30 Mart 2019 Cumartesi

İnce Memed (Yaşar Kemal) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


KİTABIN ADI : İnce Memed

KİTABIN YAZARI : Yaşar Kemal

KİTABIN KONUSU :


Anadolu halkının geri kalmışlığı, cahil bırakılmışlığı ve köy hayatının sefaleti.

KİTABIN ÖZETİ :

Toroslar’dan Akdeniz’e uzanan Dikenliözü’ndeki beş köyden birisi Değirmenoluk’tur. Bu köyün insanları köylerinden dışarıya çıkmazlar. Onun için buraların kendine has kanun ve töreleri vardır. Bu kanun ve töreleri Abdi Ağa koyar ve uygular. Dışarıdan kimse gelmez ve karışmaz.

Köyün yağız delikanlılarından Memed günlerdir Abdi Ağa’nın tarlasını sürmektedir. Artık dayanamayacağını anlayınca herşeyi bırakıp Kemse Köyü’ne gider ve Süleyman’a sığınır. Memed’in bu yaptığı aslında bütün köy ahalisinin hayalidir. Memed kışı Kesme Köyü’nde geçirir. Anasını ve köyünü özlemiş olmasına rağmen dönmemekte kararlıdır. Bir gün köyden bir tanıdık onu görür ve bu haberi hemen Abdi Ağa’ya yetiştirir. Bunu öğrenen Abdi Ağa Süleyman’ın kapısına dikilir ve Memed alıp köye götürür. O yaz Memed hasatı yapar ve Abdi Ağa’nın topraklarını sürer. Abdi Ağa ise ceza olarak ona hasatın beşte birini verir. O kış Memed ve anası çok zorluk çekerler. 

Memed arkadaşı Mustafa ile ilk defa kasabaya giderler. Yolda iyi, mert bir eşkiya olan ve hayranlık duydukları Kara Ahmet’le karşılaşırlar. Kasabadaki yaşam Memed’i çok etkiler. Ağaların olmadığı herkesin hür olduğu bu hayat özlemiyle Memed sevgilisi Hatçe’yi kaçırmak için köye gider ve barber kaçarlar. Abdi Ağa’nın yeğeninin nişanlısı olan Hatçe ile Memed’in kaçmalarının ardından Ağa’nın adamları ve yeğeni onları yakalamak için izlerini sürerler. Nitekim bulurlar. Aralarında çatışma çıkar. Abdi Ağa’nın yeğeni ölür, Memed yaralanır ve kaçar. Hatçe ise yakalanır. Memed’in sığınacak bir yeri olmadığı için Deli Durdu denilen bir eşkiyanın çetesine sığınır. Çetenin yaptığı haksızlıkları gören Memed, Deli Durdu’dan nefret eder. 

Bu sırada Abdi Ağa Hatçe’yi cezalandırmak için ona bir tuzak kurar. Yeğenini Hatçe’nin öldürdüğüne jandarmaları ikna eder ve Hatçe hapishaneye düşer.
 
Eşkiyalığa iyice alışan Memed zulmetmeye dayanamaz ve çeteden ayrılıp yeni dostlar bulur ve onlarla gezmeye başlar. Bir gece köye geldiğinde anasının öldüğünü duyar ve Hatçe’nin başına gelenleri öğrenir. Ardından Abdi Ağa’nın izini sürmeye başlar.
Bu arada Abdi Ağa Memed’i ortadan kaldırmak için bir tuzak kurar. Memed ise kasabada Hatçe’yi bulur ve bir yolunu bulup onu ve arkadaşını hapishaneden kaçırmayı başarır. Köylüleri de Abdi Ağa’ya karşı gelmeleri konusunda yüreklendirir. O kış köylüler Abdi Ağa’ya hasatlarından bir buğday tanesi bile vermezler.

Abdi Ağa Ankara’ya telgraf çeker ve Memed’in gizlendiği yeri ihbar eder. Jandarmalar Memed’i kıstırırlar. Aralarında çatışma çıkar. Tam bu sırada Hatçe doğum yapar. Memed eşi ve çocuğu için teslim olur fakat bu esnada Hatçe vurulur. Memed’in dünyası yıkılır. O sırada çıkan afla serbest kalır. Doğan çocuğunu Hatçe’nin hapishane arkadaşı alır ve Gaziantep’in bir köyüne götürür.

Olaylardan Abdi Ağa’yı sorumlu tutan Memed köye gelir ve Abdi Ağa’yı vurur. Bu duruma sevinen köylü bayram eder. Memed ise atını dağlara doğru sürer ve o günden sonra Memed’den haber alınmaz. 

O gün bu gündür Dikenlidüzü Köylüleri, çift koşmadan önce çakırdikenleri ateşe verirler. İşte tam o günlerde Alidağ’ın doruğunda bir top ışık patlar, üç gün üç gece yanar durur.

KİTABIN ANA FİKRİ : 

En yüksek makamlarda bile olsak kimseye haksızlık etmeye hakkımız yoktur.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Peyami Safa) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


KİTABIN ADI : DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU

KİTABIN YAZARI : PEYAMİ SAFA

KİTABIN KONUSU:
Çocukluğundan beri bacağından rahatsız olan ve kimseyi dinlemeyen birisinin, hayaller peşinde koşarken başından geçen olaylar.

KİTABIN ÖZETİ:
Küçüklüğünden beri çektiği hastalık onu hastahanelerden tiksindirmiştir. Fakat durumu ciddiyetini korumaktadır. Annesi ile kenar mahallelerin birinde virane ahşap bir evde yaşamaktadır. 

Bir gün ameliyat olması gerektiğini öğrenip hastahaneden döndüğünde evde annesini bulamaz ama odanın halinden annesinin şiddetli bir baş ağrısı geçirdiğini anlar. O sırada annesi gelir. Annesini üzmemek için ona gerçekleri anlatmaz. Kendi doktoruna gidip ona gözükmesi gerektiğini söyler. Annesi Erenköy'e gideceğini öğrenince paşanın da onu merak ettiğini söyler. Ertesi gün önce paşaya gider. Paşa ilk olarak sağlık durumunun nasıl olduğunu sorar. Kaçamak cevaplar vererek olayı geçiştirir. 

Daha sonra odaya Nüzhet gelir, getirmesini istediği kitapları alır. Kızı gidince paşa bir de doktor Ragıp Bey’ e görünmesini tavsiye eder. Paşanın uzaktan akrabası olan yazar küçük yaşlardan beri onunla konuşur, ona kitap okur. O akşam yine bir roman okumaktadır fakat paşa uyuyunca Nüzhet’ le birlikte beahçeye gider ve muhabbet ederler. Yazar on beş yaşında ve aralarında dört yaş olmasına rağmen Nüzhet’ i sevmektedir. Ancak onun da aynı duyguları hissetiğinden emin olmaz. Bahçede konuşurken doktor Ragıp’ ın Nüzhet’ i istediğini duyunca önce üzülür ama Nüzhet oralı olmayınca, duyduğu şüpheye rağmen keyfi yerine gelir. Daha sonra Nüzhet annesinin isteği üzerine uyumaya gider ve yazar da kendine olan tüm güvenini kaybeder. 

Hastalığı onu normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir. Doktorun ikazlarına rağmen baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranmaktadır. Henüz uyumadan Nüzhet yazarın evine uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek tekrar koyu bir muhabbete başlarlar. Ertesi gün yazar erkenden doktara gideceğinden Nüzhet onun uyumasını ister. Fakat yazar ona karşı olan zaafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet şaşkınlık içerisinde koşarak eve gider. 

Sabah olunca yazar Kadıköye gider ve paşanın istediği kitapları alır ve sonra da annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar. Oradan da doktara gider fakat operatörün dersi olduğundan görüşemezler. Operatörle akşama görüşebilen yazar ondan baston kullanması ve iyi yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır. İşi bitip köşke dönen yazar içeriye girdiğinde kendisinden gizli birşey konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye oturmaya çıkar. Daha sonra Nüzhet gelir ve yazar içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında çıplak olduğunu söyleyerek onu rahatlatır. Fakat akşam Nurefşan ona gerçekleri yani Nüzhet ile doktor Ragıp’ın durumlarını konuştuklarını söyler. Yazar hayal kırıklığına uğrar ve Nüzhet’ in odasına konuşmaya girer. Nüzhet yine yazarı ikna eder. Daha sonra ikiside uyurlar. 

Ertesi günü Nüzhet’ le bahçede geçiren yazar Nüzhet’ le cinsel yakınlaşmalara girer. O akşam doktor Ragıp yemeğe gelir ve yazar hiç oralı olmaz. Konukları gidince Paşa yazara doktor hakkında görüşlerini sorar o da Ragıp’ ı Nüzhet’ e yakıştıramadığını söyler bunu duyan yengesi de içinden yazara karşı kin tutar. 

