17 Nisan 2019 Çarşamba

Uçurtma Avcısı (Khaled Hosseini) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Uçurtma Avcısı

Kitabın Yazarı : Khaled Hosseini

Kitabın Özeti : 

Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali ile bilikte birçok dram yaşanır. Monarşinin son yıllarında Kabil’de birlikte büyüyen ve çok iyi arkadaş olan Hasan ve Emir, süt kardeşidir. Emir, zengin ve yardımsever bir iş adamının oğludur. Hasan ise ülkede sevilmeyen, hazara çocuğudur. Hasan’ın babası (Ali) Emir’in babasının hem dostu hem de hizmetkârıdır. Ali Hazara’dır, kısırdır ve Hasan’ın kendi oğlu olmadığını bilmesine rağmen onu oğlu gibi sever.

Hasan okuma yazma bilmez; ama Emir her zaman yazdığı hikâyeleri Hasan’a okur. Kabil’de her yıl düzenli olarak uçurtma şenliği düzenlenir. Bu yıl yapılacak uçurtma şenliğine Emir ve Hasan da katılır. Yaklaşık yüz uçurtmadan sadece iki uçurtma sona kalır ve son uçurtmayı da Emir kopararak kazanır. Emir’e söz veren Hasan, kopan uçurtmanın ardından koşar ve onun düştüğü yeri tespit etmeye çalışır.

Aradan zaman geçmesine rağmen, dönmeyen Hasan’ı merak eden Emir, Hasan’ı aramaya başlar. Emir, yaşlı bir satıcıya Hasan’ı tarif eder ve görüp görmediğini sorar. Yaşlı satıcı da elinde uçurtma olan bir çocuğun peşinden birkaç kişinin kovaladığını söyler. Emir bir ses duyup hemen oraya yönelir.

Zengin, kendini beğenmiş, kötü bir çocuk olan Assef ve arkadaşları, Hasan’ı kıstırıp elindeki uçurtmayı ister. Hasan ise hiç tereddüt etmeden “Söz verdim, uçurtmayı Emir ağama götüreceğim.” der. Assef o zaman hayatı boyunca unutamayacağı bir şey yapar. Hasan’ı önce döver sonra da ona tecavüz eder. Bütün bu olanları görüp korkan Emir, hiçbir şey yapmadan arkasına bile bakmadan oradan koşarak uzaklaşır.

Bu olanlardan sonra Emir, Hasan’ın yüzüne bakamaz ve her gün onu gördükçe kendini kötü hisseder. Emir, babasına artık Hasan gili burada istemediğini söyler; ama babası sıcak bakmaz. Sonra Emir pes etmez, Hasan’ı hırsızlıkla suçlar. Emir‘in babası bu olayı da affetse de Ali bu utançla yaşamayacağını söyleyerek oradan ayrılırlar.

Sovyet işgalinin başlaması ile Emir ve babası her şeylerini kaybedince, ülkeyi terk edip Kaliforniya’ya giderler. Yaşadığı yerden uzaklaşsa da Emir geçmişinden gelen utanç ve pişmanlıkla yaşamaya devam eder. Aradan yıllar geçer. Büyümüş olan Emir, Afganistan’dan bir telefon alır. Hasan’ın başının tehlikede olduğunu ve yardıma ihtiyacı olduğunu belirtir. Vicdanını rahatlatmak için fırsat bulan Emir, Amerika’daki hayatını bırakarak Afganistan’a döner. Afganistan’a gelince bir sürü yeni bilgi öğrenir. Öncelikle Emir yıllarca babası tarafından kandırıldığını, yani aslında Hasan’la Emir’in süt kardeşi olmadığını öğrenir. Hasan’ın Farzana adında karısının ve Sahrab isminde bir de oğlunun olduğunu öğrenir.

