2 Şubat 2020 Pazar

Nikola Tesla’nın 116 Yıl Sonra Ortaya Çıkan İlginç Röportajı


Nikola Tesla, gezegenimizin en büyük mucitlerinden ve en gizemli kişilerinden biridir. Tesla'nın 116 yıl sonra bir gazeteciyle yaptığı bir röportajı ortaya çıktı.

Nikola Tesla, gelmiş geçmiş en büyük mucitlerden biri, belki de en büyüğüdür. Buluşları ile birçok açıdan zamanının, hatta günümüzün de önünde birisidir. Hatta Tesla’nın yüz yıldan fazla bir zaman önce araştırdığı bazı konuları bugün bile doğru düzgün gerçekleştiremedik. Tesla, en çok elektrik hakkında yaptığı araştırmalarla adını duyurdu.

Ancak o, elektroniğin çok çok ötesindeydi. Kablosuz iletişim, türbin motorları, helikopterler, florasan ve neon lambalar, torpidolar ve hatta X-ray ile ilgili buluşları var. Yaklaşık 700 patente sahip Tesla’nın birçok buluşu da Edisson tarafından çalındı. Peki Tesla’nın yıllar önceden kalan, gizli bir röportajının olduğunu biliyor muydunuz? İşte bu röportaj.

Gazeteci: Bay Tesla, sizin için kozmik süreçlere karışan biri diyorlar. Sahiden siz kimsiniz?

Tesla: Bu doğru bir soru, tüm sorularına cevap vermeye çalışacağım.

Gazeteci: Bazıları sizin Hırvat olduğunuzu söylüyorlar. Küçük bir köyde doğmuşsunuz, öyle mi?

Tesla: Evet, tümü doğru. Aslen Sırbım. Ancak Hırvatistan benim anavatanım, bundan gurur duyuyorum.

Gazeteci: Fütüristler, 20. yy’ın sizin başınızın üstünde doğduğunu söylüyorlar. Manyetik alanı kutsuyor, indüksiyon motoruna ilahiler söylüyorlar. Sizin buluşunuz olan alternatif akım, bugün fizik ve kimyayı dünyanın yarısına hakim kılabilir. Endüstri sizi en büyük hayırsever ilan etmek üzere. Tesla laboratuvarında ilk defa atomu kırabildiniz. Deprem titreşimlerine sebep olabilen bir cihaz yaptınız. Siyah kozmik ışınları keşfettiniz. Beş elementin sırrını araştıran Empedokles gibi, varlığın sırlarına vakıf oldunuz. Birçok kişi için ilahi bir figür gibisiniz.

Tesla: Evet, bu anlattıklarınızın bazıları en önemli buluşlarımdan birkaçı. Ancak ben yenilmiş bir adamım. Yapabileceğim en büyük şeyleri yapamadım.

Gazeteci: Bunlar nelerdir, bay Tesla?

Tesla: Tüm dünyayı aydınlatmak istedim. Dünya’nın Güneş gibi parlaması için yeterli miktarda enerji mevcut. İstediğimi yapmama izin verselerdi, tıpkı Satürn’ün etrafındaki halka gibi Dünya’nın da ekvator kısmında da ışıktan bir halka olacaktı. İnsanoğlu buna hazır değil. Colorado Springs’de yaptığım çalışmada dünyayı elektriğe batırdım. Ayrıca insanlara pozitif zihinsel enerji sunabiliriz. Bach ve Mozart gibi büyük müzisyenler veya büyük şairler geldi geçti. Dünya’nın iç kısmında barışın, neşenin ve sevginin enerjisi var. Dünya tarafından büyütülmüş bir çiçek aldığımda veya topraktan çıkana yiyeceklerde, orayı bir kişinin vatanı yapan her şey vardır. Yıllarımı, bu enerjinin insanları nasıl etkilediğini araştırmakla geçirdim. Gülün güzelliği ve kokusu ilaç olarak ve güneş ışınları yiyecek olarak kullanılabilir. Yaşam sonsuz sayıda biçime sahiptir ve bilim insanının amacı bunları her maddede bulmaktır. Burada üç esas nokta var. Benim yaptığım sadece araştırmak. Bunları bulamayacağımı biliyorum ancak yine de araştırmaktan vazgeçmeyeceğim.

Gazeteci: Bunlar nelerdir?

Tesla: Birinci mesele yiyecek. Aç bir dünyayı beslemek için ne kadar yıldız veya Dünya enerjisi gerekir? Bir diğeri kötülüğün ve acının gücünü yok etmektir. Bu, uzayın derinliklerinde bir salgın olarak görülür. Üçüncüsü de evrende aşırı ışık var mıdır? Tüm astronomik yasaların ortadan kalktığı ve matematiksel denklemlerin işe yaramadığı, değişime uğramayan bir yıldız keşfettim. Bu yıldız bu galakside. Boyutu bir elma kadar, ağırlığı ise tüm Güneş Sistemi’miz kadar. Biliyorum, yer çekimi kanunları uçmak için aşılması gereken bir şey, ancak ben bireylerin fiziksel olarak uçmasını değil, bilinçleriyle bir yerden bir yere gitmesini araştırıyorum. Havadaki enerjiyi uyandırmaya çalışıyorum. Bu gezegende boş bir alan yok. Boş olarak düşünülen alan sadece maddenin farklı bir tezahürü.

Gazeteci: Her gün evinizin penceresine kuşların geldiği söyleniyor.

Tesla: İnsan kuşlara karşı duygusal olmalı. Onlar gerçeğin habercisidirler.

Gazeteci: Smiljan’daki o günlerden beri uçmayı bırakmadınız.

Tesla: Çocukken çatıdan uçmak istedim ve düştüm. Hesaplamaları yanlış yapmışım. Unutma, gençlik yaşamdaki en önemli kanattır!

Gazeteci: Hiç evlendiniz mi?

Tesla: Hayır.

Gazeteci: Rölativite teorisine saldırdığınız için hayranlarınız şikayet ediyor. Eğer enerji her yerde ise nerede bu göremediklerimiz?

Tesla: İlk önce enerji, sonra madde oluşuyor. Evren ışık olarak bildiğimiz özgün ve ebedi enerjiden doğdu. Madde sonsuz ışık formlarının bir tezahürüdür. Evrenin dört temel yasası var. Birincisi, matematiksel bir ölçünün olması. İkincisi karanlığın içinde yayılıyor olması. Üçüncüsü ışığın bir ışınsal maddeye dönüşmesi. Dördüncüsü başı ve sonu olmaması. Yaratılış sonsuzdur.

Gazeteci: Ancak bu teoriye karşı ders vermiyorsunuz, neden?

Tesla: Unutmayın, sonsuzluğu anlayamamamızın nedeni evrenin kavisli yapıda olması değil, insan zihnidir. Ben ışığın bir parçasıyım. Evren tıpkı bir senfoni gibi, düzenli ve harmonik. Einstein bu sesi duysaydı rölativite teorisini yaratmazdı. O, sadece kaosun habercisi.

Gazeteci: Bay Tesla, bir ses mi duyuyorsunuz?

Tesla: Her zaman duydum. Benim manevi kulağım gökyüzü kadar büyük. Einstein bir kısmı çok iyi olan birçok iş yaptı. Ona garezim yok. Yalnız “eter”in olmadığını düşünmesi büyük bir hata.

Gazeteci: Gençliğinizde sık sık hasta olduğunuz söyleniyor, bu doğru mu?