Bir gün yazar yengesinin Nüzhet’i mikroplara karşı uyardığını ve eşyalarımızı ayırdım dediğini duyar ve bunun üzerine evi terketme kararı alır. Ancak annesininde o gün paşalara geleceğini duyması kararını değiştirmesine neden olur. 

Hızla geçengünlerden sonra nihayet evine dönen yazarın ağrıları gün geçtikçe arttığından annesi onu fakülteye götürür. Operatör ona durmun ciddiyetini hatırlatır ve yerinden bile kıpıdamamasını ister. Evi birden kalabıklaşan yazarın yakınları onu teselli etmeye çalışır. Tekrar fakülteye gittiğinde operatör bacağın kesilmesi gerektiğini söyler fakat buna razı olmayan yazar birden bayılıverir. Bundan etkilenen operatör kasaplardan farkı olmaları gerektiğini söyleyip yazara, üç aylık bir sürede bacağını kurtarmak için hastahanete kalması gerektiğini söyler. Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna yatırılır. Burası ona hapishane gibi gelir ve ilk gecesi olaylı biter. Bu korkuya dayanamaz ve bütün gücüyle bağırıp çağırır. Zor geçen günlrin sonunda ameliyat günü gelir. Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtılduğun ancak yer basamayacağını söyler. 

Daha sonra da Nüzhet’ ten gelen karttan Paşanın hastalandığını Nüzhet’ in de doktor Ragıp’ la nikahlanacağını öğrenir. Acılar içinde geçen günlerin sonunda annesi doktor Mithat ve arkadaşı onu hastahaneden taburcu ettirirler. 

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ: Peyami Safa

Peyami Safa İstanbul’ da 1899 yılında doğdu. Dokuz yaşında iken sağ elinin ekleminde kemik hastalığının başlaması, on üç yaşında iken de hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden düzenli okul öğrenimi göremedi, kendi kendini yetiştirdi. “ Biri Yerli ve Kopanlıklar Kralı” adlı (1913) ve “ Üç Kardeş” adlı (1918) birer hikayelik iki küçük kitap çıkarıyor, Fagfur (1918) vb. gibi sanat dergilerinde hikaye çevirileri ve makaleleri yayımlanıyordu.Savaş sonunda, kardeşinin isteğiyle memurluktan ayrılıp basın hayatına atıldı. Çıkardıkları “ Yirminci Asır” adlı bir akşam gazetesinde “ Asrın Hikayeleri” genel başlığı adı altında halk için gazete hikayeleri yazdı. İlk otuz kırk tanesi imzasız yayımlanan bu hikayeler o zaman çok beğenildi; yazar devrin ileri gelen bazı sanatçıları tarafından teşvik edildi. O tarihten sonra yalnız gazetelerde çalıştı. Fıkra, makale ve roman yazarı olarak geniş bir üne ulaştı. Bu arada “ Kültür Haftası (1936) ve Türk Düşüncesi (1953-1960)” adlı iki de dergi çıkardı. 1961’ de İstanbul’ da öldü.

ESERLERİ:
Yalnızız, Fatih Harbiye, Şimşek, Bir Tereddütün Romanı, Sözde Kızlar, Mahşer.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Peyami Safa) Kitap Sınavı Klasik Sorular ve Cevapları için tıklayınız....

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Peyami Safa) Kitap Sınavı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Yaprak Dökümü (Reşat Nuri Güntekin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


KİTABIN ADI : Yaprak Dökümü

KİTABIN YAZARI : Reşat Nuri GÜNTEKİN

KİTABIN KONUSU: 

Gelir düzeyinin üzerinde bir yaşam sürdürmek isteyen bir ailenin dağılışıdır.

KİTABIN ÖZETİ : 

Ali Rıza Bey, şair ruhlu, içine kapanık, kendi hâlinde dürüst bir insandır. Prensipleri kendi prensipleriyle bağdaşmayan insanlarla çalışmak istemediği için şirketteki memuriyetinden istifa eder; Üsküdar'daki evine çekilir. Ali Rıza Beyin, Şevket isminde bir oğlu ile Fikret, Neclâ, Leylâ ve Ayşe adında dört kızı vardır. 

Ali Rıza Bey, işten çıktığı sırada oğlu Şevket yüksek maaşla bir bankaya memur olur; evin bütün yükü onun üzerine biner. Şevket, babası gibi iyi yetişmiş, karakterli, namuslu bir gençtir. Ailesine de son derece bağlıdır. Babasının doğruluk ve namus uğruna işten istifa etmesini uygun bulur. Buna karşılık Ali Rıza Beyin hanımı Hayriye Hanım durumdan hiç memnun kalmaz.

Bir süre sonra Şevket, Ferhunde adında hafif meşrep bir kadınla evlenir. Eğlenceye düşkün olan bu kadın, birbirinden genç, güzel ve hareketli, asrî olmaya meraklı olan Neclâ ve Leylâ'nın da karakterini bozar. Bir eğlence ve moda düşkünlüğü başlar. Evde sık sık partiler düzenlenir. Evin büyük kızı Fikret, yengesi ve kardeşleriyle anlaşamadığı ve bu durumdan hiç memnun olmadığı için en az babası kadar üzgün ve kırgındır. Hayriye Hanım, sırf kızlarına koca bulmak ümidiyle evde her değişikliğe razı olur. Şevket de olanlardan memnun kalmamasına rağmen belki de karısının tesiriyle kendisini bu hevese kaptırmıştır.

Evde gün geçtikçe itibarı düşen Ali Rıza Bey tekrar işe girmeyi düşünürse de başaramaz. Eğlenceler ve toplantılar için lüzumsuz yere para harcanan evde maddî sıkıntılar başlar; kavgalar, türlü rezaletler ve sefalet birbirini takip eder. Ali Rıza Bey, çocuklarındaki bu korkunç değişiklikler karşısındaki hayret, şaşkınlık ve acı içinde kıvranmaktadır. 

Evdeki bu anormal havaya ayak uyduramayacağını anlayan Fikret Adapazarı'na yaşlı, dul bir adama gelin gider. Böylelikle aile ağacının yapraklarından biri düşer. Ali Rıza Bey, çirkin durumlardan kurtarmak için kızlarını evlendirmeyi düşünür; fakat dürüst ve namuslu damat adayı bulamaz. Bu arada Şevket masrafları karşılamak için bankadan borç alır; sonra ödeyemez, hapse atılır. Böylece, ikinci yaprak düşer. Kocası hapisteyken Ferhunde evden kaçar. Bu üçüncü yaprağın düşüşü olur. Karısının kaçtığı haberini hapishanede babasından alan Şevket üzülmez, hatta bir belâdan kurtulduğu için memnun olur.

Ferhunde'nin kaçışı ile elebaşlarını kaybeden Leylâ ve Neclâ bocalarlar. Evde hakimiyet yine Ali Rıza Beyin eline geçer; toplantılara ve eğlencelere son verilir. Bu monoton hayat kızlara pek sıkıcı gelir; sırf bu havadan kurtulmak için Neclâ bin bir türlü hayaller kurarak, kendisini zengin gösteren bir Suriyeli ile evlenir. Fakat Suriye'ye gidince orada kocasının birkaç karısının daha olduğunu görür. Kendisini kurtarması için babasına mektuplar yazar. Bu dördüncü yaprağın düşüşüdür. 

Bu arada Leylâ kötü yola sapar. Ali Rıza Bey, kızını evden kovar. Leylâ bir avukatın metresi olur. Bu beşinci yaprağın düşüşüdür. Bu olaydan sonra Ali Rıza Beye hafif bir inme iner. Onu yiyip bitiren asıl hastalık içindedir. Leylâ da gittikten sonra ev büsbütün ıssız kalır. Hayriye Hanım bütün güç ve kuvvetini kaybeder. Leylâ yüzünden kocasına sık sık sitemlerde bulunur. Bunun üzerine Ali Rıza Bey, Adapazarı'na, Fikret'in yanına gider. Fakat aradığı huzuru orada da bulamaz; kalabalık bir aile hayatı içinde âdeta bir cehennem hayatı yaşayan Fikret, bütün iyi niyetine rağmen babasını yanında barındıracak durumda değildir. 

Bunun üzerine Ali Rıza Bey İstanbul'a döner, hastalığı ilerlediği için eve uğramadan hastahaneye yatar. Babasının hastalık haberini alan Leylâ onu hastahaneden çıkarır, kendi evine götürür. Taksim'deki lüks apartman katında hep birlikte rahat yaşamaya başlarlar. Ara sıra yolda eski kahve arkadaşları ile göz göze gelmese Ali Rıza Bey büsbütün huzur içinde olacaktır.

KİTABIN ANA FİKRİ : 

Çılgın hayallerin, maddî israfların, gereksiz özentilerin hüküm sürdüğü bir ailede çöküntülerin başlaması kaçınılmazdır.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ: REŞAT NURİ GÜNTEKİN

25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi' ni bitirdi (1912). Bursa' da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra' da öldü. İstanbul' da Karacaahmet Mezarlığı'nda gömülü. 

