Elektrik elektronik eğitimi ile ilgili bilgiler, kitap özetleri, kitap sınav soruları ve eğitime dair her şey
23 Kasım 2019 Cumartesi
Çanakkale Mahşeri (Mehmet Niyazi) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı
1. “Evet, insan ruhunu yenmek mümkün olmuyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Sadece bugün 1800 şarapnel attık. Aylardan beri gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan Cenab-ı Allah’ larından ayırmak için başka ne yapılabilir!..”
Kitabın başında yer alan bu cümleler kime aittir?
A)General Jean Hamilton
B) Liman Von Sanders
C) General Lissle
D) General Birdwood
2. “ Bir asker için mutluluk denen bir şey varsa Türklerle omuz omuza savaşmaktır diyebilirim.”
Kitabın başında yer alan bu sözler kime aittir?
A)General Jean Hamilton
B) Mareşal Liman Von Sanders
C) Amiral De Robeck
D) General Charles Monro
3. “Ey Boğaz’ın hülyalı suları!.. Şimdi hürriyetin neşesiyle yeşil tepelerin eteklerine köpüklü dalgacıklarınızla dantelalar işliyorsunuz. Sizleri çiğnemeye gelen o çelik devlere karşı kükreyemez miydiniz? Bir millet, bir ümmet, bir medeniyet kaderini sizlere emanet etmişti. Yüzyıllardan beri canları pahasına sizleri koruyana sadakatinizi esirgememeniz için Cideli Mehmet Çavuş’un, Lapsekili Ali’nin, Kilitbahirli Yüzbaşı Hasan’ın, Libyalı Üsteğmen Mevsuf’un kurban olması mı lazımdı?
Bu paragrafta hâkim duygu nedir?
A) Düşmanlık
B) Vefa
C) Sitem
D) Nefret
4. Aşağıdakilerden hangisi yüzyıllardır Türklerle birlikte yaşayan gayrimüslim vatandaşların İstanbul’un işgal edilmesi ihtimali karşısındaki tutumu değildir?
A) Türklerle birlikte işgal kuvvetlerine karşı koymak
B) İşgal kuvvetlerini yakından görebilmek için pencereler kiralamak
C) Çok sevinerek bayram yapmak
D) İşgal kuvvetlerini karşılama komitesi kurmak
5. ……………………………Kastamonuluydu. Anadolu´nun meşakkatiyle mayası yoğrulmuştu; dayanıklıydı.………………..ise İstanbulluydu;
güçlüklerle büyümemişti; fakat bugüne kadar her şeye katlanmıştı.
Yukarıdaki metinde kendilerinden söz edilen ve farklılıklara rağmen çok iyi iki dost olan Çanakkale kahramanları kimlerdir?
A) Hasan Şakir – Yusuf
B) Hasan Şakir – Yahya Çavuş
C) Yahya Çavuş – Yusuf
D) Yusuf – Hasan Şakir
6. Çanakkale Savaşı’nın büyük kahramanlarından Seyit Onbaşı 216 kg’lık top mermisini kaldırarak düşman donanmasına büyük hasar vermiştir. Daha sonra Cevat Paşa bunu belgelemek istemiş ve cepheye yanında bir fotoğrafçıyla gitmiştir. Aynı büyüklükte bir mermiyi kaldırması istenen Seyit Onbaşı çok uğraşmış fakat bunu başaramamış ve şöyle demiştir: …
Seyit Onbaşı’nın söylediği cümle aşağıdakilerden hangisidir?
A) Paşam, o bir kere olur!
B) Paşam, karşımda düşman olsun, yine kaldırırım.
C) Paşam, savaş beni çok yordu.
D) Paşam, bu mermiyi kaldırmak için o güne geri dönmem lazım.
7. Romanın kahramanlarından Oğuz Amca oğulları Akif ile Hasan’ın Sarıkamış’ta şehit olduklarını kimden öğrenmiştir?
A) Karısı Hatice’nin yazdırdığı mektuptan
B) Hemşehrisi olan bir askerden
C) Bölük komutanından
D) Çok sevdiği asker Yusuf’tan
8. Düşman ordusunun çıkarma yapacağı ilk gün ne oldu?
A) Şiddetli bir yağmur ve rüzgâr başladı.
B)Hristiyanlar için kutsal bir gün olduğunu hatırlayıp vazgeçtiler.
C) Savaş gemilerinden biri arızalandı.
D) Türklerin durumunu öğrenebilmek için çıkarma ertelendi.
9. Düşman ordusunun kumandanı Hamilton savaşı nereden takip ve idare etmiştir?
A) Suffren zırhlısından
B) Quine Elizabeth gemisinden
C) Bouvet zırhlısından
D) Ocean zırhlısından
10. “Birinci Kirte Savaşı” Çanakkale’nin hangi cephesinde yaşanmıştır?
A) Alçıtepe
B) Arıburnu
C) Kilitbahir
D) Seddülbahir
11. Aşağıdakilerden hangisi Çanakkale Savaşı’na katılan müttefik devletlerden değildir?
A) Almanya
B) İtalya
C) Yeni Zelanda
D) Avustralya
12.Eserin çeşitli bölümlerinde yer alan “ ….… askerin biricik dostudur.” cümlesi hangi kelime ile tamamlanmalıdır?
A) Vatan
B) Toprak
C) Komutan
D) Arkadaş
13. Cephelerde ağır bombardıman altındaki askerlerimizin dudaklarından eksik olmayan dua hangisidir?
A) Salat-ı Nariye
B) Salat-ı Tefriciye
C) Selaten Tüncina
D) Salavat-ı Şerife
14. Türk askerlerinin “Kocakarılar” dedikleri Goliath ve Cornwallis zırhlılarına bu lakabın takılmasının nedeni nedir?
A) Oldukça eskimiş gemiler olmaları
B) Bu gemilerde tecrübeli komutanların bulunması
C) Gelibolu’ya gelen ilk Müttefik gemileri olmaları
D) Ateşe başladılar mı durmak bilmemeleri
15. Müttefik kuvvetlerin Pencaplı Müslümanlardan kurulu kıtaları deniz kenarında bırakma nedenleri aşağıdakilerden hangisidir?
A) Geri hizmetleri ifa ettirme düşüncesi
B) Onları güven verici bulmamaları
C) Türklerle savaşmaya sıcak bakmama ihtimalleri
D) Pencaplı Müslümanların sayıca az olmaları
16. Cephede, karargâhta kumandanlarla toplantı yapan Enver Paşa’nın söylediği şu cümle nasıl tamamlanmalıdır?
“Ne yazık ki ……… bilmeyen milletlerin vatanı yoktur.”
A) ölmeyi
B) askerliği
C) yurdu savunmayı
D) bedel ödemeyi
17. “Çanakkale Mahşeri” adlı eserde hangi anlatım türünden en az yararlanılmıştır?
A) Öyküleyici anlatım
B) Betimleyici anlatım
C) Söyleşmeye bağlı anlatım
D) Gelecekten söz eden anlatım
18. Müttefiklerin Türk askerlerini esir alıp bir ağıla kilitledikten sonra diri diri yakmalarının nedeni nedir?
A) Türk askerlerine gözdağı vermek
B) Kendi askerlerine “Esir düşerseniz sonunuz böyle olur!” mesajı vermek
C) Savaşmak istemeyen askerleri korkutmak
D) Gövde gösterisi yapmak
19. “Yemeğini bitirenler helalleşiyor,birbirleriyle kucaklaşıp vedalaşıyorlardı. Biraz sonra ön cepheye geçeceklerdi; oranın bir fısıltıya tahammülü yoktu. Karanlıkta en çok Mıstık’ ın adı dolaşıyor, …….. olduğundan helallik dilemek için herkes onu arıyordu. Mıstık da önüne gelenin boynuna sarılıyordu.”
Daha sonra bir düşman makinelisini susturmaya çalışırken şehit olan Mıstık’ ın cephedeki görevi ne idi?
A) Aşçı
B) Haberci
C) Posta
D) Saka
20. Müttefik Ordusu Başkumandanı Hamilton, savaşın gidişatını ve duygularını zaman zaman bir deftere kaydetmektedir. Bu yazıların türü nedir?
A) Hatıra
B) Günlük
C) Tarih
D) Gezi yazısı
21. Başkumandan Hamilton, Çanakkale’de kazanacaklarını düşündüğü zaferi kimlere benzetiyor?
A) Şımarık çocuklara
B) Nazlı hanımlara
C) Yaşlı kadınlara
D) İhtiyar erkeklere
22. Çanakkale Zaferi’nin kahramanlarından olan ve iki oğlunu Sarıkamış’ta şehit veren Oğuz Amca, uzun zaman haber alamadığı oğlu Mustafa’yı nasıl bulmuştur?
A) Bayramda izin alıp aramaya gitmiştir.
B) Türkü söylerken sesini tanımıştır.
C) Sıhhiye çadırında yaralıyken bulmuştur.
D) Şehit olan oğlunun cesediyle karşılaşmıştır.
23. Jean Hamilton tarafından karargahta görevlendirilmek istenen, yazarlığı ve yakışıklılığı ile tanınmış ancak savaşta hastalanarak ölen gönüllü müttefik er kimdir?
A) Rubert Brooke
B) Charles Lister
C) Denis Browne
D) Aubrey Herbert
24. Aşağıda müttefiklerle ilgili verilen bilgilerden yanlış olanı hangisidir?
A) Başkomutan Hamilton dindar ve güçlü kişiliği ile dikkat çekmektedir.
B) Charles babası istemediği halde macera arayışı ile savaşa katılmış ancak pişman olmuştur.
C) Savaşta önce donanmaya, daha sonra kara kuvvetlerine yetki verilmiştir.
D) Bulgaristan önce tarafsız kalmış, sonra Müttefiklere katılmıştır.
25. I- Molla Kazım, Çanakkale Mahşeri´nin medreseli kahramanlarındandır.
II-Yusuf, tıbbiyeli gönüllülerdendir ve şehit olmuştur.
III- Bir gece baskınıyla Goliath zırhlısını sulara gömen Türk gemisi Muavenet-i Milliye’ dir.
Yukarıda esere ilişkin verilen bilgilerden hangisi veya hangileri doğrudur?
A) Yalnız I
B) Yalnız III
C) I ve II
D) I, II ve III
Cevap Anahtarı :
1-A 2-B 3-C 4-A 5-D
6-B 7-B 8-A 9-B 10-D
11-A 12-B 13-C 14-D 15-C
16-A 17-D 18-B 19-D 20-A
21-B 22-B 23-A 24-D 25-D
Katre-i Matem (İskender Pala) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı
1. Aşağıdakilerden hangisi romanda yazarın, müzayededen satın aldığı kitapla ilgili olarak “Kitabımın en uzun ve en son bölümünde, şimdi size anlatacağım öykü yer alıyordu.” cümlesiyle belirttiği ve okuyucuya naklettiği öyküye ait bir özellik değildir?
A) Günümüz Türkçesine “Altmışaltı Soruda Cinayet" şeklinde çevrilebilecek bir başlığı vardır.
B) Başka bir kopyasına rastlanılamamıştır.
C) 350 sahifeden ibarettir.
D) Yazarı belli değildir.
E) Lale Devri Türkçesi ile kaleme alınmıştır.
2. Romanın kahramanları olan Kara Şahin ve Yusuf nerede tanışmışlardır?
A) Bayezid Bedesteni'nde
B) Gedikpaşa Hamamı külhanında
C) Galata Mevlevihanesi’nde
D) Sultanahmet At Meydanı’nda
E) Çırağan Konağı’nda
3. Romanın hareketli (aktif) ve önemli kişilerinden birisi, romanın farklı yerlerinde farklı isimlerle zikredilmektedir.
Aşağıdakilerden hangisi bu kişiye ait isimlerden biri değildir?