Tesla: Evet sık sık yaşam gücümün düştüğü doğru. Bazen insanın acı çekmesi gerekebilir. Küçükken koleraya yakalanmıştım. Babam teknoloji üzerinde çalışmalar yapmama izin verince geçti. Bir kişinin zihin gücünü asla küçümsemeyin.

Gazeteci: Bay Tesla, bu bir oyun mu? Bana zihin gücünden bahsediyorsunuz...

Tesla: Evet bir oyun, ben oynadım ve elektrikle çözdüm. Unutma, Nikola Tesla yıldırım hakkındaki gerçekleri keşfeden ilk kişi.

Gazeteci: Kuşkusuz okuyucularımız mizahı seviyor, yalnız bilim ile bazı kişisel görüşlerinizi karıştırıyor gibisiniz.

Tesla: Bay Smith, insanlar fazla ciddiler. Bir Çin atasözü der ki, “Fazla ciddiyet yaşamı kısaltır”.

Gazeteci: Felsefenizi duyduklarında buna bayılacaklar.

Tesla: Hayat bir ritimdir. Her şey birbiri ile derin ve mükemmel bir ilişki içindedir. İnsan, güneş, yıldızlar… Bilgi içinde yaşadığımız evrenin bize sunduğu bir şeydir.

Gazeteci: Bir Budist rahibin veya Taoist birinin sözleri gibi söylediğiniz şeyler.

Tesla: Evet! Bu gibi öğretilerin içinde evrenin bazı sırları gizli. Hakikat daima insanoğlunu büyülemiştir.

Gazeteci: Peki sizin için elektrik neyi ifade ediyor?

Tesla: Her şey elektriktir. İlk önce ışık, evreni temsil eden sonsuz biçim! Siyah ise ışığın gerçek yüzü. Tabi ki biz bunu göremiyoruz.

Gazeteci: Bay Tesla, elektriği fazla abartmıyormusunuz?

Tesla: Ben elektriğim, isterseniz elektriğin insan kılığına bürünmüş şekliyim diyebilirim. Siz de öylesiniz, henüz fark etmemişsiniz.

Gazeteci: Peki bir milyon volt eletriği geçirebilir misiniz?

Tesla: İnsan bedeni büyük miktarda enerjiden meydana gelmiştir. Beynimiz baştan sona elektrikle çalışıyor. Günün birinde bunun gerçekleştiğini göreceğiz.

Gazeteci: Otel yönetimi yaşadığınız bu otel odasında hava şimşekliyken sürekli biriyle konuştuğunuzu söylüyorlar doğru mu?

Tesla: Evet, şimşekler ve yıldırımlarla konuşuyorum.

Gazeteci: Nasıl yani?

Tesla: Çoğunlukla ana dilimde konuşurum.

Gazeteci: Okuyucularımız bu sözlerinizi duyunca çok şaşıracaklar.

Tesla: Şimşek ve yıldırımlar doğanın en güçlü ve parlak güçleri. O kadar şiirseller ki.

Gazeteci: Peki madde nedir?

Tesla: Bak, nasıl da gözlerin parladı. Benim bilmek istediğim şey yıldızlar söndüklerinde ne olduğu. Bir yıldız söndükten sonra oluşan şey ne. İşte o zaman maddeyi ve evrenin sırlarını anlamaya başlayabileğiz.

Gazeteci: Peki ya sonra ne olacak.

Tesla: Tanrı bize gülecek ve bizi tutuklatacak (Tesla bunları söylerken gülüyor..).

Gazeteci: Bu anlattıklarınız yazılarınızda “kozmik acı” diye sıklıkla bahsettiğinizin tam tersi değil mi?

Tesla: Hayır, çünkü biz hala Dünya’da yaşıyoruz. Birçok insanın farkında olmadığı bir hastalığı var. Bu nedenle birçok başka hastalık, acı, kötülük, sefalet ve savaşlar var. Bu hastalık tamamen tedavi edilebilir gibi değil, ancak farkında olmak yaşadığımız kötülükleri kontrol altına alabilmemizi sağlar. Yakın hissettiğim insanların acılarını bazen bedenimde hissediyorum. Bunun temel nedeni vücutlarımızın benzer maddeden yapılmış olması ve ruhlarımızın birbiri ile ilişkili olması. Bir yıldızın yok olmasının görüntüsü, bizi hayal edebileceğimizden daha çok etkiliyor. Dünyadaki yaratıklar arasındaki ilişkiler farkında olduğumuzdan bile fazla. Daha iyi bir gelecek için öğrenmemiz gereken çok şey var.

Salaklık Tarihi (Bob Fenster) Kitabının Özeti, Tahlili ve Seçme Örnek Yaşanmışlıklar


Kitabın Adı : Salaklık Tarihi

Kitabın Yazarı : Bob Fenster

Kitap Hakkında Bilgi :

Salaklık da insan olmanın bir halidir kuşkusuz ve ne kadar zeki olursanız olun bazen sizin de salakça işler yaptığınız mutlaka olmuştur. Bu kitapta yer alan seçkin salaklık halleri bu açıdan tarihte kahkahalı bir gezinti yapmaya yeter de artar bile...

İşte kitapta yer alan bölümlerin başlıkları:
Kadere Karşı Salak Oyunlar
Ünlü İnsanların Hayatından Salak Anlar
Salakça Kehanetler
Popüler Salak Kültür
Bir Salak Gibi Ölmek
Salakça İcatlar
Salak Gelenekler
Salaklığın Gücü
Sanatı Salaklaştırmak
Askeri Salaklık
Salak Bilim
Ünlü İnsanların Söylediği Salakça Şeyler

Kitabın Özeti :

Bob Fenster'in "Salaklık Tarihi" kitabından örnekler :

- Arizonalı bir adam kelepçelerle oynarken kendini kelepçeledi ve anahtarı bulamadı... Kendisini kurtarmak için çilingir çağırmak yerine polisi arayınca başı belaya girdi... Onu kelepçeden kurtaran polisler, ödenmemiş bir kefalet borcu bulunduğunu belirleyince onu yeniden kelepçelediler...

- Gillette şirketi 1902 yılında güvenli jilet satmaya başladığında yüzlerce erkek satın aldı... Sonra da bu jiletlerin sakallarını kesmediğini söyleyerek onları çöpe attılar... Gillette yetkilileri, mutsuz müşterilerin tıraş olmadan önce jiletin sarıldığı kağıdı çıkarmadıklarını fark ettiler...

- Chevrolet, yeni model arabası için "Nova" ismini buldu ama sonra arabayı Latin Amerika'da satamayacakları anlaşıldı... Çünkü "Nova", İspanyolca'da "gitmez" anlamına geliyordu...

- 1932 yılında Los Angeles olimpiyatlarında Fransız atlet Jules Noel'in disk atmada kırdığı olimpiyat rekoru sayılmadı... Çünkü atışı izlemesi gereken bütün hakemler, sırıkla yüksek atlama yarışmasını izlemek için arkalarını dönmüşlerdi...

- 1840'da ABD başkanlığına seçilen William Henry Harrison, çok soğuk bir günde Washington'da açık havada düzenlenen göreve başlama töreninde şapka ve palto giymeyi reddederek yaptığı uzun konuşma sonucu zatürre oldu... Yeni başkan sadece bir ay görev yaptıktan sonra öldü...

- Meksika'daki bir sağlıklı yaşam merkezinin sahibi, vasiyetine mezarlığın sigara içilmeyen bölümünde gömülmek istediğini ısrarla ekletmeye çalıştı.

