1 Eylül 2022 Perşembe

Google'da Hangi Kriterlere Göre Arama Sonuçları Gelir?

Google Arama Algoritması Nasıl Çalışır?

Google arama motorunda herhangi bir arama yaptığımızda, arama sonuçlarına karşılık gelecek binlerce web sayfası karşımıza çıkabilir. Google bunları belli bir tekniğe ve kriterlere göre bulur ve sıralamasını yapar. Bunları bilirsek aradıklarımızı çok daha kolay bir şekilde bulabiliriz veya yaptığımız bir web sayfasının aramalarda üst sıralarrda çıkmasını sağlayabiliriz.

Google Hangi Kriterlere Göre Arama Sonuçlarını Getirir?

* Google arama sayfasına yazdığımız kelimeyi, anlamına karşılık gelen kavramları, dilini ve bu kelimeyi aratan insanların ortak amacına göre bir algoritma oluşturur.

* Sorguladığımız kavram ile eşleşen web sayfalarını arar. Arama ile alakalı bir sayfa bulduğuna dair en temel gösterge ise arama sırasında kullandığımız anahtar kelimeleri içermesidir. Aranan kelimenin hangi sayfada sıklıkla kullanıldığına bakar.

* Aranan kelime ana başlıkta, alt başlıkta ya da metnin içinde kullanılma durumuna bakar. Aranan kelimenin başlık ve alt başlıkta bulunması aramalarda üst sıralara çıkmamızı kolaylaştırır.

* Arama kalitesinin artması için yoğunluğu yüksek sayfaları sıralamada yukarı taşır. 

* Sonuçları sunmaya bir adım kala web sayfalarındaki bilgilerin bir araya geliş şeklini değerlendirir. Yani sayfada tek bir konuya mı odaklanılmış yoksa birden çok konu tek seferde mi işlenmiş, buna bakılır. 

* Çok kapsamlı ve geniş bilgiler içeren web sitelerinin arama sonuçlarında bizlere daha çok yardımcı olacağını düşünerek hareket eder.

* Google bulunduğumuz konumu, geçmiş aramalarımızı, arama için yaptığımız ayarları, geçmişte sık sık kullandığımız web sitelerini de dikkate alarak karşımıza bir sonuç sayfası çıkarır.

29 Ağustos 2022 Pazartesi

Teknoloji Kullanımının İnsan Hafızasına Etkileri Nelerdir? Dijital Tembellik

Dijital Tembellik Nedir?: 

Teknolojik Cihazlar Hafızamızı Zayıflatıyor mu?

Ardı ardına gelişen internet arama motorları, bilgiye ulaşma hızını artırdı. Tabii bilgiyi unutma hızını da… 

Telefonunuzun şarjının bittiğini düşünün. Daha önce size gönderilen önemli bir e-postaya erişmeniz gerekiyor. Bir arkadaşınızdan yardım istiyorsunuz ve onun telefonundan internete girip e-posta adresinizi yazıyorsunuz. Peki şifreniz neydi, hatırlıyor musunuz?

İçinde yaşadığımız zamanda etrafımız dijital teknolojik cihazlarla çevrili. Bu cihazlar sayesinde pek çok işimizi kolaylıkla hallediyoruz. Bunlar;
* Sosyalleşiyoruz (facebook, instagram...), 
* Başkaları ile iletişim kuruyoruz (whatsApp, telefon görüşmesi....), 
* Fotoğraf çekiyoruz,
* Video çekiyoruz,
* Müzik dinliyoruz,
* İhtiyaç duyduğumuz bilgilere erişebiliyoruz,

Teknolojik cihazlarla , belleğimizden ve hafızamızdan da tasarruf sağlıyoruz. Mesela;
* Sevdiklerimizin doğum günlerini artık hafızamızda tutmuyoruz. 
* Telefon numaraları aklımızda değil rehberimizde kayıtlı.
* E-posta veya sosyal medya hesaplarımızın şifreleri otomatik olarak kaydedilebiliyor. 
* Navigasyon sayesinde gitmek istediğimiz yerlerin konumlarını kolayca bulabiliyor, hafızasına kaydedebiliyoruz. Daha önce ziyaret ettiğimiz bir yere tekrar gitmek istediğimizde adresi otomatik olarak karşımıza çıkarabiliyor.

Pek çok teknolojik cihaz, uygulama ve internet kullanımı hafızamızı zorlamadan ve kullanmadan işlerimizi kolayca halletmemizi sağlıyor. Bu durum hafızamızı tembelliğe itiyor. Bunu nedeni öğrendiğimiz bilgiler tekrar edilmediği için uzun süreli belleğe aktarılamıyor. Bu durum “Google etkisi” ya da “dijital tembellik” (dijital amnezi) olarak adlandırılıyor. 