A) Kâtip
B) Yeye
C) Yusuf
D) Topaç
E) Yanık
4. Romanın bölüm sonlarında aşka dair derkenarlar bulunmaktadır.
Aşağıdakilerden hangisi bu derkenarlardan biri değildir?
A) Mecnun’un Leyla’ya Olan Aşkı
B) Birbiri İçin Can Veren Âşıklar
C) Yusuf İle Zeliha Arasında
D) Üsküdarlı Âşıklar
E) Kerem’e Gönül Veren Aslı
5. Aşağıdakilerden hangisi romanın tarihî gerçek kişilerinden biri değildir?
A) Feyzullah Efendi
B) Patrona Halil Ağa
C) Kazasker İshak Efendi
D) Fatma Sultan
E) Şair Nedîm
6. Aşağıdakilerden hangisi romanın olay akışına sahne olan iç mekânlardan biri değildir?
A) Çardak Kahvesi
B) İncili Konak
C) Yıldız Sarayı
D) Süleymaniye Kütüphanesi
E) Beşiktaş Mevlevihanesi
7. Romanının kahramanı olan Kara Şahin ile ilgili olarak aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?
A) Babası Sultan II. Mustafa’dır.
B) Karısını öldürmekle suçlanmaktadır.
C) Ameliyat ile yüz hatlarında değişiklikler yaptır-mıştır.
D) Mevlevi tekkesinde aldığı terbiyeden sonra Kalender Selman Abdal ismini kullanmıştır.
E) Hörükız adında bir kız kardeşi vardır.
8. Romanda, Kara Şahin askerlerin nezaretinde Tersane Zindanı’na götürülürken bir başka kayığın kendi kayıklarına çarpması sonucu Haliç sularına düşünce, ellerindeki kaytanları çözemese de ayaklarını bilekleri arasından geçirerek yüzmeyi başarmış, küreklerine tutunduğu sandaldan uzanan bir el tarafından kurtarılmıştır.
Kara Şahin’e elini uzatarak onu kurtaran ve ilerleyen bölümlerde Kara Şahin tarafından, hapsedildiği zindandan çıkarılarak serbest bırakılan bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Seyrekbasan Osman
B) Bindallı Mahmut Çavuş
C) Macar Hekim
D) Vanmour Efendi
E) Martolozzade Kuru Kirkor Efendi
9. Aşağıdakilerden hangisi romanın kahramanlarından Hafız Çelebi’ye ait vecizelerden biri değildir?
A) Kişinin değeri, güzelce bildiği şey kadardır.
B) Bela gelince sabırsızlıkla sızlanmak ancak felaketi arttırır.
C) Kötü ahlâkla şeref olmaz.
D) Akıl tamam olduğu vakit söz azalır.
E) Güzellik ve sevgi teraziyle tartılmaz.
10. Romanda ameliyat ile kendi yüzünü Kara Şahin’in yüzüne benzetip, onun kılığına girerek Kara Şahin’i arayan ve ona benzediği için onun yerine öldürülen kişi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bican Efendi
B) Tomruk Emini
C) Mülazım Osman
D) Sarı Celep
E) Kuru Kirkor Efendi
11. Romanın olay akışı dikkate alındığında, aşağıdakilerden hangisi romanda geçen olaylardan biri olarak değerlendirilemez?
A) Yusuf’un Haseki Bimarhanesi günleri
B) Katre-i Matem’in Hafız Çelebi’nin bahçesine ekilmesi
C) Hafız Çelebi’nin, padişahı evinde misafir etmesi
D) III. Ahmet’in tahttan indirilmesi
E) İstanbul’da büyük bir yangının çıkması
12. Romanda Kara Şahin, İstanbul’da bir isyanın başladığını padişaha nerede haber vermiştir?
A) Üsküdar Sarayı’nda
B) Topkapı Sarayı’nda
C) Damat İbrahim Paşa Sarayı’nda
D) Yerebatan Sarnıcı’nda
E) Binbirdirek Sarnıcı’nda
13. Romanın çatışma unsurunu oluşturan taraflar göz önüne alındığında aşağıdaki tiplerden hangisi grubun dışında yer alır?
A) Kara Şahin
B) Aslan Ağa
C) Yeye
D) Hörükız
E) Kazasker İshak Efendi
14. Romanda Yeye, Hafız Çelebi’ye “Bir lale soğanından birden fazla çiçek almayı denemediniz mi?” diye sorunca Çelebi’den hangi cevabı almıştır?
A) Bugüne kadar bir çok kez denedim.
B) Denedim; ama olmadı.
C) Denedim ve aldım; ama onları henüz kimseye göstermedim.
D) Denedim; fakat bir soğan birden fazla çiçek besleyince çiçeklerin canlılığı ve renklerin parlaklığı istediğim gibi olmadı.
E) Denemedim; çünkü şekil itibariyle elife ben-zeyen ve tevhidin sembolü olan bu yapıyı bozarsam Allah’ın birliğine şerik koşacağım vehmine kapıldım.
15. "Katre-i Matem" romanına adını veren lale, onu çalanlar tarafından hangi isimle anılmaktadır?
A) Cücemoru
B) Gülgûn Piyale
C) Emirgân Gülü
D) Şükûfe-i dil
16. Aşağıdakilerden hangisi Katre-i Matem romanda yazarın, müzayededen satın aldığı kitapla ilgili olarak
“Kitabımın en uzun ve en son bölümünde, şimdi size anlatacağım öykü yer alıyordu.”cümlesiyle belirttiği ve okuyucuya naklettiği öyküye ait bir özellik değildir?
A) Günümüz Türkçesine “Altmışaltı Soruda Cinayet” şeklinde çevrilebilecek bir başlığı vardır.
B) Başka bir kopyasına rastlanılamamıştır.
C) 180 sahifeden ibarettir.
D) Yazarı belli değildir.
E) Lale Devri Türkçesi ile kaleme alınmıştır.
Katre-i Matem romanında Kara Şahin aseslerin nezaretinde Tersane Zindanı’na götürülürken bir başka kayığın kendi kayıklarına çarpması sonucu Haliç sularına düşünce, ellerindeki kaytanları çözemese de ayaklarını bilekleri arasından geçirerek yüzmeyi başarmış, küreklerine tutunduğu sandaldan uzanan bir el tarafından kurtarılmıştır.
17. Kara Şahin’e elini uzatarak onu kurtaran ve ilerleyen bölümlerde Kara Şahin tarafından, hapsedildiği zindandan çıkarılarak serbest bırakılan bu kişi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Seyrekbasan Osman
B) Bindallı Mahmut Çavuş
C) Macar Hekim
D) Vanmour Efendi
E) Martolozzade Kuru Kirkor Efendi
18. Tarihi Eyüp Sultan Semti hangi tatlısıyla ünlüydü?
A) Baklava
B) Helva
C) Sütlaç
D) Muhallebi
E) Saray Sarması
19. Romanda sık sık bir yer adı olarak “Dersaadet” kelimesi geçer. “Dersaadet” neresidir?
A) Osmanlı Ülkesi
B) Türkiye
C) İstanbul
D) Rumeli
E) Çin
20. Romanın asıl erkek kahramanını çok fena bir şekilde döven Tomruk Emini’nin vücudunda bir dövme olduğundan bahsedilmektedir. Bu dövme nasıldı?
A) Açılmamış bir gül goncası
B) Yere doğru bakan ziyah bir lale
C) Ağzı açık bir engerek yılanı
D) Yan olarak resmedilmiş bir kesik baş
E) Çift başlı kartal
21. Lale Devrinin ünlü sadrazamıdır. Romanda da adı geçen bu ünlü sadrazam kimdir?
A) Fettah Paşa
B) Hadım Ali Paşa
C) Numan Paşa
D) İbrahim Paşa
E) Gazi Osman Paşa
22. Hepsi birer padişah namzedi olan padişah çocuklarına ne ad verilmektedir?
A) Beyzade
B) Şehzade
C) Ağazade
D) Vezir-i Azam
E) Sultan
23. Romanda geçen hikayelerin hangi yüzyıla ait olduğunu söyleyebliriz.
A) 16. Yüzyıl
B) 17. Yüzyıl
C) 18. Yüzyıl
D) 19. Yüzyıl
E) 15. Yüzyıl
24. Romanda geçen “yek cinayet, şastu şeş süal” ne demektir?
A) Bir cinayet, kırk altı soru
B) Bir cinayet, elli altı soru
C) Bir cinayet, altmış altı soru
D) Bir cinayet, yetmiş altı soru
E) Bir cinayet, bir soru
25. “Hikayenin daima olduğu gibi iki kahramanı vardır” diyen romanın yazarı, kadın kahramanın adını ilerleyen sayfalarda açıklar. Kadın kahramanın adı nedir?
A) Tazegül
B) Nakşıgül
C) Badegül
D) Bendegül
E) Çeşmigül
Cevap Anahtarı :
1.C 2.B 3.A 4.E 5.A
6.C 7.E 8.A 9.E 10.D
11.C 12.A 13.B 14.E 15.A
16.C 17.A 18.B 19.C 20.C
21.D 22.B 23.C 24.C 25.B
Katre-i Matem (İskender Pala) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişileri için tıklayınız...
Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacip) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı
1- Kutadgu Bilig ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? (YKS 2017)
A) Geçiş Dönemi ürünleri arasında yer almaktadır.
B) Alegorik söyleyişe sahip didaktik bir metindir.
C) İçeriği bakımından nasihatname türüne girer.
D) Yoğun Arapça ve Farsça kelimelerden dolayı dili ağırdır.
E) Hem dörtlük hem de beyitlerden oluşmaktadır.
2- Eserde konuşma, tartışma ve öğütler arasında toplumu oluşturan sınıfların niteliklerinin, bunlara karşı hakanın tutum ve davranışlarının nasıl olması gerektiğini göstermiştir. Hakan, vezir, vezirin oğlu ve vezirin kardeşi somutlaştırılmıştır.
Bu parçada özellikleri verilen eser aşağıdakilerden hangisidir?
A) Divan-ı Hikmet
B) Divan-u Lügati't Türk
C) Atabetü'l Hakayık
D) Dede Korkut Hikâyeleri
E) Kutadgu Bilig
3- 11. yüzyılın başlarında Türkistan'ın Balasagun kentinde doğdu. İyi bir öğrenim gördü. Edebiyatımızda ilk mesneviyi yazdı. Eserini Karahanlı hükümdarına sundu. Bilim ve sanata önem veren şair, bilginler arasında da yer alır.
Yukarıda sözü edilen sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kaşgarlı Mahmut
B) Yusuf Has Hacip
C) Edip Ahmet Yükneki
D) Ahmet Yesevi
E) Kadı Burhanettin
4- Aşağıdakilerden hangisi Kutadgu Bilig'in özelliklerinden biri değildir?
A) Mesnevi tarzında yazılmış olması
B) Didaktik eser olması
C) Hakaniye Türkçesiyle yazılmış olması
D) Sembolik eser olması
E) Hem beyit hem de dörtlükten oluşmuş olması
Cevap Anahtarı :
1-D 2-E 3-B 4-D
25 Soruluk Test
1. Kutadgu Bilig edebiyatımızın hangi dönemine aittir?
A) İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı
B) Destan Dönemi
C) İslami Dönem Türk Edebiyatı
D) Milli Edebiyat Dönemi
2. Aşağıdakilerden hangisi Kutadgu Bilig için doğru değildir?
A) Kafiye şeması: Her beytin mısraları kendi arasında kafiyelenmiştir.
B) Her beyti birer vecize niteliğindedir.
C) Eserin tamamı 6670 beyittir.
D) Aruz ölçüsüyle yazılan ilk Türkçe eserlerden olduğu için imale çoktur.