Hasan bir çatışma sırasında ölür. Sahrab’ın yetimhanede olduğunu, yetimhanedeki adamın onu köle gibi çalıştırdığını öğrenir. Uzun aramalardan sonra Emir yetimhaneye tek başına gider. Yetimhanedeki adama ne için Kabil’de olduğunu anlatır. Daha sonra Emir, yetimhane sahibinin Assef olduğunu anlar ve tartışmaya başlar. Yıllarca kaçtığı olaydan bu defa kaçamayan Emir, Sahrab’ı da alarak oradan hızla kaçar.

Emir ve Sahrab Kaliforniya’ya giderler. Birlikte parka giderler. Emir, Sahrab’a uçurtmayı öğretir. Yıllar sonra şimdi Hasan’ın yerinde oğlu Sahrab vardır. Makarayı Sahrab tutuyor, ipi ise Emir. Birlikte diğer uçurtmayı koparırlar. Kopan uçurtmayı yakalamak için Sabrab’a söz veren Emir uçurtmanın peşinden koşar.

Satranç (Stefan Zweig) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

Kitabın Adı Satranç

Kitabın Yazarı : Stefan Zweig

Kitabın Konusu :

New York’tan Buenos’e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic’e, ücret karşılığı bir parti satranç oynamayı önerir. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı Dr.B oyun sırasında kendini tutamayıp onların oyununa karışınca, şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine.

Kitabın Özeti : 

Hikaye New York’tan Buenos Aires’e yolculuk yapan bir deniz vapurunda yaşanır. Bir grup yolcu gemideki kurgusal satranç şampiyonu Mirko Czentovic’i satranç maçına davet ederler. İlk satranç maçını beklendiği gibi rahatlıkla şampiyon kazanır. Yine kaybedilmekte olan rövanş partisinin ortasında, oyuna Dr B. adında bir başka yolcu daha katılır ve satranç maçı beraberlik ile biter. Bunun üzerine yolcular tarafından Czentovic ile Dr.B arasında bir müsabaka organize edilir. Müsabaka başlamadan Dr B. kitapta hikâyeyi anlatana satrancı nasıl öğrendiğini bildirir.

Gestapo tarafından bir otel odasında aylarca hücre hapsine kapatılmışken, bir sorgulama öncesi bekletildiği odanın duvarında asılan montun cebindeki satranç kitabını çalmayı başarmıştır. Kitaptaki kaydedilmiş oyunları satranç tahtası olmadan kendi kafasında oynamaya baslar. Satranç hücrede sıkıntıdan çıldırmak üzere olan Dr. B’nin hayatını kurtarmıştır. Ancak zamanla ölü nokta dediği kitaptaki bütün oyunları ezbere öğrendikten sonra, kitabı çalmadan önce hücredeki sıkıntıdan yıprandığı konumuna tekrar düşer.

Satranç tahtası ve taşları yoktur, ancak, önce ekmek içinden yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle belleğinde oynayarak kurumsal bir satranç ustası olup çikar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizlerine beyin ağrılarına yakalanır. Bunun üzerine kafasında yeni partiler icat eder ve şizofrenik tarzda partileri sinir krizi geçirene dek kendi kendine karşı oynamaya başlar. Sonunda hapisten salıverilmiştir. Gemide satranç şampiyonuna karşı ilk müsabakayı kazanır. Dr.B bütün şampiyonların partilerini ezbere bildiğinden Czentovic’in oynayacağı oyunları önceden hesaplıyordur. İkinci müsabaka sırasında Czentovic, karşısındakinin zamanla huzursuzlaştığını fark edince özenle yavaş oynamaya başlar ve Dr.B yine kriz geçirince parti yarıda kalır.

İstanbul Hatırası (Ahmet Ümit) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : İstanbul Hatırası

Kitabın Yazarı : Ahmet Ümit

Kitabın Özeti : 

Atatürk heykelinin önünde elleri bağlı ve elinde sikke bulunan bir ceset vardır. Maktül 12 Ağustos 1959 doğumlu Arkeolog profesör Necdet Denizel'dir. Polisler maktülün cüzdanını ve kırılmış cep telefonunu bulur. Arkeolog olduğunu öğrenince de polisler, evine gitmeye karar verir.

