Eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ekim 2025 Salı

Türk Dünyası Ortak Türk Alfabesi

Türk Dünyası Ortak Türk Alfabesi



Türk Dünyası Ortak Türk Alfabesi, 99 yıl önce 26 Şubat – 6 Mart 1926 tarihleri arasında yapılan I. Bakü Türkoloji Kurultayı ile başlayan bir süreçtir. Türkçenin sorunları tartışmaları bugüne kadar konuşularak süregelmiştir.

Günümüzde ise Türkçenin alfabesi meselesinde tarihî bir adım atıldı ve 11 Eylül 2024 tarihinde Türk Dil Kurumu yayınladığı bildiriyle Ortak Türk Alfabesi'ne geçildiği ilan etti.

Azerbaycan’ın Bakü şehrinde 9-11 Eylül 2024 tarihleri arasında Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu toplandı. Türk Akademisi ve Türk Dil Kurumu tarafından düzenlenen toplantılarda Türk Dünyasının kullanımına sunulan Latin tabanlı ortak bir Türk alfabesi oluşturuldu. 

2022 yılında Türk Devletleri Teşkilatına bağlı Türkiye Cumhuriyeti, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan ve gözlemci olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin temsilcileri tarafından alfabe komisyonu oluşturuldu. Komisyonun iki yıllık çalışmalarının sonucu ortaya çıkan alfabe Türkçenin ses bilgisini (fonetik) göstermede kullandığımız alfabeye göre daha işlevsel bir özellik taşıyor.

Türkler çağlar boyunca Köktürk, Uygur, Soğd, İbrani, Grek, Kiril, Arap ve benzeri alfabeler kullanıldı. Ancak bu alfabelerin birçoğu Türkçenin sesbirimini (fonem) tamamen karşılamakta yetersiz kalmıştır. Bugüne kadar kullandığımız Latin alfabesi Türkçedeki fonemlerin kullanımı için en elverişli olan alfabe olmasına rağmen bazı eksiklikleri vardı. 

Bu eksiklikler standart dil ile ağızlar arasında sesbirimsel farklılıkları göstermede ortaya çıkmaktadır. Bugün Anadolu’da kullanılan ve deniz, gönül, en, ön ve benzeri kelimelerde duyduğumuz geniz n’si (nazal n), yine erte, beş, etmek gibi kelimelerinde duyulabilen Türkçenin tartışmalı kapalı e sesi ve belli, elli, eylemek vb. için olan açık e’nin aynı harfle yazımı, kalmak’taki art damaksıl ve kâğıt’taki ön damaksıl k’nin harf ayrımının olmaması akla gelen ilk eksikliklerdir.

Ortak alfabedeki yeni harflerin fonetik karşılıkları nedir?

Türk Dil Kurumunun bildirisinde ortak alfabe için düzenlenen harfler şunlardır: Aa, Bb, Cc, Çç, Dd, Ee, Əǝ, Ff, Gg, Ğğ, Hh, Xx, Iı, İi, Jj, Kk, Qq, Ll, Mm, Nn, Ññ, Oo, Öö, Pp, Rr, Ss, Şş, Tt, Uu, Ūū, Üü, Vv, Yy, Zz. Burada, kullandığımız harflere ek olarak Əǝ, Xx, Qq, Ññ, Ūū’yu görüyoruz. 

Görüldüğü üzere yeni kabul edilen ortak Türk alfabesi, Türkiye Türkçesinin ağızlarında olan ancak harf olarak yazılmayan sesleri göstermek üzere tasarlanmıştır. 

Ortak alfabenin önemini ortaya koyan bir diğer hususu Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Osman Mert şöyle açıklıyor: “Burada bizim yaptığımız 34 harf üzerinde uzlaşmak değil. Her lehçenin ihtiyacı olan harfleri belirlemek, her lehçe için en uygun alfabeyi oluşturmak. Yani şu an Azerbaycan ve Türkiye dışında Özbekistan’ın, Kazakistan’ın ve Kırgızistan’ın alfabeleri belirlenmiş oldu.” 

22 Mayıs 2025 Perşembe

Üniversitede Matematik Dersinde Uyuyan Öğrenci ve İmkansızı Başarmak



Columbia Üniversitesi’nde bir öğrenci, matematik dersinde uyuyakalır. Öğrenci uyandığında, diğer öğrencilerin sınıftan çıkmakta olduğunu görür. Tahtada yazılı iki problem bulunmaktadır. Öğrenci bunların ödev olduğunu düşünerek defterine not alır ve eve gidince çözmeye karar verir.

Öğrenci evine vardığında, bu problemlerin son derece zor olduğunu fark eder. Ancak yılmadan durmaksızın çalışır, araştırmalar yapar ve kütüphanede kitaplar inceler. Öğrenci sonunda, dört sayfalık uzun hesaplamalarla bu problemlerden birini çözmeyi başarır.

Bir sonraki derste, profesörün bu sözde ödevden hiç söz etmediğini görünce şaşırır. Elini kaldırarak profesöre sorar:

— Hocam, geçen derste verdiğiniz ödev hakkında neden hiç konuşmadınız?

Profesör şaşkınlıkla cevap verir:

— Ödev mi? Onlar ödev değildi… Şimdiye kadar kimsenin çözmeyi başaramadığı matematik problemlerinden örneklerdi sadece!

Öğrenci afallamış halde yanıtlar:
— Ama… ben ikisinden birini çözdüm!

Çözümü incelendiğinde doğruluğu onaylanır ve Columbia Üniversitesi kayıtlarına, artık onun adıyla birlikte geçer.

Bu hikâye hâlâ üniversite koridorlarında anlatılır.

Peki öğrencinin imkansızı başarmasını sağlayan neydi?
* Profesörün bu problemlerin “imkânsız” olduğunu söylediğini duymamıştı.
* Sadece, çözülmeleri gereken problemler olduğunu düşünmüştü.
* Zorluğa boyun eğmedi. Azim, kararlılık ve cesaretle hareket etti.

Bu hikayeden çıkarılacak ders:
* Sana “yapamazsın” diyenleri dinleme.
* Bu mesaj sınıfta uyumayı teşvik etmiyor; ne olursa olsun kendi potansiyeline inanmanı söylüyor.
* Fiziksel olarak bir yerde bulunmak yetmez.
* Farkı yaratan senin kararlılığın olacak.

Başarı hepimizle olsun...

9 Mayıs 2025 Cuma

Japonların Hayatı Daha Verimli Yaşamak ve Başarılı Olmak İçin 6 Kuralı


Japonların hayatı daha verimli ve disiplinli yaşamak için geliştirdiği 6 teknik bulunmaktadır. Eğer sürekli yapacaklarını ve işlerini erteleyen ayrıca bir işe başlamakta zorlanan ya da motivasyonu çabuk düşen biriysen, bu yöntemler sana faydalı olabilir.

1- İkigai – Hayat Amacını Bul

Sabah yataktan sürünerek kalkıyorsan, günlerin anlamsız geliyorsa ikigai’ni keşfetmemişsindir. Japonlar uzun ve mutlu yaşamlarının sırrını “ikigai” olarak görüyor.

İkigai, seni sabah yataktan kaldıran sebep.

Peki ikigai’ni nasıl bulacaksın?

Basit: 4 temel soruya cevap ver.

* Neyi seviyorsun? (Tutkun)
* Nede iyisin? (Yeteneklerin)
* Dünyanın neye ihtiyacı var? (Katkın)
* Para kazanabileceğin şey ne? (Mesleğin

2- Kaizen – %1 Kuralı ile Sürekli Gelişim

“Büyük değişimler göz korkutur.” Kaizen’in özü şu: Her gün %1 daha iyi ol. Japon şirketleri bu felsefeyle dünya devi oldu.

Büyük adımlara değil, küçük ama istikrarlı ilerlemeye odaklan.

* Bir anda mükemmel olmaya çalışmak yerine, her gün 5 dk fazladan çalış.
* Küçük ilerlemelerle istikrarlı ol, alışkanlık yarat.
* Önemli olan devam etmek, büyük sıçramalar değil.
Bugün %1 geliş, yıl sonunda 37 kat daha iyi olursun.

3- Pomodoro Tekniği – Odaklanmanın Gücü

Tembelliğin en büyük sebebi zaman yönetememek.

Beynimiz uzun süre odaklanamıyor. Ama kısa süreli yoğun çalışmayla verim fırlıyor.
İşte Pomodoro:

* 25 dakika odaklan – 5 dakika mola
* 4 tur sonrası 15-30 dk ara

Pomodoro neden işe yarıyor?

* Beyin 25 dakika çalışmaya kolay alışıyor.
* “Bitiremeyeceğim” kaygısı azalıyor.
* Erteleme alışkanlığı kırılıyor.

Günde 4-5 Pomodoro bile verimi 2 kat artırabilir.

4- Hara Hachi Bu – %80 Doyma Kuralı

Bu teknik sadece yemekle ilgili değil, hayat disipliniyle de ilgilidir. Japonlar asla tam olarak doymaz. %80 doyduklarında yemeyi bırakırlar.

Bunu sadece yemek değil, iş ve hayat için de uygula.

* Tembellik, aşırılıktan gelir.
Çok yemek → halsizlik.
Çok iş → tükenmişlik.

