gibi idi bense hep bu kapıyı aralamak isterdim.Bir gün ağlayarak ben o gece nöbet tutarken yanıma geldi ablam,ablam diye. Sonra tüm hikayesini öğreni verdim. Ailesi ile Suriyeden kaçıp istanbula gelmişler annesi ve kardeşleri varmış ama babasını hiç görmemiş ve ona onları terkettiği için çok kızıyormuş Bende dedim ki diyor yazar. ya eğer baban öldü ise .. Bu çok daha kötü olmaz mı idi. Bence ona kızmamalısın ve o zamandan sonra babasına kızmayıp ölmemesi için çok sevdiği babasına her gece dua etmiş “Zeyno”

Kitabın önsözünde öğretmenlik mesleğini seçme sebebinin çocuklara olan aşırı sevgisi olduğunu belirtir. Önsözünden son sözüne kadar öğretmenliğin bir hayat tarzı olduğu imajını verir. Öğretmenlik mesleğini şöyle ifade eder:

“Öğretmenlik sonsuz tahammül, sonsuz feragat ve fedakârlık isteyen bir meslektir: Güzel, çirkin; temiz, kirli; zekî, aptal; uysal, inatçı kırk elli küçük yaramazla uğraşmak; bütün bu küçük kafaların karanlıklarına bir bir ışık tutmak zor, pek zor bir iştir; her kişinin karı değildir. Ancak Tanrı’nın bu meslek için yaratmış olduğu kahramanlardır ki, bütün bir gençliği, bütün bir ömrü bu yolda harcarlar, harcayabilirler.” (s.92)

Kitapta bulunan 17 hâtıranın içine serpiştirilmiş olarak bulunan ve iyi bir öğretmende bulunması gereken vasıflar şunlardır:
.
1. İyi bir öğretmen olmak için ilk şart, mesleğini sevmektir. Bunu ön sözünden bütün hatıralarına kadar sık sık vurgular, zaten başka türlü başarılı olunamaz.

2. Mesleğe yeni başlayan bir öğretmen, sınıfa ilk adımını attığı zaman derin bir heyecan ve korku duyar. Ancak ilk dersten sonra duyulan tatlı gurur ve sevinç hiçbir zaman unutulamaz. İlk dersin heyecanı öğretmeni öyle sarar ki, meslek hayatı boyunca bu intibaları taşır. (s.16)

3. Çocuklar özellikle genç öğretmenleri daha çok severler. Sevimli, güler yüzlü, zeki ise bütün acemiliğine, beceriksizliğine rağmen kendisini kolayca kabul ettirebilir. Çünkü tabiidir. Çocuğun taze ruhuna eğilerek rahatlıkla işler, şekillendirir. Yaşlı bir öğretmen ise; uzun yıların tecrübesinden süzülmüş bilgisi ve hesaplı, planlı hareketi sayesinde kendisini sevdirir. Üstün sevgi ve şefkat ile de pekiştirir.(15)

4. Öğretmen, öğrencisiyle yalnız okulda değil, okulun dışında da ilgilenmelidir. Öğrenci ile ilgili bütün bilgileri değerlendirerek rehberlik etmeli ve yeteneğine göre yönlendirmelidir. Öğretmen-öğrenci kaynaşması okulu gerçek bir yuva haline getirir. Bu da okulda ve hayatta başarı için önemli bir unsurdur. (Bütün hatıralarında açık olarak veya dolaylı şekilde ifâde eder.)

5. Taşrada öğretmenlik yapmak, bazı gerçekleri görmek bakımından önemlidir. Merkezî yerlerde öğrencinin içinde bulunduğu şartları tespit etmek zordur. Öğretmen, dar çevrelerde imkanını kullanarak öğrenciye yardım etmelidir. (s.35)

6. Öğretmen, öğrenciyi yetiştirmek, yarına hazırlamak zorundadır. Zayıf ise kurtarabileceği şekilde not vererek bir şans daha tanınmalıdır. Meselâ: Başarısız olan pekçok öğrenciye “istidadınız var” diyerek, onları kazandığını belirtiyor. (s.47-54)

7. “Sizi Disiplin Kurulu’na vereceğim” tehdidi yerine, o meselenin temeline eğilmek daha faydalı olacaktır. Çünkü ceza suçu ortadan kaldırmıyor. Sevgi ve ilgi bütün meselenin anahtarıdır. (s.55-65)

