19 Nisan 2019 Cuma

Bülbülü Öldürmek (Harper Lee) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Bülbülü Öldürmek

Kitabın Adı : Harper Lee

Kitabın Özeti :

Scout’un ağabeyi Jem’in on üç yaşındayken kolu kırılmıştır. Aralarında kolunun neden kırıldığını konusunda farklı nedenler söylerler. Babaları Atticus ikisinin de haklı olduğunu söyler. Evde Jem, Scout, babaları Atticus ve aşçıları Calpurnia ile birlikte Maycomb isimli küçük bir kasabada yaşamaktadırlar. Anneleri onlar küçükken ölmüştür.

Her yaz mahalle komşularının yeğeni Dill gelir ve onunla oynarlar. Bütün yaz komşuları Boo Radley’i dışarı çıkarmak için uğraşırlar. Babaları Atticus bir avukattır ve çok yoğun çalışmaktadır. O yıl Scout okula başlar. Öğretmeni okumayı bildiğini fark edince ona kızar okumasını yasaklar. Okula gitmek istemez, babası akşamları okuyacaklarına söz verince okula gitmeye ikna olur. Ama okulda çok sıkıntı yaşamakta diğer öğrenciler de onunla dalga geçmektedir.

Okula giderlerken önünden geçtikleri bir ağaca birileri hediyeler ve şeker koyar ancak Nathan Radley ağaçtaki o kovuğu çimentoyla kapatır. Dill o yaz yine gelir ama Scout’la çok oynamazlar artık. O da Bayan Maude’nin terasında yaz boyunca ikindi vakitleri oturarak onunla sohbet eder.

O kış ihtiyar Bayan Radley ölür. Bayan Maude’ nin evinde yangın çıkar, çocuklar ve komşular ona yardımcı olurlar. O sıralar Atticus’un zenci bir adamın davasına bakması istenir. Bu duruma Maycomb’ lular çok tepki gösterirler. Okuldaki çocuklar da Scout ve Jem’le dalga geçer. Babaları aldırış etmemelerini ve dik durmalarını söyler. Komşuları Bayan Dubose’dan ikisi de çok korkmaktadırlar ama Bayan Dubose babalarının bu davaya bakmasıyla ilgili laf edince Jem Bayan Dubose’un bahçesindeki çiçekleri yolar ve dağıtır. Babaları özür dilemesini ister Jem den. Bayan Dubose Jem’in her gün gelip kendisine kitap okumasını ister. Scout’ la beraber her gün gidip kitap okur ama Bayan Dubose kısa bir zaman sonra ölür. Babaları Bayan Dubose’ un çok yaşlı ve hasta olduğunu yıllardır ağrılarını dindirmek için morfin kullandığını, artık acılarının dindiğini söyler.

Bir gün Calpurnia çocukları kendi gittiği kiliseye götürür. Çocuklar orda diğer zencilerle tanışır ve onların iyi insanlar olduklarını öğrenir. Babalarının davasına baktığı Tom Robinson Bay Ewell’in kızına tecavüzden suçlanmaktadır. Ama işin aslında kız Tom’ a iftira atmaktadır ama zenci olması sebebiyle kimse inanmaz. O sıralar çocuklara göz kulak olmak için Alexandra Hala gelir. Scout’un bir erkek gibi davranmasını istemez, atık bir hanımefendi gibi davranması gerektiğini söyler, elbise giydirmeye çalışır.

Mahkeme günü gelince tüm Maycomb sanki panayır izlemeye gider gibi mahkemeye izlemeye gider. Gizlice Scout, Jem ve Dill de mahkemeyi izlemeye giderler. Herkesin ifadeleri alınır. Ancak jüri üyeleri Tom’u, tüm deliller aksini gösterse de, suçlu bulur. O dönemlerde bir zenci suçlu bulunursa cezası idamdır. Tom idam edilir. Çocuklar bu duruma çok üzülürler.

Ekim ayının sonlarında okulda bir gösteri yapılacaktır, Scout jambon kılığına girecektir. O gün akşam Jem’ le ikisi giderler. Dönüşte yol çok karanlıktır, Scout kıyafeti çıkarmak ister. O esnada birisi çocuklara saldırır. Daha sonra ise aniden adam durur biri gelir ve onları kurtarır. Çocuklar karanlıktan kimseyi göremezler. Babaları gelir, Jem’in kolu kırılmıştır. Onu tedaviye alırlar. Scout abisi için çok endişelenir. Ama doktor ve babası iyi olacağını söylerler. Bu esnada çocuklara saldıran Bay Ewell’ in ekmek bıçağı karnına saplanmış cansız bir şekilde yerde yatmakta olduğunu görürler. Atticus Jem’ in yapmış olmasından endişelenir ama Bay Ewell çocukları öldürmeye çalışırken ayağı takılmış ve bıçağın üzerine düşmüştür. Bay Tate olayı aydınlatır, kimsenin suçlu olmadığını söyler. Çocukları kurtaransa Boo Radley’ dir. Scout onu görünce çok sevinir. Ağaç kovuğuna hediyeleri koyanın da Boo olduğunu anlar. Scout onunla terasta oturur. Babasına Boo’nun çok iyi bir insan olduğunu söyler.

Beyhude Ömrüm (Mustafa Kutlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Beyhude Ömrüm

Kitabın Yazarı : Mustafa Kutlu

Kitabın Özeti : 

Hikayede geçen köy, dağ başında, köy kurulacak bir yer olmamasına karşın havası ve çeşmesinden akan suyuyla güzel bir yerdir. Yüksekte olduğu için her tür sebze ve meyve yetişmez. Yetişen sebzeler de çeşme suyundan çekilen sular yoluyla yetişmektedir.

Hikayenin kahramanı (ismi verilmiyor) Gülpaşa Çavuş’un oğludur. Babası savaşta çok cengaver olmasına karşın orada yakalandığı hastalıklar sonrası köyüne döner döndükten kısa bir süre sonra vefat eder.

Gülpaşa Çavuş’un oğlunun bir tarlası vardır. Yığma duvar çekili, kasabaya giden yolun kıyısındaki çukurda. Tarlalar çukurda ve kıraç olduklarından ürünler verimsiz. Yine de iri taneli buğdaylarıyla görkemli ürünler alabiliyorlar. Çavuş’un oğlu, birgün sigarasını yakıp dinlenmek üzere gölgeye çekildiğinde ıslak kayayı fark eder. Aslında hep orada durmakta olan bir kayadır bu fakat bu kez farklı bir şekilde göze çarpar. Kaya daima ıslak ve yosunludur, zaten bu yüzden adı da Islak Kaya’dır. Çavuş’un oğlu bu kaya üzerine düşünürken birden aklına bu kayanın altında su olabileceği ve hayalindeki cennet gibi bahçeyi buraya kurabileceği gelir. Askerde tattığı üzüm ve narı belki de burada yetiştirebilecektir. Bu düşünceyle sevinç içerisinde kayanın dibini kazmaya karar verir.
Bu fikrini gerçekleştirebilmesi hayli zordur fakat bir kere kafaya koymuştur. Harman sonu düğünü olacak kızı, işlerin yetişmesi, kaynatasının itirazı, aralarının bozuk olduğu muhtar, köylünün konuşması, kanunlar derken pek çok engeli kafasından geçirir ve hepsinin üstesinden geleceği inancıyla yola koyulur.

