18 Ekim 2019 Cuma

Afacalar Çetesi (İpek Ongun) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Afacalar Çetesi

Kitabın Yazarı : İpek Ongun

Kitap Hakkında Bilgi :

Asena, Sinan, Defne, Zeynep, Berk, Tolga, Argun ve sevgili köpekleri Ahbap.

Onlar Gökkuşağı Savaşçıları! Amaçları okullarına bir kütüphane kazandırmak. Okulun bahçesindeki küçük, gizemli ev bu iş için biçilmiş kaftan. Ancak... Harap evde olup bitenlerden ve kendilerini bekleyen tehlikelerden habersizler.

Kitapta birbirlerini candan seven, birbirleri için hiçbir şeyi yapmaktan kaçınmayan, her zaman iyi şeyler yapmak isteyen, haşarı, heyecanlı bir grup ortaokul öğrencisi, çocuk çetesi ve onların birlikte yaşadığı olaylar anlatılmaktadır.

Kitabın Özeti :

Rehberlik dersi öğretmeni Onur öğretmen öğrencilerinden okullarının 100. Yılı ile ilgili bir şeyler düşünmelerini ister. Bunun üzerine Asena ve arkadaşları Asena’nın evinde toplanıp nasıl bir şey yapılacağını düşünmeye başlarlar.

Defne yapılacak şeyin hem yararlı hem de güzel olmasını ister ve kütüphanenin en iyi fikir olacağını düşünür. Okullarında kütüphane yoktur. Bu fikir savaşçılar tarafından çok beğenilir ve bu fikirlerini Onur öğretmene anlatırlar. Onur öğretmen bu fikri çok beğenir ama yapılması düşünülen kütüphane gerçekten çok masraflı ve zor bir iştir. Bu yüzden müdür beyi ikna etmek gerçekten zor olacaktır.

Defne’nin aklına okulun arkasındaki küçük metruk ev gelir. Bunu öretmenine söyler. Savaşçılar öğretmenleriyle okulun arkasındaki o eve giderler. Onları okulun bahçıvanı Hasan Efendi karşılar. Fakat bu karşılaşmadan hiç memnun olmamış gibidir. Onur öğretmen o metruk evi çok beğenir. Tam istedikleri gibi bir yer olduğunu düşünür. Ama bahçıvanın orayı onlara göstermek istemeyişine de bir anlam verememiştir.

Onur öğretmen öğretmenler toplantısında bu fikri ortaya atar. Öğretmenler de bu fikri beğenir. Ama müdür yardımcısı o binanın çok eski olduğunu orada her an bir kaza olabileceğini söyleyerek bu fikri onaylamaz. Bunu öğrenen Gökkuşağı Savaşçıları özelliklede Defne çok üzülür. Çünkü fikri bulan da evi gösteren de odur. Bir anlam veremedikleri bu olaya inanmak istemezler.

Aradan birkaç gün geçtikten sonra savaşçılardan biri olan Zeynep o evi tekrar görmeye karar verir. Eve yaklaşınca iki kişinin birlikte konuştuğunu görür ve gizlice onları dinler. Konuşanlardan biri Hasan Efendi’dir. Ama diğerini tanıyamaz. Bu olayı hemen savaşçılara anlatır. Savaşçılar da bu olayı incelemeye karar verirler. Berk ve Asena birkaç gün sonra gizlice eve girerler. Fakat evde çok önemli bir şey yoktur. Bir çalışma masası ve büyük bir şömine vardır. Berk şöminenin içine girer ve orda gördüğü halkayı kendine doğru çeker. O anda gizli bir geçit açılıverir. Berk şaşırmıştır. Tam geçide girerken Asena ıslık çalarak bahçıvanın geldiğini haber verir. O da geçidi kapadıktan sonra hemen evden çıkar. Koşarak okula giderler.

Bu önemli olayı savaşçılarla paylaşmaları gerekiyordur. Bu olaydan sonra hemen toplantı çağrısı yapılır. Aynı akşam Asena’nın evinde durumu tartışırlar. Metruk eve bir kez daha girmeye karar verirler. Bahçıvanın orda olmadığı bir gün gizlice eve girerler. Gizli geçidi açıp sonuna kadar giderler. Tünelin sonunda merdivenlerden inince gizli bir iskele görürler. Çok şaşırarak oradan ayrılırlar. O esnada evin içinde ki masayı kurcalarken gizli bir köşesinde bir defter bulurlar. Defteri de alıp oradan ayrılılar.

Artık okulda bazı kötü işlerin döndüğünü anlamışlardır. Böylece Hasan Efendi’yi takibe almaya karar verirler. Savaşçılardan biri müdür yardımcısının okuldan çok hızlı çıktığını görüp onu takip etmeye karar verir. Onu pek tekin olmayan bir semtteki lunaparka girerken görür. Kışın ortasında orada ne işi vardır diye düşünüp içeri girer. Onu biriyle konuşurken görür. Bu durumu arkadaşlarına anlatır. Sonunda bu işin çok tehlikeli bir olay olduğuna ikna olurlar. Hasan Efendi’yle müdür yardımcısını suçlayacak kuvvetli delilleri olmadığını görürler. Onun için Asena o metruk evi bir gece gözlemeye arkadaşlarıyla birlikte karar verir.

