Elektrik elektronik eğitimi ile ilgili bilgiler, kitap özetleri, kitap sınav soruları ve eğitime dair her şey
27 Mart 2020 Cuma
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları 5. Ünite Sohbet ve Fıkra Nedir?
5. ÜNİTE: SOHBET - FIKRA
Önce sohbet (söyleşi) ve fıkra türlerinin tanımına ve genel özelliklerine bakalım:
Sohbet Yazısı Nedir?
Bir kişisel görüşlerini fazla derinleştirmeden, karşısındakiyle konuşuyormuş hissini verecek bir üslupla makale planında yazdığı fikir yazısına sohbet (söyleşi) denir.
Sohbet Yazılarının Genel Özellikleri
* Sohbet türünde yazılara eskiden musahabe denirdi.
* Düşünceleri fazla derinleştirmeden, bir konuşma havası içinde anlatan yazı türüdür.
* Her konuda yazılabilir
* Konu, tez ve savunma amacı güdülmeden; karşılıklı konuşma havası içinde, sıcak bir dille yazılır.
* Sohbet, makaleden üslup yönüyle ayrılır.
* Çoğunlukla günlük konuların işlendiği sohbet yazılarında senli benli bir anlatım yolu seçilir, hatıralardan halk fıkralarından, nüktelerden, özlü sözlerden yararlanılır.
* Sohbet yazıları dergi ve gazetelerde yayınlanabildiği gibi yazar bu yazıları bir kitap haline de getirebilir.
Söyleşi türünün Türk edebiyatındaki önemli temsilcileri şunlardır:
* Ahmet Rasim "Ramazan Sohbetleri"
* Ahmet Haşim ““Gurabahâne-i Laklakan” (Düşkün Leylekler Evi), Bize Göre”
* Suut Kemal Yetkin "Edebiyat Söyleşileri", Şevket Rado “Eşref Saati”
* Melih Cevdet Anday "Dilimiz Üzerine Söyleşiler
* Nurullah Ataç "Karalama Defteri"
* ... Ayrıca Cenap Sahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel gibi yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir.
SOHBET - MAKALE FARKLILIKLARI
* Makalede konu derinlemesine; sohbetlerde konu yüzeysel işlenir.
* Makalelerde işlenen fikir savunularak ispatlanır. Sohbetlerde ise, ispat gayesi yoktur.
* Makalelerde daha ciddi ve sağlam ilim dili kullanıldığı halde, sohbetlerde samimi bir konuşma dili kullanılır.
SOHBET - FIKRA (KÖŞE YAZISI) FARKLILIKLARI
Fıkra, etkisi uzun süren bir yazı türü değilken sohbet ve deneme hemen hemen her zaman okunabilen türlerdir.
Sohbette yazar, karşısında biri varmış gibi sorular sorar, sorulara cevaplar verir; fıkrada ise yazar, samimi bir dille konusunu işler, okura doğrudan seslenmez.
FIKRA (KÖŞE YAZISI) TÜRÜ
Fıkra (Köşe Yazısı) Nedir?
Bir yazarın herhangi bir konu veya günlük olaylar hakkındaki görüşlerini, düşüncelerini ayrıntılara inmeden anlattığı gazete ve dergilerde yayımlanan kısa fikir yazılarına fıkra denir. Bu tür yazıların diğer adı da “köşe yazısıdır.” Fıkralar, gazete ve dergilerin belli sütun veya köşelerinde yayımlanır.
GENEL ÖZELLİKLLERİ
* Fıkralar güncel konularda yazılır.
* Fıkra yazıları günübirlik yazılar olduğu için kalıcılığı yoktur.
* Fıkra yazıları gazetelerin belli sütunlarında yayınlandığı için köşe yazısı olarak adlandırılır.
* Fıkra türünde dil açık, anlaşılır ve sadedir.
* Fıkralarda anlatıcı öznel bir tavır takınır.
* Fıkra yazılarında ortaya konan düşüncenin kanıtlanma zorunluluğu yoktur.
* Yazar yönlendirmek, kanıları değiştirmek, bilgi vermek, haber vermek vb. gibi amaçlarla yazısını oluşturur.
* Nükteli fıkralardan, kıssalardan, vecize ve atasözlerinden faydalanılmalıdır.
Fıkranın Yazılma Amacı
Fıkraların amacı, siyasî, kültürel, ekonomik, toplumsal vb. konuları çok defa eleştirel bir bakış açısıyla anlatarak kamuoyunu yönlendirmektir. Fıkralarda kesin olmaktan ziyade güzel, hoş sonuçlara varmaya; canlı, ilgi çekici olmaya özen gösterilmelidir. Yazar kendi duygu ve düşüncelerini en başarılı şekilde yansıtarak okuyucu ile arasında sıkı bir bağ kurar.
NOT : Bu tür fıkraları, kısa hikâye niteliğindeki, nükteli, mizah öğesi taşıyan fıkralarla karıştırmayınız. Bu tür fıkralarda dinleyeni güldürmek, eğlendirmek ön plandadır. Oysa köşe yazılarında okuyucuyu düşündürmek, güncel bir sorunu dile getirmek esastır.
TÜRK EDEBİYATINDAKİ FIKRA YAZARLARI
Fıkra türü Tanzimat Dönemi’nde Batı’dan geçmiştir. Özellikle Ahmet Rasim fıkralarıyla tanınmıştır.
Ahmet Rasim - Şehir Mektupları, Muharrir Bu Ya
Refik Halit Karay - Bir Avuç Sarma, Ay Peşinde
Orhan Seyfi Orhon - Kulaktan Kulağa
Ziya Osman Saba - Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Gün Doğmadan
Falih Rıfkı Atay - Eski Saat, Çile
DİĞER FIKRA YAZARLARI
Namık Kemal, Ahmet Haşim, Hüseyin Cahit Yalçın, Falih Rıfkı Atay (Pazar Söyleşileri), Burhan Felek, Peyami Safa, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Bedii Faik, Necip Fazıl Kısakürek, Rauf Tamer, Ahmet Kabaklı, Çetin Altan, Oktay Ekşi, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, İlhan Selçuk, Ergun Göze, Hasan Pulur, Taha Akyol, Gürbüz Azak, Cengiz Çandar, Yavuz Gökmen, Hasan Cemal, Oktay Akbal, Şevket Rado, Aziz Nesin…
MAKALE-FIKRA (KÖŞE YAZISI) FARKLARI
* Makale yazarı ele aldığı fikirleri bilimsel bir yaklaşımla incelerken fıkra yazarı kişisel görüşle ele alıp inceler.
* Makalelerde yazılanları ispatlama kaygısı vardır; ancak fıkralarda yazılanları ispatlama kaygısı yoktur.
* Makalelerde ciddi, yapmacıksız, bilimsel bir anlatım vardır. Fıkralarda açık, sade ve anlaşılır bir dil kullanılır.
* Fıkralar günübirlik yazı türüdür. Makalede ise böyle bir durum yoktur.
* Makalede yazar doğruyu; fıkrada ise yazar kendi doğrusunu anlatır.
Makale fıkraya göre daha uzun bir yazı türüdür.
Makale yazmak belli bir uzmanlık ister
SOHBET YAZISI ÖRNEĞİ - GÜLER YÜZ
Asık suratlı insanlardan hoşlanır mısınız desem tabii bana gülersiniz. Zaten ben de biraz gülmeniz için söze böyle başladım. Güler yüze ve gülmeye dair olan bu konuşmayı asık suratla dinlemenizi istemem tabii. Konuşurken söze başladığınız sırada karşınızdakinin kaşlarını çattığını, asık bir suratla sizi dinlediğini görürseniz konuşmak hevesiniz kırılır. Lafı kısa kesip bu tatsız sohbeti bir an önce bitirmeye bakarsınız. Bir de karşınızdakinin sizi güler yüzle dinlediğini, hatta araya biraz da tatlı söz karıştırarak sohbete renk verdiğini görecek olsanız konuştukça konuşacağınız gelir.
Zaten öyledir. Güler yüz her şeyden önce insana cesaret verir. Çünkü güler yüzlü insanlar her kusuru hoş gören, affeden insanlardır. Dünyada ilk adımlarını yeni atmaya başlamış bir çocuğa herkes güler yüzle bakar. Onun her kusuru yapabileceğini ve bütün kusurların affedilmeye layık olduğunu önceden kabul ettiğimiz için çocuk karşısında gülümser bir yüz takınırız. Olgun insanlar yalnız çocuklara değil, herkese affedici, kusura pek aldırmayıcı bir yüzle bakarlar. Bu dünya öyle çatık kaşla dolaşmaya, şunun bunun kalbini kırmaya değer bir dünya değildir. Onun için güler yüzlü insanlar arasında yaşayanların hayatı daha tatlı geçer.
Şevket RADO
FIKRA YAZISI ÖRNEĞİ - KAYBOLAN KELİME
Bu bayram, dilimizin bir kelime kaybettiğine iyice inandım. "Tandır" gibi "kağnı" gibi artık yaşanan hayatta, yeri kalmamış, şöyle böyle bir kelime değil; zarif, ince, medeni bir kelime.
Kapıyı çalan çöpçünün pos bıyıkları arasında onu aradım. Yok!.. Bahşişini alan bekçinin kavlak dudaklarından onu bekledim. Yok!.. Bakkalın çırağından, sebzecinin yamağından, kasabın oğlundan onu işitmek istedim. Yok!.. İpek mendilini alan oğlan, eşarbını kıvıran kız, iki buçukluğu cebine indiren manav, üç gün kapımızı kim çaldıysa hediyesini kim aldıysa bana o beklediğim kelimeyi vermeden gitti! İki yüz kuruş yazan taksinin şoförüne iki yüz elli kuruş veriyorsunuz. Taş gibi bir sükût! Kitabından sevgiyle bahsettiğiniz genç adamla karşılaşıyorsunuz. Hakarete benzer hissiz bir selam!
Tramvayda, ayakta kalmış bir kadına yerinizi veriyorsunuz. Yüzünüze, burun delikleriyle yüksekten bir bakış! Ve hiçbirinin dilinde aradığınız o ince, o kibar, o insanı insan yapan güzel kelime yok! Geçen yıl, Atina’da bindiğim bir otomobilin şoförü, bana bu kelimeyi on kuruşluk bahşiş için söylemişti: Hem başından kasketini çıkararak hem de kelimenin başına bir "çok" ilave ederek.
Roma'nın en büyük otelinde oda hizmetçisi kız, yine küçük bir hediye karşılığı zarif vücudunu nezaketle kırarak bu kelimeyi dudaklarında tebessümle süslemişti.
Bir kelime deyip geçmeyiniz. Cemiyet hayatımızdaki birçok şikâyetleri bu kelimenin yokluğuna bağlamak bile mümkündür. Düşünüyorum: Artık lügat kitaplarında beyaz kâğıdın kefenlediği bu ölü kelimeyi nasıl diriltsek? Acaba belediye, bu kelime için bir fiyat listesi yapamaz mı? Hiç olmazsa çarşıda, pazarda, iş hayatında canımız istediği zaman listeye bakar, parasını verir ve içimizin özlediği bu üç heceli sözü duyarız! Haaa! Affedersiniz, deminden beri, yana yakıla hasretini çektiğim bu kelimenin ne olduğunu söylemedim değil mi?
Teşekkür!
Yusuf Ziya ORTAÇ
MİZAHİ FIKRA ÖRNEĞİ - SON ÜMİT
Nasreddin Hoca merhumun biricik varlığı olan sevgili eşeği bir gün kaybolmuş. Kendi mi başını alıp bir yere gitmiş, yoksa hayvanı biri mi aşırmış, bilmiyor.
Tabiî şuna buna soruşturmaya, aramaya koyulmuş. Kırlara doğru açılmış. Bir taraftan da bir türkü söylemeğe başlamış.
Böylece dolaşıp dururken bir tanıdığına rastlar.
Tanıdığı:
— Hoca, böyle türkü çağıra çağıra nereye gidiyorsun? diye sorar.
Hoca merhum da eşeğini kaybettiğini, onu aramakta olduğunu söyler. Ahbabı:
— Bu ne iştir Hoca Efendi? Benim bildiğim, insan eşeğini kaybetti mi, feryat eder, ağlar, dövünür. Sen ise türkü söylüyorsun!