* Beynini ve bedenini %100 doldurma. Hep bir adım geride bırak ki istikrarın sürsün.
Az ama öz yaşamak, her zaman kazanır!

5- Shoshin – Yeni Başlayan Zihni

Japon dövüş sanatlarında bir kural vardır: “Bilenin zihni doludur, öğrenemez.”

Yani ne kadar bilgili olsan da kendini öğrenci gibi görmelisin. Çünkü kibir, öğrenmeyi öldürür.

Shoshin’i nasıl uygularsın?

* “Ben zaten biliyorum” deme, yeniden öğrenmeye açık ol.
* Çocuk gibi meraklı ol, soru sor.
* Küçük ayrıntılara dikkat et, kendini geliştirmeye devam et.

Bilgi sonsuzdur, hep taze kal.

6- Wabi-Sabi – Kusurların İçindeki Güzellik

Mükemmel olmaya çalışmak, insanı en çok yoran şeylerden biri. Japon felsefesi Wabi-Sabi, kusurları kabul etmeyi öğretiyor.

Her şey zamanla eskir, kırılır, değişir… ve bu güzel bir şeydir.

Wabi-Sabi’yi hayatına nasıl katarsın?

* Kusurlarınla barış, mükemmel olmaya çalışma.
* Sürekli değiştirmek yerine, sade ve doğal ol.
* Hayatın akışına güven, bırak bazı şeyler olduğu gibi kalsın.

Tembelliğin temel sebebi aşırı stres ve korkular.
Bunları bıraktığında verimli olmak çok daha kolaydır.

Liderler İçin Ölü At Teorisinin Verdiği Dersler


Ölü At Teorisi: Liderler İçin Basit Bir Ders

Eski bir söz şöyle der: "Eğer bindiğin atın öldüğünü fark ettiysen, yapılacak en iyi şey inmektir." Ancak birçok kişi, kurum veya kuruluş attan inmek yerine ölü atı sürmeye devam ederler. İşte bu durum, liderler için önemli bir ders içeriyor.

Ölü Atı Sürmeye Çalışan Kurumların Yaptığı Hatalar

Daha sert kırbaç kullanmak: Atı hareket ettirmek için daha fazla baskı uygulamak.
Komite kurmak: Atı incelemek için uzun toplantılar ve analizler yapmak.
Eğitim vermek: Çalışanlara "ölü atları nasıl sürecekleri" konusunda eğitimler düzenlemek.
İsim değiştirmek: Atın adını "enerjisi kısıtlı at" gibi daha havalı bir isimle değiştirmek.
Terfi ettirmek: Atı üst pozisyona getirip "ilham versin" diye beklemek.

Ölü atı sürmeye devam etmek, ekibi yorar, kaynakları tüketir ve yenilikleri engeller.
Liderler, işe yaramayan stratejileri, projeleri veya sistemleri zamanında bırakabilmeli.

Peki, Liderler Nasıl Hareket Etmeli?

Dürüst Bir Değerlendirme Yapın:
Hangi projeler "ölü at", hangileri "yaşıyor"?
Verilere ve gerçekçi geri bildirimlere kulak verin.
Hızlı Karar Alın:
İşe yaramadığı netse, "batık maliyet" tuzağına düşmeden o attan inin.
Yeniliğe Alan Açın:
Çalışanların yeni fikirleri denemekten korkmadığı bir kültür oluşturun.
Hataları "öğrenme fırsatı" olarak görün.
Ekip Motivasyonunu Gözetin:
Ölü atı sürmeye zorlanan ekipler, zamanla inisiyatif kaybeder.
Onlara "anlamlı" işler sunun.

Unutmayın: Başarı, Neyi Bırakacağını Bilerek Gelir

Zamanı, enerjiyi ve yeteneği, geleceği inşa edecek alanlara kanalize edin.
Türk atasözü der ki: "Zorla güzellik olmaz." İş dünyasında da ısrarcı olmak her zaman erdem değildir.

Ölü At Teorisini Uygulamanın Adımları

Farkına Var: Projenin veya stratejinin artık işe yaramadığını kabul et.
Değerlendir: Veriler ve geri bildirimlerle durumu objektif olarak analiz et.
Karar Ver: Hızlıca harekete geç ve ölü atı terk et.
Yenilik Yap: Yeni fikirler ve stratejiler için alan aç.
Motivasyonu Koru: Ekibin moralini yüksek tut ve anlamlı hedefler sun.

Ölü At Teorisi, liderlere esneklik, hızlı karar alma ve yenilikçilik konularında önemli bir ders veriyor.

Başarı, bazen "daha çok çabalamak" değil, "neyi bırakacağını bilmekle" gelir.

10 Şubat 2025 Pazartesi

Disiplinli Çalışma Eksikliği Çekenler İçin İpuçları



Disiplinli Çalışma Eksikliği Çekenler İçin İpuçları

1. Kendinize net bir hedef tanımlayın;

Net bir hedef olmadan tam olarak ne istediğinizi tanımlamanız zordur. Gerçekten ne istediğinizi görselleştirmeye başlayın. Hedefinizi yazmak, onu gerçeğe dönüştürmenize yardımcı olacaktır. Hedefinizi mutlaka bir yere not ediniz ve zaman zaman görebileceğiniz bir yere bırakın.

2. Kendinize net bir plan oluşturun;

Ne istediğinizi biliyor olabilirsiniz fakat bunu nasıl başaracağınızı bilmiyorsanız büyük ihtimalle başarısız olacaksınız. Hedefinize ulaşmak için ihtiyaç duyacağınız her bir adımı parçalara bölün. Net bir planın ana hatlarını çizin. Küçük adımlarla planınıza uygun olarak hedefinize ulaşmaya çalışın. Küçük adımların büyük değişimlere yol açtığını göreceksiniz.

3. Öz güveninizi güçlendirin;

Toplumda başarılı olanların hepsinin ortak noktası özgüvenli olmalarıdır. Başladığınız şeyi başarmak için yeterince iyi olduğunuz zihniyetini geliştirmeniz gerekiyor. Bunu yapmalısınız.

4. Alışkanlıklar oluşturun;

10 kat etkili. Ne yaptığınız hakkında ne kadar çok düşünmek zorunda kalırsanız, zihninizin merak etmeye başlama ihtimali o kadar artar. Sistemler ve alışkanlıklar, tahminleri ortadan kaldırır ve size adım adım izlemeniz gereken net bir süreç sunar.

5. Zamanınızı değerlendirin;

İnsanların işe gittikleri için “vaktim yok” dediklerini sık sık duyarsınız ve sonra gecenin geri kalanını boş boş dolaşarak geçirdiklerini görürsünüz. Gününüzü planlayın, önemli görevleri yerine getirirken eğlenmek için yeterli zamanınız olduğunu göreceksiniz.

6. Küçük görevlerle başlayın;

Genellikle disiplinden yoksun olduğunuzda, her şeyi aynı anda yapmanız gerektiğini düşünürsünüz. Görevleri yönetilebilir parçalara ayırmayı öğrenin. Daha fazlasını yaptığınızı göreceksiniz. Ne kadar keyifli ve kolay olduğuna hoş bir şekilde şaşıracaksınız.

7. Kendinize iyi bakın;

Güçlü zihinsel ve fiziksel sağlık, öz disiplin eksikliğini yok etme savaşınızda size yardımcı olacaktır. İyi yemek yeyin ve düzenli olarak egzersiz yapın, olumlu bir kendi kendine konuşma süreci geliştirin. Hareket, zihninizi temizlemeye yardımcı olacaktır.

8. Kendinizi sorumlu tutun;

Her zaman arkadaşlarınızdan veya ailenizden sizi sorumlu tutmalarını isteyebilirsiniz ama onlar orada olmadığında ne olur? Öz sorumluluk geliştirmek, kontrolü size verir. Tetikleyicilerinizi tanımlayabilir ve bunlara göre davranabilirsiniz.

9. Tutarlılık anahtardır;

Bakın, planlandığı gibi çalışmayan günler olacak ama bunun genel planınızı mahvetmesine izin vermeyin. Oyuna geri dönün ve zaferi eve getirin.

27 Ocak 2025 Pazartesi

Çinli Filozof Lin Yutang - Hayatı Nasıl Yaşamalıyız?


Hayatı Nasıl Yaşamalıyız?

Çinli Filozof Lin Yutang

Yaşayacak fazla yılın kalmadı ve ayrıldığında yanına hiçbir şey götüremeyeceksin.Bu yüzden tutumlu ol, ama refahını feda etme.

Harcaman gereken parayı harca, tadını çıkarmaya değer olan şeylerin tadını çıkar ve verebileceğin şeyleri ver.

Ayrıldıktan sonra ne olacağını dert etme, çünkü toza dönüştüğünde ne övgüleri ne de eleştirileri duyabileceksin; mezarını ziyaret edip etmediklerini ya da seni unutup unutmadıklarını bilemeyeceksin.

Hayattan keyif almak için en doğru zaman, şu andır.
Zorla kazandığın mal ve mülkleri değerlendirme zamanın geldi.

Çocukların için fazla endişelenme; onlar kendi yollarını bulacak ve kendi kaderlerini çizecekler.
Torunlarına özel bir ilgi göster, onları sev, değer ver ve onlardan keyif alabildiğin sürece tadını çıkar.

Hayat, doğumdan mezara kadar durmaksızın çalışmaktan ibaret olamaz.
Her gün uyan ve bir günü daha çatışmasız, kin tutmadan keyifle geçirmeye niyet et.

Çocuklarından fazla beklentiye girme.
Sana önem verseler de, onların kendi sorumlulukları, taahhütleri ve hayatları her zaman öncelikli olacaktır.
Bazıları ise, ebeveynleriyle pek ilgilenmezken, onların varlıklarını tartışır ve zenginliklerinden faydalanmak için ayrılmalarını isterler.

65 yaşına veya daha üstüne geldiysen, bitmek bilmeyen bir çalışma uğruna sağlığını feda etme, çünkü bu kendine mezar kazmak olur.

Bin hektar pirinç tarlası olsa da, günde yalnızca yarım kâse tüketebilirsin.
Binlerce görkemli evin olsa da, geceleri uyumak için yalnızca 8 metrekareye ihtiyacın var.

Eğer yiyecek bir şeylerin ve ihtiyaçlarını karşılayacak kadar paran varsa, bu yeterlidir.
Mutlu bir yaşam sürmeye bak, çünkü sadece bir hayatın var.

Kendini başkalarıyla karşılaştırarak şanını, zenginliğini ya da sosyal statünü ölçme.
Çocuklarının başarılarını başkalarınınkilerle kıyaslayarak övünme.
Bunun yerine, onları mutluluğa, sağlığa, neşeye ve kaliteli bir hayata teşvik et.

Değiştiremeyeceğin şeyleri kabul et, çünkü aşırı kaygı sağlığına zarar verebilir.
Kendi refahını yarat ve her gün sana mutluluk ve keyif veren aktivitelerle uğraş.

Mutluluğun olmadığı bir gün, boşa harcanmış bir gündür.
İyi bir ruh haliyle hastalıklar iyileşebilir.
Neşeli bir zihinle ise daha hızlı iyileşir ya da hiç ortaya çıkmaz.

İyi bir karakter geliştirerek, egzersiz yaparak, sağlıklı beslenerek ve dengeli bir şekilde vitamin ve mineral alarak sağlıklı ve keyifli bir yaşam sürebilirsin.

Özellikle çevrendeki iyiliği takdir etmeyi öğren – aileni, arkadaşlarını – çünkü onlar, hayatının güzel anılarını ve değerli zamanlarını hatırlatarak sana yeniden yaşama hissi verirler.

Denir ki, “Çatısını kaybeden biri yıldızları kazanır.” Bu doğrudur.
Zaman ve fırsatlar, bir nehirdeki su gibidir: Onlara asla iki kez dokunamazsın, çünkü bir kez geçtiğinde geri dönmez.

Hayatının her anının tadını çıkar ve dünyayı keşfetme, onun harikalarını görme fırsatlarını kaçırma, çünkü bu anlar bir daha asla tekrarlanmayabilir.

Görünüşlere güvenme, çünkü zamanla silinirler.
Mükemmel insanı arama, çünkü o yoktur.

Seni olduğun gibi takdir eden birini ara; onu bulamazsan, yalnızlığını sevmeyi öğren, çünkü kötü bir arkadaşlıktan iyidir.

Her nasıl tanımlıyorsan Tanrı’ya inan ve hayatın tadını çıkar, çünkü hayat kısadır.

Aileni ve arkadaşlarını sev, çünkü er ya da geç bu dünyayı terk edeceksin ve kimse bunun için sana teşekkür etmeyecek.

Sağlık ve mutluluk daima seninle olsun.

- Lin Yutang

25 Eylül 2024 Çarşamba

Karınca ve Aslan Hikayesi - İş Hayatında Yönetici ve Raporlamaların Çalışma Hayatına Etkisi


Karınca ve Aslan Hikayesi - İş Hayatında Yönetici ve Raporlamaların Çalışma Hayatına Etkisi

Küçük bir Karınca her sabah erkenden işine gelir ve neşe içinde çalışmaya başlardı…

Çok çalışır… 
Çok üretir… 
Ve bunları keyif içinde yapardı. Karınca’nın patronu olan Aslan, başında yöneticisi olmadan kendiliğinden bu kadar hevesle çalışmasına çok şaşırırdı. Bir gün karlılığı ve verimliliği arttırmak için aklına parlak bir fikir geldi. Eğer Karınca, başında bir yönetici bile olmadan bu kadar üretken olabiliyorsa, bir de başarılı bir yöneticisi olsa neler yapardı.

Bunun üzerine, müthiş bir yöneticilik kariyeri olan ve yazdığı raporlarla ünlü Hamamböceği’ni işe aldı. Hamamböceği işe öncelikle bir saat alarak başladı. Böylece Karınca’nın çalıştığı saatleri tam olarak ölçebilecekti. İş saatlerinde gevşekliğe müsaade etmeyecekti. Elbette raporlarını düzenleyecek bir sekretere de ihtiyacı olacaktı. Bu nedenle; hem telefon trafiğini yönetmek ve hem de arşiv işleri için Örümcek’i işe aldı.

Aslan, gelişmelerden çok memnundu. Hamamböceği’nin hazırladığı raporlar gerçekten harikaydı. Hatta ondan üretim hızını ölçen ve karlılığı analiz eden renkli grafikler de hazırlamasını istedi. Böylece bu raporları ortaklarına sunum yaparken kullanabilecekti. Hamamböceği, bu raporları üretebilmek için yeni bir bilgisayara ve donanıma ihtiyaç duydu. Artık artan ekipmanlar için de bir bilgi işlem departmanı oluşturmanın zamanı gelmişti. Bu işleri idare etmek için Sinek’i işe aldı.

Bir zamanlar mutlu, üretken ve rahat olan Karınca bu yeni toplantı düzeninden ve evrak işlerinden yılmıştı. Zamanın büyük bir kısmını sorulan soruları cevaplamak ve evrak işleri yapmakla geçiyordu.
Aslan, Karınca’nın bölümünün giderek büyümesinden memnundu. Bölümü daha da büyütmek üzere bir üst yöneticiye ihtiyaç olduğunu düşündü. Ve bölüm başkanı olarak başarıları ile ünlü Ağustosböceği’ni işe aldı.

Kendi rahatına ve keyfine düşkün Ağustosböceği’nin ilk icraatı ofisi rahat edebileceği yeni mobilyalarla döşemek oldu. Tabii ki kendisinin yeni bir bilgisayara, bütçe kontrol ve stratejik verimlilik planı hazırlanması için kişisel bir yardımcıya ihtiyacı vardı. Bunun üzerine eski işyerindeki yardımcısını işe aldı.

Karınca’nın çalıştığı yer giderek kimsenin gülmediği, neşesiz ve mutsuz bir mekana dönüşmüştü. Ağustosböceği, patronu Aslan’ı ortamın ruh halini değiştirecek bir çalışma yapılması gerektiğine ikna etti.

Bunun üzerine, Karınca’nın bölümünde olup bitenleri gözden geçiren Aslan, üretimin ve karlılığın dramatik bir şekilde düştüğünü farketti. Hemen, son derece itibarlı ve iyi tanınmış bir Danışman olan Baykuş’u sorunu çözmesi için işe aldı.Baykuş, Karınca’nın departmanında 3 ay geçirdi. Bu hummalı çalışmanın ardından ciltlerce süren muhteşem bir rapor yazdı. Raporun sonucu şuydu: “Departmanda aşırı istihdam vardı”.

Aslan, raporu inceledikten sonra dramatik bir karar verdi.Ve, elbette, ilk olarak negatif tavırlarıyla dikkat çeken, mutsuz ve çalışma isteğini kaybetmiş olan Karınca’yı işten çıkardı.

Pek çok gerek kamu gerek özel sektör işletme malesef bu durumda. Mavi yaka çalışanlar ile beyaz yaka çalışanlar arasında bazı işletmelerde bu tip ayrışmalar yaşanmaktadır.

13 Kasım 2023 Pazartesi

Çocukların Kullandığı Akıllı Saatler Sağlığa Zararlı Mıdır?


Çocukların Kullandığı Akıllı Saatler Sağlığa Zararlı Mıdır?

Aileler çeşitli nedenlerle çocuklarının güvende olduğunu bilmek ister. Günümüzde bu nedenle yaygın olarak çocuklara erken dönemde cep telefonu veya akıllı saat alınıp verilmektedir. Küçük çocuklarda cep telefonu yerine daha çok akıllı saat tecih edilmektedir.

Ebeveynler kendi cep telefonu veya tabletlerine yükledikleri akıllı saatin uygulaması ile çocuğunu her an kontrol edebilmektedir. Akıllı saatlerin yapabildikleri marka ve model olarak farklılık gösterse de genel olarak yapabildikleri şunlardır.

* Sim kart takılabilen akıllı saatlerde anne ve babalar çocuklarıyla nerde olursa olsun görüşme yapabilmektedir.

* Çocuğunun yerini akıllı saatin uygulamasından harita üzerinde görebilmektedir.

* Çocuğun bulunduğu ortamı fark ettirmeden dinleyebilmektedir.

* Çocuğun bulunduğu ortamı akıllı saatin kamerasından fark ettirmeden izleyebilmektedir.

* Çocuğun akıllı saatinden arayabileceği kişileri seçip kısıtlayabilmektedir.

* Çocuğuna sesli mesaj gönderip alabilmektedir.

Yukarıda saydıklarımızın dışında pek çok özelliği olan akllı saatler çocuklarını yanlarında değilken merak eden anne ve babalar için çok cazip olmaktadır.

Çocuklara akıllı saat alırken şunu unutmamalıyız ki bu saatler sim kart takıldığı için aynı zamanda bir cep telefonudur. Cep telefonlarının yaydığı radyasyon seviyelerini gösteren SAR değerleri vardır. SAR değeri yüksekse fazla radyasyon yayıyor demektir. Bu nedenle uzun süreli cep telefonu kullanımı istenmeyen bir durumdur. Peki cep telefonu kullanımında nelere dikkat etmek gerekir.

* Cep telefonunu üzerimizde taşımak yerine çantada taşımak daha doğrudur.

* Evdeyken veya bir yerde oturduğumuzda masaya bırakmak gerekir.

* Yattığımız odada cep telefonu bulundurmamak veya uzak bir noktaya bırakmak gerekir.

* Uzun süreli cep telefonu görüşmelerinden kaçınmak gerekir.

Bu maddeler daha da uzatılabilir ancak bu kadarı bile çocuğun bileğine takılacak bir akıllı saatin durumunu gözler önüne sermektedir. Akıllı saat çocuğun bileğinde uzun saatler kalacağı için çocuğumuz için cep telefonundan daha zararlı olacaktır. Ayrıca pek çok akıllı saat markasının SAR değerlerini paylaşmadığını da belirtmek isterim.

Akıllı saatlerde bazı markaların kolayca hacklenebilmesi de ayrı bir sorundur. Çocuğunuzun akıllı saatini hackleyen kişinin çocuğun bulunduğu yerden veya ev ortamından sesli dinleme yapabilmesi ve görüntü alması anne ve babalar için sıkıntılı bir durum oluşturacaktır. Bu ses ve görüntüler sonrasında sizin aleyhinize kullanılabilir.

Bizim görüşümüz çok elzem olmadığı sürece çocukların akıllı saat kullanmaması gerektiğidir. Tabiki her aile bu bilgiler ışığında akıllı saat kullanımında kendi kararını kendisi verecektir.

23 Haziran 2023 Cuma

2022 Yılı Merkezi Sınav Puanı İle Öğrenci Alan Liselerin Taban ve Tavan Puanları ve Yüzdelik Dilimleri



2022 Yılı Merkezi Sınav Puanı İle Öğrenci Alan Liselerin Taban/Tavan Puanları ve Yüzdelik Dilimleri

2023 Yılı Liselere Giriş Sınavı (LGS) Merkezi Sınav Sonuçları 23.06.2023 tarihinde açıklandı. 

4 Haziran 2023 tarihinde LGS kapsamında gerçekleştirilen Sınavla Öğrenci Alacak Ortaöğretim Kurumlarına İlişkin Merkezi Sınav sonuçları MEB sitesinde açıklandı. 

Şimdi sıra geldi tercihleri yapmaya...

Öğrencilerin tercihlerinde kendilerine ölçü alabilecekleri 2022 Yılı Türkiye geneli sınavla öğrenci alan okulların taban puanları, tavan puanları ve yüzdelik bilgileri aşağıdaki linkte verilmiştir.

2022 ilk yerleştirme taban tavan yerleşme bilgileri.xlsx

19 Haziran 2023 Pazartesi

Çin'in İzin Verdiği Toryum Nükleer Reaktörü ve Prof. Dr. Engin Arık


Çin, toryum ile çalışan nükleer reaktölere onay verdi

Çin, enerjide daha bağımsız hale gelebilmek için toryum kaynaklarına başvuracak. 

Çin'de bol miktarda toryum rezervi bulunduğu bilinmektedir. Sahip olduğu toryum madeni ile Çin, enerji güvenliği için kritik bir adım atmaya hazırlanıyor.

Çin'de Ulusal Nükleer Güvenlik İdaresi (NNSA), ülkenin ilk toryum reaktörü için Şanghay Uygulamalı Fizik Enstitüsüne işletim izni verdi.

Ulusal Nükleer Güvenlik İdaresi tarafından 7 Haziran'da verilen izin, Şanghay Enstitüsü'nün reaktörü 10 yıl süreyle işletmesine imkan tanıyor. İşletme, test faaliyetleriyle hayata geçirilecek.

Toryum Uranyumdan daha bol bulunuyor

Hong Kong merkezli South China Morning Post'un haberine göre, toryum ayrıca uranyum ile karşılaştırıldığında daha bol bulunan bir kaynak ve Çin'in önemli toryum rezervleri var.

Toryum Çin'e 20.000 yıl elektrik enerjisi verebilir

Haberi aktaran gazete, toryumun Çin'e 20.000 yıl elektrik verebilecek bir yakıt olduğunu vurguladı.

Toryumun, güvenlik, azaltılmış atık, daha iyi yakıt verimliliği dahil olmak üzere uranyum reaktörlerine göre birçok avantajı bulunmaktadır. 

Söz konusu reaktör, Gansu eyaletindeki Gobi Çölü'nde yer almaktadır.

Türkiye'nin enerji ihtiyacını karşılar

Türkiye'de de bu yönde atılması muhtemel bir adımın, ülkemizin enerji ihtiyacının tamamını karşılayacağına dikkat çekiliyor.

Öyle ki, Çin'deki gelişme, akıllara 30 Kasım 2007'de Isparta'daki şüpheli uçak kazasında hayatını kaybeden Profesör Engin Arık'ın verdiği mesajları getirdi.

Engin Arık: Türkiye'nin toryum yatakları, dünyanın en zengini

CERN'deki çalışmalarda yer alan ve Türk Ulusal Hızlandırıcı Projesi'nin öncülüğünü yapan Arık, görüntülü bir röportajında, "Türkiye'nin toryum yatakları, hemen hemen dünyanın en zengin yatakları." demişti.

"Enerji ihtiyacını senede 50 ton toryumla karşılayabiliriz"

Türkiye'nin, enerji ihtiyacını senede 50 ton toryumla karşılayabileceğini belirten Arık, "Buna mukabil, yani 1 ton toryumu enerjiye dönüştürdüğünüzde elde ettiğiniz enerjiyle 1 milyon ton petrolün enerjisi eş değer." ayrıntısına işaret etmişti.

Prof. Dr. Engin Arık, "İnşallah kuracağımız Türk Hızlandırıcı Merkezi'nde de bir proton hızlandırıcısı düşünülüyor." diyerek eklemişti:

Bu da ileride belki bir prototip toryum nükleer santrali yapmamız için ön çalışmalara olanak sağlar.

Bildiğim kadarıyla, toryum'un 21. yüzyılın en stratejik maddesi olması büyük bir olasılık. Eğer 2005 yılına kadar yapılması planlanan yeni tip nükleer enerji santralleri gerçekleşirse, toryum bir numaralı element olacak. Çünkü yeni tip reaktörlerde yakıt olarak kullanılacak. Eğer biz toryum ile elektrik enerjisi üretebilmek olanağına kavuşursak, bu trilyonlarca varil petrole eş değerde bir enerji kaynağı olacak. Prof. Dr. Engin Arık

Prof. Dr. Engin Arık ve ekibi 30 Kasım 2007 tarihinde düşen Isparta uçağında hayatını kaybetmiştir. Cenazesi Edernekapı Şehitliği'ne defnedilmiştir.

Çin'in toryum reaktörleri satma planı

Çin'in, Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında diğer ülkelere küçük toryum reaktörleri satmayı planladığı konuşuluyor.

Böylece daha küçük enerji talepleri veya sınırlı altyapısı olan ülkelere veya bölgelere "nükleer giriş noktası" sağlanması hedefleniyor.


4 Haziran 2023 Pazar

CHI PO NON VO Yapabilen İstemiyor


Yukarıdaki yazı İtalya’nın Ascoli Piceno şehrinde bulunmaktadır. 1529 yılında yazılmış, Latince bir duvar yazısıdır. 

CHI PO NON VO

Yapabilen istemiyor

CHI VO NON PO

İsteyen yapamıyor

CHI SA NON FA

Bilen yapmıyor

CHI FA NON SA

Yapan bilmiyor

ET COSI IL MONDO MAL VA

ve dünya böyle kötüye gidiyor

Bugünün problemleri sandığımız pek çok olay aslında belki insanlık tarihi boyunca geçmişte pek çok defa gündeme getirilmiş.

Hedeflerimize Ulaşmak İçin Yapmamız Gerekenler


Hedeflerimize Ulaşmak İçin Yapmamız Gerekenler

Hepimizin hayelleri ve hedefleri vardır. Fakat genellikle hayellerimize ulaşmak ve hedeflerimize varmak için neler yapmamız gerektiğini bilemeyiz. İşte sizlere yol gösterecek, nereden başlamanız gerektiğini, neler yapmanız gerektiğini söyleyen yol haritası...

Güçlenebilmenin 30 Yolu

A- Bilgi İçin 5 Yol

    1- Kitap oku

    2- Araştır

    3- Öğrenmeye açık ol

    4- Podcast dinle

    5- Mentor desteği al

B- Servet İçin 5 Yol

    1- İşini iyi yap

    2- Yenilikçi ol

    3- Ek gelir oluştur

    4- Birikim yap

    5- Yatırım yap

C- Liderlik İçin 5 Yol

    1- Kimseyi taklit etme

    2- Sosyal ol

    3- Hitabını güçlendir

    4- Donanımlı ol

    5- Kitle oluştur

D- Sağlık İçin 5 Yol

    1- Sağlıklı beslen

    2- Egzersiz yap

    3- Alkol ve sigara kullanma

    4- Uykunu düzene sok

    5- Su tüketimini arttır

E- Zihin Gelişrime İçin 5 Yol

    1- Pozitif düşün

    2- Planlı ol

    3- Hobi edin

    4- Meditasyon yap

    5- Kendini sev

F- Sosyallik İçin 5 Yol

    1- Empati kur

    2- İyi bir dinleyici ol

    3- Mütavazi ol

    4- Dürüst ve samimi ol

    5- Açık fikirli ol

27 Nisan 2023 Perşembe

Evren 25 Fare Deneyi ve Toplum Davranışları


EVREN 25 FARE DENEYİ

Evren 25 deneyi, bilim insanlarının çeşitli toplulukları bir fare kolonisinin davranışı aracılığıyla açıklamaya çalıştığı, bilim tarihinin en korkunç deneylerinden biridir. 

Evren 25 fikri, yüzlerce farenin yaşayacağı ve üreyeceği ideal bir dünya oluşturan Amerikalı bilim adamı John Calhoun'dan geldi.

John Calhoun, kemirgenlerin bol miktarda yiyecek ve suyun yanı sıra geniş bir yaşam alanına sahip olduğu özel olarak tasarlanmış bir alan olan Fare Cenneti'ni inşa etti. 

Başlangıçta, kısa sürede üremeye başlayan ve popülasyonlarının hızla artmasına neden olan dört çift fare yerleştirildi. Farelerin 315 gün sonra üremeleri önemli ölçüde azalmaya başladı. 

Kemirgen sayısı 600'e ulaştığında aralarında bir hiyerarşi oluştu ve ardından sefil fareler ortaya çıktı.

Daha büyük fareler gruba saldırmaya başladı. Bunun sonucunda birçok erkek fare psikolojik olarak çökmeye başladı. 

Dişi fareler kendilerini korumadılar ve sonucunda yavrularına karşı saldırgan hale geldiler. 

Zaman geçtikçe, dişiler giderek daha agresif davranışlar ve üreme ruh halinde yoksunluk gösterdiler. Düşük doğum oranı ve aynı zamanda genç farelerde ölüm oranlarında artış vardı. 

Ardından, güzel fareler denen yeni bir erkek fare sınıfı ortaya çıktı.

Dişilerle çiftleşmeyi ya da kendi alanları için savaşmayı reddettiler. Tek umursadıkları yemek ve uykuydu. 

Bir noktada, güzel erkekler ve izole dişiler nüfusun çoğunluğunu oluşturmay başladı.

John Calhoun'a göre ölüm aşaması iki aşamadan oluşuyordu: Birinci ölüm ve İkinci ölüm.

Birinci ölüm, hayatta var olmanın ötesinde amaç kaybıyla karakterize edildi; çiftleşme, genç yetiştirme veya toplumda bir rol kurma arzusu yoktu. Zaman geçtikçe yavru ölüm oranı %100'e ve üreme sıfıra ulaştı. 

Nesli tükenmekte olan fareler arasında eşcinsellik gözlemlendi ve aynı zamanda bol miktarda yiyecek olmasına rağmen yamyamlık arttı. 

Deneyin başlamasından iki yıl sonra koloninin son bebeği dünyaya geldi. 

1973'te Evren 25'teki son fare ölmüştü. 

John Calhoun aynı deneyi 25 kez daha tekrarladı ve her seferinde sonuç aynıydı.

John Calhoun'un bilimsel çalışması, sosyal çöküşü yorumlamak için bir model olarak kullanıldı. Yapılan araştırmalar, şehir sosyolojisi çalışmaları için bir odak noktası olmaktadır. Deney toplum sosyolojisi ve toplum psşkolojisi alanlarına çok katkı sapladı.

Şu anda günümüz toplumunda doğrudan paralelliklere tanık oluyoruz. Zayıf, çok az beceriye sahip veya hiç beceriye sahip olmayan ve koruma içgüdüsü olmayan dişileştirilmiş erkekler ile annelik içgüdüsü olmayan aşırı heyecanlı ve saldırgan dişiler.

9 Şubat 2023 Perşembe

Deprem Öncesi Havada Oluşan Mavi Işık Neden Görülür? Piezoelektrik Etki


Deprem Öncesi Havada Oluşan Mavi Işık Neden Görülür?

Pek çoğumuz deprem öncesi çekilen videolarda ve resimlerde havada mavi bir ışık kümesi oluştuğunu görmüştür. Bu olayı deprem öncesi havaya bakan pek çok kişi de bizzat kendisi gözlemlemiştir. Bu ışıklar deprem ışığı olarak tanımlanmaktadır.

Günümüzde bu mavi ışık çeşitli spekülasyonlara ve komplo teorilerine malzeme olmaktadır. Pek çok kişinin aklına "Acaba deprem oluşturmak amacıyla bir silah mı kullanılıyor? HAARP teknolojisi ile deprem mi yapılıyor?" soruları geliyor.

Biz olayı bilimle ve mevcut elektrik bilgilerimizle basitçe açıklmaya çalışalım. Önce piezoelektrik nedir bir hatırlayalım.

Piezoelektrik Nedir : Başlığa tıklayarak detaylı bilgi alabilirsiniz. Biz kısaca açıklayacak olursak; piezoelektrik, kuartz (quartz), roşel (rochelle) tuzu, baryum, turmalin gibi kristal yapılı maddelerin üzerlerine düşen basınçla orantılı olarak fiziki yapılarında meydana gelen değişimden dolayı elektrik akımı üretmesidir.

Piezoelektriğin tanımından da anlaşılacağı üzere doğadaki bazı kristal yapılı maddeler basınç altında sıkıştığında elektrik akımı oluşmaktadır. Deprem öncesi oluşan basınç ile toprakta bulunan bu maddeler sıkışma sonucu elektrik akımı üretmektedir. Oluşan bu elektrik akımının büyüklüğü havada mavi bir ışık görülmesine neden olmaktadır. 

Deprem öncesi mavi ışık oluşumu yeni bir şey değildir. Eskiden beri deprem öncesi gözlemlenen bir olaydır.

Piezoelektrik etkiden faydalanılarak deprem önleme cihazları üretilmeye çalışılmaktadır. Prof. Dr. Ahmet Ercan, üretilen aletin aletin çalışmasını ise şöyle anlatmaktadır: “Burada ana olay, piezoelektrik olay kaydediliyor. Deprem sırasında özellikle kırık kuşağı boyunca silisli kayaların birbirine sürtünmesi sonucunda piezoelektrikte iyonlaşma olayı oluşuyor. Bu iyonlaşma sonucunda oluşmuş olan elektrikli alan, büyük bir bölgede kaydediliyor. Prototip olarak üretilen bu alet şu anda İstanbul’da 4 yerde çalışıyor. Depreme yakınlığına göre piezoelektrik alan büyüyor ya da küçülüyor. Yerdeki deprem öncesi oluşan çatlamalar ve kırılmalarla birlikte alet üzerinde salınımlar halinde depremin gelmekte olduğunu görüyorsunuz.”

Elektrik elektronik endüstrisinde ise piezoelektrik kullanılarak çeşitli devre elamaları üretilmektedir. Basınç ölmede, ağırlık ölçmede, titreşim ölçmede, kristal mikrofonlarda ve pek çok yerde piezoelektrik devre elemanları kullanılmaktadır.

2 Şubat 2023 Perşembe

Osmanlı Günümüzdeki Kaç Devleti ve Bu Devletlerden Hangisini Kaç Yıl Yönetmiştir?



Osmanlı Günümüzdeki Kaç Devleti ve Bu Devletlerden Hangisini Kaç Yıl Yönetmiştir? 

1299 yılında kurulup 1923 yılında yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra tarih sahnesinden çekilen Osmanlı İmparatorluğu 600 yılı geçen sürede günümüzdeki pek çok devleti yönetimi altında bulunmuştur. Bu devletlerden bazıları yüzlerce yıl Osmanlı hükümranlığı altında dilini, dinini kaybetmeden hoşgörü ile yönetilmiştir.

Osmanlı dağılınca oluşan devletler:

01. Türkiye

02. Bulgaristan (545 yıl yönetilmiştir)

03. Yunanistan (400 yıl yönetilmiştir)

04. Sırbistan (539 yıl yönetilmiştir)

05. Karadağ (539 yıl yönetilmiştir)

06. Bosna-Hersek (539 yıl yönetilmiştir)

07. Hırvatistan (539 yıl yönetilmiştir)

08. Makedonya (539 yıl yönetilmiştir)

09. Slovenya (250 yıl yönetilmiştir)

10. Romanya (490 yıl yönetilmiştir)

11. Slovakya - Osmanlı'daki adı Uyvar'dır.  (20 yıl yönetilmiştir) 

12. Macaristan (160 yıl yönetilmiştir)

13. Moldova (490 yıl yönetilmiştir)

14. Ukrayna (308 yıl yönetilmiştir)

15. Azerbaycan (25 yıl yönetilmiştir)

16. Gürcistan (400 yıl yönetilmiştir)

17. Ermenistan (20 yıl yönetilmiştir)

18. Güney Kıbrıs (293 yıl yönetilmiştir)

19. Kuzey Kıbrıs (293 yıl yönetilmiştir)

20. Rusya'nın güney toprakları (291 yıl yönetilmiştir)

21. Polonya -himaye olarak- Osmanlı'daki adı Lehistan'dır. (25 yıl yönetilmiştir)

22. İtalya 'nın güneydoğu kıyıları (20 yıl yönetilmiştir)

23. Arnavutluk (435 yıl yönetilmiştir)

24. Belarus  himaye olarak (25 yıl yönetilmiştir)

25. Litvanya himaye olarak (25 yıl yönetilmiştir)

26. Letonya himaye olarak (25 yıl yönetilmiştir)

27. Kosova (539 yıl yönetilmiştir)

28. Voyvodina - Osmanlı'daki adı Banat'dır (166 yıl yönetilmiştir)

29. Irak (402 yıl yönetilmiştir)

30. Suriye (402 yıl yönetilmiştir)

31. İsrail (402 yıl yönetilmiştir)

32. Filistin (402 yıl yönetilmiştir)

33. Ürdün (402 yıl yönetilmiştir)

34. Suudi Arabistan (399 yıl yönetilmiştir)

35. Yemen (401 yıl yönetilmiştir)

36. Umman (400 yıl yönetilmiştir)

37. Birlesek Arap Emirlikleri (400 yıl yönetilmiştir)

38. Katar (400 yıl yönetilmiştir)

39. Bahreyn (400 yıl yönetilmiştir)

40. Kuveyt (381 yıl yönetilmiştir)

41. İran'ın batı toprakları (30 yıl yönetilmiştir)

42. Lübnan (402 yıl yönetilmiştir)

43. Mısır (397 yıl yönetilmiştir)

44. Libya - Osmanlı'daki adı Trablusgarp (394 yıl yönetilmiştir)

45. Tunus (308 yıl yönetilmiştir)

46. Cezayir (313 yıl yönetilmiştir)

47. Sudan - Osmanlı'daki adı Nubye (397 yıl yönetilmiştir)

48. Eritre - Osmanlı'daki adı Habes (350 yıl yönetilmiştir)

49. Cibuti (350 yıl yönetilmiştir)

50. Somali - Osmanlı'daki adı Zeyla (350 yıl yönetilmiştir)

51. Kenya sahilleri (350 yıl yönetilmiştir)

52. Tanzanya sahilleri (250 yıl yönetilmiştir)

53. Çad'ın kuzey bölgeleri - Osmanlı'daki adı Reşade (313 yıl yönetilmiştir)

54. Nijer'in bir kısmı - Osmanlı'daki adı Kavar (300 yıl yönetilmiştir)

55. Mozambik'in kuzey toprakları (150 yıl yönetilmiştir)

56. Fas -himaye olarak (50 yıl yönetilmiştir) 

57. Bati Sahra -himaye olarak (50 yıl yönetilmiştir) 

58. Moritanya -himaye olarak (50 yıl yönetilmiştir) 

59. Mali  - Osmanlı'daki adı Gat kazası (300 yıl yönetilmiştir)

60. Senegal (300 yıl yönetilmiştir)

61. Gambiya (300 yıl yönetilmiştir)

62. Gine Bissau (300 yıl yönetilmiştir)

63. Gine (300 yıl yönetilmiştir)

64. Etiyopya' nin bir kısmı - Osmanlı'daki adı Habeş (350 yıl yönetilmiştir)


Osmanlı Kara hudutları sınırları içinde resmen bulunmamakla birlikte fiilen Hilafete bağlı yerler;

01. Hindistan Müslümanları -Pakistan-

02. Doğu Hindistan Müslümanları -Bangladeş-

03. Singapur

04. Malezya

05. Endonezya

06. Türkistan Hanlıkları

07. Nijerya

08. Kamerun


Denizlerde ise;

Akdeniz'in tamamında 1 asır boyunca,

Akdeniz'in bir kısmında 3 asır kadar,

Karadeniz'in tamamına 4 asır kadar,

Ege nin tamamına 4 küsür asır kadar.

14 Ocak 2023 Cumartesi

Diderot Etkisi - Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık


DİDEROT ETKİSİ

18. yüzyıl aydınlanma çağı düşünürlerinden Fransız yazar ve filozof Denis Diderot’un borç içinde yaşamaktadır. Aynı zamanda kızını da evlendirmeye çalışmaktadır. Diderot’un durumunu duyan Rus imparatoriçesi Büyük Katerina, Diderot’un kütüphanesini satın alıp 25 yıllık maaşını da peşin ödeyerek onu zor durumdan kurtarır.
 
Maddi durumu düzelen ve kızını evlendiren Diderot'a bir arkadaşı çok şık kırmızı kadife bir sabahlık hediye eder. Giydiği yeni sabahlığın verdiği keyifle çalışma masasına oturan Diderot bu eski masanın yeni ve gösterişli sabahlığına hiç uymadığını fark eder. 

Aldığı yüklü miktar paranın verdiği rahatlıkla yeni bir çalışma masası alır. Ancak bu kez yerdeki eski halı sabahlığına ve masasına yakışmamaktadır. Diderot yeni bir halı alır.
 
Bu şekilde eski resimlerini, koltuğunu, duvar halısını, sandalyelerini... hepsi birbirine uyum sağlasın derken evindeki eski eşyaları tamamen yeniler.

Sonunda bütün parası biter ve Diderot yeniden borçlanır. Ancak o zaman aklı başına gelir ve kendisini nasıl bir tüketim çılgınlığına kaptırdığını anlattığı "Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık" adlı bir yazı yazar.
 
Bilinçli bir alışveriş düşüncesiyle yapılmayan ve ihtiyaç olmadığı halde alınan şeyleri açıklayan bu tüketim sarmalından bahseden ilk kişi olduğu için anlattığı kavrama Diderot Etkisi denilmektedir.

Diderot şöyle der: "Eski sabahlığımın efendisi idim, ama şimdi yeni sabahlığımın kölesi oldum."

Tüketim çılgınlığının yaşandığı günümüzde yeni bir eşya alırken tekrar düşünelim, gerçekten ihtiyacımız var mı, eski cep telefonumuz, televizyonumuz, ayakkabımız hala iş görür mü? gerçekten ihtiyacımız var mı?


Kartalı gagalamaya cesaret eden tek kuş Kuzgundur


Kartalı gagalamaya cesaret eden tek kuş Kuzgundur, 

Kartalın boynuna biner ve onunla beraber uçarken bir taraftan da kartalı gagalar..

Kartalın bu durumda yapabileceği pek bir şey yoktur, ve hiç karşılık vermez, onunla savaşmaz.. 

Kartal kuzgundan kurtulmak için enerji harcamaz.

Sadece kanatlarını açar, gökyüzünde daha, daha yüksekten uçmaya başlar.. 

Uçuş kuzgun için çok yüksektir, sonun başlangıcıdır bu durum.. 

Çünkü kuzgun kartalın uçtuğu yükseklikte oksijensiz kalır ve nefes alamaz, sonunda düşer.

Sizinle savaşmaya, eleştirmeye, çalışanlara cevap verip enerjinizi harcamanız gerekmez.

Onlarla zaman harcamayı bırakın.

Sizde var olan gücünüzü sizi daha yükseklerdeki hedefinize ulaştırmak için kullanın yeterli.

Ensenizde sizi didikleyenler oksijensiz kalıp yere çakılacaklardır...


Siz Olsaydınız - Bir müddet zeytinle idare edebilir miydiniz?


Bir müddet zeytinle idare edebilir miydiniz?

Binaya gelen adam kendisini karşılayan sekretere Nazif Beyle görüşmek istediğini söyledi. Bunun üzerine sekreter birden ciddileşti; 
- Nazif Bey mi? dedi.
- Evet, Nazif Bey! diye cevap alınca, sekreter hüzünlü bir ses tonuyla 'Nazif Bey sizlere ömür efendim, onu kaybedeli dört yıl oldu.' dedi.

Hiç beklemediği bu haberle bir acı saplandı adamın yüreğine. 
-Ya, öyle mi...? diyebildi sadece.

Hicranlı bir suskunlukla bir müddet öylece kalakaldı. Gözlerine hücum eden yaşlar yanaklarından süzülüp göğsüne damladı. Kendisini toparlayıp 
-Onun adına görüşebileceğim bir yakını var mı acaba? diye sordu.
- Evet var, oğlu Selim Bey....
Titrek bir sesle 
- Öyleyse Selim Beyle görüşebilir miyim? dedi.
Sekreter hanım, insanda saygı uyandıran bu kibar beyefendiye,
- Selim Bey oldukça meşgul bir insan, randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor; ama ben yine de kendisine bir haber vereyim. dedi ve telefona yöneldi.. 
- Kim diyelim efendim? diye sordu.
- Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım. cevabı üzerine sekreter dahili telefonu çevirdi. Daha sonra, 
- Selim Bey sizinle görüşmeyi kabul etti, lütfen beni takip edin. dedi.

