31 Temmuz 2019 Çarşamba

Üç Silahşörler D'Artagnan (Alexander Dumas) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Üç Silahşörler D'Artagnan

Kitabın Yazarı : Alexander Dumas

Kitap Hakkında Bilgi :

Monte Kristo Kontu, Demir Maske ve Siyah Lale gibi kitapların yazarı Alexander Dumas, Üç Silahşörler adlı eserini 1844 yılında yazmıştır. Üç Silahşörler; çocuklar için dostluk, sır tutma, inanç, dürüstlük gibi derslerin çıkabileceği bir kitap.

Yıl 1625 Fransa. Genç D'Artagnan, babasının yönlendirmesiyle silahşör olabilmek ve kralın hizmetine girebilmek için Paris'e gelir. Yolda bazı talihsizlikler yaşamasına rağmen, kralın silahşörlerinin komutanı Bay de Treville'i bulur. Bu arada üç silahşörler Athos, Aramis ve Porthos ile bir dizi yanlış anlaşılmalar yüzünden aynı gün, aynı saate üç ayrı düelloya davet edilir. Tam düello başlarken, Komutan de Treville'nin rakibi Kardinal Richelieu'nün silahşörlerinin saldırısına uğrayınca, D'Artagnan, üç silahşörlerin yanında yer alır ve onlarla güç birliği yapar. Böylece aralarında sarsılmaz bir dostluk başlar. Üç arkadaş ve D'Artagnan artık hep birliktedir.

Kitabın Özeti :

1625 yılı nisan ayında Meung kasabası o gün çok kalabalıktır. İnsanlar hanın önünde duran tuhaf bir yabancıya bakıyordu. Şen Değirmenci hanı yakınında bir kavga olmuş, Gaskonya’Iı olduğu belli olan yeni çocukluktan çıkmış bir genç kavgaya sebep olmuştu.

Bu yabancı gencin uyuz bir atı, garip bir kılığı, omuzundan sallanan kılıcıyla komik bir görüntüsü vardı. Genç adamın adı D'artanyan dı. D'artanyanlar bir kaç nesildir. Gaskonya’da yaşıyordu. Bu genç yabancının babası kralın hizmetinde silahşor olarak çalışmayı düşlemiş, fakat amacına ulaşamamıştı. Babası, ona komik görünüşlü bir at, beline uzun bir kılıç, eline de bir tavsiye mektu­bu vererek, bundan sonra kendi yolunu kendin çiz demiş ve oğlunu bu kasabaya yollamıştı.

Dartanyan Paris şehrine Mösyö Treville’in yanına gitmek istiyordu. Genç adam kazasız belasız bu kasabaya kadar gelmiş ama kasabalılar onunla alay ediyorlar genç adam da onlara saldırmamak için kendini zor tutuyordu. Genç adam, en sonunda dayanamayarak atı ve kendisi ile alay edenlerle kavga etti.

Karşısındakiler kalabalık olmalarına rağmen bu gençten dayak yediler. Hancı ve yardımcıları da sopalarla D'artanyan’a saldırdılar. Genç adam yediği sopalar yüzünden bayıldı. Genç adam bayıldığı yerde “Mösyö De Treville “diye sayıklıyordu. Mösyö De Treville kralın muhafız komutanıydı.

Hancı ve Kardinal’in adamları, genç adamın cebinden babası tarafından şövalyelerin kumandanı Mr. Treville’e hitaben yazılmış tavsiye mektubunu buldular. Korktukları için bu mektubu cebinden aldılar.

Genç adam, yarı baygın vaziyette iken hancı ve Kardinal’in adamlarının konuşmalarını dinler. Onların krala hazırladıkları tuzağı işitmiştir. Adam “hemen İngiltere’ye döneceksiniz. Dük Londra’dan ayrılırsa hemen haber vereceksiniz. O kutunun içinde hepsi. Ama Manş’ın öbür kıyısına varmadan açmayacaksınız kutuyu” diye ulaka emir vermiştir.

Genç adam hancıya borcunu ödeyip handan ayrılırken torbasını yoklamış, mektubun yerinde olmadığını görmüştü. Kılıcını çekip hancının boğazına dayayarak mektubunun nerede olduğunu sordu. Hancı ise mektubu yabancı bir adamın aldığını fakat o adamın adını bilmediğini söyledi. Handan çıkıp giderken bunun hesabını sormayı düşünmüştü.

Paris’e yaklaştığında atını sattı ve yaya olarak şehirden içeri girdi. Kalabileceği bir oda tuttuktan sonra, Mr. Treville’yi bulmak için dışarı çıktı. Mösyö De Treville ülkenin en iyi silahşörü ve kralın muhafız komutanıydı. De Treville komutanlığa geçtikten sonra kendine bağlı bir birlik kurmuştu. Bu birlik sadece De Treville’den emir alıyordu. De Treville’nin adamları iş saatleri dışında konakta oluyorlardı. Konak, silahşörlerin karargâhı idi.

D'artanyan konağı bulmuş, bahçeye girmişti. Mösyö De Treville ile görüşmek istediğini ona bir mektup getirdiğini söyleyerek beklemeye başladı. Mr. Treville’nin konağının avlusunda elli-altmış kadar şövalye bir aradaydı. Bir kısmı konuşuyor, bir kısmı kılıç talimi yapıyordu. Görevli Mösyö D'artanyan diye çağırdı ve Mr. Treville’nin odasına girdi.

Mr. Treville, Aramis ve Portos isimli iki silahşoru, kardinalin adamlarıyla kapışıp esir düştükleri için eleştiriyordu. İki arkadaş komutanım kalleşçe saldırıya uğradık kılıçlarımızı çekemeden bizi bertaraf ettiler. Athos vuruşurken yaralandı fakat yakalanmadık dediler. Ben de ikisini temizledim dedi Aramis. Mr. Treville, Athos’u da çağırın diye bağırdı. Athos içeri girdi ama yaralı olduğu için, düşüp bayıldı. Mr. Treville dokto­runun çağrılmasını emretmişti.

Mösyö Treville, D'artanyan’a dönerek “Candan sevdiğim arkadaşım D'artanyan’ın oğlu için ne yapabilirim?” diye sordu. D'artanyan başından geçenleri ve tavsiye mektubunu çaldırdığını anlatınca De Trevile, mektubu alan kişinin Kardinal’in casusu olabileceğini söyledi. Mr. Treville’nin o kişiyi tanıdığını anladı. Dartanyan, ben zaten Krala ve Kardinal’e hizmet için geldim. Sizin dışınızda kimseden emir almam ve boyun eğmem. Çünkü babam öyle tembih etti dedi.

Mr. Treville’nin kendisi için yazmış olduğu tavsiye mektubunu alırken, konağın avlusunda kendisinden mektubu çalan adamı görüp, “işte, o” dedi. Fırlamış ama birine çarpmıştı. Bu adam yaralarını yeni sardırmış olan Athos’tu. Özür diledi fakat adam onu düelloya davet etti. Onunla, düello için saat on bir de sözleştikten sonra, koşma­ya devam etti. Ancak, bu defa da Protos’a çarptı. Protos’a da düello için saat on üçe randevu vererek, koşmasına devam etti. Ama adam ortadan kaybolmuştu. Aynı gün, en ünlü iki tane silahşörle tartışmış, mektubunu çalan adamı elinden kaçırmıştı. Tüm bunları düşünürken, daha önce tartıştığı silahşörleri gördü. Onlara doğru giderken bu defa da Aramisle bir mendil meselesi yüzünden tartıştı ve onunla da saat on dörtte, düello için randevulaştı. “Herhalde ölümüm bir şövalye elinden olacak” diye düşündü.