Hoca, kendisine önündeki tepeyi gösterir.
— Bir ümidim şu dağın ardında kaldı. Eşeğimi orada da bulamazsam o zaman siz dinleyin bendeki feryadı! cevabını verir.
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları 6. Ünite Roman, Cumhuriyet Dönemi, Dünya Edebiyatı, Modernizim Akımı
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notu 6. Ünite: Roman
Roman ünitesi şu konulardan oluşmaktadır.
Cumhuriyet Dönemi’nde roman (1923-1950)
Cumhuriyet Dönemi’nde roman (1950-1980)
Modernizm akımı
Dünya edebiyatında roman
Anlatım bozuklukları, yazım ve noktalama çalışmaları
Okunan bir roman hakkında inceleme ve değerlendirme yazısı yazma
Bir romanı sinemaya uyarlanmış hâliyle karşılaştırma
Roman Nedir?
Olmuş ya da olması mümkün olayları kişi, yer, zaman bağlamında anlatan, hikâyeye göre daha uzun, anlatmaya dayalı edebi bir türdür.
Roman türünün ilk örneği İspanyol yazar Cervantes’in 17. yüzyılda yazdığı Don Kişot adlı eseridir.
Türk edebiyatında ise ilk yerli roman Şemsettin Sami'nin yazdığı Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat'tır.
TÜRK EDEBİYATINDA ROMAN TÜRÜNÜN GELİŞİMİ
Türk edebiyatında roman türündeki ilk örnekler Tanzimat Dönemi’nde verilmeye başlamıştır (19.yy) Roman türü önce Batı edebiyatından çevirilerle edebiyatımıza girmiştir, daha sonra ilk yerli örnekler verilmiştir.
* İlk çeviri roman: Yusuf Kâmil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği Telemak
* İlk yerli roman: Şemsettin Sami’nin yazdığı Taaşşuk-ı Talât ve Fitnat
* İlk edebî roman: Namık Kemal’in yazdığı İntibah
* İlk tarihî roman: Namık Kemal’in yazdığı Cezmi
* İlk köy romanı: Nabizade Nazım’ın yazdığı Karabibik
* Romantizmden realizme geçişin ilk örneği: Sami Paşazade Sezai’nin yazdığı Sergüzeşt
* İlk realist roman: Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığı Araba Sevdası
* İlk psikolojik roman denemesi ve ilk tezli roman: Nabizade Nazım’ın yazdığı Zehra romanıdır.
* İlk polisiye roman: Ahmet Mithat Efendi'nin - Esrâr-ı Cinayet
* İlk post-modern roman: Oğuz Atay'ın - Tutunamayanlar
Türk edebiyatında roman türündeki asıl büyük gelişmeler Servetifünun, Millî Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda olmuştur. Servetifünun yazarı Halit Ziya Uşaklıgil Batılı roman tekniğine uygun olarak kaleme aldığı Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu gibi romanlarıyla ilk roman ustamız olmuştur.
1923 - 1950 YILLARI ARASINDA TÜRK ROMANI
1910 yılından itibaren millî duyguların ağır basmasıyla ve Türkçülük akımının etkisiyle millî konulara değinen, Anadolu’yu konu edinen romanlar yazılmaya başlanmıştır.
1930’lara kadar Millî Edebiyat etkisinde gelişen romanda eskiye karşı yeni değerlerin yüceltilmesi işlenmiştir. Bu dönemde Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi romancılarımız eser vermiştir.
1930’lardan sonra Türk romanında köylülerin, işçilerin, geçim sıkıntısı çekenlerin yaşamından ve sorunlarından söz edilmeye başlanmıştır. Romanlarda Anadolu coğrafyası ve insanı, köyden kente göçün neden olduğu sorunlar Sadri Ertem, Sabahattin Ali gibi toplumcu–gerçekçi anlayışa bağlı sanatçılar tarafından işlenmiştir.
İnsanın gerçekliğini psikolojik yönüyle anlatan Peyami Safa, Abdülhak Şinasi Hisar gibi romancılar da bireyin iç dünyasını esas alan yönelimle romanlar yazmışlardır.
1923 - 1950 yıllarında sanatçılar, konularını günlük hayattan almışlar, toplum sorunlarını derine inmeden gözlemci–gerçekçi eserler yazmışlardır. Duygusal ve acıklı olaylar üzerine kurulmuş, rastlantılarla gelişen, zengin–yoksul, iyi–kötü gibi kalıplaşmış tiplerin işlendiği romanlar ortaya konmuştur.
1940’lardan itibaren II. Dünya Savaşı’nın yıkımları, iki kutuplu bir dünyada kendine yer açma çabaları, sanayileşmenin getirdiği problemler, iç ve dış göç olguları romanlarda işlenmiştir. Bu dönemde yazarlar çok iyi tanıdıkları yöreleri, o yörelerin insanlarını hayat mücadeleleri ve yaşama biçimleriyle yansıtmaya özen göstermişlerdir. Bu dönemin romancılığında görülen en önemli yönelimlerden biri de köy romancılığıdır. Köy gerçeği romanlarda etkili biçimde ele alınmıştır. Kasaba ve şehirlerde yaşayan dar gelirli insanların içinde yaşadıkları toplumsal düzen de giderek romanlarda ele alınmıştır. Türk kadınının çağdaşlaşmak için verdiği mücadele başta olmak üzere, ekonomik bağımsızlığı, kadın–erkek münasebetleri, kadının aile ve toplum içindeki yeri, durumu da romanlarda ele alınmıştır.
1950-1980 YILLARINDA CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK ROMANI
1950-1980 arasında roman türü farklı eğilimlerle gelişimini sürdürmüştür.
Toplumcu gerçekçi, bireyin iç dünyasını esas alan modernist millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan özelliklere sahiptir.
Toplumcu - gerçekçiler : Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Fakir Baykurt gibi toplumcu gerçekçi yazarlar; toprak kavgaları, tarımın makineleşmesi, köyden kente göç gibi toplumsal konuları romanlarında ele almışlardır.
Bireyin iç dünyasını esas alan romanlar : Peyami Safa, Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Samiha Ayverdi bireyin iç dünyasını esas alan romanlar yazmışlardır.
Modernist romanlar : Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Ferit Edgü, Adalet Ağaoğlu modernist çizgide romanlar vermişlerdir.
Millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan romanlar : Hüseyin Nihal Atsız, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Bahaeddin Özkişi, Münevver Ayaşlı, Emine Işınsu, Sevinç Çokum millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan romanlar yazmışlardır.
1950-1980 Cumhuriyet Dönemi'ndeki Önemli Romanlar
Kemal Tahir ➝ Devlet Ana, Yorgun Savaşçı
Orhan Kemal ➝ Cemile, Murtaza
Yaşar Kemal ➝ İnce Memed, Yılanı Öldürseler
Fakir Baykurt ➝ Tırpan, Yılanların Öcü
Peyami Safa ➝ Yalnızız
Ahmet Hamdi Tanpınar ➝ Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Tarık Buğra ➝ Küçük Ağa, İbişin Rüyası
Yusuf Atılgan ➝ Aylak Adam, Anayurt Oteli
Oğuz Atay ➝ Tutunamayanlar, Bir Bilim Adamının Romanı
Ferit Edgü ➝ Hakkâri’de Bir Mevsim
Adalet Ağaoğlu ➝ Fikrimin İnce Gülü, Bir Düğün Gecesi
Hüseyin Nihal Atsız ➝ Ruh Adam
Mustafa Necati Sepetçioğlu ➝ Kilit, Çatı
Bahaeddin Özkişi ➝ Sokakta, Köse Kadı
Orhan Kemal - Murtaza Romanı
Orhan Kemal’in toplumcu gerçekçi anlayışla yazdığı Murtaza adlı roman, 1952 yılında önce gazetede tefrika edilir ve aynı yıl kitap olarak yayımlanır. Eser eklemeler yapılarak 1969’da yeniden yayımlanır. Büyük ilgi gören roman 1965’te Murtaza, 1984’te ise Bekçi adıyla iki kez sinemaya uyarlanır; tiyatro eseri olarak da sahnelenir.
Romandaki olaylar, II. Dünya Savaşı sonrasında, Adana’da geçmektedir. Yazar; bu eserinde bir fabrikada gece kontrolörü olan, görevini her şeyin üstünde tutan, saf bir adam çevresinde gelişen olayları toplumcu gerçekçiliğe bağlı kalarak yansıtmıştır.
ROMANDA MODERNİZM
19. yüzyılda büyük gelişme sağlayan geleneksel roman anlayışı devam ederken 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yeni bir roman anlayışı ortaya çıkar. Aydınlanmayla birlikte oluşan, hümanizm ve demokrasi temeli üzerine yükselen bir düşünce sistemi olan modernizm, birçok alanı olduğu gibi romanı da etkilemiştir.
I ve II. Dünya Savaşları’nın insanlık üzerindeki yıkıcı etkileri modernizmin doğuşunda büyük rol oynamıştır. “İnsan, yaşadığı dünyada hep acılarıyla baş başa kalmış ve yalnızlıktan kurtulamamıştır. Öyleyse insanın bu durumunu anlatmak gerekir.” görüşünden hareket eden modernist romancılar, geleneksel romancıların aksine kişilerin iç dünyalarını romanlarına katmayı ve “dün–bugün–yarın”dan oluşan zaman zincirini kırmayı hedeflerler.
Kişilerin anılarını ve bilgilerini, kafalarından neler geçtiğini, dillerinden dökülmeyip kalplerine gömdüklerini okuyucuya aktarabilmek için bilinç akışı, iç konuşma ve iç diyalog gibi teknikleri kullanırlar. Sinemadan aldıkları geriye dönüş tekniği ile de keskin zaman zincirini kırmayı amaçlarlar. Bu teknikler sayesinde okuyucu hem karakterler hakkında daha doğru bilgiler edinir hem de bugünün durdurulduğu, geçmişin araya girdiği iç içe geçmiş zaman ve olaylardan oluşan bir hikâye okur.
Modernist romanlarda neden–sonuç ilişkisi ortadan kalkmıştır. Roman, en baştan başlamak veya belirli bir biçimle bitmek zorunda değildir. Yazar, insan dışındaki dünyayı yalın biçimde yansıtmaktan kaçınır, geleneksel anlatımın dışına çıkar, yer yer alegorik anlatımdan yararlanır, kelimelerin çağrışım gücünden yararlanarak şiirsel bir dil kullanır. Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanında da başı ve sonu belli olan bir olay yoktur. Mekân, kişi, olay yerine bireyin iç dünyasına yönelme söz konusudur.
Modernist yazarlar, tek bir cümlenin bile atlanamayacağı bir yapı kurarlar. Bu yapı bilinçli kurgulanmış bir yapıdır ve okuru etkin kılar. Bu tür romanlarda en önemli tema yabancılaşmadır. Çoklu anlatıcı, çoklu bakış açısı da modernist romanların başka bir özelliğidir.
Modernist Romanlarda Anlatım
Anlatı türlerinde anlatıcı ile eser arasında önemli bir bağ bulunur. Anlatım teknikleri; yazarın duygu, düşünce, hayal, bilgi vb. dünyasını okuyucuya ilettiği en önemli araçlardan biridir. Yazar, eserinin konusuna, temasına ve amacına uygun olan anlatım tekniklerini kullanarak okuyucuya ulaşmak ister.
Klasik anlatı türleri, yapı ve içerik bakımından karmaşık değildir. Ancak modern anlatı türlerinde yeni anlatım teknikleri kullanılmış, bu da anlatımda çeşitliliğin artmasını sağlamıştır. Modernist romanlarda özellikle bilinç akışı, iç çözümleme, geriye dönüş tekniklerinden sıklıkla yararlanılır.
Modernist Romanlarda Bilinç Akışı Tekniği
Bilinç akışı tekniği, özellikle psikolojik eserlerde kullanılan bir teknik olup bireyin gizli yönlerini belirten etkili bir yöntemdir. Bu teknikte karakterin düşünceleri olduğu gibi ifade edilmeye çalışılır.
