1. Avezeyi bu aleme Davut gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sada imiş.
Yukarıdaki beyit aşağıdaki şairlerden hangisine aittir?
A) Fuzulî
B) Nedim
C) Bakî
D) Şeyhi
E) Şeyh Galip
2. Türkçede ‘’gel, git, ver, kır,in,…’’ gibi tek heceli fiil cümleleri çokça vardır. Bunun sebebi aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?
A) Türkler emretmeyi sevdiklerinden dolayı tek heceli emir cümleleri bulmuşlardır.
B) Eski Türkler kelime türetmeyi bilmediklerinden bu şekilde tek heceli kelimeler bulmuşlardır.
C) At üzerinde göçebe hayat süren Türkler uzun konuşmak yerine az sözle çok şey ifade etmek meylindedir.
D) Eski Türkler Çince gibi dillerden tek heceli kelimeler almışlardır.
E) Eski Türkçede harf sayısı az olduğu içindir.
3. …………………………………… bizim üzerinde imparatorluk kurduğumuz toprakların, yani dünkü ve bugünkü vatanımızın sesidir.
Yukarıda boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
A) Uzun hece
B) Kısa hece
C) Kapalı hece
D) A hecesi
E) Dar hece
4. Türkçe, daha Asya topraklarında iken Çin, Kore, Hint, İran, Moğol, Islav ve Yunan dilleriyle kelime alışverişi yapmıştı. Bugün yanlışlıkla öztürkçe sanılan birçok kelimenin, araştırılınca Çince, Moğolca, Soğdca, Yunanca çıkması bundandır. İslam medeniyeti asırlarında ise, Türkler, dünyanın üç kıtasına hakim millet olarak bayrakları altında tuttukları engin ülkelerden vergi alır, baç alır, mahsul toplar gibi kelimede toplamışlardır. Böylelikle bütün o ülkelere yalnız kılıç kuvvetiyle değil kültür kuvvetiyle de söz geçirmişlerdir.
Yukarıdaki paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Türkçe ilk zamanlarda da komşu olduğu ülkelerden kelimeler almıştır.
B) Günümüzde öztürkçe sanılan birçok kelime aslında öztürkçe değildir.
C) Türkler himayesi altındaki ülkelerden vergi aldıkları gibi kelime de almıştır.
D) Türkler aldıkları ülkelere dilleriyle de hükmetmişlerdir.
E) Türkler ilk zamanlardan günümüze kadar dillerini yabancı kelime istilasından korumaya çalışmıştır.
5. Aşağıdakilerden hangisinde imparatorluk dilleri doğru bir şekilde verilmiştir?
A) Lâtince, Yunanca, Arapça, İngilizce
B) Türkçe, Arapça, Farsça, Lâtince
C) Lâtince, Arapça, İngilizce, Türkçe, Farsça
D) Çince, İngilizce, Türkçe, Farsça
E) İspanyolca, Türkçe, Moğolca, Farsça
6. ‘’Gördüm ki Yüce Tanrı, devlet güneşini Türklerin burçlarında doğurmuş. Onlara Türk adını kendisi vermiş, onları yeryüzünün hakanı kılmış, cihân halkının dizginlerini onların ellerine bırakmış.’’
Yukarıdaki sözün sahibi ve sözün geçtiği eser aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?
A) Kutadgu Bilig – Yusuf Has Hacip
B) Mecâlis’ün Nefâis – Ali Şir Nevâi
C) Dede Korkut Hikayeleri – Anonim
D) Divân-ı Lüga’t-it Türk – Kaşgarlı Mahmut
E) Mesnevi – Mevlâna
7. …………………………………………. yeni vatan coğrafyasının topraktan yükselen bütün güzel seslerini Türk halk diliyle birleştirmiş. Anadolu’da bir felsefe olmaktan yükselerek bir iman derecesine varan ve tasavvuf felsefesini Türk diliyle söyleyenin hem de kifayetle söylemenin sırlarını bulmuştur.
Yukarıdaki boşluğa aşağıdaki ismlerden hangisi gelmelidir.
