Elektrik elektronik eğitimi ile ilgili bilgiler, kitap özetleri, kitap sınav soruları ve eğitime dair her şey
26 Mart 2017 Pazar
Aptal Puma Sendromu Nedir? Harcanan Emek Ulaşılan Sonuç Dengesi
Puma vahşi kedilerin uzak atalarından yırtıcı ve hızlı bir hayvandır. Yaklaşık iki metre uzunluğundadır. Birçok özelliği ile ünlüdür bu ormanların harika kedisi. Ama en çok ta hızlı ve kıvrak koşusu ile tanınır. Avının peşine düştüğü andan itibaren giderek hızlanan ve vücudunun tüm eklem ve kaslarını ortaya koyan hareketlerini seyretmek bir zevktir. Bu ölüm koşusu bazen pumanın , bazen ise hayatı için koşan kurbanın zaferi ile sonuçlanır.
Peki bir puma avının peşinden ne kadar koşar?
İşte ormanların vahşi avcısını uygarlıkların kurucusu insana örnek yapacak olanda pumanın bu özelliğidir. Puma avının peşinden sürdürdüğü "ölüm koşusunu" her zaman avının cüssesine göre ayarlar. Yani bir ceylan ele geçirmek için koştuğu süre ile, bir tavşanın peşinden geçirdiği süre asla aynı değildir. Çünkü puma akıllı bir hayvandır ve koşarken harcadığı enerji miktarı, avdan elde edeceği potansiyel enerji miktarını aştığı anda puma koşmaktan vazgeçer. Yenilgiyi kabul edip başka av arar. Bu nedenle ceylanın peşinden fazla, tavşanın peşinden çok daha az koşar.
İşte "aptal puma sendromu" bunun tersini yapan insanların ruh halini ifade etmek için, yani bir tavşanın peşinden yıllarca koşan, sonra da yakaladığı avı bir öğünde bitiren akılsızlar için kullanılır. Başarının sırrı pumalıktan, yani harcanan emek, ulaşılan sonuç ilişkisindeki dengeyi iyi saptamaktan geçmektedir.
Hayatın dengesi, Puma'lık ile, yani harcanan emek, ulaşılan sonuç ilişkisindeki doğru orantı ile sağlanabilir.
Bazı insanlar vardır, basit hesapsızlıkları veya olmayacak hayalleri peşinde ömürlerini tüketir.
Bazıları da vardır ki, bir üzüntüye veya öfkeye ömrünü adar, ya da bir hayale saplanır.
Bu insanların hayatlarına hayal kırıklığı, pişmanlık ve kızgınlık egemendir.
Hesapsızlıkları ağır bedeller ödetir kendilerine. Ne için, fizik ve moral enerji harcadığını, ne bedel ödediğini hesap etmeyip, ceylan niyetine tavşan peşinde koşarak yaşam enerjilerini tüketirler. Elde ne var diye bakıldığın da çoğu zaman bir hiçtir.
İnsanlarda çok görülen bu sendrom, farklı şekillerde olsa birçok şirket veya yöneticide de sıkça görülür.
Faydasız faaliyetler peşinde çok meşgul modda çalışılır.
Az kazanç peşinde çok emek, para ve zaman kaybedilir.
Bir çok yöneticiyi, pozisyonu ile bağdaşmayan, küçük işlerin peşinde, hem de koşuya kattığı, mesai maliyeti bile karşılanamayacak kalabalıkları da peşine takarak koşarken görebilirsiniz.
Ya da fayda ve maliyet hesapları iyi yapılmamış, muhtemel sapmaları öngörülmemiş, veya görüldüğü, hatta bazen önceden denendiği halde, aynı iş yapma yöntemlerinden vazgeçilemediğini de görebilirsiniz.
Hesapsızlık ve öngörüsüzlük bir yana, yaşananlardan bile ders çıkartılamamıştır.
Bu hesapsızlıkların maliyeti kısa zaman da pek görülemese bile, uzun zamanda içten içe şirketin ömrünü tüketen cinsten olur.
