10 Aralık 2019 Salı

Zor Kişiliklerle Yaşamak (Christophe Andre, François Lelord) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Zor Kişiliklerle Yaşamak

Kitabın Yazarı : Christophe Andre, François Lelord

Kitap Hakkında Bilgi :

"Zor Kişilikler"le Yaşamak. Psikiyatr ve tedavi uzmanı olan kitabın yazarları yapıtlarında on iki büyük kişilik tipini ele alarak son derece ilginç bir portreler galerisi oluşturuyorlar. Yaşam koşulları bizleri kaçınılmaz olarak bir zor kişilikle ilişkide bulunmaya götürebilir. Bu bir komşu, patron, iş arkadaşı, eş ya da anne-baba olabilir. "Zor Kişilikler" doğal olaylar gibidir. Onlar her zaman vardır ve her zaman da var olacaklardır. Onlara öfkelenmek kötü havaya ya da yer çekimi yasasına kızmak kadar boşunadır. Eğer bir paranoyakı, bir narsisi, kaygılı ya da depresif bir kişiliği anlamaya ve benimsemeye çalışırsanız, çıkarabilecekleri sorunlara daha kolay karşı koyabilirsiniz. Kitabın temel iletisi, bu kişiliklerin insan olarak varlıklarını kabul etmekte odaklanmaktadır. Unutmamak gerekir ki, bu kişiler böyle olmayı kendileri seçmediler. Kim, aşırı derecede kaygılı, itici, kuşkucu, başkalarına bağımlı ya da kafayı ayrıntılara takan biri olmayı özgürce seçer. Akıcı ve zaman zaman mizahi sınırları zorlayan bir uslupla yazılmış olan bu kitap aslında bizlere mutlluk reçetelerinden birini sunmakta ve "Zor Kişilikler"i tanıtırken, kendimizi tanımamızı sağlamaktadır.

Kitabın Özeti :

Zor Kişiliklerle Yaşamak kitabında, on iki ayrı kişilik tipinin kendilerini ve başkalarını nasıl gördüğü anlatılıyor. “Zor kişiliğin” kendine ve dünyaya bakış açısını anladığımız zaman, bu kişinin bazı davranışlarını açıklamanın nasıl da kolaylaştığı anlatılıyor. Kitap hayatımızdaki “zor kişiliklerle” beraber nasıl yaşayacağımızı anlatmanın dışında, kendimizi daha iyi tanımamıza ve kendimizde “zor kişilik” özelliklerinden bazılarının bulunup bulunmadığını anlamamıza da yardım ediyor.

BİRİNCİ BÖLÜM: “Kaygılı Kişilikler”

Kaygılı kişiliğin belli başlı özellikleri:

– Kendisi ve yakınları için, günlük yaşamın tehlikelerine oranla çok yoğun ve sıkça endişe duymak,
– Çoğunlukla fiziksel aşırı bir gerilim,
– Sürekli biçimde tehlikeleri düşünmek, tehlike riski düşük (gerçekleşme ihtimali az veya ciddi olmayan) olayları kontrol edebilmek için bile beklentiler içinde olmak.

Kaygılı kişilerin temel inanışı şu şekilde ifade edilebilir: “Dünya, her an bir felaketin meydana gelebileceği tehlikeli bir yerdir. Çok dikkatli olunarak, olayların ve kazaların çoğu önlenebilir.” Bu düşüncelere birçok insan sahip olabilir ama kaygılı kişilerde bu düşünceler daha sık ve yoğun görülür. Kaygılı kişilikler nasıl idare edilir?

Şunları yapın:

– Güvenilir olduğunuzu gösterin.
– Geniş ve hoşgörülü olmasına yardımcı olun.

Şunları yapmayın:

– Kendi sıkıntılarınızı boşu boşuna onunla paylaşmayın.
– Can sıkıcı konuşmalardan uzak durun.

Eğer patronunuz ise, onun için güvenilir bir kişi olun. Eğer eşiniz ise, yamaç paraşütü kurslarına yazıldığınızı söylemeyin. İş arkadaşınız ya da yardımcınız ise, kaygılı olma özelliklerini önceden tahmin ve hazırlama için kullanmayı bilin.

İKİNCİ BÖLÜM: “Paranoyak Kişilikler”


Paranoyak kişiliğin belli başlı özellikleri şunlardır:

Güvensizlik
* Kendi hakkındaki kötü niyetlerinden dolayı diğer insanlardan kuşkulanır.
* Çevresinde dönen olaylara karşı çok dikkatlidir ve hep tetiktedir. Kimseye içini dökmez, kuşkucudur.
* Başkalarının, hatta kendi yakınlarının dürüstlüğünden bile kuşku duyar, çoğunlukla kıskançtır.
* Olayın bütününü göz önünde bulundurmadan, canla başla kuşkularının kanıtlarını ayrıntılarda arar.

Katılık
* Kendini akılcı, soğuk, mantıklı gösterir ve başkalarının gösterdiği kanıtlara direnir.
* Sevgi ya da olumlu duygular göstermede güçlük çeker, mizah yönü gelişmemiştir.

Paranoyak kişi, dünyanın tehlikeli bir yer olduğunu ve kendisinin de her an bir yara alabileceğini, bu durumda kendisini koruması gerektiğini düşünür.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: “Histriyonik (Oyuncu) Kişilikler”


Bu kişiliğin özellikleri şunlardır:

* Başkalarının dikkatini çekmeye çalışır, genel ilginin odağı olmadığı ortamlardan hoşlanmaz. Yoğun olarak etrafındakilerin sevgisini arar.
* Sık sık değişen duygularını dramatize ederek açığa vurur.
* Daha çok izlenimlerini yansıtan, açık olmayan ve ayrıntıları kaçıran duygusal bir konuşma tarzı vardır.

Oyuncu kişilikler ilk başta çok çekici görünebilirler; ancak aşırı gösterileri, mizaç değiştirmeleri, ilgiye olan susuzlukları, birlikte olduğu kişiyi yorar ve ondan uzaklaşmasına yol açar.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: “Saplantı Kişilikler”


Saplantı kişiliğin belli başlı özellikleri şunlardır:

* Mükemmelliyetçilik: Çoğunlukla sonucu etkileyecek kadar ayrıntılara, prosedürlere, düzenlemelere ve sıralamaya aşırı derecede dikkat eder.
* Diretme: İnatçıdır. Her şeyin kurallarına ve onun beklentisine uygun biçimde yapılması için ısrar eder.
* İlişkilerde soğukluk: Sıcak duygularını ifade etmekte zorlanır. Çoğunlukla şekilci, soğuk ve sıkıntılıdır.
* Kuşku: Bir hata yapmaktan korktuğundan karar vermekte zorlanır. Aşırı derecede tereddüt eder ve ince düşünür.
* Ahlaki sağlamlık: Aşırı boyutlarda vicdanlı ve titizdir.

Saplantılı kişiliğin temel inancı şu şekildedir:

- “Kurallara uyulsaydı her şey daha iyi olurdu.”
– “Bir şey %100 mükemmel değilse, bu tam bir başarısızlıktır.”