Bir bilgiyi Google’dan 10 kez aratsak, hatta cevabına tekrar tekrar ulaşsak da o bilgiyi tekrar unutabiliyoruz. İşte bu unutkanlık durumu “Google Etkisi” olarak tanımlanıyor.

Günümüzde ise bir bilgiyi hafızamızda tutmak yerine genellikle internette aramayı tercih ediyoruz. Bu nedenle de kolaylıkla unutuyoruz.

Dijital tembelliğin meydana gelme nedeni bilginin dışarıda bir yerde zaten depolandığını biliyor olmamız.

Betsy Sparrow ve arkadaşları, Columbia Üniversitesi'nde Google etkisinin belleğimizi nasıl etkilediğini öğrenmek için bir araştırma yaptılar. Araştırmada katılımcılara dört farklı test uyguladılar. Bunlardan birinde katılımcılara genel kültür bilgileri içeren 40 ifade sunuldu. İki gruptan birine test aşamasında bu bilgilere erişebilecekleri söylenirken, diğer gruba test aşamasında öğrendikleri bilgilere ulaşmalarının mümkün olmadığı bildirildi. Daha sonra katılımcılardan hatırlayabildikleri kadar çok ifadeyi yazmaları istendi. Araştırma sonucunda sunulan bilgilere erişebilecekleri söylenen grubun, diğer gruba göre çok daha az bilgiyi hatırladığı tespit edildi. 

Araştırmacılara göre bunun nedeni, insanların daha sonra ulaşabileceklerini düşündükleri bilgileri belleklerine kodlamak için çaba sarf etmemeleri. Bu yüzden daha önce elde ettiğimiz bir bilgiye tekrar ihtiyaç duyduğumuzda bu bilgiyi çoğunlukla hatırlamıyoruz.

Öğrendiğimiz bilgiler ise ilk olarak kısa süreli belleğe kaydedilir. Daha sonra bilgiler tekrar edildiğinde ya da hatırlandığında uzun süreli belleğe aktarılır.

Siber güvenlik şirketi olan Kaspersky Lab tarafından yapılan bir araştırmada, internetin insanların bilgiyi hatırlama becerilerini nasıl etkilediği incelendi. ABD’de 16 yaş ve üzerindeki 1.000 katılımcı ile yapılan çalışmada, katılımcıların yaklaşık yarısının, karşılaştıkları bir sorunun cevabını hafızalarını yoklayarak hatırlamaya çalışmak yerine doğrudan internette aramayı tercih ettikleri tespit edildi. Katılımcıların yaklaşık üçte biri (%28,9’u) internette buldukları bilgileri daha sonra hatırlamayacaklarını ifade etti. Araştırmanın sonucunda, katılımcıların neredeyse tamamı (%91,2) interneti beyinlerinin dijital bir uzantısı gibi gördüklerini söyledi.

Araştırmaya uzman yorumları ile katkıda bulunan Birmingham Üniversitesi Psikoloji Bölümünden Maria Wimber, öğrenilen bilgileri tekrar etmenin bellekte kalıcı hâle gelmelerini sağladığını ancak pasif olarak tekrar etmenin, örneğin internette tekrar tekrar aramanın benzer bir etkisinin olmadığını belirtiyor. Wimber'e göre ihtiyaç duyulan bir bilgiyi hatırlamaya çalışmak yerine hemen internette aramak, bilginin bellekte kalıcı olmasını engelliyor.

Peki, dijital tembellikten korunmak için neler yapabiliriz?

Klinik psikolog Pragya Lodha göre, dijital tembellikten korunmak için dijital detoks yapmak yani zaman zaman dijital cihazları hafızamızın bir parçassı gibi kullanmaya ara vermek gerekir. Lodha bundan başka bizim için önemli olan bilgileri aklımızda tutma alışkanlığı edinmemizi öneriyor.

Geçmişte pekçok insan teknolojik gelişmelerin veya yeniliklerin bizleri doğal becerilerimizi kullanmaktan alıkoyacağından endişe etmişti.Mesela, Sokrates yazı yazmanın, bilgileri kaydetmemizi kolaylaştıracağı içinhafızamızın artık eskisi gibi güçlü olmayacağından endişe ediyordu. Teknolojinin sunduğu imkanlardan faydalanırken amacımız gelişimimize katkı sağlamak olmalı. Teknolojiyi araç olarak kullanmayı bırakıp, teknolojiye bağımlı hâle gelmeye başladığımızda dijital tembellere dönüşüyoruz.

25 Ağustos 2022 Perşembe

Uzaya Giden Tren (Mert Arık) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

Kitabın Adı: Uzaya Giden Tren

Kitabın Yazarı: Mert Arık

Kitap Hakkında Bilgi:

Benim Zürafam Uçabilir kitabının yazarından yine muhteşem bir macera!
Hayallerinize giden bir trene binmeye hazır mısınız?