Bu konuyu babasının arkadaşı olan ve her şeyden haberdar olan Berber Hacı’ya danışır. O da kendisine destek verip bir sakınca olmadığını söyleyince gerekli alet edevatı toplayıp Islak Kaya’nın başına geçer. Ferhat misali kazmayla kayayı delmeye çalışır.

Köy sakinlerinden Deli Derviş adında, kimilerinin deli, kimilerininse derviş kabul ettiği bir zat vardır. Köyün imamı Emrullah Hoca himayesinde kimseye zararı dokunmayan bu zat, Çavuş’un oğlunu kayayı delmeye çalışırken gören ilk kişi olur. Niyeti o söylemeden anlar ve o da duasını edip gider. Yine onu kayayı delmeye çalışırken görenler arasında Çerçi Cemil ve Tahsildar Atıf da vardır. Gülpaşa Çavuş’un definecilik geçmişi bulunduğundan oğlunun da define aradığını düşünürler ve bu haberi köye yaymak için hareket ederler. Gülpaşa Çavuş ile nişanlısı Zeynep, beşik kertmesi olmasına karşın birbirlerini sevmişlerdir. Ancak Muhtar Halil’in de Zeynep’te gözü vardır ve kızı sıkıştırmaya kalkar. Bu sebepten dolayı Gülpaşa Çavuş’tan meydan dayağı yer ve bu olaydan sonra iki aile arasında husumet başlar. Çerçi Cemil gelip de define haberini verince Muhtar Halil de ıslak kayanın altını kazmaya karar verir.

Gece yarısı Muhtar Halil ile Çerçi Cemil ıslak kayayı kazmak için epey uğraşır fakat umduklarını bulamazlar. Bu olay, Muhtar Halil’i iyice çileden çıkarır ve Çavuş’un oğlunun başına bir çorap örmek ister. Köyde onun define aradığı haberini herkese yayar. Ama bundan da umduğunu bulamaz, Çavuş’un oğlu kazmaya devam eder. Ancak kazı sırasında çok zorlandığı da olur, dinamit kullanarak patlattığı da. Sonunda amacına ulaşıp suyu çıkarır. Artık cennetten bir köşe saydığı bahçe idealine kavuşması mümkündür.

Yaz gelip de oraya istediği bahçeyi kurmaya çalışınca Muhtar Halil yeniden harekete geçer. Üstelik Çavuş’un oğlunun kayını Şahin, Muhtar Halil’in kızıyla İstanbul’a kaçmış, husumet bir kat daha artmıştır. Muhtar Halil akrabalarını toplayarak Çavuş’un oğluna bu yeni kurduğu bahçede dayak atar, yataklık hale getirirler. Bahçenin nöbetini tutma işi de Deli Derviş’e kalır. Bahçe gerçekten görenleri hayran bırakacak cinstedir. Her tür sebze ve meyveyi yetiştirir. Bir tek narı yetiştiremez, üzüm de istediği gibi değildir ama onun dışında her şey çok güzeldir.

Muhtar Halil, zorbalığını mahkemeye de taşır ve bu bahçenin kendisine ait olduğu iddiasıyla Çavuş’un oğluna dava açar. Buradan da umduğunu bulamaz ve davayı kaybeder. Aynı dönemde Muhtar’ın iki oğlu da İstanbul’a kaçar. Aslında pek çok kişi, zengin bir geleceğe sahip olma umuduyla İstanbul’a kaçmakta ya da göçmektedir. Gençlerin bir bir İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere taşınmasıyla köyün de eski havası, tadı kalmaz. Çavuş’un oğlu ise bunlara aldırış etmez, o, kurduğu cennetten bahçesine adeta âşıktır ve tüm meşgalesi de onu güzelleştirmektir. Bazıları onun tüm ömrünü bu uğurda boşu boşuna harcadığını düşünse de o halinden memnundur.

Çavuş’un oğlu, iki oğlunu da İstanbul’a gitme sevdasından vazgeçiremez ve karısıyla tek başına kalır. Köyde kalanlar zaten çok az kişidir ve bunlar da bakacak kimsesi olmayan, köyde kalmaya mahkûm olanlardır. Kasabaları önce kaza, sonra nahiye, sonra da köy olur. Evler harabeye döner. Kuzular melemez olur. Çok geçmeden Çavuş’un oğlunun hanımı da hastalanır ve tedavilere rağmen kurtarılamaz. Çavuş’un oğlu, bahçeye başı bağlı biridir ve çocuklarının ısrarlarına karşın İstanbul’da durmayıp köyüne döner. Aradan yıllar geçer. Artık iyice yaşlanmıştır. Çok sevdiği bahçesine görmeye bile gidemez hale gelir. Havayı iyi bularak bahçesine gittiği bir gün ayağı kayar ve düştüğü yerden kalkamaz. Köyde kimsesi olmadığı için imdadına yetişen de olmaz. Oracıkta, bahçeyi yapmaya karar verdiği günleri hatırlayarak kar altında kalır ve ölür. Ve bir bahçeye gömülür.

Beyhude Ömrüm (Mustafa Kutlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

İyiler Ölmez ( Mustafa Kutlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişileri


Kitabın Adı : İyiler Ölmez

Kitabın Yazarı : Mustafa Kutlu

Kitabın Konusu :

Mustafa Kutlu'nun 2016'da çıkan "İyiler Ölmez" adlı hikaye kitabında bir Anadolu kentinde bir kahvehanede yolları kesişen dört kader ortağının hikâyesini anlatıyor. Bu dört kişiden üçü sevda vurgunu biri de felek vurgunu yemiştir. "Karşılıksız yapılan iyilik, merhamet" temalarını merkeze alan bu kitapta Mustafa Kutlu, yine son derece yalın ve sade bir üslupla yer yer iç konuşma ve çokça diyalog tekniğinin kullanıldığı bir anlatımı tercih etmiştir.

"İyiler Ölmez" kitabında Mustafa Kutlu; Sıtkı, Civan, Fotoğrafçı Sarhoş Mustafa, Doktor, Dörtler Makamı taşıyan başlıklarla hikayeyi kurgulamış. Hikaye karakterlerinin hayat hikayelerini ayrıntılı bir şekilde anlatan Kutlu, hikayedeki yan karakterleri de es geçmiyor. Hepsini detaylı bir şekilde aktarıyor. Hikayedeki her bir karakter eski Yeşilçam filmlerinden çıkmış gibi.

Kitabın Özeti :

Hikayenin ilk bölümü olan "Sıtkı"da Anadolu'dan İstanbul'a göç edip kapıcılık ve ayakkabı boyacılığı yaparak geçimini sağlamaya çalışan yoksul bir ailenin tek çocuğu olan Sıtkı'nın müthiş ressamlık yeteneği ve bu yeteneğinin harcanması anlatılıyor. Hikayede Mustafa Kutlu'nun olay akışını kesip müdahale ederek kendi kurgusuna itirazı da ilginç bir anlatım tekniği olarak öne çıkıyor.

İkinci bölüm "Civan" başlığını taşıyor. Evliliğin ilk aylarında iyi anlaşan bir anne babaya sahip Civan, sonraki zamanlarda alkolik olan babasının dayaklarına daha fazla dayanamayıp aynı mahallede başka bir adamla Almanya'ya kaçan annesinin ardından mahalledeki Kör Maklube tarafından büyütülen bir çocuktur. Serpilip büyüyen bir delikanlı olan Civan pek çok işte çalışır, Destegül isimli bir kıza aşık olur; fakat fakir olan Civan'a kızı vermezler. Civan mahalledeki iyi insanların destekleriyle kendi işini kurar ve hayatına devam eder. Ressam Sıtkı'yla da Hacı Kadir'in kahvehanesinde tanışır.