Yazarlar, kronolojik zamana bağlı kalmaksızın, insanın bilinçaltının derinliklerine inebilirler. Bilinç akışı tekniğinde karakterin kesik cümlelerle, bir bütünlük içermeyen, çoğu zaman mantıksal çizginin dışına taşan karmaşası dile getirilir. Kahramanın kafasından geçenler düzensiz bir şekilde, çağrışımlarla farklı yönlere gider. Burada, roman karakterinin anlattıklarının çoğunda geçmişle şimdiki zaman, gerçekler hayal, kendi iç hesaplaşmaları bir aradadır. Bu teknikte duygu ve düşüncelerdeki karmaşıklık dikkati çeker. Tutunamayanlar romanından alınan aşağıdaki parça bilinç akışı tekniğine örnektir.
Örnek: "Sizlere uğramadan edemedim. Şehri çok güzel ve değişmiş buldum. Yeni taşındığınız evi bulmakta güçlük çekmedim. Oğlunuz çok büyümüş. İnşallah büyüyünce sen de Turgut amcan gibi mühendis olursun. Daha beter olsun. Nermin ne yapıyor. İyidir, selam ve sevgileri var. İnşallah bir dahaki sefere onu da getiririm. Sen derslerine çalışıyor musun bakayım? Kaşlarını çattı. Amcalar bazen kaşlarını çatar, onlara güven olmaz. Süheyla’yı hatırlayacaksınız, teyzemin gelini. Nermin’le birlikte geliniz bir dahaki sefere. Geliriz dedik ya uzatmayın. Gitmiş kadar oldum."
Modernist Romanlarda İç Çözümleme Tekniği
İç çözümleme, anlatı türleri içinde kahramanların iç dünyasının, duygu, düşünce ve hayallerininyazar tarafından ifade edildiği bir anlatım tekniğidir. Bu tekniği kullanan yazar, mümkün olduğuncaobjektif olur. İç çözümleme tekniği kahramanların tanıtımına yardım ettiği gibi anlatımın gerçekliğe daha da yakın olmasını sağlar.
Örnek: “Turgut, önündeki direksiyona, belli etmek istemediği bir çekingenlikle bakıyordu. Kimse sezmeden, korkusunu fark etmeden, bu inatçı ve onu tanımayan sertlikle nasıl uyuşabilecekti? Öğrendikten sonra, bütün zorluklar geride kaldıktan sonra vücudun her parçasında, başlangıçta bu makine kadar kör ve inatçı olan direnmenin yumuşadığını, mümkün olduğunu gördüğü zaman, yazık ki geçiş süresini unutuverir insan.”
Modernist Romanlarda Geriye Dönüş Tekniği
Geriye dönüş, zamanın kurgusuyla ilgili bir tekniktir. Anlatıcı, şimdiki zamandan önceki zamanlara giderek kahramanın geçmişinde meydana gelmiş bir veya birkaç olayını anımsatır. Geriye dönüş tekniği, konunun daha iyi anlaşılmasında, kahramanların tanıtılmasında ve olayların sebeplerinin ortaya konmasında anlatıcıya yardımcı olur. Tutunamayanlar adlı romandan alınan aşağıdaki parça geriye dönüş tekniğine örnektir.
Örnek: “Üniversitede ders çalışırken de Selim, arkadaşlarına böyle takılırdı. Kim çıkarmıştı bu sözü?Kenan çıkarmıştı. Yüksek matematikten haziranda geçince, Selim’le bir olup, etüd odasında, çalışmaya çalışan Turgut’un baş ucundan ayrılmamışlardı. Kenan, Selim’in okulda tanıdığı ilk insandı. Turgut’un onları ilk farkettiği gün, sıranın üstüne bir şeyler yazıyorlardı.”
DÜNYA EDEBİYATINDA ROMAN
İspanyol yazar Cervantes’in (Servantes) Don Quijote (Don Kişot) adlı eseri, roman türünün başarılı ilk örneği kabul edilir.
Fransız Edebiyatı :
Victor Hugo ➞ Sefiller, Notre Dame’ın Kamburu
Balzac ➞ Vadideki Zambak, Goriot Baba
Gustave Flaubert ➞ Madam Bovary
Stendhal ➞ Kırmızı ve Siyah,
Emile Zola ➞ Nana
Alman Edebiyatı :
Goethe ➞ Genç Werther’in Acıları
Thomas Mann ➞ Buddenbrook (Budenbrok) Ailesi
İngiliz Edebiyatı :
Charles Dickens ➞ İki Şehrin Hikâyesi, Oliver Twist
Daniel Defoe ➞ Robinson Crusoe
Rus Edebiyatı :
Dostoyevski ➞ Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler
Tolstoy ➞ Anna Karenina, Savaş ve Barış
Gogol ➞ Ölü Canlar, Palto
Puşkin ➞ Yüzbaşının Kızı
Gorki ➞ Ana, Benim Üniversitelerim
Turgenyev ➞ Babalar ve Oğullar
Amerikan Edebiyatı :
Jack London ➞ Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş
John Steinbeck ➞ Fareler ve İnsanlar, Gazap Üzümleri
Ernest Hemingway ➞ Yaşlı Adam ve Deniz, Çanlar Kimin İçin Çalıyor
Kırgız Edebiyatı :
Cengiz Aytmatov ➞ Gün Olur Asra Bedel, Beyaz Gemi
Not: Ernest Hemingway, 1952’de yazdığı Yaşlı Adam ve Deniz adlı romanında yaşlı bir balıkçının okyanusta geçen mücadele dolu birkaç gününü anlatmıştır. Bu romanda yazar kendi maceracı kişiliğini de yansıtmıştır. Eserde yenilgi, galibiyet, korku, cesaret, merhamet, talih gibi temalar çevresinde insanın mücadeleci yönü yansıtılmıştır. Bu eser, yazarın Nobel Edebiyat Ödülü’nü almasında önemli bir rol oynamıştır. Eser, birkaç kez sinemaya uyarlanmıştır.
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları 7. Ünite Tiyatro, Cumhiriyet Dönemi, Dünyada Tiyatro, Tiyatro Terimleri
11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 7. ÜNİTE: TİYATRO DERS NOTLARI
Ünite İçeriği
* Cumhuriyet Dönemi’nde tiyatro (1923-1950)
* Cumhuriyet Dönemi’nde tiyatro (1950-1980)
* Dünya edebiyatında tiyatro
Tiyatro : Sahne üzerinde ve bir seyirci topluluğu önünde, sanatçılar tarafından, hareketli olarak canlandırılacak nitelikte yazılan edebi türdür.
Başka bir tanımla ifade edilecek olursa; herhangi bir olay, durum veya tasarının sahnede canlandırılması amacı ile yazılmış eserlere “dramatik metinler” denir. Bu metinlerin sahnede canlandırılması ile ortaya çıkan sanat da tiyatro olarak adlandırılır.
TÜRK TİYATROSUNUN GELİŞİMİ
Türk edebiyatında sözlü gelenek içinde ortaya çıkıp gelişen geleneksel Türk tiyatrosu (Karagöz, orta oyunu, meddah, seyirlik köy oyunları, kukla vb.) yüzyıllarca varlığını sürdürmüştür.
* Modern tiyatro, Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi’nde Batı’dan gelmiştir. Bu dönemde Şinasi ilk yerli oyun olan Şair Evlenmesi’ni yazmış; Ahmet Vefik Paşa, Fransız sanatçı Moliére’den uyarlamalar yapmıştır. Modern tiyatro kurulurken kimi zaman geleneksel tiyatroya ait unsurlardan da yararlanılmıştır.
* 1877-1908 arasında II. Abdülhamit’in “istibdat” adı verilen baskıcı dönemi, sanatçılar üzerinde etkili olduğu için Türk tiyatrosunda bir gelişme olmamıştır.
* Millî Edebiyat Dönemi’nde tiyatro yeniden canlanmıştır. İlk Müslüman kadın oyuncu Afife Jale bu dönemde sahneye çıkmıştır. Musahipzade Celal bu dönemin en önemli tiyatro yazarlarındandır.
* Milli Edebiyat tiyatrosunda görülen gelişme; Cumhuriyet Dönemi’nde devlet konservatuvarlarının, devlet tiyatrolarının, şehir tiyatrolarının açılması ve özel tiyatro gruplarının oluşması ile güçlenerek devam etmiştir.
* Çağdaş tiyatro anlayışı, modern tiyatro salonları, yeni eserler (çeviri, uyarlama, telif), profesyonel oyuncu, yönetmen, sahne tekniği, makyaj, kostüm vb. ile tiyatro artık kurumsallaşmıştır.
* Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda tiyatro türünün Batı edebiyatındaki tiyatro geleneği ile ilişkisi güçlüdür. Bu dönemde Batı tiyatrosu örnek alınarak trajedi, komedi ve dram türlerinde eserler yazılmış; müzikli, danslı; benzetmeci, göstermeci, epik tiyatro örnekleri verilmiştir.
TÜRK TİYATROSUNDA İLKLER
Modern tiyatro öncesinde Anadolu'da geleneksel Türk tiyatrosu egemendi. Karagöz, Meddah, orta oyunu ve köy seyirlik oyunları...
* Bizde Batılı anlamda tiyatro ilk kez Tanzimat Dönemi'nde görülmüştür. Bu dönemde Tanzimat sanatçıları Batı'dan tiyatro çevirileri yapmıştır. (Örneğin Ahmet Vefik Paşa'nın Moliere'den yaptığı çeviriler)
* Modern anlamda ilk yerli tiyatro Şinasi'nin Şair Evlenmesi'dir. Bir töre komedisi olan oyunda görücü üsulüyle evlenmenin sakıncaları işlenmiştir.
* Sahnelenen ilk yerli tiyatro Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre adlı oyunudur.
* Türk edebiyatında ilk dram örneği Recaizade Mahmut Ekrem’in Afife Anjelik adlı eseridir.
* Modern anlamda Türk tiyatrosunun asıl kurucusu Muhsin Ertuğrul’dur.
* Cumhuriyet Dönemi’nde heceyle yazılan ilk tiyatro Yusuf Ziya Ortaç’ın Binnaz adlı oyunudur.
* Epik tiyatronun kurucusu Cumhuriyet Dönemi sanatçısı Haldun Taner’dir. (Keşanlı Ali Destanı)
* İlk Müslüman kadın tiyatrocu Afife Jale’dir.
* İstanbul’da temsil vermek üzere kurulan ilk tiyatro Gedik Paşa Tiyatrosu’dur.
* Güngör Dilmen; Canlı Maymun Lokantası eseriyle absürt (saçma) tiyatronun önemli temsilcisidir.
CUMHURİYET DÖNEMİ'NDE TİYATRO (1923-1950)
Millî Edebiyat Dönemi’nde tiyatroda görülen gelişme; Cumhuriyet Dönemi’nde devlet konservatuvarlarının, devlet tiyatrolarının, şehir tiyatrolarının açılması ve özel tiyatro gruplarının oluşması ile güçlenerek devam etmiştir.
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda Batı tiyatrosu örnek alınarak trajedi, komedi ve dram türlerinde eserler yazılmış; müzikli, danslı; benzetmeci, göstermeci, epik tiyatro örnekleri verilmiştir. Çağdaş tiyatro anlayışı, modern tiyatro salonları, yeni eserler (çeviri, uyarlama, telif), profesyonel oyuncu, yönetmen, sahne tekniği, makyaj, kostüm vb. ile tiyatro artık kurumsallaşmıştır.
Bu dönemde Muhsin Ertuğrul, modern Türk tiyatrosunun oluşmasında önemli katkılar sağlamıştır.
1923-1950 yılları arasında tiyatro, daha çok, Cumhuriyet değerlerinin halka aktarılmasında bir araç olarak kullanılmıştır.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında tiyatro yazarları daha çok Türk tarihi, efsaneler ve masallara yönelmiş, bu yolla ulusal bilinci pekiştirmek istemişlerdir. Özellikle 1930'lu yıllarda Atatürk'ün belirlediği amaç doğrultusunda konusunu Türk tarih ve uygarlıklarından, destan ve efsanelerden, Cumhuriyet kazanımlarından, devrimlerinden alan birçok oyun yazılmıştır. Bu yıllarda Yaşar Nabi'nin Mete; Behçet Kemal'in Çoban ve Atilla, Necip Fazıl'ın Sabır Taşı adlı oyunları Türk'lerin erdemleri ve uygarlığını yansıtmak amacını taşırlar.