Öğretmen, bu sefer de sınıfa bir tren hikâyesi yazma görevi verdi. Bu bir ekip çalışması olacaktı. Moni ve arkadaşları sıra dışı bir tren hikâyesi yazmak için heyecan dolu bir maceraya başladı.
Bu tren Cumburlop Kasabası’na mı gidecekti yoksa Gergedanlar Köyü’ne mi?
Hayır hayır! Treni raydan çıkarma zamanı gelmişti. Çünkü bu tren uzaya gidecekti!

Peki ama nasıl?

Kahramanlarımız, hikâye kurgulamanın inceliklerini ve yaratıcı yazarlık sırlarını paylaşacakları büyüleyici yolculuklarına bütün okuyucuları davet ediyor!

Haydi, Dünyanın En Büyük Kitabını yazmaya sen de var mısın?

(Arka Kapak)

Kitabın Konusu:

Uzaya Giden Tren kitabı, hayal gücünü kullanan çocukların ekip çalışması ile yazarlık yapmasını konu etmektedir. Kitap yaratıcı yazarlıktan takım çalışmasına, iş birliğinden programlı ilerlemeye kadar pek çok konuya değinmektedir.

Kitabın Özeti:

Yazarımız Mert Arık'ın bir önceki kitabı "Benim Zürafam Uçabilir" den tanıdığımız Moni ilk kitapta hayal gücünü ve özgüvenini kullanarak birbirinden güzel zürafa resimleri yapmıştı. Moni "Uzaya Giden Tren" kitabında sınıf arkadaşları ile beraber yazarlık serüvenine atılıyor.

Moni sınıfta derse girmiştir. Sınıfa giren öğretmeni öğrencilerden bir tren hikayesi yazmalarını ister. Herkes harıl harıl bir şeyler yazmaya başlar. Ancak hiç kimse birkaç satırdan fazla bir şey yazamaz.

Öğrenciler oturduğu yerde oflayıp puflamaya başlamıştır. Moni keşke resim yapsaydık diye içinden geçirir. Çünkü resim dersinde özellikle zürafa çizmekte çok başarılıdır.

Öğretmen biraz düşünmelerini sağlamak için bu trenle nereye gitmek isterdiniz diye sorar. Öğretmenin amacı öğrencilerin hayal etmelerini sağlamaktır. Öğrencilerden ses gelmeyince tren vagonların bir araya gelmesiyle oluşur, o zaman siz de bir araya gelerek ekip çalışması olsun mu? der.

Öğrenciler hep bir ağızdan Eveeet diye cevap verirler. 

Öğretmen önce nereye gitmek istediğinize karar vermelisiniz der. 

Moni’ye göre resim çizmek ve hikaye yazmak birbirini tamamlıyordu. Moni resim çizerken bhayal ettiği şeyleri görselleştiriyordu. Hikaye yazarken de görsel bir ifadeyi yazıya dökebilirdi. Bir tren hikayesi yazmak için belki de gözlem yapmak gerekliydi. Bunun için istasyona gitmeleri gerekliydi.

Moni ve arkadaşları bir istasyona gelirler. İstasyondaki tren nereye gidiyor diye düşünürler. Çeşitli fikirler gelir; Cumburlop kasabası, Gergedanlar köyü, Corcor ilçesi.

Moni buralara gitmek zorunda değiliz, tren biz nereye istersek oraya gidebilir, hikayemizdeki tren bizi çok uzaklara götürebilir der.

Zaman Bisikleti (Bilgin Adalı) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

 

Kitabın Adı: Zaman Bisikleti

Kitabın Yazarı: Bilgin Adalı

Kitap Hakkında Bilgi:

Zaman için dolaşabilen bir bisikletiniz olmasını istemez miydiniz? Bisikletinize atlayıp, eski çağlara kadar gidip dünyamızın ilk günlerinde yaşayan insanları yakından görmek hoşunuza gitmez miydi? Yağmur ile Damla, işte böyle bir Zaman Bisikleti icat eden iki kardeş. Değişik bir bisiklet bu. Babalarıyla birlikte sık sık bisiklete atlayıp eski çağlara gidiyorlar. Günümüzden tüm yüz bin yıl öncesine. Akdeniz'in en güzel kentlerinden biri olan Antalya'nın biraz ötesindeki 'Karain Mağarası'nın yakınında duruyorlar. Orada, bugünkü insanların ataları olan ilk insanları görüyorlar. Çuka ile Anin de bu mağarada yaşayan iki kardeş. Bu iki kardeşin en önemli özelliği, gördükleri şeylerden kimsenin akıl edemeyeceği sonuçlar çıkarıp yeni buluşlar yapmak. Yüz bin yıl öncesinde iki kardeş: Çuka ile Anin, yüz bin yılın bugününde de yine iki kardeş: Yağmur ile Damla. Ve yaşayacağınız ilginç bir serüven.

