2 Eylül 2019 Pazartesi

Çocukların Öğrencilerin Bireysel Farklılık Çeşitleri, Davranış Şekillerine Göre Nasıl Davranmak


ÇOCUKLARIN BİREYSEL FARKLILIKLARI

Hem ebeveynler hem de çocuklar; kendi yapılarına göre hayatı ve olayları algılar, değerlendirir ve yaşarlar. Anne-baba her bir çiçeğin kendi renginde ve kokusunda açıp gelişmesi için gerekli bakımı yapan bahçıvan gibidir. O çiçek hangi renkte ise o şekilde açacaktır. Onun rengini değiştirmeye çalışmak,
onun rengini beğenmemek veya onu istediğimiz renge boyamaya çalışmak yersiz bir çabadır. Hiçbir çocuk bir diğerinden üstün değildir; ancak farklıdır. 9 farklı mizaç yapısına göre çocukların davranış şekilleri bulunmaktadır.

Mizaç: Birden fazla şeyin karışımı ve insanın psikolojik genetiğidir.

1. CİDDİ, KONTROLCÜ VE KURALCI ÇOCUKLAR

* Kurallara uyar. Uymayanları uyarır ve eleştirir.
* Doğruyu ve yanlışı sorar ve buna göre davranır.
* Bir işi tam ve gereği gibi yapma konusunda ısrarcıdır.
* Dürüstlüğü ve ahlaki ölçüleri önemser.
* Planlı olmaya özen gösterir.
* Temizlik ve düzen konusunda hassastır.
* İşler olması gerektiği gibi gitmediğinde kendine ve çevresine öfke duyar.
* Net olamayan durumlardan rahatsızlık duyar.

Nasıl Yaklaşılmalı :

* Her insanın hatalarının olabileceği
* Aksaklıkların olabileceği
* ‘Önemli olanın çaba göstermesi’ olduğu
* Doğrudan eleştiri yerine, yapıcı bir dille alternatif önerilere gidilmesi
* Olumsuzların yanında olumlu yönleri sormak

2. DUYGUSAL, YARDIMSEVER VE SICAKKANLI ÇOCUKLAR

* Çevresindekilerin kendisiyle ilgili ne düşündüğüne çok önem verir. Sevilip sevilmediğini her zaman düşünür.
* Sevilmek için fedakarlık yapar, ilgi çekmeye çalışır.
* İletişimi çok sever, konuşkandır, çabuk samimi olur.
* Merhamet duygusu yüksektir, canlılara karşı hassastır.
* Soğuk ve ilgisiz tutumlar onu derinden etkiler.

Nasıl Yaklaşılmalı :

* Değerin insanların onu sevmesine bağlı olmadığı
* Aşırı fedakarlığını kontrol etmek
* Duysallıklarını küçümsemeden dinlemek
* İstemediği bir durumu sunmadan önce onu sevdiğini söylemek
* Övgüde dikkatli olmak
* Kardeşi konusunda aldığı sorumlulukların ödüllendirilmesi
* Yalnız başına yapabileceği aktiviteye yönlendirmek

3. REKABETÇİ, HIRSLI VE BAŞARI ODAKLI ÇOCUKLAR

* Önde olmayı sever
* En yüksek hedefi koyar
* Yenilgiye tahammülü yoktur
* Gayretli ve özgüveni yüksektir
* İlişkilerinde yönlendiricidir
* Bir işi bitirmeden bırakmaz
* Dış görünümüne önem verir
* Zihni hızlı, pratik ve sonuç odaklıdır.

Nasıl Yaklaşılmalı :

* Aşırı hayranlık içeren abartılı tepkilerden kaçınılmalı
* Başarılı olmasa da sevileceği söylenmeli
* Mukayese etmek hırsını arttırır.
* Yardımseverliği teşvik edilmeli.
* Duygularına temas etmek için duyguları üzerine konuşulmalı.
* Herkesin birbirinden farklı yetenekte olduğu vurgulanmalıdır.

4. KOLAY İNCİNEN, ÖZGÜN VE BİREYSELLİĞE DÜŞKÜN ÇOCUKLAR

* Duygularını yoğun ve abartılı yaşar.
* Zaman zaman hüzünle kendi dünyasına çekilir, hayal kurar.
* Çevresini gözlemler ve anlamaya çalışır.
* Merhametli ve şefkatlidir.
* Farklı olmayı sever. Kıyaslanmaktan hoşlanmaz.
* Anlaşılmak en temel amacıdır.
* Özel ve nitelikli olarak ilgilenilmesini ister.

Nasıl Yaklaşılmalı :

* Sabırla dinlemek. Anlamaya çalışmak
* Duygu ve hayallerini dinlemek ve gerçeklikle bağ kumasına yardımcı olmak
* Yoğun duygusallığı karşısında endişeye kapılmamak
* Kimseyle, özellikle de kardeşiyle kıyaslamamak
* İnişli çıkışlı ilişkiden kaçınmak. Net olmak
* Kendini suçlarsa iyimser bakış açısı kazandırmak
* Aile içi gerilimlerde kendini sorumlu tutmasını engellemek
* Sanatsal faaliyetlere yönlendirmek

5. BİLMEYE MERAKLI, GÖZLEMCİ, SESSİZ ÇOCUKLAR

* Çevresini dikkatle inceler.
* Mesafeli ve kontrollü davranır.
* Öğrenmeye meraklıdır.
* Her şeyin nedenini öğrenmeye çalışır.
* Karmaşık aletleri sever.
* Kalabalık ortamlarda kenarda durur.
* İlgi ve yakınlığın ölçüsünü ve zamanını kendisi belirler.
* Eşyalarını paylaşmak istemez.
* İnsanların onun işine karışmasını sevmez.

Nasıl Yaklaşılmalı :

* Sessizliği diğer çocuklarla kıyaslanmamalı. Yetersizlik duygusuna neden olabilir.
* Zorlamadan sosyal etkinliklere cesaretlendirilmeli.
* Öğrenme çabaları desteklenmeli, ortamlar oluşturulmalı. (satranç)
* Adapte olmakta zorlanacağı için yeni katıldığı ortamlarda başta yanında olunmalı. Fikirleri ve
hisleri sorulmalı.
* Çok soru sormaları anlayışla karşılanmalı ve sabırla cevap verilmeli.

6. GÜVEN ARAYAN, TEMKİNLİ, TEREDDÜT EDEN ÇOCUKLAR

* Kendini güvende hissetmek ister.
* Tehlike, güvensizlik ve şüphe yaşadığında hırçın ve suçlayıcı olur.
* Olayları kıyaslar, emniyetli olanı seçer.,
* Yeterince bilmediği durumlarda karar veremez.
* Tüm ihtimalleri gözden geçirir.
* Kurallara uymaya çabalar.

Nasıl Yaklaşılmalı :

* Bir karar ve iş konusunda birden yüklenmemek.
* Korkularını konuşmak.
* Sorumluluklarını adım adım attırmak.
* Maddi ve manevi uzaklıktan kaçınmak.
* Çocuğun kararsızlığı durumunda onun yerine karar vermemek.
* Her durumda yanında olduğunu hissettirmek.
* Yanlış kararlarda suçlamamak.

7. YENİLİĞİ SEVEN, KEYFİNE DÜŞKÜN VE HAREKETLİ ÇOCUKLAR

* Neşeli ve iyimserdir.
* Sosyal ortamlara girmekte zorlanmaz.
* Konuşkandır, heyecan arar.
* Kolay arkadaşlık kurar.
* Dağınık olmaya meyillidir.
* Sakince yerinde duramaz.
* Olumsuzluklara takılmaz.
* Zorlandığı sorumlulukları görmezden gelebilir.

Nasıl Yaklaşılmalı :

* Çocukla arkadaş olmak çok önemlidir.
* Gizli olana meyletme vardır. Yasakçı olmadan açıklayıcı olunmalıdır.

* Yapmak istediği bir şeye sakin bir şekilde yaklaşıp sonuçlarını açıklamak gerekir.
* Güvenliği için tamamen özgür bırakılmamalı.
* Adım adım sorumluluk verilmeli ve takip edilmeli.
* Kullanılan cümleler sert değil net olmalı.
* Eşyaları toplanmamalı.
* Dikkat sorunu yaşadığı için bir şey yaparken kısa aralar vermeli.

8. CESUR GÜÇLÜ KENDİNE GÜVENEN ÇOCUKLAR

* Girdiği her ortamda varlığını hissettirir.
* Zayıfı korumaya meyillidir.
* Açık sözlüdür.
* Çatışmadan kaçınmaz.
* Çabuk öfkelenir, geri adım atmaz.
* İstediğinde iş bitiricidir.
* Çabuk karar verir. Adaletsizliğe tahammül edemez.
* Engellendiğinde inatçı ve dik başlıdır.
* Benden yana-benden değil diye insanları gruplandırır.
* Sakinleştiğinde merhametli yönü ortaya çıkar.