3. Eser fa’ûlün fa’ûlün fa’ûlün fa’ûl kalıbıyla yazılmıştır. Bu kalıp hece ölçüsündeki hangi kalıba uyum göstermektedir?
A) 7’li
B) 8’li
C)11’li
D)14’lü
4. Kutadgu Bilig'in konusu nedir?
A) Dünya ve ahret mutluluğunu elde etme yolları
B) Dünyada mutlu olmanın yolları
C) Cennete kavuşma yolları
D) Devleti iyi yönetmenin yolları
5. –Güneş dünyayı aydınlattığı gibi ben de insanları aydınlatırım.
- Güneş ışığından ve ısısından bir şey kaybetmediği gibi benim de doğru sözüm eksilmez.
- Güneşin bütün insanları eşit ısıttığı gibi benim de hareketim ve sözüm bütün insanlar için eşittir.
- Güneşin girdiği her yer renk renk çiçeklerle dolduğu gibi benim olduğum yerde de düzen ve güzellik olur.
Bu sözler kime aittir?
A) Odgurmuş
B) Öğdülmüş
C) Aytoldu
D) Gündoğdu
6. Alegorik bir eser olan Kutadgu Bilig’ deki kahramanlar ile temsil ettikleri kavramlar hangisinde yanlış verilmiştir?
A) Gündoğdu- yasa
B) Aytoldu- mutluluk
C) Öğdülmüş- adalet
D) Odgurmuş- akıbet
7. Bu esere “Edebü’l- Mülûk (ülkelerin düzenini sağlama yolları)” adını kimler vermiştir?
A) Farslar
B) İranlılar
C) Araplar
D) Çinliler
8. Esere göre “atadan kalan en değerli miras” nedir?
A) Para
B) Mal mülk
C) Saygınlık
D) Öğüt
9. Karahanlı Türkçesinde “insan” kelimesinin karşılığı olan “yalnguk” sözcüğünün anlamı nedir?
A) Yaratılan
B) Yanıltan
C) Yanılıcı
D) Yaratılmış
10. “Ben şunu bilir şunu söylerim: İnsanlar arasında çok büyük farklılıklar vardır, bu farklılık ………..… ileri gelir.” cümlesindeki noktalı yer hangi sözcükle doldurulmalıdır?
A) asaletten
B) bilgiden
C) paradan
D) İyilikten
11. “İnsan ölümsüz değil, ölümsüz olan onun …… “cümlesine göre ölümsüz olan nedir?
A) iyi adıdır
B) yaptığı işlerdir
C) eserleridir
D) çalışmasıdır
12. Aşağıdaki cümlelerden hangisi doğrudur?
A) Okuduğumuz bu kitap asıl eserin aynen günümüz Türkçesine çevirisidir.
B) Bu eserdeki ayet ve hadisler eserin orijinalinde de vardır.
C) Eseri yayımlayan kurum Türkiye Diyanet Vakfıdır.
D) Bu eser didaktik değildir.
13. “İsmimin bir anlamını daha söyleyeyim size. Dinle ve iyi anla. Ay bildiğin gibi yerini hep değiştirir. Sürekli yer değiştiren ne yaparsa yapsın yersiz yurtsuz kalır.Hangi eve girerse girsin ay oradan çabuk çıkar. Benim özüm de ona benzer, ya yukarıda ya da aşağıdayım. Gelirim, giderim, dünyayı dolaşırım ama yerim yurdum yoktur. Bu nedenle bilgeler bana ince bir söz ustalığı ile bu adı vermiştir. İşte ben ikbalim. Kusur ve erdemlerimi söyledim. Haastalığı ve ilacını söyledim. Açıkça söyledim, şimdi bana inan. Elden kaçırmak istersen bırak, kalmamı istersen tut.”
Bu sözler eserin kahramanlarından hangisine aittir?
A) Odgurmuş
B) Aytoldu
C) Öğdülmüş
D) Gündoğdu
14. Kutadgu Bilig hangi özelliği ile bir siyasetnamedir?
A) Devlet yönetiminin nasıl olması gerektiğini anlattığı için
B) İnsanlarla anlaşmanın yollarını öğrettiği için
C) Ahrette mutlu olmanın yollarını gösterdiği için
D) Çocuk eğitimiyle ilgili bilgi verdiği için
15. Esere göre aşağıdakilerden hangisi “iyi insan”ın özelliklerinden değildir?
A) Halka çok yayarı dokunur.
B) Halka iyilik eder; fakat başa kakmaz.
C) Kendi çıkarını düşünmez, karşılık beklemez.
D) Her zaman yöneticilerinin koyduğu kurallara uyar.
16. Gündoğdu’ya göre aşağıdakilerden hangisi doğru insanların özelliklerinden biri değildir?
A) Doğru insan söylediği ile düşündüğü bir olandır.
B) Doğru insan gönlünü çıkarıp avucuna alarak utanmadan dolaşabilendir.
C) Doğru insan, düşündüğünü söyleyendir.
D) Doğru insan, hep insanlara iyilik yapandır.
17. “İyi insan iki türlüdür: Doğuştan iyi olan ve ödünç iyi olan. Kötü insan da iki türlü olur ki bunların ikisini de denk tutup aynı derecede kötü saymamak gerekir. Bunlardan birisi doğuştan, diğeri de taklit yoluyla kötü olur.”
Aydoldu’ ya göre aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A) Doğuştan iyi olanlar her zaman doğru ve dürüst bir hayat sürerler.
B) Doğası kötü olanlar dünyanın belası, halkın felaketidir.
C) Taklit yoluyla kötü olanların kurtuluşu yoktur.
D) Taklit yoluyla kötü olanlar kötüye uyarsa kötü, iyiye uyarsa iyi olur.
18. “Hükümdar bir gün Aydoldu’ yu ünledi. Yer gösterdi, otur diye imledi. Aydoldu usulca, edeple oturdu. Gözünü yere dikti, dilini tuttu. Hükümdar Gündoğdu:
---Ey vezir, bir iki söz söyle. Neden suskun durursun, sana ne oldu böyle?
Aydoldu:
---Ey beyler beyi, bilge bir kişi ne demiş, hiç itirazsız dinle: …”
Yukarıdaki konuşmanın sonunda hangi cümlenin söylenmesi uygun olmaz?
A) Sana sorulmadan söz söyleme
B) Biri bir adamı çağıracak olursa söze çağıran adam başlar.
C) Kırmızı dil ömür kısaltır, esenlik dilersen onu sıkı tut.
D) Doğru sözü kimseden esirgeme.
19. “Fazla söz ........... ve gönlü daraltan sözdür. Az söz, sorulduğunda bir ihtiyacı karşılayacak kadar söylenendir.”
Esere göre yukarıdaki noktalı yere hangi ifade getirilmelidir?
A) çok tekrarlanan
B) sormadan söylenen
C) yüksek sesle söylenen
D) yavaş yavaş söylenen
20. “ Çok …………. bilgin olunmaz; ancak çok dinlemekle bilgin baş köşeye geçebilir, sözü dinlenen birisi olabilir. “
Esere göre noktalı yere hangi sözcük getirilmelidir?
A) konuşmakla
B) kitap okumakla
C) gezmekle
D) ders almakla
21. “Ey oğul, sakın ha ölümü unutma… Bu dünya hayatına inanma, yel gibi geçer gider. Gaflete dalma, uyanık ol, bu dünyadan çabuk göçersin. Seni Yüce Rabbime emanet ettim. O dilerse seni gözetir, rızkını çoğaltır, nimetini arttırır. …”
Yukarıdaki öğütler eser kahramanlarından hangisine aittir?
A) Gündoğdu
B) Öğdülmüş
C) Aytoldu
D) Odgurmuş
22. “ Bir gün hükümdar, vezirin oğlunu yanına çağırır ve şu soruyu sorar: İnsanlar için yararlı olan üç şey nedir?”
Aşağıdakilerden hangisi bu üç şeyden değildir?
A) İyilik
B) Doğruluk
C) Utanma duygusu
D) Vefa
23. “Hükümdarın, vezirin oğluna sorduğu sorulardan biri de şudur: İnsanlar için zararlı olan üç şey nedir?”
Aşağıdakilerden hangisi bu üç şeyden değildir?
A) Haşin tabiatlı ve inatçı olmak, çünkü böyle insanların işleri hep ters gider.
B) Yalan söylemek; çünkü insan böyle tanınırsa bir daha bundan kurtulamaz.
C) Hasislik (cimrilik); çünkü onlar yemeyi de bilmez ihtiyacı olanlara vermeyi de.
D) İnsanların yaptığı kötülüklere aynen karşılık vermek
24. Hükümdara ait şu cümle nasıl tamamlanmalıdır?
“İyi memur kendi nefsinin değil …… menfaatlerini düşünendir.
A) ailesinin
B) arkadaşlarının
C) anne babasının
D) devletin
25. Aşağıdakilerden hangisi Hükümdar’ın, Odgurmuş ile görüştükten sonra düşündükleri arasında yer almaz?
A) Hükümdar olduğu için pişmanlık duyuyor.
B) Halkın vebali altında ezileceğini düşünüyor.
C) Bu kadar insana hizmet edebilmek için malın mülkün gerekli olduğu sonucuna varıyor.
D) Tacı tahtı bırakıp zahid oluyor.
Cevap Anahtarı :
1-C 2-C 3-C 4-A 5-D
6-C 7-D 8-D 9-C 10-B
11-A 12-C 13-B 14-A 15-D
16-D 17-C 18-D 19-B 20-A
21-C 22-D 23-D 24-D 25-D
Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacip) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili, Özellikleri
Kitabın Adı : Kutadgu Bilig
Kitabın Yazarı : Yusuf Has Hacip
Kitap Hakkında Bilgi :
Kutadgu Bilig, Türkçenin en temel ve Türk dili araştırmalarının en önemli kaynak eserlerindendir. İslâmî Türk edebiyatının adı bilinen ilk şair ve düşünürü Balasagun'lu Yusuf Has Hacib tarafından yazılmıştır.
Eserini Balasagun'da yazmaya başlayan Yusuf, 1068 yılında memleketinden ayrılarak Doğu Karahanlı Devleti'nin merkezi olan Kaşgar'a gitmiş ve eserini 18 ay sonra, 1069 (Hicrî 462) yılında burada tamamlamıştır. Kitabını bitirince bunu, Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han'a sunmuş, Han da eseri çok beğendiği için Yusuf'u, takdiren "Hâs Hâcib (Ulug Hâcib)" tayin etmiştir. İyi bir eğitimden geçen Yusuf Has Hacip, eserini hükümdara sunduktan sonra devlette önemli görevlere getirilmiştir. 1077 yılında Kaşgar’da vefat eden Yusuf Has Hacip’in türbesi de bu şehirde bulunmaktadır.
Arapça ve Farsçanın, Türkçe üzerinde etkili olduğu dönemde eserin Türkçe yazılmış olması eseri ayrıca kıymetli kılmaktadır. Türkçeyi çok iyi kullanan yazarın eserde Türkçemizi öven sözlerine de rastlamak mümkündür.
Eserin başında bir kaside vardır. Daha sonra “ Kitab adı urdum Kutadgu Bilig” ismi ile bir bölüm gelir. Bu bölüm, kitabın adından bahseder. Daha sonra da kahramanlar devreye girer. Kahramanların hikâyesi bittiğinde ise söze Yusuf Has Hacip girer ve biraz kendinden bahsettikten sonra dua ile eserini bitirir.
