23 Mart 2019 Cumartesi

Hayvan Çiftliği (George Orwell) Kitabının Özeti, Anlatılmak İstenenler Ve Karakterlerin Karşılıkları

Kitabın Adı : Hayvan Çiftliği

Kitabın Yazarı : Geoerge Orwell

Kitabın Özeti :

İngiltere’de bir çiftlikte hayvanlar, Bay Jones’un egemenliğinde yaşamaktadırlar. Yaşlı bir domuz olan Koca Reis, bir devrim planlar ve hayvanları birleşmeye çağırır. Kendisi devrim yapılmadan ölür ama konuştukları diğer hayvanlara devrimi aşılamıştır.Bay Jones (Çar) hayvanların yem saatlerini unutunca aniden isyan patlak verir. Umulmadık biçimde devrim yapılır. Çiftlik sahibi Bay Jones çiftlikten atılır. Çitfliğin en zekileri olarak bilinen domuzlar diğerlerine önder olur. Çiftliğin adı “Beylik Çiftlik” iken “HAYVAN ÇİFTLİĞİ” olarak değiştirilir. İki domuz Napolyon ve Snowball (kar topu) olaylarda başı çeker. Napolyon iri yarı, iyi konuşamayan, ancak otorite sahibi; Snowball ise etkili konuşan, parlak zekaya sahip biridir. İkisi , Koca Reis’in fikirlerinden “hayvanizm” adında bir öğreti ortaya koyarlar. Kamçıları, gemleri, burun halkalarını, zincirleri yok ederler ve aynı gün yedi emiri yazıp ahırın kapısına asarlar.

Yedi Emir:

· İki ayak üzerinde yürüyen herkesi düşman bileceksin.

· Dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatları olan herkesi dost bileceksin.

· Hiçbir hayvan giysi giymeyecek.

· Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak.

· Hiçbir hayvan içki etmeyecek.

· Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek.

· Bütün hayvanlar eşittir.

Söz konusu çiftlik Rusya’yı temsil eder. Rus kraliyet ailesinin başı çar, yüzlerce yıllık monarşi geleneği ile sarhoş durumda gezinmektedir. Bu sırada Marks ve Lenin gibi komünistler fikirlerini yayarlar. Koca Reis, Marks, devrimden önce telkinler verir ancak devrim göremez. Rus Devrimi beklenmedik şekilde gerçekleşmiştir. Halkın ve ordunun komünizm gibi bir talebi yoktur. Lenin, Stalin, Troçki gibi önderler halkı galeyana getirip sosyalist bir düzen kurmak ister. Başlarda başarılı olamazlar. Ancak 1. Dünya Savaşı çıkınca çar halkını gütmekte zorlanır. Aynen hikayedeki Jones gibi halkı zapt edemez. Halk, öykünün kahramanları gibi, beslenemediği için isyan eder. Gerçek hayatta da komünistler bir fırsatı değerlendirip başkenti kontrol altına almış ve komünizmden haberi olmayan insanlara bunu zorla götürmüşlerdir. “Yedi emir” bunu anlatıyor olabilir. Halk, eşitlik ve özgürlük adı altında diretmeler yaşayınca buna karşı çıkmıştı. Bu yüzden tam otokratik bir yönetim ve demir yumruk sağlandı. Her şey bürokrasi ve emirlerle işler hale gelmişti.

Beklenen devrim gerçekleşmiştir. Zamanla, Napoleon ve Snowball birbirini çekememeye başlayıp, ikisi de yeni düzenin tek adamı olmak istememektedir. Snowball çiftlikte elektrik üretimi için bir yeldeğirmeni yapılması gerektiğini söylediğinde Napolyon’un köpekleri tarafından çiftlikten sürülür. Ama buna rağmen yeldeğirmeni çalışmalarına başlanır. Napeleon değirmen fikrini kendisininmiş gibi tanıtır. Devrimin amaçlarından hızla uzaklaşılmaktadır; başlarda vaadedilen çalışma saatlerinin azalacağı yiyeceklerin artacağı söylenmiş ama çalışma saatleri artmış, verilen yiyecekler azalmıştır. Bu arada domuzlar da hızla şişmanlamaktadırlar. Hatta yatakta yatmakta, içki içmektedirler. Hayvanların eşitliği domuzlarca uygulanmaz ve domuzlar ilkeleri kendilerine göre değiştirirler.

Snowball (kar topu), Troçki ve Lenin’den ögeler içerir. Bu önderler komünizmin masum taraflarını sembolize eder. Aslında toplum tasarımları onlara aittir ama Napolyon (Stalin) gibi fırsatçılar (Napolyon Bonapart da devrimin gücüyle diktatör olmuştu) zorla yönetime gelirler. Stalin zorbalığın üzücü bir örneğidir. Her ne kadar eşitlikçi ve adaletçi gösterilmeye çalışılsa da, tarihin en büyük zalimlerinden biridir. Olaya kendi açımızdan bir örnek vermek gerekirse: tarihte Türkleri en çok katletmiş kişidir. Zamanın Türki halkları yok edilmiş, milyonlarcası öldürülmüştür. Bunların hepsi eşitlik ve kardeşlik adı altında yapılmıştır. Diğer tüm Sovyet halklarına karşı girişilen çabalar bu romandaki Napolyon adlı domuzun temsiliyle canlanır.

Büyük domuz, aldığı bir kararla, tavukların yumurtalarının çiftlik dışında satılacağını, tavukların kuluçkaya yatmalarını yasakladığını ilan ediyor, buna karşı çıkan tavukları, yetiştirdiği köpeklere öldürtüyor. Buna da bir kılıf bulunuyor ve kurallar iktidara göre değiştiriliyor.Büyük domuz, çiftlik içerisindeki hayvanlar arasında: “liderimiz” ,”Hayvanlar babası” , “Koyunlar hâmisi” , “Yavru hayvanların dostu” gibi üstün sıfatlarla anılıyor ve her türlü güzellikler ona atfedilmeye başlanıyor. Bir gün çiftliğe saldırı olur. Yabancı hayvanlar çiftliği işgal edip büyük gayretlerle yapılan yel değirmenini yıkıyorlar. Uzun mücadeleler sonucunda düşman püskürtülür ama ülke harap haldedir. Yine de Büyük domuzun yüce liderliğiyle kazanılmış gibi gösterilir. Hemen sonrasında duvardaki ilkeler değiştirilir ve bazı kurallar getirilir. Bunlar hayvanlar arası eşitliğe aykırı ve domuzları yüceltici tedbirlerdir. Hayvanlar, “Bütün hayvanlar eşittir” ilkesini hatırlayıp, “bu nasıl eşitlik” diye kendi kendilerine söylenmeye başlar. Hemen, ilkelerin yazılı olduğu duvarın yanına giderler. Boya kutusu, kırık bir merdiven ve duvarda yazı: “Bütün hayvanlar eşittir, fakat Bazı hayvanlar ötekilerden daha fazla eşittir.”

Komünizm, sosyalizmin sonraki aşaması olarak toplumun refah bir şeklini tasarlamaktaydı. Marks, Lenin bu fikre uygun olarak kapitalist ögeleri elemeyi savunmuşlardı. Stalin ise farklı bir yol denedi. Hitler ile müttefik olarak Avrupa’yı bölüştü. (Daha sonra kitapta anlatıldığı gibi, Hitler Rusya’nın yarısını işgal etti.) Ayrıca savaş esnasında ve sonrasında proleteryanın emeğini kapitallere peşkeş çekti. Kendini övmeyenleri düşman bildi. Tüm dünyada işçilerin duygularını sömürerek adalet ve eşitlik adı altında iktidar mücadelesine girişti. Bunu tenkit eden ve Lenin’in yolundan giden Troçki’yi de sürgünde öldürttü. Onun idaresinde Sovyetler güçte zirvesini yaşarken çöküşünü kesinleştirmiştir. Onunla beraber “bazıları daha eşit” olmuştur. 90’larda Sovyetler yıkıldığında altından çirkin bir kapitalizmin çıkması ve eski Sovyet ülkelerinin eşitsizlikle savaşması da bundandır.

