7 Şubat 2024 Çarşamba

Demir Misketler (Handan Derya) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı:
 Demir Misketler

Kitabın Yazarı: Handan Derya

Kitap Hakkında Bilgi:

Tuğrul, şimdiye kadar annesinin ve babasının memleketi olan Çanakkale'yi tanıma fırsatı bulamamıştı. Hep doğup büyüdüğü Brüksel'de geçiriyordu yaz tatillerini. Doğrusu bundan da hiç şikayetçi değildi. Kamp başkanı olmak, çok sevdiği Rose Marie ile her gün birlikte olmak onun için vazgeçilmezdi. Ancak bu kez her şey farklı olacaktı. Memleket duygusunun ve tarih bilincinin ne olduğunu o güne kadar bilmeyen Tuğrul, o yaz yeni arkadaşlar edinerek ve yeni heyecanlar tadarak unutamayacağı bir tatil geçirecekti.

Kitabın Konusu:

Kitap ailesi ile yurtdışında yaşayan Tuğrul’un, yaz tatilinde memleketine gelmesi ve yaşadığı macera dolu olayları konu edinmiştir.

Kitabın Özeti:

Tuğrul, anne ve babasıyla birlikte Belçika’da yaşamaktadır. Belçika’ya taşındıktan yaklaşık altı yıl sonra karayoluyla memleketleri Çanakkale’ye giderler. Tuğrul ilk başlarda köyde çok sıkılır. 

Tuğrul köyde tarlaya gittiği günlerden birinde toprakta demirden yuvarlak bir cisim bulur. Komşunun küçük kızı Neslihan, Tuğrul’a o demir misketlerden tarlalarında çok fazla olduğunu söyler. 

Tuğrul’un dedesi bu misketlerin aslında bir mermi olduğunu söyler. Çanakkale Savaşı sırasında bu topraklara çok fazla sayıda mermi düştüğünü söyler. Hala bu mermilerin toprakta bulunduğunu anlatır. Tuğrul'un dedesi gömleğinin cebindeki kutudan iki demir misket mermisi daha çıkarır ve torununa verir. Onları iyi saklamasını, onlara baktıkça savaşı değil, barışı hatırlamasını söyler. 

Tuğrul ailesiyle beraber Troya tarihi alanını gezerken, Zafer adlı bir çocukla tanışırak arkadaş olur. Zafer, Tuğrul’u kazı alanına gitmeyi teklif eder. Kazı alana gizlice girerler ve şans eseri yarım bir tas içinde tarihi eser niteliğinde eski paralar bulurlar. 

Neslihan’ın abisi Serdar, bir şekilde Tuğrul ve Zafer'den şüphelenip onları takip eder. Çocukların sakladıkları yerden tarihi paraları ve tası alıp kaçar. Serdar tarihi eser kaçakçısı olan Rüstem ile görüşür. 

Tuğrul ve Zafer sakladıkları yerde paraları bulamayınca Serdar’dan şüphelenirler. Gizlice Serdar'ı takip ederler. Köyden ilçeye giden Serdar, bir evde Rüstem’le görüşürken Rüstem Tuğrul ve Zafer'i fark eder. Serdar’ı atlatıp çocukları kaçırır. 

Tuğrul ve Zafer'i bulamayan aileleri onları merak eder. Neslihan’dan ilçeye giden bir araca bindiklerini öğrenirler. Bu sırada Serdar da çocuklar için endişe eder ve jandarmaya haber verir. Jandarma uzun bir kovalama sonunda Rüstem’i yakalar. Tuğrul ve Zafer durumu komutana anlatırlar. Komutan paraları çocuklara verir ve onları müzeye gönderir. Çocuklar buldukları tarihi eserleri müzeye teslim ederler ve bunun karşılığında para ödülü kazanırlar. Para ödülü ile Zafer’e bilgisayar alırlar. 

Tuğrul’un ailesi tatilin kalan kısmını Belçika’da geçirmeye karar verirler. Böylece Tuğrul’u başka bir maceradan korumak istemektedirler. Ertesi gün yola çıkarlar. Başlarda Türkiye’ye gelmek istemeyen Tuğrul, artık farklı duygu ve düşünceler içindedir. Vatan sevgisinin tadına varmış ve tarih bilinci edinmiştir. Cebindeki demir misketleri çıkarıp dedesinin “vatanın kalbini dinliyorum” sözünü hatırlar. Artık Tuğrul da vatanın kalbinin sesini duymaktadır. 

