29 Kasım 2019 Cuma

İki Dirhem Bir Çekirdek (İskender Pala) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : İki Dirhem Bir Çekirdek

Kitabın Yazarı : İskender Pala

Kitap Hakkında Bilgi :

Anlatımı güzelleştirmek, savunulan fikir ve düşünceyi daha etkili kalmak daha etkili kalmak üzere her dilde kalıplaşmış bazı sözler bulunur. Atasözleri, dua ve temenni cümlecikleri, sövgü ve ilençler, bilmece ve tekerlemeler... Bu tür kalıplaşmış sözler arasında, dilin bünyesinde en sık rastlanılanlar ise deyimdir. Dilin bünyesinde kalıplaşmış ve kökleşmiş olarak değişmeden kullanılan deyimler, hiç şüphe yok ki anlatıma canlılık ve güç katarlar. Bu sayede düşüncelerin ve olayların muhataba daha etkili biçimde yansıtıldığı bir gerçektir.

Bazı kişilerle ilgili anılar ve hikâyeler, tarihten alınmış olaylar, ve. Deyimlerin ortaya çıkış nedenleri arasında ön sıraları paylaşırlar. Bu bakımdan deyimlerin kaynaklarını arayıp bulmak, oldukça meşakkatli bir iştir. Bazen rastgele bir sayfada, bazen bir dipnotta, bazen de hiç ummadığınız bir el yazması sayfasında bir deyimin ortaya çıkış hikâyesiyle karşılaşmak mümkündür.

Deyimlerimizin ortaya çıkış hikâyelerini bilmenin, dilimizin kültüre yansıyan yüzüne bir renk katacağı kesindir. Umarız, bu konuda daha geniş araştırma yapacaklar için bu küçük kitap bir başlangıç olur.

Kitabın Özeti :

Kitabın içeriğinde; Abayı yakmak, afyonu patlamak, bel bağlamak, eşref saati, maval okumak, keçileri kaçırmak, kulağı kesik gibi bugüne kadar bildiğimiz veya hiç rastlamadığımız tam 99 adet deyimin hikayesi bulunmaktadır. Bunları okurken hem öğreniyorsunuz hem de eğleniyorsunuz...

Günümüzde unutulmaya yüz tutmuş ya da anlamı dışında kullanılmaya başlanmış deyimlerimizi, yeniden hayata döndürmek ve gelecek nesillere doğru aktarabilmek için önemli bir eser olmuş.

"Ağzına Tükürmek" deyimi aslında geçmişte şifa olarak yapılan bir işlemmiş. Tıbbın gelişmediği ve hacı hoca, falcılardan medet umulduğu dönemlerde, iyileşmek için yapılan bu metot zamanla tehditvari bir hal alarak günümüzdeki haline dönüşmüş.

"Ağzından Baklayı Çıkarmak" deyimi küfürbaz olduğu için utanıp bu huyundan kurtulmak isteyen bir adamdan bahseder. Şeyh efendiden yardım dileyerek derviş olma yoluna sapmak ister. Şeyh efendide gayet istekli gördüğü bu adamı durumundan kurtarmak için, ağzına bakla yerleştirir. Ancak hikayenin sonu beklenmedik bir şekilde eğlenceli biter.

"Salla başını al maaşını" deyiminin geçmişte kullanılan türü "Ahfeş'in Keçisi" dir. Ahfeş; alimlerden üç ayrı kişinin adı olup bir süre sonra lakap olarak kullanılmaya başlar. Bu lakaptaki bir öğretmenin keçisini dahil ederek yaşadığı hikayenin zamanla günümüze yansıyan kalıbı ise "Salla başını al maaşını" olarak uyarlanır.

"Durdu durdu turnayı gözünden vurdu" deyimi tesadüfen ya da gerçekten elde edilmiş bir başarı sonucu kullandığımız bu deyimin çıkış hikayesi ise bir avcılığa dayanmaktadır.

Osmanlı döneminden padişahlar, paşalar aracılığıyla deyimlerin ortaya çıkış hikayelerini öğrenirken birbirine manen yakın olan deyimleri de görmemiz mümkün. Örnek verecek olursak: Çam devirmek, pot kırmak ve kaş yaparken göz çıkarmak gibi.

Hayatın her kademesinde edepli olmaya dikkat çeken; yeme içmede, giyim kuşamda, siyaset hatta ölümde bile her şeye edep yükleyen atalarımızın ''Edep Yahu,'' deyimiyle ders verici öyküleri de bulunmaktadır.

"Dolap Çevirmek" deyiminin eski bir konak geleneği olduğu vurgulanmaktadır. Eskilerin gözünde aşk dahil olmak üzere bir çok yakınlaşma durumu ayıba kaçtığından konaklardaki hizmetçiler, aşçılar, bahçıvanlar, dadılar... Yaşayan her kim ise hissettikleri duyguları konak sahibine sezdirmemek için çeşitli yollar kullanırlarmış. Edindikleri mendil, lavanta, lokum gibi hediyeleri dolap içlerine bırakarak ancak karşı tarafa gönderebilirlermiş. Dolap içinde çevirdikleri bu masumane oyunla da günümüze kadar bu deyimimiz ulaşmış.

“Eski Kulağı Kesiklerden” deyimi, Osmanlı döneminde yeniçeri ocaklarında pek çok çeri kulağına küpe takarmış. Çeriler belirli yaşa kadar evlenemedikleri için kulağı küpeli birini görünce kimse talip olmazmış. Fakat her dönemde olduğu gibi gizli gizli evlenen bazı çeriler yakalanınca çeri başı kulağındaki küpeyi çekerek çıkartırmış. Bu eyleme maruz kalan çerilere de kulak kesik diye hitap edilirmiş.

"Gözden sürmeyi çekmek" derken de birini kandırmayı kast ediyoruz. Çıkış hikâyesi ise; eskiden tersane ustaları kerestelere sürme, kerestelerin saklandığı barakalara da göz derlermiş. Çekmek de çalmak manasına geldiğinden aslında barakadan keresteleri çalmayı kastediliyor.

Son söz olarak bir öykü, bir efsane ya da bir olaya bağlı olarak var olan ve günümüzde kullandığımız deyimlerin; hiç aklımıza gelmeyecek, hayal bile edemeyeceğimiz hikayelerini ve tarihini bilmek çok önemlidir.

İki Dirhem Bir Çekirdek (İskender Pala) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Baba Beni Anlasana (Toprak Işık) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Baba Beni Anlasana

Kitabın Yazarı : Toprak Işık

Kitap Hakkında Bilgi :

Doğa ya dost bir yaşam mümkün olabilir mi?

Toprak Işık'ın büyük beğeni toplayan "Fen ve Teknoloji" dizisinin ikinci kitabı Baba Beni Anlasana, madde ve değişim konuları üzerine ilham verici bir direniş hikâyesi anlatıyor genç okurlarına...

Çoğunluğu çocuklardan oluşan bir avuç insan topluluğunun gösterdiği bu büyük dayanışma ve mücadele, hayatta karşımıza ne çıkara çıksın umudumuzu asla yitirmememiz gerektiğini bize bir kez daha anımsatıyor. Baba Beni Anlasana, doğa ile dost bir yaşamın mümkün olabilirliğini sorgularken, aynı zamanda böyle bir yaşam biçiminin kaçınılmaz olduğunu da vurgulamaktan geri kalmıyor...

Toprak Işık'ın büyük bir titizlikle, 4. 5. ve 6. sınıf fen ve teknoloji ders konularını roman kurgusu içerisinde sunduğu bu keyifli dizi, türünün en iyi örneklerinden biri olarak selamlıyor okurlarını.