Kararlaştırdıkları gece dedesine arkadaşı Sinan'da kalacağını söyler ve o eve gider. Güzel bir yere gizlenir. Gecenin ilerleyen saatlerinde denizden bir motor sesi duyulur. Saklandığı yerden çıkıp denizin kenarındaki ağacın üstüne çıkar. Konuşmalardan Hasan Efendi’nin de orda olduğunu ve kaçakçı olduklarını anlamıştır. Ertesi gün arkadaşlarına duyduklarını anlatır. Onlar da korkmuşlardır. Artık kendilerinin yapabileceği bir şey kalmamıştır. Durumu birilerine anlatmaları gerekiyordur. Bunu idareye anlatamazlar. Çünkü birkaç öğrencinin lafına mı güveneceklerdir yoksa müdür yardımcısına mı?

Herkes ne yapabileceklerini düşünürken Asena’nın aklına Süha ağabeyi gelir. Süha ordu istihbarat biriminde çalışmaktadır. Hemen Süha ağabeyini yemeğe davet eder. O da Asena'yı kıramayarak yemeğe gelir. Asena ona yaşadıkları bütün her şeyi birer birer anlatır ve defteri gösterir. Süha ağabeyi bu işle ilgileneceğini söyler ve ona bir daha o eve gitmemelerini söyler.

Asena ve Berk aldıkları defteri yerine koymak isterler. Çünkü onların durumu fark edip kaçmalarını istemezler. Bu yüzden bir öğlen arasında o eve giderler. Çevre çok sessizdir. Asena eve girer tam defteri bırakıyordur ki arkasında Hasan Efendi’yi görür. Hasan Efendi, Asena’yı yakalar bağlar. O esnada Berk’in ıslığı duyulur. Hasan Efendi, Asena’ya ona gitmesini yoksa ikisini de öldüreceğini söyler. Asena, Berk’e açık kapıdan kafasını uzatarak gitmesini ister ve hemen geleceğini söyler. Berk gökkuşağı işaretini yapar Asena ise karşılık vermez. Bu kuraldır işarete karşılık verilir. Yine de sırtını döner ve okula gider.

Asena’nın dönmediğini görünce gerçekten çok telaşlanır. Sinan’la birlikte Asena’nın evine giderler. Dedesine durumu baştan sona anlatırlar. Dedesi Süha’yı telefonla arar. Süha hemen eve gelir ve çocukları dinler. Çocukları evlerine gönderir. Bu arada o evde Asena zor anlar yaşıyordur. Hasan efendinin kaçakçılıkla ilgili bir çok şeyi açık açık konuşmasından dolayı oların son işi olduğunu ve durumunun hiç parlak olmadığını anlar. Okulun çıkış zilinden sonra eve doğru birinin yaklaştığını görürler. İçeri girdikten sonra müdür yardımcısını karşısında görünce küçük dilini yutacaktır. Akşamın ilerleyen saatlerine kadar beklerler. Motor getirdiği malları almak için gizli geçitten inip aşağı inerler. Çocuğun başına Ahmet’i bırakmışlardır. Dışarıdan köpek sesleri geliyordur.

Ahmet köpeği kovalamak için kapıya çıkar ve Süha ağabeyin yumruğuyla bayılır. Süha içeri girer ve Asena’yı iplerden kurtarır. O arada gizli geçitten yukarıya çıkan müdür yardımcısı ve Hasan Efendi silahını onlara doğrulturlar. Süha ağabey yapacakları bir şey olmadığını kaçamayacaklarını kararlı bir sesle söyler. Herkesin yolu açmasını söyler ve Asena’yı tutarak kapıya doğru yürürler. Dışarıya çıktıkları anda Ahbap, Hasan Efendi’nin üstüne atlar ve o anda silah patlar. Süha ağabeyde müdür yardımcısını yakalar ve kelepçeler. Kimsenin canı yanmadan bu olayı sonuçlandırmışlardır. Sadece Ahbap’ın tırnağını bir kurşun sıyırıp geçmiştir. Suçlular adalete teslim edilmiştir. Süha ağabeyle Asena eve giderler. Ailesi de Asena’yı sağ salim görünce çok sevinirler.

İlerleyen günlerde her şey açıklığa kavuşmuştur hatta müdür bey müdür yardımcısından şüphelenip onunla ilgili araştırma yapmıştır. Böyle birinin olmadığını sahte belgelerle atandığını öğrenmiştir. Hemen bu durumu ilgili makamlara da bildirir.

