8 Ekim 2017 Pazar

Altın Niçin Değerli? Altının Diğer Elementlerden Farkı Ne?


İnsanın, altına olan tutumu biraz garip. Kimyasal açıdan altın hiç de ilginç bir madde değil. Diğer elementlere güçlükle tepki verir. Fakat yine de periyodik tabloda, insanın, para birimi olarak seçtiği tek element. Peki neden? Mesela neden osmiyum ya da krom değil? Ya da seaborgiyum?

Periyodik tabloyu bir düşünelim. Altın yerine başka ne kullanılabilirdi acaba?

Asil gazlar ve halojenler var: Bir gaz hiçbir zaman bir para birimi olamaz.

Diğer iki sıvı element civa ve brom günlük sıcaklık ve yer çekimi düşünüldüğünde pek bir uygunsuz olur.. Ayrıca ikisi de zehirli. Aynı sebeplerden arsenik ve onun gibi diğer maddeleri de kullanamazdık.

Alkali metaller ve toprak alkali metaller de çok tepkisel. Birçok kişi okullarda sodyum ve potasyumu suyun içine damlatınca ne olduğunu hatırlar.

Radyoaktif olanlar. Paranızın sizi kanser etmesini istemezsiniz değil mi?

Geriye toryum, uranyum, plütonyum ve radyoaktif olarak parçalanmadan laboratuvar ortamında yapay olarak üretilmiş rutherfordyum, seaboryum, ununpentiyum, einsteinyum kalıyor.

Tabii bir de az bulunan toprak metalleri var ki, bunlar altından bile az bulunuyor. Ne yazık ki, kimyasal olarak bunları birbirinden ayırmak oldukça zor.

Bu bizi periyodik tablonun ortasındaki geçiş metallerine ve sonrasına götürüyor. Burada 49 adet, adına aşina olduğumuz element karşımıza çıkıyor: Demir, alüminyum, bakır, kurşun ve gümüş.

Fakat ayrıntılı olarak incelediğinizde hepsinin sakıncalı bir noktası olduğunu fark edeceksiniz.

Öte yandan sol tarafta titanyum, zirkonyum gibi sert ve dayanıklı elementler var. Fakat onlar için de problem farklı: Eritmek oldukça zor.

Listeyi 8 maddeye kadar indirdik. Platinyum, paladyum, rodyum, iridyum, osmiyum ve rutenyum. Tabii ki ek olarak gümüş ve altın.

Bunlar soylu maddeler olarak biliniyor. Çünkü diğer maddelerden ayrı durarak zor tepki veriyorlar. Ayrıca oldukça da nadir bulunuyorlar ki, bu da para birimi olması için önemli bir ölçüt.

Eğer demir pas tutmasaydı, para için güzel bir kaynak olurdu. Çünkü çevrede çok fazla var. Ama çok büyük boyutlarda bozuk parası taşımak zorunda kalmış kalabilirdiniz.

Gümüş ve altın dışındaki tüm nadir elementlerde tam ters sorunlar var. Çok az bulunuyorlar, bu yüzden çok küçük oranda taşımak zorunda kalırdınız, dolayısıyla da çok kolay kaybedebilirdiniz.

Ayrıca eritmek de oldukça zor. Platinin erime noktası 1.768 santigrat.

Geriye iki madde kalıyor ki, bunlar altın ve gümüş.

İkisi çok yaygın değil ama bulmak da fazla zor değil. İkisinin de görece olarak düşük erime noktası var ve böylece bozuk para, külçe, takı haline getirilmesi olay.

Gümüş havada çok ufak miktarda kükürtle temas eder etmez kararıyor. Onun için altına böyle özel bir değer veriyoruz.

Altının bu kadar değerli olmasının nedeni, kimyasal olarak ilginç olmamasından kaynaklanıyor.

Yani varoluşsal bir değeri yok. Bir para birimi, ancak biz toplum olarak anlam yüklediğimizde değerli olabilir.

Gördüğümüz gibi katı, taşınabilir ve zehirleyici olmaması gerekiyor. Ayrıca adaletli bir şekilde, az bulunması gerekiyor.

Ayrıca altın, parlak sarı renkte. Periyodik tablodaki tüm metaller ise, bakır dışında gümüş rengini taşıyor. Bakır, havadaki nemle karşılaşınca yeşile dönüşüyor. Ve işte altını özel yapan da bu.

Peki, nasıl oluyor da halen altın, para birimi olarak artık kullanılmıyor?

1973 yılında dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’ın, dolar ile altın arasındaki bağı koparması bir dönüm noktası oldu. O tarihten beri tüm para birimlerine dolar üzerinden değer biçildi.

Nixon’un bu kararı almasının gerekçesi, aslında oldukça basitti: ABD’nin altın stokları tükeniyordu.

Bu da altınla ilgili problemin ana nedeni. Altının kaynağı ekonominin durumuna değil, maden ocaklarında çıkarılan stoklara bağımlı.

16. yüzyılda Güney Amerika ve geniş altın kaynaklarının keşfi ile altının değeri düştü; diğer herşeyin fiyatıysa arttı.