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Konusu:

Zaman Bisikleti kitabı, iki kız kardeş ve babalarının bir bisiklet ile zamanda geçmişe yaptıkları yolculukları konu almaktadır.

Kitabın Özeti:

Bir gün Bilgin Bey kızları Damla ve Yağmur'a eski bisikletini verir. Kızlarından bu bisikleti bir zaman bisikletine dönüştürmelerini ister. Bir süre sonra kızlarını bisikletle başbaşa bırakıp kendisi uyumaya gider. Bilgin Bey uyandığında kızlarının yaptığı zaman bisikletini şaşkınlıkla farkeder. Bilgin Bey kızlarıyla birlikte, kızlarının her ayrıntıyı düşünerek hazırladığı bisikletle zaman yolculuğuna çıkar. 
Birçok tehlikeler atlatarak yüz bin yıl öncesine Karain'e giderler. Çuka ve Anin adlı kardeşleri görüp izlemeye başlarlar.

Çuka, çok akıllı bir çocuktur ve hayatı kolaylaştırmak için sürekli birşeyler denemektedir. Çuka taş ve ağaç dalı kullanarak bir balta yapmaya çalışmaktadır. Çuka ilk denemelerinde başarısız olsa da pes etmeyerek güzel bir balta yapmayı başarır. Böylece kabile başkanı, başkanlık kolyesini Çuka'ya verir. Kabile başkanı Çuka'yı kendinden sonraki başkan ilan eder.

Bilgin Bey ve kızları o gün eve dönerler ama birkaç hafta sonra daha fazla dayanamayıp tekrar zaman yolculuğuna çıkarlar. Sabahın erken saatlerinde Karain'i izlemeye başlar. Anin'in tek başına bir yere gittiğini görürler. Bir süre sonra Anin bir kamış alır ve ucunu sivriltip yüksek dallardaki elmaları toplamak için kullanır. Çuka uyanıp Anin'in yanına gittiğinde yaptığı icadı görür ve onunla gurur duyar. Bu icadı geliştirmek için Taşçı Amca'dan özel bir taş yapmasını ister. İstediği biçimdeki taş hazır olunca taşı, ucu çatallaştırılmış kamışa sabitler. Böylece ilk mızrağı yapar ve Taşçı Amca'ya mızrağı denetir. Akşam olunca kabile reisi bu yeni icadı görüp dener. Böylece Anin'i mızrakçıbaşı ilan eder. Bu olaya şahit olan Bilgin Bey ve kızları eve dönerek yaşadıklarını annelerine anlatırlar.

Bir süre sonra Bilgin Bey kızlarının isteğiyle, zaman bisikletine atlayıp yine yolculuğa çıkarlar. Bu kez geçen seferki zamanın bir yıl sonrasına giderler. Bilgin Bey ve kızları, Çuka, Anin ve babaları Ara'yı, Beldibi'nde kendilerinden daha ilkel bir kabileye ateş yakmayı ve av aletlerini kullanmayı öğretirken izlerler. Daha sonra ise evlerine dönüp heyecanla bir sonraki yolculuğa çıkacakları zamanı beklerler.

Bilgin Bey ve kızları çok fazla zaman geçmeden tekrar Çuka ve Anin'in yaşadığı zamana giderler. Bu kez Çuka'nın balık yakalamak için dereye gittiğini ve Anin'le birlikte yeni yöntemler deneyerek birçok balık yakalayıp döndüklerini görürler. Eskiden balık yakalamak için sırılsıklam olan kabile üyeleri Çuka ve Anin'in kullandıkları yeni yöntemi öğrenirler. Böylece kolay bir şekilde bütün kabileye yetecek kadar balık avlarlar. Kabile üyelerinin hepsi yakaladıkları balıklarla hazırlanan güzel bir ziyafet çekerler. Bilgin Bey ve kızları da eve gidip annelerinin kızarttığı balıklarla ziyafet çekerler.

Başka bir zaman ise Bilgin Bey sınavlarından yüksek not alan kızlarına ödül olarak zamanda yolculuğa çıkarlar. O gün Çuka'nın çok üzgün olduğunu gören Bilgin Bey ve kızları Çuka'yla Anin'in konuşmalarını dinleyerek bunun nedenini anlarlar. Biraz sonra ise Çuka, suyu mağaralarının yanına getirmenin kabileye çok büyük kolaylık sağlayacağını söyler. Bunun üzerine suyu mağaralarının yakınına getirebilmek için fikirler düşünür ve denemeler yaparlar. Kamışlarla su olukları yaparlar ve kabilenin yardımlaşmasıyla mağaranın girişine kadar suyu getirmeyi başarırlar. Tüm kabile bu güzel olayı kutlamak için hazırlık yaparken Bilgin Bey ve kızları evlerine dönerler.