- 1971'de toprak kaymalarını incelemek isteyen Japon bilim adamları, büyük bir yağmur fırtınası efekti yapmak için bir tepeyi yangın hortumlarıyla adam akıllı suladılar. Bu yüzden tepenin çökmesi sonucu meydana gelen heyelanda, dört bilim adamıyla 11 izleyici hayatını kaybetti.

- Fransız ordusu, askerlerin mayın tarlalarında yürüyebilmelerini sağlayan patlamaya dayanıklı botlar icat etti. Fakat botlar o kadar ağır ve içinde yürünmesi o kadar zordu ki, askerler mayınlarla havaya uçmadan önce pusuya yatan düşman askerleri tarafından vuruluyorlardı...

- 1985'de New Orleanslı cankurtaranlar o yıl şehrin havuzlarında kimsenin boğulmamasını kutlamak için bir parti verdiler. Partide konuklardan biri boğuldu.

- 1975'de İngiliz bir çift televizyonda en sevdikleri programı izlerken erkek yarım saat süren bir gülme krizi sonucu kalp krizi geçirerek öldü... Eşi, cenazeden sonra programın yapımcılarına bir mektup yazarak, kocasını hayatının son dakikalarında bu kadar mutlu ettikleri için teşekkür etti.

- 1983'de mağazada hırsızlık yaparken yakalanan San Diegolu bir kadın polislere eğer onu bırakmazlarsa morarana kadar nefesini tutacağını söyledi. Polisler kadını bırakmadılar, o da gerçekten ölünceye kadar nefesini tuttu.

- Jake Fen isimli Macar adam, eşini korkutmak için kendini asmış pozu verdi. Eve gelen es kocasını o halde görünce bayıldı. Kapıyı açık gören komşu kadın içeri girince iki cesetle karşılaştığını sanıp evi soydu. Topladıkları ile çıkarken Jake kadına bir tekme attı. Cesedin canlandığını sanan kadın korkudan öldü. Jake beraat etti.

- New York'ta 5'inci caddede bir adama araba hafifçe çarpmıştı. Adama birşey olmamıştı.. Şoförle konustu ve kalkacakken olayı gören biri yanına gelerek, kalkmazsa sigortadan para alabileceğini söyleyince yeniden arabanın önüne yattı. Araç sürücüsü ise adamin gittiğini düşünerek gaza bastı ve adam öldü...

- Bayan Carson, Amerika'nın New York kentinde yaşıyordu.. Birgün eğlenmek için cenaze işleri yapan bir sirketle anlaştı. Şirket eve telefon etti ve bayan Carson'un kalp krizi geçirip öldüğünü söyledi . Aile hemen koştu. Bu sırada tabutun içinde yatan bayan Carson birden doğruluverdi. Ama kızı o anda kalp krizi geçirip öldü...

- Romollo Ribaldo işsizdi. Pisa kentinde oturan 42 yaşındaki bu İtalyan birgün, tabanca ile intihar etmeye hazırlandı. Eşi onu engellemek icin dil döktü.. Sonunda Romolo ağlamaya başladı ve intihardan vazgeçip silahını yere fırlattı. Ateş alan tabancadan çıkan mermi eşine isabet etti ve eşi öldü...

- Kansas Wichita'daki polis, havaalanı otelinde 22 yaşında bir adamı sahte 16 dolarlık iki banknotu kullanmaya çalışırken yakaladı.

- Güney Afrika Johannesbur'da iki adam birbirlerinin kafası üzerine koydukları bira kutularına ateş ederlerken birisi arkadaşının yüzüne ateş etti. Adam ağır yaralandı.

- Bir şirket, çalışanlarının iş başında güvenli gözlük kullanmalarını teşvik etmek için özel bir film izletti. Kanlı iş kazalarını gösteren film o kadar canlıydı ki 25 kişi odadan kaçtı. 13 işçi bayıldı ve işçilerden biri sandalyeden düşerek kafasını yardı.

- Washington'da bir suçlu hapishaneden kaçtı. Birkaç gün sonra kız arkadaşıyla yemeğe gitti. Ama uzun süre geri dönmeyince kız arkadaşı merak ederek polise haber verdi. Polisler adını duyunca kim olduğunu anladılar ve yakaladılar.

- Michigan Lonia'da sarhoş bir hırsız, iki hizmetçi kızdan nakit para istedi, kızlar parayı vermeyi reddedince adam polis çağıracağını söylerek onları korkutmaya çalıştı. Kızlar aldırmayınca adam gerçekten polis çağırdı ve tutuklandı.

- Radnor'da bir şüpheliyi sorguya çeken polis, şüphelinin kafasına metal bir süzgeç yerleştirmiş ve tellerle fotokopi makinasına bağlamıştı. Polisin fotokopi makinasında şüphelinin yalanlarının yazdığını söylemesine inanan şüpheli suçunu itiraf etti.

- Komboçya'da 2 asker, patlamamış mayınla futbol oynamaya kalkınca hayatlarını kaybetti. Olayı ilginç kılan bir başka nokta, parçalanarak can veren 2 askerin, Kamboçya ordusunun "en iyi mayın uzmanları" arasında yer almasıydı.

22 Ocak 2020 Çarşamba

Hep O Şarkı (Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Hep O Şarkı

Kitabın Yazarı : Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Kitap Hakkında Bilgi :

Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun romanları arasında ayrı bir yere sahip olan 'Hep O Şarkı', sıradan bir aşk hikayesi gibi görünmekle birlikte olayların geliştiği ortam içinde romancının daha önce yazdığı eserlerden izler, belirtiler taşır. Kiralık Konak'ta dile getirilen konak yaşamındaki çöküşün değişik bir dille anlatıldığı 'Hep O Şarkı'da dönemin toplumsal değişimleri sözkonusu edilirken; basit, sıradan öykülerin ardındaki insanların psikolojisi ustalıkla anlatılır. 'Hep O Şarkı' bu yanıyla Yakup Kadri'nin en usta romanlarından biri olarak nitelendirilmektedir. Yakup Kadri'nin 1956 yılında yayımladığı en son romandır.

Artık yaşlı ve dul bir kadın olan Münire bütün hayatı boyunca âşık olduğu ve hayatı boyunca da kavuşamadığı Cemil Bey ile aralarındaki aşkı aktarmaktadır. Münire, 50 yaşını geçmiş, hayatının geride kalan kısmını özleyerek yaşayan, dul bir kadındır. “Hep O Şarkı“ bu nedenle pişmanlıkları anlatan acıklı bir aşk romanı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kitabın Özeti :

Münire ve Cemil Bey’in yalıları yan yana sahil kenarında bulunmaktadır. Münire küçüklüğünden beri Cemil Bey’e hissettiği aşktan dolayı sık sık yalıya gidip geliyordu. Bu ziyaretlerde Münire, kendinin bile anlam veremediği bir heyecana kapılırdı. Saçının, başını düzeltir, onun dikkatini çekmek için elinden geleni yapardı. Bir gün Hakkı Paşaların yalısında sünnet düğünü olur. Orada kendisinin hiç beklemediği bir şey olur. Cemil Bey, Münire’nin gözlerinin içine bakarak “hep o şarkıyı” söylemeye başlar. Bu olaydan sonra Cemil Bey’in ailesi Münire’yi istemeye giderler. Münire'nin babası, Cemil Bey gibi hovarda birine kızını vermek istemez.