Kutadgu Bilig'deki kahramanların temsil ettikleri değerler:
Kutadgu Bilig, dört ana karakter arasında geçen diyaloglardan oluşmaktadır. Eserdeki bu dört ana karakterin her birinin belirli bir sosyal rolü vardır ve her biri belirli bir değeri temsil eder. Yusuf Has Hacip eserinde devlet adamlarında olması gereken özellikleri sembolik olarak dört kavram üzerinden ele almıştır. Eser, alegorik olarak ele alınmıştır. Eserin bu 4 ana karakteri şunlardır:
1- Kün Togdı : Gün anlamındadır. Temsil ettiği soyut öğe Adalet, görevi ise Hükümdarlıktır.
2- Ay Togdı : Gece anlamındadır. Vezirdir. Devleti ve mutluluğu temsil eder.
3- Ögdülmüş : Övgüye mazhar olan, övülmüş anlamındadır. Vezirin oğludur ve aklı temsil eder.
4- Odgurmuş : Biraz tartışmalı bir konu olmakla birlikte “Uyanmış” ya da “ Uyandırılmış” anlamındadır. Kanaati ve akibeti temsil eder.
"Kutadgu" kelimesi, "mutluluk, saadet" manasındaki "kut" kelimesinin üzerine isimden fiil yapan "+ad-" ekiyle fiilden isim yapan "-gu" ekinin eklenmesi sonucu oluşmuştur ve "bilig"le beraber "saadet, mutluluk veren bilgi" anlamını taşımaktadır.
Eser, insanlara dünyada tam anlamıyla mutlu olmak için gereken yolu göstermek amacıyla kaleme alınmıştır. Yusuf Hâs Hacib, eserinde aruz ölçüsünü kullanmıştır. İlâveler ile birlikte yaklaşık 88 başlık altında toplanan eserin esas kısmını oluşturan bölüm kısaltılmış mütekarip yani fa'ulun fa'ulun fa'ulun fa'ul ve vezniyle yazılmıştır. Eserde yalnız bir dörtlük içinde tam mütekarip geçmektedir. Beyitler mesnevi tarzında kendi arasında kafiyelidir. Eserin sonuna eklenmiş olan parçalardan gençliğine acıyıp ihtiyarlığından bahseden 44 beyitlik bir kısım (beyit 6521-6564) tam mütekarip ( fâilün fâilün fâilün fâilün) vezninde olup, kaside tarzında ve aa ba ca şeklinde devam etmektedir. Zamanenin bozukluğundan ve dostların cefasından bahseden 40 beyitlik bir parça (beyit 6565-6604) ise evvelki parçanın vezninde ve tarzındadır. Kitap sahibi Ulu Hâs Hâcib Yusuf'un kendi kendisine nasihat vermesinden bahseden 41 beyitlik parça da (6605-6645. beyitler) eserin aslı gibi, kısaltılmış mütekarip vezninde ve kaside tarzındadır.
O dönem için Türk edebiyatında yeni olduğu tahmin ve tasavvur edilen aruz ölçüsünün ilâve parçalardaki kafiye dışında, şair tarafından pürüzsüz bir şekilde kullanıldığı görülmektedir. Eser, yarı hikâye ve yarı temsil tarzında yazılmış olup, arada hareketi hazırlayıcı ve izah edici monologlara ve canlı tasvirlerin bulunduğu sahnelere yer verilmiştir.
Kaşgârlı Mahmut ve onun eseri Divânü Lügati't-Türk ile çağdaştır, hatta hemen hemen aynı yıllarda yazılmış olması o dönem Türkçenin gördüğü itibar açısından da dikkate değer.
Kutadgu Bilig'in Özellikleri :
1- 11. yy'da (1069 - 1070) Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır.
2- Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han'a sunulmuştur.
3- Kutadgu Bilig "mutluluk veren bilgi", "hükümet olma bilgisi" gibi anlamlara gelir.
4- Didaktik (öğretici) bir eserdir.
5- Mesnevi şeklinde ve aruz vezniyle 6645 beyit olarak yazılmıştır.
6- Eserde 173 de dörtlük vardır.
7- Eserde, toplum hayatındaki bozuklukları düzeltecek, insanı mutlu edecek yolların neler olduğu belirtilmiş; bunun yolları, devrin hükümdarına öğütler halinde gösterilmiştir.
8- Eserde ahlak ve dinin önemi, devlet idaresi gibi konulara da değinilmiştir. Bu açıdan esere bir siyaset kitabı da denebilir.
9- Edebiyatımızda aruz ölçüsünün kullanıldığı ilk eser olarak kabul edilmektedir. 10- Eserde adaleti, aklı, saadeti ve devleti temsil eden dört kahramanın çevresinde gelişen olaylarla yazar, devlet idaresinin ve sosyal düzenin nasıl olması gerektiğini anlatır.
11- Eserde dört sembolik şahsiyet yer alır. (Ögdülmiş, Odgurmış, Aytoldı, Güntogdı)
12- Eserde “adalet, akıl, akıbet ve mutluluk” gibi dört soyut kavram ele alınmıştır.
13- Karahanlı Türkçesiyle yazılmıştır.
14- Eserde dönemine göre yalın bir Türkçe kullanılmıştır. (Hakaniye Türkçesi)
15- Bilinen üç nüshası, bugün Fergana, Viyana ve Mısır'da bulunmaktadır.
16- Atasözü gibi özlü sözlere yer vermesinden dolayı Türk kültürü açısından önemli bir değeri vardır.
17- Eserde karşılıklı konuşmaların olmasından dolayı bir tiyatro havası da vardır.
18- Kitap, Türk dilinin araştırmaları konusunda en temel ve önemli kaynak eserlerin başında gelmektedir.
Kutadgu Bilig'den Seçme Sözler:
* Akıl senin için iyi ve yeminli bir dosttur. Bilgi senin için çok merhametli bir kardeştir.
* Akıl süsü dil, dil süsü sözdür. İnsanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür. İnsan sözünü dil dili ile söyler; sözü iyi olursa, yüzü parlar.
* Anlayış ve bilgi çok iyi şeydir; eğer bulursan, onları kullan ve uçup göğe çık.
* Bir insan bütün dünyaya tamamen sahip olsa bile, sonunda dünyada kalır; onun kısmetine ancak iki top bez (kefen) düşer.
* Bu dünya renkli bir gölge gibidir, onun peşine düşersen kaçar; sen kaçarsan o seni kovalar..
* Bu dünyanın kusuru bin, meziyeti ise birdir. İnsan bunu nasıl geçirirse, o öyle geçer.
* Bütün halka içten gelen merhamet göster.
* Bütün iyilikler bilginin faydasıdır. Bilgi ile göğe dahi yol bulunur.
* Büyüklük taslayan, kibirli ve küstah adam, tatsız ve sevimsiz olur; kibirli insanın itibari günden güne azalır.
* Eğer kendine candan bağlı birisini arıyorsan, sözün kısası, kendinden daha candan birini bulamazsın.
* Dâima iyilik yap ki, kendin de iyilik bul.
* Doğan ölür, ondan eser olarak söz kalır. Sözünü iyi söyle, ölümsüz olursun.
* Elini uzatarak gökteki yıldızları tutsan ve başın göğe değse bile, sonunda sen yine yerdesin.
* Ey asil insan! insanlığı elinden bırakma; insanlığa karşı daima insanlıkla muamele et.
* İşi adaletle yap, buna gayret et; hiç bir zaman zulüm etme.
* Hangi iş olursa olsun, sen onu tatlı dille karşıla; her işte tatlı dil kullanırsan saadet sana bağlanır.
* Hiç bir işte acele etme, sabırlı ol, kendini tut; sabırlı insanlar arzularına erişirler.
* Diline ve gözüne sahip ol, boğazına dikkat et; az ye, fakat helal ye.
* Hangi işe girersen, önce sonunu düşün; sonu düşünülmeyen işler, insana zarar getirir.
* Başkasının zararını isteme, kendin de zarar verme; hep iyilik yap, kendi heva ve heveslerine hakim ol.
* Bak, doğan ölür; ondan, eser olarak, söz kalır; sözünü iyi söyle! ölümsüz olursun.
* İnsanın bunca zahmet çekmesi hep boğazı ve sırtı içindir; mal toplar, yiyemez; öldükten sonra da vebali altında kalır.
* İnsan nadir değil, insanlık nadirdir. İnsan az değil, doğruluk azdır.
* İnsanın bunca zahmet çekmesi hep boğazı ve sırtı içindir. Mal toplar, yiyemez; öldükten sonra da vebalı altında kalır.
* Çok mal aç gözlüyü doyurmaz. Ecel gelince pişman olur, fakat artık işini yoluna koyamaz.
* Akıl bir meşaledir. Kör için göz, ölü vücut için can, dilsiz için sözdür.
* Kötülük edersen, kötülüğün karşılığı pişmanlıktır. Elinden gelirse, kötülüğün inadına iyilik yap.
* Çok dinle fakat az konuş. Sözü akıl ile söyle ve bilgi ile süsle.
* Fenalık cahillikten doğar, hastalıklar kötülükler hep aynı noksanlıktan ileri gelir. Fakat tedavi ile hastalara şifa verilebilir; terbiye ile kötüler iyi edilebilir; okumak yoluyla da bilgisizlere bilgi verilmiş olur.
* Gönlünü ve dilini doğru tut!
* Gurur faydasızdır, o insanları kendinden soğutur. Alçak gönüllülük ise insanı yükseltir.
* Halka faydalı ol, onlara zarar verme!
* Her mahlûk kendi nasibini alır. Yürüyenler yiyeceklerini ve uçanlar da yemlerini bulurlar.
* Her sözü söz diye ağzından çıkarma. Lüzumlu olan sözü düşünerek ve ihtiyatla söyle.
* Her bakımdan tam zengin olmak istersen, kanaatkâr ol. Böylece kendi nasibini elde etmiş olursun.
* Huzur istersen zahmet ile birlikte gelir. Sevinç istersen kaygı ile birlikte bulunur.
* İşe acele ile girme, sabır ve teenni ile hareket et. Acele yapılmış olan işler yarın pişmanlık getirir.
* İnen yükselir, yükselen iner, parlayan söner ve yükselen durur.
* İnsan süsü, yüz; yüzün süsü, göz; aklın süsü, dil; dilin süsü, sözdür.
* İnsan, binlerce yaşasa, arzu ettiği şeylere kavuşsa bile, yine dileği bitmez.
* İnsana insanlığı nisbetinde mukabelede bulun. Böyle mukabelede bulunduğu için, insana insan adı verilmiştir.
* İnsanı dil kıymetlendirir ve insan onunla saadet bulur. İnsanı dil kıymetten düşürür ve insanın dili yüzünden başı gider.
* İnsanların seçkini insanlığa faydalı olan insandır. Halk nazarında muteber kimse, merhametli olan insandır.
* İyi hareket et, kötülerin zararlarını ortadan kaldır!
* Kara toprak altındaki altın, taştan farksızdır. Oradan çıkınca, beylerin başında tuğ tokası olur.
* Kimin sana biraz emeği geçerse, sen ona karşılık daha fazlasını yapmalısın.
* Kötülük değersiz bir şey olduğu için, onu yapan da değersizdir.
* Menfaat sandalyeye benzer; başında taşırsan seni küçültür, ayağının altına alırsan seni yükseltir.
* Öfke ve gazapla işe yaklaşma; eğer yaklaşırsan, ömrü heder edersin.
* Söz ağızda iken sahibinin esiridir, ağızdan çıktıktan sonra sahibi onun esirdir.
* Yalnız kendi menfaatini gözeten dosta gönül bağlama. Fayda görmezse, sana düşman olur, ondan vazgeç.
Genç Werther'in Acıları (Johann Wolfgang von Goethe) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişileri
Kitabın Adı : Genç Werther'in Acıları
Kitabın Yazarı : Johann Wolfgang von Goethe
Kitap Hakkında Bilgi :
Evrensel boyutlara ulaşmış ünüyle bugün dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri sayılan Goethe, henüz yirmi beş yaşındayken yazdığı Genç Werther'in Acıları'nda, kısa bir süre önce Charlotte adlı genç bir kadınla yaşadığı mutsuz ilişkiden yola çıkmıştır.