Kitabın Özeti :

Yıl boyunca okula gitmek yetmezmiş gibi, bir de yaz tatili süresince dershaneye gitmek... Olacak şey değil! Ceren, uzun ve yorucu geçen bir eğitim-öğretim yılının getirdiği ruh haliyle hayatında bir takım değişiklikler yapmakta kararlı gibi görünüyor. Peki, ama nasıl?.. Ceren, çareyi kendi gibi isyankâr ruhlu babaannesi Kimya Nine'nin yanına kaçmakta buluyor. Kimya Nine emekli bir profesör. Bizimora adında, ekolojik bir köyde yaşıyor. Yıllar boyunca şehir hayatının getirdiği olumsuzluklardan bunalarak hem ruhsal hem de bedensel bir yeniden doğuş ihtiyacı hisseden Kimya Nine, bu köyde uzun zamandır düşünü kurduğu doğal yaşamın temellerini atıyor. Ceren'i böyle bir adım atmaya yüreklendiren asıl şey ise babaannesinin yıllar önce şehir hayatına karşı sergilediği bu başkaldırış ve girişimci ruh oluyor...

Ceren, telaşlı babası Keşif Bey ve duygusal annesi Arzu Hanım'ın tüm ısrarlarına rağmen geri dönmüyor ve bir yolunu bulup Kimya Nine'nin yanında kalmayı başarıyor. Bizimora'da hayat şehirdekinden çok daha güzel, çok daha mutlu geçiyor. Ama tahmin edileceği üzere, şehrin hemen yanıbaşındaki böylesi bir doğal güzellik yüksek medeniyetin gözüne battıkça batıyor... Plan hazır: Bizimora'yı yıkıp yerine rant elde edilecek yüksek konutlu bir site projesi hayata geçirmek.

Peki, on yıl boyunca dişiyle tırnağıyla, hiç dur durak bilmeden Bizimora'yı güzelleştirmek için çırpınıp duran Kimya Nine, böyle bir şeye müsaade eder mi dersiniz? Tabii ki hayır! Pes etmek yok! İdealist Kimya Nine'nin idealist torunu Ceren, Başkan'ın oğlu Doruk ve köyün iki sakini Nuh ile eşi Zeynep'i de yanına alarak akıllara durgunluk verecek bir direniş sergiliyor. Üstelik karşılarına çıkan pek çok tatsız tesadüfe rağmen...

Baba Beni Anlasana (Toprak Işık) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

28 Kasım 2019 Perşembe

Haritada Kaybolmak (Vladimir Tumanov) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Haritada Kaybolmak

Kitabın Yazarı : Vladimir Tumanov

Kitap Hakkında Bilgi :

Coğrafya hiç de sıkıcı değil!

Vladimir Tumanov'un dünyada ilk kez Türkiye'de yayımlanan romanı Haritada Kaybolmak, okurlarını zamanın nasıl aktığı anlaşılmayan bir dünya turuna çıkarıyor. İpuçları verilen ülkeler, dünya atlası yardımıyla bulundukça roman kahramanları, okyanusları, dağları, kıtaları aşıyor!

Chris ve Francis, yeni taşındıkları şehre alışmaya çalışan iki kardeştir. Bir gün yağmura yakalanınca, tuhaf nesnelerle dolu bir dükkâna sığınırlar. Bir kutu şekeri gizlice mideye indirirler ve dünyaları altüst olur. Bedenlerinde akıl almaz bir değişim başlamıştır… Bunu durdurabilmenin tek yolu, sihirli bir haritada beliren on soruya doğru cevap verebilmeleridir. Ama baş belası bir gazeteci peşlerine takılınca, cevaplara ulaşmak iyice çıkmaza girer!..

Kitabın Özeti :

İnsanların başına gelen dertlerin kaynağı genellikle merak olmuştur. Ve bu kanı Cris Alt ve Francis Alt kardeşler içinde geçerliydi.

Gittikleri sinemadan dönerken yağmura yakalanan kardeşler ıslanmamak için sığınacak bir yer ararlar. Etraflarındaki çoğu dükkan kapalıdır. Açık olan Chargin Hobi Ve Tuhaflık Çeşitleri dükkanına girerler. İçerisi pis kokmaktadır ama dışarıda yağmur yağmaktadır. Kimse yok mu diye seslenirler. Görevli birini bulamazlar ama ıslanmamak için orada kalmak zorundadırlar. İçeride ilgi çeken garip eşyalara yönelirler. Francis her zamanki meraklı tavırlarıyla etrafa bir göz atar ve dolabın üzerinde duran küçük heykelcikler görür bunlardan birinin altında Mutlu Joel diğerlerinin altında ise Sulugöz Teresa Gezgin Tim Hırçın Marvin yazıyordur. Francis bunları keşke alsak der. Ancak fiyatları çok pahalıdır. Francis etrafa tekrar bakar ve kutular görür bunlardan birini açar ve içerisinde şekerler olduğunu görür bir tane ağzına atar. Ve Cris’e dönüp çok güzel sen de demek ister misin? Diye sorar ve Cris önce kızar ama oda yiyince çok beğenir. Yorgun geçen bir günün ardından buldukları bir kase şekeri midelerine indiren Chris ve kardeşi Francis başlarına gelecek olanları bilseler asla o şekerlemeleri yemezlerdi.

Dükkanın sahibi yaşlı adam bir süre sonra gelir. Cris adama parayı uzatır ve adamın bir şey söylemesine izin vermeden dükkândan çıkıp giderler. Eve geldiklerinde anne ve babaları nerede olduklarını sorduğunda Alt kardeşler yağmura yakalandık derler. Ancak ne çimlerde bir ıslaklık ne de üstlerinde bir nem olmadığı için anne ve babaları onlara inanmaz.

Daha sonra Alt ailesi Mandeville’ye taşınır. Ve okullar başlar. Fakat Cris ve Francis’te bir farklılıklar belirmiştir. Alt kardeşlerin annesi ve babası bu durum karşısında oldukça şaşırmış ve ne yapacaklarını bilemez bir hale gelmişlerdi. Bugün aldıktan kıyafetler ertesi gün çocuklara dar geliyordu. Ve bu hızla büyüyen çocuklar arkadaşları tarafından da garipseniyorlardı.  Anneleri bir doktora gitmelerini söyler. Ancak Francis karşı çıkar ve kendilerinin halledebileceklerini söyler. Cris ile konuşur. Beraber evden çıkıp Chargin Hobi Ve Tuhaflık Çeşitleri adlı dükkâna giderler. Ve adama bunun ne olduğunun neden hızlıca yaşlandıklarını sorarlar. Adam ise yediğiniz şeyler aslında şeker değil seneduks tozudur. Çok az rastlanan coğrastris hastalığının tedavisinde kullanılır. Çok az dozda kullanılır. Siz ise tam bir kutu bitirmişsiniz. Ve her gün tam bir yıl yaşlanacaksınız der. Alt kardeşler bundan nasıl kurtulacaklarını sorarlar. Adam ise bunun tek bir çaresi var der ve dört tane rulo uzatır. Alt kardeşler ateş su hava ve toprak yazan rulolardan en mantıklısının toprak olduğuna karar verip toprak rulosunu seçerler.

Yaşlı adam bunun üzerine bir harita çıkarır. Haritanın üzerinde belirecek on bilmeceye doğru yanıtı verirlerse kurtulabileceklerini söyler. Alt kardeşler haritayı alıp eve giderler. Haritayı masaya koyup yatarlar. Sabah haritada bir ışık olduğunu görüp bakarlar. Bu bilmeceyi çözmek için atlasa ve haritaya ihtiyaçları vardır. Hemen kütüphaneye gidip bilmeceyi çözerler. Bu şekilde bilmeceleri çözmeye devam ederken gün geçtikçe yaşlanmaktadırlar. Harita o kadar farklı bir işleyişi vardı ki ne zaman bulmacanın geleceği kestirilemiyordu.

Bir gün tekrar haritada ışık yanar ve Alt kardeşler kütüphaneye giderler. Kütüphanede bilmece için uğraşırken Wrangel James adında bir televizyon program yapımcısıyla karşılaşırlar. Wrangel, onların tuhaf öykülerini televizyonun karşısına geçip anlatmaları için yüklü miktarda para teklif etmişti. Oyunun bir kuralı da haritadaki olağanüstü sırları kimseye açıklamamaktır. Yoksa ölünceye kadar bu lanet devam etmektedir. Wrongel, Alt kardeşlere bir tuzak hazırlar ve haritayı çalar. Alt kardeşler eve geldiğinde haritanın olmadığını görünce hemen Wrongel’in ofisine gidip haritayı alırlar. Haritada bir ışık yandığını görüp bilmeceyi çözerler.