ESERLERİ
Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe (1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece (1928),Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen (1944), Miskinler Tekkesi (1946), Harabelerin Çiçeği (1953), Kavak Yelleri (1950), Son Sığınak (1961),Kan Davası (1955)

Gazap Üzümleri (John STEINBECK) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


KİTABIN ADI : GAZAP ÜZÜMLERİ

KİTABIN YAZARI : JONN STEINBECK

KİTABIN ÖZETİ:


Oklahama toprakları üzerinde yaşayan köylüler ektikleri ürünlerin yeşermesi, gelişmesi için bahar yağmurlarını beklemektedirler. Ama ne var ki Mayıs ayının sonu gelmesine rağmen beklenen yağmur yağmamıştır. Teksas ve Körfezden yükselen yağmur bulutları zaman zaman Oklahama’lı köylüleri umutlandırsa da o yıl beklenenin aksine kurak bir yıl olarak geçmektedir. Günler ilerledikçe insanların umutları azalmakta ve herkes huzursuzluk içinde felaketin boyutlarını anlamaya çalışmaktadır.

Tom Jood, dört yıl yattığı Mok Alester cezaevinden tahliye olmuştur. Köyünde karıştığı bir kavgada kendisini bıçaklayan birinin kafasına kürekle vurarak adamı öldürmüştür. Yedi yıl ceza almıştır, ama iyi hallerinden dolayı Tom’u dört yıl sonra şartlı olarak salıvermişlerdir. Tom hapishaneden aldığı yeni ama ucuz elbiselerle dikkat çekmekte, insanlar onun cezaevinden çıktığını anlamaktadır. Tom beş parasız köyüne dönmek üzere yola koyulmuştur. Konaklamak üzere yol kenarındaki lokantanın önünde durmuş bir kamyonu fark eden Tom, şoförün kendisini alacağını düşünerek kamyonun yanına gelmiş ve beklemeye başlamıştır. Lokantadan çıkan şoför kamyonun yanındaki adamı fark etmiş fakat hiç umursamadan kamyonuna binmiştir. Tam şoföre kendisini alıp almayacağını sormuş, şoför bir an tereddüt ettikten sonra kabul eder bir işaretle Tom’u arabasına almıştır. Tom köyüne giden yolun bulunduğu yere gelince, şoföre kendisini aldığı teşekkür ederek kamyondan iner ve köyüne doğru yürümeye başlar.

Tom kızgın güneşin altında bir müddet yürüdükten sonra gölge bir yer görür ve burada biraz dinlenmeye karar verir. Ağacın altına geldiğinde orada bir kişinin oturduğunu görür, bu Tom’un köyünde papazlık yapan Tim Kesi’dir. Tom Kesi’ye durumunu anlatır. Kesi ise artık papazlık yapmamaktadır, ne yapacağını bilmez halde oradan oraya gezmektedir. Tom Kesi’ye kendisiyle beraber gelmesini söyler ve ikisi birlikte tekrar Tom’un evine doğru yürümeye koyulurlar. Bir müddet sonra bir tepenin düzlüğüne çıktıklarında Tood’ların evi gözükmüştür. Tom Tood aniden durur ve evinin kendisinin bıraktığı gibi olmadığını fark eder, bir şeyler olduğunu anlar.

Köylüler ortakçı olarak çalışmaktadırlar. Elde ettikleri üründen bir miktar pay olarak gerisini mal sahiplerine vermektedirler. Mal sahipleri, bir gün köye gelerek ortakçılara artık onlarla çalışmayacaklarını onların yaptığı işi artık traktörlerin yapacağını söylemişlerdir. On dört ailenin yaptığı işi bir traktör yapmaktadır. On dört aileye ücret ödemektense bir şoföre ücret ödemek onlarında işine gelmektedir. Doğup büyüdükleri dedelerinin uğruna savaştıkları topraklardan ayrılacaklarını öğrenen köylüler kızgın ve çaresiz evlerine dönerler.

Tom ve Kesi terk edilmiş haldeki eve gelirler. Etrafta kimsecikler yoktur. Bir müddet sonra yanlarına biri gelir. Bu Jood’ların komşularından Mulley’dir. Tom bir an önce burada neler olduğunu öğrenmek istemektedir. Mulley, Kesi ve sabırsızlık içindeki Tom’a olup bitenleri anlatır. Bölgeye traktörlerin geldiğini, köylülerin işini elinden aldığını köylülerin evlerini terk etmeye mecbur bırakıldığını söyler. Tom’un ailesinin de bölgeden sekiz mil kadar uzakta bulunan John amcanın evine yerleştiğini batıya göç etmek için bir kamyonet aldıklarını ve bunun için hazırlık yaptıklarını anlatır. Kendisinin ise buradan ayrılamadığını ve buralarda bekçilerde saklanarak yaşadığını söyler. Tom, Jovat, Kesi ve Mulley geceyi burada geçirerek ertesi sabah Jon amcanın evine gitmeye karar verirler. Karanlık çökmüştür, Mulley avladığı tavşanı bir ateş yakıp kızartarak yemeyi teklif eder ve öyle yaparlar. Gece bölgeyi kontrole gelen bekçilerden saklanarak sabahı ederler. Sabahın ilk ışıkları ile Tom ve Kesi John amcanın evine doğru yola çıkarlar, Mulley onlarla birlikte gelmeyeceğini ve burada kalacağını söylemiştir.
Tom, çocukluğunu geçirdiği, koşup oynadığı yollarda ilerlerken bir yandan o günleri düşünmekte bir yandan da ailesinin ne halde olduğunu merak etmektedir. John amca küçücük bir evde tek başına yaşamaktadır. Tom, bütün ailenin o küçük evde nasıl yaşadığını düşünmektedir. John amca, dört yıl süren bir evlilik yaşamış, karısı öldükten sonra da bir daha evlenmemiştir.

Tom ve Kesi, John amca’nın evini uzaktan görmüşlerdir. Evin önünde bir kamyonet durmaktadır ve ailesi yola çıkmak için hazırlanmaktadır. Tom, kamyoneti tamir etmeye çalışan babasının yanına yaklaşır. Baba, Tom’u görünce şaşkınlık içerisinde Tom’a hapisten kaçıp kaçmadığını sorar. Tom Babasına durumu anlatır, şartlı olarak salıverdiklerini söyler. Baba Tom’a Kalifornia’ya gitmek üzere olduklarını söyler, orada çalıştırmak üzere işçi arandığını söyler, bununla ilgili olarak basılmış ilan kağıdını gösterir. Tom daha sonra ailenin diğer üyeleri ana, büyükanne, büyükbaba, kardeşleri Nooh, Al, Ruthie, Winfield, Rozaşarn ve kocası Connie ile görüşür. Tood’lar bütün eşyalarını satmışlar ve iki yüz dolar toplamışlardır. Bu paranın yetmiş beş dolarına bir otomobil almışlar, otomobilin arkasını keserek bir kasa oturtmuşlar ve kamyonet haline getirmişlerdir.

Bütün aile fertleri artık bir an önce Kaliforniya’ya gidip bir iş bularak para kazanmayı ve sonra kendilerine toprak alarak oraya yerleşmeyi düşlemektedir. Orada her tarafın yemyeşil olduğunu, bir sürü üzüm ve portakal bahçelerinin olduğunu ve çalıştırmak üzere birçok işçi arandığını duymuşlardır.

Akşam yemeğinden sonra aile ne yapacağına karar vermek için bir araya gelmiştir. Önce papaz Kesi’nin de onlarla birlikte gelebileceğine karar verirler. Eşyalar kamyonete yüklenecek ellerindeki iki domuz yolda yenmek üzere kesilerek tuzlanacaktır. Gece hemen işe koyularak ertesi sabah da yola çıkmaya karar verirler, ve eşyalar kamyonete yüklenir, domuzlar kesilerek tuzlanır. Artık bütün hazırlıklar tamamlanmıştır. Sabah aile fertleri heyecanla uyanır, Muley Jood’ların yola çıkacağından habersiz onları ziyarete gelmiştir. Yüklü kamyoneti görünce durumu anlar. Gece kestikleri domuzlardan kalan kemiklerle kahvaltı yaparlar. Bu sırada büyükbaba onlarla birlikte gelmeyeceğini söyler. Aile onu ikna etmeye çalışsa da Büyükbaba kararından vazgeçmez. Tom ve baba onu bırakmayacaklarını düşünerek ,kahvesine uyku ilacı koyup uyutarak götürmeyi planlarlar .Büyükbaba ilaçlı kahveyi içerken diğerleri de son hazırlıkları yaparak kamyonete yerleşirler. Tom ve baba uykuya dalmış büyükbabayı kamyonete bindirirler. Muleyde kendileriyle birlikte gelebileceğini söylese de Muley kabul ettirmez kamyonete en son Joadlerin köpeği biner ve öyle Muley’e veda ederek yola koyulur. Önlerinde yaklaşık 2 bin millik zorlu bir yol vardır. Kızgın güneş altında bir hayli yol aldıktan sonra benzin almak ve biraz dinlenmek için yol kenarında bir benzin istasyonunda dururlar. Yorgunluklarını belirten hareketlerle bütün aile fertleri kamyonetten aşağıya inerler. İstasyondaki adam onlara yaklaşır ve ne istediklerini sorar, sonrada bütün halkın batıya göç ettiğini yakında kimsenin kalmayacağını söyler. Bu sırada yolun karşısına geçmeye çalışan köpeğe yoldan geçen bir araba çarparak onu öldürür. Bu olay bütün ailenin moralini bozmuştur.Tekrar kamyonete binerek oradan ayrılırlar.