Müdür bey Gökkuşağı savaşçılarını çağırıp onlara çok teşekkür eder. Ama gördükleri bu olayları kimseye bildirmeden çözmeye çalışmalarına çok kızar ve azarlar. Ama yinede yaptıkları işlerin ne kadar zor olduğunu tekrar söyler. Okula bir kütüphane yaptırma fikrini ortaya atmalarından sonraki gelişmeler gerçekten çok ilgi çekicidir.

Süha ağabeyin Asena’ya anlattığına göre sigara ve içki kaçakçılığı yapıyorlardır. Bunun için okuldan daha iyi bir yer olamaz. Bu kaçakçıları yakalattıkları için Gökkuşağı savaşçılarına bir ödül verilecektir. Onur öğretmen Asena ve arkadaşlarını rehberlik sınıfına çağırır. A sınıfının bütün öğrencileri teneffüs arasında rehberlik sınıfındadır. Onur öğretmen kütüphane fikrini öğretmenler toplantısında kabul ettirir. "Ailenize konuyla ilgili bilgi verilecek ve yardım istenecek, bunu da bayrak töreninde müdür bey söyleyecek"der. Çocukların hepsi sevinç içindedir.

Bayrak töreninde müdür bey 100. Yıl için düzenlenen fikirler yarışmasında Orta 2A sınıfının fikrinin kabul edildiğini söyler ve 2A sınıfını tebrik eder. 2A sınıfının öğrencileri ise kazandıkları ödülü kütüphane yapımı için hediye edeceklerini söyler.

Şimdi Gökkuşağı savaşçıları kütüphane fikrini kabul ettirmişlerdir ve zorlu bir mücadeleden sonra tekrar eski hayatlarına döneceklerdir. Bu da onları üzüyordur. Ama Gökkuşağı savaşçıları her zaman olacaktır. Kim bilir yine böyle heyecanlı olaylar yaşayabilecekler ve her zaman birlikte olacaklardır.

Şimdiki Çocuklar Harika (Aziz Nesin) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Şimdiki Çocuklar Harika

Kitabın Yazarı : Aziz Nesin

Kitap Hakkında Bilgi :

Bu romanda, çocukların gözüyle büyüklerin nasıl göründüğü anlatılıyor.
Bu romanda, çocuklar anababalarını, öğretmenlerini ve büyüklerini eleştiriyor.
Bu roman, çocuk eğitiminde gerekli sanılan, günümüzde geçerli birtakım değer yargılarının yanlışlığını anlatıyor.
Bu roman, çocukların büyüklerine karşı haklarını ve kendilerini savunmalarıdır.
Bu romanı, salt çocuklar için değil, anababalarla öğretmenler için de yazdım.
Aziz Nesin

Şimdiki Çocuklar Harika kitabı iki çocuğun birbirlerine gönderdikleri mektupların bir araya getirilmesinden oluşmuştur. Yazıldığı tarih: 1967

Kitabın Özeti :

Kahramanlarımız olan iki çocuktan biri Ahmet diğeri Ayşe'dir. Zeynep babasının işi nedeniyle Ankara’ya taşınmak zorunda kalır. Ahmet, İstanbul’da öğrenimine devam eder. Zeynep ve Ahmet ayrılırken mektuplaşmak konusunda sözleşmişler, sözlerini de tutmuşlardır.

Mektupların içerikleri günlük hayatlarında karşılaştıkları kimi zaman hüzünlü kimi zaman çok eğlenceli olaylardan oluşmuştur. İlk mektuplardan birinde Ahmet'in okuluna müfettiş gelmiştir. Müfettiş gelmeden öğretmenleri Ahmet ve sınıf arkadaşlarına sorulabilecek soruları ezber yaptırmıştır. Fakat işler hiç de beklenildiği gibi gelişmemiştir. Zeynep’de arkadaşlarıyla yaşadığı tartışma sonucu bütün babaların çocuklarına eğitim hayatlarında birinci olduğu yalanını attığını fark etmiştir.

Ahmet diğer mektubunda yeni gelen öğretmenlerinden ve öğretmeninin ona bir müsamerede zorla okutmaya çalıştığı şiirden bahsetmiştir. Ahmet’in şiiri tam bir fiyasko olmuştur. Zeynep diğer mektubunda babasının sürekli patronunun arkasından konuştuğunu fakat ablasını onun oğluyla nişanladığından bahsetmiştir. Zeynep’in kardeşi Metin bu durumu hiç doğru bulmamış ve sorgulamıştır. Hatta ailesini kendi yöntemleriyle cezalandırmıştır. Ablasının nişanı atmasıyla durumlar düzelmiştir.

Ahmet, mektubunda sınıfta işledikleri fedakârlık konusu kapsamında yaşadıklarını anlatmış ve bu kavramın aslında yanlış anlaşıldığını düşünmüştür. Zeynep, mektubunda sınıfta yaşadıkları bir tartışmadan bahsetmiştir. Arkadaşlarıyla yaşadıkları bir olay sonucu öğretmenlerinin aslında ödev kâğıtlarını okumadıklarını fark etmişler.