Geriye iki bilmece kalmıştır. Onları çözmek için kulübeye giderler. Cris, Francis’e sormadan bir bilmeceyi çözmeye çalışır. Yanlış yapar ve birden on yaş yaşlanır. Yetmişli yaşlara gelen Chris artık okuyamamaya başlamıştır. Geri kalan iki bilmeceye Cris zor durumda olduğundan Francis çözer. Kardeşler yaşlandıkça bazı şeylerin farkına varmaya başlarlar. Büyükanne ve büyükbabalarına ne kadar haksızlık ettiklerini anlarlar. Hayat yaşlanınca gerçekten de zor oluyordu.

Kulübelerini bulan Wrangel, yine Alt kardeşleri elinden kaçırmıştı. Chris ve Francis, o yaşlı ve yorgun bedenleriyle bir kayıkla nehirde sürükleniyorlardı.

Ne tuhaf ki Chargin Hobi Ve Tuhaflık Çeşitleri dükkanında karşılaştıkları Sulu göz Teresa, Mutlu Joel, Hırçın Marvin ve Gezgin Tim’in biblolarının vücut bulmuş halleriyle karşılaşıyorlardı. Nitekim ilk başta sarı kamyonuyla Mutlu Joel, Ormanlıkta ki gizli eviyle de Hırçın Marvin yardım etmişti.

Gerçi ne kadar saklansalar da en sonunda yine bulunuyorlardı. Ve bir gün aniden Sulu göz Teresa ile karşılaşıp onun evinde saklanmaya başladılar. Tabi iki kardeşler oldukça yaşlanmıştı. Hatta Chris artık nefes bile alamaz hale gelmişti. Oysaki çözülmesi gereken bulmacanın sonunda ki sihirli sözcükler vardı birde.

Francis, son bulmacayı da çözdükten sonra karşısında bir küre belirir. Küre Francis’e her şey bitti artık eski günler geri dönüyor dercesine Chargin Hobi Ve Tuhaflık Çeşitleri dükkânın üzerinde döner. Ve artık kulübedeki son günleridir. Alt kardeşler eve dönerler. Anne ve babalarına sıkı sıkı sarılırlar. Anne ve babalarından ses çıkmayınca onlarda ses çıkarmazlar.

Eylül ayının sonunda bir Pazar günü hazırlanıp beyzbol oynamak için şehre inerler ve Chargin Hobi Ve Tuhaflık Çeşitleri dükkânına gitmeye karar verirler. Oraya geldiklerinde dükkânın yerinde Timbuktu emlak ofisi diye bir yerin bulunduğunu görürler. Yağmur yağmaya başlar ve otobüse binip eve dönmek üzere yola çıkarlar. Otobüste birlikte düşünürler ve silkelenerek kendilerine gelirler. Artık yüzlerinde on bir ve on iki yaşlarında bir çocuk ifadesi değil daha olgun bir ifade vardır. Arkalarına yaslanır ve gevşerler. Artık yolculuk sona ermiştir.

Haritada Kaybolmak (Vladimir Tumanov) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Dört Kardeştiler (Gülten Dayıoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Dört Kardeştiler

Kitabın Yazarı : Gülten Dayıoğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Dört Kardeştiler, ana babalarını art arda yitiren dört kardeşin kendi başlarına ayakta durma çabalarını anlatmaktadır. Renkli bir köy ortamında geçen romanda, sevgi ve özveriye dayalı kardeşlik başları, şaşırtıcı ve zaman zaman da duygu yüklü serüvenlerle kaleme alınmıştır.

Kitabın Özeti :

Dört kardeşin isimleri; Feten, Habibe, Döndü ve Yaşar'dır. Babaları Pek Salih köyün korucusudur. Yılın çoğu gününü korudaki kulübede geçirir, nadiren eve gelir. Yaşadıkları köyün adı Apan köyüdür. Annelerinin adı Hasibe’dir. Hasibe hep kız bebek doğururmuş. Bundan dolayı çok dertlenirmiş. Yedi kız bebek doğurmuş. İlk dördü ölmüş. Sonra Feten doğmuş. Sonra Habibe, sonra da Döndü. Köylüler arasındaki inanca göre son doğan kız çocuğa Döndü adı konursa ondan sonraki bebek erkek olurmuş. Döndü’den sonra bir erkek bebekleri olur. Adını Yaşar koyarlar. Anneleri Hasibe, Yaşar doğduktan bir gün sonra rahatsızlanıp ve ölür. İlk günler çocuklara komşular bakar. Komşuları Nevzer yeni doğan Yaşar’ı emzirir.

Daha sonraları çocuklarla topal olan dedeleri ilgilenir. Evin yükü en büyük kız olan Feten’in omuzlarındadır. Feten en çok babasını ve Yaşar’ı öok severmiş. Çocukların babaları üç gün boyunca korudan gelmeyince çocuklar dedeleriyle beraber koruya babalarının yanına gitmeye karar verirler. Salih, dedeye diğer köylülerin keçilerinin koruya girdiğini bütün gün onları kovaladığını, bu yüzden çok yorulduğunu eve bile gelemediğini anlatır.

Feten, Yaşar küçük olduğu için bir sene önce başlaması gereken okula bir sene gecikmeli olarak başlar. Arif, babasının kestiği söğüt dalından düdük yapar. Yaparken de Feten ve diğer çocuklara da nasıl yapılacağını öğretir. Bazı çocuklar yapamasa da Feten ve birkaç çocuk kendilerine düdük yapmayı başarır. Feten ve kardeşleri yaptıkları bu düdükle uzunca bir süre oynarlar.

Bir akşam üzeri komşu kızı Havva, evin kapısına gelip atlarının doğurmak üzere olduğunu söyler. Bütün çocuklar doğumun nasıl olduğunu izlemeye giderler.

Sonbahar gelince Arif’in sünnet düğünü yapılır. Feten ve kardeşleri Arif’in kına gecesine gidiyorlar. Sünnet çocuklarının ve misafir çocukların ellerine kına yakıldıktan sonra dışarıda erkeklerin yaktığı ateşin başına gidiyorlar. Orada oyun havaları oynanıyor.

Salih koruda nöbet tutarken çok zorlandığından dolayı dedesinin canı çok sıkılıyor.

Feten sık sık komşuları Nevzer yengeden yardım istiyor. Kızların ve kendisinin saçlarını örmesi için, banyo yapmak için ona başvuruyorlar. Bu defa Feten, kulaklarını deldirmek için onu Marzı nineye götürmesini istiyor. Feten annesinden kalan küpeleri takmak için kulaklarını deldirmeyi çok istiyor. Ama kulakları delinirken çok acıyor. Yaşar ablasının ağlamasına dayanamayarak Marzı nineye saldırıp saçını çekmeye başlıyor.

Köyde buğdaylar biçilince bu buğdaylardan bulgur yapılırmış. Buğdaylar kaynatılıp kuruması için yaygılara serilirmiş. Çocuklar da kuşlar yemesin diye bulgurların başında nöbet tutarlarmış. Arif gelen kuşlara tuzak kurup onları yakalamakta ustaymış. Yakaladıkları kuşları sonunda salarlarmış. Bulgurlar kuruyunca tokmakla dibekte dövülürmüş. Zarı ayrılırmış. Sonra rüzgarlı bir günde buğdaylar savrularak kepeklerinden ayrılırmış. En son da iki taş arasında ezilip yemeye hazır hale getirilirmiş.

Çocukların babaları bir gün eve geldiğinde yanında yavru bir köpek de getirdi. Çocuklardan bunu besleyip büyütmelerini istedi. Çocuklar köpeğin adını Korkmaz koydular. Salih, Akdüzü köylülerinin keçilerinden sonra şimdi de avcılarının korudaki kuşları çalmaya başladığını muhtara şikayet eder.

