Kitabın Adı: Yoksulluk İçimizde
Kitabın Yazarı: Mustafa Kutlu
Kitap Hakkında Bilgi:
Bedenî ve maddî hazlara bağlı bir mutluluk düşüncesini besleyip büyütüyoruz. Dünya muhabbetini sayısız teferruat ile zenginleştiriyoruz. Nefsin ihtirasları bizi her an değişik parıltılar yayan eşyaya doğru koşturuyor. Bu vahşi koşu modern dünyanın simgesidir. Yoksulluk İçimizde, kalbî olanı, aşkı ve öteleri dile getirerek hayatın hakikatine işaret ediyor.
Mustafa Kutlu’nun bu hikâyesinin öncesinde ve sonrasında pek çok İslami hidayet romanı yazıldı fakat hiçbiri ilk baskısını 1981 yılında yapan Kutlu’nun bu eserindeki derinliği yakalayamadı. Yoksulluk İçimizde, her seviyeden okuyucunun kendi derinliğine göre bir şeyler yakalayabileceği bir eser…“Yoksulluk İçimizde” Mustafa Kutlu’nun pek çok eseri gibi roman ile hikâye türlerinin arasında bir yerde duruyor. Çünkü eser için; bir solukta okunması yönüyle hikâye, çok derin tahliller içermesi bakımından da roman denebilir.
Yoksulluk İçimizde; Mustafa Kutlu’nun hikâyeciliğinin en olgun örneklerinden biri kabul edilir. Kutlu; bu eserinde Engin ve Süheyla aşkı çerçevesinde kahramanlarda görülen sosyal değişim olgusu merkeze alınmak üzere, aşka, sosyal değişime, eşyaya İslâmî bir yorum getirmeye çalışır.
Yoksulluk İçimizde; Kutlu’nun, kahramanların başlarından geçen maceralardan ziyade değişen zamanın, toplum yapısının çeşitli alanlarında yaptığı yıkıntıları ve değişmeleri, estetik bir boyutta ve yeni bir tarzla işlediği, Türk hikâyeciliğine yeni bir boyut kazandıran eseridir.
Kitabın Özeti:
Süheyla, Şükran ve Engin aynı dairede çalışmakta olan arkadaşlardır. Süheyla ile Engin arasında bir gönül ilişkisi bulunmaktadır. Her ikisi de esasında hayata farklı cephelerden bakmaktadır. Engin, bir yandan okuyup bir yandan çalışmakta olan, fakirlik içerisinde büyümüş, bu yazgısını aşıp zengin olma hayalleri peşinde koşan hırslı ve yakışıklı bir gençtir. Süheyla ise, ortamın yaşantısına ayak uydurmuş, lise tahsilinin ardından annesinin emekli maaşının yetersizliği sebebiyle iş hayatına atılmış bir genç kızdır. Engin gibi hırsları ve ihtirasları olmadığı gibi, Engin’in hayallerini süsleyen o dünyadan bahsedişinden de hoşlanmamaktır.
Engin günün birinde iş yerinden de Süheyla’nın hayatından da çıkıp gider. Şükran, Süheyla’ya Engin’nin hiç de dengi olmayan fakat oldukça zengin bir kızla nişanlandığını haber verir. Bu haberin ardından büyük bir sarsıntı geçiren Süheyla’nın kafasından çeşitli sorular ve hatıralar binbir hızla geçip gider. Süheyla tam da böyle bir haldeyken önünde durduğu camiden okunan ezanla irkilir ve sanki ilk kez işitiyormuş gibi kulağına çalınır “hayyalel-felah” çağrısı. Henüz anlamını bilmediği bu çağrı ve Engin’den yoksun kalışı Süheyla’yı bambaşka bir dünyaya sürükler.
O günden sonra Süheyla bambaşka bir Süheyla olmuştur artık. İlk önce “Hayyalel-felah” çağrısının “haydin kurtuluşa” demek olduğunu öğrenir. Sonra annesinden kendisine Kur’an okumasını ister. Kızının bir an evvel evlenip yuva kurmasını isteyen annesi de kızındaki bu değişimleri yadırgasa da ses çıkarmaz. Süheyla’nın arkadaşları –başta Şükran olmak üzere- aynı fikirdedir: bir araba, bir kat, bir koca…
Süheyla ise artık uzun başörtüsü, uzun mantosu ve makyajsız sade yüzüyle yeni bir dünyaya adımını atmıştır: “başka bir Süheyla, başka bir dünyadır.” İşinden de istifa etmiş olan Süheyla artık eski arkadaşlarını, eski yaşam biçimini, eski eşyalarını da terk etmiştir. Onun için artık “sevdiği şeylerden vazgeçme” vaktidir ve her gün kazanmakta olduğu bu yalnızlıklarla hayatı zenginleşmektedir.
Şükran, Süheyla’yı ziyarete geldiği bir gün Engin’in aslında o kızla nişanlanmadığını haber verir. Bu haber Süheyla’da beklenen etkiyi uyandırmaz, Engin’in hâlâ kendisini düşündüğünü bilmesi de. Şükran’a, Engin’in kendisini sorması halinde ona “Süheyla Müslüman oldu” demesini ister. Çünkü o, içinde “Engin” olan o dünyadan vazgeçmiştir.