Şirketin sürdürülebilirlik kapasitesini yok eder.
Şirketin, kapasite, karlılık, rekabet vs realiteleri ve gerçek ihtiyaçları ile örtüşmeyecek şekilde, büyük denizler de küçük balık avlamakla meşgul olunur.
Sonuçta, ceylan peşinde olması gereken şirketin, tavşan peşinde telef olması kaçınılmaz olur.
Doğru Soru Sorabilmenin Önemini Anlatan Kısa Bir Hikaye
İki arkadaş hararetle tartışıyormuş:
Tartıştıkları konu, sigara içerken İncil okunup okunmayacağı imiş. Sonuç alamayınca Papa`ya sormaya karar vermişler. Papa`nın yanına gidip sırayla sorularını sormuşlar. Biri olumsuz cevap alırken diğeri, izin almayı başarmış.
İzin alamayanın sorduğu soru :
- Papa hazretleri, İncil okurken canım sigara içmek istiyor, içebilir miyim?
- Oğlum, İncil okunurken Tanrı ile ilgilenmen lazım. O sırada dikkatinin dağılmaması lazım. O yuzden İncil okurken sigara içilmez.
İzin alanın sorduğu soru ise :
- Papa hazretleri, sigara içerken canım İncil okumak istiyor ama sigara içiyorum diye İncil'i elime alamıyorum, sizce okuyabilir miyim?
- Oğlum, her nerede ve ne koşulda olursan ol, İncil okuma isteği duyarsan okuyabilirsin.
Kıssadan hisse :
1) Esas olan, aldığın cevap değil, sorduğun sorudur.
2) Beceri; almak istediğin yanıtı alabileceğin soruyu sorabilmektir.
3) Doğru soruyu sorabilmek bir zeka göstergesidir.
3) Doğru soruyu sorabilmek bir zeka göstergesidir.
Türkiye'de Çip Entegre Üretimi Yapan Fabrika Var Mı?
Bilkent Üniversitesi ve Aselsan'ın ortaklığında kurulan ve savunma, uzay, haberleşme, enerji sektörlerinin ihtiyaç duyduğu yüksek teknoloji ürünlerinin üretileceği çip fabrikası geçen yıl faaliyete geçti.
Yaklaşık 30 milyon dolarlık yatırımla kurulan ASELSAN Bilkent Mikro Nano Teknolojileri Sanayi ve Ticaret AŞ'de (AB Mikro Nano), özellikle III-V yarı-iletken ve benzeri teknolojik malzemeleri içeren mikro ve nano boyutlu aygıtların üretiminin gerçekleştirilmesi hedefleniyor.
Fabrika, faaliyete geçmesinin ardından ilk sözleşmesini de imzaladı. Buna göre, ASELSAN için galyum nitrat (GaN) transistörlerin/entegre devrelerin üretimi gerçekleştirilecek.
Üniversite-sanayi iş birliği açısından örnek bir proje olan çip fabrikası ile üniversitede geliştirilen teknolojinin ticarileşmesi sağlanıyor. ABD'de sayıları on binleri bulan bu tür yüksek teknoloji şirketleri, Türkiye’nin kalkınması açısından da büyük önem taşıyor.
Türkiye'nin satın aldığı, bazen istese bile temin edemediği çiplerin çok daha gelişmişleri bu tesiste üretilebilecek. Fabrikada üretilecek nanoteknoloji temelli ürünler ihraç da edilebilecek.
Türkiye, bu tesiste üretilecek galyum nitrat temelli çipler sayesinde savunma radarı, elektronik harp, güç elektroniği, uzay teknolojileri, elektrik iletim altyapısı, elektrikli araba, havacılık, yüksek hızlı tren ve 5G cep telefonu sistemleri eşi stratejik teknolojiler üretebilen dünyanın sayılı ülkeleri arasına girecek.
Galyum nitrat üstün özellikleriyle bu alanda kullanılan diğer ürünlerden ayrılıyor. Galyum nitrat pazarının gelecek 10 yılda hızla büyümesi ve bu alandaki faaliyetlerin önemli ekonomik getirileri beraberinde getirmesi bekleniyor.