KARAKTERLER VE GERÇEKTEKİ KARŞILIKLARI


Koca reis/old major : Karl Marks
Animalism/hayvanizm : Sosyalizm
Kartopu/Snowball : Leon Troçki
Napoleon : Josef Stalin- Komünist lider
Mr. jones : Çar İkinci Nicholas
Boksör/boxer : Rus işçi sınıfı
İhbarcı/squealer : propoganda
Köpekler/dogs : KGB
Mmollie : küçük burjuva
Mr. frederick : Adolf Hitler
Mr. pilkington: İngiltere-ABD- Churchill- Roosvelt
Moses : Din
Balbadem diyarı/sugarcandy mountain : cennet
Hayvanlar Çiftliği'nde Kim Kimdir, Ne Nedir?

· Napoleon

Çiftliğin büyük lideri ve hayvanlar içinde en kudretlisi. Muhteşem bir domuzdur ve çiftlikteki tüm hayvanlar ona kulak verir. Denetime son derece düşkün bir domuzdur. Kendisine sigara ve içki tüketimi izni verip, yatakta uyuması ve insan giysileri giyebilme ayrıcalığı sağlar; böylece diğer hayvanlara eşitsiz muamele de yapmış olur. Diğer hayvanlar genellikle onun günah keçisi olurlar. Napoelon, Hayvan Çiftliği’nin sembolizmi içerisinde 'Yoldaş Stalin'i temsil eder.

· Snowball

O da bir domuzdur, ancak çiftlikteki geçmişi o kadar da eskiye dayanmaz. Hayvanlar için kahramanca mücadele eder ancak köpekler tarafından çiftlikten sürülür. Hem retoriği hem de yaratıcılığı daha gelişkindir onun. Troçki’yi simgeler.

· Squealer

O bir domuz. Mükemmel bir konuşmacı ve tüm hayvanlar onu dinler. Ne zaman kurallardan biri değiştirilecek olsa, bunun her şeyin daha iyi olması için gerekli olduğunu söylerdi. Squealer’ın cırtlak bir sesi vardı ve hayvanlara her zaman yalan söylerdi, çünkü Napolyon ona böyle yapması gerektiğini anlatmıştı. Kimi yorumculara göre Squealer, Sovyetlerdeki parti yanlısı Pravda gazetesini simgeler.

· Boxer

'En zekilerden sayılamayacak' türden bir at. Çok sıkı çalışırdı. Düsturu 'daha çok çalışacağım'dı; ve öyle de yaptı. Napolyon ne dediyse inandı. Boksör derdi ki: 'Napolyon haklı'. Çiftlikte çok saygı gören bir hayvandı çünkü herkesten çok çalışırdı. Çin’deki Boxer Ayaklanması’nı simgeler. Tıpkı Clover gibi, Boxer da Sovyetler’deki vasıf işçileri ya da Proleterya’ya karşılık gelir.

· Clover

Dişi bir at. Clover asla yakınmaz. Boksör için endişelenir ve onun hastalanacak kadar çok çalışmasını önlemeye çalışır.

· Yaşlı Benjamin

Nadiren konuşan yaşlı ve inatçı bir eşek. Çiftlikte olup bitenlerle çok ilgilendiği söylenemez. Benjamin uzun ömrünün tüm ayrıntılarını hatırlar ve işlerin bundan çok daha iyi ya da çok daha kötü olamayacağını bilir. Benjamin, yaşlı kuşağı, her yeniliğin karşısında olanları temsil eder. Her türlü yeniliğin geçici olduğunun farkındadır. Eninde sonunda eski sorunlar yeniden peydah olacaktır. 'Boşunalık tezi'nin somutlaşmış halidir de denebilir.

· Moses

Bir karga. Hayvanlara, öldüklerinde gidecekleri ve hayal ürünü bir yer olan Şeker Kaplı Dağlar’dan bahsedip durur. Bir ajan ve çok akıllı bir konuşmacı aynı zamanda. Hayvanlar ondan nefret eder çünkü hiç çalışmaz ve sadece öykü anlatır. Hayvanlardan bazıları ona inanır ve domuzların, diğer hayvanların ona kanmaması için çok uğraşması gerekmiştir. Moses, kiliseyi ya da daha geniş anlamda dini temsil eder.

· Mollie

Çiftliğin ana karakterlerinden biri. Önemi, yeni çiftlik düzenine muhalif olmasından kaynaklanmakta. Muhalifliği politik olmasından ileri gelmez: Derdi daha iyi bir hayat yaşayabilmek, şeker yiyebilmek vs. Orta-sınıf ideolojisine sahip beyaz yakalı işçileri temsil eder. Eskisi gibi şekerini alamayacaktır, çünkü artık işçiler arasında eşitlik vardır.

· Muriel

Clover için kuralları okuyan, bilgili bir keçi. Kendi adlarına karar alabilecek kadar eğitilmiş olan ve bu yüzden yöneticilere eleştiri yöneltebilecek düzeyde olan işçi kesimlerini simgeler. Ne yazık ki, Muriel karizmatik değildir ve Napoleon’la diğer domuzlara karşı çıkacak kadar da inançlı değildir.

· Jones

Çiftliğin sahibi; en azından başlangıçta! Çok fazla içki ve sigara içer. O kadar çok içer ki, hayvanlara bakmayı unutur. Köpekleri yaşlandığında, boyunlarına bir ip bağlayıp onları göle atar. Bay Jones’un Çarlık dönemini, hatta Çar II. Nikola’yı temsil ettiği söylenir.

· Fredericks

Hitler figürünün romandaki ve filmdeki karşılığı

· Domuzlar

Napoleon’u destekleyen bu grup, açıktır ki, parti örgütünü ve bürokrat sınıfı temsil eder. Kısacası Stalin’in yakın çevresini onlar meydana getirir. Onlar, diğer hayvanlardan farklı olarak, lüks ve bolluk içinde yaşarlar; kısacası denetlenmesine yardım ettikleri toplumun tüm nimetlerinden onlar faydalanır.

· Köpekler

KGB'yi (Sovyet Gizli Servisi) ve Satlin’in korumalarını simgelerler. Her türlü kovuşturma ve uzaklaştırma işinde onlar kullanılır. Pek konuşmazlar, ama etkilidirler. Napoleon onları kurnazca kullanır: Snowball (yani Troçki), değirmen konusunda yeni görüşünü aktaramadan sabahın köründe apar topar 'gizli' köpekler tarafından götürülür. Orwell bir yerde köpeklerin Napoleon’a, tıpkı önceki sahipleri Mr. Jones’a yaptıkları gibi sürtündüklerini ve kuyruklarını salladıklarını yazar.

· Sıçanlar ve Tavşanlar

Vahşi hayvanlar olarak da anılan bu hayvanlar, Menşevik hareketi simgelerler. Daha hemen kitabın başında, diğer hayvanlar, sıçan ve tavşanların 'yoldaş' olup olamayacaklarını oylarlar.

· Güvercinler

Güvercinler de propagandayı temsil eder: ama Rusya’daki değil, diğer ülkelere yapılan propagandayı.

· Bay Jones’un Çiftliği

Kısaca Kremlin’i simgelediği söylenir.

· Değirmen

Rus Endüstrisini temsil ettiği iddia ediliyor.

· Foxwood Çiftliği

İngiltere’yi simgeler

· Pichfield Ciftliği

Almanya’nın romandaki karşılığı

· Değirmenin yıkılışları

Beşer yıllık kalkınma planlarının başarısızlığa uğraması.

Araba Sevdası (Recaizade Mahmut EKREM) Kitap Sınavı ve Cevap Anahtarı


1. “Araba Sevdası” romanı hangi edebiyat dönemimize aittir?

a) Servet-i Fünun Edebiyatı
b) Tanzimat Edebiyatı
c) Milli Edebiyat
d) Cumhuriyet Dönemi
e) Fecr-i Ati Edebiyatı

2. Romanla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
a) İlk edebi romanımızdır.
b) İlk tarihi romanımızdır
c) İlk realist(gerçekçi) romanımızdır.
d) İlk köy romanımızdır
e) İlk polisiye romanımızdır.