30 Ocak 2024 Salı

Kuyudaki Sır (Zeliha Akçagüner) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi



Kitabın Adı: Kuyudaki Sır

Kitabın Yazarı: Zeliha Akçagüner

Kitap Hakkında Bilgi:

....O gece gençlerin çoğu kabartmayla ilgili rüyalar gördü. Efecan, kuyu taşının altında kuyuya fısıldanan gizlerin kayıtlı olduğu bir dolu disket buluyordu. Alp'in rüyasında ise kabartamadaki yaşlı adam eliyle kuyunun içini gösteriyor, ona ulaşılacak yolun kuyunun taşlarında yazılı olduğunu söylüyordu. Aslı, daha ileri gitmiş, yazıyı çözmüştü: Beni tanmak için, Kaçkar Kaçkını Dağları'nı aşmanız gerek. (Tanıtım Bülteninden)
Kitap 2007 yılında TUDEM yayınlarında çıkmıştır.

Kitabın Konusu:

Kitap, gençlerin yaz tatilleri, arkadaşlıkları ve ebeveynleriyle aralarındki ilişkilerini anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Ceren, her yaz olduğu gibi annesi ve kardeşiyle beraber Dostluk Sitesi’ndeki yazlıklarına gider. Ceren, on dört yaşında babasını trafik kazasında kaybetmiştir. Ceren, neşeli ve güzel bir genç kızdır. Ceren’in annesi Sevinç Hanım çocuklarına abartılı bir şekilde düşkündür. Sevinç Hanım'ın çocukları üzerinde aşırı baskı kurması çoğu zaman Ceren’in kırılmasına sebep olur.

Dostluk Sitesi’ndeki gençler her akşam sahil kenarında oturup eğlenirken Sevinç Hanım, Ceren'e izin vermez. Ceren ancak dedesi geldiği zaman bir parça rahat etmektedir. Dedesi geldiğinde bile herkesten önce eve gitmek zorundadır. 

Dostluk Sitesi’ne arkadaşı Yalçın’ın kuzeni Onur gelir. Onur ve Ceren arasında arkadaşlığın ötesinde bir yakınlaşma olur. İki genç birbirlerine karşı samimi ve güzel duygular beslemektedir. Arkadaşları Yaprak bu yakınlaşmayı fark edip onlara yardımcı olur. 

Sitedeki bütün gençler, kendilerinden birkaç yaş büyük olan Efecan’ın planladığı piknik için Kaçkar Kaçkını Dağlar’a çıkarlar. Köylülerle konuşurlar ve Yazgülü aracılığı ile efsanesi anlatılan bir kuyuyu görmeye giderler. Kuyunun dibindeki bir insan kabartması ve farklı dildeki yazılar gençlerin dikkatini çeker. Yazıyı kopyalayıp Onur’un ağabeyine yazıyı gösterirler. Yazı eksik kopyalandığı için ertesi gün iki yetişkinle birlikte tekrar kuyuya giderler. 

Yazıdaki eksiği tamamlarlar ve toprağın altında bir kroki bulurlar. Krokiyi Yazgülü ve kuzeni Kardelen'le beraber takip eder ve bir mezar bulurlar. Bu mezarda yatan kişi kendi hayat hikayesini mermere yazmış ve insanlara doğanın zenginliğini anlatmıştır. 

Onur bir süre yaşadığı şehre gidip tekrar Dostluk Sitesi’ne geri döner. Bu süre zarfında Ceren ile annesinin arası düzelmiş ve Ceren biraz daha olgunlaşmıştır. Annesi ve kardeşi, hastalanan dedesini ziyarete gidince Ceren ve Onur da bu fırsatta bir tepeye gezmeye giderler. Ani bastıran yağmurdan kaçıp çevredeki bir inşaata saklanırlar. Yağmur durmadığı için geceyi orada geçirirler. 