Bu olaydan sonra Münire, hemen hemen her gün gitmekte olduğu Hakkı Paşaların yalısına gidemez ve kendi iç dünyasına kapanır. Cemil Bey’i görebilme şansını sadece saz eğlencelerinde yakalar. Bunun dışında Cemil Bey’le camdan cama pencere muhabbetleri yaparlar. Bu arada da Münire’ye birçok görücü gelmektedir. Daha sonra Münire hiç tanımadığı Nafi Mollaların konağına gelin olarak gider. Onun için hiç tanımadığı bir adamla evlendirilmek, onun deyimiyle ölmekten de beterdir. Artık Cemil Bey’i de göremeyeceği için çok üzgündür. Evlendikten iki yıl sonra kaynanasının arkadaşı olan Zeyrekli Fatma Hanım’ın eve gelmesiyle her şey değişmeye başlar. Cemil Bey ile görüşmesini, ilk başlarda hiç hoşlanmadığı Fatma Hanım planlamış ve sağlamıştır.

Bu görüşme birbirlerini sadece karşıdan görmekle sınırlıydı. Daha sonraları Cemil Bey’le aralarındaki mektuplaşama bir süre daha devam eder. Zeyrekli Fatma Hanım’ın evinde ilk kez yüz yüze görüşme imkanı bulurlar. İlk kez bir evde yalnız kalmanın tadını çıkarırlar. Bu sırada da Münire kocasından ayrılmayı planlamakta ve bu durumu babasına nasıl söyleyeceğini düşünmektedir. Onları üzmekten korkmaktadır.

Münire kocasıyla evlendiğinden beri onunla arkadaş gibidir. Bir süre sonra Münire kocasının kendisini aldattığını öğrenir ve bu duruma üzüleceği yerde sevinir. Çünkü bu sebep, ailesine boşanmak için söyleyebileceği geçerli bir sebeptir. Münire, Cemil Bey ile kavuşacağı için mutludur ve bugünle ilgili hayaller kurmaktadır. İlerleyen günlerde Münire, Cenan’dan bir haber alır ve sevinci daha da büyür. Evde çalışan Habeşli hizmetli kız Rüknettin Bey’den hamiledir. Münire bu haberi aldıktan sonra derhal ailesinin yanına gider.

Durumu ilk olarak dadısına anlatır ve dadısı bu duruma çok üzülür, bir o kadar da şaşırır ve olduğu yere yığılır kalır. Annesine de durumu anlatır. Annesi Münire’yi geri göndermez. Babasına da olup biteni anlatır ve babası Münire’yi haklı bulur. Ancak boşanma davası açmasını bir süre erteletir. Nihayet Münire, kendi evine, kedi odasına, eşyalarına, anılarına ve en önemlisi de Cemil Bey’e daha yakın olma saadetine kavuşur. Ama bir türlü burada da görüşme imkanı bulamazlar. Daha sonra Münire, Çamlıca’daki halasının yanında daha rahat görüşebileceklerini söyleyerek, halasının yanına gider. Halasını uzun bir süreden beri görmemesine rağmen halası her şeyden haberdardır. Halası, Münire’nin Cemil Bey ile görüşmesi için her şeyi yapar. Münire her zamanki gibi heyecanlıdır. Ancak halası etraftaki komşuların görüp, ortalığın daha da karışmasını önlemek için, Münire’den Cemil Bey’in denizden kayıkla gelmesini rica etmiştir.

Cemil Bey’in yalıya ilk gelişinden sonra Münire ile Cemil Bey her gün bu yalıda buluşurlar. Bir gün Cemil Bey suratı asık gelir. Münire bu durum karşısında endişelenir. Ona ne sorduysa cevabını alamaz. Cemil Bey sadece bir şeyin olduğunu, ancak erkenden gitmesi gerektiğini, eğer gelmezse durumu mektupla ileteceğini söyler. Bunun üzerine Münire bütün gece uyuyamaz. Ertesi sabah camın kenarında oturup, bütün gün Cemil Bey’i bekler. Birkaç gün sonra Cemil Bey’den bir mektup geldir. Mektupta Cemil Bey’in babası Hakkı Paşanın, Padişahın gazabına uğradığı ve ailesiyle birlikte Sivas’a sürüldüğü yazmaktadır.

Münire için hayat o anda durur. Ağlamaktan bitap düşmüştür. İlerleyen günleri hep camdan denize bakıp, onun gelmesini beklemekle geçirir. Onun gelmeyeceğine gerçekten inanmaya başlamıştır. Sivas’a gidip onun yanına yerleşmeyi bile aklından geçirir. Daha sonra konuyu halasına açar. Halasından onların Sivas’tan Van’a geçtiği haberini alınca daha çok üzülür.

Bu arada halasının kızı Hasibe’nin durumu da iyice ağılaşmıştır. Hastaneye kaldırılan Hasibe eve geldikten sonra, iyice ağırlaşır ve ölür. Bu olaydan sonra, halası iyice hayata küser ve eski halinden eser kalmaz.

İlerleyen günlerde Moskof Muharebesi olur. Memleketin altı üstüne gelir. Bu durum Münire’nin ailesini de olumsuz etkiler. Geçim sıkıntıları da başlamıştır. Daha sonra Münire sırayla, babasını, annesini ve çok sevdiği dadısını kaybeder. Bu olaylardan sonra Münire de hayattan iyice kopmaya başlar. Halasının yanına taşınır, halasıyla birlikte yaşamaya başlar. İkisi de hayattan ellerini kollarını çekerler. Bütün gün roman okumaktan, kanaviçe işlemekten başka bir şey yapmazlar.

Daha sonra halası Münire’nin bu içine kapanıklılığını gidermeye ve onun dertlerine ortak olmaya başlar. Bir gün telaşla Münire’nin yanına gelerek çok önemli bir haber verecekmiş gibi yaklaşıp, Eşref Paşaların onları saz alemine davet ettiklerini söyler. Davet haremlik-selamlık düzenlenmiştir. Bahçede erkekler, evin bir bölümünde ise kadınlar bulunmaktadır. Halası Pakize Hanım’a teker teker davetlilerin kim olduğunu sormaktadır. En son halası birini gösterir ve Pakize Hanım duraklar, daha sonra da kulağına yaklaşarak bir şeyler fısıldar. O anda birden Münire ile Cemil Bey’in şarkısı söylenmeye başlar. Münire bu şarkıyı söyleyenin Cemil Bey olduğundan emindir. Ayağa kalkar ve cama yaklaşır ancak daha varamadan olduğu yere yığılıp kalır. Uyandığında da bir odadadır. Pakize Hanım da yanındadır ve birden büyük bir utanç duyar. Pakize Hanım, Münire’ye her şeyden haberdar olduğunu söyler.

Ertesi gün Münire hiç konuşmaz. Birkaç gün sonra da Cemil Bey, Münire’nin halasının Çamlıca’daki yalısına gelir. Ancak Cemil Bey’in bu gelişi Münire için değildir. Fakat Münire kendisi için geldiğini sanarak, umutlanır. Cemil Bey’in uzun yıllardan sonra değişip değişmediğini merak etmektedir ve halasıyla konuşmalarını kapıdan dinlemeye başlar. Kapıyı aralayıp baktığında Cemil Bey’in çok değiştiğini, çöktüğünü, saçlarının beyazladığını, eski yakışıklılığından hiçbir şey kalmadığını görür. Bu arada Cemil Bey birden kapıya bakar ve Münire’yi görür. Halası da bozuntuya vermemek için Münire’yi yanlarına çağırır. Ancak, Cemil Bey Münire’yi hiç tanımıyormuş gibi davranır. Cemil Bey, ailesinden, çocuklarından ve çevresinden gördüğü kötülüklerden, ortada kaldığından ve sığınacak bir yeri olmadığından bahsetmektedir.

