17 Nisan 2019 Çarşamba

Uzun Hikaye (Mustafa Kutlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Uzun Hikaye

Kitabın Yazarı : Mustafa Kutlu

Kitabının Özeti :

Ali hem yetim hem de Bulgar muhaciridir. Dedesi Pelvan Sülüman ile Bulgaristan'dan Türkiye'ye kaçmışlardır. Kendi babasını küçük yaşta kaybeden Ali Türkiye'ye geldikten sonra diğer akrabalarından bir türlü haber alamamıştır.

Pelvan Sülüman İstanbul'a gelince hemşehrileri yardımıyla Eyüp Sultan'da bir ahşap ev bulur. Torunu ile birlikte orada yaşamaya başlar. Bunca sene geçimini hayvancılıkla sağlamış olan Pelvan Sülüman, burada da hayvancılık yapmak ister.

Ahıra bir koyun alır. Zaman geçtikçe koyunların sayısı artar. Dede torun birlikte yaşayıp giderler. Ali de orta okulu bitirmiştir.

Her şey yolunda giderken Pelvan Sülüman'ın vefat etmesi üzerine Ali artık tamamen yalnız kalır. Evdeki bütün hayvanları satar ve bir daha o eve girmez.

Askerliğini bitirir. Avukat yardımcılığı, katiplik gibi mesleklerde çalışır. Yalnız daktilosunu yanından ayırmaz. Hep bir şeyler yazar.

Münire ise Ali'nin sevdiği kızdır. Sarı saçlı ve mavi gözleri onun güzelliğini tamamlayan özellikleridir.

Münire ile Ali Eyüp'ten tanışırlar. Münire'nin ailesinin Eyüp'te bir sineması vardır. Münire'nin ağabeyleri Eyüp'ün belalılarından oldukları için Münire'yi sıkı bir yönetim altında tutarlar.

Münire ile Ali bu ağabeylere karşı birbirlerini severler. Günün birinde ağabeyleri Münire'yi zengin bir adamın oğluyla evlendirmeyi ister. Münire buna karşı çıksa da işe yaramaz. Dayak üstüne dayak yer. Her yeri morluklar içinde kalır.

Bu olayları duyan Ali çok sinirlenir. Herkes sinemada tıklım tıklım film izlerken perdeler tutuşarak yanmaya başlar. Ali sinemayı yakmıştır. Daha sonra Münire ile kaçmışlardır. Ali'nin bu yaptıkları Eyüp'te efsaneleşmiş herkesin dilinde "sinemayı yakıp Münire'yi kaçıran Bulgaryalı Ali'nin efsanesi" dolaşır olmuş.

Bu yaşananlardan sonra ağabeyleri durur mu? İkisinin peşine düşmüşler. Münire ile Ali izlerini bulamamaları için bir yere bağlı olarak yaşayamamışlar. O kasaba bu köy derken günler birbirini kovalamış. Bu yüzden Ali doğru düzgün bir işe girememiş. Bir erkek çocukları olmuş ve o da yollarda büyümüştür.

İkili bir vagon evde geçimini sürdürmeye başladı. Çocukları beş yaşlarındaydı. Ali ise bir kasabada orta okul kâtipliği yapmaya başladı. Çalıştığı yerde yabani otlar içinde kalan bir bahçe vardı. Bu bahçe Ali'nin çok dikkatini çekti. Bahçeye çeki düzen vermek için müdürle konuştu. Müdür ilk başta pek olumlu bakmasa da kabul etti. Ali ve orada çalışan yardımcılar bahçeye güzelce meyveler ektiler. Gün geçtikçe müdür bu olanlardan böbürlenip herkese bahçeyi kendisinin yaptığını söylemeye başladı. Meyvelerden de kimseye vermez oldu.

Ali, haksızlığı kaldıramazdı. En nefret ettiği şey buydu. Müdürün karşına geçip meyveleri herkese eşit olarak dağıtması gerektiğini söyledi. Eşit kelimesini duyan müdür Ali'ye sosyalist misin sen yoksa tarzında bir soru yöneltti.

Aslında Ali sosyalist olmasa bile o sinirle evet sosyalistim dedi. Müdüre diklenen Ali kısa bir süre sonra işten çıkartıldı. Bu olaydan sonra lakabı sosyalist Ali olarak kaldı.

Müdürün yaptıklarını kendine yediremeyen Ali gece yarısı bahçede ekili olan bütün ürünleri toplayıp kaçtı.

Artık burada barınamazlardı. Ailesi ile birlikte kasabayı terk etmek zorunda kaldı. Çocuğu ve karısıyla bir trenin yolunu buldu. Karısı Münire hamileydi. Ali trende istasyon şefi ile ahbap oldu. Bir vagondan evde kalmaları için müsaade etti. Burada günler güzel geçmeye başladı. Ancak hayat bu... Hep güzel gidecek sanılır. Ne yazık ki sonu güzel bitmedi. Münire bir gece ansızın fenalaştı. Evin ağır işlerinden dolayı olacak ki bedeni buna dayanamamıştı.

Ali ile Münire'yi şehre gönderdiler. Oğlu ise bir komsuda annesi ve babasının gelmesini bekliyordu. Günler sonra Ali geldi. Eve tek gelmişti ve ağlıyordu. Münire hayata gözlerini yummuştu.