Edebiyat dünyasına, karşılıksız aşkıyla intihara sürüklenen romantik kahramanı armağan eden bu büyüleyici mektup-roman, şiirselliği ve yaşama tutkulu bakışıyla okuyucuları mıknatıs gibi kendine çekmiştir. Almanya'da bütün gençliği etkisi altına alan romanın, birçok intihara neden olduğu, Werther'in giydiği mavi frak, sarı yelek ve çizmelerin döneminde moda yarattığı, Napoléon'un bile kitabı sürekli yanında taşıdığı söylenir.
Son derece duyarlı ve tutkulu bir genç ressam olan Werther'in, düşsel dostu Wilhelm'e yazdığı mektuplardan oluşan Genç Werther'in Acıları, edebiyatta akılcılığın yerini alan duygusallığın bir başyapıtıdır.
Kitabın Özeti :
Werther yaşadığı şehri terk ederek sessiz sakin bir yer olan Wahlheim’e yerleşir. Burada yaşadıklarını ve hislerini en yakın arkadaşı olan Wilhelm’a mektup yazarak anlatır. Buraya gelmeden önce en yakın arkadaşı Wilhelm’ın kardeşi Leonore’a âşık olmuş Wilhelm’a düzeleceğine dair söz vererek yaşadığı yerden ayrılıp buraya gelmiştir. Werther keşfettiği bu yerden çok memnundur. İstediği gibi kafasını dinleyebilmekte ve istediği gibi resim yapabilmektedir. İlk mektubunda ruhsal sıkıntılar yaşayan Werther, doğayı ve yeni tanıştığı insanları arkadaşı Wilhelm’e anlatmaya başlar. İnsanlardan ve büyük şehirden kaçmak ona çok iyi gelmiştir.
İlk zamanlar eğitimli biri ile sohbetler eden Werther, bu genç ile hiç anlaşamaz. Daha sonra tanıştığı Prensin memurlarından adı romanda S.. olarak geçen 9 çocuklu bir adam ile tanışır. Bu adamı çok sever ve adamın onu evine davet etmesi üzerine muhakkak geleceğini söyler. Adam eşinin ölümünden sonra şehirden uzaklaşmak için Prensin av köşklerinden birine taşınarak 9 çocuğu ile birlikte yaşamaya başlamıştır. Werther, adamın en büyük kızı hakkında büyük övgüler duyar.
Resim yapmak için çıktığı bir gün hareketsiz oturan çocukları çizmeye başlar. Akşama doğru çocuklara bir kadın yaklaşır. Kadın çocukların annesidir. Eşinin miras davası için şehre gittiğini söyler. Werther, çocukların her birine para verir. Werther, kasabanın çocukları ile iyi geçinmek ve çocuklara kendini kabullendirmek için özellikle çaba sarf eder.
İlerleyen günlerde bir genç ile daha tanışır. Genç, dul bir kadının işlettiği handa çalışmaktadır. Werther, Wilhelm’e yazdığı mektupta genç adamın kadına hissettiği duyguların saflığını kelimeler ile anlatamayacağını söyler. Wahlheim’e iyice alışan Werther, bir baloya davet edilir. Baloya katılmak için yanına bir partner bulur. Kiraladığı araba ile partneri ve partnerinin teyzesi ile yola koyulur. Baloya varmadan önce partnerinin bir arkadaşını da almaya gideceklerdir. Araba ormanın içindeki eve doğru yola devam eder. Partnerinin teyzesi, almaya gittikleri kıza dikkat etmesi ve aşık olmaması konusunda Werther’i uyarır. Werther merakla bu uyarının sebebini sorduğunda kızın nişanlı olduğunu öğrenir.
Kızın evinin önüne geldiklerinde hizmetliler biraz beklemelerini rica eder. Werther kızı almak için eve girer. Evde küçük çocuklara bir ekmeği pay etmekte olan Charlotte S..’yi görür. Bu kız daha önce tanıştığı danışman S..’nin kendisinden övgü ile bahsedilen en büyük kızıdır. Werther, Charlotte’ye ilk gördüğü anda aşık olur. Partnerinin teyzesinin uyarısını çoktan unutur. Charlotte ile tanıştıktan sonra arabaya binerek yollarına devam ederler. Arabada sohbet devam eder. Balo yerine vardıklarında Chorlette’nin ve teyzenin kavalyeleri onları beklemektedir. Birkaç danstan sonra Werther, Charlotte’nin kavalyesinden izin alarak Charlotte ile dans etmeye başlar. Bütün gece Charlotte ile vakit geçiren Werther, Charlotte’yi evine bıraktığında tekrar görüşebilmek için Charlotte’nin onayını alır. Werther hergün vadinin öbür ucuna Charlotte’yu görmeye gitmeye başlamıştır. Charlotte bu aşkına kayıtsız değildir ama Albert adında biri ile nişanlıdır. Albert işi gereği uzaklarda olduğu için onun yokluğunda Werther ve Charlotte bir araya gelebilmekte ve güzel bir dostluk kurabilmektedir. Bu buluşmalar bir defa ile de kalmaz.
Charlotte S.’e herkez Lotte diye hitap eder. Werther ve Lotte balodan sonra hemen hemen her gün buluşur ve birlikte vakit geçirirler. Lotte’nin bir yere gitmesi ya da birini ziyaret etmesi gerektiğinde yanındaki refakatçisi her zaman Werther olur. Yaşlı kadını ziyaretlerinde, Kasabanın Papazı ve eşini ziyaret ettiklerinde ya da Lotte’nin akordu bozuk olan piyanosunun tamiri için Werther her zaman Lotte’nin yanındadır. Werther, Lotte’den ayrı kalamamaktadır. Her gün bir bahane ile Lotte’nin yaşadığı orman içindeki evine gider. Lotte’nin kardeşleri de Werther’i kabullenir ve Lotte’ye duydukları sevgiyi Werther’e de gösterirler.
Werther’in korku ile beklediği gün gelir ve Lotte’nin nişanlısı Albert kasaba’ya geri döner. Werther, Lotte ile olan dostluğunu Albert’in yanında da göstermek zorunda kalır. Ne zaman Lotte’yi ziyarete evine gitse Albert evin bahçesindeki çardakta oturmaktadır. Werther, Albert’i Lotte ile arasındaki tek engel olarak görse de Albert’e kızamaz ya da ondan nefret edemez. Çünkü Albert’in ne kadar iyi ve dürüst bir insan olduğunu istemese de kabullenmek zorundadır. Lotte ile ne kadar iyi bir dostluk kurduysa Albert ile de o kadar iyi bir dostluk kurar. Werter aşkını kalbine gömüp Lotte ile olan diyaloguna devam ederken ona dokunamamak ve aşkını dile getirememek yüzünden acılarla boğuşmaktadır. Albert çok harika bir insandır ve Lotte’yi çok sevmektedir. Werter, ikisiyle de görüşmeye devam ederken arkadaşı Wilhelm, Werther’i teselli edip bu aşkı bırakmasını ister. Werther, Albert’e karşı asla kötü düşünmez. Albert’te Werther’i sever ve dostluğunu kabul eder. Yine de Werther, “Acaba yalnız kaldıklarında Lotte’yi kıskançlık krizleri ile bunaltıyor mu?” diye aklından geçirmeden edemez. Werther Albert’ı çok iyi bir arkadaş olarak görmektedir. Werther bir aile dostu olarak yanlarında yer almaktadır.
Bir gün ormanın derinliklerine dolaşmaya karar veren Werther, Albert’ten duvarda asılı olan silahlarından birini ister. Albert’te içini doldurmayı göze alıyorsa ödünç almasında hiçbir sıkıntı olmadığını söyler. Werther silahı yanındaki yardımcısına doldurması için verir. Ancak yardımcı silah ile yanındaki kızlara şaka yaparken silah patlar ve kızlardan birinin başparmağına isabet ederek kızın parmağını kırar. Werther, o günden sonra o silahı hiç doldurmaz. Yine bir seferinde Werther boş silahı kafasına dayadığı bir gün Albert odaya girer. Werther’in bu hareketine sinirlenen Albert, insanın kendi canına kıyması kadar aciz bir durumun olmadığını söyler. Werther ise bu durumu bir cesaret göstergesi olduğu konusunda ısrarcıdır. Bu konu hakkında uzunca konuşurlar.
Albert ve Lotte’yi birlikte görmeye daha fazla dayanamayan Werther, Wahlheim’den gitme kararı alır. Albert ve Lotte’ye veda eden Werther, saraya dahil bir işe girer. Geleceği olan ve yükselme garantili bir iştir bu. Yeni taşındığı yerde Kont ile çok iyi anlaşırlar. Ancak sevmediği insanlar da oldukça fazladır. Froylayn B. adında bir kız ile tanışır. Kıza karşı olumlu sıcak duygular hisseder. Bu arada Lotte ve Albert’in evlendiği haberini alır. Aradan geçen zamanda çalıştığı yer Werther’e ağır bir yük gibi gelmeye başlar. Kont’un düzenlendiği bir baloya bizzat Kont’un davetlisi olarak katılır. Ancak davetteki hiç kimse Werther’in orada olmasını istememektedir.
Werther’de o kadar burjuva insanının arasında olmaktan memnun değildir. O saate kadar kalmasının tek sebebi Froylayn B..’dir. Kont, Werther’den, nazikçe balodan ayrılmasını ister. Kont da Werther’e söyledikleri için üzgündür. Werther, o gece baloda olanları Froylayn’dan öğrenir. Kaldığı şehre ve işine daha fazla dayanamayan Werther, istifasını verir. Veliaht Prens’in davetini kabul ederek onun sarayında vakit geçirmeye karar verir. Yol sırasında da doğduğu şehre uğrayarak çocukluk hatıraları arasında bir süre kaybolur. Prens ile de fazla dayanamayan Werther, huzuru ve aşkı bulduğu Wahlheim’e dönme kararı alır. Wahlheim’e döndüğünde ilk karşılaştığı kişiler, romanın başında resmini çizdiği çocuklar ve annesi olur. Çocukların en küçük olanının sefaletten öldüğünü, miras davası için şehir dışına çıkan babanın ise eli boş döndüğünü öğrenir. Ne yapacağını bilemeyen Werther, küçüğe hediyeler vererek oradan uzaklaşır.
Daha sonrada hancı kadına aşık olan adamı merak eder. Ancak kimse o genç adam hakkında konuşmak istemez. Genç adamı başka bir yerde gören Werther, genç adamdan olayların aslını öğrenmek ister. Genç adam tutkusuna yenik düşerek Hancı kadına aşkını itiraf eder ve kadın ile birlikte olmaya çalışır. Ancak kadın onu reddeder. O sırada da genç adamı hiç sevmeyen ve hancı kadının mirasında gözü olan küçük kardeşi bu olayı adamdan kurtulmak için fırsat bilir ve genç adama iftira atar. Adam kasabayı terk etmek zorunda kalır. Hancı kadın ise kendine yeni bir yardımcı bulur.
Albert ile Lotte ile arkadaşlığını devam ettiren Werther, bir gün şehir dışında bir gezintiye çıkar. Çayırda zihinsel engelli biri ve annesi ile tanışır. Ancak kadının anlattıklarının tamamını dinlemeden oradan ayrılır. Daha sonra o engelli adamın Lotte’nin babası ile çalışan biri olduğunu ve Lotte’ye olan aşkı yüzünden işten kovulduğunu öğrenir. Adam bütün bunların sonucu aklını yitirerek akıl hastanesine yatırılmıştır.