D’artanyan düello yerine yalnız gitti. Athos, kendisinden önce gelmişti. Athos’un şahit­leri olarak, Aramis ve Portos da gelmişlerdi. Her üçünün de birbirin­den habersiz D’artanyan ile dövüşecekleri belli olmuştu. Artos ile D’artanyan dövüşmek için kılıçlarını çektiğinde Kardinal‘in adamları ortaya çıktı.

Silahşörler hemen savunma vaziyeti almışlar D’artanyan da hayatını değiştirecek kararı vererek onların yanında saf tutmuştu. Hep birlikte kardinalin adamlarını yenerler.

Artık, dost olmuşlardı. Mr. Treville’nin konağına geldiklerinde, şefleri herkesin önünde onlara bağırmış, ancak yalnız kalınca da “Kardinalin adamlarına iyi bir ders verdikleri için” onları tebrik etmişti. D’artanyan’da şövalyeler arasına kabul edilmişti ve üç şilahşörlerin arasına katılmıştı.

D’artanyan’ın ev sahibi Bönasyoler, sa­ray entrikalarının içindeydiler. Kocası Kardinal'in, ha­nımı ise Kraliçe’nin hizmetindeydi. Kardinal, Kral ve Kraliçe­nin aralarını bozmak için çalışıyordu. D’artanyan, karı kocanın konuşmaları sırasında bu planları öğrendi.

Bu konuşmalar arasında kraliçenin zor durumda ol­duğunu öğrenip Mr. Treville’ye anlattı. Mr. Treville, diğer üç arkadaşlarıyla birlikte onları Londra’ya gönderdi. Yanlarında, D’artanyan’ın uşağı Planşe de vardı.

Portos yolda düello yapmak zorunda kalmış, kurulan bir pusuda Aramis ağır yaralanmıştı. Konakladıkları bir handa, Athos’u sahte para suçun­dan tutuklamışlardı. Bu yüzden D’artanyan ve uşağı yalnız de­vam etmek zorunda kalmışlardır.

D’artanyan ve uşağı, Londra’ya varıp, Birmingham Dükü’nu bularak kraliçenin mücevherlerini alarak, Paris’e dönmeyi başarmışlardı.

Kraliçe, balo gecesi, mücevherlerini takarak salondaki yerini almış ve kardinalin oyunu bozulmuştu. Balodan sonra kraliçe, D’artanyan’a bir yüzük hediye etti. D’artanyan, arkadaşlarını bulmak için, yeniden Paris’ten çıktı. Hepsi bıraktığı yerlerdeydi ama Aramis’in yarası iyileşmemişti. Dört arkadaş yeniden Paris’e döndüler.

D’artanyan, Paris’te gezerken, yüzü yaralı adamın yanında bulunan Miladi isimli kadını, bir konaktan çıkar­ken görür. D’artanyan ile adam tartışmaya başlar. Bu adam, kumarda Athos’u yenen kişidir. Ak­şam, saat altıda düello etmek için, sözleşir. Dört arkadaş, düello yerine gittiklerinde rakip­lerinin dört tane “soylu” İngiliz’ olduğunu görürler. D’artanyan ve arkadaşları, soyluları yenerler. D’artanyan rakibi Miladi’nin kardeşinin hayatını bağışlayınca, o da, D’artanyan’ı kucaklayıp, dostluk teklif eder.

Şövalye Winter, Miladi’nin kardeşi değil, kayınbiraderidir. Miladi, ondan kurtulmak ve böylelikle tüm mirasa tek başına konmak istiyordu. Bu nedenle, ondan nefret ediyordu. D’artanyan, tüm bunları öğrenmişti. Bu arada, Miladi ona bir yüzük de hediye etmişti.

Athos, D’artanyan’ın parmağındaki yüzüğü görünce dikkat­lice bakar. Bu, kendi annesinin yüzüğü idi.

Bir gün, omzundaki mahkûmlara vurulan damgayı görünce, Miladi ona, saldırır ve D’artanyan evden dışarı kendisini zor atar. Olanları anlattığında, Athos’un bu kadını, çok yakından tanıdığını anlar. Athos üzülmesin diye yüzüğü bir Yahudi’ye satmak zorunda kalır.

Kral Xlll. Luis’in emriyle, La Rochelle Kalesi kuşatmasına şövalyeler de katılmışlardı. D’artanyan, Miladi’nin iki tane kötü suratlı adama kendisini gösterdiğini fark edemez. Bu iki kişinin saldırısına uğrar. Ancak, bu saldırıdan kurtulur. Ertesi gün yine saldırıya uğrar, bu kez iki sal­dırganı da öldürür ve bu adamları Miladi’nin gönderdiğini öğrenir.

Bir gün silahşörler, Kardinale denk gelirler. Kardinal ise şövalyele­rin kendisini görmesinden hoşlanmaz. Bu yüzden şövalyeleri de yanlarında götürür. Geldikleri handa, istirahatte iken Kardinal ile Miladi’nin konuşmalarını dinlerler. Kardinal, Birming­ham Dükü’nün öldürmesini istediğini duyarlar.

Kardinal gittikten sonra, Athos, Miladi’nin kaldığı odaya girer ve onun eski karısı olduğunu görüp öğrenmiş olur. “Şeytan” diyerek Kardinal’in imzasını taşıyan yazıyı elinden alır. Kardinal‘in imzasını taşıyan kâğıtta: “Bu kâğıdı taşıyan kişi yaptığı işi benim emrimle ve devletin kurtuluşu için yapmıştır” diye yazmaktadır.

Miladi tutuklu bulunduğu cezae­vinden, kendisine âşık ettiği koruması yüzbaşı tarafından kaçırıl­ır. Yüzbaşı, Birmingham Dük’ünü de öldürmüştür. Yüzbaşı, Miladi tarafından kullanıldığını anlayıncaya kadar, tutuklanmış ve hapse düşmüştür.

Miladi ise cinayetlerine devam etmektedir. Madam Bönasyö’yü öldürdüğünde, D’artanyan ve arkadaşları artık çok geç kalmışlardır. Miladi’nin izini süren şilahşörler onu konakladığı bir handa ele geçirmeyi başarırlar.

Miladi, kurulan mahkemede yargılanır ve idama mahkûm edilir.

Amak-ı Hayal - Hayalin Derinlikleri (Filibeli Ahmed Hilmi) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Amak-ı Hayal - Hayalin Derinlikleri


Kitabın Yazarı : Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi

Kitap Hakkında Bilgi :

II. Meşrutiyet devrinin önde gelen İslâmcı fikir adamlarından Şehbenderzâde Ahmed Hilmi’nin eserleri arasında ayrı bir yeri olan A‘mâk-ı Hayâl, bu dönemde Osmanlı toplumunda yeni yeni görülmeye başlayan materyalist görüşe karşı kaleme alınmış tezli bir eserdir. Bütün eser boyunca ruh ve kâinatın sırrı, yaratılışın gayesi araştırılarak maddeci görüşün sığlığı ve insanı saadete ulaştırmakta yetersiz kaldığı ortaya konur. Buna göre, kâinatta olan biteni anlamak ve hadiseleri doğru değerlendirmek için vahdet-i vücûd fikrinin iyi bilinmesi lâzımdır. Bu yüzden birçok defa basılan eser tasavvufa meraklı olanlarca çok okunmuştur. Ayrıca Ahmed Hilmi’nin bütün fikirleri burada özetlenmiş olduğundan, eser onun temsil ettiği fikirleri tanımak bakımından da önemlidir. Kitap, yazarın muhayyile zenginliği yanında tasavvuf ve felsefedeki vukufunu ve bunu ifade etmedeki kabiliyetini de ortaya koymakta, birtakım teşhisler ve ruhî hallerle tasavvufun, enbiyanın, evliyanın sırları ve çeşitli halleri hayaller içinde anlatılmaktadır. Yazarın bütün fikirleri “Râci’nin Hâtıraları” ve “Manisa Tımarhanesi” adlı iki ana başlık altında ve çoğunlukla birbiriyle organik bağları bulunmayan çeşitli bölümler halinde ifade edilmiştir.

Kitabın Özeti :

Eserin iki kahramanından biri Râci, diğeri hakikati bulmakta ona yol gösteren Aynalı Dede isimli meczuptur. Eserin şahıs kadrosunda ayrıca Râci’nin arkadaşı Sâmi ile Doğu düşünce tarihi ve masal dünyasına ait Buddha, Zerdüşt, sîmurg, anka gibi çeşitli şahıs ve varlıklar da yer almaktadır.

Râci dindar bir anne tarafından iyi yetiştirilmiş, inancı kuvvetli bir gençtir. İyi bir tahsil görmüş, maddî ve mânevî ilimleri öğrenmiştir. Mektebi bitirince bilgisini daha da arttırmak için çeşitli kitapları incelemeye başlamış, fakat bir müddet sonra elde ettiği bir yığın bilgiye rağmen kendini şüphe ve sürekli bir huzursuzluk içinde bulmuştur. Küfür ile imanı, inkâr ile ikrarı, tasdik ile şüpheyi aynı anda yaşadığı inancındadır. Bu ikilikten ve diğer şüphelerinden kurtulmak için maddî ve mânevî ilimlerde ilerlemiş âlimlerle görüşür, ispritizma ve manyetizma cemiyetlerine girer çıkar, ancak derdine çare bulamaz.

Günün birinde şehrin mezarlığında bir kulübede yaşayan, ney üfleyip gazeller söyleyen Aynalı Dede ile karşılaşır. Râci ruh ve madde âlemi hakkındaki şüphelerinden kurtulmak için meselelerini bu meczuba anlatarak ondan yardım ister. Râci, ruh ve madde âlemi hakkında âlimlerden alamadığı açıklamaları bu meczuptan öğrenmeye çalışır. Onunla her gün görüşür. Yapılan her görüşmede hayalin derinliklerine doğru çıkılan bir yolculuk eserde bölümler halinde yer alır ve her bölümde Râci’nin bir şüphesi yok olur.

Bu mânevî yolculuğu anlatan bölümler sırasıyla şunlardır:

Birinci Gün “Zirve-i Hîçî”. Râci birinci gün Nirvana’ya ulaşmak için kendisini Buddha’nın sarayında bulur. Fakat arzularını yok edemediği için bu zirveye ulaşamaz ve geri döndürülür.

İkinci Gün “Yâ Nûr”. Zerdüşt’ün sarayında Ehrimen’le Hürmüz’ün mücadelesini seyrederek yeryüzünden kötülüğün kaldırılamayacağını anlar.

Üçüncü Gün “Devr-i Dâim”. Devr-i Dâim şehrine giderek her şeyin başladığı yere döneceğini öğrenir.

Dördüncü Gün “Meydân-ı İmtihân, Mecma-ı Ârifan”. Ârifler arasında yapılan bir imtihan vesilesiyle insanların hakikati görmelerinin ne kadar zor olduğunu anlar.

Beşinci Gün “Sâha-i Azamet”. Anka kuşu ile binlerce âlem arasında bir yıl süren bir seyahatten sonra, bu sonsuz âlemlerin Allah’ın yüceliği karşısında bir hiç olduğunu anlar.

Altıncı Gün “Kāf u Anka”. Kâinatta olup bitenleri anlamak maksadıyla sorulan “Bu kervan nereye gidiyor?” sorusunun cevabı olarak, “bütün mevcûdatın eşsiz sırra, aşk nuruna doğru gittiğini, bu seyran ve bu devranın ezelî ve ebedî olduğunu” anlar.

Yedinci Gün “Ummân-ı Azamet ve Girdâb-ı Kibriyâ”. İlâhî ilim karşısında insanoğlunun sahip olduğu ilmin bir nokta kadar olduğunu, hakiki ilmin ise Hakk’ı birlemekten ibaret bulunduğunu anlar.

Sekizinci Gün “Muammâ-yı Ebedî”. Ruhun hakikatinin yoklukla varlığın tek şey olduğunu anlamadan bilinmeyeceğini, bunu ise ilimde derece sahibi olanlardan başkasının idrak edemeyeceği gerçeğini anlar.

Dokuzuncu Gün “Mahfel-i Âzam”. Büyük peygamberlerle hakîmlerin toplandığı bir mecliste, hakiki saadetin ne olduğunu soran insanlığa, meclistekilerin her biri kendi düşüncesine göre cevaplar verirse de hakiki saadetin ancak Peygamberimizin eliyle kâinata dağıtıldığı hakikatini anlar.

Bu mânevî seyahatlerden sonra artık her şey yeni mânalar kazanır. Sonunda Râci yokluk ile varlığın aynı şeyler olduğunu öğrenir. Sohbetlerin ardından Aynalı Dede de kaybolur.

“Manisa Tımarhanesi” adlı ikinci bölümde ise mürşidinin arkasından bütün Anadolu’yu gezen Râci’nin aklını kaybetmesi ve tımarhanede geçirdiği günler anlatılmaktadır. Nitekim Aynalı Dede de buraya düşmüş, ölürken Kur’ân-ı Kerîm ve kahve takımından ibaret olan servetini de Râci’ye bırakmıştır. Tımarhaneden, arkadaşı Sâmi’ye yazdığı mektuplarda olgunlaştığı, meselelerini hallettiği ve sakin bir ruh hâleti içine girdiği anlaşılan Râci, bir müddet sonra artık kendisine başvurulan bir mürşid haline gelmiştir.