Ahmet'in sınıfında vicdan azabı konusu işlenmiş ve bu konu üzerinde örneklerle tartışmışlardır. Sonuç olarak da kimsenin kendi vicdan azabını hatırlamadığını hep başkalarınınkini hatırladıkları kanısına varmışlardır. Zeynep, mektubunda erkek çocuğu delisi bir babanın sekiz kızından biri olan Hikmet’in hikâyesini anlatmıştır. Ahmet de buna karşılık olarak annesiyle bu konuyu tartışmıştır.

Ahmet, çok şımartılmış bir arkadaşının doğum günü partisine gitmiş, orada yaşanılan olayları Zeynep ile paylaşmıştır. Zeynep, kendisine sürekli israf olduğu için kızıp öğütler veren ailesinin yılbaşında yaptığı fazlaca harcamalardan bahsedip iki durum arasındaki uyuşmazlığı ortaya koymuştur. Zeynep başka bir mektubunda da ailesinin onu sürekli israf olduğu yönünde eleştirdiğinden yakınmıştır. Evde öyle olaylar olmuştur ki aslında bu işin öğüt vermekten daha zor bir iş olduğu ortaya çıkmıştır.

Ahmet, ailesinin onların yanında kötü kelimeler kullanması sonucu küçük kardeşi Fatoş’un bu duyduklarını misafirlerin yanında söylemesi sonucu ortaya çıkan utanç verici olayı anlatmıştır. Zeynep, dedesinin arkasından konuşup yüzüne güldüğü adama kurduğu tuzağı anlatmıştır.

Ahmet, hitabetin önemini kavradığı olayları anlatmış ve bu durumun kullanılmasına eleştiri getirmiştir. Zeynep, okulda düzenlenen bir veli toplantısına katılmasıyla karşılaştığı gülünç ve saçma durumları aktarmıştır.

Ahmet, yetişkinler tarafından çocukların sürekli yarıştırılmasını ve normal olan her şeyin altında bir harikalık aranmasına somut örneklerle eleştiri getirmiştir. Zeynep de Ahmet’in mektubuna karşılık ablasının harika çocuk olarak yetiştirilmeye çalışılmasını fakat yaşanan başarısızlıklar sonucunda ablasını kendi haline bırakmaları gerektiğine karar verdiklerini anlatmıştır.

Ahmet, babasının patronunun arkasından konuşmasına ve onu hiç sevmemesine rağmen eve yemeğe çağırdıklarını, bütün önlemlere rağmen yaşanan talihsiz olayları anlatmıştır. Zeynep, başından geçen başarısız bir kopya çekme deneyiminden bahsetmiştir. Ailesinin de aynı şeyleri yaşayıp yapmış olmasına rağmen tepki görmesine şaşırmıştır.

Ahmet, sınıflarındaki Hüseyin isimli arkadaşlarının başından geçen kötü bir olayı anlatmıştır. Öğretmeni Hüseyin’in durumunu anlayamamış ve onun üstüne gitmiştir. Hüseyin, kendini daha kötü hissetmiştir. Zeynep’in mektubunda anlattığı olaya göre Metin’in yalan söylemesi sonucu ailesinin vereceği tepkiden babasının da aynı yola başvurması sonucu kurtulmuştur.

Ahmet, müsamerelerde kendilerine yaşlarına göre çok büyük bir olayın oynatılmaya çalışılması sonucu yaşanan komik olayları anlatılmıştır. Zeynep başka bir mektubunda bir arkadaşının doğum gününden bahseder. Ahmet ona yeni yılda neler yapacağını ve neler düşündüklerini yazar. Zeynep pasaklı olmaktan vazgeçip düzenli olmaya başlar, büyükbabasını ziyaret eder, kardeşi Metin’i azarlanmaktan kurtarır.

Mektuplar bitmek bilmez.Daha sonra Ahmet Zeynep’e çocuk bayramında yaşadıklarını anlatır.Zeynep ve Ahmet her seferinde birbirlerine büyük bir heyecanla mektup yazarlar.

Ahmet, bir mektubunda bütün mektupları kitap haline getirme ve çocuk romanı yarışmasına katılma fikrinden bahsetmiştir. Zeynep de bu fikri çok beğenmiştir. Kitabın sonunda yazarımızın çocuklara ve okurlarına bir mektubu vardır. Mektubunda kitabın ortaya çıkışını anlatmıştır.

16 Ekim 2019 Çarşamba

Filler Sultanı İle Kımızı Sakallı Topal Karınca (Yaşar Kemal) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Filler Sultanı İle Kımızı Sakallı Topal Karınca

Kitabın Yazarı : Yaşar Kemal

Kitap Hakkında Bilgi :

Filler Sultanı'nda bir halk masalından yola çıkılarak güç ve haklılık arasındaki ilişki ele alınır. Filler Sultanı gücüne güvenerek karıncalara savaş açar. Haklı ya da haksız olmak onun için önemli değildir. Gücünü kendinden milyonlarca kez küçük karıncalar üzerinde denemektir niyeti. Ancak karıncalar birleşir ve haksızlığa boyun eğmeden filler sultanlığını devirirler.