Hancı kadının eski yardımcısının yeni yardımcıyı öldürdüğünü duyduğunda hemen olay yerine giden Werther, yakalanan suçluyu savunmaya başlar. O adamı kendi yerine koymaktadır. Çünkü Lotte’ye olan aşkının kendisini Albert’i öldürmeye götürebileceğinin farkındadır. Werther sadece kendi hayatına son vermeye karar verir.
Albert ve Charlotte evlenince Werther bu aşktan vazgeçmesi gerektiğini düşünmeye başlamıştır. Ama ne yaparsa yapsın Charlotte’ya gittikçe daha büyük bir sevgiyle bağlanmaktan kendisini alamamaktadır. Werther bunun böyle olmayacağını düşünerek hergün acı çekmektense intihar etmeyi düşünmekte ama yapamamaktadır. Önce Lotte’ye aşkını açık açık itiraf eder. Ancak Lotte o kadar iyilik meleği timsali biridir ki Werther’e karşı boş olmasa da Albert’e ihanet etmeyi kabul edemez. Aşk ve dostluk arasındaki sınırı aşmaktan korkan Lotte, Werter’e bir daha görüşmemeleri gerektiğini söyler. Reddedilen Werther, Albert’ten tekrar aldığı silahı doldurarak intihar eder.
Werther ölmeden önce Charlotte’u ilk gördüğü gün giydiği giysileri giyer ve cebine Charlotte’nun elbisesinin kurdelesinin bir parçasını koyar. Arkadaşı Wilhelm’a da ölmeden önce bir mektup yazar. İntihar edeceği zaman uşağı esnafa olan borçlarını kapatmak için çarşıya gönderir. Werther, Lotte’ye bir mektup yazarak “ Alınyazısı bu, önüne geçilmez. Lotte! Elveda Lotte! Elveda” sözleriyle mektubuna ve yaşamına son verir.
Uşak eve geldiğinde Werther’in kanlar içindeki cesedini bulur. Haber vermek için Albert ve Charlotte’unyanına koşar. Werther’in intihar ettiğini duyan Charlotte bayılır. Werther’i vasiyet ettiği yere giysileriyle gömerler. Albert cenazede bulunamaz. Çünkü Charlotte’un hayatı tehlikede olduğu için onu yalnız bırakamamıştır...
Kitabın Kahramanları, Kişileri :
Werther : Okumuş, iyi bir eğitim almış varlıklı bir ailenin çocuğudur. Toplumun ikiyüzlülüğünden sıkılarak bir kasabaya yerleşir. Burada sadece resim yapar ve yanından hiç ayırmadığı Homer’i okur. Sessiz, sakin hayatı Lotte ile tanışanca tamamen değişir.
Wilhelm : Werther’in çocukluk arkadaşıdır. Olayları Werther’in Wilhelm’e yazdığı mektuplardan öğrenmekteyiz. Wilhelm hakkında çok fazla bilgi yoktur. Ancak aklı başında biri olarak Werther yol göstermeye ve akıl vermeye çalışır.
Lotte : Melek denecek kadar güzel ve iyilik timsali bir kızdır. Sekiz kardeşini annesi öldükten sonra anneleriymiş gibi büyütür. Werther’e karşı hisleri olsa da Albert ile evli olduğu için Albert’e ihanet etmek istemez.
Albert : Lotte’nin nişanlısıdır ve daha sonra kocası olur.
Apartıman Çocukları (Rıfat Ilgaz) Kitabının Özeti, konusu, Tahlili ve Kişileri
Kitabın Adı : Apartıman Çocukları
Kitabın Yazarı : Rıfat Ilgaz
Kitap Hakkında Bilgi :
Rıfat Ilgaz’ın mizah romanı Apartıman Çocukları. İstanbul’da biçimiyle ve planıyla birbirinin aynısı üç apartman: Şeref, Namus ve Vicdan apartmanları... Bu üç apartmanın tek sahibi Hacı Suduri Efendi...Memur Seyfi Saymaner’in kiralık bir ev aramasıyla ve baktığı birkaç evden sonra Namus Apartımanı’na ailesini yerleştirmesiyle başlıyor maceralar. Sonra mı? Doktoruyla, öğretmeniyle, kaptanıyla, tiyatrocusuyla ve kapıcısıyla birçok meslek grubundan renkli kişiliklere sahip apartman sakinlerinin kendi küçük dünyalarında başlarından geçen büyük olaylar...
Bu üç apartmanın içinde yaşayan çocukların, büyüklere ders verecek dostlukları…
Apartıman Çocukları, Anadolu’nun çeşitli köylerinden İstanbul’a gelenlerin yaşadıkları çelişkiler, insanlar arasındaki ilişkilerin yapaylığı ve yapmacıklığı üzerine bir mizah romanı. Rıfat Ilgaz, eğlenceli bir serüvene çağırıyor. Mizah ustalığının eşsiz gücüyle....
Kitabın Özeti :
Apartıman çocukları romanı, memur olan Seyfi Saymaner’in gecekondusunun yıkılması üzerine kiralık ev bulmak için sabah vakti koşuşturması ile başlar. Nereye başvursa kapılar yüzüne kapanır. Ya kira ücreti Seyfi Saymaner’in bütçesini aşar ya da yedi nüfuslu bir aileye kimse ev vermek istemez. Çaresizce etrafta dolanmaktan yorulan Seyfi Saymaner bir kahveye girip oturur. Kahveciye derdini anlattıktan sonra başka masada oturan bir kişi lafa karışarak hangi partiden olduğunu sorar. Seyfi Saymaner memur olduğunu söyleyerek partiler ile işi olmadığını söyler. Kahveci kendi partilerine geçmesi durumunda ev bulacağını söyler. Parti sorumlusu Ali Karaman ile görüştürdükten sonra ev sahibi Hacı Suduri Efendi’nin yanına giderler. Hacı Suduri Efendi’ye dört çocuğu olduğu halde iki çocuğu olduğunu söyleyerek evi kiralarlar.
Ali Karaman ve Seyfi Saymaner’in planına göre çocukların hepsi aynı anda dışarı çıkmayacak ve apartmandaki herkes Seyfi Saymaner’in bir kız bir oğlan iki çocuğu olduğunu düşünecektir. Bu plan eve yerleşmeleri için işe yarasa da fazla uzun sürmez ve Hacı Suduri Efendi’ye yakalanırlar. Ancak eve yerleşip kontrat yaptıkları için Hacı Suduri Efendi’nin elinden bir şey gelmez. Seyfi Saymaner’in yalanının ortaya çıktığı sırada karısının doğum sancıları başlar. Böylece Saymaner ailesinin yedinci üyesi aileye katılır. Namus Apartmanı sakinlerinin hepsinin bu dönemde çocukları olur.
Çocuk sahibi olan Namus Apartmanı sakinlerinden biri de uzun yol kaptanı olan Kaya Kaptan ve ailesidir. Kaya Kaptan mesleği gereği evinde vakit geçiremez. Eşi öğretmelik yaptığı için oğlu Tayfur’a annesi bakar. Kaya Kaptan’ın babası öğretmen emeklisi, alkolik Hüsamettin Okutman’dır. Roman boyunca karısından sakladığı rakıları içebilmek için mücadele verir.
Hacı Suduri Efendi, apartmanda çok ucuza kaldığını düşündüğü kiracılarını çıkartmak ister. Bunun için Almanya’dan özel olarak bir köpek getirtir. Kont adındaki bu köpeğin görevi apartman sakinlerine saldırmak, gürültü yapmak apartmandakileri rahatsız etmektir. Bu görevinin karşılığı olarak her gün 40 köfte Kont’un önüne sunulur. Hacı Suduri Efendi, yüksek meblağlar harcayarak getirdiği bu köpeğe gözü gibi bakar.
Namus Apartmanı kapıcısı Durmuş Efendi’nin öncelikli görevi apartman sakinlerinden önce Kont ile ilgilenmektir. Kont’un yemeğinden, gezdirilmesinden ve kulübesinin temizliğinden Durmuş Efendi sorumludur. Kont’u parkta gezdirmeye çıkardığı bir gün Namus Apartmanının çocukları Kont’u taşlamaya başlarlar. Çetin ve Arif getirdikleri pastırmaları Kont’a yedirerek kendilerine alıştırmaya çalışır. Böyle böyle Kont bütün Namus Apartmanı çocuklarına alışır.
Hemşehrileri tarafından köpek çobanı diye alay edilmesini hazmedemeyen Durmuş Efendi, memleketten gelecek olan eşine oğlunu getirmesini söyler. Oğlu İsmail, Kont ile uğraşırken kendisi asıl işi olan kapıcılık işine geri dönmeyi planlar. Ancak köyden gelen İsmail cılız bir çocuktur. Gücü Kont’a yetecek gibi değildir. Durmuş Efendi, İsmail’in zayıflığından karısı Züriye’yi sorumlu tutar ve Züriye’ye çıkışır. Züriye, kocasının söylediklerini hazmedemez. Kont’a yedirilen köftelerden ayırarak oğlunu beslemeye başlar. Zeki kadındır Züriye. Kısa zamanda İstanbul’a alışır. Apartman sakinlerinin işlerini yaparak birikim yapar.
Naci adındaki mahalle serserisi Namus Apartmanında yaşayan Jülide Hanım tarafından Kont’u öldürmek için tutulur. Naci, belediye’nin sokak hayvanları için sokaklara attığı zehirli köftelerden toplayarak Kont’u zehirleme planı yapar. Ancak Kont’u takip eden iki kişi daha vardır. Naci, bu iki kişi ile tanışır ve Kont’u çalmak istediklerini öğrenir. Kont’u zehirlemekten vazgeçen Naci bu iki adamla yeni bir plan yapar. Bu iki adam Kont’u kaçırıp tiyatro’da rol vermeyi düşünürler. Naci’nin hinliğe çalışan kafası sayesinde bu iş sandıklarından daha kolay olur. Naci, Kont’u gezdirmeye yeni yeni alışan İsmail ile arkadaşlık kurarak onu Harbiye Tiyatrosuna götürür. Dağların Kızı adlı oyunda Kont’un yanı sıra İsmail ve Naci’de rol alır. Başrol Gülsarı rolünü ise Namus Apartmanı sakinlerinden Suzan oynar. Sahnelenen tiyatro çok tutulur. Herkes Gülsarı ve Kont’u konuşur hale gelir.
Hacı Suduri Efendi’nin köpeğinin sahneye çıktığından haberi olmaz. Oyunun sahnelendiği bir gün tüm Namus Apartmanı sakinleri oyunu izlemeye gider. Kont sahneye çıktığı zaman Namus Apartmanı sakinlerinin tanıdık kokularını alır ve asıl görevini hatırlar. Seyircilerin arasına dalan Kont, Namus Apartmanı sakinlerine saldırır. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Harbiye Tiyatrosunda yaşanan olay unutulur ve oyun sahnelenmeye devam eder. Dağların kızı Gülsarı rolündeki Suzan, Gülsarı’nın oğlu Danyal rolündeki İsmail, Kont ve Naci’nin ünü Namus Apartmanı sakinlerini de etkisi altına alır. Herkes Suzan, İsmail, Kont ve Naci’ye başka göz ile bakmaya başlar.
Namus Apartmanında bir kutlama vardır. Apartman sakinlerinden Jülide Hanım’ın kızı Dilber’in doğum günüdür o gün. Tüm Namus Apartmanı ve Apartman sakinleri dışında Jülide Hanım’ın kurucusu olduğu derneklerin üyeleri de kutlamaya davet edilir. Bu kutlamanın onur konukları Dağların Kızı oyununun yıldızları Suzan, İsmail ve Kont’tur. Yıldızlar hem öyle istendiği için hem de değiştirmeye üşendikleri için sahne kıyafetleri ile kutlamaya katılır. Davetlilerin hepsi geldikten sonra eğlence başlar.