Kitabın neşredildiği sırada materyalist felsefenin önde gelen taraftarlarından biri olan Bahâ Tevfik, “Bizde Felsefe” adlı makalesinde bilhassa A‘mâk-ı Hayâl’i kastederek Ahmed Hilmi’ye de hücum etmiş ve “Gençleri memnun edemeyen bir yol tuttu, ulûm-ı müsbete ve hakikiyye taharrîsi için açılmış taze dimağları, İblîs-i Behmen hikâyeleriyle, duvarlardan geçen, yedi kat semalara uçan perilere mahsus masallarla doldurmak istedi” şeklinde tenkit etmiştir.

A‘mâk-ı Hayâl, taşıdığı tez ve onu ifade bakımından başarılı kabul edilmekle birlikte roman tekniği açısından aynı şekilde değerli bulunmamaktadır. Yazarın Konfüçyüs, Buda, Zerdüşt, Eflâtun, Aristo gibi fikir tarihi bakımından önemli şahısları felsefî özelliklerine uygun olarak ele alması, Kafdağı, anka kuşu gibi masal unsurlarını da başarıyla kullanması yeni bir deneme kabul edilebilir. Ancak bunlar da yeterince işlenmemiş unsurlar olarak kalmış ve geliştirilememiştir. Eserde kullanılan dil ilim diline yakın bir dildir. Bütün bunlara rağmen eserin devri için en önemli teknik özelliği, birinci şahıs ağzından kaleme alınmış olmasıdır denebilir.

Diyanet Ansiklopedisi

Notre Dame'ın Kamburu, Notre Dame de Paris (Victor Hugo) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1- Hemşire Gudule'nin yeni doğmuş çocuğunu kimler kaçırmıştır?

A- Askerler
B- Fransızlar
C- Gudule'nin eşinin yakınları
D- Almanlar
E- Çingeneler

2- Quasimodo'yu kim büyütüp yetiştirmiştir?

A- Rahip Claude Frollo
B- Hemşire Gudule
C- Yüzbaşı Phoebus
D- Pierre Gringoire
E- Çingeneler

3- Esmeralda'nın keçisinin adı nedir?

A- Pamuk
B- İnatçı
C- Djali
D- Frek
E- Trex

4- Esmeralda kimin kızıdır?

A- Rahip Claude Frollo
B- Hemşire Gudule
C- Yüzbaşı Phoebus
D- Pierre Gringoire
E- Çingene çete liderinin

5- Quasimodo, Greve meydanındaki teşhir direğine bağlanır ve kamçılanır. Quasimodo “su” diye inler. Quasimodo'ya kim su verir?

A- Rahip Claude Frollo
B- Hemşire Gudule
C- Yüzbaşı Phoebus
D- Pierre Gringoire
E- Esmeralda

6- Esmeralda'yı kaçırmaya çalışan iki kişinin elinden kim kurtarır?

A- Rahip Claude Frollo
B- Hemşire Gudule
C- Yüzbaşı Phoebus
D- Pierre Gringoire
E- Çingene çete lideri

7-  Fiziksel olarak çok çirkin, kambur biri olan Quasimodo'nun iç dünyası nasıldır?

A- Kızgın
B- Kaba
C- Duygusal
D- Kavgacı
E- Öfkeli

8- Rahip Claude Frollo nasıl ölmüştür?

A- Yaşlı olduğu için eceliyle ölmüştür
B- İdam edilmiştir
C- Klisede çıkan yangında ölmüştür
D- Quasimodo kiliseden aşağı atmıştır
E- Çingeneler öldürmüştür

9- Esmeralda ile annesi birbirlerini nasıl tanımışlardır?

A- Esmeralda'nın doğduğunda yanında olan patikten
B- Esmeralda'nın sırtında bulunan izden
C- Esmeralda'nın yanında taşıdığı kolyeden
D- Annesi Esmeralda'yı sesinden tanımıştır
E- İkisini de tanıyan yakınları söylemiştir

10- Quasimodo, Esmeralda'yı hangi durumda iken kurtarıp kilesye kaçırmıştır?

A- Esmeralda istemediği biri ile evlendirilirken
B- Esmeralda idam edilmeye götürülürken
C- Esmeralda'ya yolda çingeneler saldırdığında
D- Esmeralda'ya at arabası çarpmak üzereyken
E- Esmeralda'yı iki kişi kaçırmaya çalıştığında

Cevap Anahtarı :

1-E     2-A     3-C     4-B     5-E
6-C     7-C     8-D     9-A     10-B

Notre Dame'ın Kamburu, Notre Dame de Paris (Victor Hugo) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...

Bill Gates’in Benden Daha Zengin Dediği Siyahi Gazeteci Çocuk


Bill Gates’e sorarlar: "Bu dünyada senden daha zengini var mı?"

Bill Gates : "Evet benden daha zengini var..."

Ona: "Peki bu kişi kim?" diye sordular.

Bill Gates : "Eğitimi tamamlayıp Microsoft Apple şirketini kurmaya karar aşamasında iken bir uçuş öncesinde New York havaalanındaydım... Birden gözüme bir gazete satıcısı ilişti... Elindeki gazetelerinin birindeki başlık ilgilimi çekmişti... Elimi cebime attım ama hiç bozuk param yoktu... Oradan uzaklaşmak üzere ayrılıyordum ki...

Siyahi bir çocuk birden atılarak: "Beyefendi buyurun gazete benden size hediyem olsun..." dedi.

Ben de ona: "Elimde bozuk param yok " dedim.

O da: "Sana ben onu hediye ediyorum" dedi.

Bu olaydan 3 ay sonra yolculuğum aynı hava alanına denk geldi. Gözüm yine bir gazeteye ilişti. Elimi cebime attım ama yine de bozuk param yoktu.

Aynı çocuk geldi: "Gazeteyi al" dedi.

Ben de ona: "Geçenlerde aynı durum yaşandı. Sen bu durumla her karşılaştığında insanlara gazeteyi hediye mi ediyorsun?" dedim.

Dedi ki: "Tabi ki.. Ben verdiğimde, tüm kalbimle veriyorum. Bu beni mutlu edip rahat kılıyor...”

Bill Gates düşündüm ki :  "Bu cümle benim aklımı daima o kadar kurcaladı ki; acaba çocuk hangi mantık esasına ve hangi hissiyata göre böyle söylüyordu..."

Gates anlatmaya devam ediyor: “19 yıl aradan sonra... Ekonomik gücümün doruğuna ulaşıp, dünyanın en zengin adamı olduğumda bu genç delikanlının iyiliğinin karlılığını verebilmek maksadıyla onu arayıp bulmaları için bir grup oluşturdum.

Onlara; “Falan havaalanına gidin ve bana gazete satıcı siyahi genç delikanlıyı bulun” dedim.

Bir buçuk ay aradan sonra havaalanının birinde bekçilik yaptığını öğrendim... Ona bir davetiye gönderip ofisimde ağırladım.

Ona: "Beni tanıyor musun?" diye sordum.

O da: "Tabi ki sen Bill Gates’sin, herkes seni tanır."

Ona: "Hatırlar mısın, sen çocukken gazete satıyordun, bende bozuk para yoktu ve sen bana gazeteyi hediye ettin. Bunu neden yaptın?”

O da: "Belli ve kesin bir nedeni yok. Yalnız birine karşılık beklemeden bir şey verdiğim zaman mutluluk duyuyorum ve beni rahat ve huzurlu kılıyor" dedi.

