Kitabın Adı : Kendi Gök Kubbemiz
Kitabın Yazarı : Yahya Kemal Beyatlı
Kitap Hakkında Bilgi :
Kendi Gök Kubbemiz, Yahya Kemal Beyatlı'nın üç bölümden oluşan şiir kitabı (1961, 1963, 1969). Beyatlı'nı yeni tarz şiirleri, 1921-1957 yılları arasında çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış, kitap halinde toplanmamıştır.
Adını, "Süleymâniye'de Bayram Sabahı" şiirinin bir mısrasından (Kendi Gök Kubbemiz altında bu bayram saati) alan kitap, Yahya Kemal Enstitüsü'nce yayımlandı.
Üç bölüme ayrılmış olan kitabın "Kendi Gök Kubbemiz" bölümünde Türk tarihi ve kültürüyle ilgili şiirler, "Yol Düşüncesi" bölümünde rintlik, ölüm ihtiyarlık konularındaki şiirler, "Vuslat" bölümünde aşk şiirleri toplanmıştır.
Kitabın sonunda bitirilmemiş bir şiir yer alır. "Ok" şiiri dışındaki tüm şiirler (81 adet) aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
Kitap Hakkında Bilgi :
Kendi Gök Kubbemiz, Yahya Kemal Beyatlı'nın üç bölümden oluşan şiir kitabı (1961, 1963, 1969). Beyatlı'nı yeni tarz şiirleri, 1921-1957 yılları arasında çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış, kitap halinde toplanmamıştır.
Adını, "Süleymâniye'de Bayram Sabahı" şiirinin bir mısrasından (Kendi Gök Kubbemiz altında bu bayram saati) alan kitap, Yahya Kemal Enstitüsü'nce yayımlandı.
Üç bölüme ayrılmış olan kitabın "Kendi Gök Kubbemiz" bölümünde Türk tarihi ve kültürüyle ilgili şiirler, "Yol Düşüncesi" bölümünde rintlik, ölüm ihtiyarlık konularındaki şiirler, "Vuslat" bölümünde aşk şiirleri toplanmıştır.
Kitabın sonunda bitirilmemiş bir şiir yer alır. "Ok" şiiri dışındaki tüm şiirler (81 adet) aruz ölçüsüyle yazılmıştır.
Kendi Gök Kubbemiz, Türk şiir coğrafyasına hükmeden bir payitaht, geçmiş ile gelecek arasında kurulmuş sağlam bir köprü, duygu ve düşüncelerimizin de zengin bir arşividir. Yahya Kemal'in şiiri, bu kitapta bir uygarlık tasarımı olarak yer almıştır. Gelenek ve modernlik, Doğu ve Batı, bu tasarımın şiir dünyasında buluşurlar.
Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz'in altında yerli hayatın tam bir ansiklopedisini kurgulamıştır. Sözün manevi derinliği, bu eserin sayfalarında musikinin ses iklimine karışır ve mimari ile gündelik hayat, toplumsal varoluşa kişilik kazandırır.
Sonuçta anlatılan bizim hikayemiz, coğrafyadan vatana doğru uzanan tarihsel yolculuğumuzdur.
Titiz sözcük işçiliği, temelleri uygarlık toprağımıza atılmış biçim anlayışı ve önerdiği hayat felsefesi üzerinde yükselen bu poetik zirve, Türk şiiri adına dikilmiş görkemli anıtlardan birisi olarak çağdaş edebiyatımızda yerini almıştır.
Kendi Gök Kubbemiz, kendi kültür atlasımızdır.