Nasıl Yaklaşılmalı :

* Kurallar net olmalı. Dürüst ve kararlı olunmalı.
* Sevincine ortak olunmalıdır.
* Öfkenin öfke doğuracağı unutulmamalı.
* Anne-baba öfkesini kontrol etmede örnek olmalı.
* Empati kazandırmak için karşısındakinin ne hissedebileceği sorulmalı.
* Fikir ve tercihleri sorulmalı ve değerlendirilmeli.
* Aşırı öfkelendiğinde derin nefes alması ve sakinleşmesi sağlanmalı.
* Ben merkezli tavırları yerin herkesin sınırları olduğu ifade edilmeli.

9. UYUMLU, KENDİ HALİNDE VE YUMUŞAK HUYLU ÇOCUKLAR

* Yavaş ve sakin hareket eder.
* Çatışmadan kaçınır.
* Öne çıkmayı sevmez.
* Rutinden hoşlanır.
* Israrcı değildir.
* Herkesi olduğu gibi kabul eder.
* Üzerine çok gidildiğinde sessiz kalarak tepki verir.

Nasıl Yaklaşılmalı :

* Azminin kırılacağı işler verilmemeli.
* Anne baba her durumda ona değer verdiğini ifade etmelidir.
* Anne baba kavgasına şahit olması çocuğun içine kapanmasına neden olur.
* İhtiyacını söylemesi için teşvik edilmeli.
* Sorunları hakkında ne gibi çözümü olduğu sorulmalı.
* Farklı faaliyetleri denemede cesaretlendirmeli.
* Ortamlarının sürekli değiştirilmesinden kaçınılmalı.

Dünyanın Merkezine Yolculuk (Jules Verne) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Dünyanın Merkezine Yolculuk

Kitabın Yazarı : Jules Verne

Kitap Hakkında Bilgi :

Almanya'nın Hamburg kentinin eski mahallesinde küçük bir ev; masanın üzerinde çözülmeyi bekleyen şifreli bir yazı duruyor. Genç Axel'in amcası jeolog ve maden bilimci Profesör Otto Liedenbrock, az önce bu şifreli pusulayı el yazması eski bir kitabı karıştırırken bulmuştu. Bu küçücük kâğıda şifrelenen not, Profesör Liedenbrock için, dünyanın merkezine doğru yolculuğun sır perdesinin aralanması anlamına geliyordu. Amcasının manevi kızı Grauben'e âşık olan Axel'in, sonuç vermeyeceğini bile bile, "magmaya doğru yolculuk bizi eritmez mi" yolundaki itirazına bilime âşık Profesörün yanıtı, "Riski göze almayanlar, başarılara imza atamazlar" olacaktı. Artık yapacak bir şey yoktu; 24 Mayıs 1863 Pazar günü trenle Danimarka'ya doğru başlayan yolculuk, onları İzlanda'nın başkenti Reykjavik'e götürecek ve burada anlaştıkları rehber Hans ile dünyanın merkezine gidebilmek için Sneffell Dağı'nın kraterlerindeki yolu bulmaya koyulacaklardı. Bu yolculukta onları inanılması güç sürprizler bekliyordu. Ve bir bekleyen daha vardı: Axel'i çok seven Grauben...

Edebiyatta bilimkurgunun öncülerinden, Jules Verne'nin (1828-1905) en ünlü romanlarından olan Dünyanın Merkezine Yolculuk, ilk kez 1864 yılında basıldı. Daha hava taşıtı ve pratik denizaltılar bile bulunmadan yıllarca önce, denizlerin altı, gökyüzü ve uzaya ilişkin konularda romanlara imza atan Jules Verne'in yapıtları 150'ye yakın dile çevrildi.

Kitabın Özeti :

Axel Lindenbrock Hamburg’un eski bir mahallesindeki küçük bir evde yaşayan çekingen yapılı bir gençtir. Axel, amcasıyla yaşamaktadır. Amcası Liedenbrock, üniversitede hocalık yapan bir profesördür. Profesör Liedenbrock jeolog ve madenbilim konularında uzman aynı zamanda asla pes etmeyen çok meraklı, bir bilim adamıdır. Axel Lindenbrock’da bu evde amcası ile çalışmalar yapmaktadır.

Profesör Liedenbrock‘un hayatı kitaplar arasında geçmektedir. Profesör aynı zamanda meraklı, pes etmeyen araştırmacı bir bilim adamıdır. Yeğeni Axel, amcasının vaftiz kızı olan Estonyalı Grauben, hizmetçisi Marta ile birlikte yaşamaktadır. Genç ve çekingen bir delikanlı olan Axel, amcasının vaftiz kızı Grauben'e aşık olmuştur. Grauben de Axel’e karşılık vermektedir. Axel, amcasına Grauben'e aşık olduğunu ve evlenmek istediklerini söylemeye çalışmakta, uygun anı kollamaktadır.

Sabırsız ve öfkeli bir adam olan Profesör Liedenbrock bir gün runik alfabe ile yazılmış eski bir kitap bulmuştur. Profesör Liedenbrock bu kitabı okurken kitabın her satırının şifreli olduğunu fark eder. Profesör Liedenbrock kitabın gizemini çözmeye ve kitaptaki şifreleri anlamaya uğraşır. Bir süre sonra Axel ile amcası hem kitabın gizemini hem de şifreleri çözerler.

Bu kitabı 16. Yüzyılda yaşamış olan İzlandalı bir bilim adamı Arne Saknussenum yazmıştır. Arne Saknussenum dünyanın merkezine inen tek insandır. Arne Saknussemm, İzlanda'daki sönmüş bir yanardağ olan Sneffels yanardağının kraterinden Dünya'nın merkezine indiğini yazmaktadır.

Kitaptaki şifrenin ise çözümü şu şekildedir. “Temmuz gelmeden önce, üstüne Scortoris’ in gölgesi düşen Sneffels Yokul’ un kraterinden aşağıya in. Sen ey cesur yolcu, o zaman dünyanın merkezine inmiş olacaksın. Ben bu yolculuğu yaptım.“

Profesör Lindenbrock, büyük bir heyecana kapılarak İzlanda'daki sönmüş bir yanardağ olan Sneffels‘e gitmek için çeşitli aletler ile pusula ve balta gibi eşyalar temin eder. Axel, sevgilisi Grauben’dan ayrılacağı için çok üzgündür ama amcasına da karşı gelebilecek durumda da değildir. Bu yüzden ile Grauben ile evlenme planını yanardağa yapacakları gezinin dönüşüne ertelemek zorunda kalır.

Axel ve Profesör İzlanda’ya gitmek için gemiye binerler. Yanlarına ise sakin ve soğukkanlı bir adam olan Hans Bjölk’ü rehber olarak almışlardır. En sonunda İzlanda'daki sönmüş bir yanardağ olan Sneffels‘e kadar gelirler. Hep birlikte yanardağın sönmüş kraterinin zirvesinden derinliklere doğru yolculuğa başlarlar. Fakat bu yolculuk hiç de umdukları gitmemekte başlarına çok çeşitli maceralar gelmektedir. Mağaralarda tahmin ettiklerinden daha uzun süre kalmışlar ve suları da tükenmiştir. Susuzluktan ölmek üzereler iken yerin dibinden gelen kaynar suları bulurlar.

Kimi zaman akıntılar ile kimi zaman yürüyerek yola devam ederlerken Axel, mağaralarda kaybolur. Üç gün sonra Axel’i yaralı olarak bulmuşlardır. Yolculuk boyunca milyonlarca yıl öncesinde yaşamış canlılar da görmüşlerdir. Mağaranın sonu bir denize açılmıştır. Hans bir sal yapıp, bir battaniyeyi de yelken yapar ve yer altı denizinde yolculuğa çıkarlar.

Bu denizde rüzgârlar, fırtınalar, balinalar, köpek balıkları ile mücadele ederler. En sonunda bir adaya çıkarlar. Kıyıya ulaştıklarında bu kıyının denize açılmak için yola çıktıkları yer olduğunu görürler. Yani dönüp dolaşıp aynı yere gelmişledir. Profesör bir şifre bulmuş kayalıklardan oluşan bir yolun olduğunu anlamıştır. Kayalığın içini dinamitle patlatırlar ve kayanın içinden fışkıran bir şelale ortaya çıkar.

Axel, Hans ve profesör bu fışkıran sulara kapılarak saatlerce giderler. Bir süre sonra su kaynamaya başlamıştır. Su kaynadıkça lavlar püskürür ve bir yanardağın içine düştüklerini anlarlar. Ölümleri çok yakındır. Eğer lavlar onları bir an önce dışarı püskürtmezse yanarak öleceklerdir. Bir süre sonra lavlar püskürür ve üçü birden kendilerini dünyada bulur.