Feten okulların açıldığı gün Yaşar onu bırakmak istemediği için onunla birlikte okula gitmek zorunda kalır. Sınıfta da ablasının sırtından inmez. Feten’in öğretmeninin adı Neşe'dir.

Çocuklar uzun kış gecelerinden birinde Nevzer Kadın ile birlikte Fadime gelin ve kaynanasının evine çekme helva yemeye gidiyorlar. Şubat tatili geldiğinde Feten okumayı sökmüştür. Kardeşlerine her gün öykü ve masal kitapları okuyordu.

Bahar gelince Apan köyünün korusuna yine keçiler dadandı. Muhtar ve köylülerden bazıları Akdüzü köyüne giderek keçilerini koruya salmamalarını istedi. Akdüzü köyü muhtarı bu keçilerin kendilerine ait olmadığını söyleyip inkar etti. Muhtar da Korucu Salih’e keçiler tekrar koruya gelirlerse onları öldürmesini söyledi. Apan köylüleri bu konuyu jandarma komutanına da anlattılar.

Bir gün korucuyla birlikte nöbet tutan gençlerden biri koruya giren üç keçiyi vurdu. Ertesi gün korucu ve gençler yemek yerken Akdüzü köyünden beş kişi koruyu tutuşturdu. Aralarında çatışma çıktı. Korucu bu çatışmada başından vuruldu. Korudaki yangını balta, kazma ve küreklerle söndürmeye gelen Apan köylüleri korucunun vurulduğu haberini alınca yönlerini Akdüzü köyüne doğru çevirdiler. İki köy arasında kavga çıktı. Jandarma kavgayı ayırdı. Çocukların babası Korucu Salih öldü. Vuranlar yakalandı, köyün muhtarı ve çobanı mahkemeye verildi.

Çocukların babası ölünce dedesi de üzüntüden yatalak oldu. Muhtar eve gelip onlara yardım edeceklerini söyledi. Gün aşırı ekmek almak için muhtarın evine gelmelerini istedi. Ama muhtarın karısı ekmek almaya gelen Feten’e öfkeleniyordu. Ona kalan yemeklerden veriyordu. Muhtara ekmek yaparken çok zorlandığından yakındı. Muhtar da ekmek yaptığı günlerde Feten’in ona yardıma gelmesini istedi.

Bir gün kasabadaki komutan Muhtar’ı görünce bir paşanın evlatlık almak için iki kız aradığını söyledi. Muhtar’ın karısı da Habibe’yle Döndü’yü evlatlık verebileceğini söyledi. Çocuklar her ne kadar birbirlerinden ayrılmak istemese de Muhtar bir sabah gelip Habibe’yle Döndü’yü götürdü.

Feten bir gün yolda Arif’in babası Ahmet amca ile karşılaştı. Ondan iş istedi. O da düşünmek için zaman istedi. Akşama Feten’i çağırttı. On koyun aldığını bunları Arif’le beraber gütmeleri karşılığında günaşırı bir ekmek ve her akşam bir kap yemek vermek üzere anlaştılar.

Bir gün koyunlardan biri hastalandı. Bir çoban gelip koyunun kulağını kesti ve anattı. Pis kanın akmasını sağladı koyun iyileşti.

Arif’in babası Ahmet amca, Feten ve Yaşar’ın köpeği Korkmaz’ın da sürüyle beraber gitmesi sebebiyle sonbahar gelince çocuklara birer kat giysi aldı. Ahmet amca, Yaşar’ın da evde boş boş durmaması için onun da bir kaz sürüsü gütmesini teklif etti. Çocuklar bunu hemen kabul ettiler.

Çocukların dedesi bir gün onlara Habibe’yle Döndü’nün fotoğrafını gösterdi. Kızlar bu fotoğrafta çok perişan görünüyorlardı. Dede bu sırada üzüntüden öldü.

Muhtar, Feten’i kasabada gördüğü Mal Müdürü’nün yanındaki adama evlatlık olarak vermeye karar verdi. Yaşar’ı da yanına alarak çalıştırmayı düşündü. Bu fikrini çocuklara söyleyince çocuklar karşı çıkıp istemediklerini haykırdılar. Feten köyün diğer kızlarıyla konuşup evlatlık gitmemek için cumartesi gününe kadar gizli bir yerde saklanmaya karar verdi. Eski dere yatağındaki bir söğüdün kovuğuna saklandı. Köyden Pembe isminde kekeme bir kız Feten’in nerede saklandığını jandarmalara söyledi. Jandarmalar da Feten’i buldu.

Feten İstanbul’a Azmi Bey’in evine evlatlık olarak gidecekti. Azmi Bey hayvan ticareti yapıyordu. Karısı huysuz olduğundan hizmetçilerle geçinemezdi. Bu yüzden kendi yetiştireceği bir kızı evlatlık olarak almak istiyordu. Muhtar ve Feten cuma günü kasabaya gelmeyince Azmi Bey ve Mal Müdürü köye gitti. Feten saklandığı yerden henüz bulunmuştu. Azmi Bey, Feten’i alıp köyden ayrıldı.

Azmi Bey’in karısı Güler Hanım sinirli biriydi. Feten eve gelir gelmez onu azarlamaya ve dövmeye başladı. Feten’in uzun saçlarını kesti. Bir taraftan dövüp bir taraftan küpelerini çıkarmaya çalışırken Feten’in kulak memesini yırttı. Azmi Bey ve Güler Hanım’ın Sibel adında bir kızları da vardı. Sibel, Feten’in adını Güllü diye değiştirdi. Canları isterse de Feten’in yüzü çilli olduğu için Çilli Güllü diyorlardı. Bir gün Sibel vazoyu kendisi kırdığı halde Feten kırdı diyerek Feten’e iftira attı. Güler Hanım ceza olarak Feten’in ağzına bir avuç dolusu karabiber tıktı.

Yaşar da bir gün okula başlayabilmek için eski evine girip nüfus kağıtlarını aldı. Duvardan atlarken düşüp bacağını kırdı. Üç hafta yattı. Kimliğini Öğretmen Neşe Hanım’a verdi. O da iyileşince okula gelmesini söyledi.

Bir gün sabah erkenden Feten evden kaçtı. Karakola gitti. Polise her şeyi anlattı. Ama polis tekrar onu Güler Hanım’ın evine gönderdi. Feten üç yılda evden dışarı üç kez çıkabilmişti. Birinde dişi ağrıdığından dişçiye gitmişti. Birinde yağlı yemeklerden dolayı vücudunda çıban çıktığı için doktora gitmişti. Birinde de Güler Hanım’ın annesinin evi badana yapıldığı için oraya temizliğe gitmişti.

Güler hanım, kocasıyla şehir dışına gezmeye gittiğinde de Feten’in başına annesini bırakıyordu. Feten bir gün evde yalnızken alt katlarda bir patlama sesi oldu. Kapıcı dairesinde tüp patlamıştı. Binada yangın çıktı. İtfaiyeciler Feten’i son anda kurtardılar. Feten vücudundaki yaralardan dolayı üç ay hastanede kaldı. Bundan sonra Güler Hanım onu geri çağırmadı. Başhekim evlatlık olduğunu öğrenince köyünün muhtarını aradı. Arif’in babası Ahmet amca muhtar olmuştu. Yazdığı mektupta köye gelmesini istemişti. Başhekim de onu köye göndermeye karar verdi. Feten köyüne döndü.

Dört Kardeştiler (Gülten Dayıoğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu (Eleanor Coerr) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu

Kitabın Yazarı : Eleanor Coerr

Kitap Hakkında Bilgi :

Sadako Sasaki... Hiroşimalı binlerce küçük kızdan biri. 1945'te iki yaşındaymış. Yaralanmamış, hastalanmamış. Okuluna gidiyormuş güzel güzel. Yıllar geçmiş. Sadako, kentinin her gün biraz daha düzeldiğini, yeni yapılar yapıldığını görmüş. On iki yaşındayken birden hastalanmış. Radyasyonun vücutta yarattığı onulmaz bir hastalıkmış bu. Doktorlar, uzmanlar incelemişler, kurtuluş olmadığını anlamışlar. On ikisindeki Sadako ölecek!..