Güzel bir yaz günü Bilgin Bey balık tutmayı düşünmektedir ama kızları her zamanki gibi yine babalarını ikna ederler ve zamanda yolculuğa çıkarlar. Bu yolculukta Çuka'nın bir kütük ve dal parçasıyla uzaktan haberleşme yöntemini bulduğunu izlerler. Bilgin Bey ve kızları eve dönerken zamanı, yola çıktıkları ilk ana ayarlarlar ve balık tutmaya giderler.

Daha sonra da bir çok defa daha zamanda yolculuk yaparlar. Bir seferinde anneleri de onlara katılır. Bu yolculuklar sayesinde de köpeklerin evcilleştirilmesinden tuzakla avlanmaya kadar pek çok yeniliğin bulunuşunu izlerler.

Benim Zürafam Uçabilir (Mert Arık) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

 

Kitabın Adı: Benim Zürafam Uçabilir

Kitabın Yazarı: Mert Arık

Kitap Hakkında Bilgi:

Herkes zürafa resmi çizebilir. Siz de çizebilirsiniz!

Moni, resim derslerini çok severdi. İlginç şekiller çizmeye ve renklerle oynamaya bayılırdı. Fakat bir gün tuhaf bir şey oldu. Moni resim çizemedi.

Hem de zürafa resmini… Öğretmeni, Moni’yi hayal ettiği her zürafayı çizebileceği konusunda cesaretlendirmeye çalışsa da o ikna olmuyordu.

Ancak öğretmeninin pes etmeye niyeti yoktu. Tabii Moni’nin de… Peki Moni, zürafa resmi çizebildi mi?

Hayal etmenin, kendine inanmanın, azim ve cesaretin önemini vurgulayan “Benim Zürafam Uçabilir”, kendini keşfetmek ve özgürce hayal etmek isteyen herkesi büyüleyici dünyasına ortak olmaya davet ediyor. (Arka kapak)

Kitabın Konusu: 

Kitap kendine güveni olmayan ve hayal gücünü çalıştırmaktan korkan bir çocuğun nasıl özgüven kazandığını ve hayal gücünü serbest bıraktığını anlatmaktadır. Kimse kimseye benzemek zorunda değildir ve herkes birbirinden benzersiz bireylerdir. Bu hikayede Moni, pısırık bir çocuktan adeta üstün zekalı bir sanatçıya dönüşmektedir.

Kitabın Özeti:

Kitabımızın kahramanı Moni resim yapmayı çok seven bir çocuktur. Bir gün okulda Moni'nin öğretmeni öğrencilerden zürafa resmi yapmalarını ister. Moni normalde resim yapmayı çok sevmesine rağmen nedense o gün biraz durgundur. Moni'nin öğretmeni durumu fark eder ve nedenini Moni'ye sorar. 

“Yoksa kalemlerini evde mi unuttun?” der. 

Moni ise şimdiye kadar hiç zürafa resmi çizmediğini, bu nedenle zürafayı nasıl çizeceğini bilmediğini söyler. 

Arkadaşları çeşitli zürafa resimleri yaparken Moni’nin resim yapmaya başlamamasının, zürafa resmi çizmeyi denememesinin nedeni budur. 

Öğretmeni Moni’yi resim çizmeyi denemesi konusunda ikna eder. Moni nihayet eline kalemi alır fakat ne kadar uğraşsa da zürafa çizmeyi beceremez. Moni sonunda pes eder zürafa çizmeyi bırakır.

Öğretmeni Moni'ye tekrar cesaret verir. Moni yine kalemi eline alır ve pek çok defa zürafa çizer, siler en sonunda bir zürafa resmi yapar. Fakat Moni çizdiğinin zürafaya benzeyip benzemediği konusunda kuşkuludur. Moni çizimini öğretmenine gösterir ve zürafa çizmek konusunda yine başarısız olduğunu söyler. 

Öğretmeni Moni’nin yanına oturur ve eline kalem ve kağıt alıp bir zürafa resmi çizer. Öğretmenin çizdiği zürafa havada boynuyla sarmal oluşturacak denli tuhaf bir zürafadır. Öğretmen; 

“Bu da benim Zürafam Moni. Hiçbir zürafa diğerine benzemek zorunda değildir. Biz nasıl birbirimize benzemiyorsak, her birimiz diğerinden farklı ise zürafalar da farklıdır. Senin çizdiğin zürafa senindir ve güzeldir. Hiçbir zürafaya benzemek zorunda değildir. Benim zürafam da oldukça değişik ve özel bir zürafa. Bu da hiçbir zürafaya benzemek zorunda değil. O yüzden instediğin gibi hayal etmekte özgürsün. Daha önce hiç var olmamış bir zürafa senin hayal gücün sayesinde gerçek olabilir. İşte, bu çizdiğin zürafa tamamen gerçektir. Doğada ya da belgesellerde böyle bir zürafa olmasına gerek yok. Onun gerçek olması için çizmen yeterli.” der. 