Fotoğrafçı Kör Mustafa adlı bölümde Mustafa'nın hikayesini okuyoruz. Babası adliyeden emekli Mustafa'nın babası İhsan Bey daha sonra birinin yardımıyla fotoğrafçı olur. Mustafa annesini altı yaşında kaybeder. Sonra babası başka bir kadınla evlenir ama evlendiği kadın eski kocasıyla görüşmeye devam etmektedir. Mahalledeki söylentiler artınca İhsan bey duyduklarının doğru olduğu görür ve adamı öldürür. Hapse girer, Mustafa'ya babasının arkadaşı olan kalfa bakar. Mustafa'nın gözlerindeki rahatsızlık artar, neredeyse göremeyecek hale gelir. Kendini alkole veren Mustafa'ya "kör mustafa"lakabını takarlar. Evlenmek istese de kimse Mustafa'yla evlenmeye yanaşmaz.

Sıtkı'yla Mustafa'nın yolu da Mustafa'nın fotoğrafçı dükkanında kesişir. Bir fotoğrafını büyütmek için dükkana gelen Sıtkı'yla Mustafa daha sonra arkadaş olurlar.

Ekibin dördüncü kişisi olan Doktor da bu bölümde olay akışına dahil olur. Doktor cuma günleri hastalara ücretsiz bakan merhametli ve iyi bir insandır.

Doktor başlığıyla verilen doktorun tüm hikayesi yine ayrıntılarıyla anlatılır. Onun da iç burkucu bir hikayesi vardır, yanlış bir evlilikten son anda dönüp tayin isteyerek kendini bu Anadolu kentinde bulur ve Hacı Kadir'in kahvehanesine gelir. Diğerleriyle de burada tanışır. İstanbul'daki annesinin isteğiyle cuma günleri hastalardan para almayan doktor tüm şehrin gözdesi halinde gelir. Hastane bahçesine meyve ağaçları dikmek ister. Yanına aldığı üç kişiyle meyve fidanı almaya gittikleri bir gün arabasıyla kamyonun altında kalırlar ve yanındakilerle beraber ölür. Bunun üzerine mezarları yapılır. Adı da "Dörtler Makamı" olarak kalır. Dörtler'i rüyasında gören bir ziyaretçi bu makamın üzerine bir türbe yapar. Ve hikaye anlatıcının şu notuyla biter. “Böyledir. Bizde iyiler ölmez. Evliya olup aramızda yaşarlar.”

İyiler Ölmez (Mustafa Kutlu) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

İyiler Ölmez (Mustafa Kutlu) Kitap Yazılı Test Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı


Kitabın Adı : İyiler Ölmez

1- İyiler Ölmez adlı eserin yazarı kimdir?
A) Mustafa Kutlu
B) İskender Pala
C) Mustafa Aydoğan
D) Mehmet Uzun
E) Refik Halit Karay

2- Aşağıdakilerden hangisi hikayenin bölümlerinden değildir?

A) Sıtkı
B) Civan
C) Hacı Kadir
D) Doktor
E) Fotoğrafçı Sarhoş Mustafa

3- Dörtler Makamı nedir?
A) İyilikleri ile halk tarafından sevilmiş dört kişinin mezarının olduğu yer.
B) Ut, klarnet, bağlama ve darbukadan oluşan dörtlü bir müzik grubu
C) Dinde yer alan tarikat,şeriat, marifet ve hakikat kavramlarıdır.
D) Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’dan oluşan dört büyük takım
E) Hacı Kadir’in kahvesinde bir masanın adı

4- Sıtkı ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Evin tek çocuğu idi.
B) Ressamdır
C) Sevda adlı kıza aşık olmuş, sevda vurgunudur.
D) Babası İstanbul’da kapıcılık yapan biridir.
E) Aslen Kastamonuludur.

5- Ruhi Bey Sıtkı’nın tarzını hangi ünlü ressama benzetiyordu?

A) Michelangelo
B) Abidin Dino
C) Salvador Dali
D) Leonardo Da Vinci
E) Van Gogh

6- Aşağıdakilerden hangisi hikayenin ana kahramanlarının özelliklerinden değildir?
A) Yardımlaşmayı çok sevmeleri
B) Haftanın bir gününü sohbete ayırmaları
C) Sosyal projeler üretmeleri
D) Haksızlığa tahammül etmemeleri
E) Cömert, eli açık insanlar olmaları

7- Yazarın hikayedeki üslubuyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Ayrıntıya fazla yer vermez.
B) Hikayeyi olay üzerine kurar.
C) Genelde kısa cümleler kullanır
D) Hikayede araya girip okuyucu ile konuşmaz
E) Türk filmine benzeyen olaylar kurgular

8- Hikayede yazarın başka hikayelerine de ad olan hangi kavramlar geçmektedir?

A) Vitrinde olmak- Tirende bir Keman
B) Zafer Yahut Hiç- Akasya ve Mandolin
C) Uzun hikaye- Ya Tahammül Ya Sefer
D) Chef- Dem Bu Demdir
E) Bir Demet İstanbul – Yokuşa Akan Sular

9- Hikayedeki olaylar nerede yaşanmaktadır?
A) Küçük Ali Mahallesinde
B) Şahin Ali Mahallesinde
C) İlhanlı Mahallesinde
D) Cicibey Mahallesinde
E) Selçuklu Mahallesinde

10- Civan ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır?

A) Üç yaşındayken annesi ve babası tarafından terk edilmiştir.
B) Hacı Kadir Civan’ı evlatlık edinmiştir.
C) Marangozluk ve Hacı Kadir’in kahvesinde garsonluk yapmıştır.
D) Çocukluğunda bütün mahalleyi bezdirmiştir.
E) Sabri ile ortak olup marangozu devralmışlardır.

11- Terzi Tahsin yere atılan sigara izmaritini Civan’ın çıplak ayakla söndürebileceği üzerine iddiaya girerdi. Bu durum karşısında haksızlığa tahammül edemeyen …………………. Terzi Tahsin’e iyi bir dayak atmıştır.
Yukarıda boş bırakılan yere ne gelmelidir?

A) Hacı Kadir
B) Sabri
C) Sıtkı
D) İsmail
E) Artist Erol

12- Hikayenin ana kahramanları ve mesleklerinin eşleştirilmesinden hangisi yanlıştır?

A) Sabri – koleksiyoncu
B) Hacı Kadir- Kahve ve otel işletmecisi
C) Sıtkı- ressam
D) Mustafa – Fotoğrafçı
E) Civan- Marangoz

13- Civan ………………………’a, Sıtkı ………………………….’a, Atalay ……………………………..’a aşık olup vurgun yemiştir.
Bu cümlede boş bırakılan yerlere sırasıyla hangi isimler gelmelidir?
A) Destegül, Sevda, Suna
B) Suna, Semiha, Leyla
C) Sevda, Destegül, Leyla
D) Ayla, Leyla, Ceylan
E) Destegül, Songül, Birgül

14- Aşağıdakilerden hangisi hikayede olumsuz kişiliğe sahip olan bir kahramandır?
A)Mehdi Usta       B)Sarhoş Mustafa 
C)Hacı Kadir         D)Civan                  E)Artist Erol

15- Doktora niçin ‘Cuma Günü Doktoru’ deniyor?
A) Cuma gününü kendine ayırıp o gün çalışmadığı için.
B) Annesinin mezarına her Cuma ziyaret gittiği için
C) En sevdiği gün Cuma olduğu için.
D) Cuma günü hastalardan ücret almadığı için
E) Cuma gününü sevgilisini hatırlayıp eve kapandığı için

16- Aşağıdakilerden hangisi hikayenin kahramanlarının çaldığı müzik aletlerinden değildir?