TRT HABER
Türkiye Dünyanın İlk Bor ve Elektrik İle Çalışan Aracını Üretti
Türkiye’nin teknolojisi ile yüzde yüz milli tek elektrikli araç üreticisi DMA, TÜBİTAK MAM ve Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü ile beraber dünyada tek olan bir projeye imza attı.
Bor enstitüsü ve Tübitak MAM ile beraber yaptıkları “Boren” isimli araç; Elektrik ve Sodyum Bor Hidrür ile hibrit olarak çalışıyor.
Yürür aksamı, elektrikli batarya ile bu iki teknolojinin entegrasyonunu DMA’nın üstlendi. Projenin Sodyum Bor Hidrür’den hidrojen elde edilecek yakıt pili kısmını ise Tübitak MAM ve Bor Enstitüsü beraber geliştiriyor.Özel olarak yaptırılan aracın kasasında motor, şanzıman, egzoz sistemi yok. Kablolaması için gerekli altyapı DMA’nın vermiş olduğu özellikler doğrultusunda yapıldı.
Bu aracın kasasında bataryaların konulması için özel bir alan ayrılmış durumda. Aracın toplam proje maliyeti 1 milyon doların üzerinde.
Dünyada elektrik ve hidrojenli ilk hibrit araç
Önümüzdeki günlerde lansmanı yapılacak araç, hidrojen ve elektrikle çalışan dünyadaki ilk hibrit araç modeli. Sodyum Bor Hidrürden elde edilen hidrojen 750 Bar basınçla depolanıyor. Elde edilen hidrojen ve elektrik enerjisi ile çalışan bu araç geleceğin teknolojisi olarak görülüyor.
DMA’nın geliştirdiği elektrik motoru 53 kW ile saatte 450 kilometre yol alabiliyor. (Tesla’nın geliştirdiği elektrik motoru 75 kW ile 426 km yol almakta, son yazılım güncellemesinde bu menzilin 19 km artırıldığı söylenmektedir.) Sodyum Bor Hidrür ile desteklenen hibrit araç, konulan bor hidrür miktarı ile orantılı hiç durmadan yol alabiliyor.
Yapılan araştırmalar hidrojenin diğer yakıtlardan yaklaşık üç kat ucuz olduğu yönünde. Hidrojenin yaygın enerji kaynağı olarak kullanımının, hidrojen üretimi için geliştirilecek teknoloji ile maliyeti düşüreceği bekleniyor.
Sodyum Bor Hidrür, araçlarda yakıt olarak ilk defa 2001 senesinde Detroit Otomobil Fuarı’nda Daimler-Chrysler tarafından tanıtılmıştı. Aracın 5 yolcu ile 300 mil yapabildiği kaydedilmişti.
Bor kullanımının karı büyük
Dünyada Bor’un füze katı yakıtlar, yüksek enerjili jet motorları ve roketlerde saf hidrojen kaynağı olarak kullanımı konusundaki çalışmaların açıklanan sonuçları oldukça çarpıcı. Türkiye, Dünya’nın en geniş bor rezervlerine sahip ülkesi iken, bor hammadde olarak çok ucuza yurtdışına satılmakta. Endüstride kullanılmak üzere işlenmiş ürün olarak geri alınan bor bileşikleri ise kg’ında bileşiğin cinsine göre en az 10 ile 100 katı fazla maliyetle ithal edilmekte.
Milliyet
24 Mart 2017 Cuma
Türkiye'nin İlk Yüzde Yüz Yerli Elektrikli Otobüsü Avenue EV
TEMSA ve ASELSAN ortak üretimi olan ilk yüzde 100 yerli elektrikli otobüs Avenue EV, sekiz dakikada tam şarja ulaşabiliyor ve tek şarjla 50-70 kilometre gidebiliyor.