8. Öğretmen, öğrenciye peşin hükümle yaklaşmamalıdır. Başkalarının görüşü değil, kendi değerlendirmesi önemlidir. (s.67-71)

9. Müdür-öğretmen uyumu sevgi temeline dayanmalıdır. Okul müdürü otoriter olduğu kadar; babacan, sevgi dolu olursa resmi ve özel olarak daha verimli sonuç alınır. (S. 73-79)

10. Öğretmen, öğrencisine iyiyi, güzeli, doğruyu verir. Verdiğinin yarısını alan öğrenci, öğretmen için sonsuz bir güç kaynağıdır. Ama öğretmen de bunun için çaba harcamalıdır. (s.74,89 ağırlıklı olmak üzere bütün hatıralarda geçer.)

11. Öğretmenler, sınıf içinde ağzından çıkacak her sözü dikkatlice seçmeli ve kullanmalıdır. (s.81-89)

12. İyi niyetli teşebbüsler bazen kötü sonuçlanabilir. Bunun için tedbiri elden bırakmamalıdır. (S. 95-104)

Öğretmenin bu vasıflarının yanında, öğrencilerin öğretmenlerini daha iyi tanımaları ve onları unutmamaları gerektiğini ifade ediyor. Kitapta sık sık sitem ettiği en önemli husus “unutulmaktır.” Bir vefasızlık örneği olan unutulmak, şüphesiz ki öğretmen için en kötü sonuçtur. Kendisini yetiştiren, emek veren, ümit bağlayan öğretmenine vefa göstermek öğrencinin görevidir. Öğretmen sadece sevgiye muhtaçtır. Öğrencisinin sevgisi minnetini göstermesi öğretmenin gücüne güç katar.

13 Ekim 2019 Pazar

Yankılı Kayalar (Ahmet Yılmaz Boyunağa) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Yankılı Kayalar

Kitabın Yazarı : Ahmet Yılmaz Boyunağa

Kitap Hakkında Bilgi :

İç resimlemelerini İsmail Bahat’ın yaptığı roman, 9 yaş ve üstü okurlara roman okumanın keyfini yaşatacak, onları hayata hazırlayacak, kendi ayakları üzerinde durmaları konusunda onları cesaretlendirecek bir A.Yılmaz Boyunağa klasiği. “Ben, Doğu Anadolu’nun bir dağ köyünde doğdum. Köyümüz, başı karlı ve dumanlı bir dağın eteklerindedir. Kışlarımız, hep karlı geçer; kısa süren yazımıza da doyum olmaz. Bizler, yazı sabırsızlıkla bekleriz; çünkü hepimiz yaza, o tatlı sıcağa hasretiz. Hele biz çocuklar! Yaz aylarında, kışın birikmiş olan enerjimizi, yüksek kayaların tepesinde, ya da aşağıda ovada akan çayda harcarız. Korkunç kayalıklar, bizim oyun yerlerimizdir. Bazen, keçiler gibi dağa tırmanır, yankı yapan kayalara sesleniriz…”

Kitapta, idealist bir köy çocuğu olan Mehmet’in idealine ulaşmak adına yaptığı fedakârlıklar, gösterdiği azim ve kız kardeşiyle birlikte hayatın zorluklarına karşı yılmadan verdiği mücadele anlatılıyor.

Bir ideale sahip olmanın verdiği gücü ve inancı genç okurlara kuvvetle hissettiren, azmin ve sabrın her zaman kazandığını bir kez daha gösteren “Yankılı Kayalar”, Ahmet Yılmaz Boyunağa’nın usta kaleminden çıkmış bir roman.

MEB' in tavsiye ettiği 100 temel eserden...