O günden beri sorun, bunun tam tersi. Altının arzı çok sınırlı. Örneğin 1930’deki Büyük Buhran’da altın stoklarını kullanan birçok ülke ekonomik krizden kaçabildi. Bunu yaparak basılı paraya değer kazandırdılar ve ekonomilerini canlandırdılar.

Altına olan talep, bazen çok çılgınca olabiliyor. Arzın sabit olması yüzünden de, altın fiyatları büyük iniş çıkışlar kaydedebiliyor.

Belki de Churchill’in dediği gibi, altın, para birimi olarak en kötü element.

Yeryüzünde bunca maden varken, niçin sadece altının tarih boyunca hep en soylu ve değerli maden muamelesi gördüğünü merak ettiniz mi hiç? Genelde bir şey dünyada ne kadar az bulunuyorsa veya elde edilmesi ne kadar zorsa o kadar değerlidir diye düşünülür, ancak altın ne yeryüzünde en az bulunan, ne de çıkartılması en zor olan madendir.

Güneşinkiyle özdeşleştirilen parlak sarı rengi, yaşamın ve gücün sembolü olan göz alıcı ışıltısı da değildir onu emsalsiz kılan. Madenler arasında değerli olma sıralaması yapıldığında altın ancak on altıncı sıraya yerleşebilir. Tarihte ilk değiş tokuş birimi de altın değildir. Ortaçağda gümüş birçok yerde altından daha fazla biliniyordu ve daha değerliydi. Uzakdoğu ülkeleri 1936 yılına kadar gümüş para sistemine bağlı kaldılar.

Altından Değerli Maden Varmı?

Günümüzde son derece ucuz olan ve geniş kapsamda kullanılan alüminyum bile on dokuzuncu yüzyılda altından daha kıymetliydi. Saraylarda ziyafetlerde en değerli misafirler için alüminyum tabak ve tepsiler kullanılıyordu. O zamanlar alüminyumun altından iki kat daha fazla değerli olmasının nedeni elde edilişindeki zorluktu.

Alüminyum dünyada en çok bulunan madenlerden biri olmasına rağmen tabiatta oksitlenmiş halde bulunduğundan 1825 yılına kadar böyle bir maden olduğunun farkına bile varılmadı. 1886 yılına kadar alüminyum sadece saray mensuplarının sahip olabildikleri, mücevher yapımında kullanılan çok değerli bir maden olarak kaldı. 1886 yılında alüminyumun elde edilişinde ucuz metotlar keşfedilmeye başlanınca her yerde bulunabilir hale geldi, dolayısıyla ucuzladı ve artık adi bir element muamelesi görmeye başladı.

Neden Değerli?

Altının geleneksel değerinin oluşmasında, az bulunmasından veya zor elde edilmesinden ziyade tabiatta katıksız, saf halde bulunması, dövülerek biçimlendirilebilmesi, havadan ve sudan etkilenmemesi, yani paslanmaması, kararmaması ve donuklaşmaması etkilidir. Bu sayede altın tarih boyunca çok güvenilir bir değer ölçüsü olarak kabul edilmiştir.

Tüm bunların dışında altını altın yapan diğer önemli özellikler olarak, sadece klorik ve nitrik asit karışımında (halk arasında altın suyu olarak bilinen) erimesi ve bunun dışında hiçbir asitten etkilenmemesi, kendi hacmindeki sudan 19 kere daha ağır olmasına rağmen çok yumuşak olduğundan kolayca işlenebilir ve inceltilebilir olması gösterilebilir.

Neler Yapılır?

Altın inceltildiğinde elde edilen levhalar o kadar ince olabilir ki, bin tanesi üst üste geldiğinde ancak bir milimetrelik bir kalınlık oluşur. Kibrit kutusu büyüklüğündeki saf altın tenis kortu büyüklüğündeki bir sahayı kaplayacak kadar inceltilerek yassılaştırılabilir. Bir gram altından üç kilometre uzunluğunda tel çekilebilir. Ne var ki çok yumuşak olması her zaman avantaj değildir. Birçok uygulamada sağlamlık ve sertlik kazanması için başta bakır ve gümüş olmak üzere başka madenlerle karıştırılarak kullanılmak zorundadır.

Günümüzde paralar artık altından basılmıyor. Uzun zaman önceleri kâğıt paraları dengelemek için o miktardaki altın Merkez Bankası kasalarında tutuluyordu. Artık hiç bir ülke parasal amaçla altın kullanmadığı için paranın altının yasal güvencesine ihtiyacı kalmamıştır. Altının uluslararası para sisteminde bir rolü kalmayınca Merkez Bankaları ’nda da ulusal paralara karşılık belli ağırlıkta altın bulundurma zorunluluğu da kalmamıştır.

Tüm bunlara rağmen günümüzde altına olan talep artarak devam ediyor. Bu talebin ve altının hâlâ uluslararası önemini korumasının başlıca sebepleri, mükemmel ısı ve elektrik iletkenliği özellikleriyle teknolojide kullanılması ve insanların bilezik, yüzük, küpe benzeri süs eşyalarında, hatta diş kaplamalarında hâlâ altını servetlerinin bir parçası olarak, her an ellerinin altında olan ve değer kaybetmeyen bir yatırım aracı olarak görmeleridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...