Günler geçti. Ali'nin oğlu on altı yaşındaydı. Liseye gidiyordu. Ali o dönemler Sarıkaya otelinde dava vekilliği yapıyordu. Emin Sarıkaya ise otelin sahibiydi. Gençliğinde parasının birçoğunu boş yerlerde harcamış olan Emin Efendi'nin şimdilerde evinde pek bir şeyi kalmamıştı. Ama yine de hatırı sayılır bir adamdı.

Baba-oğul bu göçebe hayatlarında her gittikleri yerde ev bulmakta zorluk çektikleri için Emin Efendi'nin yardımıyla Çerçi Abdullah adında bir işportacının evini tuttular.

Çerçi Abdullah'ın Celal adında bir oğlu vardı. Celal'de kas erimesi hastalığı vardı. Yoksulluktan dolayı bir çare bulunamamıştı. Ali'nin oğlu ile hemen arkadaş oldular. Celal bir pencere kenarında oturuyor, boncuk dizip bileklik yapıyordu. İşportacı babası ise bu bileklikleri satıyordu.

Celal ile Ali'nin oğlu aynı kıza aşık oldular. Sanat okulundan savcının kızı Ayla. Okulun en güzel kızlarından birisi. Celal, Ayla'yi görünce uzun süre boncuk takamaz yapacağı işi şaşırırdı. Cemal bir gün Ali'ye yaptığı bileziklerden birisini verip Ayla'ya götürmesini istedi. Celal'in çok az bir sürelik ömrü kalmıştı. Ayla anlayışlı bir kız olduğundan bileziği kabul etti. Ali'nin oğlu ise hem yaptığı işten dolayı mutlu oluyor hem de üzülüyordu.

Çerçi Abdullah, Ali ve Emin Efendi işportacı Çerçi'ye yardım etmek için el ele verdiler. Ona kışın rahat etmesi için el emeğiyle dükkan açacaklardı. Bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Derken çarşı ağası İskender Zapuroğlu zavallı Çerçi'ye aklını taktı. Bu işin olmaması için elinden geleni ardına koymadı. Emin Efendi bu toprağın kendisine ait olduğunu söylese de dinletemedi. Ama esas Zapuroğlu'na direnen kişi Ali'ydi. Çünkü Ali haksızlığa gelemiyordu.

Zapuroğlu Ali'ye takmıştı. Onu rahat bırakmadı. Ali artık gitmeleri gerektiğini anlamıştı. Oysa Ali'nin oğlu ilk aşkı Ayla'yı nasıl bırakıp gideceğini bilmiyordu.

Ali'nin oğlu Mustafa artık liseyi bitirmiş genç bir delikanlı olmuştu. Üniversite sınavına iki kez girmiş ve kazanamamıştı. Büyüdükçe babasına benzetilmekten gurur duyuyordu.

Yeni gittikleri yerde Ali bir kitabevi satın aldı. Buraya yeni kitap türleri getirmek istiyordu. Amacı bir kültür ocağı oluşturmaktı. Zamanla dükkandaki bütün işleri hallettiler. Dükkanın adını küçük kitapçı koydular. Tabelayı yapmak için Turan isminde bir genç geldi. Turan, Osman adında bir ressamın yanında çıraklık yapmış ustası ölünce de dükkanın başına geçmişti.

Mustafa ile dost oldular. Turan, kasabadaki kuaför Mualla'nın kızı Suna'ya aşık olmuştu. Onun için her türlü romantikliği yapmış olmasına rağmen Suna onu sevmemişti. Suna oyuncu olmak, şöhrete kavuşmak istiyordu. Bir gün ansızın kaçtı. Suna'nın kaçması Turan'ın içinde yara açtı. Etkisinden uzun süre kurtulamadı.

Ali ile Mustafa'nın açtıkları kitabevi artık sinek avlar duruma gelmişti. Kimse kitap almıyordu. Kasaba okuyan bir toplum değildi. Ali bir gazetede yazmaya başladı. Yazdığı siyasi görüşleri yüzünden ihbar edildi. Küçücük kasabanın hapishanesine mahkûm edildi. Mustafa ise kimsenin uğramadığı bu kitabevinde yalnız kalmıştı.

Bir gün Selma Hanım ve yanında başörtülü bir kız kitabevine girdi. Kızın ismi Feride idi. Mustafa bu gizemli kızdan çok etkilendi. Feride dükkana tek başına gelmeye başladı. Mustafa ise ona ithafen Çalıkuşu romanını okuması için verdi. Kitabın arasına onsuz yapamadığını yazdı. Feride ise kısa bir süre sonra notuna olumlu bir cevap vermişti. Böylece aralarında bir ilişki başlamış oldu.

Bir gün Feride ile Selma Hanım yolda yürürken kasabanın sarhoşu Selami peşlerine takılmıştı. İki kadın zorla kendilerini kitabevine attılar. Selami cebinden silahını çıkardı ve Mustafa'yı tehdit etmeye başladı. Olaylar büyümeden polis geldi. Selami'yi götürdüler.