Avenue EV 35 oturan, 52 ayakta ve bir tekerlekli sandalyeli yolcu alabiliyor. Geniş iç hacme sahip Avenue EV, ASELSAN'ın geliştirdiği yüksek verimli, hafif ve yüzde 100 yerli elektrikli çekiş sistemi sayesinde uzun süre bakım gerektirmeden yüksek verimle hizmet verebiliyor. Araç, tek şarjla 50-70 kilometre gidebiliyor.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, TEMSA ve ASELSAN ortak üretimi olan Türkiye'nin ilk yüzde 100 yerli elektrikli otobüs Avenue EV’nin, sahip olduğu özelliklerle şehir içi ulaşıma yeni bir soluk getireceğini belirterek, "Türkiye ekonomisiyle ilgili endişe duyanlara verilen en iyi cevabın işte bu tür yeni yatırımlar olduğunu düşünüyorum." dedi.
Bakan Özlü, TEMSA ve ASELSAN ortak üretimi olan ilk yüzde 100 yerli elektrikli otobüs Avenue EV’nin tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada, yeni modelin otomotiv sektörü ve Türkiye için hayırlı olması temennisinde bulundu.
TEMSA’nın bugün Türkiye’nin en önemli otobüs, midibüs ve hafif kamyon üreticilerinden biri haline geldiğini, üretimdeki bu başarısını ihracata da yansıttığını ve bugüne kadar 66 ülkeye 10 binden fazla araç ihraç ettiğini anlatan Özlü, firmanın yaptığı üretim kadar sektöre getirdiği yenilikleri de çok önemsediklerini ifade etti.
Akıllı ve dijital otobüsler ile elektrikli araçlar gibi alanlarda yapılan çalışmaların çok büyük bir değer taşıdığını kaydeden Özlü, TEMSA’nın Türkiye’de Ar-Ge Merkezi sertifikası alan ilk şirket olmasının firmanın bu konuya karşı nasıl bir hassasiyet taşıdığını gösterdiğini kaydetti.
Tanıtımı yapılan Avenue EV’nin de bu hassasiyetin bir neticesi olduğunu belirten Özlü, “TEMSA ve ASELSAN ortak üretimi olan bu araç, ülkemizin ilk yüzde 100 milli elektrikli otobüsüdür. Bu aracın, sahip olduğu özelliklerle şehir içi ulaşıma yeni bir soluk getireceğine inanıyorum. Bu aracı geliştiren TEMSA’yı ve aracın motorunu geliştiren ASELSAN'ı yürekten tebrik ediyorum.” diye konuştu.
"Ekonomiyle ilgili endişe duyanlara en iyi cevap işte bu tür yeni yatırımlar"
Faruk Özlü, ekonominin lokomotifinin sanayi, sanayinin lokomotifinin de otomotiv sektörü olduğunu, otomotivin üretim, gelir, ihracat, Ar-Ge harcaması ve istihdam gibi alanların hemen hepsinde ülkenin en önde gelen sektörü konumunda bulunduğunu söyledi.
Geniş bir yan sanayiyi besleyen bu sektörün finans, sigorta, ticaret, servis ve lojistik gibi alanlar için de büyük bir önem taşıdığını ifade eden Özlü, şunları kaydetti:
“1950’li yıllardan bu yana üretim yaptığımız bu sektörde, 2015 yılında dünyanın en büyük 15’inci üretim merkezi haline geldik. Geçtiğimiz yıl traktörleri de dahil edersek 1 milyon 410 bin araç ürettik. Bu tarihi bir rekordu. Bu yıl ise bu rekoru daha da geliştiriyoruz. Zira yılın ilk 10 ayında otomotiv üretimimiz geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 7 oranında artış gösterdi. 2016 yılı üretimdeki bu artış kadar kapasite artışı açısından da çok verimli bir yıl oldu. Bu yıl içinde birçok farklı firma yeni yatırımları hayata geçirdi, yeni modellerin üretimine başladı. Türkiye ekonomisiyle ilgili endişe duyanlara verilen en iyi cevabın işte bu tür yeni yatırımlar olduğunu düşünüyorum.”