Akşama doğru geceyi geçirmek için uygun bir yer kollarlar. Biraz ilerde yol kenarında yanında çadır kurulmuş bir araba görürler ve burada konaklamaya karar verirler. Çadır ve araba Toğatlar gibi batıya göç eden İvywilson ve karısı Sairye’ye aittir. Sairye yolda hastalandığı için yola devam edememişler ve orada kalmışlardır. Toğatlar çadırın yanına gelerek Wilson’a yanlarında konaklayabileceklerini sorarlar, Wilson da
buranın kendisine ait olmadığını ve kendilerini açısından bunun bir sakıncası olmadığını söyler. İki ayrı taşınır, Toğatlar kamp hazırlıklarına başlar. Bu arada büyükbabada bir tuhaflık vardır. Sairye büyükbabayı kendi çadırlarına yatırabileceklerini söyler ve öyle yaparlar. Büyükbabanın durumu giderek ağırlaşır. Ve bir müddet sonra yaşlı kalbi durur. Bütün aile üzüntü içindedir. Bölgedeki yasalara göre ölümü haber vermek zorundadırlar. Fakat bu durumda cenaze masrafları için yaklaşık 40 USD ödeyeceklerini düşünce çaresizlik içinde ölüyü kendileri gömerler.
Toğatlar büyükbabayı çadırlarına aldıkları için Wilsonlara minnet borçlu olduklarını düşünürler ve bunun karşılığında Tom ve all Wilsonların bozuk arabalarını tamir etmeye karar verirler. Tom ve All arabayı tamir ederken Tom Wilson’a beraber gidebileceklerini teklif eder Wilsonların eşyalarını kamyonete yükleyip arabaya da kendilerinden birkaç kişinin binebileceğini ve her iki ailede daha rahat edeceğini söyler.
Toğatlarla Wilsonlar batıya doğru yola koyulurlar. Otomobili All kamyoneti ise Tom kullanmaktadır. Bir müddet yol aldıktan sonra All otomobilden gelen tıkırtılardan şüphelenir ve önde giden kamyoneti korna çalarak durdurur, kendisi de kenara çekerek otomobili durdurmuştur. Tom ve All otomobili kontrol eder ve sorunun piston kolu yatağından kaynaklandığını anlarlar. Yatağını değişmesi gerekmektedir. Bu halde otomobili yola çıkması imkansızdır. Parça almak için geriye, Sante Roseye kadar gitmeleri gerekmektedir.

Parçanın alınması ve tamirin tamamlanması için hayli zaman geçeceğini Kaliforniya’ya geç kalacaklarını düşünürler. Tom Kesi ile birlikte arabanın yanında kalıp onu tamir etmeye diğerlerinin de kamyonetle yola devam etmelerini teklif eder. Kendileri otomobili tamir ettikten sonra onlara yetişebileceğini söyler ama ona ailenin dağılmasından endişelenmektedir ve şiddetle bu teklife karşı çıkar ve aileyi böyle davranmaktan vaz geçirir. Durdukları yerde su yoktur. Konaklamak için uygun değildir. Tom’un otomobilin yanında kalmasını diğerlerini ilerleyerek ilk konaklama yerinde durmalarına karar verilir. Konaklama yerine vardıktan sonra ise All ve Kesi kamyonetle birlikte geri döneceklerdir. Kesi otomobilin yanında kalacaktır. Tom ve All ise birlikte Santa Roseye parça almaya gideceklerdir. Bu fikir herkesin aklına yatmıştır.
Tom, aileyi gönderdikten sonra kırık yatağı sökmeye koyulur. All kamyonetle birlikte aile birkaç mil ilerde bir konaklama yerine bırakır, Kesiyi de alarak geriye döner. Bu sırada Tom kırık yatağı sökmüştür. Kesiyi orda bırakarak Tom ve All parça almak üzere Sante Roseye doğru yola koyulurlar.

Bir müddet sonra araba mezarlığı bulunan bir servis istasyonuna gelirler. Her ikiside 25 model bir Dodge bulunmasını umut ediyordu. İstasyondaki adama durumu anlatırlar. Bu sırada All’ın gözü 25 model Dodge görür, şansları yaver gitmiştir. Piston yatağını kontrol ederler, sağlam olduğunu görünce adamla pazarlığı bitirir ve parçayı da alarak geri dönerler. Kesi otomobilin yanında beklemektedir, Tom ve All’ı karşısında görünce şaşırır, bu kadar erken döneceklerini düşünmemiştir. Tom ve All hemen işe koyularak yeni parçayı yerine takarlar ve otomobili tekrar çalıştırırlar. Daha sonra hep birlikte ailenin konakladığı yere doğru yola koyulurlar. Aile bir kamp yerinde konaklamaktadır. Mal sahibi Tom ve otomobili için ayrı ücret istemiştir. Bunu üzerine Tom kamp yerinde geceyi geçirmeye karar vermiştir.

Jon amca ve baba kamp yerinde genç bir adamla tanışırlar ve kendilerini Kalifornia’ya gidip orada çalışarak para kazanacaklarını anlatırlar. Genç adam ise kendisinin orada olduğunu şimdi geriye döndüğünü söyler. Baba genç adama neden geriye döndüğünü söyler. Geç adam orada durumun anlatıldığı gibi olmadığını binlerce insanın perişan bir vaziyette olduğunu söyler. Baba ve Jonn amca genç adama anlattıklarından dolayı biraz kızarlar ama anlattıklarının gerçek olabileceğini düşünürler. Genç adama işçi aradıklarını bunun içi ilanlar olduğunu söylerler genç adam aynı ilanların kendisinin ve hatta diğer binlerce kişinin de gördüğünü söyler. Bu ilanları bastıranlar ne kadar çok kişi olursa o kadar ucuza çalıştıracaklarını biliyorlar. Bunun için birkaç yüz kişi gerekirken binlerce ilan bastıklarını anlatır. Bu ilanları gören insanların oraya akın ettiklerini ve fakat orada umduklarını bulamadıklarını söyler. Jon amca ve baba ona inanmak istemezler.

Ertesi sabah Toğatlar ve Wilsonlar tekrar batıya doğru yola koyulurlar. Arizona topraklarına girerler, biraz sonra renkli çölü görürler. Bir sınır muhafızı onları durdurur ve nereye gittiklerini sorar ve önce cama küçük bir kağıt yapıştırarak devam etmelerini söyler. Durmamaları konusunda da onları uyarır. Birkaç mil sonra çöle varırlar, artık Kaliforniya topraklarındadırlar. Çöle girmeden önce bir yer bulup biraz konaklamaya karar verirler. Kolorado nehrinin kenarında bir yerde dururlar Tom yıkanmak için kamp yerinden uzaklaştı diğer erkeklerde onu takip ettiler. Tom ve noa nehirde yıkandıktan sonra dinlenmek için bir bölge bulurlar Noa biraz sonra Tom’a kendisinin burada kalacağını balık avlayarak yaşayacağını söyler. Tom ananın bunu istemeyeceğini söyler onu ikna etmeye çalışır ancak Noa kararından vazgeçmez, Tom’la vedalaşarak nehir boyunca ilerleyerek oradan uzaklaşır ve bir müddet sonra gözden kaybolur. Bu sırada kampyerinde büyük ana hastalanmıştır. Durumu giderek kötüleşmektedir. Biraz sonra bölgenin şerifi ve adamları kadınların bulunduğu çadırın yanına gelerek onların burada konaklamayacağını söyler. Şerif gittikten sonra ana çocukları göndererek erkekleri çağırtır. Erkekler gelince ana onlara olanları anlatır. Ve aile tekrar yola çıkmak üzere toparlanmaya başlar Tom anaya Noa’nın burada kaldığını söyler, ana ailenin dağılmaya başladığını anlayınca üzülür.