A) Mevlana
B) Fuzuli
C) Yunus Emre
D) Karacaoğlan
E) Nedim
8. Nem düşer
Gökte bulut nem düşer
Ben bu dertten ölürsem
Bakam sana nem düşer
Yukarıdaki dörtlükte aşağıdaki sanatlardan hangisi vardır?
A) Teşbih
B) Cinas
C) Kinaye
D) Teşhis
E) Tevriye
9. Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene
Biz sende olmasak bile sen bizdesin yine
Yukarıdaki beyit aşağıdaki şairlerden hangisine aittir?
A) Yahya Kemal
B) M.Akif
C) Tevfik Fikret
D) N.Fazıl
E) Nedim
10. Kelimenin aslı eski Yunanca’da ‘authentes’tir. Başlangıçta mutlak hakim anlamındadır. Osmanlı Türkçesinde, okuma hayatında yükselerek, ilim-irfan sahibi olmuşlara ısrarla…………………………………..denmiştir.
Yukarıdaki boşluğa gelecek kelime aşağıdakilerden hangisidir?
A) Athena
B) Afrodit
C) Efendi
D) Aferin
E) Afrasiyab
11. “Gül” kimin remzidir?
A) Hz. Ömer
B) Mevlana
C) Hz.Ali
D) Hz. Ebubekir
E) Hz. Muhammed (sav)
12. Aşağıdaki yazar-eser karşılaştırmalarından hangisi yanlıştır?
A) Türkçülüğün Esasları…..Mehmed Emin Yurdakul
B) Eğil Dağlar….Yahya Kemal Beyatlı
C) Merdiven.….Ahmet Haşim
D) Leyla vü Mecnun.…Fuzuli
E) Rubab-ı Şikeste…..Tevfik Fikret
13. Osmanlıda saray tarafından teşebbüs edilen geniş çapta ilk milli dil hareketi hangi padişah zamanında gerçekleşmiştir?
A) 3. Selim
B) Fatih Sultan Mehmet
C) 2. Abdülhamit
D) 4. Murat
E) Yavuz Sultan Selim
14. Aşağıdaki deyimlerden veya kelimelerden hangisinin anlamı yanlıştır?
A) Alaya almak: Birini alay ve eğlence mevzu yapıp, onunla eğlenmek.
B) Alay geçmek: Törenlerde askerin resmi geçit yapması
C) Alay kurmak: Göz önüne güzel şeyler getirmek, vehimlere düşmek.
D) Alaycı: Başkalarıyla gizli ve açık eğlenmeyi adet haline getiren kimse
E) Alaylı: Bir ihtisasa hariçten katılan kimseler için söylenir.
Cevap Anahtarı :
1.C 2.C 3.A 4.C 5.C (Farsça fazlalıktan yanlışlıkla yazılmış)
6.D 7.C 8.B 9.A 10.C
11.E 12.A 13.C 14.B
Elektrik elektronik eğitimi ile ilgili bilgiler, kitap özetleri, kitap sınav soruları ve eğitime dair her şey
Türkçenin Sırları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkçenin Sırları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
16 Haziran 2019 Pazar
11 Nisan 2019 Perşembe
Türkçenin Sırları (Nihat Sami BANARLI) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili
Kitabın Adı : Türkçenin Sırları
Kitabın Yazarı : Nihat Sami BANARLI
Kitabın Özeti ve Değerlendirilmesi :
Nihat Sami BANARLI'nın Türkçe'nin Sırları adlı eseri, Türk Dilinin güzelliklerini, inceliklerini ve ahengini ele aldığı yazılardan oluşmaktadır. Her biri ayrı bir başlık halinde toplam kırk üç ayrı çalışmadan meydana gelen eserdeki yazılar birbirini tamamlar nitelikte olup Türkçe'nin estetiğine dikkat çeken bir bütünlük meydana getirmiştir.
Türk Dili üzerine uzun yıllar yaptığı araştırmalarını dilimizin ses, şekil ve mûsikisi arasındaki bağlantılarını ele alan bu eser ilk basımından zamanımıza kadar ilgiyle okunmaktadır. Aşağıda kitaba ait önemli noktaların özeti sunulmuştur.