TEMSA’nın Avenue EV’yi en kısa sürede banttan indireceğine inandığını dile getiren Özlü, bu yeni modelin sektör için büyük önem taşıdığını vurguladı.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde (AB) otobüs ve hafif ticari araç üretiminde birinci, kamyon üretiminde ise ikinci sırada olduğunu belirten Özlü, “Ancak dünyada, özellikle de gelişmiş ekonomilerde, çevre dostu araçlara ve alternatif yakıtlara olan ilgi her geçen gün artıyor. Türkiye’nin ticari araç sektöründe lider pozisyonunu sürdürebilmesi, yeni teknolojilere adapte olmasını gerektiriyor. Bu açıdan yerli imkanlarla bir elektrikli otobüs üretilecek olması beni çok heyecanlandırıyor.” ifadelerini kullandı.
“Bir Türk otomobil markası oluşturacağız”
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Özlü, otomotiv sektörünün yan sanayi ile birlikte ele alındığında Türkiye’nin en büyük ihracat kalemini oluşturduğunu, bu yıl ihracatta bir düşüş olmasına karşın otomotiv sektörünün ihracatında artış yaşandığını söyledi.
Yılın 10 ayında otomotiv sektörü ihracatının adet bazında yüzde 12, dolar ve avro bazında ise yüzde 10 artış gösterdiğini bildiren Özlü, “Bu rakamlar, otomotiv sektörünün ne kadar güçlü olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Ülke olarak, bu güçlü sektörü daha da rekabetçi bir hale getirmemiz gerekiyor.” dedi.
Bunu sağlamak için özellikle yeni nesil teknolojilere, araç elektroniğine, araç kontrol sistemlerine, yakıt ve malzeme teknolojilerine özel önem vereceklerini ifade eden Özlü, “Sektörün geleceğine damga vuracak olan bu alanlarla ilgili Ar-Ge çalışmalarına yoğunlaşacağız. Özellikle yan sanayimizi de gelecek projeksiyonlarına uygun bir dönüşüme tabi kılacağız. Ar-Ge ve tasarımı tamamen yerli olan, IP hakları bize ait olan modellerin üretimde payını artıracağız. Bir Türk otomobil markası oluşturacağız. Böyle bir markanın varlığı, Türkiye’deki otomotiv sektörüne bir bütün halinde güç katacaktır.” diye konuştu.
“Yerli üretim, yerli tüketimle mümkün”
“Yerli üretim çok önemli bir meselemizdir” diyen Özlü, bu meselenin çözümünün öncelikle yerli tüketimle mümkün olacağını kaydetti.
Küresel bir dünyada yaşandığını, ithalat da yapılabileceğini ve bazı ihtiyaçların yurt dışından da karşılanabileceğini ifade eden Özlü, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ancak fiyat veya kalite farkı olmayan durumlarda yerli üretimi, Türkiye’de yapılan üretimi tercih edeceğiz. Bu konuda hepimize sorumluluk düşüyor. Özellikle kamu otoritesini elinde bulunduranların harcama yaparken yerli üretime destek olmaları büyük önem taşıyor. Mesela bir belediye, ihtiyacını karşılayacak kalite ve fiyata sahip bir otobüsü, yerli üreticiden almak yerine yurt dışından ithal ederse bu kabul edilebilir bir şey değildir. Bu anlayışı değiştirmemiz gerekiyor. Yerli üreticiye en büyük teşvik bu olacaktır.”
Özlü, yerli üretimi teşvik etmek amacıyla önemli programlar yürüttüklerini belirterek, “2014 yılının son aylarında yerli üretimi desteklemek ve dışa bağımlılığımızı azaltmak için Yerli Malı Tebliği’ni yayınlamıştık. Bu tebliğe göre, bugüne kadar TOBB ve TESK’e bağlı odalar tarafından 9 bin 580 adet Yerli Malı Belgesi verildi. Bu belgeye sahip olmak önemlidir. Çünkü orta-yüksek ve yüksek teknolojili sektörlerde faaliyet gösteren ve bu belgeye sahip olan firmalara, kamu ihalelerinde yüzde 15’e kadar fiyat avantajı uygulaması zorunludur.” şeklinde konuştu.