Böylece Moni zürafa çizmek konusunda oldukça cesaretlenir ve özgüven kazanır. Moni bu özgüveni sayesinde sanat yeteneğini geliştirir ve hayal gücünü özgür bırakır. Moni farklı şekillerde ve renklerde pekçok zürafa çizmeye başlar. Çizdiği bir zürafalardan biri güneşe kadar uzanırken başka bir tanesi uçabilen bir zürafadır. Bir tanesi tren şeklindeyken diğeri ev şeklindedir. 

Moni zürafalardan kurulu bir dünya da hayal etmeye başlar. Moni zürafaları aşçı, manav, doktor, pilot ve daha pek çok meslekten çizer. O zürafaları çizdikçe zürafalar gerçek olur. Moni resim çizmekle de kalmaz, hayal gücünü kullanarak zürafaları günlük hayatın içine sokar. 

Moni babaannesinden zürafalı bir kazak örmesini ister ve hayalindeki kazağın resmini çizerek babaannesine verir. Babaannesi üç gün içinde Moni’nin hayalindeki kazağı örerek gerçeğe dönüştürür. Budan başka Moni, babasına zürafalı uçurtma yaptırır. Bu uçurtma, etraftaki en gözde uçurtma olmuştur. Moni, kız kardeşinin doğum günü için zürafalı bir pasta hayal eder ve bunun resmini çizerek annesine verir. Böylece annesi Moni’nin hayalindeki zürafa şekilli pastayı yapar. Kış gelip kar yağınca şehirdeki tüm çocuklar kardan adam yaparken Moni kardan zürafa yapar.Moni'nin yaptığı kardan zürafa yanına pek çok kişi fotoğraf çektirmeye gelir. Moni, arkadaşlarına da resim yapma ve hayal gücünü serbest bırakma konusunda yardımcı olur. Moni'nin düşünceleri ve hayalleri zürafa resimleri müzesi açma arzusuna dek gider.

23 Ağustos 2022 Salı

Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? (Philip K. Dick) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

 
Kitabın Adı: Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? 

                      (Do Androids Dream of Electric Sheep)

Kitabın Yazarı: Philip K. Dick

Kitap Hakkında Bilgi:

Çok uzak olmayan bir gelecekte, radyoaktif toz dünyanın her yerini kaplamış, ormanlar ve hayvanlar yok olmuş. İnsanlar çetin yaşam koşullarının hüküm sürdüğü koloni gezegenlerine göç etmiş, başta savaş makinesi olarak tasarlanan robotlar giderek gelişmiş ve insandan daha zeki, daha güçlü olmuşlar. İnsan ile androidi ayıran tek şey empati yetenekleri mi? Tüm bunların ortasında ödül avcımız Rick Deckard var. En çok istediği şeyse elektrikli koyunu yerine gerçek bir hayvan sahibi olmak. Ama bunun için Mars’tan kaçmış sekiz androidi emekliye ayırarak alacağı ödül parasına ihtiyacı var ve bu görev, ona insan ile makine arasındaki farkı sorgulatacak bir varoluş savaşına dönüşüyor. Gelmiş geçmiş en iyi bilimkurgu filmlerinden Blade Runner’ın uyarlandığı Blade Runner 2049’u da unutmadan, sayısız yazara, sayısız hikayeye esin kaynağı olmuş gerçek bir Siz ne kadar insansınız?

(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Özeti:

Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?’nin çizdiği geleceğin dünyası insanlık için pek de altın çağ sayılamaz. Üçüncü dünya savaşı sonrasında dünya sürekli bir radyoaktif serpinti altındadır. Dünyadaki çoğu bölge toz bulutuyla kaplanmıştır. Hayat şartları yaşanması zor hale gelmiştir. İnsanlar başka kolonilere yerleştirilir, yetersiz görülenlerde "özel" ismi takılarak dünyadaki yaşama bırakılır.

Hayvan türlerinin çoğu yok olmuş, var olanlar da birer statü sembolü olarak insanlar tarafından çok yüksek paralar ödenerek beslenmektedir. Parası gerçek bir hayvan almaya yetmeyenler elektrikli bir tanesini tercih etmektedirler. 

İnsanlardan ‘özel’ olmayanlar (yani radyoaktivite yüzünden zarar görmemiş, üremesinde sakınca bulunmayanlar) dünya dışındaki kolonilere göç etmeye teşvik edilmektedir. Gitmeyi kabul edenlere devlet özel hizmetlerinde bulunmak üzere bir android tahsis etmektedir. Bu androidleri üreten devasa şirketlerin başındaki bir avuç zengin insanın dışındakiler perişan bir hayat sürmektedir. 