Bir Dil Konferansı başlıklı yazıda; Nihat Sami Banarlı: Dilin millet için öneminden bahsederek zaman içinde kaynağını dışarıdan alan ideolojilerin milleti tahrip etmek için dili bozmaya yöneleceğine dair kaygılarını dile getirmektedir. Bir Türk dili sevdalısı olan Banarlı "Şu fâni dünya saadetleri içinde hiçbir şey aziz Türk çocuklarına Türk Dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir." diyerek dilimizi öğretmenin önemine işaret ederek bu vazifenin yalnızca Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlere ait bir vazife olmadığına dikkat çeker, diğer öğretmenlerin ve anne babaların bu konuda sorumluluk almaları gerektiğini vurgular. Türk Dilindeki kelimelerdeki nağme güzelliğine dikkat çeken Banarlı, Türkçe'nin ideal bir şiir dil oluşundan da bahseder. Türkçe'nin bir imparatorluk dili olduğunu belirten yazarımız, "Türkçe hüküm sürdüğü toprakların neresinde güzel bir ses bulmuşsa onu kendi bünyesine almıştır." der. Öz Türkçecilik adına halkın benimsediği bu tür kelimeleri değiştirmenin yanlışlığına işaret eden yazar şöyle demektedir: "Böyle bir tarih boyunca işlene yontula güzelleşmiş halk şiirine, aile harimine, millî vicdana yerleşmiş kelimeleri sevmemiz, anlamamız ve korumamız tabiidir. Böyle kelimeler dillerde, efsanenin Nisan yağmurundan düşen damlaları sedef içinde saklayıp işledikten sonra iri ve parlak inciler haline koyması gibi zamanla ve sabırla işlenmişlerdir. Bu halis incileri birtakım encik boncukla değiştirmek en azından incideki kıymeti anlamamaktadır."Yanı sıra yazar Türk toplumundaki uzun hece kavramından bahsedip,atalarımızın eski zamanlarda iletişim zor olduğundan kısa ama uzun heceli kelimeler kullandığına;bu yüzden de günümüzdeki eski eserlerin çoğunda bu kavramın olduğundan bahsetmiştir.
İmparatorluk Dilleri başlıklı yazı, "Her halk kendi ikliminin lisanını söyler" şeklindeki Yahya Kemal'e ait cümleyle başlamaktadır. Türkçe'yi sevmenin ve anlamının önce Türk milletini sevmek ve milletimizin tarih boyunca emek verip meydana getirdiği her millî eseri sevmek, anlamak gereği ifade edilerek bir dilin imparatorluk dili olması için sahip olması gerekli şartlar aktarılır. Yazar; Türkçe'nin de bir imparatorluk dili olduğuna işaret eder. Türkçe'nin hüküm sürdüğü imparatorluk içinde kullanılan ve halk tarafından benimsenen kelimeleri değiştirmemek gerektiğini vurgulayarak bunun yanlışlığına temas eder: "Bir dilin doğuşunda, karakterinde, ananesinde ve dehasında başka dillerden derlenmiş kelimeleri millîleştirme hayatı ve kudreti varsa artık o dili öz dil yapmaya kalkmak, dili kendi tabiatından ve dehasından uzaklaştırmaktır ki, bunu ancak cehaletin ve dalâletin elleri yapar. Hakikat şudur ki Türk milleti gibi asırlarca hatta çağlarca dünya sathında konuşmuş büyük ve fatih bir milletin dili öz dil olamaz imparatorluk dili olur." Türkçe'yi Yahya Kemal'in eserlerinde kullandığı dil olarak tanımlayan yazarımız görüşlerini şu şekilde dile getirir: "Türk dili Kendi Gök Kubbemiz kitabını meydana getiren muhteşem şiirlerin söylendiği lisandır. Bir dil Açık Deniz gibi, Sülaymaniye'de Bayram Sabahı gibi Bir Tepeden, Itrî, Vuslat ve Erenköyü'nde Bahar gibi şiirler söyleyebiliyorsa bu dil hatta dünya ölçüsünde büyük lisan demektir. Kendi Gök Kubbemiz bir semboldür. Türkçe ona benzer ve onun ayarında İstiklal Marşı gibi Çanakkale Şehitleri gibi Bülbül vb. gibi Ahmet Haşim'in Piyalesi'nde musikîleşen şiirler gibi, Orhan Seyfi'nin Peri Kızıyla Çoban Hikâyesi gibi Faruk Nafiz'in Han Duvarları gibi daha nice şiirler söylenmiştir. Bir milleti ebediyen ayakta tutabilecek kudretteki bu müstesna şiirler biliyoruz milletimizi çürütmek isteyenlerin kâbusudur."