Bu arada Sairy çok kötü durumdadır. Wilson bu durumda kendilerinin Toğatlarla gelemeyeceğini söyler. Toğatlar ve Sairye Wilsonu orada bırakarak tekrar yola çıkarlar. Kızgın toprakta bir müddet yol aldıktan sonra kontrol istasyonu bulunan Dodgete varırlar. Burada buluna görevliler arabayı kontrol etmek ister ana kamyonetin üstünden görevlilere yanlarında yaşlı ve hasta biri olduğunu onu doktora yetiştirmeleri gerektiğini anlatır. Görevliler kamyonetin üzerindeki büyük anaya bakarlar ve kendisinin gerçekten kötü durumda olduğunu fark ederek onları tekrar bırakırlar.
Aslında büyükanne ölmüştür. Ama bunu hiç kimse bilmemektedir. Ana büyükannenin ölü olduğunu görevlilere belli etmemeye çalışmış çünkü yanlarında bir ölü olduğunu öğrenince onların geçmelerini izin vermeyeceklerini düşünmüştür.

Kontrol noktasını geçtikten sonra dururlar ana büyükannenin öldüğünü diğerlerine söyler. Orada durdukları yerde uygun bir yer bularak büyükanneyi gömerler. Aile büyük ananın öldüğüne üzülmüş, moralleri bozuktur. Ananın ne kadar zaman cenazesinin yanında kaldığını ise şakınla düşünmektedirler.

Bütün aile yorgunluktan berbat haldedir. Durup dinlenmeye karar verirler. Hem böylelikle nerde nasıl iş bulabileceklerinde öğrenebileceklerdir. Biraz ilerde kendileri gibi batıya iş bulmak için gelmiş diğer ailelerin bulunduğu bir yere gelirler. Bir çadırın yanına yaklaşarak yanında buluna bir adama kendilerinin de burada kamp kurup kuramayacaklarını sorarlar adam onları da kampa dahil olmasında bir sakınca olmadığını söyler. Kamyoneti kamp içinde müsait bir yere çekerek kamp hazırlıklarına başlar. Ana hemen yapmak için işe koyulur. Tom başka bir çadırın yanında oturan bir adam fark eder ve nerede iş bulabileceklerini öğrenmek amacıyla onun yanına gider. ALL başka bir yerde arabasını tamir etmeye çalışan birini görür. Ve oda onun yanına gider. All’ın araba merakı her şeyden çoktur. Bozuk motor tamir etmek onun için büyük zevktir.

Tom adamın yanına yaklaşır. Adam Tom ve ailesinin yeni geldiğini anlamıştır onların nelerle karşılaşacağını bilmektedir. Tom adama selam vererek yanına oturur.
Buralarda iş olup olmadığını, iş bulmak için ne yapmaları gerektiğini sorar adam, Tom’a daha önce karşılaştıkları yabancının anlattıklarının aynısını anlatır iş bulmanın çok zor olduğunu, bulsalar bile çok düşük fiyata çalıştırıldıklarını anlatır. Binlerce insanın buraya iş bulup para kazanma amacıyla geldiklerini ancak sefalet ve açlıkla karşı karşıya kaldıklarını söyler.

Kesi Tom’u yanına çağırarak burada artık onlardan ayrılmak istediğini söyler. Tom Kesi’ye içinde tuhaf bir şeyler olduğunu bir müddet bu fikrinden vazgeçmesini söyler. Kesi’de birkaç gün daha kalmayı kabul eder.

ALL, arabasını tamir etmeye çalışan adamın yanına yaklaşır ve kendisinin motorlardan iyi anladığını, yardım edebileceğini söyler adam bu teklife sevinir ve All’ın kendisine yardım etmesine sevineceğini söyler. All adamla tanışır. Flayd Knowles adında otuz yaşlarında biridir daha sonra ikisi birlikte bozuk motoru tamir etmeye başlarlar bir taraftan da All kendilerinin durumunu anlatır bir müddet sonra bozuk motoru tamir ederler ve otomobili tekrar çalıştırırlar. Flayd Knowles All’a yardımlarından dolayı bir şekilde teşekkür etmek ister iş aradıklarını bildiği içinde All’a kuzeyde iş olduğunu söyler bunu kendisine bir yakınının mektupla bildirdiğini ve başka kimseye anlatmamasını da ekler. All hemen kamyonetin yanına gelerek Tom’a haber verir Tom ve All işin ayrıntılarını öğrenmek için Floyd’un yanına gider. Floyd bu sefer Tom’a kuzeyde Sonta Clora vadisi civarında iş olduğunu söyler. Meyve toplama ve konservecilik işidir ve söylediği kampa yaklaşık 200 mil mesafededir.

Bu arada ana yemeği pişirmiş diğerleri de çadırları kurmuştur. Ana seslenerek herkesi yemeğe çağırır. Bütün aile toplanarak birlikte yemeklerini yerler.

Aile yemeğini bitirmesine Müteakip kampa Chevrolet marka bir araba ile içinde birkaç adamın geldiğini fark ederler. Araba kampın orta yerine kadar gelir ve içinde iri yarı bir adam iner bu sırada kamptaki diğer erkeklerle birlikte Tom, All ve Floyda arabadan inen adama doğru iyice yaklaşmışlardır adam kendisinin Müteahhit olduğunu ve çalıştırmak için işçi aradığını söyler adam sözlerini bitirdikten sonra Floyd öne doğru çıkarak ”Ben çalışmak isterim ama bizi nerde çalıştıracağınızı, kaç para vereceğinizi söyler ve yazıp imzalarsanız “der.

Müteahhit bu sözlere biraz sinirlenir sonra arabadan şerifte iner müteahhit şerife Floyd’un insanları kışkırttığını söyler, şerif Floyd’u yakalayıp arabaya bindirmek ister bu sırada Floyd şerifin suratına bir yumruk indirerek çadırların arasına doğru kaçar. Şerif sendeleyerek yere düşer, kalkıp Floyd’un peşinden koşmak ister ama bu seferde Tom’un çelmesiyle tekrar yere düşer bunun üzerine şerif silahını çıkartarak bir el ateş eder çadırların birinden acı bir kadın çığlığı duyulur, Kurşun çadırdaki kadının eline isabet etmiş ve kadının elini parçalamıştır. Kadının elini gören Kesi dayanamaz ve şerifin ensesine bir tekme indiriverir. Şerif yarı baygın tekrar yere yığılır bu sırada müteahhit arabaya atlayarak oradan uzaklaşır bir müddet sonra alarm düdükleri duyulur ve oraya doğru gelen polis arabalarının sesi gelir. Kesi derhal Tom’un yanına gelerek kaçmasını söyler, Kesi suçu kendi üzerine alacaktır. Tom buna karşı çıkar ama Kesi Tom’a onun şartlı salıverildiğini tekrar bir suç işlerse cezaevine gönderileceğini bu durumda da aileden tekrar ayrılacağını söyler. Tekrar ayrılacağını söyleyince kabul eder ortalıkta Kesi’den başka kimse yoktur. Polis arabaları gelir ve Kesi’yi yakalayarak götürürler, giderken de ertesi gün kampı ateşe vereceklerini söylerler. Polis gittikten sonra Floyd Tom’un yanına gelerek artık burada kalamayacaklarını bu gece kampı terk etmeleri gerektiğini söyler. Tom Floyd’a nereye gidebileceklerini sorar. Floyd 99 nolu yolun kenarında bir hükümet kampı olduğunu söyler. Güneye doğru 14 mil gittikten sonra Weddpatch yoluna saparsa o yolun onları kampa götüreceğini söyler Tom ailenin yanına gelerek gitmeleri gerektiğini ve nereye gideceklerini söyler.Bu sırada Rose Şarmın gelerek Connie’nin ortalıkta kaybolduğunu söyler. All Connie’yi kuzeye doğru giderken gördüğünü söyler. Babada Jonn amcanın içki içmek için kamptan ayrıldığını söyler bunun üzerine Tom Connie ve Jonn amcayı aramak üzere ayrılırlar. Diğerleri de gitmek üzere hazırlanmaya başlar.

Connie karısı Rozarşan ve diğerleri terk etmiştir. Rozarşan Connie’nin kaçtığını anlamıştır ve ağlamaktadır. Tom yolun karşısındaki bakkala gider ve Jonn amcanın oraya gelip içki alıp almadığını sorar bakkaldaki adam tariflere uyan bir adamın iki şişe viski aldığının ve arka taraftaki hendeğin içinde zıkkımlandığını söyler. Tom hendeğe doğru gider ve Jonn amcanın orada olduğunu görür. Jonn amca sarhoştur. Tom Jonn amcaya gideceklerini ve kalkıp gelmesini söyler. Jonn amca gelmeyeceğini ölmek istediğini söyler. Tom vakit kaybetmemesi gerektiğini düşünerek Jonn amcayı iki yumrukta ayıltır ve sırtına alarak kampa, kamyonetin yanına getirir. Bu sırada diğerleri çadırları toplamış ve kamyonete yüklemişlerdir. Hep birlikte Floyd’un tarif ettiği yöne doğru yola çıkarlar kampın dışında polis arabaları onları durdurur ve güneye gidemeyeceklerini söyler. Tom kuzeye gitmek istememektedir. Ama itiraz etmeden kuzeye doğru ilerler biraz sonra durarak beklemeye başlar polis arabaları durdukları yerden kampa doğru giderek kampı ateşe verirler. Bu sırada Tom kamyonetin farlarını kapatarak tekrar güneye sapar.