Sabah siteye döndüklerinde Sevinç Hanım, Ceren’e ve Onur’a çok kızar. Islandığı için hastalanan Ceren, annesi kendisine küsünce telefonla dedesini çağırır. Dedesi hastaneye yatmadan önce siteye gelir. Dedesi Ceren’in masum olduğunu anlar fakat bunu anlatamadan fenalaşır. Ceren o sırada kendisini ziyarete gelen Onur ve annesinin yardımıyla dedesini hastaneye götürür. 

Onur, Ceren’i teselli etmeye çalışır. Sevinç Hanım, Onur’a ve Ceren’e güvenmediği için kendisini suçlar. O günden sonra kızına karşı daha anlayışlı olur. Onur’u da ikinci oğlu olarak görür. 

23 Ocak 2024 Salı

Kömür Karası Gözler / Çağdaş Gençlik Dizisi (Mustafa Işık) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Kömür Karası Gözler / Çağdaş Gençlik Dizisi

Kitabın Yazarı: Mustafa Işık

Kitap Hakkında Bilgi:

Mustafa Işık “gözü kaldı” sözünden yola çıkarak fantastik öğeleri gerçekle o kadar bütünleştirmiş ki, yazdığı romanın satır aralarında olağanüstü olayları dramatize etmiş, yaşamı, zorlukları, emeği ve gözyaşını iki ayrı dünyada yaşayan ailelere paylaştırmıştır. Yazarımız bu romanında bir şeyi daha başarıyor. Okur romanı takip ederken, ilerleyen sayfalarda kendini bir anda kitabın baş kahramanı olarak buluveriyor. Romanın birbiri ile bağlantılı hikayeleri içerisinde gezinirken her satırı adeta yaşarmışcasına bir hisse kapılıyor. Yarın, yolunuz kiminle, kimlerle kesişecek bilebilir misiniz? Emekli öğretmen Hasan Bey genç yazar Murat’ın yaşamına gireceğini hiçbir zaman düşünmemişti. Ta ki o olağanüstü güne değin…

Kitabın Konusu:

Kitap, gözü kalmak deyiminden bahisle iki sosyal yaşam arasındaki farklılıkları ve köyden kente göçü, ekonomik problemleri, kız çocuklarının okutulmaması sorununu, şehir yaşamı ile kültürel farklılığı anlatır.

Kitabın Özeti:

Hasan Bey emekli bir öğretmendir ve bir kırtasiye dükkanı çalıştırmaktadır. Bir sabah kırtasiye dükkanının vitrinindeki kırmızı oyuncak arabanın üzerinde bulunan bir çift siyah göz dikkatini çeker. Önce yanlış gördüğünü düşünür ve diğer arabalarla karşılaştırır. Fakat diğer oyuncak arabalar kırmızı araba gibi değildir. Kırtasiyeye gelen herkes arabadaki gözleri görüp ilgi gösterir. 

Akşam olunca evine giden Hasan Bey, kırmızı arabayı eşi Oya Hanım’a da anlatır. Oya Hanım kendisine inandıramayınca sabah dükkana birlikte giderler. Hasan Bey kırmızı arabayı içine koyduğu kutuyu getirip açar. Gözlerin uyur şekilde olduğunu gören Oya Hanım çok şaşırır ve çığlık atar. Bu çığlık üzerine arabadaki gözler uyanır.

Hasan Bey zaman geçtikçe bir çocukla konuşuyor gibi gözlerle konuşup dertleşmeye başlar. Anılarını ve düşüncelerini anlatır ve arabanın gözleriyle sohbet eder. Hasan Bey bir taraftan da bu gözlerin nereden gelmiş olabileceğini düşünmektedir. Hasan Bey, kırmızı arabayı çok isteyen fakat alamayan bir çocuğa ait olabileceği ihtimali düşünür. Hasan Bey, dükkana gelen çocuklara dikkatle bakmaya ve onları daha iyi tanımaya çalışır. 

Murat, annesi, babası ve ablası Zeynep’le köyde yaşayan altı yaşında bir çocuktur. Köydeki pek çok kişi gibi şehre göç etmek durumunda kalırlar. Babası Kamber hayvanlarını ve tarlalarını satar ve İstanbul’a yerleşirler.  İstanbul, Murat ve ablası için köylerine göre çok farklı bir yerdir. Evlerin üst üste, binaların yan yana uzayıp gittiği, her yer beton olduğu, yeşilliğin görülmediği, kalabalık ve gürültülü bir yerdir İstanbul. Bir apartmanın bodrumundaki daireye yerleşirler. Baba Kamber inşaatlarda işçi olarak çalışmaya başlar. Okula yazdırılan Murat kısa sürede öğretmeninin dikkatini çeken başarılı bir öğrenci olur. Okuldan eve gelince okulda ne işlemişlerse ablasına da anlatır. Zeynep, on iki yaşındadır ve okula gitmek istese de gelinlik yaşa geldiği gerekçesiyle okula gönderilmemiştir. 