Kitabın Özeti :

Kara Mehmet, Doğu Anadolu'nun dağ köylerinden birinde yaşayan on bir yaşında bir çocuktur. Onun en sevdiği şey, kayalıklara çıkıp arkadaşları ile birlikte kayalara seslenmek ve seslerinin yankısını dinlemektir. İnşaat işçisi olan babası, iri yarı, yiğit bir adamdır. Yazları şehirlere gider ve para kazanır. Kışları da onun kazandıkları ile huzurlu bir şekilde geçinirler. Herkes tarafından sevilir, yardımseverdir. Annesi de herkese karşı güler yüzlü, tatlı dilli, şefkatli bir hanımdır. Annesi de çok becerikli, çevresinde çok sevilen, herkesin yardımına koşan bir kadındır. Bir de küçük kız kardeşi vardır Mehmet'in. Üç yaşındaki kardeşinin adı Hatice'dir. Babasının yaptığı kerpiç evlerinde hayvanları ile mutlu bir şekilde yaşam sürerler. Her akşam Mehmet'in okuduğu kitapları dinleyerek ailecek vakit geçirirler. Çok mutlu bir hayatı vardır. Ailesini çok sevmekte ve arkadaşları ile de çok eğlenmektedir.
Bu mutlu hayat bir anda bozulmaya başlar. Çok karlı bir gün Mehmet'in annesi hastalanır. Köyde doktor olmadığından babası doktor getirmek için kasabaya gider. Hava çok kötüdür. Bir daha babası asla geri dönmez. Bir zaman sonra ondan iyice ümitlerini kestiklerinde onun eşyalarını dağda bulurlar. Karlar eridiğinde, üzerinde diş izleri olan çizmeleri bulununca babasını kurtların parçaladığı anlaşılır. Anlarlar ki kurtlar yemiştir adamcağızı.

Mehmet ve ailesi çok üzülür. Uzun süre evde matem havası eser. Babasının ölümünden sonra Mehmet kendini büyük bir insan gibi hissetmeye başlar. Annesi de oğluna güvenmektedir. Bir gece Mehmet annesine, doktor olacağına dair söz verir. Doktor olacaktır ve annesiyle kardeşine bakacaktır. Zamanla evlerini geçindirmek ve ayakta tutmak için yeniden hayata dönerler. Fakat aradan bir yıl geçince Mehmet'in annesi bu üzüntüye daha fazla dayanamaz ve ağır bir hastalığa yakalanır. Kısa süre sonra da Hatice'yi ağabeyine emanet edip vefat eder.

Koskoca evde Mehmet ve Hatice yapayalnız kalakalmalardır. Bütün komşuları onlara yardım ederler. Hiç yalnız bırakmazlar. Komşular Mehmetler'i geceleri de yalnız bırakmaz. Bir gece Mehmet'in iki arkadaşı nine ve dedeleriyle Mehmetler'i almaya gelirler. Ama Mehmet kendi evlerinde kalmak ister. Ertesi gün Mehmet'in öğretmeni, imam emmi ve birkaç komşu Mehmetler'e gelir. Her biri Mehmetler'i sırayla misafir etmek ister. Ama Mehmet kimseyi rahatsız etmek istemediği için bu teklifi de kabul etmez. Böylece her gece bir arkadaşının Mehmetler'de kalmasına karar verirler. O akşam Mehmet'in arkadaşlarından Bekir yatıya gelir. Birlikte ödev yaparlar. Yemek yiyip şakalaşırlar. Mehmet annesinin vefatından sonra ilk defa o akşam güler.

Mehmet bu arada annesini ve babasını doktorsuzluk yüzünden kaybettiği için kesin olarak doktor olmaya ve memleketine hizmet etmeye karar verir. Kız kardeşine bakar, hayvanlarından aldıkları ürünlerle beslendikleri gibi onları satarak para dahi kazanırlar.

Mehmet, okuluna başarılı bir öğrenci olarak devam etmektedir. Okula giderken kardeşini Bekirler'e bırakır. Bir gün kardeşi hastalanır. O gece Bekirler'de kalırlar. Mehmet kardeşini de kaybetmekten çok korkar. Gece kardeşinin baş ucunda yatar ve iyileşmesi için hep dua eder. Ertesi gün kardeşi iyileşir, Mehmet çok sevinir. Birlikte evlerine dönerler. Ona en büyük destek öğretmeninden gelmektedir. İmam ve öğretmeni ona her konuda yardım ederler, yol gösterirler.

Mehmet ve kardeşi evde yalnızdır. Mehmet odun kesmek için dışarı çıkar. Odunları keser, odunları alıp içeri girecekken kurt ulumaları duyar. Biraz sonra kurtlar gelir. Mehmet, üzerine gelen bir kurdu baltasıyla öldürür. Diğer kurtları da korkutarak eve kaçar. Biraz sonra Mehmet'in öğretmeni, muhtar emmi ve avcılar gelir. Bu olay köyde günlerce konuşulur.