"Eğer insan soyunun bu en zaliminin simgesini, benzerini hayvanlar arasında arayacak olsaydım, belki timsahları bulurdum, boa yılanlarını bulurdum. Yok yok, sanmıyorum ki yeryüzünde bu zalimleri simgeleyecek korkunçlukta bir hayvan türü bulabilelim..."
- Yaşar Kemal-

"Korkusuz bir toplum eleştiricisidir Yaşar Kemal. Ve eşsiz bir şair. Onu okuyan herkes büyüleyici, güçlü anlatım yeteneğine hayran kalır."
- Dagens Nyheter,

Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca, kocaman cüsseli filler ve çalışkanlıklarıyla nam salmış karıncalar arasındaki savaştan bahsetmektedir. Filler karıncalar ülkesine savaş açar ve güzelim karınca şehirlerini koca ayaklarıyla yerle bir edip milyonlarca karıncayı da telef ederler. Filler karıncalara savaş sizin yüzünüzden başladı, sizin canınızı bağışlamam için bana köle olmak zorundasınız der. Kırmızı sakallı topal karınca köleliği kabul etmeyip küçücük cüssesine bakmadan karşı gelir filler sultanına...

Kitabın Özeti :

Günlerden bir gün, fil ülkesinin sultanı, baş yaveri hüdhüdler başı Ulukepez'in getirdiği haberi alır. Ulukepez, filler sultanının kara kara düşündüğü kıtlığa çare bulmak amacıyla karıncalar ülkesinden getirdiği bolluk bereket haberlerini sultana iletir. Ulukepez hem fil dili hem karınca dili bilir. Bunun üzerine sultan fil askerlerine emir verir ve hep beraber karıncalar ülkesine saldırıya geçerler.

Saldırıda milyarlarca karınca fillerin ayakları altında ezilir. Karıncalar nesli tükenmek üzereyken filler sultanına yalvarır yakarır, savaşı durdurmasını, aksi halde bir tane bile karınca kalmayacağını söylerler. Filler de karıncaların bundan böyle sadece ve sadece filler için çalışması şartıyla savaşı durdurur; bir yıl içinde karıncalardan kendisine devasa bir saray inşa etmelerini, içine dünyanın merkezinde bulunan mavi elmastan bir taht yapmalarını, bütün fillere yüz yıl yetecek kadar da yiyecek doldurulmasını ister.

Karıncalar ise aynen kabul ederler. Bu esnada savaşı durdurması için filler sultanının yanına gelen, karıncaların en bilgini, en ulusu kırmızı sakallı topal demirci karınca, bütün bunların bedelini filler sultanının ödeyeceğini söyleyerek kaçar ve uzaklaşır.

Savaşın bitmesiyle beraber karıncalar derhal sarayın ve tahtın yapımına başlar. Şart koşulduğu üzere bir yıl içinde devasa bir saray yapılır, mavi elmastan parlak bir taht da yapılıp bitirilir.

Bu arada filler sultanı, Ulukepez'in de yardımıyla, hem karıncaların bu çalışkanlığından yararlanmak hem de manevi olarak onları kendisine bağlamak için uzun uzun kafa yorar. Ulukepez gece gündüz demeden uçar karınca kentlerinin üzerinde sultana haber getirir. Yine de sultana yetmez bu tutsaklık, karıncalar karıncalıklarını unutsun kendilerini fil saysın ki öyle canla başla çalışsın fil ırkı için ister. İlkin karınca dilini yasaklar tüm karıncalara fil dili öğrenmelerini emreder. Fil olma okulları açar ve yeni doğan karıncaları bu okullarda fil gibi yetiştirir. Bu okullar sürekli olarak kendisini fil zanneden karıncalar mezun eder; gazeteler, televizyonlar, radyolar sürekli olarak dünyadaki en büyük ve kahraman yaratığın filler sultanı olduğunu, karıncaların da çok çalışarak bir gün fil olabileceğini söyler. Bütün bunlar karıncaların asla düşünmeye vakti kalmaması amacıyladır. Hatta filler sultanı karıncaların düşünmeye vakti kalmasın diye fillerin her biri için ayrı bir saray, mavi elmastan bir taht, kendisi için ise daha büyük bir saray ve taht yapılmasını emreder, istedikleri de aynen yapılır.

Fakat filler sultanı ilk andan itibaren kafasına takılan soru nedeniyle sürekli rahatsızlık duymaktadır; kırmızı sakallı topal demirci karınca ne durumdadır? Savaş esnasında zıplayıp kaçmıştır ancak öldü mü, kaldı mı kendisinden hiç haberi yoktur ve bu karıncadan çok korkmaktadır. Başına ödüller koyar, arkasından sayısız fil gönderir, bir hüdhüdler ordusu gönderir ancak bir türlü yaşayıp yaşamadığından emin olamaz.