Bu olayların üstüne Mustafa ve Feride sokağa çıkamaz hale geldiler. Bu yaşananlar Mustafa'yı cesaretlendirdi. Babasının annesini kaçırdığı gibi o da Feride'yi kaçıracaktı. Ama Feride Mustafa ile kaçmayı kabul etmedi. Mustafa'yı çok sevdiğini ama kocaya kaçan kız olmak istemediğini söyledi.

Bunun üzerine Mustafa babasını ziyarete gitti. Bütün olanları anlattı. Artık bu kasabada durmak istemediğini söyledi. Ali, kendisinin gençliğinde yaptığı cesareti oğlunun da göze aldığına şaşırdı. Gülerek "demek kaçıracaktın he" dedi.

Mustafa'ya bir tanıdığının adresini verip burada ona is vereceklerini söyledi. Oğluyla vedalaştı. Ona daktilosunu verdi. Her zaman daktiloyla yazmasını istedi. Sözlerine, bu alete yazdığında ben konuşuyorum demektir diye ilave etti. Mustafa tren ile İstanbul’a gitmek için harekete geçti.

Babasının ona verdiği daktiloyla ne yazacağını bilmiyordu. Yazsam da neye yarar düşüncesindeydi. Düşündü ve kendi hayat hikayesini yazmaya karar verdi. Gittiği bu yerde de hangi işe girerse girsin başarabileceğinden yüreği emindi.

Uzun Hikâye: Topluma uymayıp, düzene baş kaldırışlığın getirdiği bir göç öyküsüdür. Yazar, hem yaşam koşullarının ağırlığını anlatmış hem de Ali karakteri ile okuyucuya cesareti tanıtmıştır.

Ali, topluma uymayan ve herkes gibi haksızlığa göz yummayan bir adam olduğundan dolayı gittiği hiçbir yerde barınamıyordu. Bu yüzden hayatı göçebe olarak geçti. Ama bundan asla mutsuz olmadı. Çünkü o herkes gibi değildi. Herkes gibi olmaması ona verilmiş en büyük ödüldü belki de.


Kitap ve Yazarı Hakkında Bilgi :

Mustafa Kutlu ,1945 yılında Erzincan'da doğdu. Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde Edebiyat bölümünden mezun oldu. Edebiyat öğretmeni olan Mustafa Kutlu hikayeleri ve denemeleriyle tanınmıştır. Aynı zamanda yazarın incelemeleri ve senaryoları da bulunmaktadır.

Mustafa Kutlu Uzun Hikaye isimli eserini 2000 yılında yazmıştır. Kurgusu dram olan bu hikaye 2012 yılında Osman Sınav yönetmenliğinde beyaz perdeye aktarılmıştır.

Başrollerinde Ali karakterini Kenan İmirzalıoğlu, Münire karakterini ise Tuğçe Kazaz canlandırmıştır. Uzun Hikâye adlı sinema filmi çoğu izleyici tarafından beğenilmiş ve ün kazanmıştır.

Uzun Hikaye (Mustafa Kutlu) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1 için tıklayınız...

Uzun Hikaye (Mustafa Kutlu) Kitap Yazılı Test Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 2 için tıklayınız...

Uzun Hikaye (Mustafa Kutlu) Kitap Yazılı Test Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1



1. Metnin başkahramanı da olan çocuk saçlarını nasıl tasvir etmiştir?

A) Uzun ve seyrek          B) Kirpi gibi dik duruyor
C) Siyah ve sık                 D) Kumral ve kısa

2. ‘’Ne zaman annem aklıma düşse o ……………. hatırlıyorum.’’Hikayeye göre noktalı yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Çocukluğumu           B) İstanbul’u
C) Vagondan evi            D) Tren yolculuğunu

3. Çocuk makasçının kızının konuşamamasının nedenini aşağıdakilerden hangisine bağlamaktadır?

A) Küçükken babasından yediği tekme ve tokatlara
B) Kalıtsal bir özellik olduğunu düşünmektedir
C) Küçükken geçirdiği talihsiz bir kazaya
D) Çevresinde konuşacak kimsenin olmamasına


4. Vagondan evde yaşadıkları dönemlerde babasının işten eve dönüşlerinde, hiç unutmadan çocuğa alıp getirdiği şey aşağıdakilerden hangisidir?

A) Elma           B) Kitap
C) Şeker          D) Balon

5. Ali Bey’in dedesinin adı hangi seçenekte doğru olarak belirtilmiştir?

A) Pehlivan Selim         B) Hattat Remzi
B) Halis Ağa                   D) Pelvan Sülüman

6. Ali Bey’in dedesinin öldüğü durum ve yer aşağıdakilerden hangisidir?

A) Trenle yolculuk yaparken
B) Bahçenin çitlerini tamir ederken
C) Bahçedeki tavuklara yem verirken
D) Cami şadırvanında abdest alırken

7. Aşağıdakilerden hangisi çocuğun babası Ali Bey’in yaptığı mesleklerden biri değildir
?

A) Kasaplık               B) Katiplik
C) Puantörlük          D) Muhasebe yardımcılığı

8. Çocuğun annesinin adı hangi seçenekte doğru olarak verilmiştir?