Aradan geçen üç yıl sonra Kamber inşaatlarda amelelik yaparken bir kaza sonucu hayatını kaybeder. Elif, iki çocuğu ile ortada kalır. Çevredekilerin önerisi ile Murat’ı bir berberin yanına çırak olarak verir. Zeynep ise bir tekstil atölyesinde işçi olarak çalışmaya başlar. Artık evin geçimini iki çocuk sağlamaktadır. 

Murat bir gün berbere giderken Hasan Bey’in kırtasiye dükkanının önünden geçer ve vitrinde oyuncak kırmızı bir araba görür. Oyuncak tutkusu ve isteği olmayan Murat bu arabayı çok sever. Murat  her gün kırtasiyenin önünden geçerek arabaya bakar ve izler. Berberde çalışırken bir gün ustası Hasan Bey’in kırtasiye dükkanına gitmesini ister. Murat cesaret edip arabayı sorunca, Hasan Bey arabadaki gözlerin Murat’a ait olduğunu anlar. Hasan Bey hemen arabayı getirip Murat’a hediye eder. O günden sonra Hasan Bey, Murat ve Zeynep’e yardımcı olur. Yıllar sonra okuma isteği bitmeyen Zeynep ünlü bir tasarımcı, Murat ise bir yazar olur. 

16 Ocak 2024 Salı

Karıncalar Savaşı (Yavuz Bahadıroğlu) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Karıncalar Savaşı
Kitabın Yazarı: Yavuz Bahadıroğlu

Kitap Hakkında Bilgi:

Kızıl karıncalar etrafa dehşet saçıyordu. Uzun ayak dedi ki: "Onlardan korkmayınız! Hazırlanın kapışacağız!"

Alev Karınca Kabilesi ile Kızıl Karınca Kabilesi yıllarca barış içinde yaşadı. Ancak herkeste mevcut olan üstün olma hırsı bir gün bu kabilelerin de arasını açtı. Kızıl Karıncalar'ın Kralı çok zalimdi. Önüne gelen canlıları acımadan öldürüyordu. Alev Karınca Kabilesi karıncalarını da sebep yokken öldürdü. Artık bu haksızlıklara dayanamayan Alev Karınca Kabilesi Reisi savaşa hazırdı. Ortaya çıkan iktidar savaşını kim kazanacak? Barışı hâkim kılmak isteyen karıncalar başarılı olacak mı? Karıncalar dünyasında sevgi, barış ve dayanışma yeniden hâkim olacak mı? Çıkan savaşı barışla sonuçlandırmak isteyen Alev Karıncalar'ın çetin mücadelesi bu kitapta...

Kitabın Konusu:

Kitap, vatan kavramını işlemiş ve iki karınca kabilesinin savaşını anlatmıştır. Karşı karşıya gelen taraflardan biri vatan sevgisi ile, diğeri zalim bir yöneticinin zoru ile savaşır. 

Kitabın Özeti:

Alev Karıncalar Kabilesi’ne, Kızıl Karıncalar Kabilesi tarafından saldırılar gerçekleştirilir. Bu saldırılarda, yardımsever ve barışçı olarak bilinen Alev Karıncalarından ölenler olur. Durum kabile meclisinde görüşülür. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra savaş kararı alınır. 

Küçük karınca Karael, Alev Karıncalar Kabilesi’nin bir üyesidir. Küçük karınca Karael ve arkadaşı Parlakgöz savaşa katılmak için ailelerinden izin ister. Küçük karıncaların aileleri bu isteğe karşı çıkmaz. Vatanı korumak için bu cesareti gösterdikleri için çok mutlu olup onları cesaretlendirirler. 