Toğatlar Weedpatch kampını ararken gece oldukça ilerler biraz ilerde ışıklarını görürler Kampa gelince bekçiye oraya yerleşip yerleşemeyeceklerini sorarlar. Bekçi Onlara bir ailelik yerin yeni boşaldığını şanslı olduklarını söyler bunun üzerine kampa girerek boş yere yerleşirler.

Sabah erkenden Tom uyanır, çadırdan çıkar ve konuşmak için birilerini arar biraz ilerde bir çadırın önünde orta yaşlarda bir adamla genç bir çocuğun oturduğunu görür ve onların yanına gider Wilkle adındaki adam Toğatların yeni geldiğini anlar onlarda Tom’a yardımcı olmak ister. Tom’u kahvaltıya davet eder kahvaltı ederlerken kampın çok güzel olduğunu, kendilerinin bir işi olduğunu anlatır. Tomuda yanlarında götürebileceklerini çalıştıkları yerde ona da bir iş olabileceğini söyler. Kahvaltıdan sonra Tom, Wilkle ve oğlu çalıştıkları yere doğru yola çıkarlar patronları iyi bir adamdır, Tom’unda iş aradığını söyler patron Tom’a da iş verir ve çalışmaya başlarlar.
Aile kampı tanımaya çalışır kamp diğerlerine hiç benzememektedir sıcak suyu, çamaşır yıkamak için yerleri hatta alafranga tuvaletleri vardır.

Aile kahvaltı yaptıktan sonra All, baba ve Jon amca kamyonete atlayarak iş aramaya koyulurlar. Ama geçtikleri yerde ”yardıma ihtiyaç yoktur“ yazısını görürler akşama doğru iş bulamayacaklarını anlayarak tekrar kampa dönerler.

Cumartesi günü kampın eğlence günüdür akşam olunca meydana bir orkestra kurulur ve kam sakinleri dans eder, eğlenirler. O günde günlerden cumartesidir. Sabah kadınlar çamaşırları yıkar ve kurutur akşama herkes temiz elbiselerini giyecektir. Fakat o gün diğer günlerden farklı olacaktır. Bölge polislerinin kampa girip hesap sormaları yasaktır ancak bir kavga, olay olursa girebilirler polisler bu durumdan rahatsızdır. Eğlence esnasında bir kavga çıkmasını sağlayarak kampa girmeyi planlarlar. Bunun için kampa kendi adamlarını sokacak ve onlarda kavga çıkaracaktır. Kampında bir kontrol komitesi vardır bu durumu öğrenirler ve kavga çıkmaması için önlem alırlar. Kamptan seçilen erkekler olay anında hemen müdahale ederek ve kavga çıkarmak isteyenleri yakalayıp kamp dışına atacaklardır.

Akşam olunca bütün hazırlıklar tamamlanmıştır. Orkestra müziğe insanlarda dans etmeye başlamıştır. Bu sırada üç yabancı meydana çıkarak dans edenlere sataşmaya kalkışır, bir diğeri bir ıslık çalarak dışarıda bekleyen polislere haber verir. Polisler kapıya gelerek bekçiye içerde kavga olduğunu içeri gireceklerini söyler. Bu arada kavga çıkarmak isteyen yabancılar seçilen kişilerce yakalanıp orta taraftan kamptan çıkartılmıştır bile. Bekçi kavga olmadığını insanların dans ettiğini söyler, gürültü duyamayan polisler planlarının işe yaramadığını anlayarak kızgın bir şekilde oradan ayrılırlar.

Kampa geleli bir ay olmuştur. Paraları ve yiyecekleri tükenmek üzeredir. Bu durumun farkında olan ana bir akşam durumlarını konuşmak için aileyi toplar. Erkeklerde bu durumun farkındadır, ama herkes konuşmaktan kaçmaktadır. Hiçbiri doğru dürüst bir iş bulamamıştır. Çalıştıkları işlerde de çok düşük ücretler almışlardır. Kazandıkları para yiyecek almaya bile yetmemektedir.

Türk’ün Ateşle İmtihanı (Halide Edip ADIVAR) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


KİTABIN ADI : TÜRKÜN ATEŞLE İMTİHANI

KİTABIN YAZARI : HALİDE EDİP ADIVAR


KİTABIN KONUSU: 

Halide Edip Adıvar’ın 1. Dünya Savaşı sonrasından, cumhuriyetin ilan edilinceye kadar geçen sürede yaşadığı anıları anlatılmaktadır.

KİTABIN ÖZETİ:

30 Ekim 1918’de İngilizler’in İstanbul’u işgal etmesiyle Türk insanının durumu yorgun, şaşkın ve canından bıkkın bir haldeydi. Yıllarca süren savaştan, sefaletten sonra bir de yurdumuzun işgal edilmesi, yani özgürlüğümüzün elimizden alınmak üzere olması Türk insanını bu hale getirmişti. İstanbul’da yaşayan, çoğunluğunu genç subayların oluşturduğu milliyetçiler, gizli dernekler kurup İtilaf Devletleri’nin toplattığı silahları Anadolu’ya kaçırmaya çalışıyor, bir yandan da memleket için kurtuluş yolları arıyorlardı. Halide Edip, bu derneklerin başkanlarına yakın biri olarak, milliyetçilerin bir araya gelip toplantı yapmak için ne büyük zahmete katlandıklarını bizzat yaşamıştır. Halk ise gazeteler sansür altında olduğundan, olan bitenden habersiz, padişahın İngilizler’le kurduğu yakınlıktan ve İngilizler’in medeni bir devlet olmasından dolayı Anadolu’yu Osmanlı Türklerine bırakacaklarını sanıyordu. 

Bizi savaşa sokan ittihatçıların çoğu Meclis-i Mebusan’da vekildi ve halk bunlara tepki duyuyordu. Bunu fırsat bilen Tevfik Paşa meclisi kapatmıştı. 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgalinden sonra İngilizler Anadolu’ya giden bütün yolları tutmuşlar, tenha yolları da Osmanlı içindeki Hristiyan çetelerine tutturmuşlardı. Dernekler faaliyetlerine devam edemez olmuş, Halide Edip gibi milliyetçi kişiler hakkında idam kararları çıkarılmaya başlanmıştı. Özellikle Halide Edip’in Sultanahmet mitinginde söylediği, “…hükümetler düşmanımız, milletler dostumuz ve kalbimizdeki haklı isyan kuvvetimizdir.” sözü, şimşekleri kendi üzerine çekmişti. 

Daha fazla İstanbul’da kalamayan milliyetçiler Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla Anadolu’ya kaçmaya başlamışlardır. Bu kaçış ikişer üçer kişilik gruplar halinde oluyordu ve çok tehlikeliydi. Milliyetçilerin güvenliğini sağlayan ve düzenli olarak silah kaçıran İzmit’teki ve Adapazarın’daki en kalabalığı 80 kişiden oluşan çeteler vardı. Bu çeteler, geceleri milliyetçileri köylerde ağırlıyor, yağmur, çamur, yorgunluk gibi zor şartları hiçe sayıyorlardı. 11 gün süren yolculuğun ardından Ankara Garı’nda Mustafa Kemal ve halk tarafından karşılanan Dr. Adnan ve Halide, o gün bir eve yerleşir ve hemen ertesi gün eski Ziraat Fakültesi binasında olan karargahta çalışmaya başlarlar. Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi’nden sonra yeni bir meclis kurulması zorunluluğu gündeme geldi. Bunun üzerine Mustafa Kemal her ilden ikişer milletvekili seçilip Ankara’ya gönderilmesini talep eder. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi kurulur ve Mustafa Kemal, meclis başkanı seçilir. 

Bu olaya muhalefet olan Hilafet yanlılarının kurduğu ordu, meclisin kapanması için Ankara’ya doğru yürüyüşe geçtiler. Bu isyanı bastırabilecek bir tek bu çeteler vardı. Mustafa Kemal bunları durdurmak için Çerkez Ethem’i görevlendirdi. İzmit’te karşılaşan bu kuvvetlerin çarpışmasından Çerkez Ethem galip geldi. Bu galibiyet çetelerin itibarını artırdı. Ali Fuat Paşa bile üniformasını çıkarıp dağlara çıkmıştı. Çeteler büyük bir kuvvet olmalarına rağmen ordunun himayesine girmeyi reddediyorlardı. İhtiyaçlarını da halktan zorla karşıladıkları için de sürekli sorun oluyorlardı. 