3. Yazarın edebi kişiliği olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

a) Tüm edebî hayatı boyunca gençlere edebiyatı öğretme gayreti içinde olmuştur.
b) Edebiyatın yenileşmesi üzerinde yoğun çalışmaları olan bir sanatçıdır.
c) Eski edebiyatı savunanlara karşı yeni edebiyatı savunmuştur. Döneminde üstat olarak tanınır.
d) Tek romanı vardır o da Araba Sevdası’dır
e) Toplum için sanat anlayışını benimsemiştir.

4. …Araba durduğu gibi Bihruz Bey “siyeh-çerde”si geldiği zaman nasıl davranarak konuşmak için de ne önlemler almak gerekeceği konusunda zihnini bir daha işletmeye başladı. Zihni bu planları düzenlemekle uğraştığı kadar gözleri de yokuşun başından birer ikişer gelen arabalara dikkat ediyordu…
Romandan alınmış olan yukarıdaki parçada hangi anlatıcı bakış açısı kullanılmıştır?

a) Kahraman anlatıcı bakış açısı
b) Gözlemci anlatıcı bakış açısı
c) Çoğul bakış açısı
d) Hepsi
e) İlahi anlatıcı bakış açısı

5. Romanda mekan kavramıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğrudur?

a) Bihruz Bey, yazın Çamlıca’daki köşkte, kışın Süleymaniye’deki konakta yaşar.
b) Bihruz Bey, yazın Süleymaniye’deki konağında kışın Çamlıca’daki köşkte yaşar
c) Bihruz Bey, yaz-kış Çamlıca’da yaşar
d) Bihruz Bey yaz-kış Süleymaniye’de yaşar.
e) Bihruz Bey ve ailesi yaz-kış Beyoğlu’ndaki konaklarında yaşarlar

6. Keşfi Bey romanda yalancılığıyla ünlü bir tip olarak karşımıza çıkar. Hatta iş arkadaşları ona “Kırk Yalan” lakabını vermişlerdir. Yazar romanda işlemiş olduğu tiplerin kısaca geçmişlerinden bahsederek o tipin, tip özelliklerini nasıl edindiğiyle ilgili bizlere bilgiler vermiştir.
Bu bilgilerden yola çıkarak Keşfi Bey’in yalancı bir kimliğe dönüşmesinin altında yatan asıl sebep nedir?


a) Aslında Keşfi Bey fakir bir ailenin çocuğudur. Zengin tabaka içinde yer edinebilmek için kendisini zengin gibi göstermiş bu durum da onda yalan söyleme alışkanlığına sebep olmuştur
b) Keşfi Beyin babası da yalancıdır ve babasındaki bu özellik kan yoluyla oğluna da geçmiştir.
c) Keşfi Bey’in dayısı tüccardır. Keşfi Bey de uzun bir süre dayısının yanında çalışmıştır. Tüccar olan dayısının alacaklılarına yalan söyleyip onları başından savuşturması yöntemini Keşfi Bey de zamanla öğrenmiş böylece yalan söyleme alışkanlığını kazanmıştır.
d) 3-5 yaşlarından itibaren ebeveynleri ve dadıları tarafından çocuğun isteklerinin yerine getirilmemesi ya da getirilememesi konusunda çocuğun kandırılarak oyalanması biçimindeki eğitim politikaları buna neden olmuştur.
e) Keşfi Bey aslında daha önceden doğru konuşmayı ilke haline getirmiş dürüst bir kişi iken arkadaşları tarafından sürekli aldatılıp sömürülmüştür. Bu durum da onda hınç ve öfkeye neden olmuş bunun üzerine doğruluk ilkesini karşısına alarak yalancı bir insan olup çıkmıştır.

7. Aşağıda roman kişileri ile ilgili verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
a) Bihruz Bey eski vezirlerden artık hayatta olmayan bir paşanın oğludur.
b) Periveş Hanım Bihruz’a aşık olmuş bir kadındır.
c) Keşfi Bey Bihruz Bey’in daire arkadaşıdır.
d) Mösyö Piyer Bihruz Bey’in Fransızca öğretmenidir.
e) Periveş Hanım ve Çengi Hanım düşük tabakadandır.

8. Bihruz Bey yazdığı mektubu Periveş’e nasıl ulaştırır?

a) Yazdığı mektubu bir gün sokakta rastladığı Çengi Hanım’a verir ve mektubu Periveş Hanım’a ulaştırmasını ister
b) Yazdığı mektubu uşağı aracılığıyla gönderir.
c) Periveş Hanımların arabasına gelir ve dışarıdan mektubu Gülşeker Hanımın eline tutuşturur.
d) Bir çiçek demeti yaptırır ve yazdığı mektubu çiçek demetinin arasına koyarak onu çiçekçiden Periveş Hanım’ın oturduğu adrese götürmesini ister.
e) Yazdığı mektubu Periveş’e ulaştıracak cesareti kendinde bulamayıp platonik aşkıyla avunmaya çalışır.

9. Romanda aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
a) Doğu değerleriyle Batı’nın ilim ve tekniğini birleştirme.
b) Bilinçsiz Batılılaşma
c) Batı hayranlığı
d) Mirasyedilik.
e) Yozlaşma

10. Okuduğunuz romanla ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi doğrudur?
a) Romanın sonunda Bihruz Bey ile Periveş Hanım evlenmişler roman mutlu bir sonla bitmiştir.
b) Bihruz Bey Periveş’e kavuşamamanın derdiyle yatağa düşmüş ölmüştür. İkisi de mezarlıkta yan yana gömülmüşlerdir
c) Bihruz Bey hastayken annesi oğlunun durumuna dayanamamış vereme yakalanmıştır. Bihruz Bey iyileşmiş annesi ölmüştür.
d) Bihruz Bey, bütün bu olup bitenlerde Keşfi’nin parmağı olduğunu anlamış ve Keşfi’yi öldürmüştür.
e) Bihruz Bey Periveş Hanım’ın kız kardeşi değil de onun gerçekten Periveş Hanım olduğunu öğrendiğinde korkunç bir hayal kırıklığı yaşamıştır.

11. Bihruz Bey neden doğru düzgün eğitilememiş, bilgiden yoksun yetiştirilmiştir?
a) Babası görev icabı vilayet vilayet dolaştığından onun eğitimiyle fazla ilgilenemediği için. Sonradan özel hocalar tutsa da bu pek işe yaramamıştır.
b) Ticaretle uğraşan babası iflas ettiğinden çocuğunu eğitimine maddi olanak sağlayamadığı için…
c) Babasını 5 yaşlarındayken kaybetmiş babadan yoksun büyüdüğü için…
d) Küçük yaşlarındayken annesiyle babası ayrılıp boşandıklarından ihmal edildiği için…
e) Annesi ve babasını çok küçük yaşlarındayken kaybettiğinden akrabalarının himayesinde büyütüldüğü için…

12. Romanda Periveş Hanımın geçmişiyle ilgili verilen bilgilerden hangisi doğrudur?
a) 16 yaşındayken babasını yitirmiş kötü yola düşmüştür.
b) Annesi ölünce bir başına kalmış hayat tecrübesinden yoksun olduğundan dolayı kötü yola düşmüştür.
c) Eşini aldattığından dolayı eşi onu evden atmış ve kötü yola düşmüştür.
d) Daha öncesinde namuslu bir hayat sürerken tesadüfen Çengi Hanımla tanışınca kötü yola düşmüştür.
e) Annesi ve babasını sekiz yaşlarındayken kaybetmiş ve sokaklarda dilencilik yaparken kötü insanların eline düşmüştür.