Kızıl Karıncalar’ın ani bir baskını ile savaş başlar. Karael ve Parlakgöz savaş alanının gerisinde sağlık görevlilerine yardım etmektedir. Kendilerinden daha büyük olan yaralı karıncaları sedyeye koyup taşımakta zorlanırlar. Kızıl Karınca lideri tarafından çocuğu zarar gören bir çekirgeden yardım isterler. Çekirgelerin yardımıyla yaralı karıcalar hızlı bir şekilde sağlık merkezine taşınırlar. 

Karael, sağlık merkezinde çalışırken kendi Alev Karınca vatandaşlarının vatan uğruna nasıl hayatlarından vazgeçtiklerini ve vatanı çok sevdiklerine şahit olur. Bir sabah gelen seslerle uyanan Karael, ne olduğunu anlamadan Kızıl Karıncaların arasında kalır.  Karael esir alınır. Kendisine nezaret eden Kerim adlı Kızıl Karınca ile gider. 

Kızıl Karınca Kerim, yolda yavaş gitmesinin nedeni olarak savaştan kurtulmak ifade eder. Kerim, Karael’e savaşı Alev Karıncaların kazanacağını düşündüğünü söyler. Çünkü Alev Karıncaların inanarak savaştığını, kendilerinin ise reislerinden korktukları için savaştıklarını söyler. Kerim ve Karael, Alev Karınca esirlerini kurtarmak için bir plan yaparlar. 

Esir kurtarma planını gerçekleştiremeden Kerim tutuklanır. O günden sonra Karael sadece kendi milletini kurtarmayı değil aynı zamanda Kızıl Karıncaları da zalim liderlerinden kurtarmayı hedefler. Kendisine yardım eden Kızıl Karıncalar ve destek olmaya gelen Alev Karıncalar birlik olurlar ve Kızıl Karıncaların zalim liderini öldürürler. Kızıl Karınca adı ortadan kalkar ve eskisi gibi Sarı Karınca adını alırlar. İki karınca kabilesi dostça geçinmeye başlarlar. 

15 Ocak 2024 Pazartesi

Türkiye'nin En Büyük Güneş Enerjisi Santrali GES Samsun'da Yapılıyor



Samsun'da yapılan Türkiye’nin en büyük Güneş Enerjisi Santrali GES projesinin yüzde 65’i tamamlandı.
 
Samsun Büyükşehir Belediyesince kamu eliyle yapılan orta gerilim seviyesinde sisteme bağlanmış Türkiye’nin en büyük Güneş Enerji Santrali (GES) projesinin yapımı devam ediyor. Projenin yapımında yüzde 65 fiziki gerçekleşmeye ulaşıldığı belirtiliyor. Güneş Enerji Santrali GES faaliyete geçtiğinde güneş enerjisinden yılda 90 milyonkilovatsaat (90Mkwh) elektrik üretilecek. 

Enerji birim fiyatlarındaki yüksek maliyetleri azaltmanın yanı sıra kentteki toprak, hava, su kirliliğini minimuma indirmeyi hedefleyen Samsun Büyükşehir Belediyesi Ladik ilçesi Büyükalan Mahallesi’nde yenilenebilir enerji yatırımlarını sürdürüyor. Projenin 4 yılda kendini amorti etmesi bekleniyor. Kurulum çalışmalarının tüm hızıyla devam ettiği 850 dönüm büyüklüğündeki arazide gerçekleştirilen projede üretilecek elektriği trafo merkezine aktaracak 121 enerji nakil hattı direği dikililerek, 6 bin 600 metre uzunluğunda orta gerilim kablosu çekildi.

Doğru akım altyapı borulama işlemi yapılan projede 125 bin 901 adet güneş panelinin montaj çalışmaları devam ediyor. Proje, kurum bütçesine yılda yaklaşık 250 milyon TL tasarruf sağlayacak. Proje kapsamında 22 Şubat 2023’de yüklenici firmaya yer teslimi yapıldıktan sonra çalışmalar Haziran 2023’de başlamıştı.