Ona dedim ki: "Sana iyiliğinin karşılığını vermek istiyorum... Dile benden ne dilersen."

Dedi ki: "Nasıl?"

Ona: "Sana istediğin ne ise vereceğim..."

Gülerken bana dedi ki: "Ne istersem verecek misin? Bu gerçek mi?"

Ona: "Evet. Ne istersen vereceğim."

O da: "Size teşekkür ediyorum beyefendi. Fakat hiçbir şeye ihtiyacım yok."

Ona: "Bir şey istemen lazım, sana iyiliğinin karşılığını telafi etmek istiyorum..."

O da: "Sayın Bill Gates, her şeyi yapacak gücün var ama benim iyiliğimi telafi edemezsin..."

Ona: "Ne demek istiyorsun ve nasıl olur da telafi edemem?"

O da: "Seninle benim aramızdaki fark; ben sana yoksulluğumun doruğunda vermiştim, ama sen zenginliğinin doruğunda bana veriyorsun. Bu da durumu telafi etmez. Ama senin yaptığın, karşılık vermeye çalışman bu güzellik beni çok mutlu etti. Teşekkür ederim."

Bill Gates’in, bu konudaki son sözleri:

"Genç adamın işte o sözü, kendisinin benden daha zengin olduğunu hissetmeme neden oldu. Çünkü en makbul verme çeşidi, senin ihtiyacın var iken vermendir. Çocukken, yıllar önce bana yaptığı da bu idi.”

***
“...onlar, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar...” (Al-iİmran S./134)

“...(Hayır ve iyilik için) her neyi harcarsanız, O (Allah) onun yerini doldurur. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe S./39)

Fakir sahabeler: “Ya Resulallah! Biz sadaka olarak neyi verelim, hiç bir şey bulamıyoruz ki?” dediler.

Peygamber : “Neyiniz varsa! Velev ki yarım hurma bile olsa...” buyurdu.
***

Bill Gates’ten üç cümle: 

Başarıyı kutlamakta herhangi bir sorun yoktur, ancak önemli olan, başarısızlıktan aldığımız derslere göre harekete geçebilmektir.

Hepimizin, bizi eleştiren insanlara ihtiyacımız var. Ancak bu şekilde kendimizi geliştirebiliriz.

Eğer Amerika’da düşük gelire sahipseniz, hapse girme ihtimaliniz 4 yıllık bir fakülteyi bitirmenizden daha yüksek. Bu bana hiç adil gelmiyor.

Notre Dame'ın Kamburu, Notre Dame de Paris (Victor Hugo) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Notre Dame'ın Kamburu / Notre Dame de Paris

Kitabın Yazarı : Victor Hugo

Kitap Hakkında Bilgi :

Victor Hugo'nun 1831 yılında yayınlanan ve Fransa’da krallık döneminin karanlık günlerini anlatan romanıdır. Okunması gereken evrenselleşmiş ve dünya klasiklerinin başyapıtlarındandır. Notre Dame'ın Kamburu, Victor Hugo'nun en parlak dönemlerinden birinde yayımlandı. Notre Dame de Paris adıyla yayınlanan roman kahramanlarından biri öylesine etkili oldu ki Notre Dame'ın Kamburu adıyla tanındı. Victor Hugo bu romanda insanların yaşamında kaderin yerini ve yoksulluğun insanı köreltmediğini göstermiştir. Eser 15. yüzyıl Paris’inin toplum ve insan arasındaki çatışmalarına, insanların kendileriyle olan iç çatışmalarına ayna tutmaktadır. Yazar bu çatışmaların sebeplerini inanç, fiziksel engeller, sınıf farklılıkları ve yetişme tarzına bağlı anlatmıştır. Çoğu dillerde çevirimleri yayınlanmış ve sevilmiş olan eserin ayrıca filmi ve animasyonu da yapılmıştır.

Kitabın Konusu :

Kitap; çirkin, kambur, engelli ve çok acayip bir yaratık olan kilise zangocu Quasimodo (çan çalma görevlisi) ile Fransa’nın ruhani ve dini lideri Claude Frollo’nun çingene kızı Esmeralda’ya olan aşklarını anlatmaktadır. Quasimodo ile papaz Frollo’nun ruhlarında oluşan ikilemeleri ve tepkileri romantik bir yaklaşımla ele almaktadır.

Paris'de yaşayan Quasimodo çok çirkin kambur ve ucube bir adamdır. Kilisenin papazı Claude Frollo, ona Notre Dame kilisesinin çan çalıcısı yaparak sahip çıkmıştır. Quasimodo kambur çok çirkin ama altın kalpli ve mutsuz bir adamdır. Claude Frollo onu kiliseye alarak hem dış dünyaya kapatmış, hem de hizmetçi gibi kullanmaktadır. Kasabaya gelen Çingene güzeli Esmeralda ile her şey değişir.

Kitabın Özeti :

Claude Frollo, Notre Damme katedralinin başpapazı ve rahibidir. Claude Frollo, aynı zamanda Paris adaletinin ve dini camiasının ruhani lideridir.

Claude Frollo katedralin önünde bir bebek bulur. Bu bebek hemşire Gudule'nin çingeneler tarafından beşiğinden kaçırılan bebeğinin yerine konan bir bebektir. Esmeralda’nın annesi Gudule hemşirenin gerçek adı Paquette la Chantefleurie’dir. Kendi bebeği yerine konulan ve anlatılamayacak derecede çirkin ve de kambur bir bebek olan Quasimodo'yu hemşire Gudule, Notre Dame Kilisesi’nin kapısına bırakır. Claude Frollo bebek çok çirkin bir bebek olduğundan ona Fransızca'da "eksik-tamamlanmamış" anlamına gelen Quasimodo ismini vermiştir. Quasimodo'nun insandan çok bir maymunu andıran uzun kolları, eğri ve girintili çıkıntılı burnu, kambur bir sırtı vardır. Ayrıca sol gözü, iri bir şişliğin altında kaybolmuş gibidir.
Bu ucube görünüşlü bebek rahip Claude Frollo'nun gözetiminde ve bakımı altında büyümüştür. Rahip Claude Frollo, ucube bir insan olan Quasimodo’nun manevi babasıdır. Quasimodo yaşı ilerledikçe iri omuzlu, iri kıyım, gözleri patlak sırtında kamburu ile çok daha çirkin bir insan halini alır. Claude Frollo ona katedralde zangoçluk görevini verir. Quasimodo çanın bulunduğu katedral kulesinde yaşamakta, kimseye görünmemek için de bu kuleden aşağı inmemektedir. Bir süre sonra zilin sesi nedeniyle sağır bir insan da olmuştur.