Kitaptaki Şiirler
1. Bölüm: Kendi Gök Kubbemiz
Süleymâniye'de Bayram Sabahı
Açık Deniz
Itrî
Bir Tepeden
Bir Başka Tepeden
Akıncı
Mohaç Türküsü
Siste Söyleniş
İstanbul Fethini Gören Üsküdar
Hayâl Şehir
Ziyâret
Atik-valde'den İnen Sokakta
Üsküdar'ın Dost Işıkları
Hayâl Beste
Eski Mûsıkî
O Rüzgâr
Mevsimler
Koca Mustâpaşa
Gece
Akşam Mûsıkîsi
İstinye
Eylül Sonu
Fenerbahçe
Maltepe
Bedri'ye Mısralar
Karnaval Ve Dönüş
İstanbul Ufukta'ydı
Mihriyâr
İstanbul'un O Yerleri
Ok
Kaybolan Şehir
1918
2. Bölüm: Yol Düşüncesi
Yol Düşüncesi
Sonbahar
Düşünce
Sessiz Gemi
Rindlerin Hayatı
Rindlerin Akşamı
Rindlerin Ölümü
Ufuklar
Deniz Türküsü
Uçuş
Gezinti
Moda'da Mayıs
Geçiş
Düşünüş
Duyuş Ve Düşünüş
O Taraf
Bir Dosta Mısrâlar
Bir Yıldız Aktı
Gurbet
Hüzün Ve Hâtıra
Gece Bestesi
Mâverâda Söyleniş
Mehlika Sultan
3. Bölüm: Vuslat
Vuslat
Telâki
Ses
Deniz
Erenköyü'nde Bahar
Bahçelerden Uzak
Geçmiş Yaz
Hatırlatan
Eski Mektup
Aşk Hikâyesi
Viranbağ
Güftesiz Beste
Nazar
Özleyen
Ric'at
Çin Kâsesi
Bergama Heykeltraşları
Endülüs'te Raks
Altor Şehrinde
Eski Pâris
Büyü Şiir
Sicilya Kızları
Cin'ler
Hayâli Söyleniş
Madrid'de Kahvehâne
Süleymâniye’de Bayram Sabahı
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye'de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.
Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr'i
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü'min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.
Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı?
Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd'den, Van'dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.
Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosova'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan..
Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;
Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar'dan mı? Tunus'dan mı, Cezayir'den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.
Yahya Kemal BEYATLI
Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz'in altında yerli hayatın tam bir ansiklopedisini kurgulamıştır. Sözün manevi derinliği, bu eserin sayfalarında musikinin ses iklimine karışır ve mimari ile gündelik hayat, toplumsal varoluşa kişilik kazandırır.
Sonuçta anlatılan bizim hikayemiz, coğrafyadan vatana doğru uzanan tarihsel yolculuğumuzdur.
Titiz sözcük işçiliği, temelleri uygarlık toprağımıza atılmış biçim anlayışı ve önerdiği hayat felsefesi üzerinde yükselen bu poetik zirve, Türk şiiri adına dikilmiş görkemli anıtlardan birisi olarak çağdaş edebiyatımızda yerini almıştır.
Kendi Gök Kubbemiz, kendi kültür atlasımızdır.
Kitaptaki Şiirler
1. Bölüm: Kendi Gök Kubbemiz
Süleymâniye'de Bayram Sabahı
Açık Deniz
Itrî
Bir Tepeden
Bir Başka Tepeden
Akıncı
Mohaç Türküsü
Siste Söyleniş
İstanbul Fethini Gören Üsküdar
Hayâl Şehir
Ziyâret
Atik-valde'den İnen Sokakta
Üsküdar'ın Dost Işıkları
Hayâl Beste
Eski Mûsıkî
O Rüzgâr
Mevsimler
Koca Mustâpaşa
Gece
Akşam Mûsıkîsi
İstinye
Eylül Sonu
Fenerbahçe
Maltepe
Bedri'ye Mısralar
Karnaval Ve Dönüş
İstanbul Ufukta'ydı
Mihriyâr
İstanbul'un O Yerleri
Ok
Kaybolan Şehir
1918
2. Bölüm: Yol Düşüncesi
Yol Düşüncesi
Sonbahar
Düşünce
Sessiz Gemi
Rindlerin Hayatı
Rindlerin Akşamı
Rindlerin Ölümü
Ufuklar
Deniz Türküsü
Uçuş
Gezinti
Moda'da Mayıs
Geçiş
Düşünüş
Duyuş Ve Düşünüş
O Taraf
Bir Dosta Mısrâlar
Bir Yıldız Aktı
Gurbet
Hüzün Ve Hâtıra
Gece Bestesi
Mâverâda Söyleniş
Mehlika Sultan
3. Bölüm: Vuslat
Vuslat
Telâki
Ses
Deniz
Erenköyü'nde Bahar
Bahçelerden Uzak
Geçmiş Yaz
Hatırlatan
Eski Mektup
Aşk Hikâyesi
Viranbağ
Güftesiz Beste
Nazar
Özleyen
Ric'at
Çin Kâsesi
Bergama Heykeltraşları
Endülüs'te Raks
Altor Şehrinde
Eski Pâris
Büyü Şiir
Sicilya Kızları
Cin'ler
Hayâli Söyleniş
Madrid'de Kahvehâne
Süleymâniye’de Bayram Sabahı
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye'de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.
Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr'i
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü'min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.
Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı?
Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd'den, Van'dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.
Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosova'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan..
Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;
Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar'dan mı? Tunus'dan mı, Cezayir'den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.
Yahya Kemal BEYATLI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder