Elektrik elektronik eğitimi ile ilgili bilgiler, kitap özetleri, kitap sınav soruları ve eğitime dair her şey
24 Ekim 2020 Cumartesi
10 Yumurta Kaç Öğretmen Eder? Kastamonu'nun Taşköprü İlçesi
10 YUMURTA KAÇ ÖĞRETMEN EDER ?
Daha ilkokuldayım. Evde telefon çaldı. Koştum, açtım. Babamın okul arkadaşı Kerim amca. O da babam gibi öğretmen. Çocukluğumuzun öğretmenleri işte. İki söz arasında hemen birkaç soru, her fırsatta öğretmenliği yaşıyor ve yapıyor. Telefonda hemen sınav başlıyordu...
-Zafer, İstiklâl Marşımızı kim bestelemiştir?
- Zafer, Konya'nın plakası kaç?
Hepsini yanıtlıyorum.
Yine bir gün soru silsilesinin ardından, o zaman bana çok garip gelen bir soru geldi:
-Zafer, ON YUMURTA KAÇ ÖĞRETMEN EDER?
Şaşırıyorum.
- O nasıl soru Kerim Amca?
Kerim Amca telefonda uzun uzun gülüyor. Bak, diyor. Okulun akıllısı Zafer. Yanıtını bilmediğin bir soru buldum işte. Şimdi telefonu babana ver. Sonra da babana sor. O sana yanıtını verir.?
Babamla Kerim Amcamın telefon görüşmesi bitince, babama soruyorum:
- Baba, Kerim Amcam sordu 10 yumurta kaç öğretmen eder?
Babam da gülmeye başlıyor.
Ardından, gülerek başlayan, ama bittiğinde ikimizin de gözyaşlarıyla yıkanan aşağıdaki öyküyü anlatıyor:
Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinin yaklaşık yirmi kilometre güneyinde yan yana iki orman köyü vardır. Boşnakköy ve Armutlu.
Her iki köyde de hayat zor, insanları yoksuldur.
1950 yılının güneşli bir Temmuz sabahında, bu iki köyün en çalışkan iki öğrencisi Ali ve Kerim, birkaç yıl içinde öğretmen okullarına dönüşecek olan Köy Enstitüsü sınavına katılmak için ilçe merkezine yola çıkarlar. Tabii yürüyerek.
Ali'nin elinde küçük bir sepet ve sepetin içinde on tane yumurta var. Evde para olmadığından, annesi ilçede satıp, sınav için lâzım olacak kalem, silgi gibi ihtiyaçları alması için bu on yumurtayı, biraz kendi evinden, biraz da komşulardan toplayarak Ali'ye vermiş.
Kerim'in ailesi daha da fakir olduğundan, Kerim'de o da yok.
Yaklaşık yirmi kilometre yolu yürüyerek ilçe merkezine ulaşıp, hemen bir bakkala giriyor ve on yumurtayı satarak bir kalem ve bir silgi alıyorlar.
Kalemi de, silgiyi de ikiye bölerek paylaşıyor ve sınava giriyorlar.
İkisi de başarmıştır.
Ancak bilmedikleri bir şey var.
Sınav iki gün.
Bu iki küçük köylü çocuk, sınava girip akşama köylerine dönmeyi düşünürken, şimdi Hükümet Konağı'nın önünde, neredeyse ağlamaklı geceyi nerede geçireceklerini bilmeden, bir aşağı, bir yukarı yürümekte?
Cadde üzerindeki evlerden birinde, bu iki köylü çocuğa merakla bakan bir kadın onları eve çağırır. Durumu öğrenince onları doyurur. Akşama eşi de işten gelir ve çocukları o gece misafir ederler.
İkinci gün de sınav başarılıdır.
Birkaç ay sonra Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsüne kayıt ve ardından şanla şerefle geçen otuz yılı aşkın öğretmenlik yaşamı.
İşte 10 yumurtanın 2 öğretmen ettiğini bu hikayeden öğrenmiştim..
Babam, öykünün sonunu şöyle bağladı:
BAK OĞLUM, KÖYDEN ON YUMURTAYLA ÇIKAN İKİ ÇOCUĞUN ÖĞRETMEN, SUBAY, MÜHENDİS, MİLLETVEKİLİ HATTA CUMHURBAŞKANI OLABİLDİĞİ YÖNETİME CUMHURİYET DENİR.
İğneci Sınıf ve Öğretmene Verilen Değer 1925 Yılında İstanbul Erkek Lisesinde Gerçekleşmiş Bir Olay
— Ben bu muameleye layık değildim, sizlere çok teessüf ederim, diyerek dershaneyi terk ediyor. Meseleyi Müdür Besim beye bildiriyor ve istifasını veriyor. Derhal tahkikata geçildi. Fakat bu işin faili bir türlü bulunamıyordu. Bütün bir sınıf derslerden alıkonuldu. Hiçbir talebe itirafta bulunmuyordu. Faili bulamayan idareciler müşkül bir duruma düşmüşlerdi.
l925 yılının öğretmenler toplantısı öğretmenler odasında tam kadro ile toplanmıştır. Fakat Müdür ortada yoktu. 0 gün mutadın dışında öğretmenlere çay ile bisküvi ikram edildi. Çaylar içilirken odaya Müdür ile Lisenin inzibat meclisi azaları (disiplin kurulu) bulunan arkadaşlar girdiler. Müdür beşuş bir çehre ile müjde verir gibi:
— Muhterem hocamız Salih efendiye iğneyi koyan iğneci sınıfın tamamen ihracına karar verdik. Çünkü failini ele vermiyorlar… dedi. Mecliste soğuk bir hava esti. Hatta bir kısım öğretmenler, bir mua1lime yapılan bu hakaretten müteessir olduklarından, bu cezayı münasip gördüler. Hiçbir arkadaş lehde ve aleyhde bir şey konuşmuyordu. Derhal ben söz aldım. Öğretmenlerin en gençlerinden birisi idim. Fakat bu okuldan feyz almış, o sıralarda oturmuş, şimdi de ders veriyordum. Sarı siyahlı idim. Dedim ki:
İnzibat meclisinin bu korkunç kararını tasvib etmiyorum. Koskoca bir sınıf nasıl ihraç edilir. Bir katilin bile kanun karşısında bir avukatı vardır. Eğer delil bulunmuyorsa suçlu olan idaredir, bulması lazımdır. Bulamazsa bu talebelere ihraç cezası veremez. Hem de bütün bir sınıf, öyle bir sınıf ki lisemizin en değerlileri ile doludur. Düşünelim ki, yarın Salih hocadan ve bizlerden daha üstün hizmetler görecek şahsiyetler bu sınıftan yetişecektir.
Benim, bu cesurane sözlerime ne müdür ve ne de arkadaşlardan birisi cevap veremedi. Çaylar içilemedi öğretmenler toplantısı da dağıldı. İğneci sınıf ta tamamen ihraç edildi. O zamanlar ben gazetecilik de ediyordum. Bir iki talebeyi Cumhuriyet gazetesine götürdüm, lehlerinde yazı yazdırdım. Maarif Vekaleti (İğne) hadisesi ile alakadar oldu. Delil bulunamadığından bu talebeler Anadolu liselerine gönderildi. Bir yıl sonra da kadrom İstanbul Lisesinde kalmak üzere derslerimi Vefa Lisesinde vermekliğim kararlaştırıldı.
Salih Hocaya iğneyi koyanın başka sınıftan bir talebe olduğu anlaşıldı. Bu hadisenin sebebi anlaşılamadı. Çünkü Salih Hoca İlmiye sınıfının değerli şahsiyetlerinden birisi idi. Vakur ve bilgili idi.
1925 yılının 10.sınıfı, yani “iğneciler” arasından kimler çıkmadı ki? :
228 Sait Efendi : Arkadaşları arasındaki lakabıyla H2O, yani sulu Sait. Ünlü hikayeci Sait Faik Abasıyanık
697 Rahmi Efendi : Ünlü hekim, politikacı, şair ve akıl hastalıkları uzmanı Dr.Rahmi Duman
748 Saffet Efendi : Ünlü hukukçu Saffet Nezihi Bölükbaşı
725 Feridun Efendi : Ünlü gazeteci ve yazar Hikmet Feridun Es
Sabri Efendi : Türk politika ve diplomasi hayatının unutulmaz isimlerinden, eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil
Sıtkı Efendi : Demokrat parti döneminin ünlü bakanlarından Sıtkı Yırcalı
Ve daha niceleri…
Hepsi, o “iğneci sınıf”ın meşhur “iğneciler”i arasından çıktılar…
Hikmet Feridun ES’in şu sözü çok meşhurdur. “Biz 43 iğneci idik. Fakat sonradan o kadar çok kişi iğneci sınıftan olduğunu iftiharla iddia etti ki, hayret etmemek mümkün değil …”
Enver Behnan ŞAPOLYO
Cem ATABEYOĞLU
ielev İstanbul Erkek Lisesi Eğitim Vakfı internet sitesinden alınmıştır.
Bir sınıf öğrenci İstanbul'dan Bursa'ya sürülüyor ve öğretmeni tehdit eden, okulu basan öğrenci velileri yok. O zamanlar öğretmenin değeri ve itibarı....
23 Ekim 2020 Cuma
Kızım Bu Havada Üşünür mü? Öğretmenler Okusun Doğan Cüceloğlu'ndan
Doğan Cüceloğlu'ndan alıntı...
Aynı sınıfta okuduğumuz yaklaşık bir buçuk yılda onunla çok sohbetimin olduğunu hatırlamıyorum, fazlasıyla ürkek bir hali vardı ve diğer öğrencilere çok yaklaşan bir çocuk değildi. En arka sıranın bir önünde yine kendisi gibi sessiz bir kızla birlikte oturan Seda’nın yüzünde her daim biraz şaşkın ama şirin bir ifade bulunurdu. Bu şaşkınlık, içinde olduğu ortama ve belki de yaşamın tümüne karşı bir acemilik çektiği duygusu verirdi. Omuzları hizasına gelen simsiyah ve dümdüz saçları ise bir çocuk olarak gözüme sanki perukmuş gibi görünürdü. Konuştuğu nadir anlardaysa hafif peltekliği dikkatimi çekerdi. Ders durumu ise yakınında bulunan öğrencilerin çoğu gibi kötüydü. Bu sebeple yine etrafındaki öğrenciler gibi öğretmenden sık sık azar yerdi.
Onunla ilgili aklımda yer eden ikinci hatıra ise yine üzücüydü ve o yılın ikinci döneminde yaşandı. Aslında daha doğru bir ifadeyle okul hayatımda tanık olduğum en üzücü ve çarpıcı anlardan biriydi. Sıcak bir bahar günü, dersin akışının olağan şekilde devam ettiği bir sırada öğretmenimiz birdenbire Seda’ya, “Bu sıcak havada neden hala mont giyiyorsun?” diye bir soru yöneltti.
Elleriyle yüzünü kapatıp içini çeke çeke ağlayan Seda’nın ağzından güç bela, “öğretmenim annem çalıştığından yıkayamadı” sözleri duyuldu. Şaşkınlığı ve üzüntüsü belli olan öğretmenimiz “Tamam kızım ağlama tamam, biz yıkattıralım” deyip küçük kızı yerine gönderdi. Seda yüzünü sıraya koyup ağlamaya devam ederken, öğretmenimiz de bir yandan “baba yok, anne doğru düzgün ilgilenmiyor, yazık değil mi bu kıza” diye söyleniyordu. Sonra ön sırada oturan bir kız öğrenciye Seda’nın önlüğünü yıkatmak için eve götürüp götüremeyeceğini sordu. Olumlu cevapla birlikte Seda’ya çıkışta önlüğünü arkadaşına vermesi için tembihledi ve böylelikle olay noktalandı. Bunların hepsi en fazla bir dakika içinde yaşandı ve bitti.
Seda, sonraki günlerde okula temiz önlükle geldi. Fakat tanık olduğum bu sıra dışı ve üzücü olay yıllardan beri sık sık aklıma geliyor. Seda sonrasında temiz önlükle geldi gelmesine ama o gün niçin bu kadar travmatik bir yaşantının içinde buldu kendini? Temiz bir önlükle gelebilmenin bedelini niye bu kadar büyük ödedi?
Düşünüyorum, bu olayın yaşandığı o gün sabah evden nasıl çıkmıştı acaba? Öyle ya herhalde her günkü gibi okula gitmek için erkenden uyandı, önlüğüne şöyle bir baktı, kirli olduğunu gördü. “Kirli önlükle okula gidemezdi!” Belki annesine söyledi ama artık çok geçti, okul vakti gelmişti ve yıkamaya zaman yoktu. Ya da söyleyemeyip şöyle bir iç sıkıntısıyla evin içinde dolandı. Yahut annesi çoktan işe gitmişti bile. Yapacak bir şey yok, havanın montluk olmadığını bile bile, giydi üstüne, çekti fermuarını. “Kirli önlükle okula gidemezdi!” ama en azından artık kirler ortalıkta değildi. Sınıfta oturduğu yerde sıcaklasa da çıkaramadı, hatta bunu aklından bile geçirmedi. Dokuz yaşındaydı, ama içindeki sıkıntıları, utanıp çekindikleri, hissettikleri gerçekti ve tüm bunlarla pekâlâ bir insandı.
Ve diğer yanda öğretmenimiz…
Sonuç olarak empatinin, insan onuruna saygının var olmadığı her ortam haksızlığı ve incinmişliği beraberinde getiriyor. Umarım aradan geçen yıllar Seda’ya güzellikler getirmiş ve kalbi bu yaşantıyı en az zararla atlatmıştır…
Emre Pekçetinkaya
Değerli okurlarım,
Emre Pekçetinkaya benim asistanım. Bir yazı gönderdi, izniyle paylaşıyorum. Yorum ve görüşlerinizi eminim o da benim kadar merak ediyordur. Sağlıklı günler dileğim ve sevgimle.
***
On beş yılı aşkın bir sürenin ardından ilk okul arkadaşlarımın bir kısmının adı artık aklımda değil, yüzlerini ise hayal meyal hatırlıyorum. Ara sıra yazıştığım birkaçı dışında zihnimde yer tutmaya devam eden öğrencileri ise bazı öne çıkan yönleriyle anımsıyorum. Türkçe kitabındaki okuma parçalarını güzel bir diksiyonla okuyan Betül, bitki yetiştirme ödevi olarak saksıda harika bir süs biberi yetiştirip öğretmenden hediye kazanan Hatice, karate kursuna giden aynı zamanda sınıftaki tek sarışın çocuk olan Okan gibi. Aklımda kalan bu öğrencilerin çoğu ön ve orta sıralarda oturuyorlardı. Arka sıralarda oturanlardan ise aklımda sadece birkaç isim ve yüz kaldı. Bu öğrencilerden ilk aklıma geleni Seda.
Seda sınıfımıza ilk okul üçüncü sınıfın başında geldi. Onunla ilgili gözümün önüne hemen gelen iki hatıra var. Birincisi, sınıftaki ilk gününden.
Emre Pekçetinkaya benim asistanım. Bir yazı gönderdi, izniyle paylaşıyorum. Yorum ve görüşlerinizi eminim o da benim kadar merak ediyordur. Sağlıklı günler dileğim ve sevgimle.
***
On beş yılı aşkın bir sürenin ardından ilk okul arkadaşlarımın bir kısmının adı artık aklımda değil, yüzlerini ise hayal meyal hatırlıyorum. Ara sıra yazıştığım birkaçı dışında zihnimde yer tutmaya devam eden öğrencileri ise bazı öne çıkan yönleriyle anımsıyorum. Türkçe kitabındaki okuma parçalarını güzel bir diksiyonla okuyan Betül, bitki yetiştirme ödevi olarak saksıda harika bir süs biberi yetiştirip öğretmenden hediye kazanan Hatice, karate kursuna giden aynı zamanda sınıftaki tek sarışın çocuk olan Okan gibi. Aklımda kalan bu öğrencilerin çoğu ön ve orta sıralarda oturuyorlardı. Arka sıralarda oturanlardan ise aklımda sadece birkaç isim ve yüz kaldı. Bu öğrencilerden ilk aklıma geleni Seda.
Seda sınıfımıza ilk okul üçüncü sınıfın başında geldi. Onunla ilgili gözümün önüne hemen gelen iki hatıra var. Birincisi, sınıftaki ilk gününden.
Öğretmenimiz tanışma için;
“Hangi okuldan geldin? Nerelisin? Baban-annen ne iş yapıyor?”
gibi bildik soruları ardı ardına sıralarken Seda’nın verdiği bir cevapla sınıf bir anlığına buz kesmişti;
“Babam öldü!”
Küçük bir yer olmasından ötürü hepimiz birbirimizi az çok biliyorduk; sınıfımızda o güne değin babasını kaybetmiş bir öğrenci yoktu. Sonrasında
“Annem çalışıyor” dedi ve diğer sorulanları cevaplayıp oturdu.
Aynı sınıfta okuduğumuz yaklaşık bir buçuk yılda onunla çok sohbetimin olduğunu hatırlamıyorum, fazlasıyla ürkek bir hali vardı ve diğer öğrencilere çok yaklaşan bir çocuk değildi. En arka sıranın bir önünde yine kendisi gibi sessiz bir kızla birlikte oturan Seda’nın yüzünde her daim biraz şaşkın ama şirin bir ifade bulunurdu. Bu şaşkınlık, içinde olduğu ortama ve belki de yaşamın tümüne karşı bir acemilik çektiği duygusu verirdi. Omuzları hizasına gelen simsiyah ve dümdüz saçları ise bir çocuk olarak gözüme sanki perukmuş gibi görünürdü. Konuştuğu nadir anlardaysa hafif peltekliği dikkatimi çekerdi. Ders durumu ise yakınında bulunan öğrencilerin çoğu gibi kötüydü. Bu sebeple yine etrafındaki öğrenciler gibi öğretmenden sık sık azar yerdi.
Onunla ilgili aklımda yer eden ikinci hatıra ise yine üzücüydü ve o yılın ikinci döneminde yaşandı. Aslında daha doğru bir ifadeyle okul hayatımda tanık olduğum en üzücü ve çarpıcı anlardan biriydi. Sıcak bir bahar günü, dersin akışının olağan şekilde devam ettiği bir sırada öğretmenimiz birdenbire Seda’ya, “Bu sıcak havada neden hala mont giyiyorsun?” diye bir soru yöneltti.