Androidler kolonilerde yaşamaktadır ve dünyaya gitmeleri yasaktır. Ancak bazı androidler dünyaya kaçarlar. İnsandan ayırt edilmesi neredeyse imkânsız olan androidler kaçtıkları zaman onları bulup emekli etmek (öldürmek) de polisin işidir. Romanımızın kahramanı Deckert böyle bir polistir. Aslında bu androidleri emekli etme işini Dave yapıyordur. Fakin Dave bir android tarafından yaralanınca bu iş Deckert'a kalır. Deckert evlidir ve evlerinin damında bir elektrikli koyun beslemektedir. Deckert'ın maddi durumu pek iyi değildir. Ancak yeni aldığı işi halledebilirse, yani bir grup asi androidi yakalayıp emekli edebilirse gerçek bir koyun almayı planlamaktadır. Androidler Dave tarafından tespit edilmiş ve Deckert'a liste verilmiştir. Zor olan tarafı ise bu androidlerin android olduğunu kanıtlamak ve onları emekli etmektir.

Çok garip bir dönemdir. Androidler inanılmaz bir biçimde topluma uyum sağlayarak çeşitli mesleklerde çalışmakta ve kendilerini de çok iyi saklayabilmektedir. Kimin android kimin insan olduğunun belli olmadığı, insanların duygudaşlık geliştirmek için birbirlerine ‘bağlanabildikleri’ bir sistemin olduğu bir dönem… 

Mercerism denilen bir inanç sistemi insanların ruhsal dünyalarını ayakta tutmaktadır. Empati üzerine kurulu bu anlayışın bir pratiği, empati kutularını kullanarak o anda kutuyu kullanan herkesle yüzde yüz empati kurmaktır. Bir sevinç ya da üzüntü bu kutular sayesinde başkaları tarafından anında paylaşılabilmektedir. 

Empati romandaki kilit kavramlardan biri. Sadece bu yeni dinin pratiklerinden biri değil, aynı zamanda androidleri gerçek insanlardan ayırmak için uygulanan testlerin içeriğini de oluşturmaktadır. Androidler gerçek insan görünümünde ve fizyolojisinde olduğu için (en azından dış görünüş olarak, deri, derideki kılcal damarlar, göz ve gözün çalışma şekli açısından) insandan ayırt edilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla polislerin uygulayabileceği bir sorgulama protokolü bulunmaktadır. Android olduğundan kuşkulanılan kişiye sosyal ilişkileri konu edinen sorular sorulurken gözbebeklerinin büyüyüp küçülmesi ve yanaklarındaki kılcal damarların kanlanma miktarı ölçülmektedir.

Romandaki bazı androidlerin bir başka özelliği de onlara sahte bir geçmiş verilmiş olmasıdır. Yani belleklerinde kendilerine dair bir geçmiş bilgisi ve anılar bulunmaktadır. Dolayısıyla androidin kendisinin aslında kim olduğunu (bir makine olduğunu) anlaması mümkün değildir. Dolayısıyla romanımızın kahramanı da kendisinin insan mı android mi olduğunu bilememektdir…

Çocukluğun Sonu (Arthur C. Clarke) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

 

Kitabın Adı: Çocukluğun Sonu

Kitabın Yazarı: Arthur C. Clarke

Kitap Hakkında Bilgi:

Bilinmeyenin korkusu, geçmişten değil de gelecekten kalma bir hatıra olabilir mi?

1953'te yayımlanan Çocukluğun Sonu, Arthur C. Clarke'ın bir bilimkurgu yazarı olarak tanınmasını sağlayan, yirminci yüzyıla damga vuran önemli romanlardan biri. 2015'te televizyona uyarlanarak dizi haline getirilen ve bilimkurgu takipçileri için yeniden gündeme gelen bu eserin gücü, insanlığın geleceğine dair en özgün ve düşündürücü yorumlardan birini sergilemesinde gizli.

Dünya üzerindeki uygarlığımızın kaderini, insan neslinin akıbetini irdeleyen Çocukluğun Sonu, ters köşeye yatıran bir "öteki" anlatısı, farklı bir uzaylı istilası öyküsü, ütopya ve distopya arasındaki ince çizgiye dair, kalın harflerle tarihe geçen bir bilimkurgu klasiği…

"Böyle bir kitap yıllardır yazılmadı."
-C. S. Lewis-

"Ürkütücü derecede mantıklı, inandırıcı ve acımasız bir kehanet girişimi. Clarke gerçek bir usta."
-Los Angeles Times-
(Tanıtım Bülteninden)

Kitabın Özeti:

Çocukluğun Sonu, bilim kurgu olmasının yanı sıra bir distopyadır. 

Bölüm 1:

Çocukluğun Sonu kitabı Amerika, Rusya devletlerinin aralarındaki uzay yarışını anlatarak başlıyor. 