13. Bihruz’un Kalem’deki mesai arkadaşlarındandır. Lakabı Bilgin’dir. “Ayaklı Kütüphane” diye nitelendirilecek kadar bilgilidir. Doğu ve Batı edebiyatları hakkında çok şey bilir. Hatta Bihruz’un yanlış anlam verdiği “Bir siyeh-çerde civandır” mısrasında geçen ‘siyeh-çerde’ sözcüğünün doğru anlamını o söylemiştir.
Yukarıda belirgin özellikleri verilen kişi kimdir?

a) Keşfi Bey
b) Naim Efendi
c) Hüsnü Bey
d) Atıf Bey
e) Salih Bey

14. Bihruz Bey, Periveş Hanım’a yazacağı mektup için aklına bir şey gelmeyince hangi çareye başvurur?
a) Arkadaşı Keşfi’den yardım ister.
b) Hocası Mösye Piyer’e yazdırır.
c) Kitaplardan yararlanır.
d) Tavan arasındaki eşyaları karıştırırken annesinin evlenmeden önce babasına yazmış olduğu bir aşk mektubu eline geçer ve ondan yararlanır.
e) Dadısından mektup konusunda fikir vermesini ister


15. Bir dönemin zihniyet unsurları (sosyal, siyasi, kültürel vs.) o dönemde yazılmış bir esere şu veya bu şekilde yansır.
Aşağıdakilerden hangisi o dönemden romana yansıyan zihniyet unsurlarından biri değildir?

a) Fransızca hayranlığı
b) Mösyö Piyer’in okumakta olduğu gazetelerdeki Süveyş Kanalı meselesi ve Fransızların askeri düzenlemelerle ilgili haberleri.
c) Mektubun bir iletişim vasıtası olmasındaki işlevselliği
d) İstanbul’un otomobille tanışması ve otomobil sahibi olmanın alafranga tiplerde bir tutkuya dönüşmesi
e) Kalem denilen devlet dairesinde şiirde geçen sözcüğün anlamı konusunda yaşanan tartışmalardan o dönemde Arap alfabesinin kullanılıyor olması.

16. Bihruz Bey romanda bir Periveş’i kimden kıskanmıştır?

a) Mösyö Piyerden
b) Keşfi’den
c) Fabrika Sahibi Jak Kondaraki’den
d) Uşağı Andon’dan
e) Kalemdeki mesai arkadaşlarından biri olan Naim Efendiden

17. Keşfi Bey’den Periveş Hanımın öldüğünü öğrenmesinden itibaren Bihruz Bey’in durumuyla ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a) Keşfi kızın tifodan öldüğünüz söyler. Oysa Bihruz Bey’e göre kız tifodan değil veremden ölmüştür. Vereme neden olan da kızın kendisini çok sevmesi ve kederlenmesidir. Kendisini bu şekilde avutur.
b) Kızın mezarını arayıp bulmak için çabalar, ama yerini bilmediğinden dolayı bulamaz.
c) Fransızca kitaplarda kendi ruh durumuna uygun şiirler okur kitaplar satın alır.
d) Kız mezarda yatarken eğlence alemlerine karışmayı kalabalık ortamlarda gezmeyi kendisine yakıştırmaz ve Ramazan orucu tutar, camilere gider ve namaz kılar.
e) Sevdiği kızı unutabilmek için İstanbul’u terk ederek başka şehirde yaşamaya karar verir

18. Bihruz Bey bir gün vapurla karşıya geçmek için Üsküdar İskelesi’ne gider. Memur vapurun hemen kalkacağı için ona acele etmesini söyler. Bihruz Bey buna aldırış etmez ve bekleme salonundan geçerken vapur hareket etmeye başlar, koşup iskelenin ucuna vardıysa da yetişemez, vapur iskeleden epeyi açılmıştır. Vapurdaki insanlar iskelede bekleyen Bihruz’u elleriyle göstererek haline gülüşmektedirler. Bu gülüşen insanlar arasında Periveş Hanım’ın yüzünü görünce gözlerine inanamaz.
Bihruz Bey vapurdaki yüzler arasında Periveş’i görünce ne yapar?

a) Bir kayık kiralar ve onunla gider.
b) Vapurla iskele arasındaki mesafeye aldırmayarak vapura ulaşmak için suya atlar.
c) Periveş Hanım’ın vapurla döneceği düşüncesiyle akşama kadar İskele’nin bekleme salonunda kızı bekler.
d) Gördüğü kişi Periveş Hanım olamaz. Çünkü Periveş ölmüştür. Bilincinin kendisine oyun oynadığını düşünür ve oradan ayrılır.
e) Vapurda gülüşen insanlar arasında Periveş de vardır. Sevdiği kızın haline gülmesi onu bir hayli üzmüş, rencide etmiştir. Artık Periveş Hanım onun için bitmiştir. Zihninden ve kalbinden söküp atar.

19. Yazar, romanının bir yerinde Keşfi Bey’den bahsederken onun şahsında alafrangalılığın özelliklerini bir bir saymıştır.
Aşağıdakilerden hangisi bunlardan biri değildir?

a) Avrupalılar gibi süslü gezmek
b) Türkçe sözcüklerin arasına Fransızca sözcükler serpiştirmek
c) Koltuğun altında roman taşımak.
d) Caka satmak amacıyla Türk-Müslüman değerlerinin yoğun olarak yaşandığı yerlerde gezip dolaşmak.
e) Savurganlığa ve sefahate, borç etmeye özenmek

20. Bihruz Bey’in valide dediği annesiyle ilgili diyalogları romanda iki yerde geçer. Bihruz Bey’in annesine, annesinin de oğluna karşı tutumuyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğru değildir?

a) Annesi oğlu için her türlü fedakarlığı yapan bir kadındır.
b) Annesi Bihruz Bey’in konuşurken araya Frenkçe sözcükler kullanmasından hoşlanmaz.
c) Oğluna karşı sevgisini hiçbir zaman kaybetmemiştir.
d) Annesi, oğlunun halinden anlayan bir duyarlı bir kadındır.
e) Bihruz Bey, annesine karşı daima saygısızlık etmiş bir tiptir. Bu tavırlarıyla kadını hep kırıp ağlatmıştır.

Cevap Anahtarı

1-b,       2-c,      3-e,     4-e,     5-a,     6-d,     7-b,     8-c,     9-a,   10-e,   
11-a,   12-d,   13-b,   14-c,   15-d,  16-b,   17-e,   18-a,   19-d,   20-e

Araba Sevdası (Recaizade Mahmut EKREM) Kitap Özeti, Tahlili, Kişiler için tıklayınız...

Araba Sevdası (Recaizade Mahmut EKREM) Kitap Özeti, Tahlili, Kişiler


Kitabın Adı : Araba Sevdası

Kitabın Yazarı : Recaizade Mahmut EKREM

Kitabın Konusu :


Fransız hayranı olan savurgan bir şahsın bir görüşte aşık olması ve kendi kendine gelin-güvey olarak yaşadıkları anlatılmaktadır.

Kitap yazılan ilk realist roman olmasına rağmen okuyucuyu dili yönünden zorlamaktadır. Kitapta yabancı hayranlığı, dış görünüşe önem verme, maddiyatçılık, önyargılı davranma vb. gibi toplumda o zamanlarda sık görünen sorunlar ele alınmıştır.

Kitabın Özeti :


Bihruz Bey zamanındaki İstanbul’da yaşayan, pek şık giyinmesini seven biridir. Validesinin yardımıyla geçinen, kibirli ve kendini dekolte gören, genç bir beydir. Her yıl olduğu gibi, baharın gelmesiyle Bihruz Bey’in de içi hoş olur ve sık sık gezintilere çıkar. Bir gün gelir ve lando diye tabir edilen ve bir o kadar da şık olan sarı renkli at arabasına biner. Arabasından indiğinde güzel bir lando daha gelir ve içerisinden iki hanım iner. Biri Periveş adında güzel, yirmi yaşlarında, sarışın bir hanım ve diğeride Bihruz Bey’in sarışın hanımın hizmetkarı sandığı yaşlıca bir kadındır. Bihruz Bey, blond diye tabir ettiği sarışın hanıma gönlünü kaptırır. Bu hanımların arakalarından yürür ve hanımların bu yere bir sonraki Cuma geleceklerini öğrense de gelecekleri saati öğrenmek nasip olmaz. Bir anda Keyfi Bey’in çıkması ile Periveş hanım hızlıca kaçar ve Bihruz Bey her ne kadar takip etmeye çalışsa da izini kaybeder. O günden sonra bu sarışın güzel, Bihruz Bey’in aklından hiç çıkmaz.