A)Klarnet         B) Darbuka 
C)Bağlama      D)Ut              E) Keman

17-Aşağıdakilerden hangisi kitabın sonunda Müslümanlara verilen tavsiyelerden değildir?
A) Türbeleri ziyaret edin
B) Türbeler insana yaşamı hatırlatır
C) Türbelerden, ölülerden yardım ve şefaat istemeyin.
D) Türbelerdeki ağaç dallarına bez bağlamayın
E) Türbelerde Fatiha okuyun, yardım ancak Allah’tan istenir.

18- Mustafa’nın gittiği düğünlerde düğün sahibini kırmamak için içki içmesi sonucu içki alışkanlığı başlıyor. Buradan hangi dersi çıkarmalıyız?
A) Sevdiğimiz insanların hatırını kırmamak için her dediklerini yapmalıyız.
B) Hatır için çiğ tavuk bile yenir.
C) Zararını bildiğimiz bir şeyi en iyi arkadaşımız teklif etse bile kabul etmemeliyiz.
D) İçki, sigara gibi zararlı alışkanlıkları bir kere denemekle bir şey olmaz.
E) İçki, sigara maddeler bağımlılık yapmaz.

19- Hacı Kadir’in kahvesindeki Sıtkı’nın masasını adı ve ilkesi nedir?

A) Masanın adı ‘Cuma İnsanları’, ilkesi ‘iyiler ölmez’
B) Masanın adı ‘Hayat Mektebi’, ilkesi ‘önce ahlak’.
C) Masanın adı ‘ İmece Masası’, ilkesi ‘yardımlaşma’
D) Masanın adı ‘Dostluk’, ilkesi ‘iyiler ölmez’
E) Masanın adı ‘Ressamın köşesi’, ilkesi ‘Sevdalı olan gelsin’.

20- Aşağıdakilerden hangisi hikayeden çıkarılacak derslerden değildir?

A) Dünyada iyi işler yapan insanlar unutulmaz, ölünce arkalarından dua edilir.
B) En zor işler bile el ele verilince kolay hale gelir.
C) Hayatta insanın sırtını dayayabileceği dostları olmalı.
D) İnsan sadece kendisi için yaşamamalı, yaşatmaya da çalışmalıdır
E) Birinde kötü bir alışkanlık varsa o insandan hayır gelmez.

21- Hikayedeki kişilerin aklına bir fikir geldiğinde ilk olarak ne yapıyorlar?

A) Hacı Kadir’in kahvesinde toplanıp istişare (fikir alış verişi) yapıyorlar.
B) Önce oturup menemen yiyor, sonra düşünüyorlar.
C) Herkes evine çekilip neler yapabileceğini düşünüyor.
D) Sokağa çıkıp insanlardan yardım istiyorlar.
E) Belediyeye, valiliğe veya zenginlere başvuruyorlar.

22- Hikayenin sonunda ne oluyor?
A) Kahramanlarımız görevlerinin bittiğini söyleyip memleketlerine dönüyor.
B) Hacı Kadir’in ölümü ile birbiriyle irtibatı koparıyorlar.
C) Birilerinin iftirası ile hapse giriyorlar.
D) Arabaları uçuruma düşüyor ve ölüyorlar.
E) O mahallede hala yaşamaktadırlar.

23- Aşağıdakilerden hangisi kahramanlarımızın gerçekleştirdiği sosyal projelerden değildir?

A) Yardıma muhtaç olanlara yemek dağıtmak
B) Hastaları ücretsiz tedavi etmek
C) Yaşlılar için huzurevi açmak.
D) Hasta yakınlarına kalacak misafirhane yapmak
E) Yetim çocuklar için yetimler bayramı yapmak

24- Aşağıdakilerden hangisi hikayede geçen türkü sözlerinden değildir?
A) Zenginimiz bedel verir, askerimiz fakirdendir.
B) Bülbülüm altın kafeste, öter aheste aheste
C) Ankara’da yedim taze meyvayı
D) Yine şafak söktü sunam uyanmaz
E) Hasret çeken gönül derde dayanmaz

25- Yazar, hikayenin kahramanlarının aşklarını hangi şairin aşk anlayışına benzetiyor?

A)Karacoğlan         B)Nedim 
C)Yunus Emre        D)Mevlana          E)Fuzuli

Cevap Anahtarı :

1 A     11 C     21 A
2 C     12 A     22 D
3 A     13 A     23 C
4 D     14 E     24 B
5 E     15 D     25 E
6 B     16 E
7 D     17 B
8 C     18 C
9 D     19 B
10 B    20 E


İyiler Ölmez ( Mustafa Kutlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişileri için tıklayınız...

18 Nisan 2019 Perşembe

Kırık Hayatlar (Halid Ziya Uşaklıgil) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler

Kitabın Adı : Kırık Hayatlar

Kitabın Yazarı : 
Halid Ziya UŞAKLIGİL

Kitabın Konusu : 


Kitaptaki olaylar Osmanlı’nın son döneminde geçmektedir. Osmanlı’nın son döneminde Türk halkında batıya karşı körü körüne bir özenti oluşur. Batıdan alınması gereken teknoloji, ilim, bilim değilde; bizim yaşantımıza ters düşen kültürü taklit edilir. Özellikle İstanbul’da zengin diye nitelendirilen ve kendilerini halktan daha üstün gören bir gurup, kendilerine batıda yapılan çılgın eğlenceleri örnek alıp, hemen her yerde görgüsüzce eğlenmeye çalışıyorlardı. Bu durum özellikle Türk aile yapısına aykırıydı ve bunun sonucu olarak bu tabakada aile bağları iyice zayıflamış hatta kopmuştu. Çirkeflik başını almış gidiyordu. Eşler birbirine sadık kalmıyor, hatta eşini aldatmak, ailesine bağlı kalmamak bir başarı olarak görülüyordu. Kitap o günün bu acı tablosunu çok güzel bir şekilde anlatıyor.

Kitabın Özeti : 

Ömer Behiç yıllardır hayalindeki eve nihayet kavuşmuştu. Yatılı okulda okuduğu yıllarda hayal ettiği sıcak yuvasına kavuşmak için çok beklemişti. Bu gün onun en büyük hayaline kavuştuğu gündü.