1482 yılı Krallar Günü ve Deliler Bayramının kutlanacağı gün kilisedeki dinsel bir oyunu izlemek üzere halk toplanmıştır. Oyun geç başlamış, kardinal de kiliseye gelmiştir. Oyun en çirkin yüzü seçme oyunudur. Yüzlerin göründüğü pencereye en son Notre Dame’ın çancısı Quasimodo çıkar. Bu, halkın gördüğü en çirkin ve en korkunç yüzdür. En çirkin yüz yarışmasını kazanan Quasimodo’ya papalık tacını giydiren halk onun eline papalık asasını da verip sedye üstünde Paris sokaklarını gezerler. Esmeralda adında çingene bir kız ise Greve meydanında dans etmekte herkes ise onu izlemektedir. Quasimodo’yu omuzlarında taşıyan insanlar da Greve meydanına gelir. En çirkinle en güzel iki insan bu meydanda karşılaşır. Rahip Frollo da oraya gelmiş, Quasimodo’ya kiliseye dönmesini emretmiştir.

Esmeralda Paris’e gelen bir Çingene ailesinin kızıdır. Çok güzel, şen şakrak, billur sesli neşeli, hareketli keçisi ile dolaşan alımlı bir genç kızdır. Bu kız küçükken çingeneler tarafından kaçırılmış ve yerine sakat bir çocuk olan Quasimodo bırakılmıştır.

Çirkin adam Quasimodo, âşık olduğu güzel Esmeralda’yı kaçırmayı planlar. Rahip Frollo ona yardım edeceğini söyler. Aslında rahibin başka bir planı vardır. Çünkü Esmeralda’yı o da sevmektedir. Paris’in karanlık sokaklarından birinde Quasimoda ve Rahip Frollo, Esmeralda’yı kaçırmaya çalışır.

Kilisede oynanacak olan dinsel oyunun yazarı Pierre Gringoire Esmeralda’nın peşine takılır. Kızın yanında Djali adında bir keçisi de vardır. Kız köşeyi döndükten sonra çığlık atar. Pierre Gringoire, iki erkeğin kızı kollarının arasına almış olduğunu görür. Bu erkeklerden biri Quasimodo’dur. Quasimodo, engellemeye çalışan Pierre Gringoire'yı bir tokatla yere düşürür. Quasimodo, Esmeralda’yı omuzlarına alıp gider. Okçu süvarilerinin komutanı Yüzbaşı Phoebus arkasından gelen askerlerle birlikte Quasimodo’yu yakalar ve Esmeralda’yı kurtarır.

Pierre Gringoire Quasimodo’nun tokadıyla düşüp bayıldığı yerde, kendine geldiğinde kendisini hırsızların arasında bulmuştur. Pierre Gringoire, ya hırsız olup onların arasına katılacak ya da asılacaktır. Hırsız olmayı kabul etmediği için asılacağı sırada kadınlardan biri ile evlenirse ipten kurtulacağı söylenir. Ortaya çıkan üç kadın Pierre Gringoire ile evlenmek istemez. Esmeralda Pierre Gringoire ile  evlenmeyi kabul ederek onun hayatını kurtarır. Esmeralda  Gringoire ile onun hayatını kurtarmak için evlenmiştir.

Ertesi gün Quasimodo mahkemeye götürülür. Quasimodo’nun kendisiyle dalga geçtiğini sanan yargıç ona Greve meydanındaki ibret direğine asılarak dayak atılması ve orada bir saat döndürülmesi cezasını verir. Quasimodo, Greve meydanındaki teşhir direğine bağlanır ve kamçılanır. Quasimodo “su” diye inler. Hiç kimse buna aldırmazken, hatta alay ederken Esmeralda yetişir. Quasimodo Esmeralda’nın intikam almak için kendisini dövmeye geldiğini zanneder; fakat Esmeralda Quasimodo’nun ağzına su verir. Quasimodo’nun tek gözünde biriken yaş yanaklarına süzülür ve suyu içer.

Esmeralda'nın kalbini ise soylu ve zengin bir ailenin kızıyla nişanlı olmasına rağmen çapkın ama yakışıklı bir subay olan Phoebus çalmıştır.

Bir hafata sonra, Esmeralda’yı Quasimodo’nun elinden kurtaran Yüzbaşı Phoebus ve nişanlısı Fleur-de-Lys ile Claude Frollo da Esmeralda’nın dansını izlemeye gelmişlerdir. Bu dansı kilise kulesindeki Quasimodo da izlemektedir. Phoebus, Esmeralda’yı eve çağırır. Evdekiler ile Yüzbaşının nişanlısı Esmeralda’nın kıyafeti ile alay eder. Phoebus Esmeralda’yı savunur. Esmeralda’nın keçisi Djali evin zeminine Phoebus yazar. Çünkü Esmeralda yüzbaşıyı sevmektedir ve bunu bunu keçisiyle paylaşmıştır. Keçinin yere Phoebus yazdığını gören Fleur-de-Lys sinirden bayılır ve Esmeralda evden kovulur.

Esmeralda ile yüzbaşı buluşmaya başlamıştır. Rahip Frollo ise onları izlemektedir. Frollo kıskançlığı ve karşılıksız aşkı yüzünden duyduğu kini sonucu Esmeralda ve Phoenus'u izlemektedir. Rahip, hangi kadınla buluşacağını görmek şartıyla Yüzbaşıya yüklü miktarda para verir. Birlikte Falourdel kadının evine giderler. Yüzbaşı parayı kadına verir. Kadının çekmeceye koyduğu parayı, çocuğu gizlice çekmeceden alır ve yerine kuru bir yaprak koyar.

Rahip, Esmeralda'nın bıçağıyla Phoenus’u öldürmüş ve suç Esmeralda'nın üzerine kalmıştır. Gringoire ortadan kaybolan karısı Esmeralda’yı ararken bir yüzbaşıyı öldüren bir kadının davası olduğunu duyar. Gringoire bu kadının Esmeralda olduğunu anlar.

Esmeralda ve keçi kılığındaki şeytanın suç ortaklığıyla Yüzbaşı Phoebus’u öldürmek suçundan yargılanmaktadır. Mahkeme üyeleri bu olayda büyü ve sihrin de olduğunu düşünürler. Bunu da hem keçiden hem de Falourdel kadının evinde yaşanan olayın ertesi günü çekmecede yüzbaşının verdiği para yerine çekmecede kuru bir yaprak bulmasından çıkarırlar. Esmeralda işkenceye dayanamayarak suçsuz olduğu halde suçu kabul eder. Esmeralda büyücülük, sihirbazlık, fahişelik ve Phoebus de Chateaupers’i öldürmek suçlarından idam cezasına çarptırılır.

İdam edileceği gün Rahip, Esmeralda’nın yanına gelir. Onu sevdiğini söyler. Kendisinin olmasını böylelikle idam edilmekten kurtaracağını teklif eder. Ancak sevdiği adamı öldüren rahibin aşkını Esmeralda kabul etmez. Yüzbaşı Phoebus ölmemiştir. İyileştiği gün Esmeralda’nın davası vardır. Ancak Yüzbaşı Phoebus Esmeralda’nın suçsuz olduğunu kanıtlamak için mahkemeye gitmez. Rahip Frollo, Tanrı’dan af dilemesi için Esmeralda’nın yanına geldiğinde kulağına “Beni istiyor musun? Seni şimdi bile kurtarabilirim.” der; ancak yine reddedilir.