Bir Dil Nasıl Güzelleşir başlıklı yazıda: "Dilleri dil yapanlar birtakım alaylı hatta âlim dilciler değil milletlerdir; milletlerin dile bir güzellik ve bir güzel ses vermek için yaratılmış kadın erkek ve adsız evlâtlarıdır. Bir de milletlerin dillerini seven anlayan ve ilâhî bir güzellikte kullanan büyük şairlerdir." diyen Banarlı, eserindeki bu başlık altında daha çok şairlerin Türk Dilini şiirleriyle güzelleştirdiklerinin altını çizer. Fransız şiirinden örneklerle düşüncelerini pekiştiren yazar şiirlerdeki halkın benimsediği dili kullanmanın avantajına dikkat çeker.
Bahar ve Türkçe başlıklı yazıda; Türkçe'nin yaşadığı ideolojik sıkıntılardan uzaklaşarak onu bir bahar sabahının ümit verici güzelliği içinde bir bahar güneşi kadar beyaz ve berrak bir duyguyla hatırlamak istediğini ifade ederek Türkçe'ye hizmet edenleri yâd eder. Tarihteki en büyük Türk Dili âşıklarından olan Ali Şir Nevâî'nin Türkçe'nin üstünlüğü ile ilgili tespitlerine atıflarda bulunarak Türkçe kelimelerin Nevâî zamanında birer bahar gülü olduğunu söyleyerek Nevâî'nin şu sözlerine yer verir: "Bu âlemin gül bahçelerine girdim. Gülleri feleğin güneşinden daha parlaktı. Her yanında göz görmedik el değmedik daha neler ve neler vardı. Ama bu mahzenin yılanı kan dökücü ve bu güllerin dikeni sayısızdı. Bunları görünce düşündüm ve dedim ki: Demek bizim Türk şairleri bu korkulu ve dikenli yollardan çekindikleri için Türkçe'yi bırakıp gitmişler. Ben Türkçe'nin fezasında tabiatımın atını koşturdum; hayalimin kuşunu kanatlandırdım. Vicdanım bu hazineden nihayetsiz kıymetli taşlar la'ller, inciler aldı; gönlüm bu gül bahçesinin türlü çiçeklerinden uçsuz bucaksız güzel kokular kokladı." Türkçe'nin güzellikleriyle söylenmiş her söz ve şiiri birer gül demetine benzeten Banarlı, Fuzuli'nin Leyla ve Mecnun'unu bu güllerden biri olarak vasıflandırır.
Beyaz Lisan başlıklı yazıda; Türkçe'nin Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âtî dönemindeki seyrinden bahsedilir. Abdülhak Hamîd, Tevfik Fikret, Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul, Yahya Kemal, Ahmet Haşim ve Faruk Nafiz'den Türkçe'nin hakiki sanatkârları olarak bahsedilir.Ömer Seyfettin'in asıl Türkçe'yi bu lisanlardan uyanışla başlattığına dikkat çeker,ve Seyfettin'in bu lisana 'Beyaz Lisan' adını verdiği söylenir.
Altın Yumurtlayan Tavuk başlıklı yazıda; yazıya başlık olan hikâye aktarılarak "Yirminci asır Türkçe'si başlangıçta milletimize altın gibi kıymetli ve güzel kelimeler kazandıran tılsımlı bir talih kuşuydu. Günümüz dilcileri onu boğazladılar. Hikâye budur. Bugün Türkçe'mizi her bakımdan huzursuzluk ve yoksulluk içinde bırakanların kelime diye yaydıkları bu müzahrefat, onların hoyratça boğazladıkları altın yumurtlayan tavuğun kursağında bulduklarıdır. Gerçek Türkçecilik milletin zevkine ve sevgisine yedire yedire işlenen millî kelimeler ve söyleyişler anlayışıdır." denilerek konu atıfta bulunulan hikâye ile özdeşleştirilir.