Saplantılı kişi “insanların çoğunlukla güvenilmez olduklarına ve yaptıklarının sürekli olarak denetlenmesi gerektiğine” inanır ve eve her girişinde şöminenin üzerinde bulacağı bir toz parçası ya da musluktaki yıkanmamış bardak, ilgili kişinin ev işlerini doğru dürüst (yani onun mükemmellik ideallerine uygun olarak) yapamadığı inancını doğrulayacaktır.

BEŞİNCİ BÖLÜM: “Narsist (Özsever) Kişilikler”

Narsist kişiliğin belli başlı özellikleri şunlardır:

* Olağanüstü ve ayrıcalıklı olduğu duygusunu taşır. O her şeyi herkesten daha çok hak etmektedir.
* Aşk ve meslek yaşamında elde edilecek büyük başarıların tutkularıyla doludur.
* Çoğunlukla fiziksel görünümüne ve giysilerine pek düşkündür.

Başkalarıyla olan ilişkileri:
* İlgi ve ayrıcalıklar bekler ama karşılık vermeye zorunluluk hissetmez.
* Beklediği ayrıcalıklar kendisine sunulmazsa kızar ve öfkelenir.
* Amaçlarına ulaşmak için başkalarını kullanır ve sömürür.
* Kendini başkalarının yerine koyma duygusu gelişmemiştir, başkalarının duygularından etkilenmez.

Narsist kişliğin temel inancını, şu cümleler özetleyebilir: “Ben olağanüstü bir varlığım, diğerlerinden daha çok şeye layığım, herkes bana saygı duymalı.”

Narsist kişiler kuralların sıradan insanlar için konulduğunu ve kendisine uygulanmaması gerektiğini düşünür. Vergi kaçırıp yakalandığında, kendini sadece kaygılı ve kırgın değil aynı zamanda aşağılanmış hisseder. Onun gibi olağanüstü bir varlık, nasıl olur da herkes için yapılmış bir kurala uymaya zorlanabilir?

ALTINCI BÖLÜM: “Şizoid (İçe Kapanık) Kişilikler”
Şizoid kişiliğin belli başlı özellikleri şunlardır:

* Çoğunlukla anlaşılmaları güç, ilgisiz ve tasasız bir görüntü çizerler.
* Başkalarının iltifatlarına ya da eleştirilerine ilgi göstermez havalardadırlar.
* Özellikle tek başına gerçekleştirilen etkinlikleri seçerler.
* Samimi dostları az sayıda ve genellikle aile çevresindedir. Birine kolay bağlanamazlar.
* Başkaları ile birlikte olmayı aramazlar.

Şizoid kişiliğin temel inancını şu cümleler özetleyebilir: “Başkalarıyla ilişkiler önceden kestirilemez ve yorucudur, aynı zamanda da yanlış anlamaların kaynağıdır. İlişki kurmamak en iyisidir.”

YEDİNCİ BÖLÜM: “A Tipi Davranışlar”

A Tipi Davranış özelliği sergileyenler;

* Zamana karşı mücadele: Sabırsız, tek düşüncesi daha hızlı davranmak, sınırlı zamana maksimum işi sığdırıyor, özen ve kesinliğe düşkün, insanların yavaşlıklarına tahammülsüzdür.
* Yarışma duygusu: Görüşmeler, eğlence sporları gibi yaşamın suya sabuna dokunmayan aktivitelerinde bile “kazanma” isteği ön plandadır.
* Olaya katılma: Çok çalışıyor, işi fazlasıyla benimsiyor ve eğlenceyi bile amaca yönelik bir görev hâline getiriyor.

A tipi davranış özelliği sergileyen kişinin temel inancını şu cümleler özetleyebilir: “Bütün olayları kontrol etme durumuna gelebilmeliyim. Aldığım her işi başarmalıyım.”

SEKİZİNCİ BÖLÜM: “Depresif Kişilikler”


Depresif kişiliğin belli başlı özellikleri şunlardır:

* Karamsarlık: Olayların kötü yanlarını, olası tehlikeleri öne çıkarır; olayların olumsuz yönünü abartarak, olumlu yönünü küçümser.
* Hüzünlü mizaç: Yolunda gitmeyen bir şey olmasa bile hep üzüntülü, ağlamaklı durumdadır.
* Anhedoni (hazsızlık): Hoş olarak kabul edilen şeylerden bile (eğlence, mutlu olaylar) az zevk alır.
* Kendini küçük görme: “Diğerlerinin seviyesinde” görmez, uyum sağlayamaz ve suçluluk duyar (başkaları onu takdir etse bile).

Depresif kişiliğin üç unsurdan oluşan negatif bir dünya görüşüne sahip olduğu söylenebilir:

– Kendi hakkındaki olumsuz görüş: “Ben onların seviyesinde değilim.”
– Dünya hakkında olumsuz görüş: “Hayat zor ve haksızlıklarla dolu.”
– Gelecek hakkında olumsuz görüş: “Benim ve yakınlarım için iyi işler gitmeyecek.”

Kendi benliği, dünya ve gelecek hakkındaki bu üçlü olumsuz görüş depresif üçlü olarak adlandırılır.

DOKUZUNCU BÖLÜM: “Bağımlı Kişilikler”

Bağımlı kişiliğin belli başlı özellikleri şunlardır:

* Başkaları tarafından desteklenme ve rahatlama ihtiyacı:
– Başkasının onayı olmadan karar almaktan çekinir.
– Kendisi için önemli olan kararları almayı bir başkasına bırakır.
– Bir projeyi başlatmakta zorlanır, daha çok gelişmeleri izlemeyi yeğler.
– Yalnız kalmayı, yalnız başına iş yapmayı sever.

* İlişkilerin bozulması endişesi:
– Kimseyi gücendirmemek için hep evet der.
– Söylediği kabul edilmez ya da eleştirilirse, oldukça etkilenir ve kaygılanır.
– Başkalarına şirin görünmek için beklentisi az olan işleri kabul eder.
– Ayrılmalardan olumsuz yönde etkilenir.

ONUNCU BÖLÜM: “Edilgin Saldırgan (Pasif Agresif) Kişilikler”


Edilgen saldırgan kişiliğin belli başlı özellikleri şunlardır:

* Kişisel veya profesyonel alanda başkalarının isteklerine karşı genellikle bir direniş gösterir.
* Emirleri aşırı derecede tartışır, otoriteyi temsil edenleri eleştirir.
* Ancak bu işi dolaylı yoldan apar; kendisine verilen işi savsaklar, bitirmez, bilerek sonuçlandırmaz, “unutur“, anlaşılmamaktan ya da nefret edildiğinden yakınır, kendisine haksız davranıldığını ileri sürer.

ON BİRİNCİ BÖLÜM: “Sakınımlı Kişilikler”

Sakınımlı kişiliğin belli başlı özellikleri şunlardır:

* Aşırı duyarlılık: Eleştirilmekten ya da kendisiyle olay edilmesinden korkar, gülünç duruma düşmekten endişe duyar.
* Karşısındakinin iyi niyetinden emin olmadan insanlarla ilişki kurmaktan sakınır.
* Sıkıntılı duruma düşeceği ya da incinebileceği durumlardan sakınır. Yeni kişilerle tanışma, yeni bir iş, samimi bir ilişkinin gelişmesi vb.
* Kendini değersiz görme: Kendine az güvenir, yeteneklerini ve başarılarını küçümser.
* Başarısızlıktan kokrtuğu için çoğunlukla silik bir rol ya da yeteneklerinin altındaki görevleri üstlenir.