Hiç parası kalmamıştır ve Eşref Paşaların kendilerini affetmelerini istemektedir. Daha sonra Cemil Bey ve halası mektuplaşmaya başlar. Eşref Bey, Cemil Bey’i affetmiş ve yardım etmiş olacak ki Cemil Bey halasına uzunca bir teşekkür mektubu yazar.

Münire, Cemil Bey’in haremini de çok merak ediyordu. Eşini ve çocuklarını… Halasından bu konuda bilgiler almaya çalışıyor ve Cemil Bey’den gelen mektupları kendisine okumasını istiyordu.

Sonunda Cemil Bey’in haremini gören bir tanıdık, hanımının, sade, pek silik bir taşralı olduğunu, iyi bir ana, iyi bir zevce ve iyi bir ev kadını olduğunu söyler. Ancak hiçbir yere çıkmak istememesinin Cemil Bey’i çok üzdüğünü söyler. Bunun üzerine Münire, Cemil Bey’in hanımıyla aralarında hiçbir farkın olmadığını görür. Bütün umutları tükenir.

Hep O Şarkı (Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Hep O Şarkı (Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı



1- Pakize'nin bulunduğu taraça ile taflan kümelerinin arasındaki çimenlikten meçhul bir şahsın yavaş yavaş kendisine doğru ilerlediğini hissediyor bu kişi kimdir?

a-) Mehmet Bey
b-) Pertev Bey
c-) Cemil Bey
d-) Naif Molla Bey

2- Başlangıç bölümünde Münire Hanımın aşık olduğu kişi kimdir?

a-) Hakkı Paşa
b-) Rıfat Bey
c-) Cemil Bey
d-) Naif Molla Bey

3- Münire bir gece hayal ile gerçeği karıştırarak Cemil benim bir taneciğim diye haykırdı, gözlerini açtığında hüngür hüngür ağlayarak başucunda ona doğru eğilmiş birini gördüğü kişiden utandı. O kişi kimdir?

a-) Babası
b-) Annesi
c-) Dadısı
d-) Halası

4- Münire, Cemil beyi görmek için Sıdıka ile göndermiş olduğu mektubunda bir işaret tayin etmişti. Bu işaret nedir?

a-) Pencereyi açarak yüzmeye gittiğini söylüyor
b-) Pencerenin kenarına küçük bir mendil koyardı
c-) Sıdıkayı görerek haberdar ederdi
d-) Kayığa binerek işaret ederdi

5- Münire istemediği halde kiminle evlendirilmiştir?

a-) Ruknettin Bey
b-) Molla Bey
c-) Vecihi Bey
d-) Ahmet Mithat Efendi

6- Ruknettin Bey (Küçük Molla Bey) evliliğinin bir süre sonunda ilk evlendiği sıralardaki gibi Münir'e ile ilgilenmiyordu. Bazı geceler odadan çıkıp gidiyordu. Bir gün odadan çıkıp gittiğinde Münire takip eder, Ruknettin Bey nereye gitmiştir?

a-) Başka bir odaya
b-) Yemek yemek için kilere
c-) İkisi Çerkez, biri Habeşli üç genç kızın yattığı odaya
d-) Bahçeye

7- Cemil Beyden Münir'e ile mektup getiren, Münir'e den Cemil Beye mektup götüren ve sonra ikisini buluşturan kadın kimdir?

a-) Cenan Hanım
b-) Zeyrekli Fatma Hanım
c-) Şehnaz Kalfa
d-) Arkadaşı

8- Münire Cemil Beyle buluşabilmek için kimin evine gitti?

a-)Halasının yanına gitti, yalıda buluştu
b-) Cenan Hanımın yanına gitti ve Anadolu yakasında buluştu
c-) Zeyrek Fatma'yla gitti, Sarıyer'de buluştu
d-) Şehnaz kalfa ile gitti, evinde buluştu

9- Cemil Bey, kendisini isteyen bir sultanı kabul etmediği için cemil beyin babasını hünkar bir yere vali olarak gönderilmiştir.Cemil Beyin babası Hakkı Paşa nereye vali olarak gönderilmiştir?

a-) Muş
b-) Malatya
c-) Sivas
d-) Erzurum

10- Hikayenin sonunda cemil beyle Münire’nin durumu ne oldu?

a-) Cemil Bey ile Münire evlendi
b-) Cemil Bey öldü evlenemediler
c-) Münir'e öldü ve evlenemediler
d-) Cemil Bey İstanbul'a dönmeden önce Anadolu'da evlenmişti

Cevap Anahtarı :

1-B    2-C      3-C      4-B      5-A
6-C    7-B      8-A      9-C     10-D

Ölü Ozanlar Derneği (Nancy H. Kleinbaum) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı


1- “Ölü Ozanlar Derneği” adlı kitabın yazarı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Walt WHITMAN 
B) Nancy H. Kleinbaum
C) Neil PERRY
D) Robin WILLIAMS

2- “Ölü Ozanlar Derneği” adlı kitapta adı geçen Vermont Eyaleti hangi ülke sınırları içindedir?

A) ABD 
B) İngiltere
C) Rusya
D) İsveç

3- Welton Akademisi’nin kuruluş yılı aşağıdakilerden hangisidir?

A) 1959
B) 2003 
C) 1789
D) 1859

4- Aşağıda adı geçen isimlerden hangisi kitabın kahramanlarından biri değildir?

A) Nolan 
B) Keating 
C) Zeze
D) Charlie

5- Welton Akademisi’nin dört esası aşağıdaki seçeneklerin hangisinde doğru verilmiştir?

A) Gelenek - Onur - Disiplin - Mükemmellik
B) Gerçekçilik - Onur - Azim - Başarı
C) Gelenek - Azim - Disiplin - Başarı
D) Gerçekçilik - Azim - Başarı - Mükemmellik

6- Kitapta öğrencileri “Ölü Ozanlar Derneği” ile tanıştıran akademinin sıra dışı İngilizce öğretmeni kimdir?

A) Mc. Allister 
B) Bay Keating 
C) Todd Anderson
D) Dr. Hager

7- Kitapta Todd “Hey Reis! Bizim Reis!” diye kime seslenmiştir?

A) Bay Keating
B) Müdür Nolan 
C) Abraham Lincoln
D) Kennedy

8- “Ölü Ozanlar Derneği”nin kuruluş amacı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Gününü gün etmek
B) Ölmüş şairleri anmak
C) Edebiyat sınavlarına hazırlanmak
D) Hayatı iliğine kadar özümsemek

9- Aşağıdakilerden hangisi kitabın intihar eden kahramanıdır?

A) Bay Keating
B) Knox
C) Müdür Nolan
D) Neil Perry

10- Neil Perry adlı öğrenci çok istemesine rağmen babası ne yapmasına izin vermemiştirir?
A) Müzisyenlik
B) Futbol
C) Tiyatro
D) Sinema artistliği

Cevap Anahtarı :

1-B      2-A      3-D      4-C      5-A
6-B      7-A      8-B      9-D     10-C

Ölü Ozanlar Derneği (Nancy H. Kleinbaum) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...