“Bir araba, bir kat, bir koca” idealine ulaşan Şükran’ın nikâhına davetli olan Süheyla, bu mecburî eski arkadaşlığa binaen davete icabet eder. Nikâh salonundaki herkesten görünümüyle ayrı durmakta ve bu dünyadan olmadığını haykırmaktadır. Nikâha gelenler arasında Engin de vardır. Bu yeni görünümüne karşın Engin Süheyla’nın yanına gelir ve kendisine yemek teklifinde bulunur. Süheyla ise Engin’in aklını allak bullak eden cümlelerle yanıt verir kendisine. Artık birbirlerine yabancı olduklarını ve bu şekilde görüşemeyeceklerini ama Engin’in o ihtişamlı ve haram içindeki yaşantısından vazgeçmesi halinde bir araya gelebileceklerini ve “haramsız bir beldeye hicret edebileceklerini” söyler. Bu sözler karşısında şaşıran Engin bir yanıt veremez ve nikâh salonundan ayrılırlar.
Engin geçen süre zarfında oldukça zengin bir hale gelmiş, istediği araba ve evi de almayı başarmıştır. Süheyla ile olan karşılaşmalarının ve aralarında geçen sohbetin ardından ise onun da gönlü karmakarışık hale gelir. İçkili toplantıların birinde muhataplarına “haram nedir?” diye sorar fakat kimse cevabı bilmemektedir. Sonraki katıldığı toplantılarda da aynı türden sorular sorması üzerine kendisine tatile çıkması yönünde önerilerde bulunulur. Ancak Engin’in kafasında artan ve cevapsız kalan bu sorular onu Süheyla’nın oturmakta olduğu eve dek götürür. Süheyla ve annesinin taşınmış olduğunu öğrense de onları aramaya devam eder. Mahallede gördüğü uzun başörtülü ve uzun mantolu kişileri Süheyla’ya benzetir. Artık Engin de başka bir hayat, haramsız bir dünya arayışındadır ve o eski görkemli yaşantısı gözünde yoktur. Engin de, Süheyla da aynı hakikatin yolcusudur;
“Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır. İçindeki yoksulluğu hissediyor musun? İşte senin için en hayırlı vakit... Ne ki nefsine ağır geliyor, onu yap. Kaldırdığın ağırlık miktarınca sana ferah erecektir.”
Şükran, Süheyla’yı ziyarete geldiği bir gün Engin’in aslında o kızla nişanlanmadığını haber verir. Bu haber Süheyla’da beklenen etkiyi uyandırmaz, Engin’in hâlâ kendisini düşündüğünü bilmesi de. Şükran’a, Engin’in kendisini sorması halinde ona “Süheyla Müslüman oldu” demesini ister. Çünkü o, içinde “Engin” olan o dünyadan vazgeçmiştir.
“Bir araba, bir kat, bir koca” idealine ulaşan Şükran’ın nikâhına davetli olan Süheyla, bu mecburî eski arkadaşlığa binaen davete icabet eder. Nikâh salonundaki herkesten görünümüyle ayrı durmakta ve bu dünyadan olmadığını haykırmaktadır. Nikâha gelenler arasında Engin de vardır. Bu yeni görünümüne karşın Engin Süheyla’nın yanına gelir ve kendisine yemek teklifinde bulunur. Süheyla ise Engin’in aklını allak bullak eden cümlelerle yanıt verir kendisine. Artık birbirlerine yabancı olduklarını ve bu şekilde görüşemeyeceklerini ama Engin’in o ihtişamlı ve haram içindeki yaşantısından vazgeçmesi halinde bir araya gelebileceklerini ve “haramsız bir beldeye hicret edebileceklerini” söyler. Bu sözler karşısında şaşıran Engin bir yanıt veremez ve nikâh salonundan ayrılırlar.
Engin geçen süre zarfında oldukça zengin bir hale gelmiş, istediği araba ve evi de almayı başarmıştır. Süheyla ile olan karşılaşmalarının ve aralarında geçen sohbetin ardından ise onun da gönlü karmakarışık hale gelir. İçkili toplantıların birinde muhataplarına “haram nedir?” diye sorar fakat kimse cevabı bilmemektedir. Sonraki katıldığı toplantılarda da aynı türden sorular sorması üzerine kendisine tatile çıkması yönünde önerilerde bulunulur. Ancak Engin’in kafasında artan ve cevapsız kalan bu sorular onu Süheyla’nın oturmakta olduğu eve dek götürür. Süheyla ve annesinin taşınmış olduğunu öğrense de onları aramaya devam eder. Mahallede gördüğü uzun başörtülü ve uzun mantolu kişileri Süheyla’ya benzetir. Artık Engin de başka bir hayat, haramsız bir dünya arayışındadır ve o eski görkemli yaşantısı gözünde yoktur. Engin de, Süheyla da aynı hakikatin yolcusudur;
“Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır. İçindeki yoksulluğu hissediyor musun? İşte senin için en hayırlı vakit... Ne ki nefsine ağır geliyor, onu yap. Kaldırdığın ağırlık miktarınca sana ferah erecektir.”