Benim Dünyam başlıklı yazıda; Türk Halk zevkinin bir kelimeyi Türkçeleştirirken ona verdiği ahenk ve sihirli söyleyişe dikkat çekilir Giyim ve kuşamlarda kullanılan elbiselerin isimlerinden bahsedilerek bunların salt bir nesne adı olmaktan çok elbisenin işlevi ile Türk zevkini çağrıştırıcı bir mânâ zenginliği taşımasının önemine temas edilerek şöyle denilir: "Son yıllarda şehir kızlarımızın giydiği kaba, iri makine dikişli, soluk renkli dar Amerikan pantolonlarının zevksizliği yanında yörük kızı Ayşe'nin hâlâ çok güzel ve çok millî bir hava ile dalgalanan zarif şalvarını ondan da yani gömlekten de cana yakın bulurdum."
Kelimelerin İzdivacı başlıklı yazıda: izdivaçta olması gereken uyumdan örneklerle söz edilerek bunun zorluğundan bahsedilir. Ancak ikiz ruhlarla bunun mümkün olduğundan bahisle Türk Dilindeki kelimelerin izdivacının böyle sihirli bir izdivaç olduğu söylenir. Türk halkının kudretli lisan zevki ile renkli ve ışıklı terkiplerin bu şekilde oluştuğunu bahsederek bunlar nur topu gibi yeni ve millî bir izdivacın evlâtları olarak vasıflandırılır: Akarsu, anadili, anayol, akağa, bindallı, bozkır, cankurtaran, çamsakızı, yanardağ, demiryolu, ateşböceği, kuş dili, ebemkuşağı, karakalem, karayel, hanımeli, yavruağzı, gülkurusu, camgöbeği, gece mavisi, su yeşili, nar kırmızısı örnekleri verilir. Kelimelerin izdivacı bazen insanların izdivacından doğan güzel yavrulara ad olur, diyen Banarlı, bu tür isimlere şunları örnek olarak verir: Gülnur, Gülşah, Gülten, Güldalı, Gülderen, Gönlügül, Ayşegül, Yazgülü.. Ayrıca bunların Türkçe'nin gelişmesinde önemli yeri olduğu anlatılır.
Güzel Evin Hikâyesi başlıklı yazıda; Ev kelimesinin öztürkçe oluşundan bahsedilerek kelimenin Türk Dil tarihi içindeki seyrinden bahsedilmiştir.Genel olarak bu bölümde de halkın kabul ettiği dile sahip çıkma tavsiye edilir: "Bizim dil konusunda yapacağımız iş kelime fethinden hatta kelime idhalinden korkmamaktır. Şu şartla ki İngilizlerin, Fransızların bilhassa büyük Türk halkının yaptığı gibi derhal millî damgamızı vurabilelim. Onları Türkçe'nin sesiyle ve kendi estetiğimizle millîleştirelim.Çünkü ortak medeniyetler içinde milletlerin en büyük zaferi işte bunu yapmak, bunu yapabilmektir."Ayrıca Türk milletinin böyle önemli kelimeleri her şeye karşın koruduğundan bahsedilmiştir.
Kitabın Özeti ve Değerlendirilmesi :
Nihat Sami BANARLI'nın Türkçe'nin Sırları adlı eseri, Türk Dilinin güzelliklerini, inceliklerini ve ahengini ele aldığı yazılardan oluşmaktadır. Her biri ayrı bir başlık halinde toplam kırk üç ayrı çalışmadan meydana gelen eserdeki yazılar birbirini tamamlar nitelikte olup Türkçe'nin estetiğine dikkat çeken bir bütünlük meydana getirmiştir.
Türk Dili üzerine uzun yıllar yaptığı araştırmalarını dilimizin ses, şekil ve mûsikisi arasındaki bağlantılarını ele alan bu eser ilk basımından zamanımıza kadar ilgiyle okunmaktadır. Aşağıda kitaba ait önemli noktaların özeti sunulmuştur.