Bir anda sınıftaki tüm gözlerin üzerine toplandığı Seda, utangaç ve gergin bir ifadeyle “üşüyorum öğretmenim” gibi bir söz mırıldandı. Bu cevabı inandırıcı bulmayan öğretmenimiz sesini yükselterek “Kızım bu havada üşünür mü! Çıkar o üstündeki montu!” diye öfkeyle çıkıştı.
Seda duyulması güç birkaç kelime daha mırıldandı ve montu yine çıkarmadı. Bunu bir karşı gelme, itaatsizlik olarak gören öğretmenimiz bu sefer iyice artan hiddetiyle onu tahtaya çağırdı ve küçük kızın tüm direnişine rağmen yakasına yapışıp montun fermuarını zorla araladı. Ve o anda Seda’nın gözlerinden boşalan yaşlarla birlikte montunun altından üzerinde büyükçe beyaz lekelerin olduğu mavi önlüğü göründü. Tüm sınıf yine bir anlığa sessizliğe boğuldu…
Elleriyle yüzünü kapatıp içini çeke çeke ağlayan Seda’nın ağzından güç bela, “öğretmenim annem çalıştığından yıkayamadı” sözleri duyuldu. Şaşkınlığı ve üzüntüsü belli olan öğretmenimiz “Tamam kızım ağlama tamam, biz yıkattıralım” deyip küçük kızı yerine gönderdi. Seda yüzünü sıraya koyup ağlamaya devam ederken, öğretmenimiz de bir yandan “baba yok, anne doğru düzgün ilgilenmiyor, yazık değil mi bu kıza” diye söyleniyordu. Sonra ön sırada oturan bir kız öğrenciye Seda’nın önlüğünü yıkatmak için eve götürüp götüremeyeceğini sordu. Olumlu cevapla birlikte Seda’ya çıkışta önlüğünü arkadaşına vermesi için tembihledi ve böylelikle olay noktalandı. Bunların hepsi en fazla bir dakika içinde yaşandı ve bitti.
Seda, sonraki günlerde okula temiz önlükle geldi. Fakat tanık olduğum bu sıra dışı ve üzücü olay yıllardan beri sık sık aklıma geliyor. Seda sonrasında temiz önlükle geldi gelmesine ama o gün niçin bu kadar travmatik bir yaşantının içinde buldu kendini? Temiz bir önlükle gelebilmenin bedelini niye bu kadar büyük ödedi?
Düşünüyorum, bu olayın yaşandığı o gün sabah evden nasıl çıkmıştı acaba? Öyle ya herhalde her günkü gibi okula gitmek için erkenden uyandı, önlüğüne şöyle bir baktı, kirli olduğunu gördü. “Kirli önlükle okula gidemezdi!” Belki annesine söyledi ama artık çok geçti, okul vakti gelmişti ve yıkamaya zaman yoktu. Ya da söyleyemeyip şöyle bir iç sıkıntısıyla evin içinde dolandı. Yahut annesi çoktan işe gitmişti bile. Yapacak bir şey yok, havanın montluk olmadığını bile bile, giydi üstüne, çekti fermuarını. “Kirli önlükle okula gidemezdi!” ama en azından artık kirler ortalıkta değildi. Sınıfta oturduğu yerde sıcaklasa da çıkaramadı, hatta bunu aklından bile geçirmedi. Dokuz yaşındaydı, ama içindeki sıkıntıları, utanıp çekindikleri, hissettikleri gerçekti ve tüm bunlarla pekâlâ bir insandı.
Ve diğer yanda öğretmenimiz…
Onun da küçük kızı montla gördüğündeki şaşkınlığı, sözü dinlenilmediğindeki öfkesi ve en sonunda montun neden giyildiğini anladığındaki üzüntüsü yani her bir duygusu sahiciydi. Eminim ki sonunda böyle bir durumla yüzleşeceğini bilse bu şekilde davranmazdı, yani esasında kötü niyetli denilemezdi. Fakat çok açık görünüyordu ki öğrencisine karşı davranışları paldır küldürdü. Seda’nın duygu ve düşünceleriyle bir insan olduğunu göremiyor, varlığına saygı duymuyor, içinde neler taşıyabileceğini önemsemiyordu. Yani empati/halden anlama duygusu ve ilişki bilinci zayıftı. Ve empati olmadığında, bırakın kötü niyetleri en büyük iyi niyetler bile karşıdakine zarar verebilir…
Ayrıca öğrenciler olarak hepimiz biliyorduk ki öğretmenimiz sınıfımızdaki her öğrenciye böyle bir davranışta bulunmazdı, bulunamazdı. Onun gözünde Seda, üzerine uzun uzun düşünülüp hassasiyetle davranılacak öğrencilerden değildi…
Sonuç olarak empatinin, insan onuruna saygının var olmadığı her ortam haksızlığı ve incinmişliği beraberinde getiriyor. Umarım aradan geçen yıllar Seda’ya güzellikler getirmiş ve kalbi bu yaşantıyı en az zararla atlatmıştır…
Emre Pekçetinkaya
Şu Acayip Yeryüzü (Tarık Uslu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı
A) Roma
B) Atina
C) Viyana
D) Soma
2. Sümerliler dünyayı nasıl tasvir etmektedirler?
A) Dünya nilüferlerin açtığı balıkların cirit attığı büyük bir havuda yüzden kertenkelenin sırtıydı
B) Dünya sazdan yapılma bir kayık şeklindeydi ancak ters dönmüş bir kayık
C) Dünya, sonsuz büyüklükte dümdüz bir yerdi, dört tane filin üzerinde duruyordu
D) Dünya, alt ve üst tarafından basık yuvarlaktı ve rengi maviydi
3. Newton hangi sebeple okuduğu üniversiteden kısa bir süreliğine ayrılıp evine dönmüştür?
A) Şehrini çok özlemiş olmasından
B) Şehirde kalacak yeterli parasının olmamasından
C) Şehirlerine ulaşan veba salgını yüzünden
D) Şehri hiç sevmemiş olmasından
4. Dünya Güneşin etrafından niçin ayrılamaz?
A) Yer çekimi sebebiyle
B) Güneşin parlaklığı sebebiyle
C) Gündüz ve gece olsun diye
D) Dünyada yaşam olması için
5. “Şu Acayip Yeryüzü” adlı kitapta geçen Dionisio Palidio adlı kişi hangi mesleği yapmaktadır?