Sadako Hiroşimaya Atılan bomba sonucunda hastalanan bir kız çocuğudur. Henüz bebekken yaşadığı bombanın radyasyon etkisi ileriki yaşlarda belirli belirsiz etkilemeye başlar.

Kendi de biliyor bunu! Ama japon geleneğine göre kağıttan bir turna kuşu yapan bir kişinin dileği muhakkak gerçekleşir. Sadako'ya oyalanması için bu inancı veriyor çevresi. Mektuplar alıyor bu konuda. Sadako, hasta yatağında başlıyor kağıttan turnalar yapmaya. Çok uğraştım ben, yapamadım o kuşları. Bir, iki, üç kez katlıyorsun, kıvırıyorsun, derken bir turna çıkıyor ortaya.

Kitabın Özeti :

Sadako 12 yaşında bir çocuktur ve kardeşleriyle birlikte mutlu bir yaşantısı vardır.  Ülke 2. Dünya savaşının yıkıcı etkisini sarmaya çalışmaktadır. Radyasyondan yanmış ve yara izi olan insanlardan hep kaçan sadako bu etkinin kendisine de bulaşmış olacağını hiç düşünmez.  

1954 yılının bir ağustos sabahı Sadako giyinir giyinmez dışarı koştu. Japonya'nın sabah güneşi koyu renk saçında ışıltılar saçıyordu. Gökyüzü masmaviydi, buluttan eser yoktu. Bu aslında iyi işaretti.

Sadako her zaman bir şansın doğacağını umut ederdi. Evine döndüğünde kız kardeşiyle iki erkek kardeşini hala mışıl mışıl uyurken buldu. Sadako birçok iyi şans işaretleri daha bulmuştu ancak bu iyi şans işaretleri kötüye gitmişti.
Sadako okulun atletizim takımındaydı yarışa çıkmıştı. Yarış sonunda bambu sınıfından öğrenciler Sadako'nun atletizm takımlarına girmelerini istemişlerdi. Sadako'da kabul etmişti. İkinci yarışta Sadoko yedekteydi. Yedekler en son yarışırlardı. Sıra Sadoko'ya gelmişti. Sadako yarışı bitirdikten sonra başı dönmeye başladı ve bayıldı. Hemen onu doktora götürdüler. Sadoka atom bombası yüzünden lösemiye yakalanmıştı. Bu acı haberi öğrenen Sodako, çok üzülmüştü. Sadako için artık hastane günleri başlamıştır. Sadako zaman zaman evini ve ailesini özlemektedir. Doktorlar onu sürekli kontrol etmeye başlamıştır.

Bir gün arkadaşı ona kağıttan turna kuşu yapmasını öğretir. Bin tane turna kuşu yaparsan tanrılar seni görür der. 'Kâğıttan Bin Turna Kuşu' efsanesi der ki: Bir insan kağıttan 1000 turna kuşu yaparsa dileği kabul olurmuş. Bunun üzerine Sadako ümidini kaybetmeyip kağıttan 1000 turna kuşu yapmaya başladı.
Sadako tanrıya iyileşmesi için dua eder ve turna kuşu yapmaya başlar. Hatta bir gün kendisine gelen hediye paketlerinden birinde altından yapılmışı bile çıkmıştır. Yaptığı yüzlerce turna kuşunu hemşirenin yardımı ile tavana asar. Ancak yüzlerce daha yapması gerekmektedir.

Günler geçtikçe sadako iyice zayıflar artık güçten düşmüştür. Dayanamayacak hale gelir. Ne yazık ki, bu küçük Japon kızının yaşamı 1000 turnayı katlamaya yetmeyecek ve 25 Ekim 1955 günü 644 turnayı katlarken hayata gözlerini yumacaktır. Yine de arkadaşları, eksik kalan 356 turnayı katlamışlar ve onun için kağıttan turna kuşu klubü düzenlemişlerdir. Ailesi ve arkadaşları çok üzülmüşlerdir. Sınıf arkadaşları Sadako’nun tamamlayamadığı yüzlerce turna kuşunu yaparak mezarına koyarlar. Artık sadakonun mezarında 1000 adet turna kuşu olmuştur.

Cenazeden sonra Sadako'nun okul arkadaşları mektuplarını ve günlüğünü derleyip "Kokeşi" adını verdikleri bir kitap olarak yayımlarlar. Kokeşi aslında okul arkadaşlarının Sadako hastanede yatarken ona hediye olarak getirdikleri bebeğin adıdır. Sadako'nun arkadaşları bir de atom bombası yüzünden hayatını kaybedenler için bir anır dikilmesini sağlarlar. Heykel 1958 yılında Hiroşima Barış Parkı'nda açılır. Bu heykelde Sadako bir dağın tepesinde durmaktadır ve ileri doğru uzattığı avucunda altın bir turna kuşu vardır.

Turna kuşu, o zamandan beri barışın simgesidir.

Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu (Eleanor Coerr) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Eyvah Kitap (Mine Soysal) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Eyvah Kitap

Kitabın Yazarı : Mine Soysal

Kitap Hakkında Bilgi :

Cesaretle işlediği konularıyla çocuk ve gençlik edebiyatında önemli bir yer edinen yazar Mine Soysal bu kitabını, okuma eğilimleri üzerine sohbet ettiği 40 binden fazla öğrenciden esinlenerek kaleme aldı. Çocukların, gençlerin gözünden “kitap” ve “okuma” kavramlarına alışılmışın dışındaki açılardan yaklaşan deneme, aynı zamanda ülkemizde son yıllarda bu alanda yaşananları da tartışmaya açıyor. Kitapta yer alan ve gençlerin “kitap okuma” deneyimlerini içeren şaşırtıcı, düşündürücü, hatta komik öyküler eğitimcilere, ebeveynlere, çocuklara ve gençlere birlikte tartışma olanağı sunarken, çarenin bireysel haklara saygı göstermek, nitelikli seçenekler sunmak ve sınırsızca iletişim kurmak olduğuna işaret ediyor. Gençler kadar yetişkinlerin de okumaktan zevk aldığı kitap, Arnavutça’ya çevrildi.

Bu kitaptaki öyküleri anlatanlar: Klasikler’den nefret ettiğini sananlar. Sürekli, “Odana git, kitabını oku!” denenler. Bilgisayarla kitaplar arasında seçime zorlananlar. Kitap okuduğu duyulursa “karizmasının çizileceğinden” korkanlar. Yalnızca kitap okurken kendini iyi hissedenler. Ailesi hiç kitap okumazken, tatilde bile kitap okuması beklenenler. Sadece “Harry Potter” kitapları okumak isteyenler. Öğretmenin ödev verdiği kitabı “iğrenç” bulanlar ve diğerleri...

Kitabın Özeti :

Aptal mıyım Ben?

Annesi 8. sınıf öğrencisi Okan’ın hiperaktif olduğunu düşünürmüş. Ailesi Okan’a istemediği şeyleri yaptırmak istermiş. Bu da onu çok sıkarmış. 3. ve 4. sınıftayken kitap okumayı çok severmiş ama 5. sınıfta soğumuş. Çünkü okuduğu kitapları sevmemiş. Kitaplar sürekli çocuklara mesaj veriyorlarmış. Okan böyle kitaplardan hoşlanmıyormuş. Bu sene de sınava gireceği için hiç kitap okumuyormuş.

Kitaptan Kaç Alınır?