A) Munise         B) Münire
C) Saime           D) Sabire

9. Aşağıdakilerden hangisi hikayedeki çocukla ilgili (hikayenin başkahramanı) doğru bir bilgi değildir?

A) Bir zamanlar vagondan evde yaşamışlar
B) Küçük yaşta annesini kaybetmiştir
C) Kardeşleri içerisinde en küçüğüdür
D) On altı yaşında cılız ve hırslı bir çocuktur

10. Hikayede adı geçen ‘’Üçgen Erdoğan’’ ın yaptığı meslek hangisinde doğru olarak verilmiştir?


A) Çaycı çırağı               B) Kasap çırağı
C) Motorcu çırağı         D) Kaportacı Çırağı

11. On üç, on dört yaşlarında amansız bir hastalığa yakalanmış. Kas erimesi var çocukta. O yılların şartları, yoksulluk çaresizlik içinde devasını bulamamışlar. Oğlan gözlerinin önünde eriyip gidiyormuş. Biz tanıştığımızda artık yürüyemez hale gelmişti. Okumaya meraklı, içedönük, duygulu bir çocuk.’’

Hikayede kendisinden bu şekilde bahsedilen kişi kimdir?


A) Celal        B) Cemal
C) Celil         D) Cafer

12. Çocuk, çok merak ettiği için gizlice aldığı ve babasına ait birçok yazının ve özel bilginin yer aldığı özel dosyayı nerede saklamıştır?

A) Kümesin içinde
B) Elma ağacının dalında
C) Tezgahın altında
D) Bahçe duvarının köşesinde

13. Çerh bozuldu dünya ıslah olmuyor
Fukara ehlinin yüzü gülmüyor
Ruhsati de ne dediğin bilmiyor
Yazı belli değil hat belli değil

Hikayedeki çocuk yukarıdaki şiiri nerede görüp okumuştur?


A) Arkadaşının kitabında
B) Babasının dosyasında görmüştür.
C) Okul kütüphanesinde
D) Kahvenin duvarında

14. Babayla çocuğun yerleştikten sonra bir kitabevi açtıkları yerin adı hangi seçenekte doğru verilmiştir?

A) Yeşil belde
B) Korucular köyü
C) Hanyeri kasabası
D) Yukarı Çavuldur köyü

15. Çocukla babası, açtıkları kitabevine aşağıdaki isimlerden hangisini vermişlerdir?


A) Küçük Kitapçı             B) Umut Kitap
C) Güneş Kitabevi          D) Uğur Kitapçılık

16. Aşağıdakilerden hangisi hikayede adı geçen ‘’ Kara Turan’’ ile ilgili doğru bir bilgi değildir?

A) Annesi kömür işinde çalışmıştır.
B) Küçük yaşta babası terk etmiştir.
C) Tabelacı Osman’ın çırağı olmuştur.
D) Kasabanın en zengin adamıdır.

17. Çocuğun babası Ali Bey’in hapse düşmesine neden olan olay hangi seçenekte doğru olarak verilmiştir?

A) Kitabevi açtığı için
B) Gazetede yazdığı yazılar nedeniyle
C) Girdiği bir kavga yüzünden
D) Borçlarını ödeyemediği için

18. Çocuğun Sevim Hanım’la dükkanına ilk defa gelen Feride’ye raftan indirerek verdiği ve ‘’Bu benim hediyem olsun.’’ dediği kitabın adı hangi seçenekte doğru belirtilmiştir?


A) Sol Ayağım
B) Yer Altında Bir Şehir
C) Çalıkuşu
D) Fareler ve İnsanlar

19. Ceza evinde kendisini ziyaret ederek kasabadan ayrılmak istediğini belirten oğluna Ali Bey kendisini hatırlaması için ne vermiştir?


A) Mızıkasını
B) Bir roman
C) Dedesinden kalma madalya
D) Daktilosunu

20. Babasıyla da görüştükten sonra kasabadan ayrılma kararı alan çocuk hangi şehre gitmek için yola çıkmıştır?

A) İstanbul        B) İzmir
C) Bursa            D) Ankara

CEVAP ANAHTARI


  1B       2C      3A      4C      5D      6D      7A      8B       9C    10D
11A    12B    13B    14C    15A    16D    17B    18C    19D    20A

Başka Uzun Hikaye (Mustafa Kutlu) Kitap Yazılı Test Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Toprak Ana (Cengiz Aytmatov) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler

Kitabın Adı : Toprak Ana

Kitabın Yazarı : Cengiz AYTMATOV

Kitabın Konusu :


Roman, İkinci Dünya Savaşı (1939 – 1945) sırasında savaşta üç oğlunu, kocasını ve gelinini kaybeden bir kadının toprakla yaptığı söyleşiyi anlatıyor.

Kitabın Özeti :

Tolunay genç bir köylü kızıdır ve Savankul'a aşık olur ve evlenirler.Tek idealleri vardır. O da kendi topraklarını sürebilecekleri kendilerine yetecek bir tarladır.

Evliliğin ardından Tolunay üç erkek çocuk doğurur. Bu çocuklar zamanla büyürler ve bu sırada Savankul köye ilk traktörü getirir. Artık toprak daha kolay işlenmektedir. 

Çocuklar büyüdüklerinde en büyükleri olan Kasım babası gibi biçerdövercilik yapmaya başlar. Muslubeg çiftliğin komsomolunda sekreter olarak çalışıyordu. En küçükleri olan Caynak şehirde okuyor, öğretmen olmaya çalışıyordu.