1940'lı yıllarda değer yargılarının değişmesi ve ekonomik koşulların aile üzerinde etkisi durulmuş, ayrıca bu yıllarda geleneksel Türk tiyatrosunun izleri görülmüştür.
1950'li yıllarda tiyatromuzda hem nicelik hem nitelik bakımından büyük bir gelişme görülür. Devlet ve şehir tiyatrolarının, özel tiyatroların, oyun yazarlarının ve tiyatro türündeki eserlerin sayısında da ciddi bir artış görülür. Bu dönemde yerli oyunlar Devlet Tiyatrolarında sahnelenerek seyirciyle buluşur.
Konular ve Temalar Anadolu’ya yönelimin yoğunlaştığı bu dönem tiyatrosunda Kurtuluş Savaşı yılları, Atatürk'ün fikirleri, Cumhuriyet düzeninin olumlu yönleri, mitoloji, efsaneler ve masalları, Türk tarihi, Türk milliyetçiliği, Batılılaşma, toplumsal değerlerdeki değişimler, eski ve yeni yaşam biçimlerinin çatışması vb. sıkça işlenen temalardır.
Musahipzade Celal, Milli Edebiyat Dönemi oyun yazarıdır. Teknik bakımından zayıf ama gözlem, tarihi ayrıntı ve yergi bakımlarından başarılı komediler yazmıştır. Konularını Osmanlı İmparatorluğu’ndan, kendi deyişiyle “tarihin gölgesi altında hayal-meyal seçilen halk hayatından” almıştır. Köprülüler, Türk Kızı, Fermanlı Deli Hazretleri, Bir Kavuk Devrildi, Aynaroz Kadısı eserlerinden bazılarıdır.
1950-1980 ARASI CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSU
1950 sonrasında tiyatro teknik açıdan ilerlemiş, tiyatroda işlenen konular çeşitlenmiştir.
Bu dönemde hem çeviri oyunların hem de nitelikli yerli oyunların sayısı artmış, bir yandan da çoğu uyarlama olan müzikli oyun türlerinde eserler verilmiştir.
Sahne tekniğine uygun, yalın bir dil kullanılmıştır.
Bireysel ve toplumsal konuların işlendiği bu dönemde yurt sorunları, kadının toplum yaşamındaki yeri; köy, töre, kuşak çatışması, değer yargıları vb. temalara yönelim artmıştır.
Bu dönemde eğitim ve sorunları ön plana çıkar. Kuşaklar arası ve kentli köylü arası eğitim farkından doğan çatışmalar işlenir. Ebeveyn-çocuk, kadın-erkek, ağaç-köylü, imam-muhtar-öğretmen ilişkileri işlenir.
Sosyal değişimlerin birey ve toplum yaşamındaki etkileri siyasal, sosyal ve psikolojik yaklaşımlarla yansıtılmıştır.
1970'ten sonra 12 Mart olayı buna bağlı olarak Türk tarihini yeniden gözden geçirme, işçi sorunları, Almanya'ya gidenlerin kültür çatışmaları, Almanya'da yetişmekte olan birinci, ikinci kuşak sorunları işlenir.
1950 - 1980 ARASI ÖNEMLİ TİYATRO YAZARLARI VE ESERLERİ
Ahmet Kutsi Tecer - Koçyiğit Köroğlu
Adalet Ağaoğlu - Çatıdaki Çatlak
Başar Sabuncu - Şerefiye
Cahit Atay - Gültepe Oyunları
Cevat Fehmi Başkut - Buzlar Çözülmeden
Güngör Dilmen - Midas’ın Kulakları
Haldun Taner - Keşanlı Ali Destanı
Necati Cumalı - Boş Beşik
Nezihe Meriç - Sular Aydınlanıyordu
Oktay Arayıcı - Dışarda Yağmur Var
Orhan Asena - Hurrem Sultan
Recep Bilginer - Sarı Naciye
Refik Erduran - Karayar Köprüsü
Selahattin Batu - Oğuzata
Tuncer Cücenoğlu - Kördövüşü
Turan Oflazoğlu - IV. Murat
Turgut Özakman - Töre
adlı eserleri bu dönemde türün tanınmış örneklerindendir.
DÜNYA EDEBİYATI’NDA TİYATRO
İlk yetkin örnekleri Eski Yunan’da görülen tiyatro, yüzyıllar içinde farklı türlere ayrılarak gelişimini sürdürmüştür.
Eski Yunan edebiyatında:
Aiskhylos - Zincire Vurulmuş Prometheus,
Sophokles - Kral Oidipus
İngiliz edebiyatında:
Shakespeare - Romeo ve Juliet,
George Bernard Shaw - Kırgınlar Evi
Samuel Beckett - Mutlu Günler
Fransız edebiyatında:
Racine’in (Rasin) - Andromaque (Andromak),
Corneille’in (Korney) - Le Cid (Lö Sid),
Moliére (Molyer) - Cimri,
Victor Hugo - Hernani
Alman edebiyatında:
Schiller - Wilhelm Tell (Vilhelm Tel),
Goethe - Faust (Faust),
Bertolt Brecht (Bertolt Bireşt) - Evet Diyen Hayır Diyen
Norveç edebiyatında:
Henrik İbsen - Bir Bebek Evi, Yaban Ördeği;
Rus edebiyatında:
Gogol - Müfettiş,
Çehov - Üç Kız Kardeş, Vanya Dayı
adlı oyunları dünya edebiyatının tanınmış tiyatro eserlerindendir…
Andromak, beş perdelik bir trajedidir. Fransız sanatçı Racine, Andromak’ı Eski Latin edebiyatında trajedileriyle tanınan Vergilius’un (Vircilyus) Aeneis (Eneis) adlı eserinden esinlenerek yazmıştır. Racine, kahramanlarının ruh hâllerini başarıyla vermiş, Andromak’ın oğlunun ölmesine veya yaşamasına sebep olacak kararı verme ikilemini gerçekçi bir şekilde yansıtmıştır.
TEMEL TİYATRO TERİMLERİ
Adapte: Yabancı bir eseri yer adları, şahıs adları, deyimleri, gelenek ve görenekleriyle yerli hayata uygulayarak çevirme; uyarlama.
Adaptasyon: Adapte etme. uyarlama.
Aksesuar: Tiyatro sahnesinde kullanılan eşya.
Aktör: Erkek tiyatro sanatçısı.
Aktris: Kadın tiyatro sanatçısı.
Akustik: Tiyatro, konser salonu ve benzeri kapalı yerlerin, sesleri bozmadan yansıtabilme özelliği.
Antik tiyatro: Eski Yunan - Latin tiyatrosu.
Darülbedayi: İstanbul Şehir Tiyatrosunun eski ismi. 1914'te kurulmuştur.
Dekor: Tiyatroda, sahneyi eserin konusuna göre döşeyip hazırlamada kullanılan eşyanın toplu adı. Üç çeşit dekor vardır: realist dekor, şairane dekor, stilize dekor.
Diksiyon: Tiyatro ve benzeri edebiyat türlerinde dilin müzik karakterini başarı ile yaşatabilme yeteneği. Tiyatro okullarında ders olarak okutulmaktadır.
Diyalog: Oyundaki iki ya da daha çok kişi arasındaki karşılıklı konuşmalar
Dramatize etmek: Bir olayı, duyguyu, düşünceyi canlandırarak anlatmak; bir vakayı olduğundan daha acıklı bir şekle sokmak.
Entrik unsur, Entrika: Roman, hikâye ve tiyatro türlerinde, olayların okuyucuda ya da seyircide merak uyandıracak şekilde birbirine dolanması.
Figüran: Genellikle tiyatro ve sinemada, konuşması olmayan veya konuşması çok az olan rollere çıkan kimse.
Epizot: Bir hikâyede asıl olaya karışan ikinci derecede önemli bir olay. (Bugünkü perde karşılığı.)
Fars (Farce): Komedinin, sanat yönü az, kaba bir türü. Çok eskiden tiyatrolarda perde arası gösterisiydi, sonra bağımsız olmuştur.
Fasıl: Bölüm. Tiyatroda perde karşılığı kullanılmıştır. Karagöz oyununda belli bir vakanın geçtiği bölüm.
Feeri: Masalların tiyatro sahnesinde dramatize edilmesinden doğma, cinlerin perilerin de rol aldığı bir tiyatro türü.
Grotesk: Gülünç, güldürücü.
Jest: Tiyatro sahnesinde, sanatçıların bütün el, kol, ayak ve benzeri beden hareketleri.
Kabare tiyatrosu: Daha çok güncel konuları iğneleyici, taşlayıcı biçimde ele alan skeçlerin oynandığı, monologların, şarkıların ve şiirlerin söylendiği küçük tiyatro.
Kanto: Tanzimat Dönemi'nde Türk sahnesinde azınlık aktrislerce başlatılan oyunlu ve neşeli şarkılar.
Koro: Eski Yunan tiyatrosunda bir grup erkek ve kadından kurulu şarkıcılar topluluğu. Oynanan eserin konusuna da katılırlar ve eserdeki olaya karşı, toplumun duygu ve düşüncelerini temsil ederlerdi. Hayvanlar, ağaçlar, bulutlar yerine sembol olarak kullanıldıkları da olmuştur.
Kostüm: Tiyatroda sanatçıların giydiği oyuna uygun kıyafet.
Kulis: Tiyatroda, sahnenin arkasında bulunan kısım; sahne arkası.
Makyaj: Tiyatro ve sinemada sanatçıların yüzlerinde boya ve başka maddelerle yapılan değişiklikler.
Mimik: Bir duygu veya düşüncenin kaş, göz, ağız, yüz hareketleriyle anlatılması.
Mizansen: Bir tiyatro eserinin sahneye konması, sahneye göre düzenlenip uygulanması.
Monolog: Tek kişinin konuşması. Tek kişilik taklitli bir komedya türü. İnsanın içinden kendisiyle konuşması.
Muhavere: Konuşma. Tiyatro, roman, hikâye, fabl, röportaj ve benzeri türlerde kahramanların konuşmaları.
Pandomim: Sessiz hareket. Sessiz hareketler, jestler, yüz ifadeleri ve kostümler yoluyla duyguları, düşünceleri, tutkuları anlatmaya yarayan tiyatro çeşidi.
Perde: Tiyatro eserinde bir perdenin açılmasından, kapanmasına kadar geçen bölüm.
Piyes: Tiyatro eseri.
Reji: Sahneye koyma ve yönetme işi.
Rejisör: Sinema ve tiyatroda, eserin sahneleninceye veya seyirci önüne çıkıncaya kadar geçirdiği her anı yöneten kimse; yönetmen.
Replik: 1. Oyuncunun sözü karşısındakine bırakırken söyleyeceği son söz. 2. Oyunda karşısındakinin sözüne karşılık, karşılama sözü.
Repertuvar: Opera, operet ve tiyatro topluluklarının bir oyun mevsiminde gösterecekleri eserlerin listesi.
Rol: Opera, operet, tiyatro ve benzeri sahne sanatlarında, oyuncuların, eser kişilerini sahnede canlandırmaları.
Revü: Tiyatroda, eserden önce gösterilen müzikli ve danslı oyun.
Sahne: Tiyatro. Tiyatro sahnesi. Tiyatro eserinde bir perdelik bölümün, dekor bakımından değişik olan küçük kısımları. Bir perdelik bölüm içinde, kişilerin girip çıkmasıyla değişen topluluk, meclis. Yapılarına göre tiyatro sahneleri şunlardır: sabit sahne, döner sahne, asansörlü sahne.
Sahne eseri: Tiyatro eseri, piyes.
Senaryo: Tiyatroda yazılı metin. Sinemada filmin konusunun yazılı şekli.
Suflör: Tiyatroda, kuliste durarak oyunculara sözlerini fısıltıyla söyleyip hatırlatan yardımcı.
Temaşa: Tiyatro.
Temsil: Bir tiyatro eserinin oynanması.
Tirat: Sahnede kişilerin birbirlerine karşı söyledikleri uzun sözler .
Trajik: Korku, sıkıntı, heyecan veren veya korkunç, kötü, sonu ölümle neticelenen.