En sonunda bir başka yanardağ olan Stromboli'den çıktıklarını anlarlar. Sonra da Hamburg'a dönerler. Bir süre sonra da Axel ile Grauben evlenirler.

Güneşi Bile Tamir Eden Adam (Behiç Ak) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. “Güneşi Bile Tamir Eden Adam” kitabının yazarı kimdir?

a) Meriç Ak
b) Behiç Ak
c) Sevim AK
d) Behiç AKKOR

2. Kitabın kapağında aşağıdakilerden hangisi yok?

a) Yazlık kıyafet giymiş her yaştan birçok insan
b) Güneşin üzerine oturmuş tamirci kılıklı bir adam
c) Tamir edilen buzdolapları, çamaşır makineleri
d) Neşe içerisinde bir kedi, gülümseyen bir güneş

3. Aşağıdaki bölümlerden hangisi kitabın bölümlerden biri değildir?

a) Tamirci Kadir Bey’i Sevmeyen Var mı?
b) Yaşasın! Artık İstediğimiz Her Şeyi Satın Alabiliriz.
c) Şahane Bir Yaz Tatili Nasıl Yapıldı?
d) Muammer Bey, Kadir Bey’e Neden Küsmüştü?

4. Aşağıdakilerin hangisinde kitabın çocuk kahramanları bir arada verilmiştir?

a) Semih - Ahmet – Süha
b) Ahmet- Melisa – Selo
c) Melisa – Selo – Mestan
d) Melisa – Zeliha –Musa

5. Aşağıdakilerden hangisi Muammer Bey için söylenebilir?

a) Adanın pasaklı insanlarından biridir.
b) Adanın en inatçı insanıdır.
c) Paylaşmayı çok seven biridir.
d) Adanın meşhur pilavcısıdır.

6. Aşağıdakilerden hangisi Tamirci Kadir Bey için söylenemez?

a) Böbürlenmeyi hiç sevmez.
b) Tamir ettiği bozuk makinelerle övünmez.
c) Dünyanın tartışmasız en sakar insanıdır.
d) Tüm zamanların en başarılı, en usta tamircisidir.

7. Tamirci Kadir Bey bozulup tamir edilen eşyaları neye benzetiyor?

a) Hayvanlar arasındaki ilişkilere
b) Öğrenciler arasındaki ilişkilere
c) İnsanlar arasındaki ilişkilere
d) Kitap kahramanları arasındaki ilişkilere

8. Çok Bilmiş Melisa, Tamirci Kadir Bey’e hangi lakabı takmıştır?

a) Tamirci
b) Sihirbaz
c) Büyücü
d) Bilgin


9. Tamirci Kadir Bey, insan ilişkileri konusunda etrafına nasıl fayda sağlamaktadır?

a) Arası bozulan çiftleri, arkadaşları barıştırır.
b) Hasta olan kişileri hastaneye götürür.
c) Çocuklar için oyun alanları düzenler.
d) Yaşlı kişilere alışverişte yardım eder.

10. Tamirci Kadir Bey’in paslanan insan ilişkileri için önerdiği pas çözücü nedir?

a) Hep beraber şarkı söylemek
b) Güzel yemek yemek, birkaç sevgi sözü
c) Kahve içip, kitap okumak
d) Bozulan eşyayı tamir ettirmek

11. Eşyaları onarılan insanlar Kadir Bey’den neden şikâyet ediyor?

a) Kadir Bey yüzünden evlerindeki hiçbir eşyayı atamıyorlar.
b) Kadir Bey, bozulan eşyaları çok pahalı tamir ediyor.
c) Kadir Bey’in onardığı eşyalar çok çabuk bozuluyor.
d) Kadir Bey, eşya tamiri için söz verdiği zamanda gelmiyor.

12. Mahalledeki bazı çocuklar koca bir deftere eşyaların neyini yazmaya başlamışlar?

a) Fiyatını
b) Özgeçmişini
c) Ağırlığını
d) Şeklini

13. Adalıların, belediyede Tamirci Kadir Bey için düzenledikleri toplantının adı nedir?

a) Tamirci Kadir Bey nasıl gider?
b) Adada ekonomi nasıl düzelir?
c) Tamirci Kadir Bey Sorunu
d) Muammer Bey ve Kadir Bey nasıl barışır?

14. Mobilyacı Süha Bey, modern hayat için nasıl bir açıklama yapıyor?

a) Eşyayı yenileyin ki kendinizi de yenileyin
b) Eskiyi getir, yeniyi götür
c) Hayatın için mobilya senin seçimin
d) Hayat kısa; o mobilyayı almalısın.

15. Adalılar ve Tamirci Kadir Bey’in gittikleri sahil kasabası hangi bölgededir?

a) Ege
b) Akdeniz
c) Karadeniz
d) Marmara

16. Aşağıdakilerin hangisinde kişi-meslek eşleştirilmesi yanlış verilmiştir?

a) Muammer Bey-ciğerci
b) İhsan Bey -beyaz eşya satıcısı
c) Musa Bey: nalbur
d) Nazım Bey-mobilyacı

17. Kitabın tamamını dikkate aldığımızda aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?

a) Sadece eşyalar değil insan ilişkileri de tamire ihtiyaç duyabilir, onları tamir etmeyi öğrenmeliyiz.
b) İnsanların yenilenmeleri için eşyalarını yenilemeleri gerekmiyor, kendilerini yenilemeleri yenilenmek için yeterlidir.
c) Çocuklar, yetişkinlerden daha doğru düşünemezler; onları dikkate almak doğru değildir.
d) Tüketim çılgınlığı değerlerimizi yok etmektedir, bu konuda bilinçlenip gidişata engel olmalıyız.

18. Aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?

a) Adanın çocukları yetişkinlere karşı durarak Kadir Bey’in yanında dururlar.
b) Ada halkı yeni alacakları eşyaların eski eşyalardan daha kalitesiz ve çok pahalı olduğunu sonunda anlarlar.
c) Muammer Bey, kardeşinin tatile gidip gitmeyeceğiyle ilgili Nazım Bey ile girdiği iddiayı kazanır.
d) Kedi Mestan, adadaki tüketim çılgınlığına karşı durur ve ada halkına öğütler verir.

Cevap Anahtarı :

1-b      2-c      3-d      4-b      5-b
6-c      7-c      8-d      9-a      10-b
11-a   12-b    13-c    14-a     15-b
16-d   17-c    18-c

Aşağıdaki ifadelerden doğru olanların sonuna “D” yanlış olanların sonuna “Y” yazınız.

Tamirci Kadir Bey, tatile özel arabasıyla gider.( Y)

Selo’ya göre Tamirci Kadir Bey, işini iyi yapan basit bir tamircidir. (D )

Kadir Bey, insanlara bir şeyler vermekten çok onlardan bir şeyler almayı seven biridir. ( Y )

Adanın çocukları “Eski Eserleri Koruma Kurulu” oluştururlar.( D )

Eşyaları kemirip bitiren kurtçuklara “Dedikoducu Sevimli Kurtcuklar Rock Orkestrası” adını veren Aysel Hanım’dır. ( Y )

Çöplüklerden mal toplayıp satanlar da Tamirci Kadir Bey’den şikâyetçidirler( D )

Köye Yazar Geldi (Koray Avcı Çakman) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1- Olayın geçtiği köyün adı nedir?

a- Keçigezen köyü
b- Keçibuldu köyü
c- Keçipınarı köyü
d- Keçitepesi köyü

2- Verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? 

a- Halil ,okullar kapanınca çobanlık yapar.
b- Halil, koyunları otlatırken kaval çalmayı sever.
c- Halil’in kavalını babası kasabadan aldı.
d- Kaval sesini en çok Karbeyaz sever.

3- Kitapta adı geçen “Gülen Sumru” neyin adıdır?

a- Bir kuş türünün adıdır.
b- Bir kuzunun adıdır.
c- Bir kitabın adıdır.
d- Bir kızın adıdır.

4- “Geçen sene koyunları otlatmaya götürdüğümde …………………………………. adlı kitabı okuyordum. Hikaye o kadar heyecanlıydı ki ‘Acaba…………………………….ve arkadaşları turu tamamlayabilecekler mi?’ diye çok merak edip bir sayfa, bir sayfa daha okuyayım derken uyuyup kalmışım çınarın altında.”
Kitaptan alınan yukarıdaki parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? 

a- Seksen Günde Devr-i Alem - Bay Fog
b- Balonla Beş Hafta - Dr.Samuel Fergusson
c- Dünyanın Merkezine Yolculuk – Profesör Lidenbrock
d- Aya Yolculuk –Başkan Barbicane

5- Halil için “kış” ne demek? 

a- Portakal kokulu masallar demek.
b- Kestane kokulu sohbetler demek.
c- Kardan adam demek, kızak demek.
d- Ayaz demek, üşümek demek.