Ölü Ozanlar Derneği (Nancy H. Kleinbaum) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili


Kitabın Adı : Ölü Ozanlar Derneği

Kitabın Yazarı : Nancy H. Kleinbaum

Kitap Hakkında Bilgi :

Geleneklere olan bağlılığı ve katı disiplin kurallarıyla ünlü Welton Akademis'nin öğrencilerinin okul ve yatakhane arasında geçen tekdüze hayatları yeni İngilizce öğretmenleri John Keating'in okullarına gelmesiyle bir anda değişir. İyi birer üniversiteye girmeleri için onları çok yoğun bir tempoda çalışmaya zorlayan öğretmenleri ve ebeveynlerinin aksine,bu ele avuca sığmaz adamın onlardan tek bir isteği vardır: Anı yaşamaları ve hayatlarını olağanüstü kılmaları. Byron, Shelly, Keats ve Shakespeare ile edebiyatın büyülü dünyasına dalan gençler Keating'in öğrencilik yıllarında üye olduğu gizli bir kulüp olan Ölü Ozanlar Derneği'ni de yeniden canlandırırlar. Ne var ki daha yeni kavuştukları özgürlüklerinin trajik sonuçları olabileceğini çok geçmeden farkına varacaklardır. "Acaba Ölü Ozanlar Derneği'nin bu yeni nesil üyeleri hayallerini yıkmaya kararlı otoritelerin baskısından kurtulmayı başarabilecekler midir?"
Kitabın Özeti :

Hikaye 1959 yılında Vermont kasabasının Issız tepelinden birine kurulmuş olan Welton akademisinde geçmektedir.

Welton Akademisi bulunduğu bölgenin en disiplinli ve en iyi eğitim veren okullarından biridir. En ufak disiplinsizlikte bile çok büyük cezalar verilmektedir. Okul tarafından benimsenmiş olan bazı ilkeler vardır. Gelenek, Onur, Disiplin ve Mükemmellik adlı dört esas ilke ile yönetilen sıkı bir okuldur. 1859 yılından beri eğitim vermektedir. Okul bu ilkelerden asla vazgeçmez, bu ilkelere uymayanlar ise en ağır şekilde cezalandırılır. Her sene açılış törenlerinde bu ilkeler öğrenciler tarafından açıklanır.

Welton Akademisi yatılı bir okul olmasından dolayı öğrenciler aralarında çok sıkı arkadaşlıklar kurarlar. Kötü zamanlarında birbirine destek olurlar. Çünkü öğrenciler daha küçük yaşta anne ve babalarından ayrılmış olmanın ve böylesine disiplinli bir okula gelmiş olmanın sıkıntılarını yaşamaktadırlar. Bu sıkıntıların üstesinden birbirlerine destek olarak gelmektedirler. Anne ve babaları için, çocuklarının bu okulda okuması büyük bir gururdur.

1959 da Welton Akademisi yine görkemli bir açılış yapmıştır. Okula yeni alınan öğrencilerle birlikte eğitim yılına başlanmıştır. Welton Akademisine başka bir okuldan transfer olan Todd Anderson çekingen bir çocuk olduğundan dolayı henüz yeni arkadaşları ile tanışmamıştır. Onun kendisine hiç güveni yoktur. Her zaman çok alçak bir sesle konuşuyor ve insanlardan utanıyordu. Oda arkadaşı Neil onunla tanışmış ve onu bu özelliğinden dolayı azarlamıştır. Yatılı bir okulda eğer içine kapanık olarak davranırsa çok şeyler kaybedeceğini ve bu özelliğinden hemen kurtulmasını gerektiğini söyler.

Neil, Todd'u diğer arkadaşları ile tanıştırır. Knox, Charlie, Cameron, Pitts ve Meeks de onu çok sevmişlerdir. İşte Todd'un arkadaşlıkları böyle başlar. Hem okulun eski mezunu hem de yeni İngilizce öğretmeni olan Keating’in okula gelmesi ile bu arkadaş grubunu yaşamı değişmeye başlar. Bay Keating normalden farklı olan ders işleyiş biçimi ve düşünceleri ile öğrencilerin gözünde iyi bir yer kazanır. Bir şiiri ölçütlerle değerlendirmenin saçma olduğunu iddia eder ve o konu hakkındaki sayfaları öğrencilere yırttırır. Öğrencilerin dünyaya ve şiirlere farklı bir açıyla yaklaşmasını ve daha farklı şekillerde düşünmelerini sağlar. Aynı zamanda bu ilgi çekici öğretmen öğrenci olduğu yıllarda bir derneğe üyedir: Ölü Ozanlar Derneği. İçinde Neil, Todd, Knox ve Charlie'nin de olduğu öğrencilerden oluşan küçük bir grup Ölü Ozanlar Derneği'ni tekrar başlatırlar. Elbette düzenli aralıklarla bu derneği gerçekleştiren öğrencilerin de bir hikayesi vardır. Neil, diğerleri gibi baskıcı bir babaya sahiptir. Babası herkes gibi aile mesleğini sürdürmesini istiyordur ve onun olmak ve yapmak istediklerine önem vermiyordur. Bay Keating’ten etkilenen yedi arkadaş Ölü Ozanlar Derneğini kurarlar. Derneğin yeri okulun yakınlarındaki bir mağaradır. Çocuklar bu mağarada toplanıp burada ölü ozanların şiirlerini okuyup adeta bu şiirleri yaşamaktadırlar. Burada toplanıp bu şiirleri okumanın asıl amacı ailelerinin baskı ve beklentilerinden bir an için uzaklaşmak ve yaşamın her anının ne kadar önemli olduğunu anımsamaktır.

Dernekte toplanıldığında herkes sıra ile şiirler okumaktadır. Ancak Todd Anderson utangaçlığından dolayı şiir okuyamaz. Kısa bir süre sonra o da bu dernek sayesinde utangaçlığını üzerinden atar. Neil’in en büyük isteği bir tiyatro oyununda rol almaktır. Bay Keating’in de yardımıyla bölgede sergilenecek bir tiyatro oyununda baş rolü alır. Ancak babası kesinlikle bunu istemez. Buna rağmen Neil babasından habersiz olarak Ölü Ozanlar Derneğinde edindiği bir takım düşüncelere dayanarak bu oyunda oynar. Babası da bu oyuna gitmiş ve Neil’i bu oyunda görünce deli olmuş, çok sinirlenmiştir. Neil’in babası tüm olanların suçlusu Bay Keating’i görür. Bu yüzden Neil’i bu okuldan alıp bir askeri okula yazdırmaya karar verir.

Neil ailesinin kendi yolunu kendisinin çizmesine izin vermediği için çok büyük bir sıkıntı ve stres altına girmiştir. Bu sıkıntıya fazla dayanamayan Neil bir kurşunla hayatına son verir. Bunu duyan tüm yakınları yıkılmıştır. Onun arkadaşaları hariç herkes onun ölümü ile ilgili olarak Bay Keating’i suçlamaktadır. Neil’in arkadaşları ise suçlunun kesinlikle onun babası olduğunu düşünüyorlardı.

Bir süre sonra Okul müdürü Nolan’ın Ölü Ozanlar Derneğinden de haberi olur. Ayrıca bu derneğin kurucusunun Bay Keatin olduğunu da öğrenir. Tüm bunları müdür Nolan’a Cameron ispiyonlamıştır. Yani arkadaşlarını ve Bay Keating’i ele vermiştir. Buna sebep olarak da okulun sahip olduğu bazı ilkelerin olduğunu ve bu ilkelere ihanet edemeyeceğini söylemiştir. Tüm olanlardan sonra Bay Keating’in öğretmenliğine son verilmesi için çalışmalara başlanır. Derneği ilk kuran öğrenci olan Charlie okuldan atılmıştır. Derneğin diğer üyeleri ise Bay Keating’in öğretmenliğine son verilmesi için imza atmaya zorlanmıştır. Todd Anderson buna karşı gelmiş ve kağıdı imzalamamıştır. Bu yüzden Todd, okul müdürü tarafından tehdit edilmeye başlar.