ON İKİNCİ BÖLÜM:

Bu bölümde “narsist” (özsever) kişilik, “histriyonik” (oyuncu) kişilik, “antisosyal”kişilik, “sakınımlı bağımlı” kişilik, “borderline” (sınırlı) kişilik, “şizotipik” kişilik hakkında bilgi verilmektedir.

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:

Zor kişiliklerin kaynakları konusunda bilgi verilmektedir.

Sevginin Katıksızı (Jack London) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Sevginin Katıksızı

Kitabın Yazarı : Jack London

Kitap Hakkında Bilgi :

Jack London yeraltı edebiyatının belki de ilk öncülerinden biridir. Jack London varoluşunun bazen yetenek, bazen inat, bazen kas gücü, çoğu kez bunların hepsiyle birlikte ve daha çok da insanın yaşam sevinciyle edebiyata ve romana yansımasıdır.

Orjinal isminin Türkçe karşılığı “Jerry’nin Kardeşi Michael’’ olan kitap Türkçe’de “Sevginin Katıksızı’’ adıyla kabul görmüştür. Sevgi katıksız olduğunda yaşam, insan ve doğayla hep barışıktır.

Kitabın Özeti :

Jack London, bu kitabında bize çok yakın ve çok fazla bir şey istemeden bizi seven, derin bir sadakat ile bağlanan dostlarımızı anlatır.

“Daha hayatımın ilk yıllarında, o anadan doğma ve doymak bilmeyen merakım yüzünden, eğitilmiş hayvanların yaptığı gösterilerden hoşlanmaz oldum. Çünkü gösterilerin nasıl gerçekleştirildiğini öğrenmek için gösterilerin ardında yatanları araştırmak zorunda kalmıştım ve gördüklerim hiç güzel değildi” der romanın girişinde.

Roman bir İrlanda Terier’i olan Michael’ın ve kendisini bularak sahiplenen bir Kamarot’un kesişen yolları ile başlar. Yazar, Michael’ın ağzından; neredeyse onunla özdeşleşerek insanlarla ve diğer hayvanlarla olan ilişkilerinin öyküsünü, son derece gerçekçi ve duygusal bir şekilde anlatır. Bu diğer hayvanlar arasında; köpekler, kediler, bir papağan, maymun ve hatta yavrusu öldürüldüğü için gemiye saldırarak parçalayan bir balina da vardır.

Jack London romanın bir yerinde; “Michael’ın aklının sade işleyişinde sevgiyle hizmet aynı şeydi. Ona göre bir tanrı olan sahibi nasıl isterse ona öyle hizmet etmeye hazırdı, ona göre sevginin anlamı buydu, sevginin tek ifadesi buydu; hizmet etmek” şeklinde bir tanımlama yapmaktadır.

Michael’ın ikinci sahibi olan kamarot ile maceraları, kamarot’un umarsız bir hastalığa yakalanıp tecrit edilmesiyle kesintiye uğrar ve bir hayvan eğitim okuluna satılarak burada zorlu bir süreçten geçer. Romanın sürükleyici akışının sonu, köpeğin, ilk sahiplerinin yanına tesadüfen dönmesiyle noktalanıyor. Eser, okurken okuyucuyu şaşılacak bir şekilde Michael’ın dünyasına sokmakta ve onunla özdeşleştirmektedir.


Romanda kahramanın köpeğiyle doğal olarak kurduğu iletişim bir zaman sonra köpeğini bir limanda kaybetmesiyle farklı bir hal alır. Bir zaman sonra köpeğini sirk hayvanlarının arasında görmesiyle geçirdiği zor evreyi ve sirk terbiyecisi arasında geçen mücadeleyi romanın ortalarına dek anlatır. Diyologların bol olduğu ve hayvanın hareketlerinin betimlendiği gemideki diğer liman işçileriyle hayvan arasındaki geçen sosyal ilişki, insanların birbirleriyle kurduğu sosyal ilişki benzerliklerini yazar karşılaştırarak kitabın sonuna dek okuyucuya sunar.

Köpek karakterin sirk terbiyecisinden aldığı zülüm, işkencenin ve eziyetin köpek üzerinde yansıması gerçek sahibinin kim olduğu içgüdüsünden hayvan terbiyecisi ve izleyicilere saldırıp kaçma aşamasına kadar yemenin, içmenin ve sosyal koşulların rahatlığıyla içgüdüleriyle davranan hayvanın dünya üzerinde yaşayan canlılara dek hayvanlardan aklını kullanan insanlara değin sosyal adaletsizliğin, özgürlüğün, mutluluğun kimin kim üzerinde sahiplik kurduğu kavramları ile okuyucuyu oldukça derin düşüncelere sevk eder.

Ayrıca para verip eğlenceye ortak olan madalyonun arka yüzünü görmek istemeyen sirk izleyicilerinin hayvanların üzerindeki insanı şaşırtacak derecede kimliklerinden sıyrılmış, insanların yapabildiği hareketleri yapmaya ve bir anlamda insan olmaya zorlanmış şekildeki hayvanları izlemeleri ve bu duruma olan ilgisizlikleri toplumsal olarak kaçırdığımız insansı kimliğimizin bunlara çanak tutan ve görmezlikten gelen, para verip eğlencesine ortak olan içinde yaşadığımız hayatla yazar bir benzerlik kurar.

4 Aralık 2019 Çarşamba

Diriliş (Lev Nikolayeviç Tolstoy) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Diriliş

Kitabın Yazarı : Lev Nikolayeviç Tolstoy

Kitap Hakkında Bilgi :

Tolstoy'un en önemli üç romanından biri olan Diriliş, insanın yozlaşmış toplum içinde geçirdiği sarsıcı değişimin, vicdanla dirilişin romanıdır. Zengin Prens Nehlüdov, hizmetçi Maslova'yı baştan çıkarıp terk ederek hırs ve arzularının peşinden gider. Yıllar sonra bir mahkeme salonunda Maslova ile karşılaşır Nehlüdov. Onu bu batağa kendisinin ittiğinin farkına varan prens, adaletin yerine gelmesi için elinden geleni yapacak, bu köklü değişimin yaşamını dönüştürmesini yürekten kabullenecektir.

Diriliş, vicdan azabının ezici baskısını anlatırken, ceza hukukuna, gelir dağılımına, soylulara, mülkiyet hakkına ve sosyal adaletsizliğe de ağır eleştiriler yöneltir. Eserlerinde ahlaki değerlere vurgu yapan Tolstoy, bu romanında toplum tarafından öldürülen insan ruhu, vicdanı ve inancının yeniden diriliş ihtimalini sorgular.