Maktülün elindeki sikkede “Byzantion” yazar. Byzantion İstanbul’un ilk adıdır. Polisler cinayeti aydınlatmak için Necdet’in eski eşiyle irtibata geçerler. Sonuç alamayan polisler bu defa da Necdet’in eski eşinin sevgilisine ulaşırlar. Namık Karaman, Çapa Tıp Fakültesi’nde cerrahtır ve aynı zamanda İstanbul’u Savunma Derneği’ne (İSD) üyedir.

Namık cinayetten haberi olmadığını söyler. Birinci cinayeti aydınlatamadan komiser Nevzat’a ikinci cinayet haberi gelir. Bu ceset de Çemberlitaş’a bırakılmıştır. Yine avucunda sikke de vardır. 1950 doğumlu Rizeli Mukadder Kınacı öldürülmüştür. Mukadder Kınacı, şehir planlamacısıdır. Necdet Denizel’in vücudu gibi Mukadder Kınacı’nın vücudu da ok biçiminde bırakılmıştır ve ceset bir yeri işaret etmektedir.

Cesedi morga gönderip olayla ilgili soruşturmaya devam ederler. Namık Karaman, 12 Eylül döneminde iki polisi yaralamış, polislerden biri neredeyse ölüyormuş. Namık‘ın kendisi de kaçarken yaralanmış. İki ay hapishanede kalır, müebbet hapis cezasına çarptırılır ama 10 yıl yattıktan sonra aftan yararlanarak çıkar.

İki cinayet sonunda ulaşılabilen bilgi, kurbanları bir yerde katledip sonra tarihi anlamı olan bir yere bırakmalarıdır. Ve maktüllerin avuçlarına sikke bırakılarak cesetleri ok haline getirip bir sonraki cesedin bırakılacağı yeri işaret etmesidir. Polis Nevzat ve ekibi Mukadder Kınacı’nın ölümüyle ilgili bilgi toplamak için maktülün evine gider.

Mukadder Kınacı’nın üç yıl önce eşinden boşanarak başka bir kadınla evlendiğini öğrenirler. Cinayetlerle ilgili yine işe yarar bir bilgi elde edemezler. Nevzat, akşam arkadaşları Demir ve Yekta’nın yanına gider. Demir veteriner, Yekta da mimar ve aynı zamanda şairdir. Nevzat, Demir ve Yekta çocukluktan beri arkadaşlardır. Bu üç kafadar gruplarındaki dördüncü kişiye, yani Handan’a aşık olurlar; ama Handan’la Yekta evlenir ve Umut adında bir oğulları olur. Handan ve Umut üzerlerine yıkılan bir duvarın altında kalarak can verirler.

Katiller aralık vermez, üçüncü kurban Altınkapı’da bulunur. Gazeteci Şadan Duruca’ya aittir ceset. Nevzat ve ekibi ipucu yakalayabilmek için çırpınırlar; ama elde ettikleri bulgularla katillerin kesin olarak o kişiler olduğunu söyleyemezler. Öldürülenlerin birbiriyle olan iletişimlerini nerelerde, hangi projelerde birlikte çalıştıklarını araştırırlar. Dördüncü kurban Ayasofya’da bulunur. İstanbul doğumlu mimar Teoman Akkan’dır. Artık katillerin beyaz bir münibüsle cesetleri bıraktıklarını görgü tanıkları vesilesiyle öğrenirler.

Beşinci kurban eski belediye başkan yardımcısı Fazlı Gümüş’tür. Ceset, Fatih Camii’ne bırakılır. Nevzat ve ekibi bir sonraki cesedin nereye bırakılabileceğini hala tahmin etmeye çalışır; çünkü gazetelerde ilk sayfalarda cinayet haberleri yer almakta ve caniler durmadan can almaya devam etmektedir. Buna dur demenin zamanı gelmiş, geçmektedir.