İlk iş olan düzenli ordunun kurulması, Aralık ayının sonlarına doğru, büyük kavgalarla gerçekleştirildi. Ethem’in 3 bin kişilik ordusu, 100 makineli tüfeği ayrıca 4 topu vardı. Bu gücüne güvenerek meclise; faaliyetlerinin durdurmasını, halkı yeniden savaşa sokmamasını, İstanbul hükümetiyle işbirliği yapmasını söyleyen bir ültimatom gönderdi. Yunanlılar Bursa’ya yürümeye başlamışlardı ama Ethem’le Albay Refet, yani kardeşler savaşıyordu. Ethem düzenli odunun kuvvetlerine karşı koyamayıp kuvvetlerini geri çekmek zorunda kaldı. Ordumuzla 11 Ocak’ta (1.İnönü) Eskişehir’in batısında karşı karşıya gelen Yunanlılar Albay İsmet komutasında ağır bir yenilgiye uğradılar. Bundan dolayı, toplanan Londra Konferansı’na Ankara’dan da temsilcileri çağırdılar. Sevr’in bir benzeri olan bu konferanstan bir sonuç alınamamış ve Yunanlılar Afyaon’dan saldırıya geçmişlerdi. 31 Mart’ta (2.İnönü) yine bozguna uğratılan Yunanlılar geri çekilmek zorunda kaldılar. 

Halide Edip, bu dönemde, askerlere yardım amacıyla, Hilal-i Ahmer (Kızılay) Hastahanesi’nde gönüllü hastabakıcı olarak Eskişehir’de, cephe gerisindeki bir hastahanede çalışmaya başladı. Bu arada Yunanlılar boş durmuyor İzmir’i bir silah yığınağı haline çeviriyordu. Bunda İngilizlerin Yunanistan’a yaptığı silah ve maddi desteğin büyük payı vardır. Hazırlıklarını tamalayan Yunanlılar, asker sayısı bakımından bizim 4 katımız kadar bir kuvvetle, 9 Haziranda saldırıya geçtiler. Bu saldırılara karşı koyamayan ordumuz, toparlanmak için Sakarya’nın doğusuna çekildi.
Bu geri çekilme mecliste büyük çalkantılara neden oldu. Yapılan oylamayla Mustafa Kemal başkomutan seçildi. Tekalif-I Milliye emirleri çıkartılıp ordumuzun ikmal işleri halk tarafından yapıldı. Ordunun kurulmasında en çok emeği geçen Refet Paşa durmadan çalışıyor, memleketin her tarafını arayıp, tarayıp gönüllü askerler topluyordu. Savaş başladığında 25.000 askerimiz vardı. Bunların 16.000’i şehit olmasına rağmen savaş sonunda 40.000 askerimiz vardı. Mustafa Kemal, 2 ay gibi kısa bir sürede hazırlıklarını tamamladı. 

İçindeki milli duygularla sürekli dürtülen Halide, silah altına girmeye karar verdi. Mustafa Kemal’in karargahında çalışmaya başladı. Buradaki görevi, günlük zaiyat raporlarını tutmak ve yabancı gazeteleri takip edip, yabancı kamuoyunun savaşla ilgili düşüncelerini çevirip Mustafa Kemal’e iletmekti. 

Ordumuzun Yunanlılara göre sayısının az olmasından dolayı güzel bir savunma planı yapıldı. 25 Ağustos’ta çarpışmalar başladı. Fedakar Türk askerleri öleceklerini bilseler bile mevzilerini terk etmeyip çarpıştılar ve mevzilerimize Yunanlıları sokmadılar. Bu savaş 22 gün sürmüş ve dünyanın en uzun süren meydan muharebesi olmuştur. 19 Eylül’de başlayan Yunan geri çekilişi 16 Eylül günü sonlanmıştı. Artık zafer bizimdi.
Mustafa Kemal’in sabahlara kadar çalıştığını yakından takip eden Halide, ona “Savaş bitti. Artık dinlenmeye çekilme vaktiniz geldi.” dediğinde sert bir tepkiyle “Asıl savaş bundan sonra başlıyor.” cevabını almıştı. 

22 Eylül’de Mudanya Mütarekesi imzalanmış resmi olarak savaş galibiyetimizle bitmişti. Yunanlılar kaçarken geçtikleri köyleri yakıp yıkmışlardı. Bu savaşta onbaşı rütbesi alan Halide’nin bir görevi daha vardı. Tetkik-i Mezalim Heyeti’nin başına geçmek ve Yunanlıların verdikleri zararları tespit etmek, Anadolu insanına ettiği işkenceleri kayıtlara geçirmekti. Çok acı olayların yaşandığı Anadolu köylerinde halkın yaşadıkları anlatmakla bitmez. Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU, Yusuf AKÇURA ve bir fotoğrafçının olduğu bu heyet, çalışmalarını bitirdikten sonra Ankara’ya döner. 

Döndüğünde, asker üniforması giyen küçük çocuklar, Halide’nin dikkatini çeker. Bu çocukların niçin bu şekilde giyindiklerini yanındaki yüzbaşıya sorar. Bunlar Kazım Karabekir Paşa’nın evlat edindiği, yaşları 6 ile 14 arasında değişen, aileleri savaşta ölmüş, 2 bin kadar yetim Türk çocuğu idi. Halide Edip bu örnek davranışından dolayı Kazım Paşa’yı ziyaret eder ve tebriklerini bildirir. 

Halide Edip yurdumuzun düşmanlardan temizlenmesinden duyduğu huzurla eşyalarını toplayıp İstanbul’a, çocuklarının yanına, doğup büyüdüğü evine döner. Döndüğünde Mahmure ablasıyla çocukluk günlerinde olduğu gibi kucaklaşır ve içinden bir daha böyle bir savaş yaşanmamasını temenni eder.

KİTAPTAKİ KİŞİLER:

HALİDE EDİP ADIVAR: Kısa boylu, İngilizce ve Fransızca bilen, tanıştığı insanlarla çabuk kaynaşan, etkili konuşmalar yapabilen vatansever bir kadın. Hastabakıcı, gazeteci, yazar, asker, çevirmen.

ADNAN ADIVAR: İnsanlar arasındaki fikir uyuşmazlıklarını gideren, yüreği vatan sevgisiyle dolu çalışkan bir doktor. Sağlık Bakanlığı ve Meclis İkinci Başkanlığı yapmıştır. 

Mahmure: Halide Edip’in evinde çalışan, ayrıca ona arkadaşlık eden bir mürebbiye.
YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
1882’de İstanbul’da doğmuş, 9 ocak 1964’te İstanbul’da ölmüştür. 1901’de Amerikan Kız Koleji’ni bitirir bitirmez Salih ZEKİ ile evlenmiş, Ayet ve Zeki adında iki oğlu dünyaya gelmiştir. Salih ZEKİ’nin ikinci defa evlenmesi nedeniyle ondan ayrılır. 1917’de ikinci eşi olan Dr. Adnan Adıvar ile evlenir. Savaş Yıllarında eşi ve Mustafa Kemal için çevirmenlik yapmış, Kızılay’da çalışmıştır. Ordudaki çalışmaları nedeniyle önce onbaşılık sonra da başçavuşluk rütbesini almıştır. Fakat o, halkın da benimsediği onbaşı rütbesini kullanmıştır. 

1839’da İstanbul Üniversitesi İngiliz Edebiyatı profesörlüğüne tayin edilmiştir. 1950 yılına kadar bu görevinde kalan Halide Edip, 1950-1954 yılları arasında İzmir milletvekili olarak meclise girmiştir.

Türk’ün Ateşle İmtihanı (Halide Edip ADIVAR) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Sefiller (Victor Hugo) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


KİTABIN ADI : SEFİLLER

KİTABIN YAZARI : VICTOR HUGO

KİTABIN KONUSU: 

Bu romanda Jean Valjean adlı bir köylünün serüvenleri anlatılır. Valjean aç ailesini doyurmak için ekmek çaldığından bir kadırgada kürek çekmeye mahkum edilmiştir.

ESERİN ÖZETİ:

Birkaç kez kaçma girişiminde bulunduğundan mahkumiyet süresi 19 seneye çıkarılır. 1815’de serbest bırakılır. Valjean Güney Fransa’ya gider. Bir kürek mahkumu olduğundan kimse onu barındırmak istemez. Sonunda yaşlı ve çok iyi bir insan olan kasabanın piskoposu onu yanına alır ve ona çok iyi davranır. Valjean onun bu konuk severliğine piskoposun yemek takımlarını çalmakla karşılık verir. Polis kısa bir süre sonra Valjean’ı yakalar ve piskoposa getirir. Piskopos Valjean’ı hayrete düşürürcesine, yemek takımını Valjean’a hediye verdiğini söyler. Valjean’ın karşılaştığı bu durum onu derinden etkiler. Ondan sonra piskoposun güvenine layık olmaya mümkün olduğu kadar erdemli ve dürüst bir hayat sürmeye söz verir. 