"Edebiyat Tolstoy'u etkisi altına aldığı zamanlarda bir yazar olmak hayli basit ve keyiflidir; bu vakte kadar hiçbir şey başaramadıysanız ve bugün de hâlâ elinizde bir şey yoksa bile… Bu, aksi durumdan daha korkunç bir şey değildir; çünkü Tolstoy hepimiz adına başarır: Edebiyat üzerine kurulmuş tüm ümitlerin ve beklentilerin hakkını verir her defasında."
-Anton Çehov-

Eser 1899 senesinde yazılmıştır. Tolstoy'un en sevilen romanlarından biridir. Eser, Tolstoy'un toplumsal eşitsizliğe, üst sınıfların kalpsizliğine, suçluluk duygularına, Çarlık Rusya’sı bürokrasisi ve elit tabakasına yönelttiği eleştirel bir romanıdır. Eser, yüksek sınıfın aşağı sınıfı sömürmesini, toplumsal eşitsizliği ve insanların kendini yeniden var etme gayretini ve Rus ceza hukukunu eleştirmiştir.

Kitabın Özeti :

Katyuşa, hizmetçi olarak çalışan, oldukça alımlı ve yüreği iyiliklerle dolu genç bir kızdır. Annesi o üç yaşındayken ölmüştür. Pek çok iş aramış ama sarkıntılık yapan erkeklerin yüzünden düzgün iş bulamamış ve sonunda Prens Dimitry Nehludov'un halasının evine evlatlık olarak girmiştir. Prens Dimitry halasının evine gider. İlk zamanlar Katyuşa'yı fark etmeyen Dimitry, bir oyun esnasında Katyuşa'nın elini tutar ve heyecanlanır. Sonrasında ise gözü sürekli Katyuşa'dadır. Onunla evlenmesinin imkansız olduğunu bildiği halde ona aşık olmuştur. Bu aşk, saf bir aşktır. Katyuşa da prense aşık olmuştur ancak duygularını hiçbir zaman dile getirmez. Prens o yaşlardayken bazı düşünürlerin sözlerini benimsemiş, toprak mülkiyetine karşı olan, saf sevgiden yana olan bir gençtir.

Prensin bastırdığı duygu bir anda yeşerir ancak günler geçtikçe onun istediği tek şey Katyuşa'ya sahip olmaktır. Herkesin yaptığı gibi kendisinin de sadece zevkini düşünmesinin normal olduğuna kendini inandırır. Bir gece Katyuşa'ya sahip olur ve ertesi gün oradan ayrılırken Katyuşa'nın eline yüz ruble sıkıştırır. Böylece her şeyin yoluna girdiğine inanmaktadır. O günden sonra da bir daha o kız ile ilgilenmez.

Soylular hayatını zevk ve eğlencesi içinde yaşamaktadır. Katyuşa, bu ilişkiden sonra hamile kalmış çocuğunu doğurduktan sonra Prens Dimitry Nehludov’un halası Katyuşa’yı evden kovmuştur. Prens gittikten beş ay sonra hamile olduğunu anlayan Katyuşa hanımlarının yanından ayrılır. Bir süre teyzesinde idare eder. Doğum yaptıktan sonra sürekli iş aramakla vakit geçirir. İş bulur ancak, her bulduğu işte ona rahat vermeyen, sürekli ona asılan birileri olur. Bu sebepten de Katyuşa hiçbir işte devamlılık sağlayamaz. Oldukça güzel ve alımlı olan Katyuşa, ne yazık ki geneleve düşer. Artık insanların sadece zevkleri uğruna yaşadığını düşünür ve kendisini bu yeni hayatının akışına bırakır. Lüks yaşayıp, çok para kazanmak onu tatmin etmeye yeter. Dimitry'i ise çoktan unutmuştur. Bir gün otelde müşterisini uyutmak için kat görevlisinin tavsiyesi ile uyku ilacı olduğunu düşündüğü içkiyi verir. Müşteri içkiyi içtikten sonra ölür. Katyuşa cinayetten tutuklanarak cezaevine gönderilir.

Prens ise annesinin ölümünden sonra yardımcılarıyla yaşadığı kocaman evinde mutludur. Kendisine göre çevresi ve hayat tarzıyla her şeyin yolunda olduğuna inanmıştır. Evlenip evlenmemekte kararsız kaldığı asillerden birinin kızı olan Missy adlı kızla görüşmekte ve aynı zamanda bitirmeye çalıştığı bir yasak aşkı bulunmaktadır.

Her şeyi unutmuş olan Prens Nehludov ağır ceza mahkemesindeki bir dava için Jüri üyesi seçilmiştir. Fakat yer aldığı bu davada onu bekleyen çok acayip bir sürpriz vardır. Ağır ceza mahkemesinin ilk oturumunda zavallı Katyuşa'yı zehirleme zanlısı olarak karşısında görür.

Bu olay üzerine ve dinlediği Katyuşa’nın öyküsü Nehludov'un ruhunda derin bir sarsıntı açar. Olan her şeyin suçlusu esasında kendisidir. Bu duygu onun hayatında çok büyük bir değişime yol açmıştır. Bu büyük değişiklik, sadece Katyuşa'yı kurtarma isteğinden gelmemektedir. Artık bambaşka biri olmuştur.
“Bu büyük günahını bağışlatmak için hayatını baştan sona değiştirecek, boşluğuna inandığı gündelik şatafatlı yaşayışının bütün zincirlerinden kendisini kurtaracaktır. Onca asıl hayat, dış süslerden, kabuklardan temizlenmiş olan ruhun, kurtuluşu aşk yolunda araması, başkaları için kendisine kıymasıdır.”

Aradan on yıl geçmesine rağmen Katyuşa'yı tanır. Bir taciri zehirleyip öldürmekle ve parasını çalmakla suçlanmaktadır. Yanında iki sanık daha vardır ve bunlar da kendilerinin suçsuz olduğunu söyleyip bütün suçu Katyuşa'ya atmaya çalışmaktadır. Uzun süren bir mahkemenin ardından karar aşamasında jürinin toplantı yapması söylenir ve herkes Katyuşa'nın suçsuz olduğuna inanır. Ancak gözden geçirilmesi gerekilen bazı şeyler unutulur ve Katyuşa kürek cezasına mahkum edilir. Mahkemeden sonra ise unutulan şeylerin farkına varılır ancak elden bir şey gelmez. Prens, Katyuşa'nın yaşadığı hayatı öğrenince kendini suçlar ve yapılan hatayı telafi edebilmek için Katyuşa'ya bir avukat tutmaya karar verir. Karar temyize giderse Katyuşa'nın kurtulabileceğini düşünür. Jürinin yanlış yazdığı bir cümle yüzünden bir iki ay ceza ile kurtulacakken mahkemede yapılan hatalar nedeniyle Katyuşa’ya çok ağır bir ceza verilmiş zavallı kız dört yıl sürecek olan kürek mahkûmu olmuştur.