Her iki devlette uzay yarışında ilk adımı atan taraf olmak istemektedir. Ancak bir anda dünyanın en büyük şehirleri üzerlerinde devasa büyüklükte uzay gemileri ortaya çıkar. O gün her iki taraf da bu savaşı kaybettiklerini anlamışlardır. İnsanoğlu evrende yalnız değildir.

İnsanlık bu cisimlere Hükümdar ismini vermiştir. Hükümdarlar asla kendilerini göstermiyorlardı. Teknoloji olarak çok ileriydiler. Hükümdarlar geldikten sonra dünya refaha ulaşmıştır. Hükümdarlar savaşa, haksızlığa karşıdırlar. Bazı devletler eski durumu devam ettirmeye kalkışsalar da öyle sert cevap veriyorlardı ki bir daha kimse savaşmaya kalkışamazdı. Dünya çok daha huzurlu, mutlu bir yer haline gelmişti. 

Bu arada dünyanın geleceği hakkındaki kararları Hükümdarlar veriyordu. Bazı insanlar bu duruma karşı çıkıyor, hükümdarların sadece dünyaya huzur getirme amaçlarında olamayacaklarını başka bir amaçlarının olması gerektiğini düşünüyorlardı. İnsanlık şuana kadar sadece Karellan adındaki hükümdar ile iletişime geçmişti ve bu iletişimi de kendi gemilerinde kendilerini göstermeden Birleşmiş Milletler yöneticisi ile yapıyorlardı. Karellan insanoğlunun henüz kendilerini görmeye ve gerçek amaçlarını bilmelerine hazır olmadıklarını zamanı geldiğinde öğreneceklerini belirtiyordu.

Bölüm 2: Altın Çağ

Bir sonraki neslin Hükümdarları görebileceği zaman gelmişti. Hükümdar gemisi yavaş bir şekilde indi. Karellan kendisine eşlik etmesi için gemiye iki çocuk istedi. Çocuklar eşliğinde gemiden dışarı çıktı. Deriden kanatları, küçük boynuzları, dikenli kuyrukları bulunuyordu. İnsanlık ilk defa Hükümdarı görmüştü. Ancak insanlar hala geliş amaçlarını bilmiyordu.

Hükümdarların bazen insanların arasına karıştığı gözlemlenmişti. Dünya üzerindeki kitaplardan faydalanıyorlardı. Bir gün hükümdarın da katıldığı bir partide, insanların çoğu dağıldıktan sonra bir grup insan bir masa etrafında oturmuş eğleniyorlardı. Bu eğlencenin sonunda içlerinden biri Hükümdarların gezegenini sorunca gelen cevap onları ürkütmüştü. NGS 549672. Jan yaptığı araştırmalar ile bu gezegenin var olduğunu fark etti. Ardından yaptığı plan ile hükümdarların gemisine binip, onların gezegenine doğru yola çıktı. Hükümdarlar bunun farkındaydı. Jan'ın yolculuğu uzayda 2 ay sürecek olmasına rağmen, dünyaya geri döndüğünde 80 yıl geçmiş olacaktı ve tanıdığı kimse kalmayacak ve belki de dünya çok değişecekti.

Bölüm 3: Son Nesil

George ve Jean çocuklarının geceleri gördüğü rüyalardan korkmuş durumdaydı. Evrende farklı konumda gezegenlerde, farklı canlılar farklı yıldızlar görüyorlardı. Zamanla normal yaşantısında da bu rüyaları görmeye başlamışlardı.

Karellan dünyaya son bir konuşma yaparak, yegane amaçlarını açıkladı. Şu anki çocukların insan olmadığını onların dönüştüklerini bunun sadece çocuklar için geçerli olduğunu belirtti. Nedenini kendileri de bilmiyordu. Başka gezegenlerde de bu olmuştu sıradaki gezegen dünyaydı. Bu duruma aracılık etmek için  gelmişlerdi. Hükümdarlar kendilerinden daha üstün olan Zihindar adındaki varlıklar tarafından kontrol edildiklerini söylediler. Şuanın yetişkin nesli insanlığın son nesli olacaktı.

Aradan 80 yıl geçmişti ve Jan dünyaya dönmek için sabırsızlanıyordu. Yeryüzüne indiğinde gördüğü manzara karşısında şok olmuştu . Dünyadaki son ve tek insan kendisaydi. Dönüşüm tamamlanıyordu ve Hükümdarlar dünyadan ayrılıyordu. Jan ise dünya yok olurken bu dönüşümü izliyordu.

İyi Geceler Bay Tom (Michelle Magorian) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı

Kitabın Adı: İyi Geceler Bay Tom Kitabın Yazarı: Michelle Magorian Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1. Will'in kollarındaki morlu...