7. sınıf öğrencisi Elif’in Türkçe Öğretmeni Ayla Hanım, 2. dönemde yapacağı ilk sınavda yarıyıl tatilinde okumalarını istediği iki kitaptan soru soracakmış. Kerem öğretmene bu kitaplardan hiçbir şey anlamadığını söylemiş. Öğretmen anlamadığını daha önce kendisine söylemesi gerektiğini belirtince Kerem bu kitaplardan sınavda sorulacağını bilmediğini söylemiş. Yoksa özet sitelerinden bakabileceğini ifade etmiş. Öğretmen buna çok kızmış. Kerem kitabın konusunu sevmediği için okuyamadığını söylemiş. Öğretmen sınıftan çıkınca Tufan, Kerem’e neden internete girip kitabın özetini bulmadığını sormuş. Aslında Elif de Kerem gibi öğretmenin verdiği kitapları okumakta zorlanmış. Öğretmene söyleyince okuması gerektiği cevabını almış. Yapılan sınavdan da zayıf not almış.

Odana Git, Kitabını Oku

4. sınıf öğrencisi Cem’e ailesi sürekli odasına gitmesi ve kitap okuması yönünde uyarılarda bulunuyormuş. Anneannesi dedesinin ölümünden dolayı üzülüp ağlarken Cem’i odasına gönderiyorlarmış. Orhan amcası komik fıkralar anlatırken odasına gönderiyorlarmış. Bir gün ailesi sebepsiz yere odasına kitap okumaya gitmesini söylemiş. Cem sebebini çok merak etmiş. Bunun için odasına gider gibi yapıp mutfağa saklanmış.Anne ve babasının kendisi için tartıştıklarına şahit olmuş. Annesi, babasının da Cem’in okul işleriyle meşgul olmasını istiyormuş.

Okuma Saati Çilesi

8. sınıf öğrencisi Seda’nın okulunda yeni bir uygulama başlamış. Öğleden sonraki ilk dersten önce zil çalacak ve herkes sınıfına gidip kitap okuyacakmış. Seda bu durumdan çok sıkılıyor. Küçük sınıflar için eğlenceli olduğunu ama büyüdükçe ilginin başka konulara dağıldığını söylüyor.

Bilgisayar mı, Kitap mı?

5. sınıf öğrencisi Barışcan’ın ailesi ona sık sık bilgisayarın başında vakit geçirmemesini, eline bir kitap alıp okuması istiyormuş. Barışcan da bilgisayarla ya ödev yaptığını ya arkadaşlarıyla konuştuğunu söylüyor. Barışcan bunların bir zararı olmadığı kanısındadır. Ama bilgisayarda oyun da oynadığını itiraf ediyor. Eskiden şiddet içerikli oyunlar oynarmış ama annesi onunla bu konu hakkında konuştuktan sonra artık bu tür oyunlar oynamıyormuş. Barışcan’ın babası Almanca çeviri yapıyormuş. Babasıyla odaları karşılıklı olduğundan dolayı sürekli ders çalışmasını ve kitap okumasını istiyormuş. Barışcan daha çok bilim kurgu kitapları ve fantastik kitaplar okumayı tercih edermiş. Ayrıca yapılan işlerin yararlı ve yararsız diye ayrılmasına karşıdır.

Çok Para Gerekliymiş

4. sınıf öğrencisi Zehra’nın köyündeki öğretmende on iki, Fikret emminin oğlunun da Ankara’dan getirdiği üç kitapla birlikte toplam on beş kitap varmış. Ama öğretmen bunları az buluyormuş. Yetmiş haneli köyde beş yüz kitap olmalı diyormuş. Gazetelere, zenginlere, devlet büyüklerine mektup yazıp kitap istiyormuş. Zehra okula babasını ikna edemedikleri için geç yazılmak zorunda kalmış. Babası kızların okumasına karşıymış. Ablasının hiç okumadığını, 15 yaşında evlendiğini, üç çocuğu olduğunu söylüyor. Zehra’nın okulunda kütüphane kurulacak uygun bir yer yokmuş. Bunun için öğretmen köylülerden 50 lira toplayıp yeni bir oda yaparak orayı kütüphane olarak kullanabileceklerini söylüyor.

Bizimkiler Hep Kitap Okur

Annesi ve babası çok kitap okumasına rağmen 7. Sınıf öğrencisi Sinan, okumayı pek sevmeyen bir çocukmuş. Ailesi, özellikle annesi onun fikirlerini hiç önemsemez, Sinan’ın yerine kendisi karar verirmiş. Sinan da bundan çok rahatsız olurmuş. Abisi de çok okuyan, okumayı seven bir çocukmuş. Tıp okuyormuş. Cerrah olmak istiyormuş. Sinan ise çizgi roman sever, gezi ve bilgisayar dergilerinden hoşlanırmış.

Şimdi Keyfim Tıkırında

7. sınıf öğrencisi Özge, 4. sınıftayken çok kitap okuyormuş. Kitap okumayı öğrenmeden önce bazı akşamlar babası ona kitap okurmuş. Bazen de annesi masal anlatırmış. Özge okumayı öğrenince kitap okumayı ve masal anlatmayı bırakmışlar. Daha sonraları annesi ve babası ayrılmış. Bir süre sonra tekrar barışmışlar. Babası büyük bir trafik kazası geçirmiş. Annesi peşinden koştuğu yöneticiliği elde etmiş. Gelirleri artmış. Artık ödevlerden, arkadaşlardan, alışverişten, gezmekten tenis oynamaktan kitap okumaya vakit ayıramıyormuş. Annesi ve babası da artık ona pek karışmıyormuş. İstediği yere gidip istediği şeyi alabiliyormuş.

Duyulursa Karizmam Çizilir

6. sınıf öğrencisi Ahmet’e göre bazı erkek çocuklar kitap okumanın kız işi olduğunu düşünüp kitap okuduklarını karizmaları çizilmesin diye söylemiyorlarmış. Kendisi de öğretmeninin tavsiye ettiği bir kitabı tatilde okudu diye arkadaşları onunla dalga geçmişler.

Karar Babam Verir

7. sınıf öğrencisi Zeynep, bir Pazar günü iki kardeşi ve babasıyla kitap fuarına gitmiş. Akşama halaları misafirliğe geleceği için annesi gelememiş. Bir stanttan kendileri ne annelerine birer tane olmak üzere toplam dört kitap almışlar. Kasaya gitmeden önce babası yanına gelip aşk konulu bir kitap seçtiği için onu değiştirmesini, başka bir kitap almasını istemiş.

Aile Klasiklerimiz

6. sınıf öğrencisi Selim’in annesi Selim’e klasik kitapları okutması yönünde sürekli baskı yapıyormuş. Okuldaki öğretmenleri de bu kitapları okutuyorlarmış. Selim de bu durumdan çok rahatsız oluyormuş.

Ödev Verdiler, İğrençti!

8. sınıf öğrencisi Aslı’nın okuluna söyleşi yapmak üzere bir yazar geliyor. Yazarla diyaloğa girdiği sırada “Çalıkuşu” romanını hiç sevmediğini söylüyor. Konuk yazar da bunun normal olduğunu ilgi ve isteklerin farklı olabileceğini söylemiş. Aslı da “Çalıkuşu” yerine başka iki kitap okuduğunu söyleyince yazar, bunu öğretmenleriyle paylaşması gerektiğini anlatmış.

Konsantre Olamıyormuşum

Annesi 6. Sınıf öğrencisi Berke’nin konsantre olamadığı için kitap okuyamadığını düşünüyormuş. Çünkü Berke sevmediği kitapları yarım bırakıyormuş. Yeni öğretmeni Arzu, bunun normal olduğunu, büyüyünce bu kitapları okumayı tekrar deneyebileceğini söylemiş.

Öğrenmekle Ne İlgisi Var?