Trajikomik: Hem acı, hem gülünç olayların anlatıldığı tiyatro. Olaylar gülünç ama olay kahramanları acınacak hâlde verilir.
Tuluat: Tiyatro türlerinden biri. Sanatçılar, oynadıkları eserin konusuna bağlıdırlar; ama oyundaki sözleri içlerinden geldiği gibi söylerler. Yazılı esere uymak mecburiyetleri yoktur. Perdeli orta oyunu da denir.
Virtüöz: Üstün bir tekniği, yorum gücü ile ustalık düzeyine erişmiş oyuncu.
Ünite İçeriği
* Cumhuriyet Dönemi’nde tiyatro (1923-1950)
* Cumhuriyet Dönemi’nde tiyatro (1950-1980)
* Dünya edebiyatında tiyatro
Tiyatro : Sahne üzerinde ve bir seyirci topluluğu önünde, sanatçılar tarafından, hareketli olarak canlandırılacak nitelikte yazılan edebi türdür.
Başka bir tanımla ifade edilecek olursa; herhangi bir olay, durum veya tasarının sahnede canlandırılması amacı ile yazılmış eserlere “dramatik metinler” denir. Bu metinlerin sahnede canlandırılması ile ortaya çıkan sanat da tiyatro olarak adlandırılır.
TÜRK TİYATROSUNUN GELİŞİMİ
Türk edebiyatında sözlü gelenek içinde ortaya çıkıp gelişen geleneksel Türk tiyatrosu (Karagöz, orta oyunu, meddah, seyirlik köy oyunları, kukla vb.) yüzyıllarca varlığını sürdürmüştür.
* Modern tiyatro, Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi’nde Batı’dan gelmiştir. Bu dönemde Şinasi ilk yerli oyun olan Şair Evlenmesi’ni yazmış; Ahmet Vefik Paşa, Fransız sanatçı Moliére’den uyarlamalar yapmıştır. Modern tiyatro kurulurken kimi zaman geleneksel tiyatroya ait unsurlardan da yararlanılmıştır.
* 1877-1908 arasında II. Abdülhamit’in “istibdat” adı verilen baskıcı dönemi, sanatçılar üzerinde etkili olduğu için Türk tiyatrosunda bir gelişme olmamıştır.
* Millî Edebiyat Dönemi’nde tiyatro yeniden canlanmıştır. İlk Müslüman kadın oyuncu Afife Jale bu dönemde sahneye çıkmıştır. Musahipzade Celal bu dönemin en önemli tiyatro yazarlarındandır.
* Milli Edebiyat tiyatrosunda görülen gelişme; Cumhuriyet Dönemi’nde devlet konservatuvarlarının, devlet tiyatrolarının, şehir tiyatrolarının açılması ve özel tiyatro gruplarının oluşması ile güçlenerek devam etmiştir.
* Çağdaş tiyatro anlayışı, modern tiyatro salonları, yeni eserler (çeviri, uyarlama, telif), profesyonel oyuncu, yönetmen, sahne tekniği, makyaj, kostüm vb. ile tiyatro artık kurumsallaşmıştır.
* Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda tiyatro türünün Batı edebiyatındaki tiyatro geleneği ile ilişkisi güçlüdür. Bu dönemde Batı tiyatrosu örnek alınarak trajedi, komedi ve dram türlerinde eserler yazılmış; müzikli, danslı; benzetmeci, göstermeci, epik tiyatro örnekleri verilmiştir.
TÜRK TİYATROSUNDA İLKLER
Modern tiyatro öncesinde Anadolu'da geleneksel Türk tiyatrosu egemendi. Karagöz, Meddah, orta oyunu ve köy seyirlik oyunları...
* Bizde Batılı anlamda tiyatro ilk kez Tanzimat Dönemi'nde görülmüştür. Bu dönemde Tanzimat sanatçıları Batı'dan tiyatro çevirileri yapmıştır. (Örneğin Ahmet Vefik Paşa'nın Moliere'den yaptığı çeviriler)
* Modern anlamda ilk yerli tiyatro Şinasi'nin Şair Evlenmesi'dir. Bir töre komedisi olan oyunda görücü üsulüyle evlenmenin sakıncaları işlenmiştir.
* Sahnelenen ilk yerli tiyatro Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre adlı oyunudur.
* Türk edebiyatında ilk dram örneği Recaizade Mahmut Ekrem’in Afife Anjelik adlı eseridir.
* Modern anlamda Türk tiyatrosunun asıl kurucusu Muhsin Ertuğrul’dur.
* Cumhuriyet Dönemi’nde heceyle yazılan ilk tiyatro Yusuf Ziya Ortaç’ın Binnaz adlı oyunudur.
* Epik tiyatronun kurucusu Cumhuriyet Dönemi sanatçısı Haldun Taner’dir. (Keşanlı Ali Destanı)
* İlk Müslüman kadın tiyatrocu Afife Jale’dir.
* İstanbul’da temsil vermek üzere kurulan ilk tiyatro Gedik Paşa Tiyatrosu’dur.
* Güngör Dilmen; Canlı Maymun Lokantası eseriyle absürt (saçma) tiyatronun önemli temsilcisidir.
CUMHURİYET DÖNEMİ'NDE TİYATRO (1923-1950)
Millî Edebiyat Dönemi’nde tiyatroda görülen gelişme; Cumhuriyet Dönemi’nde devlet konservatuvarlarının, devlet tiyatrolarının, şehir tiyatrolarının açılması ve özel tiyatro gruplarının oluşması ile güçlenerek devam etmiştir.
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda Batı tiyatrosu örnek alınarak trajedi, komedi ve dram türlerinde eserler yazılmış; müzikli, danslı; benzetmeci, göstermeci, epik tiyatro örnekleri verilmiştir. Çağdaş tiyatro anlayışı, modern tiyatro salonları, yeni eserler (çeviri, uyarlama, telif), profesyonel oyuncu, yönetmen, sahne tekniği, makyaj, kostüm vb. ile tiyatro artık kurumsallaşmıştır.
Bu dönemde Muhsin Ertuğrul, modern Türk tiyatrosunun oluşmasında önemli katkılar sağlamıştır.
1923-1950 yılları arasında tiyatro, daha çok, Cumhuriyet değerlerinin halka aktarılmasında bir araç olarak kullanılmıştır.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında tiyatro yazarları daha çok Türk tarihi, efsaneler ve masallara yönelmiş, bu yolla ulusal bilinci pekiştirmek istemişlerdir. Özellikle 1930'lu yıllarda Atatürk'ün belirlediği amaç doğrultusunda konusunu Türk tarih ve uygarlıklarından, destan ve efsanelerden, Cumhuriyet kazanımlarından, devrimlerinden alan birçok oyun yazılmıştır. Bu yıllarda Yaşar Nabi'nin Mete; Behçet Kemal'in Çoban ve Atilla, Necip Fazıl'ın Sabır Taşı adlı oyunları Türk'lerin erdemleri ve uygarlığını yansıtmak amacını taşırlar.
1940'lı yıllarda değer yargılarının değişmesi ve ekonomik koşulların aile üzerinde etkisi durulmuş, ayrıca bu yıllarda geleneksel Türk tiyatrosunun izleri görülmüştür.
1950'li yıllarda tiyatromuzda hem nicelik hem nitelik bakımından büyük bir gelişme görülür. Devlet ve şehir tiyatrolarının, özel tiyatroların, oyun yazarlarının ve tiyatro türündeki eserlerin sayısında da ciddi bir artış görülür. Bu dönemde yerli oyunlar Devlet Tiyatrolarında sahnelenerek seyirciyle buluşur.
Konular ve Temalar Anadolu’ya yönelimin yoğunlaştığı bu dönem tiyatrosunda Kurtuluş Savaşı yılları, Atatürk'ün fikirleri, Cumhuriyet düzeninin olumlu yönleri, mitoloji, efsaneler ve masalları, Türk tarihi, Türk milliyetçiliği, Batılılaşma, toplumsal değerlerdeki değişimler, eski ve yeni yaşam biçimlerinin çatışması vb. sıkça işlenen temalardır.
Musahipzade Celal, Milli Edebiyat Dönemi oyun yazarıdır. Teknik bakımından zayıf ama gözlem, tarihi ayrıntı ve yergi bakımlarından başarılı komediler yazmıştır. Konularını Osmanlı İmparatorluğu’ndan, kendi deyişiyle “tarihin gölgesi altında hayal-meyal seçilen halk hayatından” almıştır. Köprülüler, Türk Kızı, Fermanlı Deli Hazretleri, Bir Kavuk Devrildi, Aynaroz Kadısı eserlerinden bazılarıdır.
1950-1980 ARASI CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSU
1950 sonrasında tiyatro teknik açıdan ilerlemiş, tiyatroda işlenen konular çeşitlenmiştir.
Bu dönemde hem çeviri oyunların hem de nitelikli yerli oyunların sayısı artmış, bir yandan da çoğu uyarlama olan müzikli oyun türlerinde eserler verilmiştir.
Sahne tekniğine uygun, yalın bir dil kullanılmıştır.
Bireysel ve toplumsal konuların işlendiği bu dönemde yurt sorunları, kadının toplum yaşamındaki yeri; köy, töre, kuşak çatışması, değer yargıları vb. temalara yönelim artmıştır.
Bu dönemde eğitim ve sorunları ön plana çıkar. Kuşaklar arası ve kentli köylü arası eğitim farkından doğan çatışmalar işlenir. Ebeveyn-çocuk, kadın-erkek, ağaç-köylü, imam-muhtar-öğretmen ilişkileri işlenir.
Sosyal değişimlerin birey ve toplum yaşamındaki etkileri siyasal, sosyal ve psikolojik yaklaşımlarla yansıtılmıştır.
1970'ten sonra 12 Mart olayı buna bağlı olarak Türk tarihini yeniden gözden geçirme, işçi sorunları, Almanya'ya gidenlerin kültür çatışmaları, Almanya'da yetişmekte olan birinci, ikinci kuşak sorunları işlenir.
1950 - 1980 ARASI ÖNEMLİ TİYATRO YAZARLARI VE ESERLERİ
Ahmet Kutsi Tecer - Koçyiğit Köroğlu
Adalet Ağaoğlu - Çatıdaki Çatlak
Başar Sabuncu - Şerefiye
Cahit Atay - Gültepe Oyunları
Cevat Fehmi Başkut - Buzlar Çözülmeden
Güngör Dilmen - Midas’ın Kulakları
Haldun Taner - Keşanlı Ali Destanı
Necati Cumalı - Boş Beşik
Nezihe Meriç - Sular Aydınlanıyordu
Oktay Arayıcı - Dışarda Yağmur Var
Orhan Asena - Hurrem Sultan
Recep Bilginer - Sarı Naciye
Refik Erduran - Karayar Köprüsü
Selahattin Batu - Oğuzata
Tuncer Cücenoğlu - Kördövüşü
Turan Oflazoğlu - IV. Murat
Turgut Özakman - Töre
adlı eserleri bu dönemde türün tanınmış örneklerindendir.
DÜNYA EDEBİYATI’NDA TİYATRO
İlk yetkin örnekleri Eski Yunan’da görülen tiyatro, yüzyıllar içinde farklı türlere ayrılarak gelişimini sürdürmüştür.
Eski Yunan edebiyatında:
Aiskhylos - Zincire Vurulmuş Prometheus,
Sophokles - Kral Oidipus
İngiliz edebiyatında:
Shakespeare - Romeo ve Juliet,
George Bernard Shaw - Kırgınlar Evi
Samuel Beckett - Mutlu Günler
Fransız edebiyatında:
Racine’in (Rasin) - Andromaque (Andromak),
Corneille’in (Korney) - Le Cid (Lö Sid),
Moliére (Molyer) - Cimri,
Victor Hugo - Hernani
Alman edebiyatında:
Schiller - Wilhelm Tell (Vilhelm Tel),
Goethe - Faust (Faust),
Bertolt Brecht (Bertolt Bireşt) - Evet Diyen Hayır Diyen
Norveç edebiyatında:
Henrik İbsen - Bir Bebek Evi, Yaban Ördeği;
Rus edebiyatında:
Gogol - Müfettiş,
Çehov - Üç Kız Kardeş, Vanya Dayı
adlı oyunları dünya edebiyatının tanınmış tiyatro eserlerindendir…
Andromak, beş perdelik bir trajedidir. Fransız sanatçı Racine, Andromak’ı Eski Latin edebiyatında trajedileriyle tanınan Vergilius’un (Vircilyus) Aeneis (Eneis) adlı eserinden esinlenerek yazmıştır. Racine, kahramanlarının ruh hâllerini başarıyla vermiş, Andromak’ın oğlunun ölmesine veya yaşamasına sebep olacak kararı verme ikilemini gerçekçi bir şekilde yansıtmıştır.