Gecenin ortalarına doğru hesapta olmayan biri gelir. Köpeği Kont ile ilgili her şeyi öğrenen Hacı Suduri Efendi hesap sormak için öfkeli bir şekilde doğum günü kutlamasını basar. Hacı Suduri’nin sesini ilk İsmail duyar. Hacı Suduri Efendi’den sakladıkları her şeyin ortaya çıkacağı korkusu ile kapıyı kapatmaya çalışsa da Hacı Suduri Efendi daha önce davranır ve İsmail’i kolundan yakalar. İsmail’in başının dertte olduğunu gören Kont, Hacı Suduri Efendi’nin üstüne atlayarak Hacı Suduri’yi yere yıkar. Hacı Suduri’nin yardımına koşan Naci, Kont’u kovalar. Ancak çok geç kalır. Kont, asıl sahibi Hacı Suduri Efendi’nin ölümüne sebep olur.
Kitabın Kahramanları, Kişileri :
Hacı Suduri Efendi : Sözde Müslüman, para düşkünü, cimri biridir. Namus, Şeref ve Vicdan apartmanlarının sahibidir. Roman boyunca Namus Apartmanında yaşayanları evlerinden çıkartmak için elinden geleni yapar. Almanya’dan getirttiği köpeği apartman sakinlerini kaçırabilmek için kullanır. Hiç çocuğu olmadığı için Kont’u çocuğu gibi sever. Ancak köpeğin bakımını başkalarına bıraktığı için çok sevdiği köpeği onun ölümüne sebep olur.
Kont : Hacı Suduri Efendi’nin, apartman sakinlerini kaçırması için yüksek meblağlar harcayarak Almanya’dan getirttiği köpeğidir. Hacı Suduri Efendi’nin yokluğunda bir tiyatro oyuncusuna dönüşen Kont, sahibinden çok apartmandakileri sever hale gelir.
Durmuş Efendi : Namus Apartmanının kapıcısıdır. Kapıcılıktan çok Kont’un bakıcılığını yapar. Hemşehrileri tarafından köpek çobanı diye anılmayı hazmedemez ve Kont’un bakımı için köyden oğlunu getirtir.
Züriye : Durmuş Efendi’nin karısıdır. Durmuş Efendi, Züriye’yi kapıcılık işinde kendisine yardım etmesi için köyden getirtir. Durmuş Efendi’den daha uyanık ve kurnaz olan Züriye, kısa zamanda şehre uyum sağlar. Kont’un yiyeceği köftelerden ayırarak oğlu İsmail’i besler.
İsmail : Durmuş Efendi ve Züriye’nin tek çocuklarıdır. Köyden geldiğinde zayıf, çelimsiz bir çocuk olan İsmail, Kont’un sorumluluğunu alması için köyden getirilir. Ancak zayıf ve çelimsiz bir çocuk olduğu için Kont’a gücü yetmez. Annesi Züriye sayesinde kilo alıp toparlanarak Kont’u kontrol edecek hale gelir. Naci sayesinde Kont ile birlikte sahneye çıkma şansı yakalar. Danyal rolünü aldıktan sonra İsmail’i dışlayan çocuklar ona hayranlık beslemeye başlar.
Hüsamettin Okutman : Emekli öğretmen olan Hüsamettin Bey, apartman sakinlerinden Kaya Kaptanın babasıdır. İflah olmaz bir alkoliktir. Eşi Sakine Hanım’dan gizli gizli eve rakı sokmaya çalışır.
Suzan : Eşi tiyatrocu olan hafif meşrep bir kadındır. Hacı Suduri Efendi’yi parmağında oynatır. Evinde kumar oynatarak kendisine ek gelir sağlar. Gül, Güler ve Gülümser adında üç kızı olan Suzan, Dağların Kızı oyununda Gülsarı başrolünü alınca tiyatroculuğa geri döner. Naci’nin başlattığı Kont numarasına yardım eder.
Jülide Hanım : Namus Apartmanı sakinlerinden Doktor Memduh’un eşidir. Yarı ev hanımı, yarı iş kadını olduğunu düşünür. Balık Kadınlar Kulübü’nün, Kadın Yazarlar Sendikası’nın kurucusu, Düşkün Kadınları Kalkındırma başkanı ve bunun gibi bir takım dernek ve kulüplerde sorumlu biridir.
Naci : Mahallenin serserisidir. Ne kadar pis iş varsa parası verildikten sonra hiç düşünmeden yapar. Önce Jülide Hanım tarafından Kont’u zehirlemek için tutulsa da başkaları ile plan yaparak Kont’un tiyatroda rol almasını sağlar.
Tayfur : Kaya Kaptan’ın tek çocuğudur. Uyanık, zeki bir çocuktur. Dedesi Hüsamettin Bey’in içki sırrını babaannesine söylemekle tehdit eder ve Hüsamettin Bey’den rüşvet alır.
Seyfi Saymaner : Özel saymanlık memurudur. Dört çocuk ve hamile karısı ile Namus Apartmanına yerleşir. Memur maaşı ile kıt kanaat geçinir. Rıfat Ilgaz, Apartıman Çocukları romanında Seyfi Saymaner üzerinden geçim sıkıntısı, memurların durumu, dönemin gecekondu yıkımları gibi konulara ustaca değinir.
Kırmızı Saçlı Kadın (Orhan Pamuk) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişileri
Kitabın Adı : Kırmızı Saçlı Kadın
Kitabın Yazarı : Orhan Pamuk
Kitap Hakkında Bilgi :
Kırmızı Saçlı Kadın, 2016 yılında YKY (Yapı Kredi Yayınları) tarafından yayımlanmıştır. Kitabın kapağında İngiliz sanatçı Dante Gabriel Rosetti’nin “Regina Cordium” adlı çalışması sergilenmektedir. Kitabın kapak tasarımı “Mehmet Ulusel”, tasarım uygulaması “Arzu Yaraş”, ve dizgisi “Akgül Yıldız” tarafından yapılmıştır.
Kitapta 1985 yılında geçen öykü, Cem isimli karakterin gözünden anlatılıyor. Kitap; Cem’in Kuyuculuk işi için gittiği kasabada ustasından gizli olarak bir çadır tiyatrosuna adını bile bilmediği “Kırmızı Saçlı Kadın”ı görmeye gitmesini, ona aşık olmasını, ilk aşkı olan “Kırmızı Saçlı Kadın”la olan münasebetini konu edinir.
Hikaye, Cem’in gençlik yıllarından orta yaş yıllarına kadar Cem’in gözünden anlatılmaktadır; ayrıca karakterlerin ağzından iki efsaneye (Kral Oidipus, Rüstem ve Sührab) de değinilip bir insanın hayatının eski eserlere nasıl dayanabileceğini göstermektedir. Dil açısından sade bir anlatım seçen Orhan Pamuk, son derece dikkat uyandıran bir roman sunmuştur.
Kitabın Özeti :
Cem 1980 yıllarının başında annesi ile İstanbul da yaşayan bir lise öğrencisidir. Babasını çok sevmesine rağmen aralarında hep bir uzaklık olan Cem annesi ile daha iyi anlaşmaktadır. Cem hep babasıyla konuşmak ve ondan bir şeyler öğrenmek isteyen ilgiye aç bir çocuktur. Cem’in babası eczacılık yapmaktadır. Siyasi bir geçmişi olduğu için eczaneye sık sık eski arkadaşları gelir. Cem, babasının bu arkadaşlarını sadece babasına yemek götürdüğü zamanlar görür. Cem’in babası bir gün ortadan kaybolur. Babasının daha önce de böyle ani kayboluşları olsa da bu sefer ki gidişinin farklı olduğunu annesinin hal ve hareketlerinden fark eder. Cem, babası gittikten sonra maddi olarak sıkıntı çekmeye başladığı için çalışmak zorunda kalır. Beşiktaş’taki bir kitapçıda çalışmaya başlayan Cem, işinden çok memnundur. Kitaplarla ilgilenmeyi oldukça sever. İleride yazar olmak gibi bir hayali vardır.
Maddi durumları daha kötüye gitmeye başlayınca annesi ile Adapazarı’nda oturan teyzesinin yanına taşınırlar. Eniştesi, Cem’e yazın çalışabilmesi için bir iş bulur. Tarlaya bekçilik yapacak olan Cem, çalıştığı sıralarda kuyu kazan Mahmut Usta ve çırakları ile tanışır. Cem’i seven Mahmut Usta, Adapazarı'ndaki işi bittikten sonra başka bir işe gideceğini Cem’e söyler ve çırak olarak gelmesini ister. Hem kuyu kazma işi ilgisini çektiği için hem de parası iyi olduğu için işi kabul eder ancak önce annesinden izin almalıdır. Annesinden izin alma işini Mahmut Usta halleder. Mahmut Usta, Cem’in annesine Cem’in kuyuya hiç girmeyeceğine dair söz verir.
Cem ve Mahmut Usta bir kamyonet ile İstanbul’un dışında kalan Öngören adlı kasabaya giderler. Kasabaya vardıklarında ilk iş olarak malzemeleri indirir ve gece kalacakları çadırı kurarlar. Ertesi gün işveren Hayri Bey ile tanışırlar. Hayri Bey bir iş adamıdır ve Öngören de bir tekstil fabrikası kurmak istemektedir. Bu nedenle önce fabrikayı kurmak istediği arazide su olup olmadığını öğrenmek ister. O dönemde sondaj makineleri daha ortaya çıkmadığından kuyucular kendileri 10-20 metrelik kuyular kazmaktadır. Eğer su bulurlarsa büyük bir kazanç sağlıyorlardı. Hayri Bey, Mahmut Usta’ya araziyi gezdirirken kuracağı dokuma fabrikasından bahseder. Hayri Bey, yanında getirdiği Ali adlı çalışanını Mahmut Usta’ya yardım etmesi için bırakır.
Mahmut Usta araziyi dolaştıktan sonra kuyuyu kazacağı yere karar verir. Hemen işe koyulurlar. Mahmut Usta kazma işini yaparken Cem ve Ali ise çıkan toprakları taşır. Gündüz çalışırlar akşamları ise kendi yaptıkları yemeği yerler. Çoğunlukla çekmeyen televizyondan bir şeyler izlemeye çalışırlar. Çalıştıkları araziye yakın olan Öngören kasabasına da uğrarlar. Cem ilk gittiği gün bir aile ile karşılaşır. Ancak Cem’in ilgisini çeken aile değil ailenin içindeki Kırmızı Saçlı Kadın’dır. Cem ilk görüşte bu kadına aşık olur. Daha sonraki akşamlarda Öngören’e Kırmızı Saçlı Kadın’ı görebilmek umudu ile gider ancak bunu uzun bir süre başaramaz.
Öngören’e gitmediği günlerde Mahmut Usta’nın anlattığı masalları dinleyen Cem, Mahmut Usta’yı babası gibi görür. Mahmut Usta ile Öngören’e gittikleri bir gün Kırmızı Saçlı Kadın ve ailesini görür. Nereye gittiğini Mahmut Usta’ya belli etmeden peşlerine takılır. Kırmızı Saçlı Kadın ve ailesini gittikleri meyhaneye kadar takip eder. Meyhanenin camından Kırmızı Saçlı Kadın’a bakarken Kırmızı Saçlı Kadın da ona bakar. Kırmızı Saçlı Kadın ve ailesi ile burada tanışır. Biraz konuştuktan sonra Cem, Kırmızı Saçlı Kadın ve yanındakilerin bir aile değil tiyatrocu bir grup olduğunu anlar.