Valjean yıllar sonra takma bir adla Kuzey Fransa’da mücevherat üreticisi olarak yaşamaya devam ediyordur. Üretimde bir iki basit gelişme gerçekleştiğinden şimdi varlıklı bir insandır. Kasaba halkının güvenini kazanmış ve hatta belediye başkanı bile seçilmiştir. Kasabanın müfettişi Javert, tam bir dedektiftir ve amirinin kişiliğinden şüphe eder. Onu tam yakalattıracağı sırada adının Valjean olduğu bir diğer insanın başka bir suçtan yakalandığını ve tekrar kadırgaya gönderileceği haberini alır. Çok mahçup duruma düşen polis müfettişi belediye başkanından özür diler, onun hakkında şüphelere düştüğünü anlatır. 

Valjean kendi adını taşıyan suçsuz bir insanın acı çekmesinden ötürü vicdan azabı duyar. Kahramanca bir hareketle mahkemeye gider, kendisini tanıtır ve kendi isteğiyle kürek mahkumluğuna döner. 

Birkaç yıl sonra tekrar kaçar ve kuzeye gider. Üretici olarak iş yaptığı yılların karşılığı olan parayı buraya gömmüştür. Para onu rahatça geçindirebilecek ve çevresinede yardım etmesine de imkan verecektir. İlk işi Cosetta adında bir kızı aramak olur. Kız bir zamanlar yanında çalışan Fantina’nın kızıdır. Fantina kızına bakmak için fahişelik yapmıştır. Fantina artık ölmüştür ve onu yetiştiren üvey anne ve babası ona kötü muamele etmektedir. Valjean onu evlatlık alır ve ona derin bir sevgiyle bakmaya başlar. Beraberce Parise giderler. Valjean bir rahibe manastırında bahçıvan olarak çalışmaya başlar ve Cosette da manastırın okuluna gider. 

Cosetta büyüyünce Parisli bir öğrenci olan marius Pontmercy adında bir genç onunla ilgilenir. Cosette ve Marius, Paris’in Luxenburg Gardens adındaki parkında tanışırlar ve Valjean’ın kendisini ve Cosette’yi gizli tutmasına rağmen gizliden gizliye mektuplaşırlar.
Olaylar, ülkedeki iç huzursuzluklar sırasında doruğa ulaşır. Sosyalistler 1832’de, Paris’te hanedanlığa karşı başarısız kalan bir baş kaldırma hareketine girişirler Marius ve arkadaşları bu isyanda yer alırlar ve sosyal adalete bağlılığından ötürü kim olduğunun meydana çıkmasına bile aldırış etmeyen Valjean da isyana katılır.

Sokak çatışmalarının ortasında eski düşman Javert ile karşılaşırlar. Onun bütün hayatı şimdi ellerindedir. Gerçi bir tek kurşun Javert’I ortadan kaldıracaksa da Valjean Jvert’ı serbest bırakır. Valjean’ın bu davranışı Javert’in, kesin meşruiyet ve hukuka dayanan ahlaki dünyasını alt üst eder. Hayatında ilk defa olarak bir mahkumun kanuna saygı duyan bir vatandaştan daha iyi bir insan olacağını düşünür ve kendini öldürür. 

Bu arada barikatlar ardına çekilen isyancılar çevrilir. Karşı tarafın kuvvetleri daha fazladır. Çarpışmalar sırasında Marius ağır yaralanır. Valjean Marius’u, sırtında taşıyarak yer altındaki lağım kanallarına götürür. Burası hoş bir yer olmasa da, çatışma alanından uzaktır. Kendisini tamamen kaybetmiş ve hemen hemen ölü olan Marius, büyükbabasının evine getirilir. Marius hayatını kimin kurtardığını bilmemektedir.
Valjean, Cosette ile Marius arasına girmemeye karar verir.

Cosette’nin Marius’u sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini anlar. Cosette’ye büyük miktarda para verdikten sonra inzivaya çekilir. Marius önceleri bunu kabul eder fakat hayatını kurtaranın Valjean olduğunu öğrenince Cosette ile birlikte son bir defa görmek için ihtiyar adamın yatak ucuna giderler. Valjean ölüm yatağında, seneler önce, evliya gibi biri olan psikopozun inanılmaz bir jestle kendisine hediye ettiği ve böylece Valjean’ın ruhunu kazandığı gümüş şamdanlığı Cosette’ye hediye eder.

Sefiller (Victor Hugo) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Gulyabani (Hüseyin Rahmi Gürpınar) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


KİTABIN ADI: Gulyabani

KİTABIN YAZARI : Hüseyin Rahmi Gürpınar 

KİTABIN KONUSU :

Yazar gulyabani gibi inançların nasıl kötüye kullanılarak saf ve namuslu insanların kandırıldığını anlatmıştır.

KİTABIN ÖZETİ :

Hoppa olan Munise çok güzel bir kızdır. Annesi ve babası o daha gençken ölür. Komşuları Munise’yi giyindirip, geçindirir ve çehiz vererek onu birisiyle evlendirirler. Fakat Munise kocasıyla pek anlaşamaz ve bir gün kocası evde yokken kaçar. 

Daha sonra ana dostu olan Ayşe Hanım adlı bir kadın onu bulur ve ona onun hizmetçilik yapabileceği iyi ve namuslu bir yere götüreceğini söyler. Ama Ayşe Hanımın Munise’ye bir tafsiyesi vardır. O da şudur ki; Eğer orada kalıp iyi para kazanmak ve daha sonra kendine iyi yuva kurmak istiyorsa orada olup bitenleri kimseye söylemeyecek ve bunlara tepki vermeyecekti. Munise bu fikre evet der.

Ayşe Hanım Munise’yi bir dağın tepesindeki köşke götürür. Burada onları Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen adlı iki hizmetçi karşılar. Daha sonra Ayşe Hanım Munise’yi burada bırakıp gider. Munise bu köşkün garipliklerine şaşıp kalır. Çünki gelirken onları buraya getiren arabacının konuştuğu cin, peri ve gulyabani muhabbetine inanamayan Munise, bunlara inanmaya başlar. 

Munise, Ayşe Hanımın onu buraya büyük bir bahşiş karşılığında getirdiğini o zaman anlar. Gitmeye çalışır fakat ona buraya gelen insanların bir daha geri dönemeyeceğini söylerler. Munise'nin getirildiği köşkün her tarafında her gece cinler, periler dolaşır. Bunlardan en korkuncu ise Gulyabani’dir. Cinler ve Periler her gece bu köşkün etrafına gelip odalara girerek abuk subuk sesler çıkarır ve Munise'ye saldırırlar. Munise ise ona verilen tafsiyeler göre hareket ederek sesini çıkarmaz bu da benim kaderimdir der. 

Bir gün gece bir erkek peri Munise Hanımın odasına gelir. Munise bu durum karşısında şaşkın kalmıştır. Bu erkek perinin adı Hasan’mış. Hasan çok güzel yüzlü peridir. Hasan kendisinin peri olmadığını ve onu bu köşkten kurtarmak istediğini söyler. Fakat Munise bu olaylarla sürekli karşılaştığından onun sözüne inanmaz. Hasan ise ona aşık olduğunu ve onu sevdiğini, onun için her şeyi yapabileceğini söyler. 

Daha sonra Hasan’ın insan olduğu ve şehirden bu köye geldiği anlaşılır. Hasan sonunda bu cin, peri saçmalıklarının bir iç yüzünün olduğunu anlar ve bunu ortaya çıkarır. Bunların hepsi cin, peri ve gulyabani kılığına girmiş birer insanlarmış. Bu insanlar cahil köy halkını kandırır ve namussuzca işler yaparlarmış. Hasan onların hepsini yakalar ve halkın önünde hepsini tanıtarak cezalandırır. 

Sonra Munise Hasan’la evlenir. Köşkte hizmetçilik yapan Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen’e de birer koca bulurlar. Onlar da mutlulukla hayatını devam ettirir. Köşkün sahibi, Hanımefendi de Munise ve Hasan’la birlikte bir müddet yaşar ve sonra hayatını değiştirerek bütün malını ve mülkünü onlara bırakır. Hasan’la Munise hayatlarına mutlulukla devam ederler.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ: Hüseyin Rahmi Gürpınar

17 Ağustos 1864’te İstanbu’un Ayaspaşa semtinde doğdu ve 8 Mart 1944’te yaşama gözlerini yumdu. Eserlerinde gerçekçiliği ve doğalcılığı savunan yazar, dil estetiğine önem vermez. En başarılı türü romanlarıdır. Romanlarından bazıları şunlardır; Şık, İffet, Can Pazarı, Namuslu Kokotlar ve Gulyabani’dir.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...