TEMEL TİYATRO TERİMLERİ
Adapte: Yabancı bir eseri yer adları, şahıs adları, deyimleri, gelenek ve görenekleriyle yerli hayata uygulayarak çevirme; uyarlama.
Adaptasyon: Adapte etme. uyarlama.
Aksesuar: Tiyatro sahnesinde kullanılan eşya.
Aktör: Erkek tiyatro sanatçısı.
Aktris: Kadın tiyatro sanatçısı.
Akustik: Tiyatro, konser salonu ve benzeri kapalı yerlerin, sesleri bozmadan yansıtabilme özelliği.
Antik tiyatro: Eski Yunan - Latin tiyatrosu.
Darülbedayi: İstanbul Şehir Tiyatrosunun eski ismi. 1914'te kurulmuştur.
Dekor: Tiyatroda, sahneyi eserin konusuna göre döşeyip hazırlamada kullanılan eşyanın toplu adı. Üç çeşit dekor vardır: realist dekor, şairane dekor, stilize dekor.
Diksiyon: Tiyatro ve benzeri edebiyat türlerinde dilin müzik karakterini başarı ile yaşatabilme yeteneği. Tiyatro okullarında ders olarak okutulmaktadır.
Diyalog: Oyundaki iki ya da daha çok kişi arasındaki karşılıklı konuşmalar
Dramatize etmek: Bir olayı, duyguyu, düşünceyi canlandırarak anlatmak; bir vakayı olduğundan daha acıklı bir şekle sokmak.
Entrik unsur, Entrika: Roman, hikâye ve tiyatro türlerinde, olayların okuyucuda ya da seyircide merak uyandıracak şekilde birbirine dolanması.
Figüran: Genellikle tiyatro ve sinemada, konuşması olmayan veya konuşması çok az olan rollere çıkan kimse.
Epizot: Bir hikâyede asıl olaya karışan ikinci derecede önemli bir olay. (Bugünkü perde karşılığı.)
Fars (Farce): Komedinin, sanat yönü az, kaba bir türü. Çok eskiden tiyatrolarda perde arası gösterisiydi, sonra bağımsız olmuştur.
Fasıl: Bölüm. Tiyatroda perde karşılığı kullanılmıştır. Karagöz oyununda belli bir vakanın geçtiği bölüm.
Feeri: Masalların tiyatro sahnesinde dramatize edilmesinden doğma, cinlerin perilerin de rol aldığı bir tiyatro türü.
Grotesk: Gülünç, güldürücü.
Jest: Tiyatro sahnesinde, sanatçıların bütün el, kol, ayak ve benzeri beden hareketleri.
Kabare tiyatrosu: Daha çok güncel konuları iğneleyici, taşlayıcı biçimde ele alan skeçlerin oynandığı, monologların, şarkıların ve şiirlerin söylendiği küçük tiyatro.
Kanto: Tanzimat Dönemi'nde Türk sahnesinde azınlık aktrislerce başlatılan oyunlu ve neşeli şarkılar.
Koro: Eski Yunan tiyatrosunda bir grup erkek ve kadından kurulu şarkıcılar topluluğu. Oynanan eserin konusuna da katılırlar ve eserdeki olaya karşı, toplumun duygu ve düşüncelerini temsil ederlerdi. Hayvanlar, ağaçlar, bulutlar yerine sembol olarak kullanıldıkları da olmuştur.
Kostüm: Tiyatroda sanatçıların giydiği oyuna uygun kıyafet.
Kulis: Tiyatroda, sahnenin arkasında bulunan kısım; sahne arkası.
Makyaj: Tiyatro ve sinemada sanatçıların yüzlerinde boya ve başka maddelerle yapılan değişiklikler.
Mimik: Bir duygu veya düşüncenin kaş, göz, ağız, yüz hareketleriyle anlatılması.
Mizansen: Bir tiyatro eserinin sahneye konması, sahneye göre düzenlenip uygulanması.
Monolog: Tek kişinin konuşması. Tek kişilik taklitli bir komedya türü. İnsanın içinden kendisiyle konuşması.
Muhavere: Konuşma. Tiyatro, roman, hikâye, fabl, röportaj ve benzeri türlerde kahramanların konuşmaları.
Pandomim: Sessiz hareket. Sessiz hareketler, jestler, yüz ifadeleri ve kostümler yoluyla duyguları, düşünceleri, tutkuları anlatmaya yarayan tiyatro çeşidi.
Perde: Tiyatro eserinde bir perdenin açılmasından, kapanmasına kadar geçen bölüm.
Piyes: Tiyatro eseri.
Reji: Sahneye koyma ve yönetme işi.
Rejisör: Sinema ve tiyatroda, eserin sahneleninceye veya seyirci önüne çıkıncaya kadar geçirdiği her anı yöneten kimse; yönetmen.
Replik: 1. Oyuncunun sözü karşısındakine bırakırken söyleyeceği son söz. 2. Oyunda karşısındakinin sözüne karşılık, karşılama sözü.
Repertuvar: Opera, operet ve tiyatro topluluklarının bir oyun mevsiminde gösterecekleri eserlerin listesi.
Rol: Opera, operet, tiyatro ve benzeri sahne sanatlarında, oyuncuların, eser kişilerini sahnede canlandırmaları.
Revü: Tiyatroda, eserden önce gösterilen müzikli ve danslı oyun.
Sahne: Tiyatro. Tiyatro sahnesi. Tiyatro eserinde bir perdelik bölümün, dekor bakımından değişik olan küçük kısımları. Bir perdelik bölüm içinde, kişilerin girip çıkmasıyla değişen topluluk, meclis. Yapılarına göre tiyatro sahneleri şunlardır: sabit sahne, döner sahne, asansörlü sahne.
Sahne eseri: Tiyatro eseri, piyes.
Senaryo: Tiyatroda yazılı metin. Sinemada filmin konusunun yazılı şekli.
Suflör: Tiyatroda, kuliste durarak oyunculara sözlerini fısıltıyla söyleyip hatırlatan yardımcı.
Temaşa: Tiyatro.
Temsil: Bir tiyatro eserinin oynanması.
Tirat: Sahnede kişilerin birbirlerine karşı söyledikleri uzun sözler .
Trajik: Korku, sıkıntı, heyecan veren veya korkunç, kötü, sonu ölümle neticelenen.
Trajikomik: Hem acı, hem gülünç olayların anlatıldığı tiyatro. Olaylar gülünç ama olay kahramanları acınacak hâlde verilir.
Tuluat: Tiyatro türlerinden biri. Sanatçılar, oynadıkları eserin konusuna bağlıdırlar; ama oyundaki sözleri içlerinden geldiği gibi söylerler. Yazılı esere uymak mecburiyetleri yoktur. Perdeli orta oyunu da denir.
Virtüöz: Üstün bir tekniği, yorum gücü ile ustalık düzeyine erişmiş oyuncu.
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı Ders Notları 8. Ünite Eleştiri
11. Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 8. Ünite Eleştiri Özet Ders Notları
8. Ünite Eleştiri içeriği:
* Eleştiri türünün özellikleri
* Eleştiri türleri
* Eleştiri türünün gelişimi
* Cumhuriyet öncesinde eleştiri
* Cumhuriyet Dönemi’nde eleştiri
* Türk edebiyatında önemli eleştirmenler
ELEŞTİRİ (TENKİT)
Tanımı: Bir edebi eserin ya da sanat eserinin iyi ve kötü, başarılı ve zayıf yanlarının belli bir takım bilimsel yöntemlerle incelenip ortaya koyulduğu yazıları tenkit yani eleştiri denir.
Edebiyatımızdaki ilk eleştiri yazısı Namık Kemal’in Tasvir-i Efkâr’da yayımlanan “Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şamildir” adlı yazısıdır.
İlk eleştiri ESERİ ise yine Namık Kemal’in Tahrib-i Harabat’ıdır.
ELEŞTİRİ TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ
* Düşünsel plânla yazılır.
* Her eser ya da sanatçı eleştirinin konusu olabilir.
* Eleştiride bir eser olumlu ya da olumsuz özellikleriyle birlikte ele alınır.
* Eleştiri yapılırken somut verilerden yararlanılmalıdır.
* Eleştiride amaç; iyi olanın değerini ortaya koymak, sanatı unutulmaktan kurtarmak, iyi olmayana ve kötüye fırsat vermemektir.
* Eleştirmenin görevi kılavuzluk yapmaktır.
* Eleştiriler yıkıcı değil yapıcı olmalıdır.
* Konu, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır.
* Eser ile ilgili, değerli ve değersiz diye gösterilen yargılar, eserden alınacak örneklere dayandırılmalıdır. Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri nesnel olmalı, "beğendim, hoşuma gitti" gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır.
* Bunun yanında eleştiri yazısını okutacak olan elbette eleştiri yazarının kendine özgü konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve anlatımındaki üslubudur.
* Eleştirisi yapılan çalışma, bütün boyutlarıyla ele alınmalı, kendi türü içindeki bilimsel, sanatsal, toplumsal yere oturtulmalıdır.
* Alanındaki diğer çalışmalarla karşılaştırılarak bu türe kattıklarıyla, kendisinden beklendiği halde katamadıklarıyla ele alınmalıdır.
* Eleştiride açıklama, tartışma, tanık gösterme ve örnekleme gibi yöntemler kullanılır.
ELEŞTİRİ TÜRLERİ :
Sanatçıya dönük eleştiri : Sanatçıyı ele alan, onun sanatını iyi ve kötü yönleriyle eleştiren eleştiri türüdür.
Okura dönük eleştiri : Eleştirmen eserin kendisi üzerindeki etkilerini değerlendirir.
Topluma dönük eleştiri : Eserin toplumsal olay ve olgulara bağlantısı, toplumsal gelişmeye katkısı değerlendirilir.
Esere dönük eleştiri : Eseri oluşturan yapısal unsurlar, konu, olay örgüsü, dil ve anlatım özellikleri, tür özellikleri vb. değerlendirilir.
Nesnel eleştiri : Yazarın eleştirdiği konu üzerinde tarafsız kalmasıdır.
Öznel eleştiri : Eleştiri yazılarında yazarın kendi düşüncelerini belirterek taraflı bir tutum sergilemesidir.
ELEŞTİRİ YAZARLARINDA OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLER
* Bir sanat eserinin gerçek değerini, özünü, yapısını, değerli-değersiz yönlerini ortaya koymalı.
* Nesnel olmalı.
* Araştırmacı olmalı.
* Ciddi, ağırbaşlı olmalı
* Dili sade, anlatımı açık ve anlaşılır olmalı.
* Yıkıcı değil yapıcı olmalı.
* Kanıtlama yoluna gitmelidir.
* Geçmişin ve çağının sanat olaylarını iyi bilmeli.
* Geniş bilgi ve kültür birikimiyle donanımlı olmalı
* Dünya Edebiyatı, sanatı ve kültürüyle ilgili genel bilgilere sahip olmalı
* Eleştirdiği konuyu, eseri veya olayı bütün olarak kavramalı.
DÜNYA EDEBİYATINDA ELEŞTİRİ
Eski Yunancadan Latinceye oradan da Fransızcaya geçen critique (kritik) sözcüğünün karşılığı olarak kullanılan “eleştiri” Batı’da ortaya çıkıp gelişmiş bir türdür.
Dünya edebiyatında Boileau (Bualo), Hippolyte Taine (Hippolit Ten), Anatole France (Anatol Frans) ve Thomas Stearns Eliot (Tamıs Störns Elyıt) eleştiri türünde tanınmış isimlerdir.
TÜRK EDEBİYATINDA ELEŞTİRİ
Türk edebiyatında eleştiri, Tanzimat edebiyatıyla başlamıştır.