Derken altıncı ceset bulunur. Hukuk danışmanı Hakan Yamalı’dır. Yedinci cesedin nereye bırakılacağını artık Nevzat tahmin eder ve ekibini arayarak oraya yönlendirir. Tüm cinayetleri arkadaşları Demir ve Yekta işlemiştir. Yedinci kurban da turizmci Adem Yezdan’dır. Nevzat nasıl olur da arkadaşlarının bu cinayetleri işlediğini bir türlü anlayamaz. Cesedi bırakırken Demir’i yakalamaya çalışırken Demir bir polisi rehin alır ve Demir polisi öldürmek isteyince Demir vurularak etkisiz hâle getirilir ve sonra orada ölür.

Nevzat, Yekta’nın nereye kaçtığını tahmin eder ve tahmini de doğru çıkar. Yekta, karısı ve oğlunun mezarına gitmiştir, yaralıdır. Nevzat’la Yekta konuşur. Nevzat, Yekta’yı hastaneye gitmeye ikna edemez ve Yekta kendini öldürür. Nevzat artık öğrenmiştir tüm bu cinayetleri öç almak için Demir ve Yekta’nın işlediğini. Çünkü karısı ve oğlu ölünce hayatla bağlantısını yitirmiş ve ölü gibi yaşamaktan bıkarak aile birliğinin bozulmasına sebep olan kişileri tek tek tespit edip o kişileri öldürmüş, en son da kendi canına kıymıştır.

Böğürtlen Kışı (Saraj Jio) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Böğürtlen Kışı

Kitabın Yazarı : Saraj Jio

Kitabın Özeti : 

Vera Ray ve arkadaşı Caroline yaşadıkları şehrin yoksul insanlarındandır. 1920’li yılların sonlarına doğru aynı evde yaşamaktadırlar. Caroline bir gün Vera’ya Olympic Otel’de bir davet olduğunu ve kendilerinin de bu davete bir yolunu bulup girebileceklerini söyler. Caroline ve Vera evdeki en güzel elbiselerini bulup giyinip, süslenerek Olympic Otel’in yolunu tutarlar. Caroline’in bir yalanıyla davete girmeyi başarırlar. Vera etrafındaki herkesin daha lüks kıyafetleri olduğunu ve içinde bulunduğu ortamdan hoşnut olmadığını Caroline’e söyler. Caroline ise Vera’ya anı yaşamaları gerektiğini söyler.

Vera otelde otel sahibinin oğlu Charles ile tanışır. Kendisi yoksul olduğu için Charles’a yaklaşmak istemeyen Vera’nın peşini Charles bir türlü bırakmaz. Charles diğer zenginler gibi değildir ve Vera’nın yoksul olması onu hiç rahatsız etmemektedir. Böylece görüşmeye devam ederler. Daha sonra Vera hamile kalır; fakat hamile olduğunu Charles’a söylemez. Vera, Charles’ın ne diyeceğini bilemediği için Charles’a hamile olduğunu bir türlü söyleyemez. Charles, Vera’ya evlenme teklifi eder ve Vera’yı ailesi ile tanıştırmaya götürür. Vera, fakir olduğu için Charles’ın ailesi Vera’yı istemez. Charles’in kız kardeşi Josephine, Vera ile konuşur ve onun hamile olduğunu öğrenir. Charles ile evlenirse babasının tüm mirasından mahrum kalacağını söyler. Vera kendisi yüzünden Charles’i zor durumda bırakmak istemez ve Charles’tan ayrılır.