Kasım Aliman isminde güzel bir kızla evlenmişti. Hala traktörle çalışıyordu. Tolunay bu halinden çok mutluydu. Bundan ddaha mutlu olamayacağını düşünüyordu. Günler bu şekilde gecerken bir gün savaşın patlak verdiği haberi öğrenilir. Tüm köylerden orduya insanlar çağırılıyordur ve Kasım'da askere çağırılır. Onun ardından Savankul ve Muslubeg'de askere giderler. Evde sadece Tolunay, Aliman ve Caynak kalmıştır. Artık tüm köylüler cephedeki askerler için çalışıyorlardır.

Savaş sürerken Caynak da evdekilerden habersiz askere gider. Savaşın sebep olduğu açlık ve sefalete köylüler zor dayanmaktadır. Bir gün Savankul ve Kasım'ın cephede şehit oldukları haberi gelir. İki kadında bu haberle yıkılırlar. Bir süre sonra Caynak'ın da savaşta kaybolduğu haberi gelir.Yeni hayatlarında artık birer dul kadındırlar. Tolunay gelini için üzülmektedir. Kocasını kaybeden Aliman kendisini çok yalnız hisseder. Bu arada köylerine bir çoban gelmiştir ve Aliman'la bu çoban arasında bir ilişki yaşanır. Aliman hamile kalır.

Herşeye rağmen Tolunay gelinine sahip çıkar. Aliman'ın karnının şişmesini görmemezlikten gelir. Aliman bu halinden çok utanmaktadır. Bir gece Aliman'ın yatağından kalktığını gören Tolunay, Aliman'nın doğum yaptığını görür. Doğumda zorlanan Aliman'ı kasabaya götürmeye çalışırken çocuk doğar ama Aliman ölür.

Kitabın Kahramanları, Kişiler :

TOLUNAY: Kitabın ana kahramanıdır. Gençliğinde çok güzel ve çalışkan bir kadınmış.

SAVANKUL:
Kara bıyıklı esmer bir yiğit. Azimli ve çalışkan.

KASIM: Babasın benziyor. Karısını seven iyi bir evlat.

MUSLUBEG: Ağabeyi gibi o da babasına benziyor. Müzikten hoşlanan bir insan.

CAYNAK: Daha çok annesine benziyor.

ALİMAN: Genç, esmer bir dağ kızı.

Uçurtma Avcısı (Khaled Hosseini) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Uçurtma Avcısı

Kitabın Yazarı : Khaled Hosseini

Kitabın Özeti : 

Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali ile bilikte birçok dram yaşanır. Monarşinin son yıllarında Kabil’de birlikte büyüyen ve çok iyi arkadaş olan Hasan ve Emir, süt kardeşidir. Emir, zengin ve yardımsever bir iş adamının oğludur. Hasan ise ülkede sevilmeyen, hazara çocuğudur. Hasan’ın babası (Ali) Emir’in babasının hem dostu hem de hizmetkârıdır. Ali Hazara’dır, kısırdır ve Hasan’ın kendi oğlu olmadığını bilmesine rağmen onu oğlu gibi sever.

Hasan okuma yazma bilmez; ama Emir her zaman yazdığı hikâyeleri Hasan’a okur. Kabil’de her yıl düzenli olarak uçurtma şenliği düzenlenir. Bu yıl yapılacak uçurtma şenliğine Emir ve Hasan da katılır. Yaklaşık yüz uçurtmadan sadece iki uçurtma sona kalır ve son uçurtmayı da Emir kopararak kazanır. Emir’e söz veren Hasan, kopan uçurtmanın ardından koşar ve onun düştüğü yeri tespit etmeye çalışır.

Aradan zaman geçmesine rağmen, dönmeyen Hasan’ı merak eden Emir, Hasan’ı aramaya başlar. Emir, yaşlı bir satıcıya Hasan’ı tarif eder ve görüp görmediğini sorar. Yaşlı satıcı da elinde uçurtma olan bir çocuğun peşinden birkaç kişinin kovaladığını söyler. Emir bir ses duyup hemen oraya yönelir.

Zengin, kendini beğenmiş, kötü bir çocuk olan Assef ve arkadaşları, Hasan’ı kıstırıp elindeki uçurtmayı ister. Hasan ise hiç tereddüt etmeden “Söz verdim, uçurtmayı Emir ağama götüreceğim.” der. Assef o zaman hayatı boyunca unutamayacağı bir şey yapar. Hasan’ı önce döver sonra da ona tecavüz eder. Bütün bu olanları görüp korkan Emir, hiçbir şey yapmadan arkasına bile bakmadan oradan koşarak uzaklaşır.

Bu olanlardan sonra Emir, Hasan’ın yüzüne bakamaz ve her gün onu gördükçe kendini kötü hisseder. Emir, babasına artık Hasan gili burada istemediğini söyler; ama babası sıcak bakmaz. Sonra Emir pes etmez, Hasan’ı hırsızlıkla suçlar. Emir‘in babası bu olayı da affetse de Ali bu utançla yaşamayacağını söyleyerek oradan ayrılırlar.