Edebiyatımızdaki ilk eleştiri yazısı Namık Kemal’in Tasvir-i Efkar’da yayımlanan “Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şamildir” adlı yazısıdır.
İlk eleştiri ESERİ ise yine Namık Kemal tarafından yazılan Tahrib-i Harabat’tır.
Servetifünun Dönemi’nde ise Batılı bir anlayışla bu türde eser verilmeye başlanmıştır.
Eleştiri kavramını karşılamak üzere, Tanzimat edebiyatında muaheze, Servetifünun ve daha sonraki dönemde tenkit terimleri kullanılmıştır, eleştiriciye de münekkit denmiştir.
Tanzimat Dönemi’nde Namık Kemal (Tahrib-i Harabat), Muallim Naci (Demdeme) gibi kimi yazarlar eleştiriyi yergiye dönüştürmüştür. Muallim Naci gibi bazı yazarlar, sadece dil bilgisi açısından eleştiri yapmıştır. Bu dönemde Batı'daki anlamda eleştiri yazısı, Recaizade Mahmut Ekrem tarafından yazılmıştır.
Serveti Fünun Dönemi’nde, Cenap Şahabettin intikad (sahte parayı gerçeğinden ayırmak) anlayışıyla tenkit eder. Halit Ziya, Mehmet Rauf, Nabizade Nazım, Hüseyin Cahit dönemin eleştirmenleridir.
CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE ELEŞTİRİ
Cumhuriyetin ilk yıllarında eleştiri Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’le başlar. İsmail Habip Sevük ve Ahmet Hamdi Tanpınar eleştiriyi edebiyat tarihi içinde ele alırlar.
Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin iki öznelci eleştirmendir.
Sistematik eleştirmenler Asım Bezirci, Fethi Naci, Hüseyin Cöntürk bağımsız yöntemi geliştirdi. Sabahattin Eyüboğlu ile Vedat Günyol hümanist eleştirmenlerdir.
CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE ELEŞTİRİ TÜRÜNDEKİ ÖNEMLİ ESERLER
* Mehmet Kaplan - Şiir Tahlilleri, Hikaye Tahlilleri
* Orhan Şaik Gökyay - Destursuz Bağa Girenler,
* Berna Moran - Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış
* Fethi Naci - Yüz Yılın 100 Türk Romanı, Eleştiri Günlüğü
* Gürsel Aytaç - Çağdaş Türk Romanı Üzerine İncelemeler
8. Ünite Eleştiri içeriği:
* Eleştiri türünün özellikleri
* Eleştiri türleri
* Eleştiri türünün gelişimi
* Cumhuriyet öncesinde eleştiri
* Cumhuriyet Dönemi’nde eleştiri
* Türk edebiyatında önemli eleştirmenler
ELEŞTİRİ (TENKİT)
Tanımı: Bir edebi eserin ya da sanat eserinin iyi ve kötü, başarılı ve zayıf yanlarının belli bir takım bilimsel yöntemlerle incelenip ortaya koyulduğu yazıları tenkit yani eleştiri denir.
Edebiyatımızdaki ilk eleştiri yazısı Namık Kemal’in Tasvir-i Efkâr’da yayımlanan “Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şamildir” adlı yazısıdır.
İlk eleştiri ESERİ ise yine Namık Kemal’in Tahrib-i Harabat’ıdır.
ELEŞTİRİ TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ
* Düşünsel plânla yazılır.
* Her eser ya da sanatçı eleştirinin konusu olabilir.
* Eleştiride bir eser olumlu ya da olumsuz özellikleriyle birlikte ele alınır.
* Eleştiri yapılırken somut verilerden yararlanılmalıdır.
* Eleştiride amaç; iyi olanın değerini ortaya koymak, sanatı unutulmaktan kurtarmak, iyi olmayana ve kötüye fırsat vermemektir.
* Eleştirmenin görevi kılavuzluk yapmaktır.
* Eleştiriler yıkıcı değil yapıcı olmalıdır.
* Konu, yazının sonuna dek değerlendirilmesi yapılan esere bağlı kalmalıdır.
* Eser ile ilgili, değerli ve değersiz diye gösterilen yargılar, eserden alınacak örneklere dayandırılmalıdır. Yazar, yargılarında belirli ölçülere bağlı kalmalı, eleştirileri nesnel olmalı, "beğendim, hoşuma gitti" gibi öznel değerlendirmelerden kaçınmalıdır.
* Bunun yanında eleştiri yazısını okutacak olan elbette eleştiri yazarının kendine özgü konuyu ele alış biçimi, kendine özgü yorumlayışı ve anlatımındaki üslubudur.
* Eleştirisi yapılan çalışma, bütün boyutlarıyla ele alınmalı, kendi türü içindeki bilimsel, sanatsal, toplumsal yere oturtulmalıdır.
* Alanındaki diğer çalışmalarla karşılaştırılarak bu türe kattıklarıyla, kendisinden beklendiği halde katamadıklarıyla ele alınmalıdır.
* Eleştiride açıklama, tartışma, tanık gösterme ve örnekleme gibi yöntemler kullanılır.
ELEŞTİRİ TÜRLERİ :
Sanatçıya dönük eleştiri : Sanatçıyı ele alan, onun sanatını iyi ve kötü yönleriyle eleştiren eleştiri türüdür.
Okura dönük eleştiri : Eleştirmen eserin kendisi üzerindeki etkilerini değerlendirir.
Topluma dönük eleştiri : Eserin toplumsal olay ve olgulara bağlantısı, toplumsal gelişmeye katkısı değerlendirilir.
Esere dönük eleştiri : Eseri oluşturan yapısal unsurlar, konu, olay örgüsü, dil ve anlatım özellikleri, tür özellikleri vb. değerlendirilir.
Nesnel eleştiri : Yazarın eleştirdiği konu üzerinde tarafsız kalmasıdır.
Öznel eleştiri : Eleştiri yazılarında yazarın kendi düşüncelerini belirterek taraflı bir tutum sergilemesidir.
ELEŞTİRİ YAZARLARINDA OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLER
* Bir sanat eserinin gerçek değerini, özünü, yapısını, değerli-değersiz yönlerini ortaya koymalı.
* Nesnel olmalı.
* Araştırmacı olmalı.
* Ciddi, ağırbaşlı olmalı
* Dili sade, anlatımı açık ve anlaşılır olmalı.
* Yıkıcı değil yapıcı olmalı.
* Kanıtlama yoluna gitmelidir.
* Geçmişin ve çağının sanat olaylarını iyi bilmeli.
* Geniş bilgi ve kültür birikimiyle donanımlı olmalı
* Dünya Edebiyatı, sanatı ve kültürüyle ilgili genel bilgilere sahip olmalı
* Eleştirdiği konuyu, eseri veya olayı bütün olarak kavramalı.
DÜNYA EDEBİYATINDA ELEŞTİRİ
Eski Yunancadan Latinceye oradan da Fransızcaya geçen critique (kritik) sözcüğünün karşılığı olarak kullanılan “eleştiri” Batı’da ortaya çıkıp gelişmiş bir türdür.
Dünya edebiyatında Boileau (Bualo), Hippolyte Taine (Hippolit Ten), Anatole France (Anatol Frans) ve Thomas Stearns Eliot (Tamıs Störns Elyıt) eleştiri türünde tanınmış isimlerdir.
TÜRK EDEBİYATINDA ELEŞTİRİ
Türk edebiyatında eleştiri, Tanzimat edebiyatıyla başlamıştır.
Edebiyatımızdaki ilk eleştiri yazısı Namık Kemal’in Tasvir-i Efkar’da yayımlanan “Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şamildir” adlı yazısıdır.
İlk eleştiri ESERİ ise yine Namık Kemal tarafından yazılan Tahrib-i Harabat’tır.
Servetifünun Dönemi’nde ise Batılı bir anlayışla bu türde eser verilmeye başlanmıştır.
Eleştiri kavramını karşılamak üzere, Tanzimat edebiyatında muaheze, Servetifünun ve daha sonraki dönemde tenkit terimleri kullanılmıştır, eleştiriciye de münekkit denmiştir.
Tanzimat Dönemi’nde Namık Kemal (Tahrib-i Harabat), Muallim Naci (Demdeme) gibi kimi yazarlar eleştiriyi yergiye dönüştürmüştür. Muallim Naci gibi bazı yazarlar, sadece dil bilgisi açısından eleştiri yapmıştır. Bu dönemde Batı'daki anlamda eleştiri yazısı, Recaizade Mahmut Ekrem tarafından yazılmıştır.
Serveti Fünun Dönemi’nde, Cenap Şahabettin intikad (sahte parayı gerçeğinden ayırmak) anlayışıyla tenkit eder. Halit Ziya, Mehmet Rauf, Nabizade Nazım, Hüseyin Cahit dönemin eleştirmenleridir.
CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE ELEŞTİRİ
Cumhuriyetin ilk yıllarında eleştiri Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’le başlar. İsmail Habip Sevük ve Ahmet Hamdi Tanpınar eleştiriyi edebiyat tarihi içinde ele alırlar.
Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin iki öznelci eleştirmendir.
Sistematik eleştirmenler Asım Bezirci, Fethi Naci, Hüseyin Cöntürk bağımsız yöntemi geliştirdi. Sabahattin Eyüboğlu ile Vedat Günyol hümanist eleştirmenlerdir.
CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE ELEŞTİRİ TÜRÜNDEKİ ÖNEMLİ ESERLER
* Mehmet Kaplan - Şiir Tahlilleri, Hikaye Tahlilleri
* Orhan Şaik Gökyay - Destursuz Bağa Girenler,
* Berna Moran - Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış
* Fethi Naci - Yüz Yılın 100 Türk Romanı, Eleştiri Günlüğü
* Gürsel Aytaç - Çağdaş Türk Romanı Üzerine İncelemeler
26 Mart 2020 Perşembe
Dünyanın Sonundaki Saat (Yunus Meşe) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı
Dünyanın Sonundaki Saat Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı
1- Hikayeci Dede’yi kimler pür dikkat dinliyormuş?
A- Mehmet
B- Yusuf
C- Çocuklar
D- İsmail
2- Hikayeci Dede’nin adı nedir?
A- İsmail
B- İbrahim
C- Yusuf
D- Kıvırbaş Ruhi
3- Hikayeci Dede’nin anlattığı üç çocuk hikayesinde çocukların lakabı nedir?
A- Üç Tembel
B- Sihirli Bostan Hasan
C- Küçük Zeyrekler
D- Üç Meraklı
4- Kıvırbaş Ruhi kaç yaşında bilgisayar kodlaması yapmayı başarmıştır?
A- 10
B- 11
C- 12
D- 13
5- Umay’da hangi özelliklerden biri yoktur?
A- Meraklı
B- Cesur
C- Çalışkan
D- Korkak
6- Umay kaç yaşındadır?
A- 9
B- 12
C- 14
D- 15
7- Grubun lideri kimdir?
A- Sihirli Bostan Hasan
B- Kıvırbaş Ruhi
C- Umay
D- İsmail
8- Grupta kimin gözleri görmüyor?
A- Yusuf
B- Umay
C- Sihirli Bostan Hasan
D- Kıvırbaş Ruhi
9- Umay’la aynı yaşta olan kardeşi kimdir?
A- Sihirli Bostan Hasan
B- İbrahim
C- Kıvırbaş Ruhi
D- Yusuf
10-Sihirli Bostan Hasan nasıl birisidir?
A- Meraklı, soğukkanlı, çalışkan
B- Üzgün, kibar, sorumsuz
C- Komik, tembel, düşüncesiz
D- Komik, düşünceli, akıllı
11- Kıvırbaş Ruhi gemide ne olduğunu düşünüyordu?
A- Balıklar
B- Zararlı böcekler
C- Robotlar
D- Hepsi
12- Küçük Zeyrekler hangi ülkeye gittiler?
A- Beyaz Ülke
B- Siyah Ülke
C- Türkiye
D- Çin
Cevap Anahtarı :
1-C 2-B 3-C 4-D
5-D 6-B 7-C 8-C
9-A 10-A 11-C 12-A
1- Hikayeci Dede’yi kimler pür dikkat dinliyormuş?
A- Mehmet
B- Yusuf
C- Çocuklar
D- İsmail
2- Hikayeci Dede’nin adı nedir?