Bu sırada Caroline evlenir ve Caroline’in evlendikten sonra Eva adında bir kızı olur. Vera’nın da Daniel adında bir oğlu olur. Vera Olympic Otel’de temizlik görevlisi olarak çalışmaya devam eder. Vera geceleri çalışmaktadır ve geceleri dört yaşına gelen oğlu Daniel’i tek başına evde bırakmak zorundadır. Yine bir mayıs ayı gecesinde kar yağıyorken Daniel’i öperek evden ayrılır. İşten eve dönen Vera, Daniel’i evde bulamaz ve çılgına döner. Oğlunun oyun oynamak için dışarı çıkabileceğini düşünen Vera hemen sokakları aramaya başlar; ama Vera’nın bulduğu tek şey oğlunun çok sevdiği ve karlar içerisinde gömülü hâlde bulduğu oyuncak ayısıdır.


Oyuncak ayıcığı alarak polise oğlunun kaçırıldığını bildiren Vera’ya polis de yardım etmez. Çünkü Vera fakirdir. Bu yüzden Vera günlerce kendine gelemez ve kendi çabasıyla oğlunu aramaya başlar. İşe gidemediği için, işten de kovulur. Otelde zengin biri olan Lon ile karşılaşan Vera’yı Lon çok beğenir. Vera’ya akşam yemeği teklifinde bulunan Lon, oğlunun kimler tarafından kaçırıldığını öğrenme sözü ile Vera’yı ikna eder. Sabah Vera, Lon’un kendisine yardımcı olacağını ümit ederek ona durumu hatırlatır. Lon ise sözünde durmaz. Bunun üzerine Vera, Lon’dan habersiz otelden kaçar ve bir kamyona binerek Charles’in evine gider. Onun evlendiğini öğrenen Vera, Charles’tan yardım istemekten vazgeçerek oradan uzaklaşır.

1933 yılında olan bu olaydan 80 yıl sonra 2013 yılının Mayıs ayında yine bir kar fırtınası yaşanır. Bilim adamları, bu mevsimsiz kışı “Böğürtlen Kışı” olarak adlandırmaktadır. Seattle Herald Gazetesi muhabiri olan Claire Aldridge’ye bu kar fırtınası ile ilgili ilgi çekici bir yazı yazması söylenir. Aynı zamanda Claire gazetenin sahibi Kensington’ların oğlu olan Ethan ile evlidir. Claire ne yazabileceğini düşünmektedir; ama son zamanlarda kendini iyi hissetmediği için ne yazacağını bir türlü bulamaz. Clairekoşmayı seven biridir ve hamile olmasına rağmen kulaklığını takıp müzik dinleyerek koşmaya başlar ve o gün olan olur. Müziğe kendini kaptıran Claire, arabanın kornasını duymaz ve bir araba Claire’e çarpar. Claire bebeğini kaybeder ve bebeklerini kaybettikten sonra Ethan ve Claire birbirinden uzaklaşmaya başlar. Bu olaydan sonra Claire koşmayı bırakır.

Gazete yazısı için konu arayan Claire 80 yıl önceki haberlere bakar ve bir kaybolma yazısı dikkatini çeker. Artık yazı konusunu bulan Claire 80 yıl önceki Daniel Ray adında dört yaşındaki çocuğun akıbetinin ne olduğunu araştırmaya başlar. Claire olayı çözmeye başladıkça kendi ailesiyle ilgili gerçekleri de öğrenmektedir.

Gece Sesleri (Ayşe Kulin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Gece Sesleri

Kitabın Yazarı : Ayşe Kulin

Kitabın Özeti :

Ayda özel bir üniversitede öğretim görevlisidir. Küçüklüğünden beri annesinin güzelliğini kıskanır. Gençliğinde yani yetmişli yıllarda solcuların tarafındadır. Ayda gençken annesi ile yaşadığı anne kız çatışmalarını şimdilerde kendi kızı olan Aslı ile yaşamaktadır. Ayda Erzurum’dan İstanbul’a gitmek için uçağa binmiştir. Uçak aktarma için Ankara Esenboğa havaalanına inmiştir. Uçağının kar sebebiyle ertelenmemesini umarak beklemektedir. Ayda sonunda uçağa biner ve yanında oturan anne kızın konuşmalarından kendi annesiyle olan ilişkileri canlanır gözünde.