Bir Dil Konferansı başlıklı yazıda; Nihat Sami Banarlı: Dilin millet için öneminden bahsederek zaman içinde kaynağını dışarıdan alan ideolojilerin milleti tahrip etmek için dili bozmaya yöneleceğine dair kaygılarını dile getirmektedir. Bir Türk dili sevdalısı olan Banarlı "Şu fâni dünya saadetleri içinde hiçbir şey aziz Türk çocuklarına Türk Dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir." diyerek dilimizi öğretmenin önemine işaret ederek bu vazifenin yalnızca Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlere ait bir vazife olmadığına dikkat çeker, diğer öğretmenlerin ve anne babaların bu konuda sorumluluk almaları gerektiğini vurgular. Türk Dilindeki kelimelerdeki nağme güzelliğine dikkat çeken Banarlı, Türkçe'nin ideal bir şiir dil oluşundan da bahseder. Türkçe'nin bir imparatorluk dili olduğunu belirten yazarımız, "Türkçe hüküm sürdüğü toprakların neresinde güzel bir ses bulmuşsa onu kendi bünyesine almıştır." der. Öz Türkçecilik adına halkın benimsediği bu tür kelimeleri değiştirmenin yanlışlığına işaret eden yazar şöyle demektedir: "Böyle bir tarih boyunca işlene yontula güzelleşmiş halk şiirine, aile harimine, millî vicdana yerleşmiş kelimeleri sevmemiz, anlamamız ve korumamız tabiidir. Böyle kelimeler dillerde, efsanenin Nisan yağmurundan düşen damlaları sedef içinde saklayıp işledikten sonra iri ve parlak inciler haline koyması gibi zamanla ve sabırla işlenmişlerdir. Bu halis incileri birtakım encik boncukla değiştirmek en azından incideki kıymeti anlamamaktadır."Yanı sıra yazar Türk toplumundaki uzun hece kavramından bahsedip,atalarımızın eski zamanlarda iletişim zor olduğundan kısa ama uzun heceli kelimeler kullandığına;bu yüzden de günümüzdeki eski eserlerin çoğunda bu kavramın olduğundan bahsetmiştir.
İmparatorluk Dilleri başlıklı yazı, "Her halk kendi ikliminin lisanını söyler" şeklindeki Yahya Kemal'e ait cümleyle başlamaktadır. Türkçe'yi sevmenin ve anlamının önce Türk milletini sevmek ve milletimizin tarih boyunca emek verip meydana getirdiği her millî eseri sevmek, anlamak gereği ifade edilerek bir dilin imparatorluk dili olması için sahip olması gerekli şartlar aktarılır. Yazar; Türkçe'nin de bir imparatorluk dili olduğuna işaret eder. Türkçe'nin hüküm sürdüğü imparatorluk içinde kullanılan ve halk tarafından benimsenen kelimeleri değiştirmemek gerektiğini vurgulayarak bunun yanlışlığına temas eder: "Bir dilin doğuşunda, karakterinde, ananesinde ve dehasında başka dillerden derlenmiş kelimeleri millîleştirme hayatı ve kudreti varsa artık o dili öz dil yapmaya kalkmak, dili kendi tabiatından ve dehasından uzaklaştırmaktır ki, bunu ancak cehaletin ve dalâletin elleri yapar. Hakikat şudur ki Türk milleti gibi asırlarca hatta çağlarca dünya sathında konuşmuş büyük ve fatih bir milletin dili öz dil olamaz imparatorluk dili olur." Türkçe'yi Yahya Kemal'in eserlerinde kullandığı dil olarak tanımlayan yazarımız görüşlerini şu şekilde dile getirir: "Türk dili Kendi Gök Kubbemiz kitabını meydana getiren muhteşem şiirlerin söylendiği lisandır. Bir dil Açık Deniz gibi, Sülaymaniye'de Bayram Sabahı gibi Bir Tepeden, Itrî, Vuslat ve Erenköyü'nde Bahar gibi şiirler söyleyebiliyorsa bu dil hatta dünya ölçüsünde büyük lisan demektir. Kendi Gök Kubbemiz bir semboldür. Türkçe ona benzer ve onun ayarında İstiklal Marşı gibi Çanakkale Şehitleri gibi Bülbül vb. gibi Ahmet Haşim'in Piyalesi'nde musikîleşen şiirler gibi, Orhan Seyfi'nin Peri Kızıyla Çoban Hikâyesi gibi Faruk Nafiz'in Han Duvarları gibi daha nice şiirler söylenmiştir. Bir milleti ebediyen ayakta tutabilecek kudretteki bu müstesna şiirler biliyoruz milletimizi çürütmek isteyenlerin kâbusudur."