Soğuklar bastırıp da etrafta yiyecek kalmayınca karıncalar kentlerine dönerler, orası da tamtakırdır ya. Filler sultanı kızdığından yemek vermez karıncalara, Ulukepez karıncaların açlıktan kırıldığını görünce bir fikir sunar filler sultanına; isyancı kırmızı sakallı karıncaların kellesi karşılığında yemek vereceğini söylemesini ister. Karıncalar da casus sarıca karıncaları bir bir öldürüp sakallarını kırmızıya boyayıp kandırırlar filler sultanını da açlıktan ölmekten kurtulurlar. Sarıca karıncalar tembeldirler, çalışmaktan hoşlanmazlar. Filler sultanına casusluk yapmaları da bu yüzdendir.

Filler sultanı karıncaların düşünmelerine engel olmanın yollarını arar. Yine baş danışman Ulukepez, yardımına koşar filler sultanının. Ülkenin dört bir yanına fillerin barışçıl olduğunu karıncalar ülkesine eşitlik ve adalet getirdiğini karıncalara özgürlüğü getirdiğini karıncaların ezelden beridir cezalandırılmış filler olduğunu fil ulusu için çalışıp tekrar gerçek bir fil olabileceklerini bas bas bağıran borazanlar koyarlar. Diziler, filmler, dergiler ve gazeteler yayınlarlar. Karıncalar adeta düşünemez hale gelir. Sadece çalışırlar daha çok çalışırlar filler sultanı için.

Bir gün yine çalıştıkları bir sırada bir türkü duyarlar karıncaların özgürlük türküsüdür bu. Özgürlüğe çağrıdır, içten ve acıklıdır. Kulak verir karıncalar bu türküye. “Bizler birer karıncayız.” diye bağırmaya başlar. Baş kaldırır karıncalar, filler sultanına; bunu duyan bazı kırmızı karıncalar dağlardan kentlere inmeye karar verir. Topal demirci karınca, inmeyin hepiniz telef olacaksınız der de dinletemez karıncalarına. Amansız bir savaş başlar tekrar, filler sultanı en acımasız fillerini yollar kentlerin üzerine karıncalar ne yol denediyse üstesinden gelir filler. Yine yüzlerce binlerce karınca telef olur. Karıncalar bin beter esir düşmüştür bu sefer. Yeni bir saray yaparlar, yeni bir de taht daha görkemli daha büyük.

Kırmızı sakallı usta ise dağlarda sadece üç tane yaveri ile beraber yıllarca kitap okumuş, filleri nasıl alt edebileceklerini düşünmüştür. Karıncalar sayısız fillere savaş açma teşebbüsünde bulunmuş ancak hepsinde de mağlup olmuşlar, filler sultanının gazabı yüzünden daha fazla sömürülmüşlerdir. Kırmızı sakallı ise bir plan yapar: tüm karıncaları bir araya getirir. Gündüz çalışırlarken gece filler sultanının sarayının etrafını ve altını sürekli olarak oyarlar. Sürekli zeminin altındaki toprağı boşaltırlar. Bitirdikleri gün ise kırmızı sakallı topal karınca filler sultanına giderek onu dışarı çıkması için kışkırtır. Filler dışarıya çıktıklarında ise hepsi oyulan toprağa düşerek helak olurlar.

Yaşar Kemal’in kelimelerle anlatılamayacak ustalığıyla anlattığı bu efsanenin içeriği derinlemesine düşünüldüğünde siyasal ve sosyolojik analizleri de içinde barındırmaktadır. Kitap, ormandaki filler ile karıncalar arası iktidar mücadelesini, fillerin karıncaları sürekli olarak sömürmesini, bir ideoloji yaratıp onların zihinlerini sürekli olarak meşgul etmelerini, bilgi-iktidar ilişkilerini, sınıfsal yapıyı, iktidar-muhalefet ilişkilerini, istihbarat-bilgi-siyaset ekseninde vuku bulan gelişmeleri konu edinmektedir. Kitap boyunca Yaşar Kemal’in siyasal eğilimi olan sosyalist bir toplum tasavvurunun izlerini görmek de mümkündür. Kısacası kitap, fillerle karıncalar arasındaki mücadeleyi anlatırken açıkça güncel siyasi eleştirileri de içinde barındırmakta, bu yönüyle siyasal edebiyat alanının eşsiz örneklerinden birini teşkil etmektedir.

Serebropati - Zihin Yorgunluğu Nedir? Belirtileri ve Kurtulma Yolları Nelerdir?


Serebropati :

Yoğunlaşmalısın. Önündeki formüle odaklanmalısın. Saatlerdir bakıyorsun aslında günlerdir. O kadar karmaşık olamaz. Yeterince yoğunlaşırsan başarabilirsin ama olmuyor işte...