Cem sonraki günlerde tiyatro çadırının etrafında dolaşmaya başlar. Kırmızı Saçlı Kadın’ı görebilmek umudu ile aynı meyhaneye gittiğinde Kırmızı Saçlı Kadın’ın kardeşi sandığı Turgay ile karşılaşır. Turgay’dan tiyatro çadırına girebilmek için izin ister. Turgay, bardağa doldurduğu rakıyı tek seferde içerse istediğini yapacağını söyler. Cem tereddüt etmeden istediğini yapar. Sözleştikleri gün Turgay meyhanede yoktur. Onun yerine başka biri Cem’i tiyatro çadırına sokar. Cem o akşam Kırmızı Saçlı Kadın’ın oyunculuğu karşısında büyülenir.
Daha önce çalıştığı kitapçıda okuduğu Kral Oidipus’u bu kez tiyatro olarak izler. Son oyunda da Rüstem ve Sührab’ı izlese de bu hikaye hakkında bir şey bilmeyen Cem, Kral Oidipus’u daha önce Mahmut Usta’ya anlatır. Mahmut Usta’nın hikayeyi hiç beğenmediğini düşünmüştür. Farkında olmadan babasını öldüren eski Yunan Kralı Oipidus ve bilmeden oğlunu öldüren Şehname’nin kahramanı Rüstem. Tiyatronun sonunda Cem ve Kırmızı Saçlı Kadın, beraber Öngören sokaklarında dolaşırlar. Birçok konudan bahsettikten sonra Kırmızı Saçlı Kadın’ın kaldıkları eve giderler. Kapı önünde konuşmaları devam eder. Bu konuşmalar sırasında Kırmızı Saçlı Kadın’ın Turgay ile evli olduğunu ve Turgay’ın İstanbul’a gittiğini öğrenir.
O gece Cem ve Kırmızı Saçlı Kadın birlikte olurlar. Cem daha fazla vakit kaybetmeden çalıştıkları araziye gitmek için yola koyulur. Ancak çadıra sabah saat dörtte gelebilir. Cem, Mahmut Usta’nın sorularını ufak yalanlar söyleyerek geçiştirir. Sabah erkenden kalkar ve Mahmut Usta’ya yardım etmeye başlar.
Mahmut Usta, uzun zamandır kazıyor olmasına rağmen suyu bulamamıştır. Günler geçerken on günlük iş bir ayı bulmuştu ve hala su çıkmamıştı. Hayri Bey işin uzamasına çok sinirlenir. Birkaç kez ikaz ettikten sonra Mahmut Usta’ya ödeme yapmayacağını ve yardım etmeyeceğini söyleyerek Ali’yi de alarak araziden gider.
İşler, Kırmızı Saçlı Kadın ile yaşadığı gecenin ardından uykusuz kalan Cem’e Ali’nin yokluğunda daha da zor gelir. Kırmızı Saçlı Kadın ile birlikte oldukları geceden sonraki gün Mahmut Usta’ya yardım etmekte zorlanır. Mahmut Usta’nın uyarılarına rağmen uykusuz ve yorgun olduğunu kabul etmez. Kuyunun dibinden çektiği kovayı elinden kaçırınca kova kuyunun içine, Mahmut Usta'nın üstüne düşer. Mahmut Usta’ya seslense de Mahmut Usta’dan cevap alamaz. Ne yapacağını bilemeyen Cem, yardım çağırmak için Öngören’e koşar. Kırmızı Saçlı Kadın’dan yardım istemek için evlerine gider ancak kapıyı başka biri açar. Kırmızı Saçlı Kadın ve diğerlerinin gittiğini söyler. Telaş içinde doğru düzgün düşünemeyen Cem araziye geri döner. Bir umut kuyuya yaklaşsa da değişen hiçbir şey olmamıştır. Eşyalarını toplayarak Öngören’deki ilk trene biner ve Öngören’den kaçar. Mahmut Usta'yı kurtaramayacağını anlayan Cem ise korkup şehri terketmiştir.
Cem eve döndükten sonra kimseye bir şey anlatmaz. Uzun bir süre polislerin gelip kendisini tutuklayacağını düşünerek geçirir. Vicdan azabından hiç kurtulamaz. Dershaneye yazılarak üniversite sınavına hazırlanır. Bu süreçte eski işi olan kitapçıda çalışır. Üniversitede jeoloji mühendisliğini seçer. Okuduğu üniversiteye eniştesinin akrabası olan Ayşe adında bir kız gelir. Eczacılık okuyan Ayşe’ye eniştesinin hatırına yardım eder. Zamanla iyi arkadaş olurlar ve bu arkadaşlık yerini ilişkiye bırakır. Üniversiteden sonra da evlenirler. Cem hayatını düzene sokmuş olsa da Öngören’de olanları, Mahmut Usta’yı ve Kırmızı Saçlı Kadın’ı unutamaz.
Cem ile Ayşe’nin çocukları olmayınca doktora başvururlar; Ancak hiçbir ilerleme kaydedemezler. Zamanla çocuk yapma fikrinden vazgeçerler. Cem, mühendis olarak çalışır. Üniversiteden bir arkadaşının ısrarı ile yurt dışındaki şirketlerde de işler yapar.
İlerleyen yıllarda Ayşe ile bir inşaat firması kurarlar. Bu firmanın adını “Sührab” koyarlar. Sührab kısa sürede büyür. Şirketi Ayşe yönetirken Cem de daha büyük bir firmada çalışır. Sührab kısa sürede büyüyünce işinden ayrılan Cem, Ayşe’ye yardım etmeye başlar. Sührab yatırım olarak birçok yerden arsa satın alır. Bu yerlerden biri de Öngören’dedir.
Enver adında biri tarafından Cem’e velayet davası açılır. Enver, Kırmızı Saçlı Kadın’ın oğludur. Yapılan testler sonucu Enver’in Cem’in babası olduğu anlaşılır. Cem bu mahkeme olaylarından Ayşe’ye bahsetmez ama Ayşe daha sonra bunu öğrenecektir.
Öngören’de iş yapmaya başlayan Sührab’ın sahibinin gençliğinde Öngören’de kuyucu çıraklığı yapmış olması Öngörenlilerin arsalar için daha çok para istemelerine sebep olur. Cem, bu olaylar için kendisi ile görüşen bir Öngörenliden Mahmut Usta hakkında bilgi alır. Mahmut Usta, kuyuda ölmemiştir. Sührab’ın Öngören’de daha iyi bir izlenim bırakabilmesi için Cem Öngören'de bir konuşma yapar. Bu konuşma sırasında ilk aşkı olan Kırmızı Saçlı Kadın’ı görür. Konuşma sonrası bir köşeye çekilerek uzun uzun sohbet ederler. Cem, Enver’i görmek istese de Enver, babasını görmek istemez.
Cem, etkinlik sonrası Mahmut Usta ile kazdıkları kuyuyu görmek ister. Geçen yıllarda Öngören çok büyüdüğü için yanına birini isteyince Kırmızı Saçlı Kadın bu iş için Serhat adında birini önerir. Serhat ve Cem sohbet ederek yürümeye başlar. Serhat, Cem’e sürekli iğneli laflar kullanır. Kuyuya vardıklarında Serhat, dokuma fabrikasına girilebilecek bir yer bulup geleceğini söyleyerek karanlıkta kaybolur. Yalnız kalan Cem karanlıkta biraz bekledikten sonra çalan telefonunu açar. Ayşe, Cem’e kızarak yanındaki kişinin Enver olabileceğini söyler. Telefonu kapattıktan sonra Serhat yolu göstermek üzere geri gelir. Fabrikadan içeri girer ve kuyunun yanına giderler. Konuşurken Ayşe’nin söylediklerini dikkate alan Cem, yanındakinin Enver olduğunu anlar. Baba oğul karşılıklı tartışırlar. Tartışmanın kızıştığı bir sırada Cem yanında getirdiği tabancasını çıkarınca birbirlerine girerler. Boğuşma sırasında ateş alan tabanca Cem’in gözüne denk gelir ve kuyuya düşer.
Gazeteler bu durumu oğlun miras için babasını öldürmesi olarak yazar. Silahın Cem’in üstüne kayıtlı olması ve durumun nefsi müdafaa olması Enver’in suçunu hafifletir. Cezaevine gönderilen Enver annesinin ısrarı üzerine bu kitabı yazmaya karar verir.
Kitabın Kahramanları, Kişileri :
Cem : Romanın başkarakteridir. Gençliğinde yaptığı kuyucu çıraklığı romanda önemli yer tutar. Jeoloji mühendisi olması da bu yüzdendir. Kuyucu çıraklığı yapmadan önce yazar olma hayalleri kuran Cem, Akın isimli solcu bir babanın oğludur. Babasının solcu olması ve genç yaşta ailesini terk etmesi Cem’in kişiliğinde etkilidir. Cem, babasından bıraktığı boşluğu Mahmut Usta ile doldurmaya çalışır.
Kırmızı Saçlı Kadın : Gerçek adı Gülcihan’dır. Tiyatro sanatçısıdır. Romanda sürekli olarak Kırmızı Saçlı Kadın olarak bahsedilir. Cem’in ilk aşkı olan Kırmızı Saçlı Kadın romana da ismi verilen kişidir. Gençliğinde Cem’in babası Akın ile bir ilişkisi olsa da Cem’in babasının ailesine geri dönmesinden sonra solcu ekibin liderlerinden Turhan ile evlenir. Turhan’ın ölümünden sonra da Turhan’ın kardeşi Turgay ile evlendirilir. Turgay ile bir tiyatro ekibi kurarlar. Öngören’e geldiğinde Cem ile tanışır. Cem’in, babası Akın’a benzemesi ilgisini çeker. Cem ile Akın’ın baba-oğul olduklarını tiyatro çıkışı Cem ile konuşurken anlar. Cem ile birlikteliğinden hamile kalsa da çocuğun babasının kim olduğu hakkında uzun süre şüphe duyar.
Mahmut Usta : Deneyimli bir kuyucudur. Romanda Cem’in üzerindeki etkisi oldukça önemlidir. Çok belli etmese de Cem’i sever. Cem’i birçok yanlıştan korumaya çalışır. Cem için baskıcı, otoriter bir baba kimliğindedir. Cem, Mahmut Usta’yı öldü bilse de sadece yaralanmıştır. Mahmut Usta, Kırmızı Saçlı Kadın tarafından kurtarılır. Cem gittikten sonra suyu bulur ve bu kuyudan sonra işleri gittikçe açılır. Cem Öngören’e gelmeden 5-6 yıl önce vefat eder.
Enver : Cem ve Kırmızı Saçlı Kadın’ın oğludur. Muhasebe okuyan Enver, babası gibi yazar olma hevesindedir. Şiirleri birkaç dergide yayınlanmıştır. Hayatında büyük bir başarı gösteremez. Parasız olmaktan çokça şikayet eder.
Ayşe : Cem’in eşidir. Cem’in eniştesinin akrabası olan Ayşe, Cem ile de üniversitede bu vesile ile tanışır. Eczacılık okur. Cem’e her zaman destek olur.
Turgay : Kırmızı Saçlı Kadın’ın kocasıdır. Cem’in Kırmızı Saçlı Kadın ile tanışmasını kolaylaştırır. Abisinin karısı ile evlendiği için problemleri vardır. Enver ve Kırmızı Saçlı Kadın’a zor zamanlar geçirtir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İyi Geceler Bay Tom (Michelle Magorian) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı
Kitabın Adı: İyi Geceler Bay Tom Kitabın Yazarı: Michelle Magorian Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1. Will'in kollarındaki morlu...
-
Cep telefonu ve tablet şarj cihazlarında USB kablolarla sık sık karşılaşıyoruz ve kullanıyoruz. Aynı zamanda bu cihazlara ve bilgisayarl...
-
Kitabın Adı : Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe Kitabın Yazarı : Paola Peretti Kitap Hakkında Bilgi : Yazarın kendi yaşam hikâyesinden esinl...