Bir Dil Nasıl Güzelleşir başlıklı yazıda: "Dilleri dil yapanlar birtakım alaylı hatta âlim dilciler değil milletlerdir; milletlerin dile bir güzellik ve bir güzel ses vermek için yaratılmış kadın erkek ve adsız evlâtlarıdır. Bir de milletlerin dillerini seven anlayan ve ilâhî bir güzellikte kullanan büyük şairlerdir." diyen Banarlı, eserindeki bu başlık altında daha çok şairlerin Türk Dilini şiirleriyle güzelleştirdiklerinin altını çizer. Fransız şiirinden örneklerle düşüncelerini pekiştiren yazar şiirlerdeki halkın benimsediği dili kullanmanın avantajına dikkat çeker.
Bahar ve Türkçe başlıklı yazıda; Türkçe'nin yaşadığı ideolojik sıkıntılardan uzaklaşarak onu bir bahar sabahının ümit verici güzelliği içinde bir bahar güneşi kadar beyaz ve berrak bir duyguyla hatırlamak istediğini ifade ederek Türkçe'ye hizmet edenleri yâd eder. Tarihteki en büyük Türk Dili âşıklarından olan Ali Şir Nevâî'nin Türkçe'nin üstünlüğü ile ilgili tespitlerine atıflarda bulunarak Türkçe kelimelerin Nevâî zamanında birer bahar gülü olduğunu söyleyerek Nevâî'nin şu sözlerine yer verir: "Bu âlemin gül bahçelerine girdim. Gülleri feleğin güneşinden daha parlaktı. Her yanında göz görmedik el değmedik daha neler ve neler vardı. Ama bu mahzenin yılanı kan dökücü ve bu güllerin dikeni sayısızdı. Bunları görünce düşündüm ve dedim ki: Demek bizim Türk şairleri bu korkulu ve dikenli yollardan çekindikleri için Türkçe'yi bırakıp gitmişler. Ben Türkçe'nin fezasında tabiatımın atını koşturdum; hayalimin kuşunu kanatlandırdım. Vicdanım bu hazineden nihayetsiz kıymetli taşlar la'ller, inciler aldı; gönlüm bu gül bahçesinin türlü çiçeklerinden uçsuz bucaksız güzel kokular kokladı." Türkçe'nin güzellikleriyle söylenmiş her söz ve şiiri birer gül demetine benzeten Banarlı, Fuzuli'nin Leyla ve Mecnun'unu bu güllerden biri olarak vasıflandırır.
Beyaz Lisan başlıklı yazıda; Türkçe'nin Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âtî dönemindeki seyrinden bahsedilir. Abdülhak Hamîd, Tevfik Fikret, Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul, Yahya Kemal, Ahmet Haşim ve Faruk Nafiz'den Türkçe'nin hakiki sanatkârları olarak bahsedilir.Ömer Seyfettin'in asıl Türkçe'yi bu lisanlardan uyanışla başlattığına dikkat çeker,ve Seyfettin'in bu lisana 'Beyaz Lisan' adını verdiği söylenir.