Prens Nehludov ne pahasına olursa olsun Katyuşa'yı kurtarmayı aklına koyar. Bu olan biten her şeyin kendi suçu olduğunu düşünmektedir. Vicdanı ona büyük baskı yapmaktadır. Katyuşa'ya yaptığı kötülük aklına geldikçe her şeyden iğrenmeye başlar. Zevk duyduğu her şey ona öyle itici gelmeye başlar ki kimseye tahammül edemez. Görkemli evine, hizmetçilerine, asil arkadaşlarına hatta Missy'e bile. Böylece Katyuşa ile evlenerek bu hatalarını örtbas edecek vicdanını rahatlatacaktır. Prens Nehludov validen aldığı özel izinle Katyuşa ile sık sık görüşmeye başlar. Ona evlenme teklifinde bulunur ama çok zeki bir kadın olan Katyuşa kendisiyle sadece vicdanını rahatlatmak için evlenmek istediğini anlamıştır.
Katyuşa'nın koğuşundaki kadınlar Nehludov'un kendilerine de yardım etmesi için Katyuşa'dan yardım ister. Nebludov, mahkûmlarla yakınlaşmaya başladıkça, onların kötü insanlar olmadıklarını yaptıkları şuçları hayat şatlarından dolayı işlediklerini anlamaya başlamıştır. Mahkûmların pek çoğunun gerçek suçlu olmadıklarını gerçek suçlunun eşitsizlik adaletsizlik ve kötü hayat şartları olduğunu anlamıştır. Katyuşa'nın evlilikle ilgili fikri hala değişmemiştir. Kendice Dimitry'nin hayatını mahvetmek istememektedir. Bu sebepten de onu hep reddeder.

Prens artık çok hoşlanmadığı soylu tanıdıklarından da yardım ister. Ancak temyiz başvurusu reddedilir. İkinci bir şans olarak Çar'a af dilekçesi gönderir. Prens Nehludov’un bütün çabasına rağmen Katyuşa Sibirya’ya sürülmüştür. Nehludov da elindeki mal varlığını harcayarak Katyuşa ile Sibirya’ya gitmeye karar verir. Sibirya yolculuğu mahkûmlar için dayanılmaz geçmekte, gardiyanlar mahkûmlara çok kötü davranmaktadır. Nehludov bu kötü muameleleri önlemek için elinden geleni yapsa da bunu başaramamaktadır.

Prens Nehludov, Katyuşa’nın, siyasi suçluların arasında kalmasını sağlar. Katyuşa, Nehludov'u çok sevmekte onun her dediğini yerine getirmektedir. Prens Nehludov istedi diye içkiyi ve sigarayı da bırakmıştır. Simonson adlı bir siyasi bir suçlu Katyuşa'nın son derece iyi, gururlu ve çok acılar çekmiş bir kadın olduğunu fark etmiş ve ona karşı çok iyi hisler duymaya başlamıştır. Katyuşa ise Simonson gibi bir adamın sevgisini kazanmaktan çok mutludur. Simonson, Katyuşa'ya evlenme teklifi eder. Katyuşa da kabul eder. Simonson'la evlenmesi Nehluvon'un da kurtuluşu olacaktır.

Bu arada Prens Nehludov, Çar'a ulaşmış ve Katyuşa'nın suçsuzluğu belgelenmiştir. Prens Nehludov bu haberi Katyuşa'ya verir ve hemen evlenmek ister. Katyuşa evlenme teklifini reddederek Simonson ile evleneceğini söyler. Bunlar Prens Nehludov'u bir yandan çok rahatlatmış ama bir yandan da hüzün ile doldurmuştur. Siyasi suçluların yanında yetişen Katyuşa, onun olmasını istediği gibi hayran olunacak, sevilecek üstün niteliklere sahip bir kadın olmuştur. Katyuşa'nın bir başka adamı seviyor olması ve onun tarafından reddedilmesi onu boşluğa itmiştir.

Beyaz Geceler (Dostoyevsky) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Beyaz Geceler

Kitabın Yazarı : Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Kitap Hakkında Bilgi :

Öykünün Hayalperest anlatıcısı, Petersburg'un "beyaz geceler"inde sokaklarda dolaşırken, Nastenka adında bir genç kızla tanışır. Nastenka da Hayalperest kadar yalnızdır. İkinci buluşmalarında aralarında bir dostluk doğar; Nastenka, Hayalperestimize, kendi yaşam öyküsünü anlatır: Âşık olduğu bir genç adam bir yıl sonra ona geri döneceğini söyleyerek Moskova'ya gitmiş, ama aradan bir yıl geçmesine karşın tek bir mektup bile yazmamıştır. Bu arada, Hayalperestimiz de Nastenka'ya vurulduğunu fark eder, ama duygularını gizler.

Yalnızca 19. yüzyıl Rus edebiyatının değil, dünya edebiyatının en büyük yazarlarından Dostoyevski'nin 27 yaşında yazdığı Beyaz Geceler, sevecen, okuru sarıp sarmalayan, ama hüzünlü bir uzun öyküdür. Bir yanıyla romantik bir aşk üçgeninin, bir yanıyla da bir kişilik parçalanmasının öyküsüdür.

Kitabın Özeti :

Petersburg’da yaşayan ve hiçbir arkadaşı olmayan yazar evindeki hizmetçisiyle birlikte yaşamakta ve yalnızlığını hiç de dert etmemektedir. Hayallerinin dünyasında yaşayan bu adam Petersburg sokaklarının kendisine ait olduğunu hayal ederek yaşamaktadır. Şehirdeki insanlar mutlu iken mutlu, üzgünse hüzün duyan biridir.

Her gün Petersburg sokaklarını gezmekte ve insanları, binaları saatlerce izleyerek tek başına oturmaktadır. Yaz gelmiş sokaklar bomboş kalmış, ahali tatil yerlerine gitmiştir. Bu nedenle de kahramanımız kendini çok yalnız hisseder. Bu nedenle dolaşmaya başlar. O kadar çok yürür ki, şehir dışına çıkar. Bu kez de kırlarda dolaşmaya başlar. Gece olduğunda şehre geri dönerken, nehir kenarında korkuluklara yaslanmış ağlayan bir kız görür. Kızın yanına gider, fakat kız ürküp caddenin karşısına geçtiğinde bundan vazgeçerek yürümeye devam eder.

Fakat az sonra sarhoş bir adam o kızı sataştığını görünce geri döner ve gidip kızı kurtarır. Bunun üzerine kız onunla konuşmaya ve birlikte yürümeye başar. Adı Nastenka olan kız henüz on yedi yaşındadır. Zavallı kız yazardan hoşlanmış, yazar da kızdan çok etkilenmiştir. Yazar kıza evine kadar eşlik ederken nehrin kıyısında neden ağladığını da sorar.

Nastenka, eğer kendisini daha da yakından tanırsa neden ağladığını da anlatacağını söyler. Bunun üzerine yarın nehrin kenarında buluşmak için anlaşırlar. Yazar hayatı boyunca ilk kez bir kadınla bu denli yakınlaşabildiği için oldukça mutlu olmuştur. Çok heyecanlanmıştır, ertesi geceyi sabırsızlıkla beklemektedir.