A) Öğretmen
B) Memur
C) Hakem
D) Çiftçi
6. Volkanik arazilerdeki hangi element önce bitkilere oradan da hayvanlara ve insanlara geçer?
A) Volkanik Cam
B) Kül
C) Selenyum
D) Kayaç
7. Aşağıdakilerden hangisi volkanların faydalarından değildir?
A) Dünyamızın soğuk bölgelerini ısıtırlar
B) Madenleri yeryüzüne çıkarırlar
C) Verimli tarım arazileri oluştururlar
D) Yerkabuğunun altındaki basıncı boşaltırlar
8. Aşağıdakilerden hangisinde Türkiye’deki sönmüş yanardağlar doğru verilmiştir?
A) Kop Dağı, Kemerli Kaçkar, Nemrut, Toroslar
B) Ağrı Dağı, Tendürek, Süphan, Nemrut Dağı
C) Istranca Dağları, Ağrı, Kaçkar Dağları, Toroslar
D) Menteşe Dağları, Istranca Dağları, Kaçkar Dağları
9. Dünya’nın en yüksek tepesine tırmanan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimdir?
A) Cemal Gülas
B) Serdar Kılıç
C) Serhan Poçan
D) Nasuh Mahruki
10. “Biz yeryüzünü bir döşek yapmadık mı? Dağları da birer kazık?” Kur’an- ı Kerim’den alınan yukarıdaki ayet hangi sureye aittir?
A) İnşirah Suresi
B) Bakara Suresi
C) Yasin Suresi
D) Nebe Suresi
11. Dünya’nın tam şekli hangi şıkta doğru olarak verilmiştir?
A) Dünya geoid bir küredir
B) Dünya yuvarlak bir küredir
C) Dünya dairesel bir küredir
D) Dünya büyük bir küredir
12. Hangi insanın yaptığı deniz yolculuğuna kadar dünyanın yuvarlak olduğuna inanılmamıştır?
A) Macellan
B) Pisagor
C) Aristotales
D) Sofakles
13. Yer çekimi etkisinden kurtulan astronotlarda hangi değişikliğin görülmesi beklenmez?
A) Yüz şişer ve ablak bir görüntü alır
B) Vücut sıvısı baş bölgesine doğru hücum eder
C) Dişlerin çürümesi hızlanır
D) Kafatası içindeki sıvı 1,5 litre kadar artar
14. Dünya’mız şimdikinden küçük olsa hangi değişikliğin olması beklenirdi?
A) Yer çekimi şimdikinden kuvvetli olurdu
B) Dünya’nın bütün havası uzaya kaçar giderdi
C) Yerküre atmosfer tabakasını daha rahat tutardı
D) Dünya’mız uzay boşluğunda savrulup giderdi
15. “Uzun gecelerde ısı çok fazla düşer, uzun gündüzlerde ise ortalık kavrulurdu.” ifadesi hangi durumda gerçek olurdu?
A) Dünya’nın Güneş etrafındaki dönüş hızı yavaşladığında
B) Dünya’nın kendi etrafındaki dönüş hızı arttığında
C) Dünya’nın kendi etrafındaki dönüş hızı yavaşladığında
D) Dünya’nın Güneş etrafındaki dönüş hızı arttığında
16. “Taş ve küre” kelimelerinin birleşimiyle oluşan yer kabuğunun bilimsel adı nedir?
A) Litosfer
B) Atmosfer
C) Pirosfer
D) Hidrosfer
17. “Dünya’mızın neredeyse %80’ini oluşturur. Yanardağlardan fışkıran lavlar buradan gelir.” bahsedilen katmanın adı nedir?
A) Yer kabuğu
B) Dış Çekirdek
C) İç Çekirdek
D) Manto
“Ziyaretçilerin merakla seyrettikleri bir gün, korkunç bir patlama oldu ve koninin ağzı ikiye ayrıldı. Herkesin gözü önünde nur topu gibi bir yanardağ oluşmuştu.”
18. Yukarıdaki paragrafta hangi yanardağın oluşumu anlatılmaktadır?
A) Paricutin Yanardağı
B) Saint Helens Yanardağı
C) Del Ruiz Yanardağı
D) Nemrut Yanardağı
19. Yanardağlar patlayacağı zaman bazı işaretler verir. Hangisi bu işaretlerden biri değildir?
A) Dağın kraterinden gazlar çıkmaya başlar
B) Yer sarsıntıları artar
C) Hava sıcaklığında ani bir artış yaşanır
D) Dağın yamaçlarındaki toprakta şişkinlikler oluşur
20. Anadolu toprakları içinde son yanardağ patlaması hangi yıllarda görülmüştür?
A) 1300’lü yıllarda
B) 1400’lü yıllarda
C) 1500’lü yıllarda
D) 1600’lü yıllarda
21. Dağların yeryüzüne yayılışı ile ilgili hangisi doğrudur?
A) Avrupa’nın yarıya yakını dağlarla kaplıdır
B) Karaların %34’ü dağlarla kaplıdır
C) Amerika’nın 3’te 1’i dağlarla kaplıdır
D) Afrika’nın %3’ü dağlarla kaplıdır
22. Dünya’nın en kurak bölgesi olan Atakama Çölü hakkında verilen bilgilerden hangisi doğrudur?
A) Kısa süreliğine de olsa çölün sis bulutuyla kaplandığı olur
B) Buraya 150 yıl tek damla yağmur yağmadığı olur
C) Burada bırakın kuşu böceği, bir ot bile yaşamaz
D) Genelde rüzgârlıdır ve sürekli kum fırtınaları görülür
23. Hangi çölde kar yığınlarından yiyen bir deveyle karşılaşma ihtimaliniz vardır?
A) Antarktika Çölü
B) Ekvator Çölü
C) Gobi Çölü
D) Atakama Çölü
24. Şehirlerinin surlarını güçlendirmek için, harç yerine ham petrolden yapılan asfaltı kullanan kimlerdir?