Genellikle “zihin yorgunluğu” olarak bilinen serebropati zihinsel enerjinin son haddine kadar kullanıldığı durumlarda ortaya çıkar..

Kafanızın içinde ibresi kırmızı bölgeye doğru titreşen bir gösterge hayal edin. Zihniniz devrini daha fazla yükseltemeyince küçük bir girdi çarkların kopmasına neden olur. Bu kopuşun ardından en ufak bir ayrıntıyı bile hatırlamak güçleşir. Herhangi bir şeye odaklanmak neredeyse olanaksızdır. Zihninizin tükenmiş olduğunu hissedersiniz..

Psikolojiye göre serebropati kavramı konsantrasyon, karar verme, bellek ve sözcük çağrışımını etkileyen bilinç dalgalanmaları ile bilişsel bozukluğun sürekli mevcut olduğu durumdur.

Serebropatiye neden olabilecek birçok faktör bulunmakla beraber asıl sebebinin çok fazla düşünmek ve zihni çok fazla zorlayan dışsal baskılar olduğu tahmin edilmektedir..

Serebropatinin birçok nedeni olabilir.

Aşırı zihinsel yorgunluktan kaynaklanan zihinsel stres, uyku kalitesi ve süresinin yetersiz olması, diğer insanlara çok fazla maruz kalma, kişinin kendisine ya da sevdiklerine uzun süre vakit ayıramaması, çalışma ortamının ergonomik koşullar açısından yetersiz olması, elektronik cihazlara çok fazla maruz kalmak bunlardan bazılarıdır..

Türkçe literatüre ‘beyin yorgunluğu’ olarak çevrilmiş olan bu durumu “tükenmişlik sendromu” ile karıştırmamak gerekir..

Serebropati durumunda hasta zihninin çok fazla dolu olduğunu hisseder, düşünmesi gereken konular üzerine yoğunlaşamaz ve kaygı, bulantı, ağrı gibi belirtilere rastlanabilir. Zihinsel enerji son seviyesine kadar kullanılmıştır.

En ufak ayrıntıyı bile hatırlayamayacak hale gelen hastanın beyin dalgalarında da farklılaşma gözlenir..

Tükenmişlik Sendromuna oranla yaşamsal işlevleri çok daha fazla etkiler ve hasta hemen hemen hiçbir şey yapamaz hâle gelir.

Öyle ki serebropatiye sahip bir birey için şu an okuduğunuz yazıdaki cümleleri takip etmek bile imkansızdır..

Serebropatinin tedavisinde ilk adım fark etmek devamında kabul etmek ve acilen zihinsel stres yaratan durumlardan uzaklaşmaktır.

1-2 haftalık ‘resetlenme’ süreci sonrası hastanın zihinsel işlevleri eşlik eden başka bir rahatsızlık yok ise, normal seviyeye dönecektir..

Kendine vakit ayırabilen, sık sık toprakla temas eden, iş koşulları konforlu ve çalışma saatleri esnek olan kişilerde bu hastalığa çok daha az rastlandığını düşünürsek, sınıra gelmeden, gevşemenin ve dinlenmenin tekniklerini öğrenmekte fayda var..

Via: DiClaudio, D. Paranoyak – Ruh Sağlığından Şüphe Duyanların El Kitabı.

Küfür Etmeyi Bilmeyen mi, Bildiği Halde Küfür Etmeyen mi? Nasıl Çocuk Yetiştirelim?


KÜFÜR ETMEYİ BİLMEYEN Mİ, BİLDİĞİ HALDE KÜFÜR ETMEYEN Mİ?

Nasıl bir çocuk yetiştirmek istersiniz? Küfür etmeyi bilmeyen mi, bildiği halde küfür etmeyi tercih etmeyen mi?

Basit görünen bir soru, ama arkasında önemli bir çocuk yetiştirme felsefesi var.

Zorbalar zayıf tipleri ezmeyi severler. Zorbalık yapanlar sizin çocuğunuza okulda musallat olmaya kalktığı zaman onun kendi haklarını korumaya niyeti olup olmadığını ilk bakışta anlarlar.

Çocuğunuz kendi sınırlarının, haklarının bilincinde, onlar için mücadele etmeye niyetli, güçlü biri olsun mu?

Kendi haklarını bilen, kendi haklarını korumaya azimli biri olmak için zorba olmak mı gerek?

Yani anne babaların seçeneği ya zorba ya da pısırık çocuk yetiştirmekle mi sınırlı?

Zorbalığa soyunmadan kendi sınırlarına saygılı güçlü bir çocuk yetiştirmek mümkün mü?