Beraber merdivenden çıktılar. İnce bir zevkle döşenmiş geniş bir salondan geçip büyük bir kapının önünde durdular, sekreter kapıyı açarak, 
- Buyurun! dedi.
O da içeri girdi. Kendisini ayakta bekleyen gence doğru hızlı adımlarla yürüdü, elini uzatarak,
- Merhaba, ben Prof. Dr. Mehmet Baydemir. dedi.
- Bendeniz de Selim Cebeci... Lütfen buyurun, oturun. dedi, genç iş adamı.
Mehmet Bey, kendisine gösterilen yere oturur oturmaz:
- Yirmi üç yıl, tam yirmi üç yıl... Vaktiyle bana burs verip okumama vesile olan insanın elini öpmek için bu ânı bekledim. Ama o büyük insanın elini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar üzgünüm anlatamam. dedi ve dudakları titredi, gözleri doldu. 
Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü;
- Fakat en azından o büyük insanın oğlunun elini sıkmaktan da bahtiyarım. Misafirin bu sözleri üzerine Selim Bey yerinden fırladı, kulaklarına inanamıyordu. Kelimelerinin her biri birer hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine:
- Mehmet Baydemir demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet Baydemir mi? Profesör, delikanlının bu heyecanlı haline bir anlam veremeyerek başıyla 'Evet' dedi. Bunun üzerine Selim Beyin gözleri sevinçle parladı.
- Babamla sizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık. dedi.
Profesörün yanına gelerek iki eliyle elini tuttu, candan bir dost gibi sıktı ve 
- Sizi karşıma Allah çıkardı. dedi.
Bu sözler profesörü çok şaşırtmıştı
- Uzun yıllar beni mi aradınız? Peki ama neden? dedi.
Selim Bey gülen gözlerle profesöre bakarak
- Bizdeki emanetinizi vermek için... deyince, profesörün şaşkınlığı iyiden iyiye arttı.
- Emanet mi? dedi.
Selim Bey cevap vermeden yerine geçip telefonu çevirdi. Karşısındakine
- Gelebilir misiniz? deyip telefonu kapattı.

Mehmet Bey, Şaşkın gözlerle Selim Beye bakarken kapı çalındı, odaya iyi giyimli bir bey girdi.
Selim Bey ona yanına gelmesini işaret etti, sonra kulağına bir şeyler fısıldadı. Gelen kişi bir şey söylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken Selim Bey, misafiriyle tatlı bir sohbete başladı.
Sohbetleri koyulaştıkça, çehrelerindeki şaşkınlık, yerini birbirlerine Hasret kırk yıllık ahbapların yeniden buluşmalarındaki sevinç, samimiyet ve güvene bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındaki tahsilinden, araştırmalarından ve yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyen memleket hasretinden bahsetti. Sonra Nazif Beyin duvardaki portresini göstererek,
- Bu günlerimi şu büyük insana borçluyum. Bana yalnızca maddî destek vermedi, mânen de beni hiç yalnız bırakmadı. Yurt dışında tahsil görürken yanlışa her yeltendiğimde hayalen yanımda hazır oldu. 'Sana bunun için burs vermedim.' diyerek bana istikamet verdi. Ona her namazımda dua ediyorum. dedi ve gözlerini Nazif Beyin duvardaki fotoğrafına mıhladı. Sonra gözleri portrenin altındaki ilk anda mânâ veremediği diğer tabloya kaydı. Son derece şık bir çerçevenin içinde, bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş oldukça eski bir çift çorap duruyordu. Biraz daha dikkatli baktığında çerçevede bazı cümlelerin de sıralandığını fark etti: 'Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...'

Selim Bey, kendisine bir soru sorduğu için başını ona çevirdi; fakat aklı tabloda kalmıştı. Selim Beye cevap verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümle de birinci cümle gibi üç nokta ile bitiyordu: 'Bir müddet sabredeceğiz, sonra...'

İyice meraklanmıştı. Bu ilk görüşmeleri olmasaydı, yanına gidip tabloyu iyice inceleyecekti fakat bu uygun düşmez, düşüncesiyle yalnızca sohbet arasında göz ucuyla merakını gidermeye çalışıyordu.
Ancak her seferinde biraz daha artan bir merakın içinde kalıyordu. Üçüncü cümlede: 'Bir müddet yürüyeceğiz, sonra...' diye yazıyor ve altta böyle birkaç cümle daha sıralanıyordu.

Artık aklı hep tablodaydı. Sonunda dayanamayıp,
- Selim Bey merakımı mazur görün. Şu tabloya bir mânâ veremedim. dedi.
Selim Bey kendisine has bir gülüş ile misafirine baktı, derin bir nefes alarak
- Malumunuz, babam varlıklı bir insandı. Oldukça iyi bir hayatımız vardı. Sonra ne olduysa her şeyimizi kaybettik. O zenginlikten geriye hiçbir şey kalmadı. Köşkümüzdeki hizmetçiler de gitti. Yemekleri artık annem yapıyordu. Hatırlıyorum da bir sabah, kahvaltıya sadece zeytin koyabilmişti. O zengin kahvaltılarımıza bedel, yalnızca zeytin... Şaşkınlık içinde, 'Başka bir şey yok mu?' diye sormuştum. Bu soru karşısında annemin hüngür hüngür ağlayışı gözümün önünden hiç gitmiyor. Annemin ağlayışı karşısında babam: 
'Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra...' dedi ve durdu, güçlü bakışlarını üzerimizde gezdirdi, 'alışacağız' dedi. Ve iştahla bir zeytin alıp ağzına attı. Birkaç gün sonra haciz memurları gelip köşkümüzü de elimizden aldılar. Kenar bir mahallede küçük, eski bir eve taşındık. Doğru dürüst bir eşyamız da kalmamıştı. Annem bezgin bir sesle:
'Bu evde hiçbir şey yok! Burada nasıl yaşayacağız.' Diye haykırdı. Bunun üzerine babam:
'Bir müddet sabredeceğiz, sonra alışacağız.' dedi. Gittiğim özel okuldan ayrılmış, bir devlet okuluna yazılmıştım. Sabahleyin okula servisle gitmeyi umarken, babam elimden tuttu, 
'Bu ilk günün, okula beraber gideceğiz.' dedi. Yürümeye başladık. Okul oldukça uzak gelmişti bana, yorulup geride kaldığımı hatırlıyorum. Babam kim bilir hangi düşüncelere dalmıştı. Geride kaldığımı fark etmemişti. Biraz sonra fark edince bana döndü. İsyan dolu bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Bir an bana ızdırapla baktıktan sonra, yanıma geldi. Bir şey söylemesine fırsat vermeden, kızgın aynı zamanda nazlı bir tavırla, 'Yoruldum.' dedim. Babam oldukça sakin bir şekilde: 
'Bir müddet yürüyeceğiz, sonra alışacağız.' dedi. Babam her sabah erkenden çıkıyor, geç saatlerde ancak dönüyordu. Döndüğünde ise küçük odaya çekiliyor, bazen saatlerce orada kalıyordu. Çoğu zaman buradan gözyaşları içerisinde çıktığını görüyordum. Bir gün, merakıma yenilip babamın küçük odasına girdim. Yerde bir seccade, seccadenin üzerinde de bir tespih vardı. Duvarda ise Arapça bir ibarenin altında şu yazı vardı:
'Allah borcunu ödeme niyetinde olanın kefilidir.'
Babamın dediği gibi oldu, zor da olsa zamanla alıştık. Bu hal birkaç yıl sürdü.
Bir gün babam eve çok farklı bir yüz ifadesiyle geldi.
Ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı. Her birimize bir paket getirmişti. Köşkten ayrıldığımız günden beri ilk defa paketlerle eve geliyordu. Bizi bir araya topladı.
'Bugün, benim için ne mânâya geliyor biliyor musunuz?' dedi, kelimeleri boğazına düğümlendi, gözlerine yaşlar hücum etti. Sözlerini kesmek zorunda kaldı. Her birimize hediyelerimizi teker teker verdi ve bizi ayrı ayrı kucaklayıp yanaklarımızdan öptü, kendisi de bir koltuğa oturdu. Cebinden gazeteye sarılı bir şey çıkardı. O sırada da ağlıyordu. Hepimiz şaşkınlık içinde babama bakıyorduk.
Gazeteyi açtı, içinden bir çift yeni çorap çıkardı. Bu gözyaşlarıyla, bir çift çorabın alâkasını kurmaya çalışırken babam, beklemediğimiz bir şey yaptı. Çorabı burnuna götürdü, kokladı, kokladı. Arkasından hıçkırarak ağlamaya başladı. Hepimiz şok olmuştuk, tek kelime bile söylemeden bekledik. Babam nihayet kendisini topladı ve; 
'Bir zaman önce, büyük bir borcun altına girmiştim. Borcumu ödeme niyetiyle yeniden çalışmaya başladığım zaman kendi kendime 'bütün kazancım, borçlarımı ödeyinceye kadar alacaklılarımın hakkıdır. Onların hakkını vermeden ayağıma bir çorap almak bile bana haram olsun.' demiştim. Bugün ise, Allah'ın yardımıyla, borcumu bitirdim. Artık kimseye tek kuruş borcum kalmadı.' dedi. Sonra gözyaşları içinde ayağındaki çorapları çıkarıp yeni çoraplarını giydi. Ben de o eski çorapları hem aziz bir baba yadigârı, hem de bir ibret sembolü olarak sakladım. Bu çoraplar her gün bana: 'Paralarını ödeyinceye kadar bütün kazancım alacaklılarının hakkıdır.' diyor'.