14 Ocak 2024 Pazar

Bir Mikrobun Günlüğünden (Sara Gündüz Özeren) Kitabını Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Bir Mikrobun Günlüğünden

Kitabın Yazarı: Sara Gündüz Özeren

Kitap Hakkında Bilgi:

Bugün kaç kişi çevresindeki insanların hayatını hiçe sayarak yere tükürüyor?
Bu gün kaç kişi hiç hak etmediği hâlde başkalarının saçtığı mikroplarla hasta oluyor?
Medeniyet, tüten fabrika bacalarında uzayıp giden asfalt yollarda, yüksek ve lüks binalarda değil, küçük ayrıntılardadır.
Bu kitapta saygısızca yere tüküren bir adamdan havaya karışan bir verem mikrobunun, dikkatsizce yıkamadan yediği meyveyle Ahmet'in vücuduna girmesini ve onun vücudunda verem imparatorluğunu ilan edinceye kadar yıllarca mücadelesini mikrobun ağzından okuyacaksınız.
Vücudun şehrinde gezinti yaparken bir yandan vücut organlarımız arasındaki harika dengeyi ve muhteşem yaratılmış sistemi keşfederken, bir yandan da mikroplarla savaşan Ahmet'in ibret dolu hayat hikâyesine tanık olacaksınız.

Kitabın Konusu:

Kitap, günlük yaşamda yapılan bir hata sonucu bir mikrobun insan vücuduna girmesini, çoğalacak ortamı bulmasını ve içinde bulunduğu kişiyi nasıl hasta ettiğini anlatmaktadır.

Kitabın Özeti:

Verem mikrobu olarak da bilinen Koch Basili, kısa boylu bir adamın boğazını temizleyip yere tükürmesiyle havaya karışır. Koch Basili esen rüzgarla bir pazarda üzüm salkımının üstüne konar. Üzümü pazarda bir kadın satın alıp evine getirir. Üzüm henüz yıkanmadan kadının oğlu iki üzüm tanesini ağzına atar. Bu tanelerle verem mikrobu Koch Basili, Ahmet’in vücuduna girer. 

Koch Basili, önce sindirim sitemine sonra da kana karışarak Ahmet'in vücudunun her organı gezer. Kendisi için en uygun yerin akciğerler olduğuna kanaat getiren Koch Basili buraya yerleşir. Ahmet annesi gibi titizdir ve kendine çok iyi bakmaktadır. Bu nedenle Koch Basili üremek için henüz uygun zaman bulmamıştır. Koch Basili, Ahmet’in zayıf ve güçsüz bir anını beklemek zorunda kalır. 

Koch Basili, Ahmet'in vücudunu tamamen işgal etmeden önce birkaç kez bölünerek kendine bir kesecik oluşturur. Bu kesecik içinde uykuya çekilir. Aradan geçen yıllarda Ahmet liseyi bitirir. Üniversiteyi kazanır ve okumak için başka bir şehre gider. Ahmet burada kendine eskisi gibi bakamaz. Yanlış arkadaşlar nedeniyle kötü alışkanlıklar da edinir. Ahmet'in vücudu hassaslaşır. 

Ahmet'in okulu biter ve kendine bir iş bulur. Ahmet kötü arkadaş seçimi nedeniyle yanlış alışkanlıklardan kurtulamaz. Birkaç kez işine geç kalır ve son seferinde işten kovulur. İki arkadaşı ile birlikte bir girişimde bulunarak kendilerine ambalaj fabrikası kurarlar. Ahmet kaybettiği eski iyi alışkanlıklarına dönmek için gayret sarf eder. Sonrasında güzel bir kızla evlenir. 

Ahmet yıllar içinde, işlerinin bozulmasıyla iflas eder. Ahmet'in evindeki huzuru da kaçar ve eşi onu terk eder. Ahmet’in vücudunda stres nedeniyle çeşitli tahribatlar oluşur. Vücuttaki zayıflık, verem mikrobu Koch Basili'yi harekete geçirir. Koch Basili çoğalarak gün geçtikçe daha büyük bir alanı kaplar. Sinsice yayıldığı için hastalık fark edilmez. Bazı belirtileri olsa da, Ahmet bunları önemsemez. 

Annesini kaybetmesiyle üzüntü içinde olan Ahmet, daha da kötüleşir. Bir akşam işten dönerken öksürdüğünde mendilinde kan görünce bunu ciddiye alır. Ertesi sabah hastaneye gider. Yapılan muayene sonucu hastaneye yatmasına karar verilir. Ahmet uzun süre hastanede yatar. Bir süre sonra Ahmet'in içinde bir umut ışığı belirir. Tedavisine psikolojik destek çok iyi gelir. 