Ertesi gece buluşmuşlar ama Nastenka neden ağladığını anlatmadan önce, kendisine asla aşık olmaması konusunda yazarı önceden uyarmıştır. Yazar eğer bu konuda ona söz verirse onunla arkadaş olarak kalabileceğini söyler. Aksi takdirde arkadaşlığını bitirmek zorunda kalacağı konusunda uyarmıştır. O da bunu kabul eder ve böylece aralarında bir arkadaşlık başlar. Kızın hikayesini dinlemeden önce yazar kendi hayat hikayesini anlatarak, yalnız bir insan olduğunu, sekiz yıldır Petersburg'da yaşadığını, ama hiçbir arkadaşının da olmadığını günlerini evinde hayal kurarak geçirdiğini anlatmıştır.

Bu defa kendi öyküsünü anlatan Nastenka, en az onun kadar yalnız bir kız olduğunu söyler. Anne ve babasını küçük yaşta kaybetmiş olduğunu ve ninesiyle birlikte yaşadığını anlatırr. Üstelik ninesi kör olduğu için iki yıldır ona kitap okuyarak ya da örgü örerek zamanını geçirmek zorunda kalmıştır. Bir keresinde ninesinin sözünü dinlemediğinden, ninesi iki yıldır Nastenka'nın elbisesini kendininkine iğneleyerek onu yanında tutmaktadır. Bu nedenle o da kendi yalnızlığına mahkum olmuştur. Kızın küçük, eski ve ahşap bir evi olduğunu evin tavan arasını genç bir adama kiraya vermek zorunda kaldıklarını anlatır. Kiracıları bir keresinde Nastenka'ya kitap yollamış, bir kere de onu ve ninesini operaya götürmüştür.

Nastenka bu adama aşık olmuştur. Bir gece Nastenka eşyalarını bir bavulda toplar ve tavan arasına çıkar. Fakat genç adam bunu kabul etmez. Kendisini beklemesini, bir yıl sonra döndüğünde eğer hala istiyorsa kendisinden başka biriyle evlenmeyeceğini söyler. Nastenka, kendisini de Moskova’ya götürmesi için adama çok yalvarmış ama adam fakir biri olduğundan onu Moskova’ya götüremeyeceğini ama tam bir yıl sonra geri dönüp, eğer evlenmemiş ise gelip onunla evleneceğine söz vermiştir ve ertesi sabah çekip gitmiştir.

Aradan bir yıl geçmiş, o adam şehre dönmüştür. Döneli üç gün olmuş ama Nastenka’ya uğramamıştır. İşte o gece Nastenka bu nedenle ağlamıştır.

Yazar, kızı teselli etmeye çalışmış eğer bir mektup yazarsa götürüp o adama verebileceğini de söylemiştir. Nastenka, önceden de bunu düşündüğünden zaten bir mektup yazmıştır. Bunun üzerine Nastenka mektubu yazara vererek adamın adresini de verir. Yazar bu mektubu o adrese götürür. Fakat iki gün sonra kız ile tekrar buluştuklarında o adamın yine gelmediğini öğrenir.

Bunun üzerine yazar Nastenka’ya aşık olduğunu ona önem vermeyen öyle bir adamı beklemek yerine kendisini sevmesini talep eder. Nastenka da onu sevdiğini söyler ve ikisi beraber Petersburg sokaklarında evlilik planları yaparak geçirler.

Geceleyin geç saatlere kadar el ele dolaşmışlar Nastenka’nın evine doğru yaklaşırlarken onlara doğru gelen bir adam görmüşlerdir. Nastenka birden durmuş, adam yavaşça onlara yaklaşmış ve Nastenka’ya seslenmiştir. Nastenka yazarın elini bırakıp o adama doğru koşmuş ve adamın kollarına atılır. Daha sonra geri dönüp yazarı öper. Nastenka adamla el ele tutuşarak karanlıkta kaybolup gider.

Yazar çok üzülmüştür, fakat Nastenka gitmiştir. Ertesi gün Nastenka, ona bir mektup gönderir. Ondan özür dileyerek onu affetmesini ister. Bir hafta içinde o adamla evleneceklerini, eşini de onunla tanıştırmak istediğini ve ölene kadar onunla arkadaş kalacağını yazmıştır. Yazar mektubu ağlaya ağlaya defalarca okur.

Beyaz Geceler (Dostoyevsky) Kitap Sınavı Soruları ve Cevapları için tıklayınız...

Kurt Kanunu (Kemal Tahir) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Kurt Kanunu

Kitabın Yazarı : Kemal Tahir

Kitap Hakkında Bilgi :

"Kurtlukta düşeni yemek kanundur" korkusunu her an enselerinde hissederek yaşayan köşeye kıstırılmış, kendileriyle ve geçmişleriyle, içinde bulundukları zamanla hesaplaşan insanları anlatıyor Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda. Cumhuriyetin en bunalımlı dönemlerinden biri olarak değerlendirilen "İzmir Suikasti" olayına karışan ve karıştırılanların dramı olarak da okunabilecek roman, İttihatçılar arasındaki iktidar kavgasını ve tasfiye sürecini de acımasız bir yalınlıkla ve özeleştiriyle ortaya koyuyor.

Esir Şehir Üçlemesi'nde taşıdığı umudu Yol Ayrımı'nda yitirmeye başlayan Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda mücadelenin kime ve neye karşı yapıldığının pek de öneminin kalmadığı günleri -hayal kırıklığını satır aralarına gizleyerek- ustalıkla betimliyor.

1926’da Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’ya yapılması planlanan suikast girişiminin arka planını konu alır. Romanın adı, ”Kurtlukta düşeni yemek kanundur.” sözünden gelir. Eser “Kanlı Tuzak”, “Sürek Avı” ve “İnsanlık Sorunu” başlıklı üç bölümden oluşur.

Kitabın Özeti :

Birinci Bölüm: Kanlı Tuzak

İttihat ve Terakki Partisi’nin üyelerinden Abdülkerim arkadaşları Laz İsmail, Ziya Hurşid ve Baytar Rasim cumhurbaşkanı Sarı Paşa’ya suikast planlamışlardı. Bunun sonucunda cumhuriyetten ve Mustafa Kemal’den kurtulacaklarını düşünüyorlardı. Bu planı yürürlüğe koymak için Laz İsmail ve Ziya Hurşid, Gülcemal vapuruyla İzmir’e gideceklerdir. Gazetelerden Mustafa Kemal’in nerede olduğunu takip etmişler ve İzmir’de olacağı kesinleşince hemen yola koyulmuşlardır.

Abdülkerim her şeyin çok iyiye gideceğine inanırken yarınki gazetede Gazi Paşa hakkında bir haber görememiş, İzmir’de bulunduğuna dair de bir iz bulamamıştı. İlk başta çok paniklemeyen Abdülkerim, Baytar Rasim’in Ziya Hurşit’in İstiklal Mahkemesi reisinden üç bin lira aldığını öğrenmişti. Ayrıca Ziya Hurşit’i ikna edebilmek için Baytar Rasim ve Şükrü beyin yazılı bir kağıt imzaladıklarını ve bu işte Kara Kemal beyin hiç haberi olmamasına rağmen onunda bu işte olduğunu söyleyerek ikna ettiklerini anlattı. Bunları duyan Abdülkerim olayda bir iş olduğunu anladı ve çok sevdiği Kara Kemal Bey’i bu işten nasıl uzaklaştırabileceğini düşündü.