A) Mısırlılar
B) Babilliler
C) Çinliler
D) Kızılderililer
25. Meyve suyunun içine atılan buz parçaları neden dibe batmaz?
A) Çünkü su donarken genleştiği için buz, sudan daha hafif olur
B) Çünkü buz erirken genleştiği için, sudan daha hafif olur
C) Çünkü buz donarken genleştiği için su, buzdan daha hafif olur
D) Çünkü su donarken genleştiği için buz, sudan daha ağır olur
26. Aşağıdakilerden hangisi yeryüzündeki suların geç ısınıp geç soğumasının canlılara faydalarından biridir?
A) Soğuk bölgelerdeki ısıyı emerek canlılar için sıcak bir yaşam alanı oluşturur
B) Geceden depoladıkları ısıyı hızla verdikleri için ortamın birden soğumasına engel olurlar
C) Gündüzleri sıcak bölgelerdeki ısıyı adeta emerek ortalığın soğumasına engel olurlar
D) Sular, geceleri bir nevi kalorifer gibi ortamı ısıtır
Cevap Anahtarı :
1 B 2 B 3 C 4 A 5 D 6 C
7 A 8 B 9 D 10 D 11 A 12 A
13 C 14 B 15 C 16 A 17 D 18 A
19 C 20 B 21 D 22 A 23 C 24 B
25 A 26 D
13 Ekim 2020 Salı
Gizli Kurucu Ertuğrul Gazi (Metin Özdamarlar) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı
A) Peçenekler
B) Kayılar
C) Karesioğolları
D) Osmanoğulları
2. Türklerin ilk yurdu olan Orta Asya, kitapta nasıl tasvir edilmiştir?
A) Sık ağaçlarla örülü bu yerde, gökyüzü diye görebildiğiniz sadece yapraklar.
B) Yüksek dağların tepesindeki bu yerde yaz kış tek bir renk var kahverengi.
C) Çok geniş bozkırlar, bozkırı ikiye yarıp yılan gibi ilerleyen nehirler.
D) Dağ diyemeyeceğiniz yükseltiler dört bir yanınızı sarıyor, tepelerin arasında akarsular.
3. Divânu Lügâti’t Türk’te atlar için hangi açıklama yapılmıştır?
A) Türklerin kanadı
B) Türklerin rüzgârı
C) Türklerin sürati
D) Türklerin arabası
4. “Türkler öyle hızlı at sürer ki onun dışındakiler geride kalır ve hızla koşan atın üzerinde dört yana ok atar.” sözü kime aittir?
A) Kaşgarlı Mahmut
B) Sealibi
C) Ertuğrul Gazi
D) El Cahiz
5. “Pusat” sözcüğünün anlamı hangi şıkta doğru verilmiştir?
A) Silah
B) Hançer
C) Ok
D) Yay
6. Bilinen ilk Türk devleti hangi seçenekte doğru verilmiştir?
A) Göktürk Devleti
B) Osmanlılar
C) Hun Devleti
D) Selçuklu Devleti
7. Aşağıdakilerden hangisinde Oğuz Han’ın oğulları doğru yazılmıştır?
A) Günhan, Hilalhan, Yıldızhan, Gökhan, Dağhan, Denizhan
B) Günhan, Ayhan, Yıldızhan, Gökhan, Dağhan, Denizhan
C) Günhan, Ayhan, Yıldızhan, Gökhan, Dağhan, Deryahan
D) Günhan, Hilalhan, Ülkühan, Kayıhan, Dağhan, Deryahan
8. “Oğuzhan’ın altı oğlundan üçü sağ kolu, üçü de sol kolu oluşturuyordu. Her kolun ise dörder boyu bulunuyordu.” tırnak içindeki bilgilere göre Oğuzların kaç boyu vardır?
A) 24
B) 20
C) 16
D) 12
9. Horosan’a ait büyük nehir isimleri hangi şıkta doğru verilmiştir?
A) Seyhun, Ceyhun, Hirat, Hiran
B) Merv, Seyhun, Hirat, Hiran
C) Merv, Ceyhun, Hirat, Hiran
D) Seyhun, Ceyhun, Fırat, Hiran
10. Tarihçilere göre Ertuğrul Gazi kaç yılında doğmuştur?
A) 1189 yılında
B) 1190 yılında
C) 1188 yılında
D) 1191 yılında
11. Ertuğrul Gazi’nin oynadığı oyunlar hangi şıkta doğru olarak verilmiştir?
A) Mangala, dokuztaş, çevgan
B) Mangala, beştaş, çevgan
C) Beştaş, dama, satranç
D) Çiz, mangala, satranç
12. Kınık boyu hangi devleti ortadan kaldırarak Selçuklu Devletini kurmuştur?
A) Babürler
B) Gazneliler
C) Memluklular
D) Bizanslılar
13. 1075 yılında Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından kurulan Büyük Selçuklu Devleti kaç yıl yaşamıştır?
A) 85
B) 83
C) 81
D) 79
14. Zehirlenerek öldürülen Alaaddin Keykubat yerine hangisi Sultan olmuştur?
A) I.Gıyeseddin Keyhüsrev
B) Ertuğrul Gazi
C) Süleyman Şah
D) II.Gıyaseddin Keyhüsrev
15. “İyi bir insan, mükemmel bir asker, adil bir padişah, işini bilen bir politikacı, deneyimli bir lider, inançlı bir kişi, başarılı bir yöneticidir.” Ertuğrul Gazi’yi anlatan ifadelerden hangisi yanlış verilmiştir?
A) İşini bilen bir politikacı
B) Mükemmel bir asker
C) Adil bir padişah
D) Başarılı bir yönetici
16. Göktürk Kitabeleri’nde Çin ile ilgili nasıl bir uyarı yapılmıştır?
A) Çin’in yüzümüze gülmesine, bize pusat vermesine kanmamak lazım!
B) Çin’in yalanlarına, sahte dostluğuna kanmamak lazım!
C) Çin’in ipeğine, tatlı sözüne kanmamak lazım!
D) Çin’in barış sözüne, uzattığı dostluk eline kanmamak lazım!