Altın Yumurtlayan Tavuk başlıklı yazıda; yazıya başlık olan hikâye aktarılarak "Yirminci asır Türkçe'si başlangıçta milletimize altın gibi kıymetli ve güzel kelimeler kazandıran tılsımlı bir talih kuşuydu. Günümüz dilcileri onu boğazladılar. Hikâye budur. Bugün Türkçe'mizi her bakımdan huzursuzluk ve yoksulluk içinde bırakanların kelime diye yaydıkları bu müzahrefat, onların hoyratça boğazladıkları altın yumurtlayan tavuğun kursağında bulduklarıdır. Gerçek Türkçecilik milletin zevkine ve sevgisine yedire yedire işlenen millî kelimeler ve söyleyişler anlayışıdır." denilerek konu atıfta bulunulan hikâye ile özdeşleştirilir.
Benim Dünyam başlıklı yazıda; Türk Halk zevkinin bir kelimeyi Türkçeleştirirken ona verdiği ahenk ve sihirli söyleyişe dikkat çekilir Giyim ve kuşamlarda kullanılan elbiselerin isimlerinden bahsedilerek bunların salt bir nesne adı olmaktan çok elbisenin işlevi ile Türk zevkini çağrıştırıcı bir mânâ zenginliği taşımasının önemine temas edilerek şöyle denilir: "Son yıllarda şehir kızlarımızın giydiği kaba, iri makine dikişli, soluk renkli dar Amerikan pantolonlarının zevksizliği yanında yörük kızı Ayşe'nin hâlâ çok güzel ve çok millî bir hava ile dalgalanan zarif şalvarını ondan da yani gömlekten de cana yakın bulurdum."
Kelimelerin İzdivacı başlıklı yazıda: izdivaçta olması gereken uyumdan örneklerle söz edilerek bunun zorluğundan bahsedilir. Ancak ikiz ruhlarla bunun mümkün olduğundan bahisle Türk Dilindeki kelimelerin izdivacının böyle sihirli bir izdivaç olduğu söylenir. Türk halkının kudretli lisan zevki ile renkli ve ışıklı terkiplerin bu şekilde oluştuğunu bahsederek bunlar nur topu gibi yeni ve millî bir izdivacın evlâtları olarak vasıflandırılır: Akarsu, anadili, anayol, akağa, bindallı, bozkır, cankurtaran, çamsakızı, yanardağ, demiryolu, ateşböceği, kuş dili, ebemkuşağı, karakalem, karayel, hanımeli, yavruağzı, gülkurusu, camgöbeği, gece mavisi, su yeşili, nar kırmızısı örnekleri verilir. Kelimelerin izdivacı bazen insanların izdivacından doğan güzel yavrulara ad olur, diyen Banarlı, bu tür isimlere şunları örnek olarak verir: Gülnur, Gülşah, Gülten, Güldalı, Gülderen, Gönlügül, Ayşegül, Yazgülü.. Ayrıca bunların Türkçe'nin gelişmesinde önemli yeri olduğu anlatılır.
Güzel Evin Hikâyesi başlıklı yazıda; Ev kelimesinin öztürkçe oluşundan bahsedilerek kelimenin Türk Dil tarihi içindeki seyrinden bahsedilmiştir.Genel olarak bu bölümde de halkın kabul ettiği dile sahip çıkma tavsiye edilir: "Bizim dil konusunda yapacağımız iş kelime fethinden hatta kelime idhalinden korkmamaktır. Şu şartla ki İngilizlerin, Fransızların bilhassa büyük Türk halkının yaptığı gibi derhal millî damgamızı vurabilelim. Onları Türkçe'nin sesiyle ve kendi estetiğimizle millîleştirelim.Çünkü ortak medeniyetler içinde milletlerin en büyük zaferi işte bunu yapmak, bunu yapabilmektir."Ayrıca Türk milletinin böyle önemli kelimeleri her şeye karşın koruduğundan bahsedilmiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İyi Geceler Bay Tom (Michelle Magorian) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı
Kitabın Adı: İyi Geceler Bay Tom Kitabın Yazarı: Michelle Magorian Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1. Will'in kollarındaki morlu...
-
Cep telefonu ve tablet şarj cihazlarında USB kablolarla sık sık karşılaşıyoruz ve kullanıyoruz. Aynı zamanda bu cihazlara ve bilgisayarl...
-
Kitabın Adı : Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe Kitabın Yazarı : Paola Peretti Kitap Hakkında Bilgi : Yazarın kendi yaşam hikâyesinden esinl...