“Küfürlü konuşmasını, kavga etmesini bilmeyen çocuk” yetiştirmek farkına varmadan içine düştüğümüz bir hata. Küfretmesini, kavga etmesini bilmeyen çocuk kendi sınırlarını ve haklarını korumakta güçsüz kalır. Her insanın içinde kötülük yapma, haddini aşma potansiyeli vardır. Evet, doğuştan her insanın içinde bu eğilim bir potansiyel olarak vardır.

Hiç kimse, ne bize ne de çocuklarımıza, hayatta kötü insanlarla karşılaşmayacağımızın garantisini veremez.

Çocuklarımızı öyle yetiştirmeliyiz ki, gerekirse küfretmeyi, kavga etmeyi, haklarını sonuna kadar savunmayı bilsinler ve becersinler. Ama, kavga etmemenin daha akıllıca, uzun vadede daha doğru bir tercih olduğunu bilen insanlar olarak yetişsinler.

Çünkü uzun vadede, ister birey isterse grup olsun, ekip olarak yaşamasını becerenler güçlenir ve kazanır. Kavga etmemenin daha güçlü olmayı gerektirdiğini bilsinler. Tepkileriyle değil, seçimleriyle hareket eden insanlar olsunlar.

Peki bu nasıl olacak?

Nasıl olmayacağını söyleyeyim: Nasihat ederek olmaz. Birinden dayak yersen ben de seni döverim, diyerek de olmaz.

Bu bir yaşam felsefesidir. Size soruyorum önce, gerekirse küfretmeyi, kavga etmeyi, haklarını sonuna kadar savunmayı bilen ve beceren çocuklar yetiştirmeyi istiyor musunuz?

Evet, istiyoruz diyorsanız, bunu nasıl yapacaksınız?

Doğan Cüceloğlu

Stanford Üniversitesinin Kuruluşu - Yaşlı çift Harvard Rektörü ile görüşmeye gelir...


Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip Harvard Üniversitesine gittiler.

Utangaç bir tavırla Harvard rektörünün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini keserek girmelerini engelledi.

Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?

Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi.

İşte bu imkansızdı..

Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu.

Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; “Bekleriz” diye mırıldandı…

Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi.

Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü..

Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi..

Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı. “Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok” diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu..

Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi. Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti.

Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard’da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kabetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı.

Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. “Madam” dedi, sert bir sesle, “Biz Harvard’da okuyan ve sonra ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner…”

“Hayır, hayır” diyerek haykırdı yaşlı kadın.. “Anıt değil… Belki, Harvard’a bir bina yaptırabiliriz”.

Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, “Bina mı?” diyerek tekrarladı, “Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı…”

Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi..

Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: “Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?”

Rektör’ün yüzü karmakarışıktı. Yaşlı adam başıyla onayladı.

Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California’ya, Palo Alto‘ya geldiler. Ve Harvard’ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular.

Amerika’nın en önemli üniversitelerinden birini:
STANFORD ÜNİVERSİTESİNİ...

14 Ekim 2019 Pazartesi

4N1K (Büşra Yılmaz) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1. Yaprak’a doğum gününde gelen hediye neydi? 

A-) Elbise
B-) Ayakkabı
C-) Şapka
D-) Toka

2. Oğuz’un en sevdiği yemek? 

A-) Makarna
B-) Sarma
C-) Mantı
D-) Pizza

3. Gökhan’ın lakabı nedir? 

A-) Gamen
B-) Demirli
C-) Sırık Oğlan
D-) Meşe

4. Ali’nin üzülünce söylediği söz? 

A-) Balık ol
B-) Çiçek ol
C-) Bulut ol
D-) Böcek ol

5. Karakterlerin sevdiği şeylerden hangisi yanlıştır? 


A-) Oğuz – 3p
B-) Sinan – Çorap
C-) Yaprak – Avize
D-) Ali -3p

6. Yaprak’ın en sevdiği içecek nedir? 

A-) Kola
B-) Meyve Suyu
C-) Çikolatalı süt
D-) Muzlu süt

7. Barış’ın lakabı nedir? 

A-) Gamen
B-) Sırık Oğlan
C-) Demirli
D-) Basketbolcu

8. Yaprak’ın kendi kendine konuştuğu eşya nedir?

A-) Avize
B-) Kapı
C-) Duvar
D-) Kalem

9. Emre kimdir? 

A-) Barış’ın arkadaşı
B-) Öğretmen
C-) Grubun çocukluk arkadaşı
D-) Yaprak’ın dayısı

10. Merve’nin lakabı nedir? 

A-) Sarışın
B-) Gamen
C-) Küçük Titan
D-) Kutsal Yenge

11. Yaprak’ın sinir bozucu kızıl saçlı komşusu kimdir? 

A-) Sinan
B-) Tuna
C-) Oğuz
D-) Gökhan

12. Bade’nin Ali’ye taktığı lakap nedir? 

A-) Buzlar Prensi
B-) Gamen
C-) Alikuş
D-) Aliş

Cevap Anahtarı :

1-A      2-D      3-B      4-C      5-D
6-C      7-B      8-A      9-C     10-D
11-B    12-A

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...