A- İsmail
B- İbrahim
C- Yusuf
D- Kıvırbaş Ruhi
3- Hikayeci Dede’nin anlattığı üç çocuk hikayesinde çocukların lakabı nedir?
A- Üç Tembel
B- Sihirli Bostan Hasan
C- Küçük Zeyrekler
D- Üç Meraklı
4- Kıvırbaş Ruhi kaç yaşında bilgisayar kodlaması yapmayı başarmıştır?
A- 10
B- 11
C- 12
D- 13
5- Umay’da hangi özelliklerden biri yoktur?
A- Meraklı
B- Cesur
C- Çalışkan
D- Korkak
6- Umay kaç yaşındadır?
A- 9
B- 12
C- 14
D- 15
7- Grubun lideri kimdir?
A- Sihirli Bostan Hasan
B- Kıvırbaş Ruhi
C- Umay
D- İsmail
8- Grupta kimin gözleri görmüyor?
A- Yusuf
B- Umay
C- Sihirli Bostan Hasan
D- Kıvırbaş Ruhi
9- Umay’la aynı yaşta olan kardeşi kimdir?
A- Sihirli Bostan Hasan
B- İbrahim
C- Kıvırbaş Ruhi
D- Yusuf
10-Sihirli Bostan Hasan nasıl birisidir?
A- Meraklı, soğukkanlı, çalışkan
B- Üzgün, kibar, sorumsuz
C- Komik, tembel, düşüncesiz
D- Komik, düşünceli, akıllı
11- Kıvırbaş Ruhi gemide ne olduğunu düşünüyordu?
A- Balıklar
B- Zararlı böcekler
C- Robotlar
D- Hepsi
12- Küçük Zeyrekler hangi ülkeye gittiler?
A- Beyaz Ülke
B- Siyah Ülke
C- Türkiye
D- Çin
Cevap Anahtarı :
1-C 2-B 3-C 4-D
5-D 6-B 7-C 8-C
9-A 10-A 11-C 12-A
Salyangoz Avcıları (Feyza Kartopu) Kitap Sınavı Yazılı Test Soruları ve Cevap Anahtarı
Salyangoz Avcıları Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı
1- Gelen çocuk kayaların altında neyi bulamadı?
A- Sincap
B- Salyangoz
C- Karınca
D- Böcek
2- Salyangozları kime emanet ederler?
A- Selim Ağa
B- Muallim Abi
C- Rüstem Dayı
D- Hayri Dede
3- Kanber Amca’nın bakkalının adı nedir?
A- Uygar Gıda
B- Güzel Gıda
C- Erdal Bakkal
D- Uysal Gıda
4- Çocukların gittiği yer neresidir?
A- Kızılırmak
B- Everest Dağı
C- Ağrı Dağı
D- Göbeklitepe
5- Çocuklar giderken karşılarına kim çıktı?
A- Gökçe
B- Mine
C- Feride
D- Emine
6- Parşömenler hangi dilde yazılmıştır?
A- İtalyanca
B- İbranice
C- Farsça
D- Almanca
7- Meddah ne demektir?
A- Kırathanelerde taklit yapıp insanları güldüren kişiler.
B- Sessiz bir şekilde tiyatro gösterisi yapan kişiler.
C- Taklit yapan kişiler.
D- Sahnede gösteri yapan kişiler.
8- Buldukları mektuptaki kırathanenin ismi nedir?
A- Eftalikus
B- Santirikus
C- Toplitus
D- Eftelyakus
9- Adamın gittiği yerde hangi hayvanlar korunma altındadır?
A- Kuş, kedi, köpek
B- Zürafa, sincap, tarantula
C- Örümcek, aslan, kaplan
D- Karınca, böcek, çita
10- Kedi ve köpeklerin barınaklarının adı nedir?
A- Dar’ül Miyav ve Dar’ül Hav Hav.
B- Eftaküs ve Miyavus
C- Dar’ül Harp ve Dar’ül Fünun
D- Miyav ve Hav
11- Dükkanların sıra sıra dizildiği düzenli alışveriş yeri niteliğindeki yere ne ad verilmektedir?
A- Kırathane
B- Kapalı Çarşı
C- Bakkal
D- AVM
12- Hiç yerinden kalkmayan kişi kimdir?
A- Mehmet Ağa
B- Emrah Ağa
C- Ali Ağa
D- Mahir Ağa
Cevap Anahtarı :
1-B 2-A 3-C 4-D
5-B 6-C 7-A 8-A
9-A 10-A 11-B 12-A
1- Gelen çocuk kayaların altında neyi bulamadı?
A- Sincap
B- Salyangoz
C- Karınca
D- Böcek
2- Salyangozları kime emanet ederler?
A- Selim Ağa
B- Muallim Abi
C- Rüstem Dayı
D- Hayri Dede
3- Kanber Amca’nın bakkalının adı nedir?
A- Uygar Gıda
B- Güzel Gıda
C- Erdal Bakkal
D- Uysal Gıda
4- Çocukların gittiği yer neresidir?
A- Kızılırmak
B- Everest Dağı
C- Ağrı Dağı
D- Göbeklitepe
5- Çocuklar giderken karşılarına kim çıktı?
A- Gökçe
B- Mine
C- Feride
D- Emine
6- Parşömenler hangi dilde yazılmıştır?
A- İtalyanca
B- İbranice
C- Farsça
D- Almanca
7- Meddah ne demektir?
A- Kırathanelerde taklit yapıp insanları güldüren kişiler.
B- Sessiz bir şekilde tiyatro gösterisi yapan kişiler.
C- Taklit yapan kişiler.
D- Sahnede gösteri yapan kişiler.
8- Buldukları mektuptaki kırathanenin ismi nedir?
A- Eftalikus
B- Santirikus
C- Toplitus
D- Eftelyakus
9- Adamın gittiği yerde hangi hayvanlar korunma altındadır?
A- Kuş, kedi, köpek
B- Zürafa, sincap, tarantula
C- Örümcek, aslan, kaplan
D- Karınca, böcek, çita
10- Kedi ve köpeklerin barınaklarının adı nedir?
A- Dar’ül Miyav ve Dar’ül Hav Hav.
B- Eftaküs ve Miyavus
C- Dar’ül Harp ve Dar’ül Fünun
D- Miyav ve Hav
11- Dükkanların sıra sıra dizildiği düzenli alışveriş yeri niteliğindeki yere ne ad verilmektedir?
A- Kırathane
B- Kapalı Çarşı
C- Bakkal
D- AVM
12- Hiç yerinden kalkmayan kişi kimdir?
A- Mehmet Ağa
B- Emrah Ağa
C- Ali Ağa
D- Mahir Ağa
Cevap Anahtarı :
1-B 2-A 3-C 4-D
5-B 6-C 7-A 8-A
9-A 10-A 11-B 12-A
13 Mart 2020 Cuma
Hale Etkisi - Halo Effect Nedir? İnsan Kaynakları ve Performans Değerlendirme Süreci
Hale Etkisi (Halo Effect) :
Hale etkisi, performans değerlendirme yönetiminde ve mülakatlarda kullanılan bir tabirdir. Genel tabiriyle hale etkisi kişiyle alakalı olumlu bir özelliğin diğer özelliklere de genellenmesidir. Örneğin, takım elbise gibi iyi ve şık giyinen birisiysen iyi birisindir, tersi olarak kötü ve bakımsız giyinen birisisiysen tehlikeli birisindir gibi. Genel olarak iyi giyimli bir adamdan ilk anda zarar gelmez ama kötü giyimli birisi ilk anda bile size zarar verebilir ve tehlikelidir yansımasıdır. Bir başka örnek olarak derslerinde başarılı bir çocuk ile tanıştığınızda, bu çocuk hiç yalan söylemez arkadaşlarıyla iyi geçinir gibi genellemelerde bulunmanızdır. Aslında hale etkisini sadece performans değerlendirme görüşmelerinde yapılan hata gibi bakmamak gerekir. Hale etkisi mülakatlarda da sık sık karşımıza çıkabilecek psikolojik bir etkidir.
Hale Etkisi : Kişinin bir özelliğinden yola çıkıp, kişinin diğer özellikleri hakkında genel bir yargıya varmak olarak tanımlanır. En sıklıkla bir kişinin diğer bir kişiyle ilgili değerlendirme yapmakla sorumlu olduğu durumlarda ortaya çıkıyor.
İlk izlenim her zaman önemlidir. İş görüşmelerinde de bu durum geçerlidir. Kapıdan girdiğiniz ilk andan itibaren o birkaç saniyede insan kaynakları uzmanları sizinle ilgili bir kararlarını veriyorlar. Jestler, mimikler, beden hareketi, eli nasıl sıktığınız ilk izlenimlerin oluşmasına yardımcı oluyor. Bir kişiyi ilk gördüğünüzde edindiğiniz anlık izlenimin, o kişiyi değerlendirmemizde daha sonraki yargıların temelini oluşturmasına da “halo etkisi” deniyor. Yani karşınızda bu etkinin altında kalan bir İK’cı varsa en başta etkilediniz, etkilediniz. Yoksa işiniz zor.
Jest, mimik, beden hareketi veya bedene yansıyan psikolojik durumlar insanlarda ilk izlenimlerin oluşmasına yardımcı oluyor. Bir kişiyi ilk gördüğünüzde edindiğiniz anlık izlenim, o kişiyi değerlendirmemizde daha sonraki yargıların temelini oluşturuyor. İşte bu duruma, psikolojide kısaca halo etkisi deniyor. Başka bir deyişle, halo etkisi, ilk izlenimlerin diğer kişiyi algılamada önemli bir referans noktası oluşturması anlamına geliyor. Eğer bir kişiyi ilk kez çok bilgili bir insan olarak algılamışsak, bu önyargımız o kişinin diğer bütün ilişkilerinde de değerlendirme ölçütü oluyor. Yeni bilgiler edinmedikçe, o kişiyi hep bilgili olarak görmeyi sürdürme ihtimali yüksek oluyor.
Hale etkisiyle ilgili psikolojik deneylerde yapılmıştır. Aynı kişinin tebessüm eden fotoğrafı bir gruba dağıtılır ve somurtkan fotoğrafı da bir diğer gruba. Bu fotoğraflara 5 saniye baklamaları istenir ve fotoğraflar kapatılır. Sonra bir kağıt verilir bu kağıtta tüm iyi ve kötü nitelikler yazılmıştır (somurtkan, yalancı, kibirli, iyi, sevecen, merhametli gibi) Deneklerden puanlama yapmaları istenir.
Sonuçta 5 saniye baktığımız fotoğraftaki gülen kişiye tüm iyi sıfatlar yüklenilmiştir ve yine aynı şekilde somurtkan kişiye de tüm kötü sıfatlar yüklenilmiştir.
Halo Etkisine uğramamak için;
1- Kurumun yapması gerekenler: Halo etkisinin önüne geçebilmenin en önemli yolu kurumsallaşma ve şirketlerin yetenek yönetimine geçebilmesidir.
2- İnsan Kaynakları departmanının yapması gerekenler: Öncelikle işe alımda adayın niteliklerini belirlerken hangi departmanda çalışacaksa bu nitelikler iyi bir şekilde seçilmeli. İşe alımda standartlar belirlendikten sonra bu konuda taviz verilmemeli.
3- Adayın yapması gerekenler: Adaylar ilk izlenimin önemli olduğunu akıllarından çıkartmamalı. Adayın enerji seviyesi önemli ve iş görüşmesinde karamsar olmamaya, gülümsemeye mutlaka özen gösterilmeli.Yüz ifadesi açık ve net olmalı,olumlu bir tavır takınmalı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İyi Geceler Bay Tom (Michelle Magorian) Kitap Sınavı Yazılı Soruları ve Cevap Anahtarı
Kitabın Adı: İyi Geceler Bay Tom Kitabın Yazarı: Michelle Magorian Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı 1. Will'in kollarındaki morlu...
-
Cep telefonu ve tablet şarj cihazlarında USB kablolarla sık sık karşılaşıyoruz ve kullanıyoruz. Aynı zamanda bu cihazlara ve bilgisayarl...
-
Kitabın Adı : Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe Kitabın Yazarı : Paola Peretti Kitap Hakkında Bilgi : Yazarın kendi yaşam hikâyesinden esinl...