Ömer Behiç bir doktordur. Ailesi onun siyasal okuyup önemli bir memur olarak devlet dairesinde çalışmasını istiyordu. Böylece onun hayatını kurtaracağını düşünüyorlardı. Fakat o ailesinden gizli olarak tıbbiyenin sınavlarına girer ve kazandığı gün gelir, ailesine haber verir. Bundan sonra ailesi de onun seçimini kabul etmek zorunda kalır. Okulda çok başarılı bir öğrencidir. Geçmişinden gelen eziklikten dolayı pek sosyal bir insan değildir. Arkadaşları onu inek diye nitelendirir. Onu sosyal etkinliklere katılmaya ikna edebilen tek kişi vardır. O da arkadaşlarının tabiri ile ‘Piç Bekir’dir. Okulun son senesinde Ömer Behiç Babasını kaybeder. Okul bittikten sonra Fransa’ya master yapmaya gider. Burada iken de annesini kaybeder. Ona artık sahip çıkacak kimse yoktur. Fransa’da fakirlik içinde zorlukla eğitimini devam ettirir. Nihayet Fransa’daki eğitimini bitirip İstanbul’a geri döner. 

Halası artık onun evlenmesi gerektiğini düşünür ve onun için Vedide’yi istemeye giderler. Ömer Behiç Vedide’yi ilk gördüğü anda ona vurulur. Vedide el değmemiş, ailesi zengin olmasına rağmen İstanbul’un o karmaşık eğlence hayatına dalmamış bir kızdır. Bu tanışmanın sonu evlilikle biter. O şimdi hayallerine karısını da eklemiştir. İşte bu gün sekiz yıllık arkadaşı ile ortak hayalleri gerçekleşmiştir.

Ömer Behiç evinin bir bölümünü de muayenehane olarak da kullanmaktadır. Burada birçok zengin hastalarını tedavi etmesinin yanında da fakir hastaları da ücretsiz tedavi etmektedir. Bu mutlu günlerinde karısı ile birlikte etraflarındaki kötü olayları düşünüp, bu olayların kendi ailelerinin başına gelmemesi için de dua etmektedirler.

Ömer Behiç bir gün yolda eski bir arkadaşına rastlar. Bu doktor arkadaşı İstanbul sosyetesinde çapkınlıkları ile ünlü ve bundan büyük gurur duyan bir şahıstır. Tabiki bu Piç Bekir’den başkası değildir. Karşılaştıkları günden itibaren Bekir Servet ile sık sık görüşmeye başlarlar. Bekir ona hovardalıklarını anlattıkça Ömer Behiç ona çok acımaktadır. 

Son zamanlarda Bekir Servet İstanbul’da zenginliği ile ve çapkınlığı ile tanınan bir ailenin uçarı kızı olan Nebile ile aşk yaşamaktadır. Bir gün Bekir Servet, Ömer Behiç’e bir hastasını bakması için daha doğrusu ondan görüş almak için rica eder. Gittikleri ev Nebile’nin evidir. Nebile rahat tavırları ile Ömer Behiç’i oldukça şaşırtmıştır. Bekir Servet ile Nebile onun karşışında aşk oyunları yapmaktan geri kalmamışlardır. İşleri bitip çıkarken Nebile’nin küçük kardeşi Neyyir ortaya çıkar. Ömer Behiç onu görür görmez içinde fırtınalar kopar, eve geldiğinde hâlâ onu düşünmektedir. 

Bir süre sonra Neyyir hasta olduğu bahanesi ile Ömer Behiç’i eve çağırır. Kontrol sırasında çok yakınlaşırlar ve Neyyir’in çıplak vücuduna dokunan Ömer Behiç, ona daha da vurulur. Kız ona bir adres verir ve orada buluşmalarında herşeyin daha farklı olacağını söyler. Böylece yasaklı aşk başlar. Bu sırada Bekir Servet Müzzan isimli dul bir kadına aşık olur ve onunla evlenip geçmişine bir sünger çeker. Bu durumda Ömer Behiç yasak aşkını arkadaşı ile dahi paylaşamaz.

Kara bulutlar ailenin başındadır. Ömer Behiç’in iki kızı vardır. Küçük olan kızlarının eski bir hastalığı tekrar başlar. Çocuk günden güne erir ve doktorlar bir çare bulamazlar. Ömer Behiç’in yasak aşk cephesi de kötü geçmektedir. Neyyir zengin biri ile evlenma hazırlıklarına başlar. Fakat ilişkileri hâlâ sürmektedir. Bu kötü olaylar Ömer Behiç’i harap eder. Neyyir’in etkisi ile ailesini hatta hasta kızını ihmal eder. Karısı ise bu yasak aşktan haberdar olmuştur bile. Aynı evde iki yabancı gibidirler. Küçük kızlar kısa bir süre sonra vefat eder. Vedide iyice kendi iç âlemine dalar. Tüm gün odasına çekilip, namaz kılıp, kur’an okumaya başlar. Bu sırada Neyyir de evlenmiş fakat yasak aşkını hâlâ sürdürmek istemektedir. Ömer Behiç onun her teklifini geri çevirir. Neyyir’in son mesajında onu son defa olarak görmek istediği yazmaktadır. Ömer Behiç bunu kabul eder. Fakat onu görünce tekrar bu ilişkinin başlamasından da korkmaktadır. Tam Neyyir’in yalısına giderken karar değiştirip kızının mezarına gider. Yaptığı her şeye pişman olur ve mezarın başında saatlerce ağlar. Acele ile evine geri döner. Hızla Vedide’nin odasına dalar. Vedide her zamanki gibi seccadesinin üstündedir. Çok eskiden olduğu gibi başını melek karısının dizlerine koyup ağlamaya başlar. Vedide ilk önce tepki vermez, daha sonra ise sıcak göz yaşlari Ömer Behiç’in yüzüne damlamaya başlar. Karı-koca birbirlerine sarılıp ağlamaya başlarlar. Ömer Behiç bir şeyi daha yeni farkeder. Vedide’nin simsiyah olan lüle lüle saçaları çoktan ağarmıştır…

Kitabın Kahramanları, Kişileri : 


Ömer Behiç:
Kültürlü, bir şeyler öğrenme arzusu ile yanan, idealist olmayan bir kişidir.

Vedide: Ailesi için her şeyini feda edebilecek kültürlü, iyi yetişmiş bir annedir.

Bekir Servet: Hayatı günü gününe yaşayan, kadınlara gereken değeri vermeyen, çapkın bir İstanbul beyefendisidir.

Neyyir: Minyon tipli, karşısındakini kendine bağlamayı çok iyi başaran, güzel, fakat Türk aile toplumuna aykırı bir yaşantısı olan bir genç kızdır.

Nebile: Kardeşine göre biraz daha şişman olan ve kardeşi kadar etkileyici olmayan, yaşantısı kardeşi gibi olan bir genç kızdır.

YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ -
Halid Ziya UŞAKLIGİL (1866-1945)

Servet-i Fünun romancılarındandır. İstanbul’da doğdu ve yine bu şehirde öldü. İlk tahsilinden sonra Fatih Askeri Rüştiyesi’ne gitti ve 17 yaşında okuldan ayrıldı. 1884’te ‘Nevruz’ gazetesini, daha sonra ’Hizmet’ ve ‘Ahenk’ gazetelerini kurdu. İzmir Rüştiyesi’nde Fransızca öğretmenliği yaptı. İdadi’de Türk Edebiyatı dersi okuttu. Reji Müdürlüğü başkatibi oldu.Servet-i Fünun dergisine girdi ve en büyük romanları burada yayımlandı. Kitaplarındaki kişileri her zaman gerçek hayattan seçmiştir. Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Almanca, Arapça ‘da birçok eserleri vardır. 