Ayda annesi ile bindiği vapurda kendisinin yaramazlığına baktıklarını düşündüğü adamların aslında annesine baktığını yıllar sonra anlar. Uçağa ilk kez annesiyle, ikinci babasının ailesiyle tanışmaya giderken bindiğini ve Ege’nin girintili çıkıntılı olan danteli anımsatan kıyılarına hayran kaldığını hatırlar. Uçaktan indiği gibi hastaneye annesinin yanına gider. Yatakta yatan hasta annesinden çok kardeşi gibi görünür. Ayda’nın annesi yaptırdığı onca estetik sayesinde çok genç görünür. Doktor bile Ayda’nın annem dediğine şaşırır.

Bozova’da geçmişten günümüze gelen sırlar vardır. Ziynet dadı gencecik kız iken yaşıtlarına göre biraz daha fazla geliştiği için çiftliğin küçük ağasının dikkatini çeker. Ziynet dadı müzmin bekardır, aynı zamanda Nedim’in süt annesi ve dert ortağıdır. Satı bir gün Sultan Hanım’ın yanındayken Yusuf ağa Ziynet dadının yatağına gelir. Satı, Sultan Hanım’ın yardımcısıdır. Yusuf ağa Kerami ile kardeş ve Nedim’in amcasıdır. Çok fazla zeki olmamasına rağmen fabrikanın başındadır. İki kız evladı vardır. Yağız’ın etkisinde kalarak ağabeyine kafa tutarak aile ortamını bozar. Yağız ise Sultan Hanım ne kadar ebenin oğlu olarak tanıtsa da aslında Ziynet ile Yusuf’un oğludur.

Sultan hanım da Satı ile can yoldaşıdır ve ailede dominant bir kadındır, her şeyi kendisi yönetmek istiyor. Bu durum aslında Satı ve Sultan Hanım arasında ayarlanır. Bozova’da ağalar dışarı çıkıp hastalık almasınlar diye gözlerini gencecik kızların koynunda açarlar. Bir yıl sonra doğum yapan Ziynet’e Satı bebeğinin öldüğünü söyler. Semiha gelinin sütü yetmez. Ziynet dadı da Nedim’e süt annelik yapar ve değeri çiftlikte artar. Yıllar geçer, Nedim delikanlılığa adım atar. Nedim Bey zengin bir ailenin oğludur. Aradığı aşkı kırk bir yaşında bulur ve ikinci kez evlilik yapacak olan Rengigül ile evlenir. Rengigül’ün Ayda adında bir kızı vardır.

Nedim Bey Ayda’ya kendi kızı gibi davranır. Ayda’nın da Aslı adında kızı olur. Nedim Bey önceleri fabrikada çalışsa da sonraları babasının isteği üzerine politikaya atılır. Kerami Bey meclise girer. Yazın Bozova’ya bir bakan gelir ve Kerami Bey bu durumu fabrikalarını değerlendirmek için kullanır. Kerami Bey ve Yusuf kardeştir. Kerami Bey politikaya atılınca ailenin toprağını çekip çevirmek Yusuf’a kalır. Herkes karşılamaya gider. Nedim üstü başı çamur halde gidince Ziynet onu yıkamak için hamama götürür. Genç Nedim Ziynet’in göğüslerini görünce olan olur. Nedim büyüyünce Ayda’nın annesi ile evlenir. Nedim yeni bebeği olunca Ayda’yı sevmeyeceğini düşünse de hiç onun düşündüğü gibi olmaz. Ayda’ya olan sevgisi hiç azalmaz.