Benzer bir mantıkla, kamunun desteği ile Ar-Ge projesi yürüten ve ortaya bir ürün çıkaran firmalara Teknolojik Ürün Deneyim Belgesi vermeye başladıklarını, böylece bu ürünlerin kamu ihalelerine katılmasının önündeki engeli kaldırdıklarını, bu belgenin ihalelerdeki iş bitirme belgesinin yerine geçtiğini anlatan Özlü, 2015’te kurdukları ve "Lonca" adını verdikleri web sitesiyle Türkiye’de kimin, nerede, ne ürettiği bilgisine anında ulaşılabildiğini bildirdi.
Bugüne kadar 310 bin kişinin ziyaret ettiği bu portalın tedarik zincirinde yerli firmaların daha fazla pay alması için bir zemin teşkil ettiğini kaydeden Özlü, benzer çalışmalarının bundan sonra da devam edeceğini söyledi.
"Kamu alımlarını yerli üretimi teşvik için kaldıraç olarak kullanacağız"
Faruk Özlü, bakanlıkta kamu-sanayi iş birliğini modeli ile ilgili bir proje grubunun çalıştığını, bu çalışmalar neticesinde kamu alımlarında yurt içi üretim ve kullanıma ağırlık verilmesini sağlayan programların etkinliğini artıracaklarını ve yeni modelleri de devreye alacaklarını belirterek, "Böylece kamu alım politikalarını, yerli üretimi teşvik etmek açısından bir kaldıraç olarak kullanacağız.” dedi.
Türkiye’de yatırımı ve üretimi teşvik etmek için bu tür adımlar atmayı sürdüreceklerini belirten Özlü, şöyle devam etti:
“Yatırıma, üretime ve Ar-Ge’ye yönelik desteklerimizi daha da etkin hale getireceğiz. Türkiye’nin daha fazla ve daha nitelikli üretim yapmasını sağlamak için reformlarımızı sürdüreceğiz. İş ve yatırım ortamını sürekli iyileştireceğiz. Son 14 yılda, özel sektörümüzle el ele vererek başarıdan başarıya koştuk. Önümüzdeki dönemde de otomotiv sektörünü, sanayimizi ve ekonomimizi, yine özel sektörümüzle birlikte hareket ederek çok daha ileriye taşıyacağız. İş dünyamıza ve sanayicimize olan desteğimizi bundan sonra da artırarak sürdüreceğiz.”
Türkiye’ye ilk yerli elektrikli otobüsü kazandıranlara teşekkür eden Özlü, tanıtımı gerçekleştirilen modelin bir an önce üretimine başlanmasını diledi.
"Belediyelerin elektrikli otobüs kullanmasını ilerleyen yıllarda zorunlu hale getireceğiz"
Konuşmasının ardından Bakan Özlü'ye, Sabancı Holding Üst Yöneticisi (CEO) Zafer Kurtul ve Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı Müdürü Orhan Akbaş tarafından otobüs maketi takdim edildi.
Özlü, daha sonra TEMSA ve ASELSAN ortak üretimi olan ilk yüzde 100 yerli elektrikli otobüs Avenue EV’yi inceledi. Araç koltuğunda basın mensuplarına yaptığı açıklamada Özlü, bütün dünyada elektrikli araçlara karşı bir eğilim olduğunu, gelecek dönemde özellikle şehir içlerinde elektrikli araçların kullanımının zorunlu hale geleceğini, Türkiye'de de bu yönde çalışmalar olduğunu söyledi.
Avenue EV'nin bu anlamda bir öncü çalışma olduğunu belirten Özlü, "Önümüzdeki dönemde bu otobüslerin seri üretimine geçilmesini ve şehir içlerinde yoğun bir şekilde kullanılmasını temenni ediyoruz. Biz bakanlık olarak elektrikli araç üretimini destekliyoruz. Bundan sonraki dönemde de bu desteğimiz devam edecek. Özellikle belediyelerimizin elektrikli otobüs kullanmalarını teşvik edeceğiz, destekleyeceğiz. İlerleyen yıllarda bunu zorunlu hale getireceğiz." diye konuştu.