6- Deli Emin için hangisi söylenemez? 

a- Köyde olup biteni ilk o duyar.
b- Paltosunu yaz kış üstünden çıkarmaz.
c- Sürekli gülen, zararsız biridir.
d- Kendini leylek sanır.

7- Halil’in dedesi için hangisi söylenemez? 

a- Bilge bir insandır.
b- Sabırsız , tezcanlı biridir.
c- Hasırdan çeşitli şeyler örer.
d- Sevdiklerine hediye vermeyi sever.

8- Kemal Amca’nın ilham perisi en çok neyden beslenir?

a- Okuduklarından
b- Yazdıklarından
c- Şarkılardan
d- Efsanelerden

9- Ömer için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? 

a- Öğretmenini ve arkadaşlarını çok sevdiği için okulların tatil olmasını istemez.
b- Annesiyle,babasıyla yaz kış demeden tarlada çalışmaktan çok hoşlanır.
c- En yakın arkadaşı Halil gibi o da harçlıklarıyla her fırsatta kitap alır.
d- Köye gelen yazar sayesinde kitap okumaya başlar.

10- Yazar Kemal Amca, hangi yönüyle Halil’i kendi küçüklüğüne benzetiyor?

a- Hayalperest olması
b- Kitap kurdu olması
c- Yakışıklı olması
d- Meraklı olması

11- “Dün gece bu kitap sayesinde Nil Nehri’nde maceradan maceraya koştum! Peşimizdeki kötü adamlar yetmezmiş gibi nehir de timsahlarla doluydu.” diye anlatan kim? 

a- Ömer
b- Kemal Amca
c- Halil
d- Deli Emin

12- “Bir de şu ilham perisini bulsak.” diyen Ömer’e Yazar Kemal Amca, ilham perisini asıl nerede aramak gerektiğini söylüyor?

a- Güzelliklerde
b- Okuduklarımızda
c- İçimizde
d- Masallarda

13- “Leylekler çalışabilecek olsa ne iş yaparlardı?” sorusuna Halil’in verdiği yanıt nedir? 

a- Pilot
b- Kaptan
c- Terzi
d- Veteriner

14- Kemal Amca’nın kimseye haber vermeden apar topar köyden gitmesinin nedeni neydi?

a- Yayınevinde çıkan bir sorunu çözmek için
b- Köy hayatının kendisine göre olmadığını anladığı için
c- Kış mevsimi geldiği için
d- Ailesini ve arkadaşlarını özlediği için

15- “Kemal amca köydeki herkese birer………..okula da içi …………….dolu kocaman bir koli göndermiş.”
Yukarıdaki boşluklar aşağıdakilerden hangisiyle doldurulursa doğru olur? 

a- Mektup-çikolata
b- Kitap-kitap
c- Mektup-kitap
d- Kitap-çikolata

16- Yazar Kemal Amca’nın köyde yazdığı kitabın adı ne? 

a- Bilge Dede ve Torunu
b- İlham Perisi
c- Ulu Çınarın Altında
d- Köye Yazar Geldi

17- Kitabın ön kapak resminde ağaç kovuğunun içinde ne vardır?

a- Kuşlar
b- Sincaplar
c- Yapraklar
d- Kitaplar

Cevap Anahtarı :

1-b      2-c     3-a     4-a     5-a
6-d      7-b     8-a     9-c    10-b
11-a   12-c   13-c   14-a   15-b
16-d   17-d

Aşağıdaki ifadelerin sonuna doğru ise (D), yanlış ise (Y) yazınız.

Ömer , kızak yarışında sonuncu olduğu için ceza olarak kardan adama atkısıyla şapkasını verir.( Y )

Her bahar Keçipınarı’na leyleklerin gelişini Halil’in annesi “leylek şöleni” diye adlandırıyor. ( D )

Köy muhtarının adı Hasan Cebibol’dur.( Y )

Halil, okuma yazma öğrendiğinde dedesi Halil’e bir kitaplık yapar.( D )

Bakkal Şenol Amca’nın dükkanının adı “Çok Çok”tur. ( Y )

Halil , Yazar Kemal Amca’yı şapkasından sihirli kitaplar çıkaran bir sihirbaza benzetir.( D )

Yazar Kemal Amca, maceradan hoşlanan Ömer’e macera kitapları verir.( D )

İbrahim Dede, köylünün özellikle de muhtarın Yazar Kemal Amca’yı bunalttığını düşünür.( D )

Kendine Düşünmeyi Öğret (Edward de Bono) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Kendine Düşünmeyi Öğret

Kitabın Yazarı : Edward de Bono

Kitabın Özeti :

Düşünme öğrenilebilen alıştırma yapılabilen ve geliştirilebilen bir beceridir diyen Bono düşünmemenin değerlerle iç içe olduğunu bir birini tamamladığını ifade etmiştir. Düşünmenin temelli bir şekilde ortaya çıkmasında Yunan filozofları Sokrates Platon ve Aristo’nun etkili olduğunu söyleyen Bono bunları üçlü çete olarak nitelemiştir. Üçlü çeteden Sokrates tartışmaya önem vermiş Platon gerçekliğin üzerinde durmuş Aristo ise meşhur kutularıyla sorunlara çözüm aramıştır. Bu üçlü çeteden analiz yargı tartışma ve eleştiri gibi düşünce sisteminin temelini öğrenmiş oluyoruz.

Bono düşünmeyi beş aşamaya ayırmış bu aşamaları da T-L-P-S-G harfleriyle sembolleştirmiştir.

T- sembolü, niyetimizi ya da amacımızı tasarladığımız ilk aşama

L- sembolü, ihtiyacımız olan ve elde ettiğimiz bilgiyi listeleyen aşama

P- sembolü, olasılık aşamasıdır bu aşamada çözümleri ve yaklaşımları oluştururuz

S- sembolü, olasılıkları kontrol eder ve aralarında seçim yapan aşamadır, burası karar verme seçim yapma ve sonuçlandırma aşaması

G- sembolü, eylem aşamasıdır nasıl faaliyete geçeceğimizin belirlendiği aşama

Aşamaları bu şekilde belirleyen Bono sonrasında düşünmenin bazı temel süreçlerden geçtiğini söyler ve bu süreçleri Geniş-Özel, Tahmin Etme, Dikkati Yönlendirme, Tanıma ve Hareket süreçleri olarak belirlemiştir. Sırasıyla bu süreçleri kısaca açıklayalım

Geniş ve Özel, sürecinde konuların ayrıntılı ve genel hatları üzerinde durulması gerektiğini, problemin önce özel parçaları üzerinde durulması gerektiğini sonra geneli hakkında daha sonra tekrar özel parçaları üzerinde durularak etkili düşünülebileceğini söyler.

Tahmin Etme, burada ise zihnimizdekileri yoklama ve oradakileri görebilme şeklinde belirtir.

Dikkati Yönlendirme, de ise bir örnekle açıklayan Bono bir kaşifin bir adaya sefere gidip döndüğünde kaşife orada gördüklerini anlatması istenmiş kaşif ise duman çıkaran bir yanardağdan ve uçamayan bir kuştan bahsetmiş başka ne var diye sorulduğunda başka bir şey yoktu cevabını vermiştir. Burada kaşif dikkatini yönlendirmediği için sadece onları görmüştür.

Tanıma ve Uyum, burada zihnimizin kendisine bazı kalıplar oluşturduğunu bu kalıplar sayesinde her şeyi yapabildiğimizi söylemiştir. Elbise giyme, okuma yazma, araba kullanma vb. Bu kalıplar bizim nesneleri tanımamızı ve onlara uyum sağlamamıza yardım eder.

Hareket ve Alternatifler, burada da bulunduğumuz noktadan nasıl ileriye doğru gideceğimiz üzerinde durulmuş, hareket ettiğimiz andan da itibaren önümüze problemle ilgili çeşitli alternatiflerin de doğacağını belirtmiştir.

Bono bu kitabında ayrıca altı şapkalı düşünme tekniği üzerinde durmuştur. Kendisinin ortaya koyduğu bu teknikle düşünmeyi her yönden gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Bunun için altı farklı renk tasarlamış ve bu renklere çeşitli anlamlar yüklemiştir.

Beyaz Şapka, bilgi üzerine yoğunlaşır net bilgileri ifade eder.

Siyah Şapka, ortaya çıkabilecek riskleri belirler karamsar şapkadır.

Sarı Şapka, mantıksal ve olumlu yönleri ortaya çıkarmayı hedefler iyimser şapkadır.

Yeşil Şapka, yeni fikirler alternatifler ortaya koyar yaratıcı şapkadır.

Mavi Şapka, düşünmenin tüm yönlerini ve sürecini yöneterek bir karara varır.

Bono bu şapkalarla düşünmenin nasıl yapılması gerektiğine de açıklık getirmiş oluyor.