Bir süre sonra Mehmet'e İstanbul'daki dayısından mektup gelir. Dayısı mutlaka onları yanına almak istemektedir. Mehmet, öğretmenine ve imama danışarak dayısının yanına gitmeye karar verir. Böylelikle eğitimine daha iyi devam edebilecektir. Okullar kapanınca Mehmet ve Hatice İstanbul'a giderler. Mehmet ve kardeşi köydekilerle vedalaşırlar. Trenle İstanbul'a gitmek için yola çıkarlar. Cafer Emmi, Mehmet'e evi ve mallarını kendisine satmasını teklif eder. Mehmet, öğretmeni ve imam emmiyle konuşur ve bu teklifi kabul etmez. Evlerini fakir bir adama verirler. Adam, onların hayvanlarına bakacak, kazandıklarının bir kısmını da onlara gönderecektir.

İstanbul'a geldiklerinde önce Mehmet ve Hatice dayılarına ısınıverirler. Çok severler onu. Fakat evlerinde onlara yukardan bakan bir yengeleri vardır. Her hâl ve tavrıyla onları istemediğini belli etmektedir. Mehmet'in çalışmasına karar verir yengesi. Dayısının sayesinde hem çalışıp hem okuyabileceği düşünülür. Fakat Mehmet yorgunluktan derslerinde başarısız olmaya başlar. Mehmet gayret eder ve altıncı sınıfı doğrudan geçer. Yedinci sınıfta dersleri daha da düzelir ve sekizinci sınıfta iyi öğrenciler arasına girer. Hatice de çok mutsuzdur. Gündüzleri yengesi ona her türlü zulmü yapmakta ve dövmektedir.

Bir gün, Mehmet yolda bir kızı hayatı pahasına araba çarpacakken kurtarır. Mehmet ustasının istediği çivileri almış marangozhaneye dönerken yola atlayan küçük bir kızı kurtarır. Çocuğun annesi ona teşekkür eder, minnettar kalır, yardım teklif eder fakat Mehmet kabul etmez. Ertesi gün çocuğun annesi Selim Bey ve Safiye Hanım dayısının evindedir. Herkesin içinde Selim Bey Mehmet'e teşekkür eder ve ona çok güzel bir takım elbise hediye eder. Artık Selim Bey ve Safiye Hanım bu iki öksüz çocuğu kendi çocuklarının yerine koymuşlardır. Sık sık onları alıp pastaneye, sinemaya götürmektedirler. Yengesi de zengin olan bu aileye iyi davranmaktadır.

Bir zaman geçtikten sonra, Mehmet'in dayısı hastalanır. Hastaneye kaldırılır. Yengesi zulümlerini adamın yokluğunda iyice artırır ve en sonunda bir gün Mehmet ve Hatice'yi kovar. İki öksüz eşyalarını alarak çıkarlar. Mehmet ne yapacağını bilmemektedir. Hiç paraları olmadığı gibi hiç yakınları da yoktur bu şehirde. Bir gün ustasında kalıp daha sonra ustasından borç para alarak köylerine dönmeye karar verirler. Yolda Selim Bey ve eşi ile karşılaşırlar. Selim Bey'in ısrarı ile olanları anlatırlar. Bir süre konuşup düşünürler. Daha sonra Mehmet ve kardeşine onları evlat edinmek istediklerini söylerler. Mehmet onları kıramayarak tekliflerini kabul eder.
Selim Bey Mehmet ve Hatice'yi evlat edinmiştir. Her ikisini de evlat yerine koymuşlardır. Artık Mehmet ve Hatice de üzüntülerini unutmuş, bu iki iyi yürekli insanı anne, baba yerine koymuşlardır.

Lise ikinci sınıfta Mehmetler'in sınıfına yeni bir kız öğrenci gelir. Mehmet bu kızın köydeki öğretmeninin kızı Serpil olduğunu ve öğretmeninin emekli olunca İstanbul'a taşındığını öğrenince çok şaşırır. Öğretmenini ziyaret eder. Ailecek görüşmeye başlarlar. Mehmet ve Serpil son sınıfa geldiklerinde istedikleri fakültelere girebilmek için çok çalışırlar. Yıllar sonra Mehmet doktor olmuştur. Serpil ise öğretmen olur. Evlenirler ve köylerine dönerek oradaki insanlara hizmet ederler.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...