17. Aşağıdakilerden hangisi Kayıların özelliklerinden değildir?
A) Teşkilatçıdırlar
B) Oğuzların Gökhan kolundan gelirler
C) Kendilerine karşı saldırı olmadığı sürece barışçıdırlar
D) Yolculuk konusunda deneyimlidirler, vize sorunları yoktur
18. Farsça “Güneşin doğduğu yer” anlamına gelen ve adını sonuna kadar hak ettiği söylenen yer neresidir?
A) Merv
B) Nişabur
C) Horasan
D) Herat
19. Pasinler Savaşı ile ilgili verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Bizans komutanı Liparit esir alındı
B) Bizanslılar 100 bin, Selçuklular ise 35 bin askerden oluşuyordu
C) Selçuklu ordusu İbrahim Yınal ve Kutalmış tarafından komuta ediliyordu
D) Bizans ordusunda Rum, Ermeni ve Gürcüler vardı
20. Aşağıdakilerden hangisi Moğol İmparatorluğu’nun özelliklerindendir?
A) Moğollar yüzünden Türklerin Anadolu’ya göçü yavaşlamıştır
B) Moğolların toplam nüfusu yaklaşık 300 milyondu
C) Memluklar, Moğolların yendiği ilk devlettir
D) En gelişmiş zamanlarında dünya topraklarının %22’sini ele geçirdiler
21. “Zihgir olmadan ok atamam.” diyen biri ok kullanmak için neye ihtiyacı olduğunu söylemektedir?
A) Ok yayına
B) Ok kutusuna
C) Ok atarken başparmağa takılan yüzüğe
D) Yayın iki ucu arasındaki esnek bağa
22. Moğol saldırılarına karşı Toros Dağları’nın güvenli bölge olarak görülmesinin nedeni nedir?
A) Moğolların tırmanmayı sevmiyor olması
B) Moğolların yükseklik korkusu olması
C) Bölgenin en hâkim noktası olması
D) Doğal bir kale gibi sağlam olması
33. Türkiye Selçuklu Devleti’nin uç beylikleri ve kuruldukları sınırlarla ilgili verilenlerden hangisi doğrudur?
A) Kuzey Ucu: Rusya sınırında kurulmuştu
B) Batı Ucu: Rum imparatorluğu sınırında kurulmuştu
C) Güney Ucu: Kıbrıs Krallığı sınırında kurulmuştu
D) Doğu Ucu: Bizans sınırında kurulmuştu
24. Söğüt ve Domaniç günümüzde hangi illerimize bağlıdır?
A) Söğüt, Bursa’ya; Domaniç ise Kütahya’ya bağlıdır
B) Söğüt, Kütahya’ya; Domaniç ise Bilecik’e bağlıdır
C) Söğüt, Kütahya’ya; Domaniç ise Bursa’ya bağlıdır
D) Söğüt, Bilecik’e; Domaniç ise Kütahya’ya bağlıdır
Cevap Anahtarı :
1 B 2 C 3 A 4 D 5 A
6 C 7 B 8 A 9 C 10 C
11 A 12 B 13 A 14 D 15 C
16 C 17 B 18 C 19 B 20 D
21 C 22 A 23 C 24 D
Profesör Kip İle Türkçe (Birsen Ekim Özen) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı
A) Sabah erken kalkmasını
B) Öğlen uykusuna yatmasını
C) Sabah kahvaltısını yapmasını
D) İşlerini tam ve düzgün yapmasını
2. Emre’nin hazırlamış olduğu masada eksik olmayan neydi?
A) Tabaklar
B) Çatal
C) Peçete
D) Şeker
3. “Ufak diye küçümsediğin şeyler ……………………..sorunsuz ilerlemesini sağlıyor. Küçük ayrıntılarda büyük ………………..saklıdır.” Emre’nin annesinin sözlerinde boş bırakılan yerlere aşağıda verilen sözcüklerden hangileri gelmelidir?
A) insanın-sırlar
B) çevrenin-sıkıntılar
C) hayatın-güzellikler
D) toplumun-sevinçler
4. Öğretmeni Emre’den her gün ne yapmasını istemişti?
A) Denize gitmesini
B) Ödev yapmasını
C) Kitap okumasını
D) Elektronik mektup atmasını
5. Annesi Emre’den mektubunu yazdıktan sonra ne yapmasını istedi?
A) Oyun oynamasını
B) Kitap okumasını
C) Yatıp dinlenmesini
D) Diğer ödevlerini yapmasını
6. Emre’yi gittiği bir adada hem şaşırtıp hem de tedirgin eden olay neydi?
A) Soru sormaması gerektiği
B) Kırmızı noktanın öfkeyle zıplaması
C) Emre’nin noktalar tarafından yakalanıp bağlanması
D) Kumların altının nokta yumurtalar ile dolu olması
7. Virgül Cumhuriyeti anayasasının hangi maddesi kibarlığın en güçlü özellikleri olduğunu belirtir?
A) Konuşma çizgisinden önce kullanılmaları
B) Mektuplarda hitaplardan sonra kullanılmaları
C) Ardı ardına gelen kelimeleri, cümleleri birbirinden ayırmaları
D) Cümlede bir kelime özel olarak vurgulanacaksa sonuna konmaları
8. Neymiş, benim yüzümden cümle bitmiyor, uzayıp gidiyormuş; benim yüzümden cümleler dallanıp budaklanıyormuş. Uzamak kötü mü sizce? Yukarıdaki açıklamayı yapan noktalama işareti kimdir?
A) Virgül
B) Üç nokta
C) Noktalı virgül
D) Soru işareti
9. Bot süratle kıyıdan uzaklaşırken Emre’nin kulağına hangi sözler gelmekteydi?
A) Tüm noktalama işaretlerinin bir araya gelerek Emre’yi adadan kovmaları
B) Annesinin Emre’ye akıl veren konuşmaları
C) Virgülün sonsuza kadar devam edecek gibi süren sözleri
D) Sinirli krallığın soru sormaması gerektiğini söylemesi
10. Emre’nin gittiği soru işareti adası nelerden oluşuyordu?
A) Taş ve kayadan
B) Beyaz kumsaldan
C) Palmiye ağaçlarından
D) Yeşil yapraklı bitkilerden
11. Soru işareti tarlasında soru işaretleri nereden çıkıyordu?
A) Midye kabuklarının içinden
B) İstiridye kabuklarının içinden
C) Palmiye ağaçlarının içinden
D) Ceviz kabuklarının içinden
12. Dünyanın soru işareti ihtiyacı artmıştı. Neden soru sorar insan ve nasıl öğrenir? Hikâyeye göre yukarıdaki sorunun cevabı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bilmiyorsa sorar, araştırırsa öğrenir