Bono altı şapkalı tekniğinden sonra CoRT düşünme programını geliştirmiştir. Bu program okullarda düşünmenin doğrudan doğruya öğretilmesi için geliştirilmiştir. Birçok ülkede kullanılan bu programın temeli araç yaklaşımıdır.

Daha sonra Bono kitabında düşünmenin aşamalarını ayrıntılı ele almıştır.

DÜŞÜNMENİN T- AŞAMASI, Bono varmak istediğimiz hedefi tasarlamak gerektiğini söyleyerek açılamaya başlamıştır. Düşünme üzerinde düşünmenin amacını tanımlama, tanımlamaları farklı şekillerde yapabilme, yanlışsa değiştirme ve doğru bir tanım ortaya koyabilmek gerektiğini söylemiştir. Bu aşamada kavram yelpazesini kullanmış bu yelpaze kağıdın sağ alt köşesine düşünmenin genel amacını konulduğu, daha sonra hangi kavramların yaklaşımların bizi oraya götürebileceğine bakarız ve sonunda kavramları elde etmek için alternatif yolları araştırmak gerektiğini söyler. Bu aşamada yine doksan derece yaklaşımından bahsetmiş, varmak istediğimiz noktanın tam tersini yaparak da o noktaya varabileceğimizi vurgulamıştır. Örnek olarak da fotokopici çocuğu vermiştir. Yine Bono düşünmenin sadece problem çözerken olmayacağını problem dışında da düşünülmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Bono farklı düşünme durumları olması gerektiğini bir problem çözme hayali gerçekleştirme buluş yapma tasarım gerçekleştirme müzakere farklı konularda bilgi edinme vb. gibi yolların olduğunu söylemiştir.

Düşünmenin T aşamasında düşünmemizin amacı hakkında düşünmek gerektiğini son kararı vermeden önce amacı değiştirebilmek farklı alternatifler ele alabilmek tekrar tanımlayabilmek ve sonunda neyi düşüneceğimiz konusunda açık ve kararlı olunması gerektiğini söylemiştir.

DÜŞÜNMENİN L- AŞAMASI, Bono L aşamasında bilgi üzerine yoğunlaşmış, bu aşamayı bilgi edinme aşaması olarak tanımlamıştır. Bilgi edinme aşamasında bilginin yeterli olup olmadığını bilgiyi nerede bulabileceğimizi düşünmek için bilgiye ihtiyacımızın olduğunu belirtmiştir.

Bono bilginin kaynakları hakkında soru tiplerinden bahsetmiş balıkçı sorular ve avcı sorular olduğunu balıkçı soruların ne cevap alacağımızı bilmediğimiz sorular avcı sorular ise kesin cevap gerektiren soruluş amacını belli olduğu sorulardır diye açıklamıştır.

Bilgi aşamasında yine algının düşünmenin çok önemli bir parçası olduğunu ve algıların bir gerçeklik olduğunu söylemiştir. Duygularımızın da düşünmede rol oynadığını düşünmemizin ortaya çıkardıklarını değerlendirenin duygularımız olduğunu söylemiştir.

Analizin de daha fazla bilgi elde etmek ve tanımlama yapabilmek için aktif bir çaba olduğunu söyleyen Bono analizle düşünmenin tüm ayrıntılarına kadar inilebileceğini böylece karmaşık bir konuda bile anlayabileceğimiz parçaların ortaya çıkarılabileceğini söyler.

Bono üç temel bilgi türü olduğunu ifade eder ve bunları bildiklerimiz, bilmediğimizi bildiklerimiz ve bilmediğimizin farkında olmadıklarımız diye açıklamıştır.

Düşünmenin L aşamasında bilgiyi algıları ve duyguları bir araya getirmeye çalışırız bu daha sonraki düşünmenin temelini ve malzemesini sağlar. Bilginin kaydedilmesi ve kalitesinin de dikkate alınması gerektiğini söyleyen Bono ayrıca daha çok bilginin düşünmemizi sağlayacağını fakat bunun yanında tersinin de olabileceğini bunun için fikirler olasılıklar ve tasarımlar geliştirmemiz gerektiğini söylemiştir.

DÜŞÜNMENİN P- AŞAMASI, bu aşamada istediğimizi elde etmek için çeşitli olasılıklar bulmamız gerektiğini vurgulayan Bono olasılık sisteminin düşünmenin çok önemli bir parçası olduğunu ve hemen hemen tüm gelişmelerden sorumlu olduğunu söylemiştir. Olasılığın üç basamağı olduğunu bunların olasılık, hayal ve provokasyon diye sıralar. Bunları açıklarken yanan bir bina örneğini vermiş, itfaiyenin yolda olduğu gelip sizi merdivenle ya da helikopterle kurtaracağı bir olasılık, süpermenin gelip kurtarması bir hayal, binanın tamamen eriyerek sizi aşağı kadar indirmesi ise bir provokasyondur der. P aşaması düşünmenin yaratıcı, verimli ve üretken bir aşamasıdır.

Bono P- aşamasında dört temel yaklaşım ortaya koymuş tur.

_Rutini Alıştırma, bu ilk aşamada daha önceden bildiğimiz çözümler vardır ve sadece duruma uygun olanı bulabilmek için zihnimizi yoklarız.

_Genel Yaklaşım, burada da genel kavramlardan yola çıkarak özel bir çözüme doğru yol alırız. Yetenekli düşünürlerin ve problem çözücüler bu yaklaşımı kullanır. Genel yaklaşımda bir problem durumunda birçok alternatifler üretmek vardır. Mesela bir vidayı sökmek için onun tepesine uyacak bir araca ihtiyacım var derseniz her şeyi vidanın tepesiyle eşleştirebilirsiniz.

_Yaratıcı Yaklaşım, bu yaklaşım yani fikirler ortaya koyup sonrada bu fikirleri amacımıza uygun bir şekilde değiştirebileceğimizi ifade eden Bono yaratıcı yaklaşımın nereden başladığımızı bildiğimiz ama nerede bitireceğimizi bilmediğimiz zaman gerekli olduğunu söyler.

_Tasarım ve Montaj Yaklaşımı, istediğimiz amaca ulaşmak için farklı unsurları bir araya getiririz bu unsurlar standart kaynaklardan ya da yaratıcılıkla elde edilebilir. Bu yaklaşım düşünmenin amacını gerçekleştirebilmek için verileri bir araya toplayan yapıcı bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımda öncelikle ihtiyaçlar belirlenir daha sonra önceliklerle hareket edilir, kavramlarla işe başlanır ve paralel girdilerle devam edilir.

P aşaması düşünmenin üretken ve yaratıcı aşamasıdır, bulunduğumuz yer ile olmak istediğimiz yeri bir birine bağlar.

DÜŞÜNMENİN S- AŞAMASI, bu aşamada p- aşamasının sonunda belirlenen olasılıklardan bir sonuç üretme hedeflenir S aşamasının amacı geliştirme ve seçimdir. S aşaması üretken p- aşaması tarafından ortaya çıkarılan olasılıkları alıp tek bir seçeneğe, gerçekleştirilebilecek bir şeye indirger. Bu aşamanın da bazı süreçleri olduğunu söyleyen Bono geliştirme sürecinde fikirlerin daha fazla geliştirildiğini eksikliklerin giderildiğini fikirlerin daha pratik daha basit daha kabul edilebilir hale getirildiğini söyler. Daha sonra değerlendirme süreci gelir burada her bir fikir değerlendirilir. Yararları ve değerleri nelerdir, zorluklar ve tehlikeleri nelerdir bu aşamada her olasılıkla ayrı ayrı ilgilenilir. Sonra seçim süreci gelir bu süreçte mevcut fikirler arasından birisi seçilir. Son süreç ise karar sürecidir burada riskleri belirleyip bunları azaltmanın yollarını buluruz. Eğer ihtiyaçlar ve kazançlar olası risklerden fazla ise o zaman devam etmeye karar veririz.

DÜŞÜNMENİN G- AŞAMASI, Bu aşama verilen bir karar doğrultusunda belirli bir yere gidişi ifade eder. Bu aşamanın simgesi basamak basamak ileriye ve yukarıya doğru gitmeyi gösterir. Burada artık olasılık olmaktan çıkıp olayı gerçekleştirmeye başlamışızdır. Bu aşamanın amacı S- aşamasının sonucunu T- aşamasına bağlamaktır. Düşünme ve eylem ayrı değildir. Düşünme eylem aşamasında da devam etmeli ve düşünmenin sonucu gerçek yaşama taşınmalıdır. G aşaması tamamen gerçekleştirmeyle ilgilidir. Eylem için mekanizmalara ve rutinlere bakarız, belirsizliklere ve eğer kutularına bakarız, birçok insan faktörüne bakarız, uzmanların rolüne bakarız, eylemin gerektirdiği enerjiyi düşünürüz. Bazen G aşaması basit ve kısadır birçok düşünmenin eylem içermesi gerektiği fakat bazı istisnalar olabileceğini göz önüne almak gerekir.