Bihruz Bey sarışın hanım için bir mektup ve alıntı bir şiir yazıp, gönderir. Fakat daha sonra şiirde anlamını bilmediği bir sözcüğün, ona değil de sarışın yerine esmere hitap ettiğini öğrenince kahrolur. Bu sırada borçlarının kabarması üzerine paraya ihtiyaç duymaktatır. Bu yüzden köşkü satmayı düşünse de validesi buna izin vermemektedir. Keyfi Bey ile konuşurken Keyfi Bey’in yalandan söylediği sarışın güzelin (blondun) öldüğü haberini alır. Bunun üzerine Bihruz Bey sanki çok büyük bir aşk yaşamışlar gibi kendini kahreder, günlerce ağlar.

Daha yeni kendine geldiği anda dışarı gezintiye çıkmıştır. Üsküdar vapuruna yaklaşır fakat onu kaçırır. Vapur henüz iskeleden ayrıldığı anda Periveş hanımın vapurda oturduğunu görür. Bir anda büyük bir heyecana kapılır ve sevinçten gözleri ışıldar. Keyfi Bey’in yalanını suratına çarpmak hevesiyle Keyfi Bey’in yanına gider fakat Keyfi Bey ikinci bir yalanla o gördüğü kişinin Periveş hanım olmadığını ve ona çok benzeyen bir çalışanı olduğunu söyler. Bunu üzerine Bihruz Bey tekrar yıkılır. Bu esnada alıcaklılar Bihruz Bey’i sıkıştırmaktadır.

Bihruz Bey’in arabacısı olan Andon bir gün Bihruz Bey’in emri üzerine onu bekler ve Bihruz Bey’in geri dönmemesi üzerine köşke doğru yola koyulur. Bu esnada arabayı çizdirerek ufak bir kaza yapar. Bundan Bihruz Bey’in haberi olmadan kurtulmak amacıyla arabayı tamir fabrikasına götürür. Fabrikasında Bihruz Bey’in arabasını gören Kondaraki, onca uyarılara rağmen Bihruz Bey’in borcunu ödememesi üzerine arabaya ve hayvanlara el koyar. Bunun üzerine Andon çaresiz köşke gider ve olanları Bihruz Bey’e anlatınca işten kovulur. Kondaraki daha sonra Bihruz Bey’e nisbet olurcasına Andon’u işe alır.

Bihruz Bey validesinin isteği üzerine İstanbul’dan ayrılmayı düşünürken bir yıl daha burda geçirmeye karar verir. Bu esnada Müsyü Piyer ara sıra gelmekte ve beraber çalışmaktadırlar. Bir gün Bihruz Bey çarşıda gezerken o sarışını tekrar görür ve blondunun çalışanı olarak sandığından aşık olduğu sarışın kadının mezarını öğrenmek maksadıyla hanımın peşine koyulur. Ara bir sokaktan geçerken nazik bir şekilde durumu izah eder. Sonra da aşık olduğu o sarışın hanımın aslında o çalışan kadın olduğunu ve o gün geldikleri güzel arabayı kiraladıklarını diyer bir tabir ile zengin olmadıklarını öğrenir. Bunun üzerine yalan aşkından dolayı Bihruz Bey bir daha yıkılır. Sarışın hanım da alay ederek yoluna devam eder.

KİTABIN ANAFİKRİ


Bu eserden dış görünüşün insanı yanıltabileceği ve dış görünüşe fazla aldanılmaması gerektiği yargısı çıkarılmaktadır. Bunun yanında insanın olayları kendi istediği gibi agılamayıp gerçeği görmesinin gerektiği, o zamanlarda görülen ve yabancı hayranlığından kaynaklanan Fransızca ile karışık bir dil kullanma durumunun kişilerin anlaşmasında zorluklar yarattığı ve önyargılı davranışların insanı ne derece hataya sürüklediği anlatılmaktadır.

KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Bihruz Bey: Şık görünmeyi seven, valide parasını yiyen tutarsız ve savurgan bir gençtir. İnsanların dış görünümüne önem verir. Kendi kendine gelin ve güvey olur. Olayları işine geldiği şekilde algılar. Umursamaz ve düşüncesiz bir karaktere sahiptir. Gittiği heryerde tanıştığı her insanla Fransızca konuşarak tiraj yapmaya çalışır.

Periveş Hanım (blond):
Bihruz Beyin zengin bir hanım sanıp, gönlünü kaptırdığı kişidir. Gerçekte zengin değildir. Alaycı bir karaktere sahiptir. Sarışın, yirmi yaşlarında, orta boylu ve güzel bir kızdır.

Keşfi Bey: Bihruz Bey’e yalan söylemiştir. Şakacı bir yapısı vardır.

Mişel: Bihruz Bey’in hizmetkarıdır. Her zaman kibar görünür ve Bihruz Bey gibi Fransızca ile karışık bir dil konuşur.

Andon: Bihruz Bey’in arabacısıdır. Bihruz Bey’in sarı renkli şık arabasını verilen emirler doğrultusunda kullanır. Bihruz Bey’den oldukça korkar.

Müsyü Piyer: Bihruz Bey’e öğretmenlik yapan, ona kitaplar getirip, okuyan orta halli bir profesördür. Geçimini biraz da Bihruz Bey’in yardımıyla sağlar.

Kondaraki: Araba tamir fabrikasının müdürüdür. Bihruz Bey’in arabasını pek beyenmiş ve göz koymuştur.

YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ


Recaizade Mahmut EKREM; “Araba Sevdası” romanıyla Türk roman tarihimizde, romantizmden realizme geçen ilk romancımız ünvanını kazanır. Tanzimat edebiyatımızın en önemli şairleri ve yazarları arasındadır. İsatnbul’da Vaniköy’de doğdu (1 Mart 1847), Takvimhane Nazırı Recai Efendinin oğludur. İlk öğrenmini, zamanın bilim ve sanat adamlarından olan, babasından aldı. Beyzıt Rüştüyesi’nde Harbiye İdadisi’nde okudu. Hariciye nezareti Mektubi Kalemine memur olarak girdi (1862). Fransızcasını iyice geliştirdi. Namık Kemal’le tanıştı; eski şiirden vazgeçip Batı edebiyatına yöneldi. “Tasvir-i Efkar” gazetesine yazmıya başladı. Namık Kemal Avrupa’ya kaçarken gazatenin idaresini ona bıraktı (1867). Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu (1877); Mekteb-i Mülkiye’de, Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) de edebiyat öğretmenliği yaptı (1880-1887) ve Maarif Nazırlığında bulundu (1908). Ayan Meclisi’ne (Senatoya) seçildikten bir süre sonra öldü (31 Ocak); vasiyeti üzerine, Küçüksu’da oğlu Nijad’ın yanına gömüldü (1914).
Reacaizade Mahmut Ekrem; şiir, eleştiri, hatıra, çeviri, inceleme, hikaye, roman, tiyatro alanında 25’i aşkın eser vermiştir. En tanınmışları: Afife Anjelik (piyes, 1870); Yadigar-ı Şebap (Gençlik Hatırası, şiirler, 1872); Atala (çeviri roman, 1872); Vuslat-yahut-süreksiz Sevinç (piyes, 1875); Talim-I Edebiyat (edebiyat bilgileri, 1879); Zemzeme (şiirler, 3 cilt, 1882-85); Takdir-i “Elhan” (eleştiri, 1886); Muhsin Bey (hikaye, 1890); Pejmürde (şiirler, 1893); Şemsa (hikaye, 1893); Araba Sevdası (roman, 1896); Nijat Ekrem (mensur, manzum şiirler, anılar, 1911); Çok Bilen Çok Yanılır (piyes, 1914).