Todd’un çabaları sonuç vermez ve Keating’in öğretmenliğine son verilir. O okuldan ayrılırken bütün öğrenciler Müdür Nolan’nın gözü önünde alkışları ile Bay Keating’e duydukları büyük sevgi ve saygıyı gösterirler. Bay Keating okuldan ayrılmadan önce Ölü Ozanlar Derneği ve öğrencilerin bir kısmı onu sıraların üzerine çıkarak selamlar. Bu saygıyı katı ve sıkı Müdür Nolan bile şaşkınlıkla izler.

21 Ocak 2020 Salı

Eşref Saat (Şevket Rado) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları 1-32 ve Cevap Anahtarı


1. Eşref Saat adlı yapıtın yazarı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Cemal Süreya
B) Şefik Can
C) Nazım Hikmet
D) Şevket Rado

2. Eşref Saat adlı yapıtın türü aşağıdakilerden hangisidir?

A) Deneme
B) Söyleşi
C) Öykü
D) Roman

3. Eşref Saat adlı yapıtın “Eşref Saat” başlıklı yazısında belirtildiğine göre, yaşlılar günün hangi vaktini severlermiş?

A) Sabah
B) Öğle
C) İkindi
D) Akşam

4. Yazara göre “eşref saat” ne demektir?

A) Uyandıktan sonraki zihnimizin dupduru olduğu vakitler.
B) Kimseyle kavga etmediğimiz, çekişmediğimiz saatler.
C) İşlerimizin iyi gittiği, kararlarımızda yanılgıya düşmediğimiz saatler.
D) Neşeli olduğumuz vakitler.

5. Eşref Saat adlı yapıtın “İki Sır” başlıklı yazısında aşağıdakilerden hangisinin sırları bize öğretiliyor?

A) Sevgi
B) Dostluk
C) Başarı
D) Mutluluk

6. Eşref Saat adlı yapıtta “en sıkıcı öğüt” olarak aşağıdakilerden hangisi gösteriliyor?

A) İnsanın başkalarının tecrübelerinden çıkardığı öğütler.
B) İnsanın kendi tecrübelerinden çıkardığı öğütler.
C) Tüm öğütler sıkıcıdır.
D) Öğütlerin her biri çok değerli olduğu için sıkıcı olanı yoktur.

7. Eşref Saat adlı yapıtta “Çocukların Ana ve Babalarından Bekledikleri” başlıklı yazıda, yazar, ana babalara çocuklarına aşağıdakilerden hangisini öğretmeyi öğütlemiyor?

A) Âdil olmayı öğretmeyi.
B) Sözünde durmayı öğretmeyi.
C) İyilik etmeyi öğretmeyi.
D) Zengin olmanın yollarını öğretmeyi.

8. Eşref Saat’in yazarına göre aşağıdakilerden hangisi “normal insanın” özelliklerinden değildir?

A) Normal insan, işler istediği gitmese bile neşesini kaybetmeyen insandır.
B) Normal insan, her şeyi iyi bilir.
C) Normal insan, kendisinden çok etrafındakilerle ilgilidir.
D) Normal insan, başkalarının işlediği kusurları hoş görmesini bilir.

9. Eşref Saat adlı yapıtın “Daha İyi Olabilir” başlıklı yazısında yazar okuyucuya hangi öğütte bulunuyor?

A) Hayatta daha iyi diye bir şey yoktur.
B) İnsan çabalayarak ancak elinden geleni yapabilir.
C) Ne kadar iyi olursanız olun daha iyi olmanız mümkündür.
D) Daha iyiye ulaşmak boşuna bir çabadır.

10. Eşref Saat adlı yapıtın “Dünyadan ve İnsanlardan Şikâyet” başlıklı yazısında hangi düşünce savunulmuştur?

A) Başımıza gelen kötü olayları unutmamalıyız.
B) Dünya çok kötü ve çirkinliklerle doludur ve yaşamaya değmez.
C) Yaşam o kadar güzeldir ki dünyadan ve insanlardan şikâyet etmenin bir anlamı yoktur.
D) İnsanlar başkalarına yardım etmeyi ancak çıkarları söz konusu olursa düşünürler.

11. Müzik eleştirmeni Oursler’e ünlü keman ustasıyla yaşadığı olay ne öğretmiş?

A) Koşullar ne kadar güç olursa olsun insanlar içtenlikle yapılan bir yardım çağrısını geri çevirmez.
B) Koşullar ne kadar güç olursa olsun bir yardım çağrısı içtenlikle yapılsa bile karşılık bulamayabilir.
C) Hiçbir koşulda tanımadığımız insanlara güvenip yardım istenmemelidir.
D) Yabancıların bizi güler yüzle karşılıyor oluşu bize her zaman yardım edecekleri anlamına gelmez.

12. Eşref Saat adlı yapıtın “Yaşama Zevki” başlıklı yazısında anlatıldığına göre “hepimizin tek arzusu” nedir?

A) Zengin olmak.
B) Evlenmek.
C) Mutlu olmak.
D) Başarılı bir olmak.

13. “Yaşama Zevki” başlıklı yazıda insanların yemeğe karşı takındıkları tutumlar ile kişilik yapıları hakkında yapılan eşleşmelerden hangisi yanlıştır?

A) Yemek yemeyi angarya sayanlar: Kötümser, yaşamak isteği az.
B) Bir vazife yapar gibi yemek yiyenler: Sorumluluk bilinci yüksek, duyarlı.
C) Oburlar: Yaşamda her şeyin aşırısına gitmeye eğilimli kişiler.
D) Zevk düşkünleri, yemeğe iştahla başlayıp beğenmeden sofradan kalkanlar: Güç beğenen, hayatın keyfini kaçıran.

14. Yazara göre yaşamdan zevk almak için aşağıdakilerden hangisini yapmamalıyız?

A) Ölçülü olmalıyız.
B) İlgilendiğimiz konuları çeşitlendirmeliyiz.
C) Güç beğenir biri olmalıyız.
D) Rastladığımız her şeyle meşgul olmasını bilmeliyiz.

15. Eşref Saat adlı yapıtın “Güler Yüz” başlıklı yazısına göre aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?

A) Güler yüzlü insanlar her kusuru hoş gören, affeden insanlardır.
B) Gülümsemek, insanın ciddi olmasını engelleyen kusurlu bir davranıştır.
C) Hayatı iyi karşılamanın sırrını ancak gülümseyerek bulabiliriz.
D) Hayatın zorluklarına dayanmanın en güvenilir çaresi onu sevmektir.

16. Eşref Saat adlı yapıtın “Artık Çocuk Değilsiniz” başlıklı yazısında eskilerin çocukluktan çıkmaya kanıt saydıkları dönemi yazar hangi deyimle anlatıyor?

A) bıyıkları terlemek
B) bıyık burmak
C) bıyık altından gülmek
D) bıyık bırakmak

17. Yazara göre insan ne zaman çocukluktan çıkmış sayılır?

A) Ekmek elden su gölden yaşamaya başladığında.
B) Ekmeğini taştan çıkardığında.
C) “Ekmek aslanın ağzında” gerçeğinin bilincine vardığında.
D) Eli ekmek tuttuğu zaman.