Doğunun Limanları (Amin Maalouf) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Doğunun Limanları

Kitabın Yazarı : Amin Maalouf

Kitabın Özeti : 

Yazar, kitabında bir kişinin hayat hikayesini, yaşamını anlatmaktadır. Bu kişiye 1976 haziranında metroda rastlamış ve onu bir tarih kitabındaki resminden hatırlamıştır. Yazar bu kişiyi yani İsyan Kitabdar’ı takip etmiştir. Kitabdar, yazara bir sokağın nerede olduğunu sormuştur. Bu sokağın ismi “Hubert Hughes Sokağı Direnişçi 1919-1944”tür. Kitabdar’da eski bir direnişçidir.

Yazar, Kitabdar’ı rahat bırakmamış, onunla tanışmış ve sohbete başlamıştır. Kitabdar, dört gün içinde Paris’teki otuz direnişçi ismi taşıyan cadde ve sokağı gezecektir. Bir kahveye gidip otururlar. Yazar, Kitabdar’ın direnişçi olduğunu bildiği için onun hayatını anlatmasını ister. İsyan Kitabdar, tüm yaşamını bu dört gün içinde anlatacaktır. Kitabdar anlatmaya başlar:

Osmanlı padişahı Abdülaziz tahtan indirilmiştir. Bazı nedenlerden dolayı yerine yeğeni tahta oturmuş ve bunun üzerine padişah odasına kapatılmıştır. Kimsenin yanına gelmesini istememektedir. Ancak kızı İffet’i çok sevdiğini bilenler onun odaya girmesini istemişlerdir. İffet odaya girdiğinde büyük bir çığlık atar, babası iki bileğini keserek intihar etmiştir. Bu olaydan sonra neşeli, hoş, akıllı İffet gitmiş, yerine suskun, aklını yitirmiş bir kız gelmiştir.

Annesi kızının iyileşmesi için deli doktoru Kitabdar’ı çağırmıştır. Doktor iyileştirmek için Adana’daki köşküne götürmeyi önermiş ve anneside kabul etmiştir. Ama ne var ki günün birinde İffet hamile kalmıştır. Kitabdar’ın kuramlarına göre çocuk doğurmanın şoku ile İffet eski haline dönebilecekti. Nihayet çocuk doğar ama pek bir faydası olmamıştır. Çocuğun babasız olduğu söylenemezdi, çünkü İffet’le nikahlanmışlardı.  Artık kimse kapılarından adım atmaz olmuştu. Doğan çocuk ise İsyan’ın babasıydı.16 yaşına girdiğinde babası vefat etti. Ermeni olan fen öğretmeni Nubar’la aralarında sıkı dostluk başlamıştı. Nubar’ın 10 yaşında bir kızı vardı, Cecile. Beş yıl sonra babasının arkadaşı ile evlenirler. Babası, Beyrut’ta bir kaşane yaptırmıştı ve oraya taşındılar. Nubar onlarla oturmak istememiş ve mütevazi bir ev kiralamıştı. Aynı zamanda valinin resmi fotoğrafçısı olmuştu.

1914 yazında savaş başlamıştı. Cecile, İsyan’ın ablasına hamileydi. İsyan, 1919’da doğmuştu ve Cecile 1922 Eylülünde son çocuğu olan Salem’i doğurmuştu. Son doğum esnasında Cecile ölmüş, evin yeni hanımı ablası İffet olmuştu. 

Babası, annesinin ölümüne neden olduğu için Salem’i hiç sevmezdi. O da küçük yaşta hırsızlık, kavga gibi kötü suçlar işlemiş ve hapse girmişti. Bu yüzden babası bütün ümidini İsyan’da toplamıştı.

1936-1937 yıllarında İsyan, Bakarlaryanın 1. ve 2. sınavlarında ülkenin en iyi notunu almıştı. Babasından Montpellier tıp fakültesine gitmek için izin aldı ve temmuz sonunda gemi ile Marsilya’ya gitti. Oradan trenle Montpellier’e geçti. Burada bir ev kiralamıştır. Ev sahibesi Madam Berroy idi. Fakültede çok çalıştığı için ismi kısa zamanda ineğe çıkmıştı.

Bir akşam Bertnard isimli bir adamla tanıştılar. Bertnard o zamanın öncü direnişçilerindendi. İsyan’ın düşünceleri beğenisini kazanmış, onu direnişçi saflarına katmak istiyordu. Bu bir örgüttü, özgürlük örgütü. Ona bazı kağıtlar verdi,okumasını ve sonrada dağıtmasını söyledi. O da artık bir direnişçi olmuştu ve bu savaştaki ismi Bakü’ydü. Bu sistem böyle bir yıl devam etti.

Günün birinde bir jandarmanın oturduğu binaya girdiğini görmüş ve oradan uzaklaşmıştı. Bir ay önce kaldığı bir örgüt evine gitmişti. Burada bir çift ve yanlarında bir kız vardı. Kız çok hoşuna gitmişti ve ismi Clara idi. O gece geç vakte kadar sohbet ettiler. Ertesi sabah kerkes kendi yoluna ayrılmıştı. Clara’da bir direnişçiydi. Bakü örgütte çok başarılı olmuş artık önemli görevlerde yer almaktaydı.

Bir gün savaş başlamış ve nihayet kurtuluşa ulaşılmıştı. Daha sonra İsyan Montpellier’e geri dönmüş ve Madam Berroy’ı görmeye gitmişti. O yokken olanlar hakkında bilgi edinmiş ve kendinin yani Bakü’nün çok ünlü biri olduğunu anlamıştı. Herkes onu bir kahraman gibi görmekteydi. Ertesi gün gemi ile Beyrut’a dönmüştü. Limanda büyük bir kalabalık onu bekliyordu. Herkes onu alkışlıyor,sevinçlerini gösteriyorlardı. Oradan babasıyla birlikte eve döndüler. İsyan diğerlerinin nerede olduğunu sormuştu. Nubar ve büyükannesi Amerika’ya gitmiş, ablası ise Mısırlı Mahmut’la evlenip oraya gitmişti. Kardeşi Salem zaten onbeş yıl hapse atılmıştı. Babası yaşlı kaçık annesiyle evde yalnız kalmıştı. Geldiğinden on gün sonra büyükannesi İffet vefat etmiş ve defin töreninin bir padişah kızına yapıldığı unutulmamıştı.

Definin ertesi günü Clara, İsyan’ın yanına gelmişti. Beraber bahçeye çıkıp konuştular. Clara,Hayfa’ya gidiyormuş ve vapuru Beyrut Limanı’na demir atmıştı. Dayısıyla birliktelerdi ve limanın karşısındaki otelde kalıyorlardı. Bir süre daha sohbet ettiler ve Clara ayrıldı. İsyan onu bir daha görememe korkusu içindeydi. Ertesi günü bir taksiye atlayarak Clara’nın yanına gitti. Ona “bana yaz”demişti ve adresini vermişti. Clara da İsyan’ın dudağına bir öpücük kondurarak otele doğru koşmaya başlamıştı.

İki ay sonra Clara mektup atmıştı. Mektubunda Arap-Yahudi kavgalarını sona erdirmek için çabaladığı yazılıydı. Bu arada Kitabdar’da konferanslar vererek yaşadığı maceraları anlatıyordu. Çeşitli semtlerden, kentlerden ve köylerden çağrılar geliyordu. Bu sayede tüm ülkede tanınan biri olmuştu.