Selim Beyin bakışları bilinmez âlemlere dalarken o, nemlenen gözlerini kuruladı, sonra dönüp duvardaki siyah-beyaz fotoğrafa hayran hayran baktı.
- Babanız sandığımdan da büyükmüş Selim Bey. Ben olsaydım öyle müreffeh bir hayattan sonra anlattığınız gibi bir darlıkta, herhalde çıldırırdım. Selim Beye döndü ve 'Siz ne yapardınız?' diye sordu.
Selim Bey kendisine has tebessümü ile:
- Bir müddet zeytin yerdim, sonra... dedi ve gülümsedi.

O sırada kapı çalındı, biraz önceki beyefendi elinde bir kutuyla içeriye girdi. Kutuyu Selim Beyin masasına bırakıp çıktı. Selim Bey yerinden kalkıp kutuyu alarak Mehmet Beye uzattı.
- Buyurun, yıllarca size vermek istediğimiz emanetiniz.' dedi. Mehmet Bey bilinmez duygular içerisinde kutuyu açtı. İçinden kadife bir kese çıktı. Keseyi açıp içini kutuya boşalttığında merakı iyiden iyiye arttı.
Keseden birkaç tane cumhuriyet altını ile bir not çıkmıştı. Mehmet Bey hassasiyetle katlanmış kâğıdı açıp okumaya başladı.
Sevgili Mehmet Bey oğlum, Bazen istediğimizi yaparız, çoğu zaman da mecbur olduğumuzu...
Tahsil hayatınız boyunca size burs vermeyi taahhüt etmiştim. Ancak eğitiminizin son altı ayında size burs verme imkânını bulamadım. Bir müddet sonra imkânlarıma yeniden kavuştum; lâkin bu sefer de size ulaşamadım. Dolayısıyla size borçlandım ve borçlu kaldım. Eğer böyle bir borcu gözyaşı ve ızdırapla ödemek mümkün olsaydı, ben bu borcu fazlasıyla ödemiş olurdum. Zira sevgili oğlum, bu altı aylık zaman diliminde bursunu verememenin ızdırabıyla kaç gece ağladım. Her neyse, bursunuzu tarihlerindeki değeriyle altına çevirdim. Bu altınlar sizindir. Bunlar elinize ulaştığında, borçlarımın tamamını ödemiş olacağım.
Sevgilerimle, Nazif Cebeci.

Mehmet Bey neye uğradığını şaşırmıştı.
Bu büyük insanın yüceliği karşısında bir çocuk gibi yalnızca ağlıyor, ağlıyordu. Selim Bey de bir hayli duygulanmıştı. Onun da yanaklarından yaşlar süzülüyordu.
Bir ara yaşlı gözlerle babasının siyah-beyaz portresine baktı.
Kendisine yıllarca hüzünle bakan gözleri, bu sefer sevinçle bakıyor gibiydi.
Peki ya siz olsanız ne yapardınız?
Bir müddet zeytinle idare edebilir miydiniz?

1 Aralık 2022 Perşembe

Eğitim, Teknoloji ve Tarım


Eğitim, Teknoloji ve Tarım

Dünya büyük bir hızla değişime uğruyor.

Bir taraftan büyük teknolojik gelişmeler ve dijital dönüşüm oluyor, diğer taraftan küresel ısınma, ekonomik sıkıntılar, pandemi ve savaşlar sonucunda gıda sıkıntısı, su sorunu, hayatta kalabilme çabası...

Yaşadığımız zaman her şeyi hesap etmemizi gerektiryor. Teknolojik gelişime önem verdiğimiz kadar yaşadığımız gezegeni yaşanabilir olarak gelecek nesillere bırakmak da çok önem arzetmekte.

Ülkemiz için sanayi şehirleri oluşturmak ne kadar önemli ise tarım şehirleri oluşturmak da bir o kadar önemlidir. 

Tarım şehirlerinin planlanmasında sanayi şehirlerinden bir eksiği bulunmamalı. Gençlerimizin göç etmeyi düşünmediği, severek yaşayacakları her imkan tarım şehirlerinde de bulunmalıdır. 

Tarım ve hayvancılık artık geleneksel üretim metodları yerine Tarım ve Hayvancılık Meslek Liseleri ve üniversiteler ile geniş kitlelere öğretilerek modern üretim yönetemlerine kavuşturulmalı. Yöresindeki toprak analizini yapmış, üretilebilir tarım ürünlerini bilen, modern üretim metodlarına vakıf, hayvancılığı bilinçli olarak yapabilen bireyler yetiştirmeli ve teşvik edilmeli.

Üretilen ürünlerin tüketim merkezlerine arzı konusunda kooperatifler kurulmalı ve aracılar ortadan kaldırılarak uygun fiyatlar ile tüketicilere ulaştırılmalı. 

Tarım şehirleri ile kırsaldan büyük şehirlere göç durdurulurken yerinde istihdan sağlanarak işsizlik azaltılabilir. Özellikle genç işsizliğin azaltılması ile gençlerimizin yurt dışına beyin göçü yapmaları da azalacaktır.

Artan gıda enflasyonuna karşı tarım ve hayvancılık üretimi artırılarak fiyat dengesi sağlanabilir.

Ülkemizde yapılan İHA, SİHA, TOGG ve benzeri başarılı büyük projeler ile gurur duyuyoruz. 
Artan turist sayısı ve turizm gelirleri çok önemli... 
En az bunlar kadar önemli olan bir başka şey ise ata tohumlarımıza sahip çıkmaktır. GDO'lu ürünlerden korunmuş genç nesiller yetiştirmek önceliğimiz olmalı. Yurt dışından ithal ettiğimiz tohumlardan yetiştirdiğimiz ürünler ile sağlıklı nesiller yetiştirmemiz düşünülemez.

Atatürk'ün askeri okullarda okutulmasını istediği Gregory Petrov'un Beyaz Zambaklar Ülkesi adlı kitapta bir ulusun eğitim ile nasıl gelişmiş bir ülke haline geldiği anlatılmaktadır. Kitapta Finlandiya için anlatılanlar gibi ülkemizde başta eğiticileri ile sağlıklı kalkınma için gereken hamleleri topyekün bir ve beraberlik içinde yapabilir. Tüketen değil üreten, isaraf eden değil tasarruf eden, çatışan değil barışan nesiller yetiştirmek başta aileler olmak üzere tüm eğitimcilerin ortak hedefi olmalıdır.

Özetle; 
Bilim ve teknoloji ne kadar önemli ise tarım ve hayvancılık da o kadar önemli. 
Fabrikalar nekadar önemli ise tarlalar da o kadar önemli. 
İHA ve SİHA üretmek ne kadar önemli ise GDO'suz ata tohumu üretmek de o kadar önemli...

26 Kasım 2022 Cumartesi

Türkiye’de Satılan Elektrikli Otomobillerin Ortalama Elektrik Tüketim Değerleri Ne Kadardır?


Türkiye’de Satılan Elektrikli Otomobillerin Ortalama Elektrik Tüketim Değerleri Ne Kadardır?

Türkiye’de satılan bir elektrikli araba hızlı şarj edildiği zaman ortalama kilometre maliyeti 58 kuruş ile 98 kuruş arasında değişmektedir.

Kış şartları, arabayı performanslı kullanım, bataryanın yeterince sıcak olmaması gibi nedenlerle tüketim maliyet daha da fazla olabilmektedir.

Türkiye'de hızlı şarj altyapısı henüz yeterince yaygınlaşmadığı için DC şarj soketlerinde fiyatlar oldukça yüksektir. İlerleyen zamanlarda daha fazla hızlı şarj ünitesinin hizmete girmesiyle DC şarj maliyetinin de belirgin şekilde azalması beklenmektedir.

Türkiye’de satılan elektrikli otomobillerin 100 kilometrede şehir içi ve şehir dışı karma elektrik tüketim değerleri ve evde şarj edilmesi durumunda kilometre maliyetlerine aşağıdaki gibidir. 

kWh maliyeti hesaplanırken ev elektriğinin Haziran 2022 elektrik tarifesi fiyatı olan 2,14 ₺ baz alınmıştır. 

Araç Modeli                Ort. Tüketim   KM Maliyet

Mercedes EQS                18,4 kWh            0,39 ₺
BMW iX                         19,8 kWh            0,42 ₺
Skywell ET5                   17,2 kWh            0,36 ₺
Renault ZOE                   17,2 kWh            0,36 ₺
Hyundai Kona Elektrik   14,7 kWh            0,31 ₺
Volvo XC40 Recharge     23,8 kWh           0,51 ₺
MG ZS EV                       18,6 kWh           0,39 ₺
XEV iEV7s                       15 kWh             0,32 ₺
BMW iX3                        18,5 kWh           0,39 ₺
Porsche Taycan                28,5 kWh           0,61 ₺
SERES 3                          15,8 kWh           0,33 ₺
Mercedes EQA                 17,5 kWh           0,37 ₺
Mercedes EQC                 20,8 kWh           0,44 ₺

Satranç Kulübü (Sezer Ün) Etkinlik Kitabı Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı

Kitabın Adı: Satranç Kulübü Kitabın Yazarı: Sezer Ün Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1- Efe okulda hangi kulüp açılırsa gitmeyi düş...