6. sınıf öğrencisi Senem’in okulunda Dünya Çocuk Kitapları Haftası için etkinlikler düzenlenmiş. Senem de bu etkinliklerde görev almış. Okulun bazı yerlerinde sergilemek için panolar hazırlamış. Arkadaşları onun çok bilgili olduğunu ima edip onunla dalga geçmişler. Özcan isimli bir arkadaşı kitaplarla çok fazla ilgilendiğini söyleyip onu arkadaşlarının arasında rezil etmiş. Senem’in annesi ve babası ayrılmış. Senem babasıyla yaşıyormuş. Annesi Turgut diye biriyle evlenmiş. Bir de kızları olmuş. Akşamları babası Senem’le pek ilgilenmezmiş. İkisi de ayrı ayrı takılırlarmış. Senem çoğunlukla odasında vakit geçirirmiş. Okuduğu kitaplar da ona bir şey öğretmeyen macera kitaplarıymış.

Kitap Okumak Zorunda Değilim!

5. sınıf öğrencisi Burak, sıkıcı bulduğu için kitap okumak zorunda olmadığını her ortamda söylüyormuş. Dersleriyle fazlasıyla ilgilendiğinden kitap okumaya vakti kalmadığını düşünüyor. Burak pinpon oynamayı, teyzesinin hediyesiyle böcek avlamayı, internette sohbet etmeyi ve teknoloji dergisi okumayı seviyor.

Zorla Şiir Okunur mu?

7. sınıf öğrencisi Damla, kendisinden üç yaş küçük kardeşiyle aynı okula gidiyormuş. Kardeşinin bütün ihtiyaçlarıyla o ilgileniyormuş. Çünkü annesi ve babası çok çalıştıklarından eve geç saatlerde geliyorlarmış. Bir öğretmeni kardeşine iki tane şiir kitabı tavsiye edip birini mutlaka alıp okumasını ödev vermiş. Bu şiir kitaplarından birini almışlar ama kardeşi bu kitabı hiç sevmemiş.sonra bir gün babalarıyla beraber okumuşlar. Şiirleri çok sevmişler.

Kitap Başına Yirmi Lira

6. sınıf öğrencisi Teoman, eniştesi Adnan’la okuduğu kitap başına 20 lira alması şeklinde bir anlaşma yapıyorlar. Kitap bittiğinde eniştesinin kitapla ilgili sorduğu sorulara doğru cevap verirse parayı hak edecekmiş. Bir ayda otuz beş lira kazanmış. İkinci kitapta eniştesi hile yaptığını düşündüğü için yani kitabın tamamını okumadığı için beş lirasını kesmiş. Eniştesinin “Paşa” adında bir Sibirya kurdu da varmış.

Böyle Armağan mı Olur?

5. sınıf öğrencisi Yağmur’un Burak diye bir arkadaşı varmış. Yağmur ve Yeliz’i doğum günü partisine davet etmiş. Yağmur Burak’a hediye olarak bir kitap almış ama Burak bu hediyeyi hiç beğenmemiş.

Ortadan Toz Olmak

6. sınıf öğrencisi Ömer, yapmaması gereken bir şey yaptığında ortadan kayboluyor, odasına gidip kitap okuyarak ailesinin sinirinin geçmesini bekliyormuş. Bunu yapması ailesinin sinirlerini daha hızlı yatıştırıyormuş.

Okurken İyiyim

7. sınıf öğrencisi Selin, zamanının çoğunu kitap okuyarak geçiriyormuş. Cumartesi günleri ailesi onu babaannesine bırakırmış. Babaannesinin Minder isminde bir kedisi varmış.

Ayın Okuyan Öğrencisi

5. sınıf öğrencisi Ozan’ın okulunda her ay en çok kitap okuyan öğrencinin adını ve fotoğrafını kütüphanenin kapısına asıyorlarmış. Ozan asla o kapıda yer alamayacağını düşünüyormuş. Ozan’ın ağabeyi çok başarılı bir öğrenciymiş. Ozan onun kadar başarılı bir öğrenci olamadığı için ağabeyine özeniyormuş.

Biz Kitapla mı Büyüdük?

4. sınıf öğrencisi Gülsüm’ün annesi öğretmeniyle görüştükten sonra Gülsüm’ün kitap okuması gerektiğini öğrenmiş. Okuldan dönerken de Gülsüm’ün hafta sonunda okuması için ona iki tane kitap vermiş. Gülsüm zamanının çok az olmasını bahane ederek kitapları okumayacağını söyleyince annesi ona terliğini fırlatmış. Sehpanın üzerindeki anneannesinden yadigâr vazoyu kırmış. Gülsüm’ü azarlayıp dövmüş. Zaten annesi sık sık dövermiş. Gülsüm babasını daha çok seviyormuş. Çünkü babası ona daha iyi davranıyormuş. Babasıyla annesi bu kitap meselesi yüzünden kavga etmişler. Babası kendilerinin kitapla mı büyüdüğünü sorarak annesine kızmış. Annesi sofrada ağlamış. Gülsüm de bu duruma çok üzülmüş. Dediklerine pişman olmuş.
 Harry Potter Okumak

5. sınıf öğrencisi Can, Harry Potter serisinin birinci kitabını okuyunca fantastik kitapları okumaktan hoşlandığının farkına varmış. Fakat Can’ın babası Harry Potter kitaplarından pek hoşlanmıyormuş. Can bu kitapları okuduğu için annesine de kızıyormuş. Can’ın ablası ise bu tür kitapları okumayı hem seviyor hem de babasına da okutmak için uğraşıyormuş.

Gazetece Ailenin Gazeteci Kızı

8. sınıf öğrencisi Deniz, 6. Sınıftan beri okul dergisine yazılar hazırlıyormuş. Ailesi de gazeteci olduğu için ona fikrini sormadan yazı ekibine ekliyorlarmış. Deniz de büyüyünce gazeteci olmak istiyormuş. Deniz’in babası çok hoşgörülüymüş. Onu hiç rahatsız etmez, fikirlerini dayatmazmış.

Bari Tatilde Rahat Bırakın

5. sınıf öğrencisi Kerem’in öğretmeni yaz tatilinde okumaları için bir kitap listesi vermiş. Kerem’in annesi 14 kitaptan oluşan bu listeden her hafta bir tane olmak üzere 12 tanesini okumasını istiyor. Sonra ayda iki kitap okumak üzere anlaşıyorlar. Kerem’in annesi be babası hiç kitap okumazlarmış. Ama tatile giderken Kerem’in yanına okuması için üç kitap koymuşlar.

Büyüyünce Okursun

5. sınıf öğrencisi Buse, büyüklerin okudukları kitapları merak ediyormuş. Buse de okuduğu kitaplar hakkında büyükler gibi konuşmak istiyormuş. Ama konuşacak birini bulamıyormuş. Feyza adlı bir arkadaşıyla okudukları kitaplar hakkında tartışmak isteyince arkadaşı onunla dalga geçmiş. Buse, öğretmeninin yarıyıl tatilinde okuması için verdiği kitabı çocuksu bulup kendi kitaplığından bir kitap okumak istiyor. Ama okuyunca anlamıyor. Ailesine de kitabı ona anlata anlata okumakdıkları için kızıyor.

Televizyonla Olur mu?

8. sınıf öğrencisi Buğra’nın öğretmenlerinden Esra, apartmanlarında kapı komşularıymış. Buğra’nın 7. Sınıf karnesi iyi olduğu için ailesi ona bilgisayar almış. Ama gece dışarı çıkmasını da yasaklamışlar. Esra Öğretmen bir gece Buğralara oturmaya gelmiş. Sohbet esnasında gazete bile okumadığını söylemiş. Buğra’nın babası da onun bu davranışını ertesi sabah kahvaltıda eleştirmiş. Okuyarak öğrencilerine örnek olması gerektiğini söylemiş.

Büyükleri Anlamak

5. sınıf öğrencisi Defne, büyüklerini anlayamıyormuş. Çocuklara yasakladıkları şeyleri kendileri yapıyorlarmış. Bülent Öğretmen bir gün Defne’nin okuduğu kitabı görünce o kitapta sokak ağzıyla konuşulduğunu söyleyip okumamasını istemiş. Oysa ki Defne kitabın çok güzel olduğunu düşünüyormuş.

Önyargı da Ne Demek?