Bir gün konferanslarından birinde Clara’yı gördü ve konferansı kısa kesdi. Clara’yı babasıyla tanıştırdı. Clara bir konferansını dinlemek istemişti ve konferansında hayatını anlatmasını istiyordu. Kabul etti ama heyecanlanmamak için Clara’dan bakmamasını istemişti. Konferansa başladığında hayatını değil Clara’ya olan sevgisininde bahsediyordu. Ve Clara’ya evlenme teklif etti. Clara’da bir süre bekledikten sonra evet yanıtını verdi.

Evliliklerinin nasıl olacağını düşünmeye başladılar. Beyrut’ta resmi nikah yoktu bu yüzden Fransa’ya gitmeye karar verdiler ve gerekli evrakları hazırlamak için ayrıldılar. 20 Haziran’da, Paris’te, Horloge Rıhtımı’nda öğlen buluşacaklardı. Bu yerin Horloge Rıhtımı olması nedeni eski bir hikayede iki sevgilinin orada buluşmalarıydı. O gün buluştular ve evlendiler. Sonra Beyrut’a geri döndüler. Döndükten sonra kitabdar malikanesinde büyük bir şölen verildi, mutlu bir yaşam başlıyordu. Ta ki genel af ilanı ile kardeşinin eve dönmesine kadar. Bu olaydan sonra Clara ile İsyan Hafya’ya gitmeye karar verdiler, orada mutlu bir yaşama başladılar ve Clara hamileydi.

Birgün Kahire’den yani ablasından bir telgraf geldi. Babasının hasta olduğu yazmaktaydı ve İsyan derhal Beyrut’a hareket etti, Clara’sız. Babası felç geçirmiş ve birkaç ay sonra vefat etmiştir. Ablası daha sonra Kahire’ye geri dönmüştür. Babasının ölümü ile İsyan rahatsızlanmış ve ruhsal dengesi bozulmaya başlamıştır. Bir tane kız çocuğu olduğu haberi mektupla kendisine gelmişti. İsmini Kitabdar’ın istediği gibi Nadya koymuşlardı. Mektupta birde kızının fotoğrafı vardı. Aynı zamanda İsrail-Arap Savaşı patlak verdiği için Hafya’yada gidememektedir. Kardeşi Salem İsyan’nın bu halinden yararlanarak mirasa konmak istemiş ve İsyan’ı Dr.Dawwab’ın kliniğine göndermişti. Burada zengin ailelerin deliren hastaları yer almaktadır. Her sabah hastalara yüksek dozajda uyuşturucu madde veriliyor ve herkes ruh gibi ortalıklarda dolaşıyordu. Bu yüzden zor ve yavaş konuşuyor, yürüyor ve kitap okuyordu. Bertnard İsyan’ı ziyarete gelmiş onun bu haline çok üzülmüştür. Ayrılırken Bertnard’a sağ iç cebindeki kızının fotoğrafını göstermiş ama Bertnard bunun bir yardım çağrısı olduğunu anlamamıştı. İsyan’ın oradan kurtulup normal yaşama dönmek istediğini anlamamıştı.

Kitabdar yaşamadan iyice sıkılmış ve artık ölmek istiyordu. İş bu haldeyken kararını değiştirecek bir olay gerçekleşti. Kızı Nadya üniversiteye yazılmak için Paris’e gelmişti. Clara, Nadya’dan Bertnard’ı görmesini istemiştir. Bertnard’ın yanına gittiğinde babasının durumunu öğrenmiş ve özellikle fotoğraf hikayesi Nadya’nın çok ilgisini çekmişti. Babasını oradan kurtarma savaşına başlayacaktı. Oda arkadaşı Christine Paris’in en büyük kuyumcularından birinin kızıydı. Nadya, kimlikleri değiştirmeyi teklif etmiş ve Christine kabul etmişti. Christine’nin pasaportundaki resmi çıkarıp Nadya’nın kini taktılar. Artık kimse Nadya’dan şüphelenmeyecekti. Nihayet 1968’de uçakla doğuya hareket etti. Beyrut’a geldiğinin ertesi günü Dr.Dawwab’ın kliniğine gitti. Doktor para düşkünü olduğu için onu hoş karşılamıştı. Nadya ise babasının sorunları olduğunu ve uygun bir yer aradığını söylemişti. Beraber kliniği gezmeye başladılar. Nadya hastaların olduğu odaya geldiğinde Kitabdar kitap okumaktaydı. Bir vesile ile onunla muhabbet etmiş ona bir kitap vermişti. Bu sırada Kitabdar kitabı açtığında yazarın isminin yukarısında “Nadya K.” yazılıydı ve kızı olduğunu anlamıştı. Ama durumu fark ettirmemek için sesini çıkarmıyordu. Nadya gittikten sonra hemen mektubu okumuş ve kendi için savaş verdiğini anlamıştı.

Yaşama bağlılığı artmıştı ve ona yardım etmek istiyordu. Öncelikle ilaçların dozunu azaltmaya başladı. Nadya klinikten sonra Bertnard’ın yanına gidip olanları anlatmıştı. Berdnard babasını oradan çıkarmanın bir faydası olmadığını söylemiş ve Nadya oradan ayrılmıştı. Nadya genç bir adamla tanışımış onunla evlenmiş ve Brezilya’ya gitmişlerdi. Burada hamile kalmıştı. Doğacak çocuğun adını Bakü koycak ve babasını böylece yaşatacaktı. Bu sırada çatışmalar tekrar başlamış, silah sesleri kliniğe kadar gelmekteydi. Dr.Dawwab ve elemanlar orayı terk edip kaçmışlardı. Sabah olunca Kitabdar “gidiyorum” diyerek oradan ayrıldı. Başkente gidiyordu ve vardığında Fransız Büyükelçiliğine gitti. Burada onu Bertnard’ın yanına götürdüler. Bertnard, Clara’dan söz etmek istemiş ama Kitabdar lafını keserek sadece adresini istemişti. Clara’ya mektup yazıp, randevu vermişti. Buluşma zamanını düşünmüş ve 20 Haziran öğle vakti, Horloge rıhtımı yazmıştı. Evet yarın 20 Haziran’dı ve dördüncü gün bitmişti.

Yazar rıhtımın karşısından dürbünle oraya bakıyor, yavaş yavaş köprüye doğru ilerliyor ve ortasında duruyor. Az sonra kır saçlı bir kadın İsyan’a doğru yaklaşıyor ve birbirlerine sarılıyorlar, ağlıyorlar. “El ele mi gidecekler yoksa herbiri kendini yoluna mı?” diye merak ediyor. Ama bu kadarının yeterli olduğunu, uzaklaşması gerektiğini düşünüyor.

Yoldan geçenler var, durmuş onlara bakıyorlar, meraklı, duygulanmış. Ama ben onlara aynı biçimde bakamam; ben yoldan geçen biri değilim ki…

Kitabın Kahramanları, Kişileri :


İSYAN KİTABDAR: Hayatını anlatan kişidir. Yardımsever ve görevinde başarılı olmuş bir direnişçidir. Girişken ve verdiği savaştan dönmeyen bir kişidir.

İFFET: İsyan’ın büyükannesidir. Padişah kızıdır ama babasının ölümünden sonra ruhsal dengesi bozulmuştur.

DR. KİTABDAR:
İsyan’ın babasıdır. İffet’i iyileştirmek için çaba göstermiş vefakar bir insdandır.