Esmeralda asılacağı yere götürülürken çevresine bakar. Phoebus’u balkonda görür. “Phoebus” diye bağırır. Ancak yüzbaşı nişanlısıyla birlikte içeri girer. Olup bitenleri katedralin kapısından izleyen Quasimodo galerinin kolonlarından birine bağladığı ipi ayakları ve elleriyle kavrayıp tek eliyle Esmeralda’yı kaçırarak “korunak” diye bağırırarak kızı kiliseye götürür. O dönemlerde kutsal yerlerin dokunulmazlığı vardı.

Bir gece rahip Frollo iradesine hâkim olamayıp Esmeralda’nın kilisedeki odasına gider ve onu öpmeye başlar. Quasimo yetişince Esmeralda kurtulur. Birkaç gün sonra mahkeme Esmeralda’nın kiliseden alınarak idam edilmesi kararını alır. Bunun üzerine rahip, Pierre Gringoire’yi bularak Esmeralda’nın kurtarılması gerektiğini söyler. O gece, bütün serseriler, dilenciler, kötürümler silahlanarak Notre Dame kilisesine Esmeralda’yı kurtarmak için saldırır. Bu saldırıyı düzenleyenler arasında rahibin kardeşi Jehan da vardır. Quasimodo saldırganlara karşı direnip on iki tanesini öldürür. Ancak Jehan duvarı aşabilmiş ve Quasimodo’nun sol koluna okunu saplamıştır. Fakat yaralı Quasimodo Jean’ı da öldürür. Saldırganlar Quasiomodo’yu ele geçirecekleri sırada askerler kiliseye gelmiş ve serseri ordusuyla savaşmaya başlamıştır.

Fakat bu esnada Pierre Gringoire ile siyahlı bir adam kiliseye girer. Esmeralda’nın kaldığı odaya gidip, keçisiyle birlikte onu oradan çıkarırlar. Kilisenin arkasındaki nehirde önceden hazırlanmış bir sandala binerler. Kıyıya ulaştıktan sonra Pierre Gringoire keçiyle birlikte oradan kaçar. Esmeralda ise siyahlı adamla yalnız kalır. Bu adam rahip Frollo'dur. Esmeralda’ya dar ağacını gösterip, “ikimizden birini seç” der. Esmeralda son kez “hayır” der ve rahip onu oradaki Gudule Hemşire’nin hücresinin önüne götürüp kız sıkıca tutmasını ve devriyeleri çağıracağını söyler. Gudule Hemşire parmaklıklardan elini uzatarak Esmeralda’yı tutar ve rahip oradan uzaklaşır.

Esmeralda kadına yalvarır. “Ben size ne yaptım?” diye sorar. Gudule Hemşire minik patiği göstererek “tam 15 yıldır bu patiği öpüyorum” der. Esmeralda patiği görünce boynunda asılı olan ve onu anne ve babasına kavuşturacak olan torbayı açar, içinden patiğin diğer eşini çıkarır ve bir çığlık atar. Kadın “kızım” diye bağırarak hücredeki bir kaldırım taşını parmaklıklara atarak, onları kırar ve kızını hücreye çeker. Öper, sarılır, okşar.

Devriyeler yaklaşınca kızını karanlık bir köşeye yerleştirip, çingene kızın elini ısırdığını bu yüzden onu bıraktığını söyler. Devriyeler uzaklaşır. Devriyeler arasında Phoebus’un sesini duyan Esmeralda pencereye fırlayıp ona seslenmiş ama Phoebus atıyla uzaklaşmıştır. Ama devriyelerden biri hala oradadır. Hücreye tekrar giderler ve kızı oradan çıkarırlar. Gudule Hemşire kızına öyle bir yapışmıştır ki devriyeler kız ile anneyi birbirinden ayıramazlar. Askerler, Esmeralda’yı idam etmek üzere Gudule’nin elinden alır. Gudule, Esmeralda’yı kurtarmak için bütün gücüyle uğraşırken düşüp başını kaldırıma çarpar ve ölür.

Kilisenin her yerinde Esmeralda’yı arayan Quasimodo bir an rahip Frollo’yu görür. Kulelerin birinde, öylece bir yere bakıyordur. Rahibin bakışlarının odaklandığı yerde darağacındaki Esmeralda’nın cansız bedenini görür. Kilisenin anahtarının sadece rahipte olduğunu bilen Quasimodo babası sayılan rahibi kuleden aşağı iter. Rahip kaldırımlar üzerine cansız yere serilmiştir. Quasimodo bir dar ağacına, bir yere bakar ve “Sevmiş olduğum her şey!” der.
Ertesi gün rahibin cesedini yerde bulan adliye görevlileri onun intihar ettiğini düşünürler. Bu yüzden rahip kutsal toprağa gömülmez.

Esmeralda'nın cesedi Montfauucon mahzenine götürülür; Quasimodo ise Notre Dame’dan kaybolur.

Bu olaydan iki yıl sonra Montfauucon mahzenine giden görevliler tuhaf biçimde kucaklaşmış iki iskelet bulurlar. Bu iskeletlerden biri bir kadına aittir ve üzerinde hala beyaz bir kumaş parçası durmakta, boynunda ise bir kese sallanmaktadır. Bu iskelete sıkıca sarılan diğer iskelet ise bel kemiği yamuk, bir bacağı da diğerinden kısa bir iskelettir. Kollarıyla sıkıca sarıldığı iskeletten kamburun iskeletini ayırmak istediklerinde toz halinde dökülmüştür.

26 Temmuz 2019 Cuma

S.O.S Nedir? Bir Airbus A380 ve bir F-17 Atlantik üzerinde uçmaktadır...


S.O.S. NEDİR ?!:

Bir Airbus A380 Atlantik üzerinde uçmaktadır.. Derken, bir F-17 görünür. Avcı jetinin pilotu yavaşlar, Airbus'un yanına yaklaşır ve yolcu uçağının pilotunu telsizden selamlar:

"Sıkıcı bir uçuş değil mi meslektaşım, bak şimdi beni izle !"

Jeti aniden hızlandırır, ses bariyerini kırar, hızla baş döndürücü biryüksekli
ğe çıkar, neredeyse nefes kesen bir dalışla deniz seviyesine alçalır ve sonra son hızla A380’in yanına geri döner ve yavaşlayıp ;

“Ne dersin, nasıldı?” diye sorar.

A380'in pilotu cevap verir: "Çok etkileyici, şimdi de sen beni izle !"

Jet pilotu A380'i izler, ancak hiçbir şey olmaz.

Beş dakika sonra, Airbus pilotu telsizden şöyle haber verir: "Nasıldı arkadaşım, sen buna ne dersin?"

Jet pilotunun kafası karışmıştır: “Ne yaptın ki ?” der.

Airbus kaptanı güler ve şöyle der:

Ayağa kalktım, bacaklarımı gerdim, tuvalete gittim, kendime bir bardak tarçın çayı, bir dilim havuçlu kek aldım ve sonraki üç gece için işverenim tarafından ödenecek 5 yıldızlı bir otel ayarladım.."

ÇIKARILACAK SONUÇ !:

Gençken, hız ve adrenalin harikadır, ancak yavaşladıkça ve olgunlaştıkça, rahatlık ve huzur daha önemlidir.

Buna S.O.S. denir ;

Slower, Older, Smarter.