TRT HABER
21 Mart 2017 Salı
İneğe Binen Bilge Lao Tzu'dan Kötü Günlerinizde Size Güç Verebilecek Güzel Bir Öykü
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. İnsan dostunu satar mı?” demiş.
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.
Köylü ihtiyarın başına toplanmış:
“Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.
İhtiyar: “karar vermek için acele etmeyin” demiş. “Sadece at kayıp” deyin, “çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler.
Aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “Babalık” demişler, “sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”
“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler. Ancak içlerinden “bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler.
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. oysa sana bakacak başkası da yok, şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.
“O kadar acele etmeyin. oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”
Birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece allah biliyor.”
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
“Acele karar vermeyin. hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. karar; aklın durması halidir. karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
20 Mart 2017 Pazartesi
Pilsiz El Feneri Yapımı (Proje - Ödev)
Pilsiz el fenerini normal el fenerinden ayıran en önemli özelliği herhangi bir harici enerji kaynağna ihtiyaç duymamasıdır. Özel tasarımı sayesinde hareket enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren bu fener, depoladığı enerji ile belirli bir süre boyunca ışık yaymaktadır. Pilsiz el fenerini çalıştırmak için yaklaşık 30 saniye sallamak yeterlidir.
Pilsiz el fenerinin içinde 0,25 mm çapında bobinaj telinden 1800 spir sarılmış bir bobin vardır. Bu bobinin içinde rahatça hareket edebilen üç tane çapı 2cm ve kalınlığı 1cm olan neodyum mıknatıs bulunur. Mıknatısın bobin içindeki hareketi bobin uçlarında bir gerilim endüklenmesini sağlar. Bu gerilim köprü diyot ile doğrultulur ve kondansatör ile depo edilir. Böylece el fenerinin pilsiz olarak çalışması sağlanır.
Devreden uzun süreli ışık almak için kondansatörün kapasitesinin yüksek olması gerekir bu nedenle 1 faradlık bir kondansatör kullanılması uygun olur. Normalde 1 faradlık bir kondansatör kapasitesi çok büyüktür, günümüzde piyasada küçük boyutluları bulunmaktadır.
Mıknatısın manyetik alanının kuvvetli olması için de özellikle neodyum mıknatıs kullanılmalıdır. Mıknatısın manyetik alanı kevvetli olacağı için el fenerini elektronik cihazlara, manyetik kartlara ve hafıza birimlerine yaklaştırmamak gerekir.
Güçlü ışık vermesi için ışık şiddeti yüksek beyaz LED'ler tercih edilebilir.
Devrede bobinde oluşan gerilimi doğrultmak için köprü tipi diyot, gerilimi sabitlemek için zener diyot kullanılmıştır. Kondansatör gerilimi depo etmeye yaramaktadır. SW1 anahtarı el fenerini açıp kapamak için, SW2 anahtarı lamba parlaklığını ayarlamak için kullanılmaktadır. Lamba parlaklığını ayarlamak istenmezse SW2 anahtarı ve devrenin sonundaki direnç kullanılmaya bilir.
Kaynak; Bilimteknik dergisi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İyi Geceler Bay Tom (Michelle Magorian) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı
Kitabın Adı: İyi Geceler Bay Tom Kitabın Yazarı: Michelle Magorian Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1. Will'in kollarındaki morlu...
-
Cep telefonu ve tablet şarj cihazlarında USB kablolarla sık sık karşılaşıyoruz ve kullanıyoruz. Aynı zamanda bu cihazlara ve bilgisayarl...
-
Kitabın Adı : Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe Kitabın Yazarı : Paola Peretti Kitap Hakkında Bilgi : Yazarın kendi yaşam hikâyesinden esinl...