Araba Sevdası (Recaizade Mahmut EKREM) Kitap Sınavı ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Sudoku Nasıl Oynanır? Kuralları Nelerdir? Nasıl Çözümlenir? Örnek Sudoku Bulmacaları

Sudoku oyunu 9 satır ve 9 sütundan oluşan bir tablodan ibarettir.

Ayrıca tabloda 3x3 lük 9 ayrı bölge bulunur.

Amaç 1 de 9 a kadar rakamları satır, sütun ve 3x3'lük bölgelere dizmektir.

Yalnız rakamları dizerken aynı rakamı satır, sütun ve 3x2'lük bölgelerde sadece 1 kere kullanmak gerekir.

Sudoku matematiksel ve mantıksal düşünmeyi geliştiren güzel bir zeka oyunudur.

Çocuklarımızın ve yetişkinlerin boş vakitlerini değerlendirirken zihin cimnastiği yapmalarını sağlamaktadır.

Örnek Sudoku Bulmacası - 1

Çözümü - 1


Örnek Sudoku Bulmacası - 2

Örnek Sudoku Bulmacası - 3

İnternet üzerinde pek çok sudoku uygulaması bulunmaktadır. Bunlardan birini indirerek veya online olarak sudoku oynayabilirsiniz.

22 Mart 2019 Cuma

Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Özeti, Konusu, Tahlili, Kişiler

Kitabın Adı : Çalıkuşu

Kitabın Yazarı : Reşat Nuri Güntekin

Kitabın Konusu :

Bir subay kızı olan Feride Anadolunun ücra bir köyünde öğretmen olur. Feride'nin teyzesinin oğlu Kamuran ile arasında yaşanan ve araya birçok engel girmesine rağmen birbirlerine karşı bitmeyen aşkları anlatılmaktadır.

Kitabın Özeti:

Pek küçük yaşındayken annesi ölen Feride, babası da sınır sınır dolaşan bir subay olduğu için büyükannesinin yanında büyümüştür. Okul çağına gelince Feride’yi İstanbul’da ki bir Fransız kız yatılı okuluna yollamışlardır. Feride neşeli, zeki, çok asi, ele avuca sığmaz çok hareketli bir kızdır. Fırsat buldukça bir erkek gibi ağaçlara tırmanıp daldan dala atladığı için öğretmenlerinden biri onu çalıkuşuna benzetmiş, sonra da bu benzetme, onun adı olarak kalmıştır.

Babasının da ölmesi üzerine Feride’nin, yakını olarak sadece bir teyzesi kalmıştır. Feride, okulun büyüklü küçüklü tatillerini her zaman teyzesinin evinde geçirmektedir. Bu teyzenin Kamuran adlı, Feride’ den büyük bir oğlu vardır. Kamuran Feride’ ye karşın ağır başlı, kız gibi bir erkektir. Bu yüzden Feride sürekli onla dalga geçmektedir.

Fakat bunların arasında Kamuran, Feride’yi farkında olmadan büyük bir aşkla sevmeye başlamıştır. Bu sevgi bir süre sonra karşılıkta görür. Feride de Kamuran’a karşılık vermektedir. Feride’nin teyzesi de bu durumu çok istediği için, Feride okulunu bitirdikten sonra iki gencin evlenmeleri kararlaştırılır.

Düğün hazırlıkları tamamlanmak üzereyken, bir gün kadının teki çıka gelir ve Feride’ye Kamuran’ın Avrupa’da bulunduğu sırada orada bir kızla aşk yaşadığını söyler. Bu durum hiçbir şeyi umursamaz gibi görünen Feride’yi çok derinden etkilemiştir. Feride bunun sonucunda gururuna yenilir ve derhal teyzesinin evinden uzaklaşır, yolunu izini kaybettirir. Bu yüzden evlenmede gerçekleşemez.

Feride nereye gideceğini düşünürken onu çok seven sütannesi aklına gelir ve oraya gider. Sütannesi onu görünce çok sevinmiştir. Feride bir süre sütannesinin evinde kalır. Bu arada oraya buraya başvurur bir iş için çünkü sütannesini daha fazla rahatsız edemeyeceğini ve yanındaki paranın da ona çok fazla yetmeyeceğini bilmektedir. Başvurularının sonunda Anadolu’da bir ilkokul öğretmenliği elde eder.

Şimdi o hayat dolu hiçbir şeyi umursamayan genç kız artık bir öğretmen olmuştur. Feride Anadolu’yu hiç yadırgamaz. Zeyniler adlı bir köyde öğretmenliğe başlar. Zeyniler köyü Anadolu’nun çok ücra bir köşesindedir. Bu köyde Feride yaptığı herşeyi günlüğüne yazmaya başlar.

Bir zamanlarının hayat dolu asi genç kızı şimdi hayatı tanıma yolundadır. İster istemez ağır başlı olmayı öğrenmiştir. Ama başına gelen bunca şeye rağmen kötümser değildir. O köydeki fakir üstü yırtık pırtık olan öğrencilerini çok sevmiştir. Öğrencilerinin her biriyle ayrı ayrı ilgilenmek ona büyük bir zevk vermektedir.

Öğrencileri arasında Munise adında ortada kalmış, annesi kötü yola düşmüş bir kız vardır. Annesi yüzünden köylüler kızı da hiç sevmiyorlar. Feride, Munise’ye acır ve onu evlatlık alır. Feride çok mutlu olmuştur, aynı zamanda Munise de çok sevinmiştir bu olaya.

Bir süre sonra Zeyniler köyü okulu da kapatılır. İşsiz kalan Feride başka bir yerde öğretmenlik yapmak için başvurmak amacıyla ile gider. Milli Eğitim Müdürlüğü’nde eski bir okul arkadaşına rastlar ve onunla Fransızca konuşur, Milli Eğitim Müdürü de bu olayı görünce, Feride’ yi merkezde kız öğretmen okulunda Fransızca öğretmeni olarak görevlendirir. Feride fiziki olarak çok güzel bir kızdır ve bu fiziki güzelliğinin burada çok fazla göze çarpması Feride’yi endişelendirir.

Ayrıca Feride’nin öğretmenlik yaptığı okuldaki müzik öğretmeni de Feride’ye karşı büyük bir aşk duymaktadır. Fakat bu aşk bir ümitsiz vakadır. Ayrıca şehirde büyük dedikodulara da yol açmıştır. Feride’ nin burada peşine birçok erkek düşmüştür. Bu durum ise Feride’yi endişelendirmektedir. Bu yüzden tayinini ister.

Böylece birkaç yer dolaşır. Bir sürede İzmir’de varlıklı bir ailenin kızlarına da özel ders verir. Fakat Feride’nin gittiği her yerde müthiş fiziği ve güzelliği başına dert açmaktadır. Feride bu güzelliği ve yalnızlığı çok kişinin dikkatini çekmektedir.

Feride daha Zeyniler’de iken bir askerin yaralanması ve oraya getirilmesi sırasında doktor Hayrullah Beyle tanışmıştır. Doktor, Feride’ye bu kadar güzel bir kızın böyle bir yerde ne aradığını, kesinlikle bir aşk meselesi yüzünden gelmiş olduğunu söylemiş Feride ise bunu reddetmiştir. Yıllardan sonra tekrar Kuşadası’nda buluşurlar.

Bu sırada Feride’nin okulu kapatılıp hastaneye çevrilmiştir. Feride artık doktorum himayesine girmiştir. Bir hasta bakıcı gibi doktora yardım etmiştir. Doktor Feride’yi ve artık büyümüş olan Munise’yi kendi öz kızları gibi sevmektedir. Ancak bu sırada doktor bir gün ağır hastalığı olan birine bakmaya gittiği zaman Munise ağır bir şekilde hastalanır. Doktor dönesiye kadar kız yavaş yavaş, acı çeke çeke ölür. Munise’nin nezle sanılan hastalığı kuşpalazıdır.

Feride, Munise’ nin ölmesinden sonra kendini kaybedecek şekilde hastalanır. Günlerce doktorun evinde yatar. İyileştiği sıralarda doktor Hayrullah bey ne kadar yaşlı olursa olsun ikisi için bir söylenti cıkmıştır. Bu da o zamanın şartlarından dolayı olmuştur. Kasabayı türlü dedikodular alıp götürmektedir. Bekar bir erkeğin evinde genç güzel ve bekar bir kadının olması çok fazla dedikoduya yol açmıştır.