B) Merak ederse soru sorar, dinlerse de öğrenir
C) Tanımak için sorar, uygularsa öğrenir
D) Hayal kurmak için sorar, okursa öğrenir
13. Emre’nin tanışmış olduğu noktalama işaretlerinden hangisinin adı yanlış verilmiştir?
A) Kızgın kırmızı nokta
B) Çenesi düşük virgül
C) Meraklı soru işareti
D) Korkak ünlem
14. Emre, çengeli yerde sürünerek takip eden, altında bir nokta olduğunu ne zaman gördü?
A) Arkasını dönüp yürümeye başladığında
B) Soru işareti kayalardan aşağıya doğru indiğinde
C) Denize girip elleriyle suyun dibinden bir şeyler çektiğinde
D) Soru işareti kocaman bir kahkaha attığında
15. Mert hangi noktalama işareti adasından ayrılırken tüm noktalama işaretlerini tek bir adada toplama fikrini aklında şekillendirmeye başlamıştı?
A) Ünlem
B) Virgül
C) Soru işareti
D) Nokta
Cevap Anahtarı :
1 D 2 A 3 C 4 D 5 C
6 D 7 B 8 C 9 C 10 A
11 B 12 B 13 C 14 A 15 C
Melodi (Anıl Basılı) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı
1. Babası Melodi’ye “şefkatli” bir sesle “Evet, hadi bu güzel güne, güzel bir kahvaltıyla başlayalım!” dedi. Yukarıda altı çizili “şefkatli” kelimesi ne anlama gelmektedir?
A) Ciddi
B) Sevecen
C) Kararlı
D) Kızgın
Melodi, kahvaltı masasında “Ben omletten ………….. bir parça istiyorum!” diye haykırdı.
2. Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) küçük
B) kızarmış
C) kocaman
D) peynirli
3. Melodi, masanın üzerinde duran onlarca çiçekten hangisini öğretmeninin ona hediye edeceğini düşünmüştür?
A) Sarı saksılı çiçek
B) Kırmızı saksılı çiçek
C) Pembe saksılı çiçek
D) Mor saksılı çiçek
4. Öğretmeni Melodi’ye kaktüsü hediye ettiğinde Melodi nasıl hissetmiştir?
A) Mutsuz
B) Kararsız
C) Sevinçli
D) Heyecanlı
İlk gün kaktüsüyle eve gelen Melodi’ye annesi, “Melodi, tüm bitkiler baharın ilk gününü umutla karşılar. Kaktüsler de bugünü senin gibi uzun süredir bekliyordu. ………………………., tüm canlıların ortak ülkesidir.” şeklinde nasihat etti.
5. Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) Sevgi
B) Umut
C) Birlik ve beraberlik
D) Şefkat
6. Babaannesi Melodi’ye, onun çok seveceğini düşündüğü ne ördü?
A) Süveter
B) Hırka
C) Kazak
D) Bere
7. Melodi’nin arkadaşları her zamanki hayatlarına devam ederken Melodi ne yapmak istiyordu?
A) Oyun oynamak
B) Gökyüzünü seyretmek
C) Ders çalışmak
D) Eve gidip uyumak
8. Rüyasındaki gök gürültülü ve yağmurlu o gecede Melodi’nin odasının duvarında beliren gölge, neyin gölgesiydi?
A) Kaktüsün
B) Bahçedeki ağacın
C) Kalem kutusunun
D) Pencerenin
9. Melodi, kaktüsünün dikenlerini neye benzetmektedir?
A) Yaşadığı ülkenin askerlerine
B) Babasının sakallarına
C) Sahibini koruyan bir köpeğe
D) Yavrularını koruyan bir anneye
10. Melodi yaşadıklarından sonra kendi çabasıyla neyi başarmıştır?
A) Önyargısını yıkmayı
B) Her zaman mutlu olmayı
C) Her canlıyı sevmeyi
D) Ailesine güvenebilmeyi
11. Melodi okuldan eve dönünce arka bahçedeki kaktüsünün yanına koştu. Kaktüsün, rüyasında gördüğü kaktüsten farkı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Daha büyük olması
B) Küçük ve çelimsiz olması
C) Gösterişli olması
D) Kurumuş olması
12. Kaktüsünü okula getireceği gün Melodi’nin aklındaki tek şey neydi?
A) Kaktüsüyle son kez uyumak
B) Kaktüsüne son kez şarkı söylemek
C) Kaktüsünü son kez öpmek
D) Kaktüsüne son kez sarılabilmek
13. Bir ay üzerine çiçeklerini öğretmenlerinin yanına götüren her çocuğa, öğretmenleri hep hangi cevabı veriyordu?
A) Aferin
B) Muhteşem
C) Çok iyi
D) Çok güzel
14. Melodi, kaktüsünü masanın üzerine bırakıp üzerindeki kâğıdı açtıktan sonra, kendisi de dâhil herkes nasıl davranmıştır?
A) Büyülenmiş
B) Şaşkın
C) Mutlu
D) Umursamaz
15. Melodi isimli hikâye bizlere nasıl bir ders vermektedir?
A) Çok çalışkan olmalı ve arkadaşlarımıza yardımcı olmalıyız
B) Öğretmenlerimizi ve ailemizi çok sevmeliyiz
C) Başlangıçta kötü sandığımız olaylar daha sonra güzel günlerin kapısını aralayabilir
D) Evimizde büyüttüğümüz çiçeklere çok iyi davranmalı ve onları kötülüklerden korumalıyız
Cevap Anahtarı :
1 B 2 C 3 D 4 A 5 B
6 C 7 D 8 A 9 B 10 A
11 B 12 D 13 D 14 B 15 C
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İyi Geceler Bay Tom (Michelle Magorian) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı
Kitabın Adı: İyi Geceler Bay Tom Kitabın Yazarı: Michelle Magorian Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1. Will'in kollarındaki morlu...
-
Cep telefonu ve tablet şarj cihazlarında USB kablolarla sık sık karşılaşıyoruz ve kullanıyoruz. Aynı zamanda bu cihazlara ve bilgisayarl...
-
Kitabın Adı : Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe Kitabın Yazarı : Paola Peretti Kitap Hakkında Bilgi : Yazarın kendi yaşam hikâyesinden esinl...