Sovyet işgalinin başlaması ile Emir ve babası her şeylerini kaybedince, ülkeyi terk edip Kaliforniya’ya giderler. Yaşadığı yerden uzaklaşsa da Emir geçmişinden gelen utanç ve pişmanlıkla yaşamaya devam eder. Aradan yıllar geçer. Büyümüş olan Emir, Afganistan’dan bir telefon alır. Hasan’ın başının tehlikede olduğunu ve yardıma ihtiyacı olduğunu belirtir. Vicdanını rahatlatmak için fırsat bulan Emir, Amerika’daki hayatını bırakarak Afganistan’a döner. Afganistan’a gelince bir sürü yeni bilgi öğrenir. Öncelikle Emir yıllarca babası tarafından kandırıldığını, yani aslında Hasan’la Emir’in süt kardeşi olmadığını öğrenir. Hasan’ın Farzana adında karısının ve Sahrab isminde bir de oğlunun olduğunu öğrenir.

Hasan bir çatışma sırasında ölür. Sahrab’ın yetimhanede olduğunu, yetimhanedeki adamın onu köle gibi çalıştırdığını öğrenir. Uzun aramalardan sonra Emir yetimhaneye tek başına gider. Yetimhanedeki adama ne için Kabil’de olduğunu anlatır. Daha sonra Emir, yetimhane sahibinin Assef olduğunu anlar ve tartışmaya başlar. Yıllarca kaçtığı olaydan bu defa kaçamayan Emir, Sahrab’ı da alarak oradan hızla kaçar.

Emir ve Sahrab Kaliforniya’ya giderler. Birlikte parka giderler. Emir, Sahrab’a uçurtmayı öğretir. Yıllar sonra şimdi Hasan’ın yerinde oğlu Sahrab vardır. Makarayı Sahrab tutuyor, ipi ise Emir. Birlikte diğer uçurtmayı koparırlar. Kopan uçurtmayı yakalamak için Sabrab’a söz veren Emir uçurtmanın peşinden koşar.

Satranç (Stefan Zweig) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili

Kitabın Adı Satranç

Kitabın Yazarı : Stefan Zweig

Kitabın Konusu :

New York’tan Buenos’e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic’e, ücret karşılığı bir parti satranç oynamayı önerir. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı Dr.B oyun sırasında kendini tutamayıp onların oyununa karışınca, şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine.

Kitabın Özeti : 

Hikaye New York’tan Buenos Aires’e yolculuk yapan bir deniz vapurunda yaşanır. Bir grup yolcu gemideki kurgusal satranç şampiyonu Mirko Czentovic’i satranç maçına davet ederler. İlk satranç maçını beklendiği gibi rahatlıkla şampiyon kazanır. Yine kaybedilmekte olan rövanş partisinin ortasında, oyuna Dr B. adında bir başka yolcu daha katılır ve satranç maçı beraberlik ile biter. Bunun üzerine yolcular tarafından Czentovic ile Dr.B arasında bir müsabaka organize edilir. Müsabaka başlamadan Dr B. kitapta hikâyeyi anlatana satrancı nasıl öğrendiğini bildirir.

Gestapo tarafından bir otel odasında aylarca hücre hapsine kapatılmışken, bir sorgulama öncesi bekletildiği odanın duvarında asılan montun cebindeki satranç kitabını çalmayı başarmıştır. Kitaptaki kaydedilmiş oyunları satranç tahtası olmadan kendi kafasında oynamaya baslar. Satranç hücrede sıkıntıdan çıldırmak üzere olan Dr. B’nin hayatını kurtarmıştır. Ancak zamanla ölü nokta dediği kitaptaki bütün oyunları ezbere öğrendikten sonra, kitabı çalmadan önce hücredeki sıkıntıdan yıprandığı konumuna tekrar düşer.

Satranç tahtası ve taşları yoktur, ancak, önce ekmek içinden yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle belleğinde oynayarak kurumsal bir satranç ustası olup çikar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizlerine beyin ağrılarına yakalanır. Bunun üzerine kafasında yeni partiler icat eder ve şizofrenik tarzda partileri sinir krizi geçirene dek kendi kendine karşı oynamaya başlar. Sonunda hapisten salıverilmiştir. Gemide satranç şampiyonuna karşı ilk müsabakayı kazanır. Dr.B bütün şampiyonların partilerini ezbere bildiğinden Czentovic’in oynayacağı oyunları önceden hesaplıyordur. İkinci müsabaka sırasında Czentovic, karşısındakinin zamanla huzursuzlaştığını fark edince özenle yavaş oynamaya başlar ve Dr.B yine kriz geçirince parti yarıda kalır.

İstanbul Hatırası (Ahmet Ümit) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : İstanbul Hatırası

Kitabın Yazarı : Ahmet Ümit

Kitabın Özeti : 

Atatürk heykelinin önünde elleri bağlı ve elinde sikke bulunan bir ceset vardır. Maktül 12 Ağustos 1959 doğumlu Arkeolog profesör Necdet Denizel'dir. Polisler maktülün cüzdanını ve kırılmış cep telefonunu bulur. Arkeolog olduğunu öğrenince de polisler, evine gitmeye karar verir.