Sultan Hanım ölünce oğulları Yusuf ve Kerami hisseler üzerinde anlaşmazlık yaşar. Kerami oğlu Nedim ile İstanbul’a gider. Nedim babasının izinden giderek meclise girer. Ayda da ameliyattan çıkan annesinin evine eşya almak için gider ve orada annesinin günlüğünü bulur. Günlükleri okuyan Ayda aslında annesinin kendisini oldukça düşündüğünü öğrenir. Yıllarca annesi ile arasına duvar ördüğüne pişman olur. Onca geçen zamanı telafi etmek isteyen Ayda hızlı bir şekilde hastaneye gider; ama annesinin hala yoğun bakımda olduğunu öğrenir. Eve tekrar görünce Ziynet dadıyı görür ve onunla sohbet eder.

Aslında dadının Nedim babası ve annesiyle ilgili ne çok şey bildiğini fark eder. Ziynet dadının yanından ayrılırken onu bir daha göremeyeceğini hisseder ve son kez bakar. Ziynet eve dönünce Yusuf Bey’i karşısında görür. Ölüm döşeğinde Satı’nın kulağına söylediklerini uzatmadan söyler. Yağız ikisinin çocuğudur.

Ayda annesinin günlüğünü merakla okumaya devam eder. Ziynet dadı ile Nedim babası arasındaki çarpık ilişkiyi öğrenerek yıkılır. Annesinin bu sebeple kliniğe yattığını öğrenir. Ayda annesiyle yaşadığı sorunları kendi kızıyla da yaşadığını fark eder. Ayda ve Aslı hatalarını düzeltmek için hastaneye gittiklerinde geç kaldıklarını öğrenirler.

16 Nisan 2019 Salı

Kuşlar da Gitti (Yaşar Kemal) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı :
Kuşlar da Gitti

Kitabın Yazarı : Yaşar Kemal

Kitabın Özeti :

Yozlaşmayan, her yeri betonarme yapılar olmayan İstanbul’da Florya düzlüğü tenha iken insanlar ağlarla kuşları yakalayıp cami, sinagog, kilise önlerinde, kalabalık yerlerde satar. Kuşu alan insanlar arkalarından dua okuyarak kuşu özgürlüğüne kavuşturur.

Uzun Süleyman, Hayri ve Semih de kuşları yakalayarak satmaya çalışır. Üç arkadaş farklı şehirlerden gelerek tesadüfen burada buluşurlar. Üç arkadaş çadırlarını Florya düzlüğüne kurarak kuşlara dikenlerin üzerine ağ kurarlar. Kuş çoktur. Kuş ağa girer girmez onu hemen çıkarmaları gerekir; yoksa kuş ağı yırtabilir.

Üç genç geçimini zar zor sağlar veya sağlayamaz. İnsanlar eskisi gibi kuş alıp gökyüzüne salarak azat etmek istemez. Farklı farklı birçok yere kuş satmaya giden, türlü etkinlikler yapan gençler kalabalığı etrafına toplar; fakat kalabalıktan alıcı çıkmaz. Kuşlar artık kafeslerde üst üste yığılıdır. Alan olmazsa birkaç gün içinde ölümleri kaçınılmaz olur.

Çadırda yaşayan gençler yanlarına gelen bir adamla dost olurlar. Çoğunlukla yanlarına uğrayan bu adam, gökyüzünde alıcı bir kuş süzülürken eğer onu yakalayabilirlerse onlara yüz lira karşılığında alabileceğini söyler. Çok sevinen gençler tüm çabalarıyla kuşu yakalamaya çaba göstermesine rağmen kuşu yakalayamazlar.

Dostları onların durumunu görerek üzülür ve parayı peşin vermeyi teklif eder. Gençler parayı kabul eder. Ertesi gün yanlarına tekrar eğelen adam Hayri ve Süleyman’ı üzgün görür. Alıcı kuşu yakaladıklarını; fakat Semih’in onu çok beğendiği için alıp gittiğini söylerler. Dostları bunun önemli olmadığını gökte uçan kızıl kartalı da yakalayabileceklerini söyler. Gençler kızıl kartalı da yakalayamaz. Bu durum gençleri çok üzer.