İkinci Bölüm: Sürek Avı

Abdülkerim, eski İttihat ve Terakki komitacılarından olan arkadaşı Kara Kemal’i Cerrahpaşa’daki evinde bulur. Abdülkerim, Kara Kemal Bey’i odasında nargile içerken buldu. Kara Kemal’in suikast planından haberi yoktur. Abdülkerim konuya nerden gireceğini bilemediği için anlamsız şeyler söylemeye başladı. Kemal Bey de durumda bir terslik olduğunu anlayınca Abdülkerim olayı en baştan anlattı. Sadece Kemal Bey’in isminin de verildiğini söylemeyecekti. Abdülkerim ısrarla kaçması gerektiklerini söylüyordu. Çok fazla ısrar edince Kemal Bey kaçmayı kabul etti.

Abdülkerim’in tanıdığı paşa kızı Semra Hanım’ın konağında gizlenip haberleri takip ederler. Polisin kendilerini aradığı öğrenince deniz yolu ile yurt dışına kaçmanın bir yolunu bulmaya çalışırlar. Birkaç gün içinde suikast haberi gazetelere yayılmış ve Ziya Hurşid her şeyi itiraf etmişti. Suikastte adı geçen herkes yakalanmış sadece Kemal Bey ve Abdülkerim kalmışlardı. Daha güvenli bir yer olduğu düşüncesiyle Semra Hanım’ın Belgrad Ormanı’ndaki çiftliğine geçen iki kaçağın başına ödül konmuştur.

Üçüncü Bölüm: İnsanlık Sorunu

Kendilerini tanınmayacak kılığa soktular. Böylece bir süre gizlenmişlerdi. Fakat fotoğrafları herkese dağıtıldığından onların olduğu köylülerce anlaşıldı ve baskın yapılacağı ortaya çıktı. Bunu öğrenen Abdülkerim ve Kemal Bey farklı yerlere kaçtılar. Abdülkerim bir kadının yanına sığındı. Kemal Bey çocukluk arkadaşı Emin Bey’in İstanbul’da Aksaray’daki evine bitkin halde gelir. Takrir-i Sükun Kanunu’na ve İstiklal mahkemelerinin adaletsiz yargılamalarına karşı olan Kara Kemal, ülkeye hürriyet gelmediğini düşünmektedir. Bu arada kendisi de İstiklal Mahkemesi’nde İzmir suikast girişimi nedeniyle gıyaben yargılanmış ve hakkında idam kararı çıkarılmıştır. İngiliz veya Alman elçiliklerine sığınarak yurt dışına kaçmak istese de yeri bulunur.

Emin Bey siyasetten uzun zaman önce uzaklaşmış ve tarafsız biriydi. Kemal Bey’i çok sevdiği için saklanmasına yardımcı oldu. Fakat bir gece eve baskın yapıldı. Polislerin eve girdiği sırada Kemal Bey kendisini vurarak intihar etti. Emin Bey ise İstiklal Mahkemesi tarafından yargılandıktan sonra serbest bırakıldı. Fakat hiçbir zaman eski sakin hayatına geri dönemedi. Ancak Emin Bey, Kara Kemal’i kurtaramadığı için çok üzgündür. Bir gece yarısı diğer kaçak Abdülkerim de Emin Bey’in evinin kapısını çalar. Emin Bey’in kardeşi Perihan, onu içeri almaz. Emin Bey durumu öğrenince Abdülkerim’i İstanbul sokaklarında arar ancak bulamaz.

3 Aralık 2019 Salı

İnsancıklar (Fyodor Mihayloviç Dostoyevski) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : İnsancıklar

Kitabın Yazarı : Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Kitap Hakkında Bilgi :

Avrupalılar’ın bakış açısıyla, Devrim öncesindeki Rus’u simgeleyen Dostoyevski’nin ilk romanı olmasının yanı sıra yazarını dünyanın en iyi yazarlarından biri olmaya götürecek yolun da ilk adım…

İnsanın dramı romanlarından ağırlıklı bir yer tutan Dostoyevski, bu romanında ‘büyük insanlık’ın acılarının izini sürüyor ve sadece mektuplardan oluşmuş bu yapıtına koskocaman hayatlar sığdırıyor. Mektuplarda adı geçen her bir karekter, okura, büyük insanlığın iç dünyasını yansıtırken, bir yandan da, küçük, sili insanın bir romana nasıl taşınabileceğinin de ustaca bir örneğini veriyor…

Yıl 1846'dır. Genç Dostoyevski, ilk romanı İnsancıklar'ı tamamlar tamamlamaz ev arkadaşı yazar Grigoroviç'e okutur. Grigoroviç o kadar heyecanlanır ki birkaç kez kalkıp Fyodor'un boynuna sarılmak ister; fakat arkadaşının aşırı duygu gösterilerinden hoşlanmadığını bildiği için yapmaz. Grigoroviç ertesi gün romanı yazar ve yayımcı Nekrasov'a götürür; kitaptan çok etkilenen Nekrasov da eleştirmen Belinski'ye... "Yeni Gogol doğdu!" der, Nekrasov, daha kapı ağzında. Aynı günün akşamı, Belinski'ye tekrar uğradığında onu heyecan içinde bulur: "Nerede kaldınız? Nerede bu Dostoyevskiniz? Genç mi? Kaç yaşında? Hemen getirin bana onu!"

Belinski'nin evine getirilen yirmi üç yaşındaki genç yazar, daha sonra orada olanları şöyle anlatacaktır: "Ve işte... beni onun yanına götürdüler. Belinski'yi birkaç yıl önce heyecanla okumuştum, ama bana ürkütücü ve sert gelmişti ve benim İnsancıklar'ımla alay edecek diye düşünüyordum. Beni çok saygılı ve ağırbaşlı bir şekilde karşıladı; ama daha bir dakika bile geçmeden her şey bambaşka oldu... Ateşli ateşli, alevli gözlerle konuşuyordu. "Siz kendiniz anlıyor musunuz?" diyordu bana tekrar tekrar, alışkanlığı olduğu üzere bağırarak, "Ne yazmış olduğunuzu anlıyor musunuz?.. Bütün bu korkunç gerçeği, bizlere göstermiş olduğunuz bu gerçeği siz mi düşündünüz? Olamaz, sizin gibi yirmi yaşında birinin bütün bunları anlamış olmasına imkân yok... Gerçeği keşfetmiş ve bir sanatçı olarak ilan etmişsiniz, size bir yetenek verilmiş, yeteneğinizin değerini bilin ve emin olun, siz büyük bir yazar olacaksınız."

Kitabın Özeti :

Kitapta fakir bir devlet memuru olan Makar Alekseyevich ile uzaktan akrabası olan Varvara Alekseyevna arsındaki ilişki anlatılır. Mektup şeklinde yazılan kitap dönemin Rusyasını da anlatmaktadır. İnsanların nasıl ekonomik sorunlar yaşadığını, bunları nasıl karşıladıklarını ve bu sıkıntılar içinde birbirleri ile olan dayanışma ve yardımlaşmalarını konu alır.