Maktülün elindeki sikkede “Byzantion” yazar. Byzantion İstanbul’un ilk adıdır. Polisler cinayeti aydınlatmak için Necdet’in eski eşiyle irtibata geçerler. Sonuç alamayan polisler bu defa da Necdet’in eski eşinin sevgilisine ulaşırlar. Namık Karaman, Çapa Tıp Fakültesi’nde cerrahtır ve aynı zamanda İstanbul’u Savunma Derneği’ne (İSD) üyedir.

Namık cinayetten haberi olmadığını söyler. Birinci cinayeti aydınlatamadan komiser Nevzat’a ikinci cinayet haberi gelir. Bu ceset de Çemberlitaş’a bırakılmıştır. Yine avucunda sikke de vardır. 1950 doğumlu Rizeli Mukadder Kınacı öldürülmüştür. Mukadder Kınacı, şehir planlamacısıdır. Necdet Denizel’in vücudu gibi Mukadder Kınacı’nın vücudu da ok biçiminde bırakılmıştır ve ceset bir yeri işaret etmektedir.

Cesedi morga gönderip olayla ilgili soruşturmaya devam ederler. Namık Karaman, 12 Eylül döneminde iki polisi yaralamış, polislerden biri neredeyse ölüyormuş. Namık‘ın kendisi de kaçarken yaralanmış. İki ay hapishanede kalır, müebbet hapis cezasına çarptırılır ama 10 yıl yattıktan sonra aftan yararlanarak çıkar.

İki cinayet sonunda ulaşılabilen bilgi, kurbanları bir yerde katledip sonra tarihi anlamı olan bir yere bırakmalarıdır. Ve maktüllerin avuçlarına sikke bırakılarak cesetleri ok haline getirip bir sonraki cesedin bırakılacağı yeri işaret etmesidir. Polis Nevzat ve ekibi Mukadder Kınacı’nın ölümüyle ilgili bilgi toplamak için maktülün evine gider.

Mukadder Kınacı’nın üç yıl önce eşinden boşanarak başka bir kadınla evlendiğini öğrenirler. Cinayetlerle ilgili yine işe yarar bir bilgi elde edemezler. Nevzat, akşam arkadaşları Demir ve Yekta’nın yanına gider. Demir veteriner, Yekta da mimar ve aynı zamanda şairdir. Nevzat, Demir ve Yekta çocukluktan beri arkadaşlardır. Bu üç kafadar gruplarındaki dördüncü kişiye, yani Handan’a aşık olurlar; ama Handan’la Yekta evlenir ve Umut adında bir oğulları olur. Handan ve Umut üzerlerine yıkılan bir duvarın altında kalarak can verirler.

Katiller aralık vermez, üçüncü kurban Altınkapı’da bulunur. Gazeteci Şadan Duruca’ya aittir ceset. Nevzat ve ekibi ipucu yakalayabilmek için çırpınırlar; ama elde ettikleri bulgularla katillerin kesin olarak o kişiler olduğunu söyleyemezler. Öldürülenlerin birbiriyle olan iletişimlerini nerelerde, hangi projelerde birlikte çalıştıklarını araştırırlar. Dördüncü kurban Ayasofya’da bulunur. İstanbul doğumlu mimar Teoman Akkan’dır. Artık katillerin beyaz bir münibüsle cesetleri bıraktıklarını görgü tanıkları vesilesiyle öğrenirler.

Beşinci kurban eski belediye başkan yardımcısı Fazlı Gümüş’tür. Ceset, Fatih Camii’ne bırakılır. Nevzat ve ekibi bir sonraki cesedin nereye bırakılabileceğini hala tahmin etmeye çalışır; çünkü gazetelerde ilk sayfalarda cinayet haberleri yer almakta ve caniler durmadan can almaya devam etmektedir. Buna dur demenin zamanı gelmiş, geçmektedir.

Derken altıncı ceset bulunur. Hukuk danışmanı Hakan Yamalı’dır. Yedinci cesedin nereye bırakılacağını artık Nevzat tahmin eder ve ekibini arayarak oraya yönlendirir. Tüm cinayetleri arkadaşları Demir ve Yekta işlemiştir. Yedinci kurban da turizmci Adem Yezdan’dır. Nevzat nasıl olur da arkadaşlarının bu cinayetleri işlediğini bir türlü anlayamaz. Cesedi bırakırken Demir’i yakalamaya çalışırken Demir bir polisi rehin alır ve Demir polisi öldürmek isteyince Demir vurularak etkisiz hâle getirilir ve sonra orada ölür.

Nevzat, Yekta’nın nereye kaçtığını tahmin eder ve tahmini de doğru çıkar. Yekta, karısı ve oğlunun mezarına gitmiştir, yaralıdır. Nevzat’la Yekta konuşur. Nevzat, Yekta’yı hastaneye gitmeye ikna edemez ve Yekta kendini öldürür. Nevzat artık öğrenmiştir tüm bu cinayetleri öç almak için Demir ve Yekta’nın işlediğini. Çünkü karısı ve oğlu ölünce hayatla bağlantısını yitirmiş ve ölü gibi yaşamaktan bıkarak aile birliğinin bozulmasına sebep olan kişileri tek tek tespit edip o kişileri öldürmüş, en son da kendi canına kıymıştır.