NUBAR: Ermeni fen öğretmenidir. Yenilikçi ve Dr. Kitabdar gibi medeni bir insandır.

CECİLE: İsyan Kitabdar’ın annesi ve Nubar’ın kızıdır. Son çocuğu olan Salem’ı doğururken ölmüştür.

İFFET:
Cecile’nin kızı ve İsyan’ın ablasıdır. Annesinin ölümü ile evin yeni hanımı olmuştur. Mısırlı Mahmut’la evlenmiş ve mutlu bir yaşam yaşamıştır.

SALEM: Cecile’nin oğlu ve İsyan’ın kerdeşidir. Annesinin ölümüne sebep olmuştur. Aile yapısından farklı bir yapıya sahiptir ve küçük yaşta kötü alışkanlıklar kazanmıştır.

BERTNARD: İleri ve öncü bir direnişçidir. İsyan’la araları çok iyidir. Savaşını sonuna kadar sürdüren bir insandır. 

CLARA: Bir direnişçi ve İsyan’ın karısıdır. Çok güzel ve çekici bir kızdır. Nadya isimli bir kızı vardır.

MADAM BERROY: İsyan’ın Montpiller’deki kiraladığı evin sahibesidir.

NADYA: İsyan’ın ve Clara’nın kızıdır. Babası gibi girişken ve korkusuz bir kızdır.

DR.DAWWAB: Zengin ailelerin deliren kişilerine bakan ,cimri para göz bir insandır. Kendinden başka kimseyi düşünmemektedir.

YAZAR HAKKINDA KISA BİLGi: Amin Maalouf

1949’da doğdu. Ekonomi ve toplumbilim okuduktan sonra gazeteciliğe başladı; 1976’dan beri Paris’te yaşıyor. Çeşitli yayın organlarında yöneticilik ve köşe yazarlığı yapmış olan Maalouf, bugün vaktinin çoğunu kitaplarını yazmaya ayırmaktadır.

Yapıtlarında çok iyi bildiği Asya ve Akdeniz çevresi kültürlerinin söylencelerini başarıyla işleyen Maalouf, ilk kitabı Les Croisades vues par les Arabes(1983,Arapların Gözüyle Haçlılar) ile tanındı ve bu kitabın çevrildiği dillerde de büyük bir başarı kazandı. 1986’da yayımlanan ve aynı yıl Fransız-Arap Dostluk Ödülü’nü kazanan ikinci kitabı (ilk romanı) Leon I’Africain (Afrikalı Leo) ise bugün bir “klasik” kabul edilmektedir.

Maalouf’un 1988’de yayımlanan ikinci romanı Samarcande (Semerkant) da coşkuyla karşılandı ve pek çok dile çevrildi. Maalouf’un sonraki kitapları yine romandı:Les Jardins de lumiere (1991, Işık Bahçeleri) ve Le Premier Siecle apres Beatrice (1992, Beatrice’den Sonra Birinci Yüzyıl).

17 Nisan 2019 Çarşamba

Eylül (Mehmet Rauf) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler


Kitabın Adı : Eylül

Kitabın Yazarı : Mehmet Rauf

Kitabın Özeti :

Süreyya ve karısı Suat’ la birlikte babasının evinde oturmaktadır. Ama bu halden memnun değildirler. Babası hem yaşlı, hem dediği dediktir. Onun yüzünden her yaz bir tane taş ocağına benzeyen köye gelirler ve orada sıkıntıdan patlarlar. Suat bu arada başka olaylardan da sıkılmaktadır. Suat’ ın kardeşi Hacer akrabası olan Necip Bey’ le gönül eğlendirmektedir. Hacer evli ve eşi de onun için herşeyini verecek nitelikte bir eştir. Daha sonraları Suat ile Süreyya birlikte mutlu bir şekilde yaşayabilmenin yolunu aramışlar ve bulmuşlardır. Suat Hanım gizlice babasından para isteyip eşi için bir yalı kiralar. Kocası bu duruma çok sevinir.

Necip de hem dostarı hemde akrabaları olarak Suat ve Süreyya’ nın yanına gelir. Süreyya için yelkenle gezmek ve balık tutmak vazgeçilmez bir zevktir. Süreyya bu alışkanlıklarını sürdürürken Suat da Necip’le birlikte piyano çalmaktadır.

Başbaşa geçen bu uzun yaz tatilinin sonlarında Necip Bey birşeylerin olduğunu, Suat Hanım’a aşık olduğunu anlar. Bu durumdan kurtulmaya çalışsada başarılı olamaz. Sonunda çare olarak onların yanından ayrılmaya karar verir. Giderkende Suat’ın eldivenlerinden bir tanesini izinsiz olarak hatıra olması için alır.

Daha sonraları Necip’in tifoya tutulduğu öğrenilir. Süreyya ve Suat buna çok üzülürler. Tehlike devresi geçince Necip’in yanına giderler. Necip hastalığın etkisiyle sinir yorgunluğu içerisindedir. Hacer Necip’in hastalığı sırasında yanında bulunmuş ve o sıralarda Necip’in kendiden geçmiş olduğu zamanda yastığının altından bir bayan eldiveni bulmuştur. Hep birlikte hasta hakkında konuşurlarken Necip’in annesi eldiveni gösterir. Suat kendi eldivenini görünce şok olur ve olayı anlar fakat kimseye sezdirmez. O sırada Necip’te sapsarı olur utancından ve çaresizliğinden ne yapacağını bilemez.

Necip hastalıktan sonraki iyileşme devresini yalıda geçirilmek üzere mecbur edilir. Halbuki O, onlardan kaçmak için uğraşmaktadır.

Bir yaz sessiz ve olaysız bir şekilde geçmiştir. Eylül gelince Süreyya konağa gider. Bu gidiş beklenen bir gidiş değildir. Suat bu duruma anlam veremez. Daha gitmeden önce kışı bile beraber geçireceklerini söylemiştir. Ama Süreyya birşeyleri sezmiş olup, o yüzden gitmiştir.

Konağa geri dönülür. Necip artık eskisi kadar yalıya gelmemektedir. Hele Hacer’in davranışları , onların her bakışlarından anlam çıkarmaya çalışan tavrı her ikisini de deliye döndürür. Birbirlerini buldukları anda , ister istemez kaybedeceklerdir. Suat kendisinden kalan , Necip’in aldığı eldivenin diğerini de verir. Bunun sebebi ise artık hayatın Suat için yaşamaya değer bir tarafı kalmamasıdır.

O gece konakta yangın çıkar.Herkesi bir telaş ve korku alıp götürür. Canlarını zor kurtarırlar. Ama Suat ortalıklarda yoktur. Süreyya alevlerin içine doğru Suat diye inlemektedir. Ama cesaret edemez. Necip bir haykırışla içeriye fırlar . Her ikiside çöken tavanın altında can verirler.

Kitabın Kahramanları, Kişileri :

Suat : Kocası Süreyya ile mutlu bir evlilik sürdürürken Necip Bey’e aşık olur.

Necip : Akrabaları olan Süreyya ve Suat’ın yanına gelip , Suat’a aşık olan bir adamdır.

Süreyya :
Suat’ın kocasıdır. Onun için yelkenle gezmek ve balık tutmak vazgeçilmez bir zevktir.

Hacer : Suat’ın kardeşi ve Necip ile gönül eğlendiren bir kadındır.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...