Makar ve Varvara sürekli birbirleri ile mektuplaşır birbirlerine destek olurlar. Makar elinde olan azıcık bir varlığı bile Varvara için harcamaktan ve ekonomik sıkıntıya girmekten çekinmez. Ama sonunda ikisininde tüm kaynakları tükenir ve umutsuzluğa sürüklenirler. Varvara zengin bir adamla tanışır ve onunla evlenmeye karar verir. Başta Makar da bu konuya olumlu yaklaşır ama Varvara gittikten sonra onsuz yaşayamayacağını anlar.

İnsancıklar yaşlı bir kâtibin çok uzak bir akrabası olan küçük bir kıza olan sevgisini, aşkını ve ona karşı utangaç saygın çabalarını anlatır. Zorla geçinen ve kendisi bakılmaya muhtaç olan yaşlı kâtip kendini bu genç kıza karşı sorumlu hisseder. Genç kızın tüm ekonomik gereksinimlerini karşılamayı kendisi için bir zorunluluk olarak kabul eder yaşlı adam.

Oysa kalın kafalı bu yaşlı memurun ceketinin düğmeleri bile dökülüyordu giyecek doğru dürüst elbisesi yoktu. Adamcağız genç kıza öyle bağlıdır ki laf olur diye kızın kendisini sık sık çağırmasına karşın kızın evine gitmez. Hep mektuplaşarak görüşmüş olur paraları başkasıyla yollar. Ve mektuplarında çokça anacığım kızım diye hitap eder.

Bu eserde daha çok acıma duygusu egemendir. Yoksul genç kız sonunda kendisine evlenecek bir adam bulmuştur. Ve yaşlı kâtip son mektubunda (nikâhtan sonra kocasıyla gidecek genç kıza) şöyle seslenir: “Bundan sonra kime mektup yazacağım ben? Söyleyin meleğim artık kime Anacığım diyeceğim? Sizi artık nasıl göreceğim melekciğim? Öleceğim Varenka mutlaka öleceğim kalbim bu acıyı kaldırmaz. Tanrı’nın nuru gibi kendi kızımmışçasına sevdim sizi tamamen sevdim. Salt sizin için yaşıyordum siz varsınız diye belgeleri temize çekiyor gezip dolaşıyor hissettiklerimi mektuplara aktarıyordum. Belki farkında değilsiniz fakat böyleydi. Bizi terk edip gidemezsiniz küçük dostum. Gidemezsiniz çocuğum olamaz bu. Bakın yağmur iniyor bu soğuğu göğüsleyecek ölçüde sağlıklı değilsiniz. Arabanız da koruyamaz sizi mutlaka soğuk alırsınız. Daha şehir sınırlarındayken arabanız yuvarlanır parça parça olur. Biliyorsunuz Petersburg arabaları sağlam değildir.”

Genç kıza para yetiştirebilmek için evde belgeleri temize çekerek fazladan çalışan ve bu son mektubunda bile kızım diyecek kadar utangaç olan bu yaşlı adamın aşkı açıklayamıyordu bile. Hele gitmesini engellemek için söylediği araba devrilmesi bahanesi tam bir trajikomik durumdur.

Kafes (Josh Malerman) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Kafes

Kitabın Yazarı : Josh Malerman

Kitap Hakkında Bilgi :

2014'ün en çok ses getiren, haftalarca kendi türünde Amazon'da 1 numarada kalan, 16 ülkeye satılan ve Universal Studios'un film haklarını aldığı Kafes, şimdi Türkçe çevirisiyle raflarda!

This Is Horror Ödülü - En İyi Roman
Michigan Notable Book Ödülü
Bram Stoker Ödülü - En İyi İlk Roman Finalisti
Goodreads En İyi Korku Romanı Finalisti
James Herbert Korku Ödülü Finalisti
Shirley Jackson Korku Ödülleri Finalisti

"Bir oturuşta ve parmakların arasındaki çıtırtılar hissedilerek okunması gereken bir kitap. Buna benzer bir korku öyküsü şimdiye kadar hiç anlatılmadı. Josh Malerman bu işi biliyor."
-Hugh Howey-

"Çok iyi, çok başarılı ve doğrudan yazılmış büyük bir takdirle okuduğum çarpıcı bir roman. Josh Malerman, işini hızlı konuşan ve ne yaptığını bilen bir meleğin edasıyla yapıyor."
-Peter Straub-

"Tüyler ürperten bir ilk kitap. Malerman okuyucuyu soğukkanlı ve acımasız anlatımıyla diken üstünde tutuyor. Hitchcock'un Kuşlar'ı, Stephen King'in en iyi işleri ve Jonathan Caroll'la karşılaştırılmayı hak eden sarsıcı bir macera."
-Kirkus Reviews-

"Stephen King hayranları bayılacak."
-Publishers Weekly-

Kitabın Özeti :

"Bir gün annenizin ve diğer tüm annelerin bahsettiği acıyı siz de yaşayacaksınız: doğum yaparken. Bunu sadece kadınlar yaşar ve bu nedenden ötürü, bütün kadınlar birbirine içten içe bağlıdır."
Dışarıda bir şey var…

Görülmemesi gereken korkunç bir şey… Ona atılan bir bakış kişiyi ölümcül bir deliliğe sürüklüyor. Ne olduğunu ve nereden geldiğini ise kimse bilmiyor.

Malorie ve iki çocuğu, olayların başlangıcından beş yıl sonra hayatta kalmayı beceren bir avuç insan arasındaydı. Nehrin kenarındaki terk edilmiş bir evde çocuklarıyla yaşayan Malorie, ailesinin güvende olabileceği bir yere gitmenin hayalini kuruyordu. Fakat onları bekleyen yolculuk tehlikelerle doluydu. Tek bir yanlış hamle ölümlerine yol açabilirdi. Ve onları takip eden bir şey vardı.

Bu bilinmeyene doğru gözbağının karanlığında yaptığı yolculukta Malorie sık sık geçmişi hatırlıyordu. Bilinmez tehlikenin karşısında bir araya gelerek hayatta kalmaya çalışan, kendisini de aralarına kabul ederek onu da kurtaran ev arkadaşları teker teker aklına geliyordu: Bir zamanlar yabancı olan bir grup insanın birer birer kapısını çaldığı evde kurdukları ortak hayat... Ancak sağ kalan ve kapılarını çalan insanlar arttıkça ortaya yüzleşmeleri gereken bir soru çıkmıştı: Herkesin aniden delirdiği bir dünyada kime güvenilebilirdi?

Bir gün ansızın Rusya' da meydana gelen bu vahşetin etkisi yavaş yavaş tüm dünyayı sararken, Malorie bu varlığa inanmamayı ve ondan korkulmaması gerektiğine inanıyor. Ta ki kız kardeşi evlerinin banyosunda kendi göğsüne makas saplayana kadar...

O şey her neyse artık Malorie'nin çok yakınında. Bir an önce kaçmalı, uzaklaşmalı. Kendini ve karnındaki bebeğini bu varlıktan korumalı. Bunları yaparken gözlerinin açılmaması gerek. Artık özgürce baktığı gökyüzünde, sokaklarda, bakışlarının değdiği her yerde tehlike var. 

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...