Böğürtlen Kışı (Saraj Jio) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Böğürtlen Kışı

Kitabın Yazarı : Saraj Jio

Kitabın Özeti : 

Vera Ray ve arkadaşı Caroline yaşadıkları şehrin yoksul insanlarındandır. 1920’li yılların sonlarına doğru aynı evde yaşamaktadırlar. Caroline bir gün Vera’ya Olympic Otel’de bir davet olduğunu ve kendilerinin de bu davete bir yolunu bulup girebileceklerini söyler. Caroline ve Vera evdeki en güzel elbiselerini bulup giyinip, süslenerek Olympic Otel’in yolunu tutarlar. Caroline’in bir yalanıyla davete girmeyi başarırlar. Vera etrafındaki herkesin daha lüks kıyafetleri olduğunu ve içinde bulunduğu ortamdan hoşnut olmadığını Caroline’e söyler. Caroline ise Vera’ya anı yaşamaları gerektiğini söyler.

Vera otelde otel sahibinin oğlu Charles ile tanışır. Kendisi yoksul olduğu için Charles’a yaklaşmak istemeyen Vera’nın peşini Charles bir türlü bırakmaz. Charles diğer zenginler gibi değildir ve Vera’nın yoksul olması onu hiç rahatsız etmemektedir. Böylece görüşmeye devam ederler. Daha sonra Vera hamile kalır; fakat hamile olduğunu Charles’a söylemez. Vera, Charles’ın ne diyeceğini bilemediği için Charles’a hamile olduğunu bir türlü söyleyemez. Charles, Vera’ya evlenme teklifi eder ve Vera’yı ailesi ile tanıştırmaya götürür. Vera, fakir olduğu için Charles’ın ailesi Vera’yı istemez. Charles’in kız kardeşi Josephine, Vera ile konuşur ve onun hamile olduğunu öğrenir. Charles ile evlenirse babasının tüm mirasından mahrum kalacağını söyler. Vera kendisi yüzünden Charles’i zor durumda bırakmak istemez ve Charles’tan ayrılır.

Bu sırada Caroline evlenir ve Caroline’in evlendikten sonra Eva adında bir kızı olur. Vera’nın da Daniel adında bir oğlu olur. Vera Olympic Otel’de temizlik görevlisi olarak çalışmaya devam eder. Vera geceleri çalışmaktadır ve geceleri dört yaşına gelen oğlu Daniel’i tek başına evde bırakmak zorundadır. Yine bir mayıs ayı gecesinde kar yağıyorken Daniel’i öperek evden ayrılır. İşten eve dönen Vera, Daniel’i evde bulamaz ve çılgına döner. Oğlunun oyun oynamak için dışarı çıkabileceğini düşünen Vera hemen sokakları aramaya başlar; ama Vera’nın bulduğu tek şey oğlunun çok sevdiği ve karlar içerisinde gömülü hâlde bulduğu oyuncak ayısıdır.


Oyuncak ayıcığı alarak polise oğlunun kaçırıldığını bildiren Vera’ya polis de yardım etmez. Çünkü Vera fakirdir. Bu yüzden Vera günlerce kendine gelemez ve kendi çabasıyla oğlunu aramaya başlar. İşe gidemediği için, işten de kovulur. Otelde zengin biri olan Lon ile karşılaşan Vera’yı Lon çok beğenir. Vera’ya akşam yemeği teklifinde bulunan Lon, oğlunun kimler tarafından kaçırıldığını öğrenme sözü ile Vera’yı ikna eder. Sabah Vera, Lon’un kendisine yardımcı olacağını ümit ederek ona durumu hatırlatır. Lon ise sözünde durmaz. Bunun üzerine Vera, Lon’dan habersiz otelden kaçar ve bir kamyona binerek Charles’in evine gider. Onun evlendiğini öğrenen Vera, Charles’tan yardım istemekten vazgeçerek oradan uzaklaşır.

1933 yılında olan bu olaydan 80 yıl sonra 2013 yılının Mayıs ayında yine bir kar fırtınası yaşanır. Bilim adamları, bu mevsimsiz kışı “Böğürtlen Kışı” olarak adlandırmaktadır. Seattle Herald Gazetesi muhabiri olan Claire Aldridge’ye bu kar fırtınası ile ilgili ilgi çekici bir yazı yazması söylenir. Aynı zamanda Claire gazetenin sahibi Kensington’ların oğlu olan Ethan ile evlidir. Claire ne yazabileceğini düşünmektedir; ama son zamanlarda kendini iyi hissetmediği için ne yazacağını bir türlü bulamaz. Clairekoşmayı seven biridir ve hamile olmasına rağmen kulaklığını takıp müzik dinleyerek koşmaya başlar ve o gün olan olur. Müziğe kendini kaptıran Claire, arabanın kornasını duymaz ve bir araba Claire’e çarpar. Claire bebeğini kaybeder ve bebeklerini kaybettikten sonra Ethan ve Claire birbirinden uzaklaşmaya başlar. Bu olaydan sonra Claire koşmayı bırakır.

Gazete yazısı için konu arayan Claire 80 yıl önceki haberlere bakar ve bir kaybolma yazısı dikkatini çeker. Artık yazı konusunu bulan Claire 80 yıl önceki Daniel Ray adında dört yaşındaki çocuğun akıbetinin ne olduğunu araştırmaya başlar. Claire olayı çözmeye başladıkça kendi ailesiyle ilgili gerçekleri de öğrenmektedir.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...