5. sınıf öğrencisi Recep’in öğretmeni tatilde okumaları için üç kitap vermiş. Recep babasını bunlardan sadece birini okumaya ikna etmeye çalışmış ama başaramamış. Sonra kitaplardan birinin sevdiği bir yazara ait olduğunu öğrenip sevinmiş ve okumaya karar vermiş.

“Oku” Demekle Olur mu?

8. sınıf öğrencisi Nihan’ın annesi kendisi kitap okumadığı hâlde ona sürekli kitap okumasını söylermiş. Babası ise ek iş olarak serbest muhasebecilik yaptığı için bütün gece çalışır çok geç yatarmış.

Okulda Yazar Var

4. sınıf öğrencisi Tunç’un okulunda kitap fuarı düzenleniyormuş. 4. Sınıflarla söyleşi yapmak için bir yazar gelmiş. Çocuklara neden kitap okuduklarını sormuş. Öğrenciler çeşitli cevaplar vermişler. En sonunda değişmek için okudukları noktasına gelmişler. Söyleşi bitince yazara kitap imzalatmak istemişler ancak zil çaldığı için öğretmenleri izin vermemiş.

Öyle Yalnızım ki

7. sınıf öğrencisi Yasemin daha önceleri kitap okumayı severmiş amabu kış çok zor okur olmuş. Okurken sıkılmaya başlamış. Yasemin genellikle evde yalnız vakit geçirmek zorundaymış. Çünkü annesi gece geç saatlere kadar çalışıyormuş. Babası ise sürekli maç seyrediyormuş. Maçları seyretmek için de kendine dev ekranlı bir televizyon almış. Televizyon izlerken kızıyla hiç konuşmazmış. Yazsemin yaz mevsimini çok severmiş. Çünkü yazın Ayvalık’a anneannesinin ve dedesinin yanına gidermiş. Dedesi tansiyon hastası olduğu için buraya taşınmışlar. Dedesi yüzücüymüş. Sabah saat yedide kalkar, yüzmeye giderlermiş. Yasemin hep anneannesi ve dedesiyle yaşamak istermiş.

Okulla Aram Yoktur

8. sınıf öğrencisi Rıza’nın sınıfında 67 öğrenci varmış. Rızalar 6 kardeşmiş. Babası halden sebze ve meyve nakliyesi yaptığı için onu okula bir sene geç göndermiş. Sefer isimli kardeşi büyüyünce Rıza’nın görevini o devralmış. Rıza okumak için çok para gerektiğini düşünüyormuş. Mahallelerindeki Zeki isimli öksüz bir çocuk dersaneye gitmeden iki sene boyunca üniversite sınavına çalışmış ama barajı bile geçememiş. Bir gün kardeşinin sorun yaşadığı çocuklarla kavga etmiş. Kaşı açılmış. Beş dikiş atılmış. İki gün rapor almış. Müdür Yardımcısı Mümtaz Hoca, onu yönlendirmeye çalışmış ama Rıza’nın pek beklentisi yokmuş. Rıza okul biter bitmez babasının arkadaşı İsmail Bey’in lokantasında işe başlayacakmış. Rıza’nın babası kaza geçirmiş ve ayağını kaybetmiş. Direksiyonda uyuduğu için bir arabayı altına almış. Arabanın içindeki üç kişi ölmüş. Rıza o yazı hastanede yatan babasına refakat ederek geçirmiş. Mümtaz Hoca’nın gönderdiği kitapları okumuş. Mümtaz Hoca Rıza’ya şimdi de derslerinde başarılı olamasa da en azından kitap okumasını tavsiye ediyormuş. Rıza kendini Mümtaz Hoca’ya borçlu hissediyormuş.

Bu da Benim Öyküm

Kitabın yazarı Mine Soysal, on yıl boyunca ilkokul üçüncü sınıftan lise son sınıfa kadar 40 bini aşan öğrenciyle okuma eylemi ve kitaplar üzerine sohbetler etmiş. Küçük bir çocukken kendisinin kitap okumayı sevmediğini düşünürmüş. Bir gün iki balasından biri ona okuması için kalın bir kitap vermiş. Yazar önce bu kitaptan korkmuş ama başlayınca birkaç günde bitirmiş. Kitabı çok sevmiş. Yazarı etkileyen ve değiştiren iki büyük güç varmış: Biri yolculuk etmek, ikincisi okumakmış. Yazar yaptığı söyleşilerde görmüş ki kendi isteğiyle kitap okuyanların sayısı çok azmış.

Eyvah Kitap (Mine Soysal) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1- “Eyvah Kitap” adlı kitabın yazarı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Gülten DAYIOĞLU
B) Mine SOYSAL
C) Mina URGAN 
D) Cemil SÖNMEZ

2- Okuduğunuz bu kitabın türü aşağıdakilerden hangisi olabilir?

A) Roman
B) Deneme
C) Efsane 
D) Masal

3- Aşağıdakilerden hangisi kitaptaki öğrencilerin sorunlarından biri değildir?

A) Kitap okuduğunu arkadaşlarının öğrenip karizmasının çizileceğini sanmak
B) Ailesi hiç kitap okumazken kendisinden kitap okumasını beklemek
C) Bilgisayar ve kitap arasında seçime zorlanmak
D) Kitap seçimi konusunda serbest ve özgür kalmak

4- Aşağıdakilerden hangisi bu kitaptan çıkarılabilecek bir sonuç değildir?

A) İnsanlara, özellikle de çocuklara zorla kitap okutmak yanlıştır.
B) Aile bireyleri çocuklarına kitap okutmak istiyorsa, öncelikle kendileri okumalıdır.
C) Her çocuk kendi ilgi ve zevkine göre kitap seçme özgürlüğüne sahip olmalıdır.
D) Çocuklar kitap okumak yerine TV izlemelidir.

5- Aşağıdakilerden hangisi bu kitapta başından geçenleri anlatanlardan biri değildir?

A) Klasiklerden nefret ettiğini sananlar
B) Bilgisayar ve kitap arasında seçime zorlananlar
C) Okuldaki kitap okuma saatlerini sevenler
D) Kitap okursa karizmasının çizileceğinden korkanlar

6- Kitabın yazarının on yıldır sürdürdüğü öğrencilerin kitaplar hakkındaki düşüncelerini, onları neden sevip, onlardan neden hoşlanmadıklarını, öğrencileri kitapları sevmediklerine inandıran durumlar,…vs. tartıştığı programının adı nedir?

A) Okuma Sohbetleri
B) Okuma Günlüğü
C) Okuma Saati 
D) Kitabım

7- Yazara kitapları sevdiren , kendi tabiriyle o “büyülü kitabı” eline tutuşturan kimdir?

A) Annesi 
B) Ablası
C) Babası
D) Öğretmeni

8- Kitabın kahramanlarından biri olan 8. Sınıf öğrencisi Rıza, hallerde kamyonla sebze meyve çeken babası bir kaza sonucu bacağını yitirdiğinde, Rıza hastanedeki o zor günleri nasıl atlatmıştır?

A) Psikoloğa giderek
B) Öğretmeni Mümtaz Hoca’nın gönderdiği kitaplar sayesinde
C) Ailesinin desteğiyle
D) Okul Rehberlik Servisine giderek

9- Kitabın kahramanlarından biri olan 11 yaşındaki 5. Sınıf öğrencisi Can’ın keyifle okuduğu, sinemaya da uyarlanan fantastik roman aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yüzüklerin Efendisi
B) Harry Potter
C) Fantastik Dörtlü
D) E.T.

10- Kitabın kahramanlarından biri olan Recep, annesi tarafından ön yargılı olmakla suçlanmaktadır. Peki, ön yargının tanımı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bir şey ya da kişi hakkında önceden hüküm verme
B) Bir işin ilerisini önceden kestirme
C) Bireyin kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesi
D) Kendini mükemmel görmek, başkalarını düşünmemek, yargılanmaktan korkmak

Cevap Anahtarı :

1-B      2-B      3-D      4-D      5-C
6-A      7-B      8-B      9-B     10-A
Eyvah Kitap (Mine Soysal) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...