Yozlaşan İstanbul’da gençler artık ölüm kalım savaşı verir. Kuşları satamadıkları için ekonomik olarak durumları her geçen gün daha da kötüye gider. Kuşlarla beraber insanlığın da gittiğini düşünürler.

Kış Güneşi (Marcel Prevost) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

Kitabın Adı : Kış Güneşi

Kitabın Yazarı : Marcel Prevost

Kitabın Özeti :

Maurice Artsoy’un babası, büyük sermayeler yatırdığı İngiliz bankasının iflas ettiğini öğrenince, beş parasız kaldığını düşünerek beynine bir kurşun sıkarak intihar eder. Maurice’nin annesi babasından önce vefat eder. Annesi ile ayrı bağı olan Maurice kendini güvensiz ve bunalımda hisseder. Annesinin göğsüne hep başını yaslayan genç adam annesini kaybedince onun yerine koyabileceği kadın aramaya başlar. Annesiz ve babasız kalan Maurice, Julie-Antoine Surgerelerin evinde yaşamaya başlar. Antoine yatalak hastadır, hiçbir ihtiyacını karşılayamaz. Maurice menenjit olunca iyileşmesi zaman alır. Çok istemesine rağmen çocuğu olmayan Julie, genç adama çocuk gibi bakar. Onu dışarı hava almaya, gezilere çıkarır.

Bir süre sonra ikili birbirlerine hayli alışır. Durumdan rahatsız olan Julie, kiliseye giderek günah çıkarır. Rahip, Julie’nin sevgilisinden ayrılmasının doğru olacağını belirtir. Julie o an uzaklaşmayı doğru bulsa da sevgilisinden ayrılamaz. Maurice’nin babası, Julie’nin eşi ve Claire’in babası Jean’in ortak bankaları vardır. Maurice’nin babası yatırım yapmak isterken tüm servetini kaybedince diğer ortaklar da iflas eder. Beş yaşında annesinin doğum sırasında ölmesi sebebiyle annesiz kalan Claire’i de Julie sahiplenir, büyütür. Claire şu an on yedi yaşındadır.

Julie’nin ailesi köyde yaşadığı için Paris’e hayırsever bir kadının yanına gider. Soğuk ve sürekli yardım işleriyle uğraşan kadının yanında Julie’nin eğitim alamadığını gören rahip kızın bir manastıra öğrenci olarak kaydolmasını sağlar. Manastırdaki bir rahibe Julie’yi çok sever. Ama bu yakınlık hoş karşılanmayarak rahibe başka bir manastıra gönderilir. O günden sonra Julie’nin kalbi hep kırık, boş kalır. Bu arada teyzesi Julie’yi evlendirmek ister. Julie ve Antoine kafa dengi değildir; ama Julie’nin rahat edeceğini düşündükleri için evlenmesi konusunda ısrar ederler.

Tam gençlik zamanlarında Claire ve Maurice beraber vakit geçirirler. Claire belli etmese de Maurice’den hoşlanır. Maurice, Julie ve Claire arasında kalır. Kimi daha çok sevdiğine karar veremez. Maurice ve Julie’nin beraberliklerini Claire görür; ama kimseye söylemez. Maurice bekar bir kadınla evlenerek hayatını düzene katmak isterken Julie’yi bir türlü bırakamaz. Julie ve Maurice konaktan ayrı bir ev kiralayarak orada görüşmeye devam ederler.

Claire’in tehlikeli olduğunu gören Julie onu evlendirmek ister. Claire, Maurice’nin kendisinden uzaklaştığını gördükçe kara sevdaya tutulur, hiçbir şey yiyip içmeden yaşamaya başlar. Claire’in babası yıllardır Julie’ye aşık olduğunu ama bunu kimseye söylemediğini itiraf eder. Ailenin doktoru duruma el atar. Julie zor olsa da aradan çekilerek gençlerin evlenmesine izin verir. Julie’nin kalbindeki boşluk hiçbir zaman dolmaz. Gençler evlenerek balayına giderler.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...