Doktor bu dedikodulardan kurtulmak için çok pratik bir yol bulmuştur. Feride’yi de zorla ikna ederek evlenmişlerdir. Ancak tabiki bu evlilik sadece kağıt üzerindedir ve dedikoduların bitmesi içindir. Feride doktoru babası gibi sevmektedir. Doktor, Feride’nin defterini bulmuş ve baştan sona kadar okumuştur. Feride’nin her şeye rağmen Kamuran’ı sevdiğini öğrenmiştir. Gizli araştırmalar yapar.

Kamuran bu zaman içinde evlenmiş ve eşi ölmüştür. Şimdi dört yaşlarındaki çocuğu ile yaşamaktadır. Doktor, Kamuran’a bir mektup yazar ve bu mektupta Kamuran’a bütün olan biteni anlatır. Feride ise bu sırada defterinin kaybolduğunu sanmaktadır ve defterini bütün aramalarına karşın bulamamıştır. Doktor yazdığı mektupla defteri ve bazı belgeleri paket haline getirmiştir. Feride’ye ölümünden sonra bu paketi Kamuran’a götürmesini vasiyet etmiştir. Doktor zaten oldukça yaşlıdır bu yüzden kısa bir süre sonra da ölür.

Feride, doktorun ölümünden sonra, hem paketi teslim etmek hem de çok özlediği teyzesini görmek üzere, Tekirdağ’a teyzesinin yanına gider. Niyeti orda fazla kalmamaktır. Paketi teslim edip bir iki gün kalıp Kuşadası’na geriye dönmektir. O günlerde ne rastlantı ki dinlenmek için Kamuran’da Tekirdağ’a gelmiştir. Feride paketin içinde neler bulunduğunu bilmemektedir.

Bu içinde neler bulunduğunu bilmediği paketi teslim eder. Ama doktorun öldüğünü onlardan gizlemiştir. Böylece Kuşadası’nda doktorun yaşadığı bahanesiyle zorlanmadan geriye dönebileceğini ummaktadır. Fakat umduğu gibi olmaz teyzesi bu paketi Feride gitmeden bir gün önceden Kamuran’a verir. Kamuran o gece kardeşiyle birlikte defteri okur. Böylece, Feride’nin kendisini hala sevmekte olduğunu anlar. Hem de doktorun tembihlerini öğrenir. Kendisiyse, Feride gittiğinden beri Feride’yi unutamamiştir ve hala sevmektedir.

Feride, yeterince kaldığını ve geri dönmesi gerektiğini söyleyerek yola çıkmak üzere hazırlanır. Feride hayatla çok didişmiş ve artık bu gücünü yitirmiştir. Artık doktorunda olmadığı Kuşadası’na gitmek onunda hic işine gelmemektedir. Kuşadası’na dönmek, Feride’yi çok fazla üzmüştür. Ama bu durumunu etrafındakilere hiç belli etmemektedir. Bunu atrafındakilerin anlamasını istemez.

Feride’yi götürecek araba kapıya yaklaşır. Fakat bu bir oyundur. Kamuran ve kardeşinin hazırladığı bir oyundur. Feride arabaya yaklaştığı zaman arabadan birden Kamuran iner ve Feride’yi kucaklar. Zaten tüm ev halkıda Feride’ nin tekrar yuvadan uçmasını istemiyorlardır. Bunun için tüm ev halkı elbirliği yapmıştır.

Feride’nin tüm istemiyormuş gibi davranmaları olmaz demeleri falan boşadır. Kırık dökük kelimelerle bu oyundan kurtulmaya çalışmıştır ama nafile kurtulamamıştır. Çünkü, Kamuran artık kararlıdır ve ikinci bir gaflete düşmeyecektir. Bunu Feride’ye de onu bir daha kaybetmeyi göze alamayacağını ve onu şu an bile deliler gibi sevdiğini söyler. Çalıkuşu, gizli bir mutlulukla ve huzurla kendini Kamuran’ın kollarına atar.

Ana Fikir


Aşkın araya ne girerse girsin asla yok olmayacağıdır.

Şahıslar ve Olaylar

Feride (Çalıkuşu): Fransız okulundan mezun; çok güzel, haşarı, canlı, cıvıl cıvıl, yaramaz, duygusal ve akıllı, canayakın, sevimli bir İstanbul kızıdır.

Kamuran: Feride’nin teyzesinin çok kibar, yakışıklı, sarışın, yüksek öğrenimli, fakat zenginliğinden dolayı herhangi bir işle uğraşmayan oğludur.

Doktor Hayrullah: Canayakın, iyi kalpli, yaşlı, sevimli, biraz inatçı ve sinirli biridir. Hayatını insanların mutluluğuna adamıştır.

Munise: Küçük, sarışın ve güzel bir köy kızıdır. Güzel olduğu kadar zeki ve nazik bir kızdır. Feride’nin yalnız geçen günlerinin tek dayanağı olmuştur.

Yazar Hakkında Bilgi Reşat Nuri Güntekin :

25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi (1912). Bursa’da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra’da öldü. İstanbul’da Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülü.

Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917’ de basılan Reşat Nuri, 1918’ de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919) yazıyordu.

Çalıkuşu’ nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazandı. Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi. Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı.

Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür. Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da ekledi.

Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı. Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar. 7 Aralık 1956’da İstanbul’da öldü.

Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1


Çalıkuşu kitabı soru ve cevapları -Reşat Nuri Güntekin

1- “Çalıkuşu” romanında Feride'nin annesi öldükten sonra, babası onu bakmaları için nereye, kimin yanına göndermiştir?

A) İstanbul'daki Sor mektebine
B) İstanbul’a Gül misal dadının yanma
C) İstanbul'a büyükannesinin yanına
D) Tekirdağ'a Ayşe teyzesinin yanına
E) İstanbul'a Besime teyzesinin yanına

2- Feride'ye "Çalıkuşu" ismini ilk defa kim takmıştır?

A) Babası
B) Sör mektebindeki bir öğretmen
C) Kâmran
D) Müjgan
E) Büyükannesi

3- Feride'ye "Çalıkuşu" ismi niçin takılmıştır?

A) Ağaç diplerinde uyuduğu için
B) Kuş yuvalarını düzeltmeyi sevdiği için
C) Çok haşarı olduğu için
D) Okulun bahçesindeki kuru ağaca çıkarak daldan dala atladığı için
E) Çok konuştuğu için

4- Aşağıdakilerden hangisi Feride'yi Anadolu'da öğretmenlik yapmaya iten sebeplerden biri değildir?

A) Farklı maceralar peşinde koşmak istemesi
B) Kâmran'la evlenmekten vazgeçmesi
C) Tanıdıklarından uzaklaşmak istemesi
D) Kâmran'ın onu Avrupa'da aldattığını öğrenmesi.
E) Kâmran'ın onu Anadolu'da bulamayacağını düşünmesi

5- Feride, Anadolu'ya gittiğinde ilk olarak hangi göreve atanmıştır?

A) Edebiyat öğretmenliğine
B) Fransızca öğretmenliğine
C) Tarih öğretmeliğine
D) Coğrafya ve resim öğretmenliğine
E) Müzik öğretmenliğine

6- Zeyniler köyündeki okul kapatılınca Feride, Anadolu'daki bir kız mektebinde hangi göreve başlamıştır?

A) Musikî öğretmenliğine
B) Coğrafya ve resim öğretmenliğine
C) Fransızca öğretmenliğine
D) Tarih öğretmenliğine
E) Edebiyat öğretmenliğine

7- Feride'nin günlüğü Kâmran'ın eline nasıl geçmiştir?