DURUMU KODLAMA, bu bölümde ise düşünmenin basamakları için birer kodlama yapılmış 1 den 9 a kadar puanlar belirlenmiş, bu puanlar ne kadar yüksek olursa düşünmenin o kadar fazla olacağını belirtmiştir.

Bono’nun bu kitabı karşılaştığımız her duruma her soruna her olasılığa her evreye birden fazla alternatifler üretmeyi ortaya koymuştur. Ayrıca karşılaştığın her durum için farklı çözüm yollarının olduğunu göz önüne sermektedir. Düşünmenin salt bir düşünme eylemi olmadığını onun metodik bir süreç olduğunu planlanabileceğini ve çok farklı yolların olduğunu söylemiştir. Bu kitapla insana nasıl düşünülebileceğini öğretiyor.

Bono, Descartes’in metodik düşünme sisteminden sonra düşünceyle ve düşünmeyle alakalı en kapsamlı pragmatik görüşler ortaya koymaktadır.

1 Eylül 2019 Pazar

Mutluluk (Zülfü Livaneli) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Mutluluk

Kitabın Yazarı : Zülfü Livaneli

Kitabın Arka Kapak Bilgisi :

Barnes & Noble Büyük Yazar Ödülü / 2007

Harika bir roman!
Theo Angelopoulos

Meryem: Van Gölü kıyısındaki bir kasabada, Allah'ın kendisini sevmesinden başka bir şey beklemeyen 17 yaşında bir kız.

Prof. Dr. İrfan Kurudal: İstanbullu tanınmış bir aydın. Hayattan hiçbir beklentisi kalmamış. Sahip olduğu her şeyi geride bırakarak, teknesiyle amaçsız bir Ege yolculuğuna çıkıyor.

Cemal: Gabar Dağları'nda PKK peşinde koşmuş bir komando. Askerliğini bitirip eve döndüğünde ömrünün en zor göreviyle karşı karşıya kalıyor: Ailenin yüzkarası amca kızını töre gereği öldürmesi gerekiyor.

Her biri mutluluğu arayan Meryem, İrfan ve Cemal, kendilerinin, birbirlerinin ve ülkenin ruhunun derinlerine doğru çalkantılı bir yolculuğa çıkıyorlar. Peki, onları neler bekliyor?

Kitabın Özeti :

Mutluluk, Zülfü Livaneli’nin sevilen kitaplarından biridir. 2002 yılında yayınlanan ve 2007 yılında da filme uyarlanmıştır.

Mutluluk romanının baş karakterleri Meryem, İrfan Kurudal ve Cemal'dir. Doğu ve Güney Doğu Anadoludaki namus ve töre cinayetlerinin genç kızların hayatlarını ölüme nasıl sürüklediğini anlatır.

Meryem Van Gölü kıyılarında Suluca yöresinde yaşayan 17 yaşında bir genç kızdır. Annesi Meryem'i doğururken ölmüştür. Babası ise Döne adında genç bir kadınla evlidir. Amcası, teyzesi (teyzesi amcasıyla evli), babası, üvey annesi ve amca çocuklarından oluşan geniş bir ailesi vardır. Cemal ise amcasının Gabar dağlarında komando olarak görev yapan, PKK ile mücadele eden oğludur. Amcası evde sözü geçen tek kişidir ve Meryemin babası abisinden oldukça çekinmektedir. Meryem, Cemal'in annesini, aynı zamanda kendi annesinin ikizi olan teysesini hiç göremediği annesinin yerine koymuştur. Fakat Meryem teyzesi tarafından hep nefretle büyütülmüş bir yeğendir olmuştur. Çünkü teyzesi kızkardeşinin ölümünden Meryem'i sorumlu tutmaktadır. Zavallı Meryem ne yaparsa yapsın teyzesinin zincirlerini kıramamıştır.

Üvey annesi Döne ise Meryem'den nefret eder. Meryem onu "Yılan gözlü Döne" diye düşünür. Meryem'in çok sevdiği birde bibisi vardır, köyün ebesi. Hayatı boyunca Meryem'in kılına zarar gelmesinden korkan bir insandır o.

Bir gün Van Gölü’nün kıyında babası tarafından baygın bir şekilde bulunan Meryem, birisinin tecavüzüne uğramıştır. Babası sırtladığı gibi Meryem’i eve getirir ve eski püskü, ahırdan bozma bir yere kapatılır. Meryem’in, namuslarını kirlettiğini düşünürler ve köydeki insanların yüzüne bakamaz olurlar. Bir an önce Meryem’in intihar etmesini isterler, bu yüzden üvey annesi Döne de her akşam getirdiği bir kaşık yemeğin yanında Meryem’in önüne kendini asması için büyük bir halat fırlatıp gitmiştir. Şayet Meryem kendi intihar etmezse, onu öldürme görevi askerdeki amcasının oğlu Cemal’e kalacaktır.

Birkaç gün sonra askerden gelen Cemal’e durumu bildirirler. Fakat Cemal buna karşıdır. Her ne kadar kızı öldürmek istemese de törelere karşı gelemeyeceğinin de farkındadır. Köyde Meryem’in öldüğü duyulmasın diye Cemal ile Meryem’i İstanbul’a gönderirler. Köydekilere, Meryem’e İstanbul’dan bir talip çıktığını söyleyeceklerdir. Ertesi gün gecikmeden yola çıkan Meryem ve Cemal, uzun bir tren yolculuğunun ardından İstanbul’a varırlar. İlk gece Cemal’in ağabeyi Yakup’un evine sığınırlar. Bir gece orada kaldıktan sonra ertesi sabah erkenden yeni arayışlara koyulmak için evden ayrılırlar. Cemal’in, Meryem’i öldürmesi gerekiyordur. Bu yüzden onu bir köprüye çıkarır ve aşağıya atlamasını söyler. Meryem gözünü karartıp atlayacağı vakit de atlamasına dayanamaz. Askerde yüreği nasır tutan Cemal bu küçük kızı bi türlü aşağıya atamaz ve Meryem'i geri çeker.

Onu öldürmeden de köye dönemeyeceği için İstanbul'da balıkçılık yapan asker arkadaşının yanına sığınır. Arkadaşı ona elini uzatır ve Çeşme kıyılarında bir kulübe ayarlar ve geçimlerini sağlamaları için balıkçılığı öğretir.

Bir gece balıklarla ilgilenen Cemal’in yanına bir tekne yaklaşarak, teknenin içindeki adam bu gece orada konaklaması gerektiğini söyler. Bu adam Prof. İrfan Kurudal’dır. İrfan’ın başarılı bir kariyeri ve zengin bir yaşantısı vardır. İrfan Kurudal İzmirli fakir bir ailenin oğludur ve Harward Üniversitesinde bursla okumuş bir profesördür. İstanbul'da yaşamakta ve Aysel adında zengin bir kadınla evlidir. Bunlara rağmen son zamanlarda kendini çok kötü hissettiğinden eşi Aysel’i geride bırakıp günler sürecek bir tekne turuna çıkmıştır. Gösterişli, zengin hayatın içinde mutlu değildir. İrfan ertesi sabah tekne motorunun tamiri için Cemal’den yardım ister. Geri döndüklerinde balık çiftliğinin gerçek sahibinin geldiğini ve artık Cemal ile Meryem’in orada durmalarını istemediğini öğrenirler. Durumu gören İrfan bu iki gencin, teknesinde kendisine yardımcı olmalarını ister. Cemal de gidecekleri bir yer olmadığından İrfan’ın teklifini kabul etmek zorunda kalır.

İrfan bey Meryem'i çok sever ama Cemal her zamanki gibi çok soğuktur. İrfan, Cemal ile Meryem’i karı koca bilmektedir. Cemal de gerçek sorunu anlatmak zorunda kalmamak için İrfan’a evli olmadıklarını söylememektedir. İrfan, ilk önce kıyafetleri perişan olan bu gençlere temiz kıyafetler ayarlamakla işe koyulur. Sonra da Cemal’in kendisine, Meryem’in de yemeklere yardım etmesini söyler. Bu sıralarda Cemal’in amcası ve babası İstanbul’a gelmişler ve onları aramaktadırlar. İrfan, Cemal ile Meryem’in hayatını değiştirmiştir. İkisi de onunla çok iyi anlaşıyorlardır. Cemal ise aklının bir köşesinde, Meryem'i nasıl öldürebileceğini düşünmektedir ama gerçekleştiremeyeceğini de biliyordur.