Sonunda Ahmet'in durumu düzelir ve hastanden taburcu olur. Hastanede düzenli olarak kontrolleri yapılır. Hastalığını tam olarak atlatamayan Ahmet bir sanatoryuma gönderilir. Orada kendisi gibi insanlarla karşılaşır. Annesi öldükten sonra kendini çok yalnız hisseden Ahmet, hastanede ve sanatoryumda yaşadıklarını ve gördüklerini kitap haline getirmeye karar verir.

10 Ocak 2024 Çarşamba

Gün Gelir Geri Döneriz (Yılmaz Yeşildağ) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi


Kitabın Adı: Gün Gelir Geri Döneriz

Kitabın Yazarı: Yılmaz Yeşildağ

Kitap Hakkında Bilgi:

Gün Gelir Geri Döneriz de sıradan, sıradan olduğu kadar asi, asi olduğu kadar özgürlükçü; özgürlüğü, sevgiyi, dostluğu ve kardeşliği yeryüzüne yaymak için hayatlarını ortaya koyan Akkargaların Atnnacalarla nasıl savaştığının; yenildikten sonra zamanla nasıl kara kargaya dönüştüğünün özgün bir öyküsüdür.

Kitabın Konusu:

Kitap, özgürlük ve vatan kavramlarını işleyerek, Akkargalar ile Akbabalar arasında geçen mücadele ile, günümüz toplumlarının bencillik ve egoistliğini konu edinmiştir.

Kitabın Özeti:

Akkargalar bu günkü kargaların ataları sayılmaktadır. Akkargalar, insanların ayak basmadığı, yeşil ve güzel bir vadide yaşamaktadır. Kendileri gibi ağaçta yaşayan diğer hayvanlarla çok iyi anlaşmaktadırlar. En büyük eğlenceleri ise diğer hayvanların kavgalarını seyretmektir. 

Sığır, at ve eşeklerin arasında geçen kavgalarda ölen hayvanın taze etine hiç uğraş vermeden ulaşmaları onları sevindirmektedir. Bir gün genelde olduğu gibi büyük hayvanların kavgası sonrası ölen hayvanın yanına gidip taze et alırlar. Bu sırada Körpecik isimli Akkarganın gagasındaki et parçasını bir Akbaba kapıp yer. Akkargalar ve Akbabalar arasında kavga başlar. 

İlerleyen zamanda Körpecik ve arkadaşına Akbabalar saldırır. Akkarga Körpecik kaçar fakat arkadaşı ölür. Akbabalar daha ileri giderek tüm Akkarga sürüsüne savaş açarak onları yerlerinden kovmak isterler. Akkargalar kaçarak bir mağaraya sığınırarak bir esaret hayatı yaşamaya başlarlar. 

Akkargaların ileri gelenleri Akbabalarla anlaşmaya giderek sürülerini kurtarmak için uğraşmazlar. Akbabaların her isteklerini yerine getirerek kendi menfaatlerine bakarlar. Bu arada Akbabalar, Akkargarlar üzerinde sıkıyönetim uygularlar. Akkargaların beslenme ve güneşlenme gibi temel ihtiyaçlarına miktar ve süre uygularlar. 

Bu durum karşısında Akkargaların gençlerinden bir grup birleşerek kurtulmak için planlar yapmaya başlarlar. Genç ve sağlıklı olan Akkargalar, Güneşe Yolculuk Var türküsünden hareketle güneş ülkesine doğru kaçarlar. Amaçları güneş ülkesinde kendilerine destekçiler bulmaktır. Güçlenip mahrum kaldıkları vatanlarına geri dönüp sürüyü ve vatanlarını kurtarmak istemektedirler. 

Gençler tarafından küçük düşürüldüğünü düşünen ve kaçmalarına kızan Akbabaların lideri sinirlenir. Akkargaların liderini vadiden uzaklaştırır. Güneş ülkesine uçan genç Akkargalar, güneşe daha da yakınlaştıkça bir bir hayatlarını kaybederler. Geriye kalanlar Akkargalar bir gün güçlenip tekrar bir araya gelmek için söz vererek dünyanın çeşitli yerlerine dağılırlar.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...