Daha sakin, daha olgun, daha akıllı

Gerçekte S.O.S.’in;

Gemimizi kurtar (Save Our Ship),
ruhumuzu kurtar (Save Our Soul) veya
diğer sinyalleri durdur (Stop Other Signals) kelimelerinin baş harflerinden oluştuğunu sanır.

Aslında bu terim mors alfabesinden gelmektedir. Telgraf zamanından kalmadır. Gemilerde de yakın zamana kadar telsiz telgraf kullanılıyordu. Telgrafta mors alfabesi denilen sistemde her harf, nokta ve çizgilerin değişik kombinasyonundan oluşmaktadır. Bu sinyali gönderen maniple denilen alete tek dokunuşta karşıya nokta yani ‘bip’, biraz daha uzunca basınca ‘dııııt’ sinyali gidiyordu. Gönderenler de, alanlar da mors alfabesini ezbere bildiklerinden bu ‘bip’ ve ‘dııııt’ larda hangi harfler olduğunu çözüyor ve normal yazıya dönüştürüyorlardı.

İmdat çağrısının çok kolay akılda tutulabilmesi için 1908’de üç çizgi, üç nokta, üç çizgi olan S.O.S. seçildi. Yani telsizde ‘dııııt, dııııt, dııııt, bip, bip, bip, dııııt, dııııt, dııııt’ sinyali aldığınızda hemen acil yardıma ihtiyacı olan biri olduğu anlaşılıyordu.

22 Temmuz 2019 Pazartesi

Empati (Adam Fawer) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Empati

Kitabın yazarı : Adam Fawer

Kitap Hakkında Bilgi :

Yaşamınızın kontrolü sizde değil! Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz. Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz. Bu kitabı kapatabilirsiniz. O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz. Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey yapabilirsiniz. Ne isterseniz yapabilirsiniz. Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz. Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o kadar derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz. Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar. Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın. Sadece isteklerinizin tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı gerçeği üzerine kafanızı çok fazla yormamaya çalışın.

Adam Fawer 1970 Amerika doğumlu yazardır. Pennsylvania Üniversitesinin ekonomi bölümünden mezun olmuştur. Aynı zamanda İstatistik bölümünde yüksek lisans yapmıştır. Felsefe, bilim ve sanatla ilgilenen çok yönlü bir kişiliğe sahiptir. Her ne kadar iki tane kitabı basılmış ve büyük ilgi toplamış olsa da eskiden sayısal yanının daha ağır bastığını düşünüyordu. Buna rağmen Adam Fawer’in çocukluk hayallerinden biri yazar olmaktı.

Adam Fawer sayısal alandan oldukça iyi bir maaş alacağı bir bölümü seçmiş okumuş ancak daha sonrasında pişman olduğunu söylemiştir. Sevmediği bir işte çalıştığını ve bunu yapmak istemediğini beyan ettikten sonra işini bırakmış ve kendini tamamen yazarlığa adamıştır.

Kendinin artık tam zamanlı bir yazar olduğunu söyleyen Adam Fawer’ın ilk romanı Olasılıksız birçok dile çevrilmiş ve Türkiye’de büyük bir ilgi ve hayranlıkla karşılanmıştır. Yazarın ikinci kitabı olan Empati’nin çevrildiği ilk dil ise bu büyük ilgiden mütevellit Almanca ve Japoncayla eş zamanlı olarak Türkçedir.

Kitabın Özeti :

Empati görmeye alışık olunan roman boyutlarından biraz daha kalın olmakla birlikte içinde bir çok şey barındırıyor. Felsefe, bilim, sanat, fantastik bir dünya, aksiyon ve macera… Kurgusu fantastik temelli ve daha çok psikolojik güçler üzerine yoğunlaşıyor. Adam Fawer’in kurgusunda özel güçleri olan insanlar var. Sonsuz bir empati gücüne sahip olan insanlar karşısındakilerin duygularını bükebilmektedirler.

Kitabın ana kahramanlarından biri olan Laszlo bu güce sahip yetenekli bir öğretmen. Kendisi gibi başlarının olduğunu fark edince onları toplayıp eğitiyor ve bu sayede daha bilinçli olmalarını sağlıyor. Onun sınıfında bu güce sahip olan iki değerli öğrenci Elijah adında bir erkek öğrenci ve Winter Zhi adında babası Çinli bir kız öğrenci bulunuyor.

Kitabın bir diğer ana karakteri ise Darian cinsel çekiciliğiyle ön plana çıkarak istediği herkesi etkisi atına alabilen ve bu sayede çocukları toplayan örgüt için çalışan bir kadın. Her şeyin başlamasına sebep olan şey Darain’a verilen bir görev oluyor. Winter ve Elijah’ı örgüte kazandırmak… iki öğrenci de Laszlo’nun korumasında olduğu için Darian onu baştan çıkartıyor ve kendine aşık ediyor. Ardından ise çocukların yurt dışında harika bir eğitim alacakları hususunda onu ikna etmesi zor olmuyor. Laszlo da çocukların ailelerini ikna ediyor. Ancak tüm bu süreç içerisinde Darian da Laszlo’ya aşık oluyor. Gelişen olaylar sonucunda ise dörtlünün yolları tamamen ayrılıyor. Elijah ve Winter çocukken yaşadıklarına dair bir şey hatırlamıyorlar.

Kitap tam olarak burada başlıyor. Buraya kadar yazıda bahsedile mevzular kitabın ileriki kısımlarında anlaşılan mevzular. İlk başta her aradan yıllar geçtikten sonra artık bir kör olan Laszlo ve Darian yeniden buluşuyor. Laszlo onlara kötü zamanlar yaşatan Valentinus’un geri döndüğünü söylüyor ve ikili Valentinus’u yakalamak için birleşiyorlar. Daha öncelerinde Elijah ve Winter’a verdikleri tılsımları geri almanın zamanının geldiğini düşünüyorlar.

Elijah zaman içerisine hafefob (dokunulmaktan korkma) ve enoklofob (kalabalıktan korkma) geliştiriyor. Buna rağmen aldığı psikolojik eğitimler sayesinde sinema sektörünün aranan danışmanı olmasına neden oluyor ve bir otelde yaşayıp sadece Terry adında arkadaşıyla iletişim kurarak işlerini hallediyor.

White Zhi ise bir keman üstadı oluyor ve turnelere çıkıyor ancak skandalının çıkması üzerine zor dönemler geçiriyor. Buradan sonra birbirinden bağlantısı olmadan bir süre daha yaşamlarını anlatıyor Adam Fawer. İlerleyen kısımlarda ise karakterlerin hikayeleri birleşiyor ve yoğun bir macera başlıyor.

Fantastik/aksiyon türünde değerlendirilen bu eserin içinde birçok felsefi öğreti yer almakta olup, bazı yerler akıcılığı bozacak şekilde uzatılmış bulunmakta. Yine de yazar sade ve anlaşılır bir dil kullanarak okuyucunun merak duygusunu tetiklemiş. Adam Fawer’in Empati’si okurken farklı farklı sayfalarda durup, felsefi sorulara kafa yorabileceğiniz bir roman.
Senagül YILDIZ

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...