Ege kıyılarında yaşayan bir büyükelçinin evini kiralarlar. Ve olaylar bu evde patlak verir. Orada gözleme yapan bir kadının oğlu olan Mehmet Ali, Meryem'den çok hoşlanır. Bir gün İrfan, Cemal ve Meryem’i kavga ederken görmüştür. Dahası, Meryem’i Cemal’e “Cemal Ağabey” der iken… Yalanlardan uzaklaşmak için çıktığı bu yolculukta, yalanlarla karşılaşan İrfan çok öfkelenir ve ters şeyler söyler. Bunun üzerine Meryem ve Cemal daha fazla orada duramaz, hemen yola koyulurlar. Fazla uzaklaşmadan hatasını anlayan İrfan peşlerinden gider ve onlardan özür diler. Zaten gidecek bir yeri olamayan Cemal ne kadar istemese de tekneye geri döner.

Bir dönem daha teknede yaşamaya devam ederler ve sonrasında ise Meryem’e tecavüz edenin kendi öz amcası ve Cemal’in de babası olduğu ortaya çıkar. Meryem'in öz amcası tarafından tecavüze uğradığını öğrenen Prof. İrfan, Cemal ile kavga ederken Cemal'e söyler. Cemal'in bunu öğrenmesi onu şok etmiştir. Çünkü tecavüz edip, kızı öldürtmek isteyen babasıdır. Cemal ne yaparsa yapsın Meryem ondan uzaklaşmak kendine yeni bir hayat kurmak için gözlemecinin oğlu Mehmet Ali'ye varır. Cemal bu küçük kıza karşı içinde büyük bir pişmanlık, suçluluk duyar ama boşuna.. Prof. İrfan'a gelince; o da macerasını yarıda bırakır ve eve geri dönmeye karar verir. Gitmeden önce Meryem'e yüklü bir miktar para bırakır. Meryem bu paranın bir kısmını Cemal'e vererek, hayatından çıkıp gitmesini ister.

Ve böylece, Meryem için de yepyeni bir hayat başlamaktadır.

Çöle İnen Nur (Necip Fazıl Kısakürek) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili



Kitabın Adı : Çöle İnen Nur

Kitabın Yazarı : Necip Fazıl Kısakürek

Arka Kapak Yazısı :

İzin ver; onu bir kere de ben anlatayım! İzin ver; herkesin boyuna göre açıldığı bu ufuksuz denizde sana yaklaşabilmek değil, fakat kıyılardan, gerilerden yani kendimden uzaklaşabilmak manasına bir kere de ben gücümü deneyeyim! Öyle ki, sahili kaybetsem, artık gerilere dönemesem ve sende boğulsam, işte o zaman aradığım hayatın eşiğine ayak basmış olurum.

Kitap Hakkında Bilgi :

Çöle İnen Nur kitabı Necip Fazıl Kısakürek’in Hz. Muhammed’in hayatına dair eseridir.

Özellikle genç aydınlara hitap edecek seviyede dinî yayınların bulunmadığı 1950 öncesinde Necip Fazıl’in İslâmî konu­larda önemli çalışmaları olmuştur. Hayatının son yıllarına kadar devam eden bu çalışmaların her biri ilmihal, siyer, hadis, tasavvuf, evliya menâkıbı. İslâm tarihi, nat, silsilename gibi Türk-İslâm geleneğinde yüzyıllardan beri süregelen tür ve biçimleri daha edebî bir üslûpla ve yeni terkiplerle deneme mahiyetindedir. Çöle İnen Nur, Necip Fazıl’ın si­yer geleneği etrafında kaleme aldığı bir eserdir.

Tefrika edilmesi, baskı düzeni ve üze­rinde yaptığı değişikliklerden dolayı Ne­cip Fazıl’ın eserlerinin çoğu gibi karı­şıklık gösteren Çöle İnen Nur, ilk defa Büyük Doğu dergisinde yayımlanmaya başlanırsa da der­ginin kapatılmasıyla yayıma ara verilir. Büyük Doğu yeniden çıkınca yazarın konuya hayatî çapta değer verdiği be­lirtilerek okuyucunun beklemesi istenir. Bu serinin sonuna doğru tefrikaya yeniden başlanır. Eserin en uzun süreli yayımı, derginin 1949-1951 yılları arasında çıkan III ve IV. se­rilerinde seksen beş tefrika sayısına ka­dar ulaşan neşri olur. Tefrika edilen bö­lümler eserin tamamının ancak dörtte biri kadardır. Bu tefrikasında eser Abdülhakim Arvâsi’ye ithaf edilir ve kitap halindeki baskılarında da aynı ithaf de­vam eder. Büyük Doğu’nun IX. serisin­de (1959) “O Ki O Yüzden Varız” başlığı ile yeniden yirmi üç sayı daha devam edecek tefrikasına başlanır.

Eserin kitap haline gelmesinde de ay­nı karışıklık vardır. 1961’de O Ki O Yüz­den Varız, 1969’da Çöle İnen Nur adlarıyla yayım­lanır. Gerek tefrikalarında gerekse ya­zarının ölümüne kadar yapılmış değişik baskılarında, bölümlerinin terkiplerinde, ifadelerde zaman zaman değişiklik­ler görülmektedir. O Ki O Yüzden Va­rız, her biri ara başlıkları da ihtiva eden altmış üç fasıldan kurulmuşken aynı ha­cimdeki metin Çöle İnen Nur’un ilk baskısında doksan dokuz, sonrakilerde doksan iki fasıl olarak tertip edilmiştir.

Çöle İnen Nur, Hz. Peygamber’in ha­yatını tarihi bir biyografi olarak değil genellikle İslâmî gelenek ve kaynaklardan gelen bilgiler edebî bir üslûpla geliştirilerek vücut bulmuş bir eserdir. Müelli­fin pek çok eserinde olduğu gibi bunda da ne metin içinde ne de dipnotu veya bibliyografya yoluyla kaynak gösteril­miştir. 1969 ve 1975 baskılarına ilâve edilen iki kısa “Takdimin ardından “İt­hafa yer verilir. Daha sonra da “Bu Eser” başlıklı yazıda eserini tefsir, hadis, siyer ve nakil olarak en emin kaynaklardan devşirerek kaleme aldığını belirten Ne­cip Fazıl, bunun bir ilim değil sanat ese­ri olduğunu, bundan dolayı kaynak gös­termek endişesinden uzak bulunduğunu beyan eder. Böylece eser bilgi vermek­ten çok inanan insanın Hz. Peygamber’e olan sevgisinde ruhen tatmin olmasını hedef almıştır.

Necip Fazıl Çöle İnen Nurda yer yer veciz, yoğun ve çarpıcı sıfatlarla zenginleşmiş bir şiir dili kullanmıştır. Özellikle diyaloglarda, kısa ve özlü vakaların ifadesinde, daha önce kaleme aldığı Hal­kadan Pırıltılar’m diline ve üslûbuna yaklaşmıştır. Eserine uzunca bir “Baş­langıçla giren yazar, temelini “Lev-la­ke…” hadîs-i kudsîsine dayandırdığı, ya­ratılmış bütün varlıklar adına peygam­beri minnetle övmeye başlar. Derin bir aşk, acz ve günah hissi, şefaat niyazı bu başlangıçta yer yer coşkun bir lirizme ulaşan cümlelerle ifade edilmiştir. Şu­bat 1992’de 11. baskısı yapılan eserin bütünü doksan iki fasılda şu temel konu­larda geliştirilmiştir: Hz. Peygamber’in nesebi, yaşadığı dönem ve coğrafya, do­ğumu, çocukluk devri, ticaret ve aile ha­yatı, ilk vahiy, ilk müminler, Mekke mücadeleleri, mi’rac, hicret, Medine hayatı, gazveler, Kabe’nin fethi, hayatından ve sünnetinden ibret levhaları, vefatı.

Necip Fazıl Kısakürek’in uzun bir na’t karakterinde olan Esselam-Mukaddes Hayattan Levhalar adlı kitabı da gerek yapı gerekse muhteva bakımından Çöle İnen Nur’un bir an­lamda şiirleştirilmiş şeklini hatıra getir­mektedir. Özellikle O Ki O Yüzden Va­rız ile Esselâm gerek fasıl-şiir sayısı, gerekse bu fasıl ve şiirlerden bazılarının ortak baş­lıkları bu benzerliği düşündürmektedir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

Kitabın Özeti :

Hz. Adem'den başlayan, İbrahim Peygamber'e kadar devam eden peygamberlik onunla son bulacaktır.