18. Yazar “Artık Çocuk Değilsiniz” başlıklı yazısında insanların hangi yaşta hayatın birçok gerçeğinin farkına vardıklarını anlatıyor?

A) 27
B) 28
C) 30
D) 35

19. Şevket Rado, “Misafirliklerimiz” başlıklı yazısında aşağıdakilerin hangisinden söz etmemiştir?

A) Misafirlik gündelik yaşamımıza renk katar.
B) Misafirlik samimi olmalıdır.
C) Her misafir biraz itibar görmek ister.
D) Misafir olarak evimize her gelen kişiye kapımızı açmak doğru değildir.

20. Yazar “Gençliğin Kıymeti” başlıklı yazısında aşağıdakilerden hangisini öğütlemiştir?

A) Gençliğimizde çok okumalı, bilgi dağarcığımızı doldurmaya bakmalıyız.
B) Hayata atılmak için lazım gelen becerileri bir an önce kazanmaya bakmalıyız.
C) Geçici olan bu hayatta ömrümüzün bu dönemini de eğlenceyle doldurmalıyız.
D) Yaşlılarla daha çok vakit geçirip onların sevgilerini kazanmalıyız.

21. Yazar “Çocukların Ana ve Babalarından Bekledikleri” başlıklı yazısında ana babaların hangi durumda çocuklarına karşı görevlerini tamamlamış olabileceğini söylüyor?

A) Onları okumuş, bilmiş bir insan olarak yetiştirdiğinde.
B) Çocukları her şeyden önce iyi birer insan olarak yetiştirdiğinde.
C) Çocukları zengin yapmanın yollarını gösterdiğinde.
D) Çocukları iyi bir sporcu olarak yetiştirdiğinde.

22. Yazar “Çocukların Ana ve Babalarından Bekledikleri” başlıklı yazısında çocuklara “bilhassa” neyi öğretilmesini öğütlüyor?

A) Hayvanları sevmeyi
B) Ana – babaya saygıyı
C) Başkalarının hakkına saygı göstermeyi
D) İnsanları sevmeyi

23. Yazar “Çocukların Ana ve Babalarından Bekledikleri” başlıklı yazısında analık – babalık görevinin tam olarak yerine getirilmesini hangi şarta bağlıyor?

A) Kendisine faydalı bir insan olmasına
B) Ana – babayı büyük bir sevgi ve saygıyla kucaklamasına
C) Hayvanları ve doğayı sevmesine
D) Yalnız kendine değil, topluma da faydalı olmasına

24. Yazar gönül zenginliğini aşağıdaki hangi sözcükler anlatmıştır?

A) İmrenmek
B) Heves etmek
C) Kıskanmamak
D) Sevmek

25. Yazar “Gönül Zenginliği” başlıklı yazısında gerçekten zengin olmak için ne yapmamız gerektiğini aşağıdaki şıklarda yer alan yargıların hangisiyle anlatmıştır?

A) Çok çalışarak, didinerek zengin olabiliriz.
B) Zengin olmanın yollarını öğreten kitaplar okuyarak zengin olabiliriz.
C) Başkalarının zenginliğini kıskanmadan, onlara imrenerek, onlar gibi olmanın yollarını arayarak zengin olabiliriz.
D) Başkalarının zenginliğe nasıl ulaştığını öğrenip gerekirse açıklarını yakalayıp onların servetlerine konup zengin olabiliriz.

26. Yazar “İstemek” başlıklı yazısında okuyucuya aşağıdakilerden hangisini öğütlüyor?

A) Yaşamda mutlu olmak için sınırlarımız olmalı ve gücümüzü aşan isteklerde bulunmamalıyız.
B) Yaşamda mutlu olmak için daha çok istemeli ve bu yönde çalışmalıyız.
C) Yaşamda mutlu olmak için hiçbir şey istememeli ve beklentilerimizi düşük tutmalıyız.
D) Yaşamda mutlu olmanın yolu isteklerimizin gerçekleşmesi için şansa ihtiyacınız olduğunu unutmamalısınız.

27. “İki Sır” başlıklı yazıda aşağıdakilerin hangisinden bahsedilmemiştir?

A) Şu fani dünyada başımıza gelen felaketleri bir sıkıntı olarak kabul etmek.
B) Şu fani dünyada düştüğümüz sıkıntıların hepsini felaket saymamak.
C) Dünyanın en dayanıklı varlığı fildir.
D) Hayatta sıkıntılara, üzüntülere dayanamayanlar perişan olurlar.

28. “Takdir Duygusu” başlıklı yazıda yazara mektup yazarak soru soran okurlar hangi ilçede yaşıyorlarmış?

A) Gemlik
B) Mustafa Kemal Paşa
C) Mudanya
D) Nilüfer

29. “Takdir Duygusu” başlıklı yazıda yazara mektup yazıp aşağıdaki hangi soruyu sormuşlar?

A) Mutlu olmak neye ihtiyacımız vardı?
B) Çocukların ana ve babalarından bekledikleri nelerdir?
C) İnsanı gerçekten başarıya ulaştıracak iki sır nedir?
D) İnsanların büyüklerinden veya karşısındakilerden takdir görmeye ihtiyacı var mıdır?

30. “Takdir Duygusu” başlıklı yazıda yazar, aşağıdaki düşüncelerden hangisini savunuyor?

A) İnsanları iyi hareketler yapmaya teşvik etmekte takdirin etkisi cezanın etkisinden daha büyüktür.
B) İnsanları iyi hareketler yapmaya teşvik etmekte cezanın etkisi takdirin etkisinden daha büyüktür.
C) İnsanları iyi hareketler yapmaya teşvik etmekte takdirin de cezanın da yeri vardır.
D) İnsanları iyi hareketler yapmaya teşvik etmekte yalnız cezanın yeri vardır.

31. “Takdir Duygusu” başlıklı yazıdan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir?

A) İnsanları bir işi yapmaya iten asıl güç para kazanmak hırsıdır.
B) İnsanları bir işi yapmaya iten asıl güç başkaları tarafından sevilmek isteğidir.
C) İnsanları bir işi yapmaya iten asıl güç ölümsüz olmak düşüncesidir.
D) İnsanları bir işi yapmaya iten asıl güç takdir edilmek, beğenilmek arzusudur.

32. Yazara göre aşağıdakilerden hangisi “normal insan”ın özelliklerinden değildir?

A) Normal insan genellikle memnun olan, her şey istediği gibi gitmese bile neşesini kaybetmeyen insandır.
B) Normal insan, hayatta karşılaştığı bütün durumlara fazla zahmet çekmeden kendini uydurmasını bilir.
C) Normal insan, akıllık edip kazandığı bütün parayı harcamadan bir kısmını tasarruf için kenara koymasını bilir.
D) Normal insan, kafasının içinde kurduğu dünyada değil, etiyle kemiğiyle içinde yaşadığı dünyada dolaşmasını bilir.

Eşref Saat (Şevket Rado) KitapSınavı Yazılı Test Soruları 33-64 ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...

Postayla Gelen Deniz Kabuğu (Behiç Ak) Kitabının Özeti, Konusu ve Kitap Hakkında Bilgi

Kitabın Adı: Postayla Gelen Deniz Kabuğu Kitabın Yazarı:  Behiç Ak Kitap Hakkında Bilgi: Dijital dünyanın labirentlerinden çıkış mümkün mü?...