A) Tesadüfen Kâmran tarafından Feride'nin odasında bulunmuştur.
B) Feride'nin teyzesi tarafından Kâmran'a verilmiştir.
C) Feride'nin kocası Hayrullah Bey tarafından bizzat Kâmran'a verilmiştir.
D) Feride'nin büyükannesi tarafından Kâmran'a verilmiştir.
E) Hayrullah Beyin vasiyeti üzerine Müjgan tarafından Kâmran'a ulaştırılmıştır.

8- Feride neden Doktor Hayrullah Beyle evlenmeyi kabul etmiştir?

A) Hayrullah Bey varlıklı biri olduğu için
B) Hayrullah Beye vefa borcu olduğu için
C) Kâmran'ı unutmak için
D) Kuşadası'nda çıkan dedikodulara son vermek için
E) Yaşamına Anadolu'da devam etmek istediği için

9- Feride’nin babasının mesleği nedir?

A) Esnaf
B) Çiftçi
C) Öğretmen
D) Subay
E) Doktor

10- Kamran’la ilişkisi olan İsviçre’deki hasta kızın adı nedir?


A) Müzeyyen
B) Makbule
C) Münevver
D) Selma
E) Nagehan

CEVAP ANAHTARI


1-C , 2-B ,  3-D , 4-A , 5-D , 6-C , 7-E , 8-D , 9-D , 10-C

Şeker Portakalı (Jose Mauro De Vosconcelos) Kitabının Özeti ve Tahlili

Kitabın Adı : Şeker Portakalı

Kitabın Yazarı : Jose Mauro De Vasconcelos

Kitap Hakkında Bilgi :

Jose Mauro De Vasconcelos edebiyat dünyasının en ilginç yazarlarından biridir. Nedeni ise yazarlık yeteneğini uzun yıllar keşfedememesidir. Hayatın onu bir çok birbirinden alakasız işlere sürüklemesi ve yaşadıkları ile içinde barındırdığı hikayesini yazmaya karar vererek edebiyat dünyasında yeri almıştır.

Hayatında bir çok farklı işte çalışan ve içinde kendine göre bir hikaye geliştiren yazar en sonunda bunu kağıda dökmeye karar verir. 12 gün gibi kısa bir sürede kitabını tamamlar. Şeker Portakalı kitabı sayesinde de en çok satanlar listesine giren yazar bir anda kendini farklı bir dünyada bulur.

Bu değerli romanda yoksul bir ailenin oğlu olan bir çocuğun yüzmeye daha yeni başladığında ilerde yüzme şampiyonu olma hayalini kurmasını ve bu hayali için ilerlerken hayatın ona nasıl oyunlar oynadığını ve onu nasıl farklı yerlere sürüklediğini anlatıyor.

Kitap okuyucularına tam bir hayat dersi sunuyor ve hayata dair gerçekleri su yüzeyine çıkartıyor. Bunu yaparken de okuyucunun kendi geçmişinden parçaları bulmasını ve hayatı daha iyi anlamasını sağlıyor.

Şeker Portakalı Kitabının Özeti


Şeker Portakalı 5 yaşındaki Zeze isimli bir çocuğun acı hikayesini anlatıyor. Çok fakir bir ailenin çocuklarından biri olan ve 5 yaşında olmasına rağmen hayal gücü ve zekası çok gelişmiş olan Zeze çok yaramaz bir çocuktur ve o yüzden mahalle için şeytan olarak anılmaktadır.

Çok meraklı olan ve çevresindeki her şeyi keşfetmeye çalışan bu çocuğun diğer ilginç noktası ise okumayı çok erken çözmesidir. Bu yüzden öğretmeni tarafından sevilen ve Zeze’nin şeytan olmadığı bir tek öğretmeni kendisi gibi sarışın olan ablası inanmaktadır.

Zeze’nin babası işsizdir ve aile bu yüzden büyük bir fakirlik çeker. Taşınmak zorundadırlar ve bu Zeze’ye acı verir. Bu acısını azaltmak içinde Zeze’ben bir şeker portakalı fidanı seçmesi istenir. Zeze’ de bir tane seçer ve kendi ağacı olduğu için ona ilgi gösterir. Fakat bu şeker portakalı fidanının başka bir özelliği daha vardır. O da Zeze ile konuşmasıdır. İkili bu sayede çok iyi arkadaş olur ve Zeze tüm gün yaptıklarını şeker portakalı fidanına anlatmaya başlar.

Yeni yıl yaklaştığında Zeze de her çocuk gibi hediye bekler. Fakat ailesi çok fakir olduğu için pek umudu yoktur. Buna rağmen pabuçlarını kapının önüne koyar ve odasında beklemeye başlar. Gelenek olarak babası kapının önüne hediye koyması gerekir ve Zeze merakına yenilerek hediye var mı diye kapıyı açar. Tahmin ettiği gibi hediye yoktur fakat karşısında babası ıslak gözler ile ona bakar. O an babasının acısını hisseder fakat artık çok geçtir. Yaptığı bu davranışı ile babasını çok üzmüştür ve bunu telafi etmek için babasına hediye almaya karar verir. Bunun içinde ayakkabı boyama kutusu alır ve yollara düşer. İşler pek iyi gitmez ama yine de bir şekilde hediye için gerekli parayı bulmayı başarır. Hediyeyi alıp babasına verdiğinde artık ondan mutlusu yoktur. Onun içinde hem bir şeytan hem de bir melek vardır.

Bir taraftan herkes yaramazlıkları ile ona bela okurken diğer taraftan öğretmeninin masasındaki vazo boş kalmasın, öğretmeni üzülmesin diye çabalayan bir çocuktur Zeze. En büyük hayallerinden bir tanesi ise yarasa gibi kasabanın en havalı arabası olan Portekizlinin arabasının arkasına asılarak rüzgarı hissetmektedir. Bir gün cesaretini toplar ve bunu dener. Fakat denemesi ile başarısız olması ve Portekizliden dayak yemesi bir olur. O gün büyüdüğünde Portekizliyi öldüreceğine dair yemin eder.

Bundan sonra günlerini artık Portekizliden saklanarak geçirir ve Portekizli ona pek rahat vermez. Arabası ile hava yapması Zeze’yi daha da kızdırır ama elinden bir şey gelmez. Bir gün yaramazlık ederken kendini keser ve bunu dayak yememek için ailesinden gizler. Okula toparlayarak giderken Portekizli bunu fark eder ve onu arabasına alır. Okula gitmek yerine Zeze’yi eczaneye götürür ve yarasına baktırır. Daha sonrada ona limona ile pasta ısmarlar. Portekizlinin kötü biri olmadığını anlayan Zeze onunla dost olmaya karar. Bundan sonraki günlerini de sürekli Portekizli ve arabası ile geçirir. Portekizli ile öyle yakınlaşmışlardır ki artık onu babası gibi görmeye başlar. Hayatında sevdiği tek kişi Portekizli olmuştur.

Zeze yaramazlıklarına devam eder ve ailesi de onu sürekli döver. Artık Zeze’yi dövmek alışıla gelmiş bir hale gelir. Fakat zamanla dayağın dozu kaçar ve ablası ile babası Zeze’yi çok kötü döver. Öyle ki Zeze dışarı çıkamaz hale gelir. Bir anlamda artık ölmeyi istemektedir ve bunun için tek yok olarak da trenin önüne atlamayı düşünür. O bunun planını kurarken kötü haber gelir. Portekizli arabasının içinde iken tren arabasına çarpmıştır. Araba paramparça olmuştur ve Portekizli ölmüştür. Hayatındaki en sevdiği kişiyi kaybetmek Zeze’yi yaşayan bir ölü haline getirir. Tam o sırada şeker portakalının yol yapımı için kesileceği söylentisi de çıkmıştır. Tüm aile Zeze’nin bu yüzden bunalıma girdiğini düşünür. Zeze öyle kötü olur ki tüm kasaba haline acır ve bir zamanlar şeytan diye çağırdıkları Zeze’yi ziyarete gelirler. Fakat hiç bir şey Zeze’yi kendine getiremez. Bir tek en iyi arkadaşı olan şeker portakalı fidanı ile konuşur. Fakat onun da ömrü artık sınırlıdır. Zeze bir şekilde hayatına devam etmek zorundadır.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...