Abdülmuttalib Peygamberler Peygamber'inin büyük babası... ikinci evliliğini yapmıştır. Abdülmuttalib rüyasında arkasından gümüş zincirler fışkırmış; birinin ucu güneş doğduğu yerde, öbürünün ucu batıda... Dağılan zincirler bir ağacın orada düğümlenir. Dal dal şubelenip yaprak yaprak açmaya başlamıştır. Rüyayı tabir edenler; Abdülmuttalib soyundan birinin insanlığın kurtarıcısı olacağını söyler. İkinci evliliğinden olan Abdullah Allah Sevgilisinin babası, annesi ise Amine Hatun... Amine Hatun Allah Sevgilisine hamile. Babası ise ticarete gittiği yerde hastalığa yakalanıp vefat eder. Allah'ın Sevgilisi öksüz... Allah'ın Sevgilisi, Kainatın Efendisi doğmuştur. Nur Çocuğu sütten kesilir. Sütten kesilişi bile harika... Tekbir getirip, Allah'a hamd ediyor. Nur Çocuk beş altı yaşındayken Aziz Anne vefat eder. Dedesi de vefat edince Amcası Ebu Talib ile yaşamaya başlar.

Nur Çocuk artık delikanlı olmuştur. Hüveylid kızı Hatice ticaretle uğraşır. Amcası Allah'ın Sevgilisini de kervanlardan birinin başında görmek ister. Hatice'den teklif gelir ve başlar. Büyük ve Temiz Hatice Allah'ın Sevgilisine aşkla bağlanmış ve onu almasını ister. Allah’ın sevgilisi olumlu karşılık verir. İlk zevke... Hatice'den olan erkek çocuklar ölür: Allah'ın Sevgilisi yaşasalardı nebi olmaları gerekirdi fakat benden başka nebi olmayacak der.

Allah'ın Sevgilisinin yaşı kırka doğru yaklaşır. Yine bir gün kıtlık ve kuraklık... Ebu Talib zor durumda... Allah'ın Sevgilisi Ali'yi evlatlık alır. Bir gün Hatice yiğeninden köle alır. Zevcine sunar; Allah'ın Sevgilisi onu azad eder ve evlatlık alır. İlerde Zeyd bin harise ve Ali ilk Müslümanlardan...

Allah Sevgilisinin yaşı kırk... Ramazanın on yedinci pazartesi günü Allah'ın sevgilisi Hira Dağında ibadette... Melek Alemlerin Tacı ve Efendisi olarak yaratılmış Peygambere hitap etmiş; OKU! demiştir. İlk vahiy gelmiştir. Allah Sevgilisi korkar ve zevcinin yanına gidip onu örtmesini ister. Aradan üç yıl geçer ve vahiyler kesilmemesi üzere gelmeye başlar. Allah'ın Resulüne ilk inanan ve Müslüman olan Büyük ve Temiz Hatice'dir. Ondan sonra Hazret-i Ebu Bekr, Hazret-i Ali, Hazret-i zeyd'dir. İslam davetinin diğer emre kadar gizli şekli başlamıştır. Allah Resulünü diğer kitaplardan duyanlar iman ederler. Bir süre sonra islam artık açıktan açığa çağırma başlar. Küfür ise Allah'ın Resulüne hakarete başlamıştır. Allah Resulünün amcası Ebu Talib iman etmeden gidenlerden... Peygamberliğin onuncu yılında Hazret-i Hatice vefat eder. Allah'ın Resulü için hüzün yılıdır... Allah'ın Resulü Mekke dışında yakın yerleri İslam’a çağırır. Bu sıralarda iki evlilik gerçekleşir: biri Hazret-i Ayişe, diğeri Hazret-i Sevde...

Allah'ın Resulü Müslümanları yavaş yavaş Medine'ye göç etmelerini söyler. Çünkü küfür kızışmakta.. En son Mekke'de Allah'ın Resulü, Hazret-i Ebu Bekr ve Hazret-i Ali kalır. Kureyş'liler Allah Resulünü öldürmek ister ama önceden bilen Allah Resulü çoktan gitmiştir. Böylece Allah'ın Resulü Mekke'den Medine'ye hicret etmiştir. Müslümanlar Medine'ye yerleşmiş. Artık beş vakit namaz farz olmuştur. Medine'ye bir ibadet yeri yapılmış, namaza çağrı düşünülür ama bulunamaz. Ertesi gün Abdullah Bind Zeyd rüyasında ezanı duyar ve Allah Resulüne söyler. Böylece namaza çağrı Ezanla olur. Bir gün namaz kılarken yön Kabe'ye döner. Böylece yön Kabe... Bir ay sonra oruç farz olmuştur. Kılıçlar çekilmiş, islam için cenkler başlamıştır.

Bedr gazası... Küfür çoğunlukta... Bire üç... Başta Allah'ın Resulü Kureyş kervanını basmaya gider. Lakin bekledikleri olmaz. Kureyş ordusu gelmiş. Büyük cenk olacaktır.

Toz, duman, nara, çığlık, demir sesleri... Kılıç sallayan Müslümanlar ve yanlarında tanımadıkları kılıç sallayan beyaz giyinmiş insanlar... Zafer Müslümanların. Kureyş'den ölenler bir kuyuya doldurulup ağzı kapatılır. İlerleyen zamanlarda oradan geçenler inleme sesleri duyarlar.

Bir yıl sonra Uhut Muharebesi... Kureyş'liler intikam almak için gelirler. Allah'ın Resulü Medine de kalmak istese de Müslümanlar gitmek ister. Sonucunda Müslüman şehitler olur. Lakin yine de Kureyş korkup kaçmıştır. Allah'ın Resulünü dinlememe neticesi...

Uhut Muharebesinden sonra kumar ve şarap haram edilmiştir.

Medine Yahudileri Uhud Muharebesine rağmen hiçbir netice gösteremeyen Kureyş'liler ile birleşip müslümanlara doğru ilerler. Selman-ı Terisi'nin aklı ile hendek açılır. Yirmi günde açılan hendek ile karşılarında düşmanı bulurlar. Hendeği geçmeye çalışanlar hendeğe düşer. Hüzeyfe Kureyş saflarına gider bir rüzgar, kasırga... Bir takım atlılar Allah'ın kafirler hakkından geldiğini söyler. Kasırgadan korkan Ebu süfyan ve ordusu kaçar. Küfür ordusunun çekilmesi üzerine Kurayza'lılar kokudan siner. Allah'ın Resulü Kurayza'lıların üstüne gider; 700 erkek öldürülür, kadınlar çocuklar esir alınır.

Altıncı yılda fetihler devam etmekte... İslam yayılmakta... Allah'ın Resulü Kabe'ye gitmek ister ve yola çıkılır. Lakin Kureyş'liler ile sulh imzalanır. Şartlar ise, bir daha ki yıl hac yapmaları ve on yıl cenk olmaması kabul edilir ve geri dönerler. Mekke'den dönünce cenkler devam eder. Bunlardan biri de Hayber Kalesi. Hayber'den sonra Yahudi kadın Allah Resulüne hediye keçi ikram eder. Ancak keçi zehirlidir. Bir parça alan Allah Resulü anlar ve herkesi durdurur. Yine de yemiş olanlar bir bir vefat ederler.

Kabe'yi ziyaret vakti gelmiştir. Üç gün kalıp Kabe tavaf edilir. Kurban kesilir ve Medine'ye dönerler.

Sekizinci yıl mü'te seferi... Zeyd Bin Harise Allah Resulünün evlatlık oğlu bu seferde ölür. Medine'den öldüğünü giren Allah Resulünün gözünden bir damla yaş akar.

Kureyş'lilerin ahdi çiğnemesi üzerine Allah Resulü ve ordusu Mekke uzerine gider. Mekke çevresinde on bin mesela yanar. Korkan Ebu Süfyan şehadet getirir. Kureyş uluları öldürülür. Mekke teslim olur. Kabe putlardan temizlenir. Kabe'nin anahtarı yine Osman'da... On bes gün mekke de kaldıktan sonra Medine'ye geri dönülür. Geçtikleri yeri ya dine getirdiler ya da itaat altına aldılar. İslam yedi cihana yayıldı. Sekizinci ve dokuzuncu yıllarda zekat farz olur. Adalet sağlanır, faiz yasaklanır. Allah'ın resulu sevgi dolu, cömert, sadık Hak Peygamberdir. Hırsızlık, kumar, şarap, faiz, dolandırıcılık yasaklanmış; namaz, zekat, oruç, hac ve şehadet getirmek farz olmuştur. Kuran-ı Kerim dört bir yana gönderilen alimler ile öğretilmiştir. Harfleriyle, sesleriyle, sayılı kelimelerle 114 sure ve 6666 ayetiyle Kuran-ı Kerim bugüne kadar değişmeden gelmiştir.

Allah’ın Resulünün Allah'a kavuşması yaklaşır. Kabe'ye gitmek isteyen Allah'ın Resulü kalabalık toplulukla gider ve orda Veda Hutbesi okur. Tüm İslam alemine dalga dalga yayılan büyük hutbe...

Allah'ın Resulü Medine’ye geri döndükten kısa bir süre sonra hastalanır. Hazret-i Ayişe'nin hücresinde kalır. Bu sürede Hayber'de yediği zehirli etin acısını içinde duyar. Allah'ın Resulü yediği zehirli etin tesiriyle şehid olur.

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...